diff --git "a/Mehmet Tevfik_Kafile-i Şu'ara_1843.txt" "b/Mehmet Tevfik_Kafile-i Şu'ara_1843.txt" new file mode 100644--- /dev/null +++ "b/Mehmet Tevfik_Kafile-i Şu'ara_1843.txt" @@ -0,0 +1,9337 @@ +|\/| +_____ + + + Kafile-i Şu'ara_1843 + Mehmet Tevfik + 1843 + 68510 + 20577 + 9337 + +_____ + +MUKADDİME +Lisânü’ş-şu’arâi miftâhü’l-hikmeti medîhası fâtiha-pîrâ-yı sipâs +nâme-i müfâheretleri bulunan kavâfil-i şu’arâdan ârâyiş-yâb-ı sımt-ı +beyân olan münâcât-ı mûrisü’n-necât bârgâh-ı Cenâb-ı Kâdi’l +hâcât’adır ki fe ehbabtu en u’raf meşiyyet-i rubûbiyyeti nev’-i benî +Âdemi esnâf-ı sâ’ire-i hayvânâtdan fıtrat-ı zekâ ile mümtâz eylediği +gibi sunûf-ı nev’-i beşer arasında sınf-ı üdebâ vü şu’arâyı mücerred +ihsân-ı İlâhîsi olan hüsn-i beyân ü edâ ile ser-efrâz buyurmuşdur. +İnne mine’l-hikmeti le-şi’ren ve inne mine’l-beyâni le-sihren inne +li’llâhi künûzen fî-tahti’l-arşi mefâtihîhâ elsinetü’ş-şu’arâi senîhası +hâtime-ârâ-yı şeref-nâme-i meziyyetleri olan kabâ’il-i fusahâ ve +bülegâdan pey-â-pey vârid olan nu’ût-ı mahâmid ü senâyâ sa’âdet +penâh ü arş-pâygâh efendimiz hazretlerinin âsitân-ı kuds-âşiyânına +sezâ vü ahrâdır ki kuvve-i mu’ciz-nümâ-yı kelâm-ı dürriyyü’n +nizâmları kesâd-efgen-i sûk-ı Ukâz-ı müşrikîn ve revâc-bahş-ı +encümengâh-ı muvahhidîn olmuşdur. +Ve mâ yentiku ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ kulûbü’ş +şu’arâi hazâ’inü’r-Rahmâni seciyyesi hasâ’il-ârâ-yı cevdet +karîhaları olan elsine-i sühan-serâyân-ı gürûh-ı üdebâdan sudûr eden +manzûme-i medâ’ih ü ıtrâsı encüm-i zevâhir-i âsumân-ı hidâyet âl ü +ashâb ü ıtret cenâbına şâyândır ki her biri bir rükn-i kavîm-i beytü’ş +şeref-i dîn-i mübîn ve eşiddâu ale’l-küffâri ruhamâ’u beynehüm +hıl’at-i vâlâsıyla izzet-karîn ve ale’l-husûs ser-kâfile-i bedîha-gûyân-ı +bülegâ ya’nî Cenâb-ı Hassân-ı mu’ciz-edâ kul yâ Hassân ve’r-rûhu +“Şairlerin dili hikmetin anahtarıdır.” Bu hadisin aslı lisânü’ş-şu’arâi +miftâhü’l-cenneti şeklindedir. +“Bilinmeye muhabbet ettim.” + +“Hikmette mutlak bir şiir ve beyanda mutlak bir sihir vardır.” Bu hadisin +aslı inne mine’l-beyâni le-sihren ve inne mine’ş-şi’ri le-hikmeten beyanda +mutlak bir sihir ve şiirde mutlak bir hikmet vardır şeklindedir. +“Muhakkak arşın altında Allah’ın hazineleri vardır ve onların anahtarları +da şairlerin dilidir.” + +“O kötü arzularına göre de konuşmaz. Konuşması kendisine +vahyedilenden başkası değildir.” +“Şairlerin kalpleri Rahman olan Allah’ın hazineleridir.” +“Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı +çetin kendi aralarında merhametlidirler.” + +ma’ake hitâb-ı şeref-nisâbıyla mazhar-ı iltifât-ı resûl-i Rabbü’l +âlemîndir. +Ba’de-zâ midâd-ı nazm-ârâyân-ı hüsn-edâdan nakş-rîz-i sahâ’if-i +beyân olan şeh-beyt-i kasâ’id-i sitâyiş ü mahmidet halîfe-i Cenâb-ı +Rabb-i izzet ve muhyî-i dîn ü devlet kavîm-i serîr-i şevket es-Sultân +İbni’s-sultân es-Sultân Abdü’l-azîz Hân İbni’s-sultânü’l-gâzî Mahmûd +Hân-ı +me’âlî-menkabet +Efendimiz +Hazretlerinin +medîha-i +cemîleleridir ki rûz-ı meyâmin-bürûz-ı cülûs-ı hümâyûnları tezâyüd-i +şân ü şükûh-ı saltanat ve terakkî-i ilm ü ma’rifete bir mebde’-i sa’âdet +olmuşdur. İşte matla’-ı sa’âdet ve âsumân-ı himmetde istivâ-gîr-i +tulû’ olan sitâre-i meh-istinâre-i terakkîden biri de zâhire-i tıbâ’atdir ki +pek az vakt içinde envâr-ı şümûs-ı himmet-i şâhîden istifâde-i nûr-ı +kemâl ile ebr-i kesîf-i zulmet-i cehl ü vahşeti pâreleyip şarkı +münevver-sâz-ı medeniyyet etmişdir. İşte necm-i sâtı’ın pertev-i +ahkâmından vücûd bulan her bir zerre-i ma’rifetdir ki bugünki gün +şeh-râh-ı terakkî vü medeniyyetde yol almak içün her biri elimizde + bir meş’al-i hidâyet add olunmuşdur. İşte meş’al-i +hidâyetin bahşâyiş-i eşi’a-i şevk ü şagabıdır ki eli dürüst kalem +tutamayan benim gibi bir âcizi bile hatâyâ vü nekâ’isine perde-i +berâ’et olmak üzere zeyl-i afv ü merhamet-i ashâb-ı hamiyyete +sarılarak himmet-i ma’rifet değil belki hıdmet-i ehl-i fazîlet ârzûlarına +düşürmüşdür. +İşte bu heyûlâ-yı ârzûnun vücûd verdiği sa’y ü gayretdir ki küçük +yaşımdan beri mecâmi’-i üdebâ-yı sâhib-i şöhretden istihsâl olunan +âsâr-ı nazm ü nesri mahfûz-ı mecmû’a-i hüsn-i himâyet etdirmişdir. +Elde bulunan âsâr-ı üdebâdan mensûr olanları hazîne-i hâssa-i şâhâne +mektûbî odasına devâmım esnâda Letâ’if-i İnşâ nâmıyla Refîk Beğ +merhûmun neşr etdiği mecelle-i nefîsesine üç cild olmak üzere zeyl +etmiş idim. Müte’âkıben Hudâvendigâr vilâyetine azîmet ve vilâyet-i +müşârün ileyhâ nâmına tab’ edilen gazetenin tahrîriyle meşgûliyyet ve +oradan İstanbul’a avdet ve şûrâ-yı devlet a’zâ-yı be-nâmından veliyy-i +ni’am utûfetli Besîm Beğ Efendi Hazretlerinin dest-yârî-i inâyet ü +him-metleriyle ticârethâneye vukû’-ı me’mûriyyet ve biraz sonra Asr +Gazetesi imtiyâzına nâ’iliyyet ve bir sene kadar Asr ve Terakkî ve +Letâ’if-i Âsâr Gazeteleri’ni tahrîr ve neşr ederek hasbe’l-kader +Serâybosna’ya azîmet ve bir seneyi mütecâviz orada seyr ü +seyâhatden sonra yine İstanbul’a avdet gibi meşgaleler manzûm +olanların neşrini te’hîr etmiş idi. sene-i hicriyyesinde müşârün +“Söyle ya Hassan! Cebrâîl seninle beraberdir.” + +ileyh hazretleri şehr-emânet behiyyesine sâye-endâz-ı âtıfet olmaları +üzerine emânet-i müşârün ileyhâ tanzîfât müdîrliğine tahvîl-i +me’mûriyyet ve gazete neşrinden ferâgatle ihtilâs-ı vakt etdikçe ashâb +ı âsârın terceme-i hâlleriyle eserleri terceme zeyline ilâve edilerek +tebyîz ü tertîb olunan mecelle Kâfile-i Şu’arâ tevsîm edilip mevki’-i +intişâra konulmuşdur. +Şöyle bir tertîbe cür’etimden dolayı iki elim yüzümde olduğu +hâlde kemâl-i aczimi i’tirâf ile umûmun is’âf-ı hatâ-ber +endâzânesinden istifâde dilerim. +Şehr-emânet Behiyyesi Tanzîfât Müdîri +Mehmed Tevfîk +İhtâr +Mücerred asr-ı hümâyûnları şu’arâsını taltîf maksadıyla inşâd-ı +eş’âra +rağbet buyuran pâdişâhân-ı âl-i Osmân enâra’llâhu +mefâci’ahum hazerâtının vukû’ât-ı celîleleriyle âsâr-ı cemîleleri +ketîbe-tırâz-ı levha-i kitâb olmak üzere teberrüken tahrîr edilmişdir. + + +SELÂTÎN-İ CİHÂNIN SER-FİRÂZI +ESÂS-I SALTANAT OSMÂN GÂZÎ +Fâtiha-ârâ-yı şeh-nâme-i Osmânî ve pîrâye-bahşâ-yı ser-defter-i +cihânbânî şehriyâr-ı âlî-tebâr Hazret-i Abdü’l-azîz-i Fârûkî-kirdâr +Efendimiz Hazretlerinin cedd-i a’lâları cennet-mekân Osmân Hân-ı +Gâzî ibn Ertuğrul Gâzî ibn Süleymân Şâh-ı Gâzî Hazretleridir. +Hicret-i seniyye alâ-sâhibi’t-tahiyye efendimiz hazretlerinin +senesi zîver-efzâ-yı mehd-i şevket ve senesinden ibtidâ’ sene +müddet nevbet-zen-i kûs-ı saltanat ve senesinde semt-i bekâya +kâfile-bend-i rıhlet olmuşlardır. Müddet-i ömrleri altmış dokuz +senedir. Uzun boylu ak benizli kumral kaşlı sâlih ü mütedeyyin ve +şecî’ ü dil-âver bir şehriyâr-ı adâlet-perverdirler. Hattâ gençlikleri +âleminde ve pederleri Ertuğrul Gâzî Hazretlerinin âlem-i hayâtında bir +kimsenin hânesine misâfir olurlar. Dîvârda asılı bir kitâb görüp “Bu ne +kitâbdır?” diye su’âl buyurduklarında sâhib-i hâne “Kelâm-ı +Kadîm’dir.” deyince Mushaf-ı Şerîf’i ta’zîmen sabâha kadar kâ’im +olurlar. +Tabî’atları hîle vü hud’adan müberrâ idi. Hattâ tâ’ife-i Moğol’un +galebesiyle devlet-i Selâcika’nın revnakı kalmadığı cihetle halîfe-i +Selçukî Sultân Alâe’d-dîn’den bi’l-cümle ümerâ yüz çevirip semt-i +tagallübe saparak nâmlarına hutbe okutmak sikke urmak gibi hod +râyîde bulundukları hâlde Ertuğrul ve Sultân Osmân Hazretleri âdetâ +Alâe’d-dîn’e şiddetle tarafdârlık gösterip pek çok fedâkârlık etmişler. +Hattâ Sultân Alâe’d-dîn tarafından tabl ü alem gelmeksizin hod-be +hod ne nâmına hutbe okutmuş ve ne de i’lân-ı hükûmet etmişlerdir. +Ashâb-ı kirâmândan Şeyh Edebâlî Hazretleriyle ekser müşâvere vü +müzâkere ederek icrâ-yı adl ü dâd ederlermiş. Şeyh-i müşârün ileyhe +dâmâd dahi olmuşlardır. Burusa’da Hisâr içinde türbe-i +mahsûsalarında medfûn ve mazhar-ı inâyet-i Rabb-i zevi’l +menûndurlar. +Karahisâr’ı +Bilecik’i +Yarhisârı’nı +İnegöl’ü +Yenişehr’i +Köprühisârı’nı Kete’yi Kestel’i Urnushisârı’nı Lefke’yi Yenice’yi +Akçahisâr’ı Geyve’yi Tekfûr Pınarı’nı Burusa Kal’ası’nı ve daha +sâ’ir mahalleri feth buyurmuşlardır ve ibtidâ Söğüt nâhiyesinde darb-ı +kûs-ı şâhî ve mu’ahharen Burusa feth olundukda orayı tahtgâh-ı +Osmânî eylemişlerdir. Nazm-ı âtî firdevs-makar Hazret-i Sultân +Osmân Gâziyy-i zafer-rehberindir: + +Nazm +Gönül kerestesi ile +Bir yeni şehr ü bâzâr yap +Zulm eyleme rencberlere +Her ne ister isen var yap +Eski yeni şehri bâri +İnegöl’e dek hep varı +Kırup geçürdün agyârı +Burusa’yı yık tekrâr yap +Kurd olup gel gir sürüye +Arslan ol bakma girüye +Çâr idüp haydi çeriye +Dil geçidini hisâr yap +İznik şehrine hor bakma +Sakarya suyı gib’akma +İznikmid’i de al yakma +Her burcında bir hisâr yap +Osmân Ertugrul oglısın +Oguz Kara Hân neslisin +Hakk’un bir kemter kulısın +İslâmbol’ı aç gülzâr yap +SULTÂN MURÂD HÂN-I SÂNÎ İBN ÇELEBİ +SULTÂN MEHMED HÂN-I EVVEL +Mütetebbi’-i ahvâl-i şu’arâ Hasan Çelebi ve Riyâzî ve Safâyî ve +emsâli tezkiretü’ş-şu’arâ sâhibleriyle ekser müverrihînin ittifâkına +bakılır ise pâdişâhân-ı âl-i Osmân’dan ibtidâ inşâd-ı şi’r eden serîr +ârâ-yı saltanat-ı şehriyâr-ı Fârûkî-sîret Hazret-i Sultân Murâd-ı Sânî-i +Süleymân-adâlet imişler. Lâkin nâm-ı nâmî-i hümâyûn ve terceme-i +hâl-i adâlet-füzûnları zeyn-efzâ-yı ser-levha-yı Kâfile-i Şu’arâ olan +pây-endâz-ı evvelîn-pâye-i süllem-i şevket ve vâzı’-ı bünyân-ı +saltanat-ı Sultân Osmân-ı me’âlî-menkabet Hazretlerinin nazm-ı + +selîsleri tevârîh-i meşhûre vü mevsûkanın mezkûr olmasıyla bu ittifâk +ı nazar-ı iltifâtdan mehcûr olmak lâzım gelir. +Her ne ise pâdişâh-ı mağfûr senesi zînet-sâz-ı mehd-i şühûd ve +senesi evvelâ taht-ı şehriyârîye ku’ûd ve yirmi iki sene yedi gün +pâdişâhlık edip mu’ahharen istihzâr-ı esbâb-ı sa’âdet-bekâya +tabî’atlarında hâsıl olan meyl ü teveccüh münâsebetiyle bir sene müd +det ferzend-i ercümendi Ebu’l-feth ve’l-magâzî Sultân Mehmed Hân-ı +Sânî Hazretlerine terk-i saltanat etmiş ise de her zemânda her devle-tin +tabî’î mevcûd olmak lâzım gelen düşmen-i devleti gibi ol zemân dahi +devlet-i Osmâniyye’nin mevcûd olan düşmen-i tabî’îleri Hazret-i +Fâtih’in sıgar-ı sinn ve adem-i tecrübesinden istifâdeye kıyâm etmeleri +üzerine ittifâk-ı ümerâ-yı be-nâmlarıyla def’a-i sâniyye olarak yedi +sene müddet zimâm-ı idâre-i devleti yed-i iktidârına almış ve ’de +âzim-i gülşen-serây-ı bekâ olmuşdur. Bu sûretle müddet-i saltanatları +sene ay gün ve müddet-i ömrleri veya seneye müntehî +olur. Çünki veya sinlerinde taht-ı şâhî vücûd-ı âlîleriyle mübâhî +ve gençlikde ibtidâ Murâd-ı Sânî câlis-i serîr-i pâdişâhî olmuşdur. +Uzun boylu ak benizli doğan burunlu hasenü’l-vech fasîh ü +melîh uzûbet-i lisâna mâlik ve kemâl derece semt-i zühd ü salâha +sâlik bir pâdişâh-ı ârifdir. İsfendiyâroğlu Süleymân Beğ’in kerîmesi +ve Laz kralı-nın duhteriyle akd-ı izdivâc etmişdir. +Ulemâ vü üdebâ vü şu’arâya kemâl-i ri’âyet ve dâ’imâ akd-ı +cem’iyyet-i ulûm ü fünûna himmet buyururlardı. Hattâ kendileri +inşâd-ı şi’r buyurdukça Murâdî tahallus ederlermiş. Kerâmâtı bâhir ve +fütûhâtı ve husûsen ulüvv-i tab’ ve kesret-i mahâmidi elsine-i erbâb-ı +tevârîhde mütedâ’ir bir pâdişâh-ı irfân- mezâhir olup +hademesinden vezîr etmek ve kuzâta müddet-i şer’iyye vaz’ eylemek +zemân-ı saltanatlarında vâki’dir. Eşher-i âsâr-ı şi’riyyesinden birkaç +beyt tahrîr olundu: +Beyt +Gerçi kim haddüm degüldür bûseni kılmak taleb +Ârif olan çün bilür anı ne lâzım söylemek +*** +Sâkî getür getür yine dünki şarâbumı +Söylet dile getür yine çeng ü rebâbumı +İzmir Akşehr Kütahiyye Alacahisâr Güğercinlik Cânovası + +Selanik Niğbolu Kal’a-i Atina ve sâ’ir pek çok mahalleri zamîme-i +memâlik-i şâhîleri buyurmuşlar ve Varna melhame-i kübrâsını +fâtiha-i zafer-nâmeleri edip füshat-serây-ı bekâya rıhlet etmişlerdir. +FÂTİH-İ İSTANBUL SULTÂN MEHMED HÂN-I SÂNÎ +İBN SULTÂN MURÂD HÂN-I SÂNÎ +Edirne’de senesi tevellüd buyurmuşlardır. Sıgar-ı sinninde +Amasiyye sancağına çıkarılıp pederleri Sultân Murâd-ı Sânî daha +hâl-i hayâtda iken on dört yaşlarında Fâtih Mehmed Hân Hazretlerini +tahlîf etmişlerdi. Birinci hilâfetleri muktezâ-yı zemân bir sene kadar +devâm edebilip pederleri Sultân Murâd Hân-ı Sânî Hazretlerinin +terceme-i hâllerinde yazıldığı vechile ümerâ vü vükelâ-yı saltanatın +vukû’-ı ibrâmları üzerine Fâtih Mehmed Hân’ın recâ vü talebi bi’t +tav’ saltanatdan ferâgatiyle Murâd-ı Sânî Hazretlerinin ikinci def’a +yedi sene müddet cülûsu Fâtih Hazretlerini tekrâr Amasiyye’ye +rücû’a mecbûr etmişdir. senesi pederleri Murâd-ı Sânî Hazretleri +müntakil-i civâr-ı Rahmânî oldukda Sultân Mehmed Hân-ı Sânî on +dokuz yaşlarında bi’l-irs ve’l-istihkâk erîke-ârâ-yı şevket-i Osmânî +olmuşdur. İkinci def’a müddet-i saltanatları ömrleri seneye +müntehî olur. Âlim hakîm edîb şâ’ir cesûr vakûr âdil vâkıf-ı +mesâlih-i zemâne hakîkaten bir pâdişâh-ı yegânedir. +Rûmeli ve Anadolu’da birçok fütûhâtı vardır. Bosna’da dahi ekser +kılâ’ı zamîme-i memâlik-i şâhîleri buyurmuşlardır. A’zam-ı fütûhâtı +Rûm İmparatorluğu’nu zîr ü zeber ve İstanbul gibi bir şehr-i garrâyı +serîr-i şevket-masîr-i Osmânîye makarr etmeleridir ki bu feth-i azîmin +fâtihini makâm-ı medh ü tebşîrde güher-rîz-i le’âlî sudûr ü sünûh +buyurulmuş olan hadîs-i şerîfin mâsadak-ı mazmûnu olmuşdur. Esnâ +yı fethde mâlik olduğu kudret ü kuvvetine istinâden Nitekim İspanya +Endülüslülere etmiş. Hâlâ Rusya Kazanlılarla Çerkeslere etmekde +bulunmuşdur. ahâlîsinin dîn ü cân ü mâlları aleyhinde bir gûne +mu’âmele-i cebriyyede bulunmadıkdan başka ahâlîden olan +Hristiyânları te’mîn kasdıyla i’tâ vü ihsân buyurdukları imtiyâzât her +millet arasında lisân-ı sitâyişle yâd olunur. Hîçbir pâdişâhın muvaffak +olamadığı böyle bir feth-i azîm ile fâtih-i cihân olmak kadar şân ü +şerefe mâlik olmuş Fâtih Sultân Mehmed Hân’dır ve bu feth ve bu +gâlibiyyetle girîve-i kahr ü sitemden gâyet müctenib olarak + +tarîk-ı sedâd-ı adl ü dâda sâlik olan Fâtih Sultân Mehmed Hân +Hazretleridir. İstanbul’un en güzel bir mahalline ki Fâtih ve Sultân +Mehmed Semti denir bir câmi’-i şerîf ve medâris-i kebîr ile tetimmât +binâ edip İstanbul’u dârü’l-ulûm etmişdir. Her tarafdan birçok +mevâ’îd ü atâyâ vü ihtirâmât icrâ vü ihsânıyla celb etdiği ulemâ +ma’ârif-i İslâmiyye’ye pek büyük hıdmetler eden fuzalâdandırlar. +Hâceleri Monlâ Gürânî Hazretleridir. Arabî İbrânî Yunanî +lisânlarına âşinâ imişler. Alî Kûşî hakkındaki hürmeti ma’ârif +perverliğinin en büyük alâmetidir. Avnî mahlasıyla şi’r söylerlermiş. +Letâ’ife dahi meylleri olup mahal-gû olan nüdemâsına ihsânları +mevfûr ve husûsen vezîr ü nedîmleri Ahmed Paşa ile olan letâ’ifi ba’zı +târîhlerde +mezkûrdur. +Bunlardan +ba’zıları +Ahmed Paşanın +tercemelerinde yazıldı. Bir iki beyt âsâr-ı şi’riyyelerindendir: +Nazm +Cigerüm pâreledi hancer-i cevr ü sitemün +Sabrumun câmesini togradı mıkrâz-ı gamun +Secdegâh eyler idi Ka’be-i mihrâb gibi +Kûyun içinde melek görse nişân-ı kademün +Ey gözüm gün yüzine karşu niçe bir dökesin +Ruhları tâbı ile kurıdı kalmadı demün +*** +Sâkiyâ mey sun ki bir dem lâlezâr elden gider +İrişür fasl-ı hazân vakt-i bahâr elden gider +*** +Bizümle saltanat lâfın ururmış ol Karamanî +Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı + +SULTÂN BÂYEZÎD HÂN-I SÂNÎ +İBN SULTÂN MEHMED HÂN-I SÂNÎ +Mevlidi senesidir. Vaktâ ki Fâtih Sultân Mehmed Hân +Hazretlerinin senesi Anadolu tarafına sarf-ı çâbük-rân-ı teveccüh +buyurduklarında Gekbüze civârında vefâtı vukû’ bulur. Fâtih’in ol +vakt vezîr-i a’zamları olan Karamanlı Mehmed Paşanın sû’-i +tedbîriyle Hazret-i Fâtih’in vefâtı şâyi’ olarak yeniçeri tâ’ifesi +gerden-firâz ve gazab-ı mâl ü emvâle dehen-bâz-ı hırs ü âz olarak +İstanbul’a azîmet ve her ne kadar Üsküdar yakasından Anadolu +Hisârı’na değin iskelelere kayık yanaşıp kimseyi İstanbul’a geçirmesi +men’ olunmuş ise de yeniçeri tâ’ifesi Pendik ve Kartal taraflarında +bulunan gemilerle İstanbul’a girerler. +Ba’zı tevârîhin beyânına göre hattâ bi’l-fi’l nehb ü gâret-i emvâl-i +ahâlîye cesâret ve Karamanî Mehmed Paşayı dahi katlederler. +Hey’et-i vükelâ muztarr olup çâr-nâ-çâr Fâtih’in hîn-i vefâtında +nezdinde bulunan Bâyezîd merhûmun oğlu Sultân Korkud’u sükûnet +fitne vü fesâd ümmîdiyle muvakkaten ve pederi Sultân Bâyezîd’e +niyâbet-i iclâs etmişler idi. Bu tedbîr ile âteş-i fiten ü fesâd + bir mikdâr sükûnet-pezîr-i zîr-i tedbîr-i remâd olur ise de +keyfiyyet-i iclâs Amasiyye’de cenâb-ı südde-i devlet-me’âb-ı +Bâyezîd Hânî ile Karaman’da bulunan Sultân Cem’e tahrîr ve Sultân +Bâyezîd ve Sultân Cem hangisi evvel gelir ise taht-ı saltanat anın +olması karar-gîr olmuş idi. İşte bu araz üzerine senesi Bâyezîd-i +Velî Hazretleri Sultân Cem’den evvel gelerek şeref-efzâ-yı taht-ı +Osmânî olmuşlardır. +Sultân Bâyezîd-i Sânî serîr-i saltanatda istiklâl bulunca Akkirman +Toros Ruha kal’alarını ve İnebahtı Moton Goron Avarin sâ’ir kılâ’ +ü bıkâ’ı ve Mora Lofca ve Darac’ı zamîme-i memâlik-i şehriyârîleri +edip bu misilli birçok fütûhâtı kazanmışlar ise de güzerân-ı sinn +cihetiyle dizlerine ârız olan illet-i nikrîsden ferâğ-ı saltanata kasd ve +atâ-yı nâ-be-câ olmak üzere oğlu Sultân Ahmed’i veliyy-i ahd etmiş +idi. Sultân Ahmed Üsküdar’da Mâltepe’de müterakkıb-ı beşîr-i +saltanat iken yeniçeri tâ’ifesi müdmin-i şarâbdan diyerek sûret-i +tahallüf göstermeleri üzerine Yavuz Sultân Selîm Hân-ı Gâzî zînet +Karamanî Mehmed Paşa Nişânî tahallus eder bir edîb-i vakûr ve şâ’ir-i +meşhûrdur ki harf-i nûnda Nişânî diye terceme-i hâli tafsîlen yazılacakdır. + + +tırâz-ı cihân-gîrî olmuşdur. Sultân Bâyezîd taht-ı saltanatın zemân-ı +şeyhûhata iktirânından dolayı hâl-i hayâtında taht ü tâcı Sultân +Selîm’e i’tâ edip kendileri Dimetoka nâm mahalle azîmet üzere iken +esnâ-yı râhda müteveccih-i âlem-i bekâ oldular. +Sultân Bâyezîd-i Velî asrında zuhûr eden şu’arâ her asrdan ziyâde +idi diye tezkirelerin ittifâkı vardır. Çünki şu’arâya cevâ’iz ü ihsân ü +atâyâsı vâfir imiş. Hattâ Celâl-i Devânî ve Câmî’yi müstağrak-ı envâ’ +ı lutf ü ihsân-ı bî-kerânî buyurdukları mütevâtirdir. Kendileri dahi +Adlî tahallus ederlermiş. Âsâr-ı şi’riyyesinden birkaç beyt teberrüken +yazıldı: +Nazm +Ey süvâr-ı esb-i nâz olan rikâb-ı câna bas +Hüsn meydânı senündür ayagun merdâne bas +Birâderi Sultân Cem kendisine taht-ı pâdişâhî nasîb olmadığından +magmûm olup bu beyti Sultân Bâyezîd’e gönderir: +Beyt +Sen pister-i gülde yatasın şevk ile handân +Ben kül döşenem külhen-i mihnetde sebeb ne +Pâdişâh-ı Bistâmî-sîret dahi bu yolda cevâb-ı nasîhat vermişlerdir: +Cevâb +Çün rûz-ı ezel kısmet olınmış bize devlet +Takdîre rızâ virmeyesin buna sebeb ne +Haccü’l-haremeynem diyü da’vâlar idersin +Yâ saltanat-ı dünye içün bunca taleb ne +SULTÂN SELÎM HÂN-I EVVEL +İBN SULTÂN BÂYEZÎD HÂN-I SÂNÎ +Sultân Bâyezîd-i Velî Hazretlerinin ferâğ-ı saltanat ârzûsu ve şeh +zâdelerden Sultân Ahmed ve Sultân Korkud’dan tercîh ile + +mücerred Hazret-i Yavuz Sultân Selîm’in makâm-ı hilâfete gelmesi +hakkında terakkî-cûyân ü hamiyyetmendân-ı asrın ilhâh ü ısrârları +üzerine Rûmeli kıt’asının müntehâsında bulunan Sultân Selîm Hân +Hazretlerine da’vet-nâme irsâl olundu ve Cenâb-ı Selîm Hân dahi pâ +be-rikâb-ı isti’câl ile senesi Saferi’nde İstanbul’a gelerek evvelâ +pederi Bâyezîd-i Velî Hazretlerine mülâkî ve sâniyyen pederinin bi’z +zât delâletiyle nâ’il-i taht-ı husrevânî olmuşdur. +Hattâ vükelâ ve ulemâyı huzûruna celb ile daha resm-i bey’ati icrâ +etmeden evvel beyân-ı meslek tarzında emîrâne ve cihân-gîrâne şöyle +bir nutk îrâd buyurmuşdur: “Ben pâdişâh olursam niyyetim +Arabistân’ı Çerkeslerden bilâd-ı Acem’i şî’adan tathîrdir. Mücerred +İslâm’ı bir noktaya cem’ etmek içün Hind ve Tûrân’a gideceğim. +Şark ü garbda i’lâ-yı kelimeye çalışacağım. Zalemeye evlâdım olsa +merhamet etmeyeceğim. Zemânımda râhata varmak ve ahâlîye +tasallut etmek mümkin olamaz. İşte benim hâlim budur. Seferden +korkmaz iseniz beni ihtiyâr ediniz ve illâ Sultân Ahmed’i kabûl +eyleyiniz.” Bu nutk üzerine bahâdırân-ı İslâm kendilerine fevka’l-âde +alkışlar edip emr-i bey’ati itmâm eylediler. Fi’l-vâki’ sekiz sene +dokuz ay müddet-i saltanatında Sultân Selîm’i şu meslek-i cihân +gîrâneden tesâdüf etdiği müşkilâtın hîçbiri rû-gerdân edemedi. Ba’zı +entrîkalara mebnî veche-i azîmetine sedd-i mümâna’at çeken ümerâ +vü vüzerâyı derhâl hıdmetinden def’ eder ve muhârebede geri +dönmek isteyen yeniçerilere “Siz dönün ben harbe yalnız giderim.” +derlermiş. +İşte Yavuz Sultân Selîm Hân Hazretleri böyle bir niyyet-i âlî ile +cülûsunu müte’âkıb hüdûs eden birâderleri Sultân Ahmed ve Sultân +Korkud fitneleri gibi fecî’ fecî’ vak’aları teskînden sonra hemân bir +meclis akdiyle Îrân üzerine hücûm ve Tebrîz’de Şâh İsmâ’îl’in +zevcesi Tâclı Hânım’ı esîr etdi. Belki nutkunda “Niyyetim bilâd-ı +Acem’i şî’adan tathîrdir.” mücmelini tafsîl ü tefsîr etdi. Îrân seferini +müte’âkıb ordusunu Mısr hükûmeti üzerine sevk ile hulefâ-yı +Abbâsiyye şu’besini Mısr’dan kaldırmış ve emânât-ı celîle-i +müteberrikenin makâm-ı hilâfete nakliyle mülûk-i Osmâniyye’yi +halîfe-i enâm etmişdir. +Diyâr-ı şeref-i Gürcistân Bayburd Harput Mûsul Diyârbekr +Kürdistân Haleb Kılâ’-ı Şâm a’zam-ı fütûhâtındandır. Azm-i cihân +gîrânesi şol mertebe imiş ki “Avrupa kıt’ası iki pâdişâha makarr ola +maz.” dermiş. senesi şîr-pençe-i ecelden rehâ mümkin olamayıp +nesr-i tâ’ir-i rûhu âşiyân-tırâz-ı devha-i bekâ olmuşdur. Ekser +müverrihler vefâtını şu sûretle yazarlar: “Yavuz Sultân + +Selîm bir gün bâğçede temâşâ-yı ezhâr eder iken sırtında çıban veca’ı +hiss ederler. Nedîmi Hasan-cân Efendiye emr edip eyüce sıkdırırlar. +Silülce çıban olur. Va’de tekmîl olmuş vaktsiz tedbîrden dolayı +pâdişâh-ı mağfûr vâsıl-ı gülşen-serây-ı cinân olur.” Bu hâlde müddet-i +ömrü elli bir sene olmuş olur. Saltanatı sekiz senedir. Cezâ’irli Gâzî +Hayre’d-dîn Paşaya birkaç kıt’a sefîne ile i’âne eylemişken Cezâ’ir’in +zabtıyla memâlik-i şâhâneye iltihâkı ancak Hayre’d-dîn Paşanın +korsanlıkda mahâretine ve saltanat-ı Selîm Hânî zemânına mahsûs +olan büyük büyük muvaffakıyyetlerin teyessür-i husûlüne delâlet eder. +Yavuz Sultân Selîm meşâgilden hâlî bulunduğu zemânları kitâb +mütâla’asıyla geçirirlermiş. Meşâhîr-i erbâb-ı kalem-i A’câm’dan +Fazlu’llâh’ın Târîh-i Vassâf’ını elden bırakmazlarmış. Şi’rde +mahlasları Selîmî olup dîvânı meşhûr-ı âlemdir. +Nazm +În sefer kerden în bî-ser sâmânî-i mâ +Behr-i cem’iyyet-i dil-hâst perîşânî-i mâ +Îrân seferine giderken söyledikleri mütevâtirdir: +Nazm +Ben yatam lâyık mı ol karşumda ayagun tura +Serv-i nâzum din ben öldükde namâzum kılmasun +Sâ’ir eş’ârından eşherdir. İbn Kemâl Yavuz Sultân Selîm’in +vefâtına gâyet sûzişli bir mersiyye söylemişdir. +KÂNÛNÎ SULTÂN SÜLEYMÂN HÂN +İBN YAVUZ SULTÂN SELÎM HÂN +senesi pederleri Yavuz Sultân Selîm İstanbul’dan Edirne’ye +esnâ-yı azîmetinde te’sîr-i şîr-pençeden nevbet-zen-i kûs-ı rıhlet-i +âhıret olması üzerine Kânûnî Sultân Süleymân sene-i mezkûrede +evreng-ârâ-yı şevket-i Osmâniyyân olmuşdur. Ömrü uzun fütûhâtı +nâzum din: nâzumdan + +hadd ü adedden bîrûn vâzı’-ı kânûn bir pâdişâh-ı adâlet-nümûn idiler. +Zemân-ı saltanatında seyf ü kalem pek çok büyük büyük eserler +bırakmış ve sâye-i satvet ve zîr-i cenâh-ı adl ü re’fetinde dükel mülûk +İslâmiyye birkaç Avrupa kralı âsûde-nişîn-i emân olmuşdur. +Fransa’yı kırk sene himâye eyledi. Şarken ve cenûben etdiği +muhârebelerin her birinde bir feth-i azîme nâ’il olurdu. İmtidâd-ı +saltanatça pâdişâhân-ı Osmâniyyân’ın en bahtiyârıdır. Lâkin müddet-i +saltanatında vukû’a gelen fütûhât-ı kesîre yine tûl-i müddet-i +saltanatına +nisbeten +az değildir. Avusturya üzerine açdığı +muhârebâtında ve Îrân üstüne etdiği muhâcemâtında memâlik-i +Osmâniyye’yi iki misli tevsî’ eylemişdir. Macaristân’ın Temeşvar +Erdel Budin gibi eyâlât-ı cesîmesinde iki yüz seneye gelinceye kadar +Devlet-i Aliyye vüzerâsının vâlîlikleri Kânûnî Sultân +Süleymân’ın berekât-ı muzafferiyyetidir. Boğdan Estoni Belgrad +Peçuy Estergon Van Nahcuvan fethi karadaki muvaffakıyyeti ve +İtalya ve Venedik ve Cezâ’ir adalarının gâreti denizdeki eser-i +salâbetidir. Sigetvar’ın muhâsara vü fethinde ve senesinde vefât +etdi. +Ömrü ve müddet-i saltanatı sene beş aydır. Evâ’il-i hâlinde +mâ’il-i safâ ve tâbi’-i hevâ olmuşlarsa da az müddet zarfında nedâmet +ve tahsîl-i ulûma rağbetle tekmîl-i nesh buyurmuşlardır. Hele ulûm-ı +fıkha intisâbları ziyâde imiş. Esnâ-yı vefâtında kabrine konulmasını +tavsiyye etdiği sandukçe ittifâk-ı ekâbir-i devlet ile açıldıkda müddet + +saltanatında +harekât-ı +siyâsiyyesinin +ahkâm-ı +şer’-i şerîfe tatbîki içün Ebu’s-su’ûd’dan aldığı fetvâlar imiş. Hattâ +Ebu’s-su’ûd Efendinin bu hâl üzerine “Eyvâh Sultân Süleymân dîvân +hakkında mı beni mes’ûl etdin?” dediği mervîdir. İdâre-i devletin her +şu’besine +bir +kânûn +vaz’ +etdiği +Süleymân-ı Kânûnî diye elsine-ârâ-yı ihtirâmdır. +ci-hetle +Sultân +Ümerâ-yı bahriyyesinden makâm-ı kapudanîye gelen Cezâ’irli +Gâzî Hayre’d-dîn Paşa ma’iyyetindeki donanma İtalya ve Venedik +cumhûru elindeki Cezâ’irli gâret-zede-i fenâ ve Devlet-i Aliyye’de en +evvel deryâ umûruna müte’allik harîta te’lîf eden Seydî Re’îs +Portekiz donanmasıyla Hind denizlerinde âheng-i ceng ü vegâ +etmişdir. +Vaktâ ki senesi Sigetvar muhâsarasının otuz birinci günü +mizâc-ı şerîflerine za’f ârız olarak günden güne iştidâd ile sene-i +mezbûre Saferi’nin üçüncü gecesi tâ’ir-i rûh-ı pür-fütûhu âşiyân-sâz-ı +cinân olmuşdur. Vefâtının ertesi günü idi ki darben ve kahren +Sigetvar’ın iç kal’ası dahi feth olunup Sigetvar bânı olan Nesfi’nin + +başı kesilerek sandûka-ı na’ş-ı mağfiret-nakşları tahtında galtân +edilmişdir. Sigetvar’da keyfiyyet-i vefâtını Vezîr-i a’zam Sokollu +Mehmed Paşa ketm ile pâdişâh-ı cedîd Sultân Selîm-i Sânî +Hazretlerine irsâl-i nüvîd olunup ve Sultân Süleymân-ı Kânûnî +Hazretlerinin cesedi arabaya vaz’ edilip Belgrad’a avdet ve Sultân +Selîm-i Sânî Hazretleri makarr-ı hükûmetleri olan Magnisa’dan nehzat +ile İstanbul’a mu’âvedetle emr-i bey’at bi’l-icrâ Sultân Selîm-i Sânî +şeref-efzâ-yı taht-ı Süleymânî olarak İstanbul’dan tekrâr hareket ve +Belgrad’a muvâsalat buyurmayınca ifşâ edilmemişdir. +Hayrâtından pederi Sultân Selîm Hân Hazretleri ve oğulları Şeh +zâde Sultân Mehmed ve Cihân-gîr içün birer câmi’-i şerîf ve medâris +ve hücerât ve imârât binâ buyurmuşlardır ve bunlardan mâ’adâ nâm-ı +sâmîlerine müntemî olan Süleymâniyye Câmi’-i Şerîfi ve medrese-i +münîfî ve kânûn üzere ilm-i tıbbın tederrüsü içün inşâ buyurduğu +hücerâtı ve dârü’ş-şifâsı ilâ-yevmi’t-tenâd rûh-ı şerîfini +hayr ile yâd etdirir hayrât-ı celîledendir. +Müretteb dîvânı vardır. Muhibbî tahallus etmişdir. Cümle-i +eş’ârındandır: +Nazm +Câna kanmaz bûse-i la’l-i leb-i yâr isteyen +Baş virür bu yolda bir zülf-i siyehkâr isteyen +Bî-vefâ yârün Muhibbî cevrini ma’zûr tut +Yârsüz kalur cihânda aybsuz yâr isteyen +*** +Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur +Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi +*** +Tâc ü taht-ı saltanat berbâd olur çün âkıbet +Kendüyi âlem serîrinde Süleymân oldı tut +Kaldırursın çün ayagı bezm-i dünyâdan gönül +İçdügün câm-ı şarâbı Âb-ı hayvân oldı tut +*** + +Jeng-i gamdan diler isen ola gönlün sâfî +Koma elden koma bir lahza şarâb-ı sâfı +SULTÂN SELÎM HÂN-I SÂNÎ +İBN SULTÂN SÜLEYMÂN HÂN +senesi kımât-ârâ-yı mehd-i şevket olmuşdur. Otuz beş yaşında +ve Magnisa hükûmetinde iken pederleri Sultân Süleymân-ı Kânûnî +Hazretlerinin vefâtı haberi vâsıl olunca Magnisa’dan hareket ve +Dersa’âdet’de cülûs-ı taht-ı saltanat buyurmuşlardır. +Cülûslarını müte’âkıb İstanbul’dan nehzatla Belgrad’da ordu-yı +hümâyûna muvâsalat edip i’lân-ı cülûs-ı hümâyûna müsâra’at ve +na’ş-ı magfiret-nakş-ı Hazret-i Sultân Süleymân Hânî’yi istishâb ile +İstanbul’a avdet eylemişdir. Umûr-ı devleti vezîr-i a’zamları Sokollu +Mehmed Paşaya tefvîz buyurup kendileri gûşe-i safâ vü istirâhata +çekilmiş ve hattâ nedîm-i hâssı Ahmed Şemsî Paşa musâhabetiyle +Edirne’de vakt geçirmişdir. Sokollu Mehmed Paşa bir tarafdan +tertîb-i dîvân ile umûr-ı ibâdı bi-hakkın rü’yet eder ve diğer tarafdan +dahi muktedir vüzerâyı serdâr nasbıyla taraf taraf ordular sevk +eylerdi. Serdâr Lâlâ Mustafâ Paşa ve mu’ahharen Kapudan-ı deryâ +Kılıç Alî Paşa ma’iyyetinde olan mükemmel donanma ile Kıbrıs ve +Sakız bi-temâmihâ alındı ve Serdâr Sinân Paşa ordusuyla iklîm-i +Yemen dâhil-i havza-i memâlik-i Osmâniyye edildi. Tunus feth +olundu. +Zemân-ı saltanatında kâffe-i umûr-ı devlet ehline tefvîz olunduğu +ve husûsen Sultân Selîm-i Sânî’nin kadrdânlığı cihetle meşgûl-i +istirâhat ve mâ’il-i safâ vü sohbet olması mahall-i ta’rîz olamaz. +Çünki der-kâr olan kifâyeti münâsebetiyle mesned-i sadâreti + bi’l-istiklâl uhde-i istîhâline verdiği Vezîr-i a’zam Sokollu +Mehmed Paşa devletin kemâl-i ikbâlini pek güzel muhâfaza etmişdir. +Hattâ Sokollu Mehmed Paşa kendisi içün bir türbe inşâ etdirirken +Sultân Selîm-i Sânî Hazretleri nedîmi Şemsî Paşa ile türbenin +önünden geçer ve “Şemsî Paşa bu kimin türbesidir?” diye su’âl +buyururlar. Şemsî Paşa dahi “Mehmed Paşanındır.” deyince “Acabâ +ne vakt yatacakdır?” demesi üzerine Şemsî Paşa “Pâdişâhım emr et +şimdi yatsın.” dedikde “Hatâ etdik bana ve devletime lâzım bir + +vezîrdir.” deyip kadrdânlığını izhâr etmişdir. +Şemsî Paşa ile letâ’ifi çokdur. Âhır-ı ömründe tarîk-ı ıyş ü safâdan +inân-tâb-ı semt-i nedâmet ve kâffe-i lezâ’izden ferâgatini müte’âkıb +bir gün hammâmda ayağı kayıp düşerler ve haylî ıztırâb çekerler. Bu +ıztırâb ile hummâya ve za’f-ı mi’deye mübtelâ olup iki ay haste +yatdıkdan sonra senesi Şa’bânı’nın yirmi sekizinci günü âzim-i +dârü’n-na’îm oldular. +Oğlu Sultân Murâd-ı Sâlis Hazretleri Magnisa hükûmetlerinden +avdetle murabba’-nişîn-i saltanat oluncaya kadar on gün vefâtı şâyi’ +olmamışdır. Müddet-i saltanatı sene beş ay ve ömrü senedir. +Sarışın ve mehîb olmağla Sarı Sultân Selîm dahi denir. Esnâ-yı +safâ ve mahabbetde inşâ vü eş’âra dahi meyl buyururlar ve Tâlib +tahallus ederlermiş. Teberrüken birkaç beyt yazıldı: +Nazm +Nevâ-yı neyde rûh-efzâ olur uşşâka bir dem var +Dilâ ney gibi nâlân olmada bir özge âlem var +*** +Tâlibâ sa’y-ı belîg it kûy-ı yâre varıgör +Cânı cânâna virüp terk eyle yogı varı gör +*** +Âşık-ı sâdıkda dil birdür olamaz yâr iki +Hîç bir taht üzre mümkin mi ola hünkâr iki +SULTÂN MURÂD HÂN-I SÂLİS +İBN SULTÂN SELÎM HÂN-I SÂNÎ +Vilâdeti ’dedir. Pederleri mağfûr Sultân Selîm-i Sânî +Hazretlerinin senesi vefâtı haberini Magnisa’da meşgûl-i şikâr +iken almasıyla bi’l-isti’câl İstanbul’a gelip yaşında olduğu hâlde +Metinde yanlışlıkla yazılmıştır. + +sene-i mezbûre Ramazân-ı Şerîfi’nin sekizinci günü câlis-i evreng-i +pâdişâhî olmuşdur. +Vezîr-i a’zam Sokollu Mehmed Paşayı ibkâ eyledi. Bu esnâda +Acem şâhı Tahmâs’ın vefâtı ve Şâh İsma’îl-i Sânî’nin cülûsu +vukû’uyla memâlik-i Îrân âdetâ mütegallibe elinde perîşân ve +müsta’idd-i iltihâk-ı memâlik-i Osmâniyyân olduğu Bağdâd ve +Erzurûm vâlîliklerinden inhâ olmağın şark seferi i’lân ve ordular +sevkiyle leşker-i Acem berbâd edilerek tâ Tebrîz Kal’ası güşâd + ve pek çok kılâ’ ü bıkâ’-ı Îrân-zemîn adâlet-i Sultân +Murâd ile yeniden ma’mûr ü âbâd edildi. Tiflis feth ve vilâyet-i +Engerus üzerine asker sevk edilip mazhar-ı galebe olunmuşdur. +Tağıstân Çerkezistân’da pek çok mahal zabt olundu. Şark seferinde +Osmân Paşa ve Engerus muhârebâtında Sinân Paşa serdâr idiler. +Sultân Süleymân-ı Kânûnî Hazretleriyle Sultân Selîm-i Sânî +Hazretlerinin ve kendilerinin vezîr-i a’zamlığında dîn ü devlet +uğrunda ibrâz-ı me’âsir-i kârdânî imiş ve elsine-i enâmda nâmı Tavîl +Mehmed Paşa diye şöhret almış ve hâlâ Avusturya ve Macaristân +eyâlât-ı cesîmesi müzehâneleriyle Viyana müzehânesinde ve ser +askerân-ı şecâ’at-unvân sırasında diye heykel-i +mücessemesi mahfûz-ı mevki’-i ihtirâm bulunmuş olan Mehmed +Paşa-yı Tavîl eyyâm-ı saltanat-ı Sultân Murâd-ı Sâlis’de yevm-i +mahsûsunda tertîb-i dîvân ederek rü’yet-i mesâlih-i enâm ederken +dîvân yerinde bulunan bir bî-şu’ûrun hancer-i gadriyle şehîd +olmuşdur. İşte Mehmed Paşanın vukû’-ı şehâdeti üzerine Murâd-ı +Sâlis Hazretleri mühr-i vezâreti vüzerâdan her kime erzânî buyurmuş +ise Mehmed Paşadaki lezzeti alamamışdır. +senesi Cemâziyyü’l-evveli’n sekizinci günü Dârü’s-saltanat +ı Aliyye’de rûh-ı şerîfleri müte’âzim-i kurbgâh-ı Mevlâ olmuşdur. +senesinde ve yaşında cülûs buyurduklarından müddet-i +saltanatları seneye ve ömrleri seneye müntehî olur. Orta boylu +kumral ve uzun sakallı hûb-sûret melek-sîret bir pâdişâh-ı sâhib-i +cûd ü sehâvet imişler. +Zemân-ı devletlerinde eşher-i şu’arâ Nev’î Efendinin ulûfelerine +elli akçe terakkî ihsân ederler. İttifâk ol esnâda bir ru’yâda görüp +ta’bîrini Nev’î Efendiye havâle buyurduklarında Nev’î Efendi kûşiş-i +pâdişâhîde fi’l-cümle taksîr ve tedbîr-i şehenşâhîde tedennî ile ta’bîr +eder. Mesmû’-ı Murâd Hânî olunca “Siz terakkî bulasız bizde tedennî +n’eyler. Nev’iyâ biz hele bu kısmete râzî değiliz.” diye tanz-âmîz +cevâb vermişlerdir. +Ulemâya +fart-ı +ihtirâmları +meşhûrdur. +Kâdî-askerlerin + +gönderdikleri telhîsleri: +Kazâyâ oldı manzûr ola tevcîh +ve: +Arûzun oldı makbûl ola tevcîh +nazmlarıyla buyururlarmış. Magnisa’da güzel bir câmi’-i şerîf ve +medrese-i münîfleri vardır. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir gazel tahrîr +olundu: +Gazel +Nice tâkat getürsin cism-i âşık rûy-ı dildâra +Getürmez tâb çün bir lahza tâb-ı berk envâra +Mukîm-i hânkâh-ı ışk olaldan bu dil-i pür-derd +Olup abdâl-ı mihnet bagrı yara cismi sad-pâre +Tefekkür eylemez bir dem gönül efkâr-ı gayriden +Bu dil yârün serîridür virilemez yol agyâra +Ne çâre çâre idüpdür dil-i bî-çâreye her dem +Çü yara iden oldı yine andan merhem ü çâre +Murâd’un sözlerinün gösterür her harfi bir hikmet +Ne hikmet belki ibretdür devâdur cümle bîmâra +SULTÂN MURÂD HÂN-I RÂBİ’ +İBN SULTÂN AHMED HÂN-I EVVEL +senesi tırâzende-i gehvâre-i şevket ve senesi Kemân-keş +Alî Paşa sadâretinde ve Yahyâ Efendi meşîhatinde ittifâk-ı ekâbir-i +devlet ile Sultân Mustafâ Hân-ı Evvel İbn Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis +hall edilerek murabba’-nişîn-i saltanat olmuşdur. +Vaktâ ki senesi Şâh Abbâs’ın Bağdâd’ı istîlâsı üzerine +Hüseyn Paşa Bağdâd’a gönderilmiş ise de müşârün ileyh şehîd olarak +asâkir-i Îrân Mûsul ve Kerkük’ü dahi zabt ü teshîr eylemişdir. Sultân +Murâd Kırım hânları serdârlığıyla bir tarafdan Rusya üzerine + +muhârebe açmış ve diğer tarafdan Nemse ser-haddâtı dahi karışmış +iken Serdâr-ı ekrem Çerkes Hasan Paşa vefât edip yerine geçen Hâfız +Paşa ma’iyyetiyle Gürcistân üzerine ve Murâd Paşa serdârlığıyla +Bağdâd’a mikdâr-ı kâfî ordular sevk etmiş idi. Şâh Abbâs ile Hâfız +Paşa beyninde birçok muhârebelerden sonra Bağdâd’dan Erzurûm’a +kadar Îrân eline geçen memâlik-i Osmâniyye istirdâd olundukdan +başka Hemedân ve Nahcuvân tarafları dahi istîlâ olunup hudûd-ı +şarkiyye şirzime-i mütesallitînden te’mîn edilmişdir. +Pâdişâh her ne tarafa sefer açdıysa galebe çalarak ser-haddât-ı +devlet-i Osmâniyye’yi te’mîn etdikden başka ibtâl-i duhân ü kahve ve +sedd-i ebvâb-ı meykede ile bunlardan ibâret ihdâs-ı fitne içün ittihâz +edilen dârü’n-nedveleri mesdûd ederek fiten-i dâhiliyyeyi dahi ref’ ü +ilgâ eylemiş idi. Egerçi şiddet-i ıyş ü hevâya ibtilâsı ve kesret-i +tebeddül ve katl-i vüzerâya inhimâki olmasa idi zemân-ı saltanatında +Yavuz Sultân Selîm-i Sânî ikbâlinin i’âdesi celâdet ü mahâret-i +fevka’l-âdesinden me’mûl olunurdu. Şâ’ir-i meşhûr Nef’î Efendiyi +katl etmişdir. Sultân Murâd-ı Râbi’ Hazretlerinin vekâyi’-i hâriciyye +vü dâhiliyyesi pek mufassal olduğundan uzun uzadı tahrîri mevzû’un +hilâfında görülmüşdür. +Bağdâd seferinden avdetinde münkesirü’l-mizâc olduğundan +birkaç aylar sahbâ-yı zevk ü neşât nazar-ı iltifâtdan dûr olmuş idi. +senesi bayramında bir mikdâr tashîh-i mizâc etmekle tebrîk-i +îd-i sa’îd-i resmî temâm oldukdan sonra Murâd-ı Râbi’ Hazretleri +Sinân Paşa Köşkü’nde meşgûl-i temâşâ-yı melâ’ib iken At +Meydânı’nda Silâhdâr Paşa Serâyı Köşkü’ne azîmet ve teferrüc +künân etrâfa nigerân olduğu hâlde Silâhdâr Paşa ve ba’zı mahremân-ı +meclis medâr-ı def’-i metâ’ibdir bahânesiyle pâdişâhı âyîne-i câm-ı +gülfâma nigâh-endâz buyurmak üzere tergîb ederler. Ol gün mezkûr +serâyda mülûkâne bir zevk etdikden sonra ertesi gün mizâc-ı şâhî +tekeddür-pezîr olarak sene-i mezbûre Şevvâli’nin on altıncı günü +pâdişâh-ı gazâ-i’tiyâd vâsıl-ı rahmet-i Rabbü’l-ibâd olmuşdur. +Müddet-i saltanatı sene ve ömrü sene olmuş olur. +Şi’re rağbeti olup Murâdî tahallus ederlermiş. Serdâr-ı Bağdâd +Hâfız Paşanın: +Aldı etrâfı adû imdâda asker yok mıdur +unvânlı yazdığı manzûm mektûbuna Na’îmâ ve Hayru’llâh + Efendi Târîhleri’nde muharrerdir: + +Hâfızâ Bagdâd’a imdâd itmege er yok mıdur +Bizden istimdâd idersin sende asker yok mıdur +Şimdi hâlî mi kıyâs eylersin âyâ âlemi +Ey Murâdî pâdişâh-ı heft-kişver yok mıdur +makta’lı ve manzûm cevâb-ı redd-âmîz göndermiş ve Alî Paşayı +Bağdâd’a serdâr eylemişdir. +SULTÂN MUSTAF HÂN-I SÂNÎ +İBN SULTÂN MEHMED HÂN-I RÂBİ’ +senesi Edirne’de tevellüd ve sinn-i şerîfleri otuz bir sene yedi +aya vâsıl olduğu hâlde senesi amm-ı mükerremleri sultân-ı +cennet-mekân Sultân Ahmed Hân-ı Sânî’den irsen müntakil olan +serîr-i saltanata cülûs buyurmuşlardır. +Cülûslarından beş ay mukaddem pençe-i istîlâ-yı a’dâya giriftâr +olan Sakız Cezîresi meymenet-i kudûm-ı cülûslarıyla düşmenden +istirdâd ve berren ü bahren nice def’alar a’dâ-yı devlet ile mutâraha-i +gazâ vü cihâd olunup bi’n-nefs Avusturya üzerine vukû’ bulan sefer-i +hümâyûnlarında ve Şebeş ve Logoş ve Na’lkıran muhârebelerinde +muzaffer ü mansûr olmuşlardır. +Cülûs-ı hümâyûnlarının dördüncü senesi Sinte cenginde +bi-hikmeti’llâhi te’âlâ ordu-yı hümâyûnda sûret-i inhizâm nümâyân +olmağın milel-i müteferrika-i a’dâ ile vakt-i hâle göre akd-i müsâlaha +ve sedd-i ebvâb mutâraha edildi. İşte senesi tûfân-ı harb ü kıtâl +bir mikdâr sükûnet-i hâl kesb etmesiyle herkes ferâğ-ı bâle düşüp zevk +ü safâsıyla meşgûl iken Sultân Mustafâ Hân Hazretleri dahi pek pây-ı +taht-ı kadîm olan Edirne’ye azîmet ve şehr-i mezkûrda sayd ü şikâr ve +envâ’-ı ıyş ü safâ ile evkât-güzâr olarak Dersa’âdet’i hâtırlarından +çıkarmışlardır. +İstanbul halkı böyle tûl müddet ya’nî beş sene pâdişâhın Edirne’de +ikâmetle Dersa’âdet’e adem-i meyl ü rağbetini gördükçe ser-rişte-i kîl +ü kâli ellerinde dolamaya başlamışlardı. Bu hâl ile Sultân Mustafâ +Hân Hazretlerinin üç dâne kerîme-i muhteremelerinin birini Köprülü + +zâde Nu’mân Paşaya ve birini Vezîr-i mükerrem Maktûl-zâde Alî +Paşaya ve diğerini dahi Çorlulu Alî Paşaya akd ü tezvîc niyyetiyle +Edirne’de her birine ayrı ayrı tarh-ı bünyân-ı beytü’ş-şeref +buyrulduğundan artık Sultân Mustafâ Hân Hazretlerinin Âsitâne-i +Aliyye’den bütün bütün insırâf-ı meyl ü rağbet buyurdukları +anlaşılmasıyla ve husûsen hâce-i şehriyârî Şeyhü’l-islâm Feyzu’llâh +Efendinin târîhlerde mufassalan beyân olunduğu vech ile mansıbında +kesb-i istiklâl ederek umûr-ı devleti yed-i ta’arruzuna mahsûr ve ecl-i +menâsıb-ı ilmiyyeyi ancak a’vân ü ensârına maksûr etmek gibi evzâ’-ı +nâ-be-câsı bâlâ-gîr olmasıyla bu sebeblerden dolayı Râmî Paşa +sadâretinde ve Sultân Mustafâ Hân Hazretlerinin eyyâm-ı saltanatı +nihâyetinde evvelâ şerâre-i fitne İstanbul’da cebeci +ocağından cehîde ve gide gide seyl-âbe-i tedbîr ile itfâsı mümkin +olamayacak dereceye resîde olarak cem’iyyet-i tuğyân yüz bin kişiden +mütecâviz Edirne semtine pûyân olmuşlardı. Cem’iyyet Havsa +menziline vardıkda evvelce nusret-i pâdişâh-ı İslâm içün Edirne’de +akd-peyvend-i ittifâk edenler dahi menzil-i mezkûrda cem’iyyet-i +erbâb-ı ihtilâle iltihâk eylediklerinden Sultân Mustafâ Hân-ı Sânî +Hazretleri senesi Edirne’de hal’ olunmuş ve cülûs-ı Sultân +Ahmed-i Sâlis Hazretlerinin vukû’undan sonra Sultân Mustafâ +mahlû’en İstanbul’a gelip mehcûr-ı saltanatdan mütekeddirü’l-hâtır +olarak yüz dört gün içinde âzim-i gülzâr-ı na’îm olmuşlardır. +Bu sûretçe müddet-i saltanatları sene ay ve ömrleri sene +olmuş olur. Vukû’ât-ı âlemi müdrik bir pâdişâh-ı zî-şân imişler. Hattâ +“Ecdâd-ı izâmımızdan Bâyezîd-i Velî Hazretleri vakf etmedik bir +karış toprak bırakmamış ki bir adım atayım ve Kânûnî Sultân +Süleymân Hazretleri yeniçeri etmedik bir ferd bırakmamış ki yeniçeri +belâsının def’ini müzâkere edeyim.” dedikleri mervîdir. Âsâr-ı +şi’riyyesinden teberrüken bir beyt yazıldı: +Beyt +Başumuzdan hîç hevâ-yı zülf-i yâr eksük degül +Mürtefi’ yirdür anunçün rûzgâr eksük degül + +SULTÂN AHMED HÂN-I SÂLİS +İBN SULTÂN MEHMED HÂN-I RÂBİ’ +Müşârün ileyh senesi tevellüd edip senesi birâderi +Sultân Mustafâ Hân-ı Sânî aleyhine kıyâm eden fiten ü fesâd üzerine +Sultân Mustafâ’nın hal’iyle Edirne’de câlis-i taht-ı saltanat olmuşdur. +Esbâb-ı zuhûr-ı fitneden biri dahi Sultân Mustafâ Hân-ı Sânî +Hazretlerinin Edirne’de ikâmete meyl etmesi kaziyyesi olduğundan +Sultân Ahmed-i Sâlis Hazretleri cülûsunu müte’âkıb erkân ü +ma’iyyetini ve mahlû’ birâderi Sultân Mustafâ Hân Hazretlerini +istishâb edip hemân İstanbul’a gelmişdir. +Cülûs-ı Hazret-i Sultân Ahmed Hânî’de ısrâr ü ilhâh-ı ehl-i fesâd +ile bir takım nâ-ehllere tevcîh olunan menâsıb İstanbul’da gün-be-gün +istirdâd ile ehline tefvîz ve ser-defter-i fiten ü şekâ olanlar birer birer +nefy ü tagrîb olunarak gülzâr-ı devlet has ü hâşâk-i mazarratdan tathîr +edildi. İşte riyâz-ı devlet sebze-i bî-gâneden tathîr olunmakda ve diğer +tarafdan bünyân-ı devlet tarsîn edilmekde iken Rusya devletinin +tevsî’-i mülk efkârıyla İsveç devleti üzerine açdığı muhârebede İsveç +askerini ta’kîb içün Rusya askeri hudûd-ı hâkâniyyeye tecâvüz +eyledikden ve zâten Rusyalının efkârı Devlet-i Aliyye hakkında dahi +muzır göründüğünden Ahmed Hân-ı Sâlis Hazretleri Rusya üzerine +i’lân-ı harb ile Vezîr-i a’zâm ve Serdâr-ı ekrem Baltacı Mehmed Paşa +ma’iyyetiyle Besarabya kıt’asına mükemmel bir ordu sevk etmiş idi. +İşte Baltacı Mehmed Paşa Prut’u geçip Rusya çarı meşhûr Petro’yu + fenâ hâlde münhezim etmiş ve esîr etmek derecesine +getirmiş iken Rusya tarafından her ne teklîf edilir ise kabûl edilmek +şartıyla taleb-i müsâlaha edilmekle Baltacı Mehmed Paşa dahi Leh’e +müdâhale etmemek ve Azak Kal’ası’nı terk edip İstanbul’da elçisi +kabûl olunmamak ve unvânı sâ’ir devletler unvân-ı resmîsinden dûn +i’tibâr olunmak üzere akd-ı müsâlaha olunmuş idi. Petro’yu bu kadar +sıkışdırmış iken Baltacı Mehmed Paşanın müsâlahaya rûy-ı rızâ +göstermesi İstanbulca Mehmed Paşanın rehâvetine ve hattâ irtişâsına +haml olunup azl ü nefy etdirilmişdir. +Bundan sonra sık sık tebeddül-i sadâretle hîç bir işe muvaffak +olunamadığı hâlde nihâyet Dâmâd Alî Paşa makâm-ı sadârete getirilip +devlete hüsn-i nizâm verildikden sonra Karadağ eşkıyâsı te’dîb +olunmuşdur. Bunu müte’âkıb Venedik muhârebesi zuhûr ederek +Dâmâd Alî Paşa bi’z-zât ordu-yı hümâyûnla gidip İstendil ve Gördüs +ve Anapoli ve Kestel gibi nice kılâ’ı feth ile avdet eyledi. Sene-i + +âtiyyede Venedik’i bütün bütün imhâ kasdıyla Dersa’âdet’den hareket +etmiş ise de Avusturya devleti Venedik körfezinin Devlet-i Aliyye +yedine geçmesi kendi hakkında bir büyük tehlike olduğunu teyakkun +etmesiyle Venedik muhârebesinden kifâyed olunmasını ve olunduğu +takdîrde i’lân-ı harb edeceğini bildirmiş idi. Bu vaz’ serdâr-ı müşârün +ileyhe girân gelerek Venedik’den insırâf edip Nemse üzerine hareket +eyledi. Lâkin takdîr-i Hudâ ordu-yı hümâyûn münhezim ve serdâr-ı +müşârün ileyh alnından kurşunla urulup şehîd oldu. Temaşvar da +elden gitdi. Mu’ahharen gelen serdârların adem-i muvaffakıyyetle +ordu-yı hümâyûnda gün-be-gün sûret-i mağlûbiyyet mütezâyid +olduğundan ol vaktler rikâb-ı hümâyûn kâ’im-makâmı ve Dâmâd-ı +şehriyârî İbrâhîm Paşa sulh tarafını tercîh etmiş iken askerî tâ’ifesi +sulhu kabûl etmediklerinden Temaşvar istirdâd olunmadıkdan başka +Belgrad da verildi. Andan sonra müsâlahaya rızâ gösterildi. +Vaktâ ki İbrâhîm Paşa makâm-ı sadârete geldi “Hânya kâ’im +makâmlığında sulh olsun da askere nizâm verilsin.” derken sadâretde +bir sefâhatedir düşüp askere nizâm vermek değil nizâm-ı âlemi bütün +bütün ihlâle sebeb oldu. Kâğıdhâne’de kasırlar lâlezârlar +eğlencelerle on iki seneden mütecâviz makâm-ı sadâretde müstakil +olmuşdur. İşte bu sefâhatin eser-i semâhati olmak üzere Baltacı’nın +ağır bahâlarla aldığı kâlâ-yı muzafferiyyet yok bahâsına değil bir +sözle müfte satıldı. Bir tarafdan dahi Nâdir Şâh’a birçok yerler terk +edildi. İşte bu hâlât üzerine İbrâhîm Paşa aleyhine gün-be-gün kîl ü +kâl artarak nihâyet zuhûr-ı fitne ile erbâb-ı ihtilâle karşı sancağ-ı şerîf +çıkarılmış ve Sultân Ahmed-i Sâlis Hazretleri fevka’l-gâye sa’y ü +gayret etmiş iken müsmir olmayarak senesi Dâmâd İbrâhîm +Paşayı erbâb-ı ihtilâle fedâ ve kendileri dahi meşgale-i +saltanatı birâder-zâdesi Sultân Mahmûd-ı Evvel Hazretlerine i’tâ +eylediler. +GÜRÛH-I SA’ÂDET-ŞÜKÛH-I ŞÜHEDÂYA MÜLHAK +VÂSIL-I RAHMETKEDE-İ CENÂB-I FEYYÂZ-I MUTLAK +HUDÂVENDİGÂR SULTÂN SELÎM HÂN-I SÂLİS İBN +SULTÂN AHMED HÂN-I SÂNÎ +senesi ârâyiş-i şevket-serây-ı vücûd ve senesi evreng-i +felek-revâk-ı şâhîye ku’ûd ile hükm-rân-ı âfâk olmuşlardur. Cülûs-ı +hümâyûnları Rusya muhârebâtına tesâdüf eylediğinden hasbe’l-kader + +vukû’a gelen hezîmetlerin böyle gayr-i muntazam yeniçeri ve +kapıkulu gibi haşerât-ı mütehaşşide ile cebr-i mâfâtı kâbil +olamayacağı Sultân Selîm-i selîmetü’l-kalb Hazretleri indinde +müsellem olmağın derhâl Moskovlu ile esâse-i sulha nizâm verip +esbâb-ı zâhire-i galebe vü nusretin itmâmına teşebbüs buyurmuşlar +idi. Çünki zemân Avrupa devletleri kâffeten muntazam asker +yetişdirdikleri gibi bir tarafdan dahi askerin ve fenn-i harbin terakkî-i +intizâmına fevka’l-gâye ihtimâm etmekde olduklarından işte Sultân +Selîm Hân Hazretleri dahi mukâbeleten mütefennin topçu ve +humbaracı ve asker tedârükiçün nâ-çâr ba’zı teşebbüsât ü muhtere’âta +ibtidâr etmiş idi. +Mu’allem-i asker içün Levend Çiftliği ve Üsküdar’da vâki’ Harem +İskele’sinde ve topçu ve arabacı içün +Tophâne ve Beyoğlu’nda ve lağamcı ve humbaracı içün Hâsköy’de +cesîm kışlalar inşâ ve bunlara müteferri’ levâzımâtın itmâmına sa’y-ı +evfâ buyurmuşlardı. Devlet-i Aliyye’lerinin asâkir-i beriyyesi +hakkında ıslâhât-ı ibtidâ’iyyenin mümkin mertebe mir’ât-i husûlde +cilve-nümâ olması cihetle kuvve-i bahriyyesinin dahi rütbe-i vücûba +îsâlini murâd buyurarak havzlar inşâsı ve ocaklar ihdâsıyla mâ’il-i +inhitât olan umûr-ı tersâneyi ez-ser-i nev ihyâ buyurmuşlardır. +Bu teşebbüsât arasında Pâsbânoğlu fetreti ve Dağlu eşkiyâsı +mefsedeti gibi bir takım ufak tefek gâ’ileler zuhûr etmiş ise de az bir +himmetle def’ edilmişdir. Bunlardan kat’u’n-nazar Fransalı gibi bir +devlet-i kavî-miknet def’aten nakz-ı ahd edip hıtta-i Mısriyye’yi istîlâ +ve Akke’ye kadar nice memâlike medd-i yed-i tûlâ etmiş iken Yûsuf +Ziyâ Paşa serdârlığıyla berren sevk etdiği mükemmel ordu-yı +zafer-peymâ ve Kûçek Hüseyn Paşa kapudanlığıyla bahren irsâl +eylediği donanma-yı fevz-intimâ hıtta-i Mısriyye’yi Fransalıdan nez’ +ederek nâm-ı nâmî-i hümâyûnlarını lafz-ı bedî’-i gâzî ile menâbir-ârâ +buyurdular. +Birkaç sene sonra Rusya devleti dahi fesh-i ahd ederek hudûd-ı +hâkânîye tecâvüz ve belki ba’zı mahalleri zabt ve İngiltere devleti dahi +Rusyalının rişte-i mütâba’atına vesîka-i ittifâkı rabt etmesiyle +saltanat-ı seniyye tarafından dahi berren mükemmel bir +ordu tanzîmiyle livâ-yı sa’âdet-iltivâ-yı cenâb-ı risâlet-penâhî ve +bahren dahi müretteb donanma-yı pâdişâhî irsâl kılınmış idi. Sevk +olunan asâkir-i İslâmiyye henûz düşmenle mukâbele edecek mevki’e +varmadan ve târîh okuyanlara tafsîli ma’lûm olan âteş-i fitne-sûzân ve +mevce-hîz-i feverân olarak Sultân Selîm-i Sâlis Hazretleri: + +Eger hâhî selâmet der-kenârest +hükmünün zemân-ı zuhûrunu derk ile senesi dâmen-i saltanatdan +dest-efşân ve zuhûr-ı âkıbete nigerân olmuşlardır. +Sene-i mezbûre Rebî’ü’l-âhırı’nda Sultân Mustafâ Hân-ı Râbi’ +cülûs edip bir sene müddet eyyâm-ı cülûsunda şîrâze-i nizâm-ı +devletin enâmil-ârâ-yı müşevveşe ile ihtilâl-pezîr olduğu ma’lûm +olarak orduda bulunan Sadr-ı a’zam Çelebi Mustafâ Paşa ile serdâr-ı +nâmdâr meşhûr Alemdâr Mustafâ Paşa orduyu istishâb edip İstanbul’a +gelmiş ve Sultân Selîm’in cülûsu esbâbının istihsâli tedârüküne +düşmüş ise de: +Takdîr-i Hudâ kuvvet-i bâzû ile dönmez +tedbîrinde acele edip bin iki yüz yirmi üç senesi Sultân Selîm-i Sâlis +Hazretlerinin şehâdeti vukû’a gelmişdir. Keyfiyyet-i şehâdetleri Halîfe +Necîb Efendinin Vak’a-i Selîmiyye’sinde mufassal yazılmış gâyet +sûzişli bir fecî’a olduğundan burada tekrâra lüzûm görülmedi. +Binâ eylediği kışlalarda cevâmi’-i şerîfe ve ba’zı tekâyâ vü zevâyâ +ve Üsküdar’da nâm-ı Selîmîlerine olarak Hammâm İskelesi’nde iki +minâreli câmi’-i şerîf ve hammâm- ı latîfleri âsâr-ı hayriyyesindendir +ve ibtidâ-yı cülûslarında Eyûb’de Hâlid bin Zeyd râdiya’llâhu anh +Hazretlerinin türbe-i münevverelerini termîm ve âvânı sîm ile tezyîn +buyurmuşlardır. Yine Hâsköy’de hendesehâne inşâsıyla mükemmel +hâceler celb edip ulûm-ı hendeseye büyük himmet buyurmuşlardır. +Bârûthâneyi ıslâh eyledi. Metâ’-ı Efrenciyye’nin kesâdı maksadıyla +Selîmiyye’de kumâş destgâhları ihdâs etmişlerdir. El-hâsıl zemân-ı +saltanatlarındaki icrââtine insâf ile bakılır ise Devlet-i Aliyye’de +el-ân meşhûd olan intizâmât-ı hâliyyenin esâsı Sultân Selîm-i Sâlis +Hazretlerinin eser-i himmetleridir. +Zât-ı +şâhâneleri gâyetle ashâb-ı tabî’atden bulundukları +münâsebetle inşâd-ı şi’r buyururlar. İlhâmî tahallus ederlermiş. Âsâr-ı +şi’riyyesinden dest-res olunan iki gazelin ba’zı ebyâtı derc edildi: +Bir gazelinden müfrez +Te’âla’llâh nasîb etdi bu bir taht-ı Süleymân’dır +Uyan kim hâb-ı gafletden ki çün kişver perîşândır + +Havâle eyledim cümle umûrum Hazret-i Hakk’a +Bana bu mülkü veren ol Cenâb-ı Hakk-ı Sübhân’dır +Bu dünyâya dayanıp olma sen gâfil ki İlhâmî +Sana da bâkî kalmaz hem döner bu çarh-ı devrândır +Gazel-i diğerinden müfrez +Rûz ü şeb derdin ile dîdelerim kan aglar +Vâkıf olan benim esrârıma her ân aglar +Makta’ beyti +Derd ile rûyuna bakdıkça senin İlhâmî +Gerçi handân olur ammâ cigeri kan aglar +Bu gazel Fatîn Efendi merhûmun matbû’ tezkiresinde muharrerdir. +Müddet-i saltanatı sene ay gün ve ömrü senedir. +ŞEH-ZÂDE SULTÂN CEM +Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân Hazretlerinin oğlu ve Sultân +Bâyezîd-i Velî’nin birâderidir. Sultân Cem senesinde dünyâya +gelmiş on yaşında Kastamonu vâlîsi ve on beş yaşında Karaman +hükümdârı olmuşdur. +Vefât-ı Fâtih Mehmed Hânî’de beyân olunmuş idi ki yeniçerilerin +isyânıyla Bâyezîd’in oğlu Sultân Korkud niyâbeten iclâs olunup +keyfiyyet Sultân Bâyezîd ile Sultân Cem’e yazılmış ve hangisi evvel +gelir ise taht-ı Osmânî’ye cülûsun mukarrer olduğu bildirilmiş idi. +Sultân Bâyezîd-i Velî evvelce gelip cülûs eyledi. Akîben Sultân +Cem’in birçok askerle Burusa’ya geldiği ma’rûz olmağla Vezîr Ayas +Paşa iki bin yeniçeri ile mukâbelesine gönderilir ve Sultân Bâyezîd-i +Velî dahi vâfir asker ile Üsküdar tarafına geçer. Burusa yakınında +Ayas Paşa ve Sultân Cem’in ser-askeri Nasûh Beğ mukâbele ederler. +Cem tarafdârânı galebe edip Ayas Paşa ve askerini esîr ederler. +Üçüncü gün Cem Sultân Burusa’ya gelip on sekiz gün ârâmdan sonra +hareket edip Yenişehr sahrâsında Bâyezîd-i Velî ile etdikleri +mukâbelede vezîr ve lâlâsı olan Ya’kûb Beğ bi’l-cümle askerle +ammâ: emân + +Bâyezîd-i Velî mevkibine mülhak olması üzerine Sultân Cem vâlide +ve haremiyle tevâbi’ât-ı havâssını alıp Haleb üzerinden Mısr’a gider. +Mısr’da Sultân Karıtbay-ı Çerkes tarafından aşırı iltifât görür. +Sultân Bâyezîd-i Velî Sultân Cem arkasından ılgar edip Konya’ya +dâhil oldukda Cem’in diyâr-ı Arab’a teveccühünü haber almasıyla +eyâlet-i Karaman’ı oğlu Sultân Abdu’llâh’a teslîm edip avdet +buyururlar. Sultân Cem Mısr’a varıp sultân-ı Mısr’dan iltifât görüp +hac mevsimi gelmekle Hicâz’a azîmet ve ruh-sây-ı Beytu’llâh edip +yine Mısr’a avdet eder. Bu arada Karamanoğlu Kâsım Beğ ki Fâtih +vukû’âtında Acem’e firâr edip Sultân Ya’kûb yanında imrâr-ı vakt +ederdi. Sultân Cem fetretinden istifâde kasdıyla Karaman’a gelerek +Sultân Abdu’llâh’ı muhâsara eylediği haber alınıp derhâl Gedik +Ahmed Paşa Karaman’a irsâl kılındı. Kâsım mukâbeleden izhâr-ı acz +ile Tarsus tarafına firâr eylemiş idi. Sultân Cem’in Hicâz’dan avdetini +haber alınca Kâsım Beğ ve ba’zı ümerâsı Sultân Cem’e +da’vet-nâmeler +gönderip +silsile-i +sevdâ-yı +saltanatı +tahrîk +eylediklerinden sultân-ı Mısr izniyle Sultân Cem vâlide ve haremini +Mısr’da bırakıp Haleb’e gelir. Kâsım Beğ’le mülâkât +ederler. Sultân Bâyezîd-i Velî bunu duyup hemân Üsküdar’a geçerek +bilâ-tevakkuf Seyyid Gâzî Boğazı’na erişir. Gedik Ahmed Paşa dahi +Şeh-zâde Sultân Abdu’llâh ile Konya’dan hareket eylemiş olmağla bu +mahalde müsûl şerefine nâ’il ve öte tarafdan Sultân Cem ve Kâsım +Beğ Konya’ya andan Engûrî’ye dâhil olurlar. Râyet-i Bâyezîd +Hânî’nin pek karîb olduğunu ve kendilerinin mukâbeleye +iktidârsızlıklarını anlayınca firâr ile Akşehr’e gelip tahassun ederler. +Sultân Cem Hersek-zâde Ahmed Paşanın üzerine me’mûr olduğunu +anladığı gibi Anadolu’dan Rûmeli’ne geçmek fikrine düşüp Rodos +kavalyirinden sefîne ister. İşte bu vâsıta ile Rodos’a girer. +Mu’terize +Cem’in müddet-i ömründe işte şu Avrupa azîmetinden başka bir +vukû’âtı olmadığından terceme-i hâli olmak üzere sûret-i azîmet ve +Napoli’de vefâtı biraz tafsîl olunacakdır. +İntihâ +Rodos beyi Devlet-i Aliyye’ye vesîle-i minnet olmak üzere Sultân +Cem’e aşırı ri’âyetle Rodos’da alıkoymak fikrine düşerse de Sultân +Cem buralara yanaşmayıp Mısr’a gönderilmesini ister. Rodos beyi + +Şeh-zâde Sultân Cem’i “Fransa’dan Almaniyyân içine ve oradan +Macaristân’a gidip Bosna üzerinden birden bire memâlik-i +Osmâniyye’ye görünmek kolaydır.” gibi sözlerle iğfâl ve Sultân +Cem’i Fransa’ya irsâl ediyor işâ’asıyla elli kadar zâdegânı ve üç yüz +müsellah adamıyla gemiye bindirip terfîk etdiği adamlara Cem’in +Cenova cumhûru dâhilinde bir cezîreye habs ü nefyini tenbîh eyler. +Muhâlefet-i hevâ münâsebetiyle çalkana çalkana İstanköy cezîresine +ve oradan Siçilya Adası’na varılıp Mesina’nın pîşgâhında biraz +tevakkufla hareket vesîlesiyle Siçilya Boğazı’ndan ve Napoli +açıklarından geçerek ve pek çok furtınalar yiyerek bin belâ ile Nis +şehrine vâsıl olurlar. Şehrde tâ’ûn olduğundan durulmayıp Şamberi +şehrine gelirler ki burası Sadova dükasının makarrı olduğundan ve +dükası Fransa kralı Sekizinci Şarli ile görüşmek içün Paris’e gitmiş +bulunduğundan orada oturulmayıp Rosilon eyâleti tarafına gidilir. +Esnâ-yı râhda Sadova dükasıyla görüşmüş ve Şâm’da elli düka +altununa aldığı zer-nişân topuzu vâki’ olan talebi üzerine Sadova +dükasına vermişdir. Yollarda Fransızların kimi Türk pâdişâhının +birâderi ve kimi İstanbul fâtihinin oğlu gelmiş diye kemâl-i hücûm ile +ziyâretine çıkarlarmış. Yine bu esnâda Sultân Bâyezîd-i Velî +tarafından Hüseyn Beğ nâmında bir zât gelip Sultân Cem’le mülâkât +istemiş ise de men’ olup Rosilon tarafına gidilmekden dahi sarf-ı +nazar edilip sekiz yüz kadar askerle muhâfazasına ikdâm edilmişdir. +Hattâ Sultân Cem’in hıdmetine beğ-zâdeler ta’yîn +olunmuşdur. Şeh-zâde Fransa’da mevki’den mevki’e kaldırılıp en +sonra Buklimi nâmında bir kal’aya konup ihtilâtdan men’ edildi. +Sultân Cem bunun üzerine Sûfî Hüseyn Beğ isminde lisân-âşinâ bir +adamını Burbon hânedânına gönderip halâs iltimâs eylemişdir. Bu hâl +ile yedi sene İsviçre ve Fransa’nın mevâki’-i muhtelifesinde gezdirilip +ba’zı entrikaya mebnî Papa’nın taleb ü iltimâsı üzerine Tolon +tersânesinden Çivitavikiya limanına ve oradan Roma’ya gönderildi. +Papa İstanbul fethinden sonra etrâfa dağılan beğ-zâdelere işte +Fâtih’in oğlu zîr-i hükmümdedir gibi evzâ’-ı ibrâz ile azametini +tanıtdırmak içün tertîb-i dîvân ve beğ-zâdeleri dahi hâzır edip Sultân +Cem’i da’vet etmiş ise de Sultân Cem bu dakîkaları ârif olduğundan +muntazır oldukları rüsûmun birisini icrâ etmemişdir. Papa Sultân +Cem’e kendisini Macar kralına göndereceğini ve oradan mikdâr-ı kâfî +asker alarak da’vâ-yı istihkâk etmesini teklîf etmişken Cem oralara +dahi kat’â tenezzül etmemişdir. Bu aralık tekrâr Sultân Bâyezîd-i Velî +Buklimi: Bukalimi + +tarafından Mustafâ Beğ sefâretle gelip Sultân Cem’le görüşmüş ve +hüsn-i himâyetini Papa’ya tavsiye eylemişdir. Fransalı tekrâr Cem’in +Fransa’ya i’âdesini taleb eder. Papa kabûl etmez. Fransa Papa +hükûmeti üzerine asker gönderip Sultân Cem’i Roma’dan Napoli’ye +getirir. Fakat Papa Fransa’yı kurduğu dolabdan men’ içün Sultân +Cem’i tesmîm etdirir. Sultân Cem mâddesinden dolayı Papa ile Fransa +beyninde cereyân eden entrika ve politikaya dâ’ir ziyâde tafsîl +isteyenler târîhlere mürâca’at etmelidirler. +Sultân Cem’in Napoli’de mesmûmen vefâtı müttefik ise de sûret-i +tesmîmiyle na’şının İstanbul’a nakli muhtelifdir. Nâmına Burusa’da +bir türbe-i şerîfe olup “Orada medfûndur.” derler. Otuz yaşında şehîd +olmuş on beş sene ömrü felâket içinde geçmişdir. Âlim fâzıl şâ’ir +zarîf devlet-i dünyânın fenâsını ârif bir şeh-zâde-i pür-ma’ârifdir. +Fransa’da mahbesde iken söylediği kasîdesi meşhûr olup: +Câm-ı Cem nûş eyle ey Cem bu Frengistân’dur +Her kulun başına yazılan gelür devrândur +beyti ol kasîdesindendir. +Sâkiyâ devr-i Süleymân’dur el ur câm-ı Cem’e +Bize mey sun içelüm çâre budur def’-i gama +Seni maksûd idinüp ışk ile yanarsa gönül +Yiridür yanmak oda her ki taparsa saneme +Gidemez kaldı girü Cem yolı baglandı gibi +Bir yüzi gül saçı sünbül lebi mül gonçe-feme +ve bundan başka: +Çâre yok irmege ey Cem deheni çâhına hîç +Kan yutup derd ile nâ-çâr içelüm bârî kadeh +makta’lı “kadeh gazeli” eşher-i eş’ârındandır. +ışk ile: ışkunla +ki: kim + +ŞEH-ZÂDE SULTÂN KORKUD +Sultân +Sultân Bâyezîd-i Velî’nin oğlu ve Yavuz Sultân Selîm’in büyük +birâderidir. +Korkud’un keyfiyyet-i vefâtı vukû’ât-ı +mü’ellimeden olduğundan terceme-i hâli sırasında beyân olunmayıp +yalnız müşârün ileyhin ahlâk ü etvâr ve ilm ü fazîletle vakt geçirdiği +mahaller ve âsâr-ı ilmiyye vü edebiyyesi yazılacakdır. Keyfiyyet-i +vefâtına ıttılâ’ isteyenler Hâce Târîhi’ne mürâca’at etsinler. +Fâtih Sultân Mehmed Hân Hazretlerinin vefâtıyla Sultân +Bâyezîd-i Velî’nin cülûsu sırasında beyân olunduğu üzere Şeh-zâde +Sultân Korkud on beş gün kadar serîr-i saltanatda pederine niyâbet +etmiş ve pederinin ferâgat-i saltanatla Yavuz Sultân Selîm Hân’ın +cülûsunda tâlib-i saltanat olmadığını birâderi Sultân Selîm’e beyân +edip böylece ahd ü mîsâk ederek Magnisa ve Saruhan sancaklarında +nedîm-i hâssı Piyâle Beğ ve birçok ulemâ vü üdebâ ile mücâleseyi +ihtiyâr eylemiş idi. Ne çâre ki ba’zı ashâb-ı agrâzın ihtiyâl ü +nifâklarıyla kazâya uğradı. Hükm-i zemân. +Zîrâ târîhlerin beyânına göre Sultân Korkud ibtidâ Magnisa’da +sonra Isparta’da sâniyyen yine Magnisa hükûmetinde bulunup bir +müddet dahi pederine niyâbeten serîr-i saltanata ku’ûd eylediğinden +devlet-i dünyâ lezzetini bir müddetcik tatmış idi. Tasavvuf kitâblarına +ve ilm-i ahlâka şiddet-i intisâbı münâsebetle âlâyiş-i dünyâdan nefsini +bi’l-külliyye tecrîd edip kendi efkârına muvâfık nüdemâ ve fuzelâ ile +imrâr-ı vakt etmeği elezz-i lezâ’iz bilmiş idi. Âlemi nazarından mahv +etmiş halîm müstecmi’-i ahlâk-ı hamîde âlim ü fâzıl bir şâh-zâdedir. +Şerh-i Mevâkıf-ı Cürcânî mütâla’asına aşırı meyli olup mütâla’a etdiği +nüshanın kenârına ba’zı vâridât tahrîr etmişdir. Ulemâdan görenler +derhâl şeh-zâdenin fazlını teslîm etmişlerdir. Husûsen fenn-i mûsîkîde +reşk-i Fârâbî olduğu müttefikdir. +Nedîmi meşhûr Piyâle Beğ bir cübbe ve bir destâr-ı sûfiyâne +ihtiyârıyla ömrünün nihâyetine değin Sultân Korkud’un türbedârlığı +hıdmetinde bulunmuşdur. Sultân Korkud Burusa’da medfûndur. +Pederi Sultân Bâyezîd-i Velî zemânında mutasarrıf olduğu sancağının +diğer bir sancağa tebdîli hakkında takdîm etdiği istid’âsı redd +olunduğundan bundan dolayı pederine infi’âl edip Mısr’a azîmet ve +bir müddet Mısr’da ikâmetle yine Âsitâne-i Aliyye’ye avdet +eylemişdir. Müretteb dîvânı vardır. Bu beyt âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Beyt +Tûtyâ-yı hâk-i pâyundan iden kat’-ı nazar +İki gözümse gerekmez çıksun ey nûr-ı basar +ŞEH-ZÂDE SULTÂN MUSTAF +Cennet-mekân Kânûnî Sultân Süleymân Hazretlerinin oğludur. Pederi +Sultân Süleymân henûz câlis-i evreng-i şâhî olmadan evvel Magnisa +hükûmetinde iken orada tevellüd etmişdir. Mu’ahharen pederi +serîr-ârâ-yı hükm-rânî oldukda kâ’ide-i mer’iyye üzere sancağa çıkarıldı. +Diğer şeh-zâdelerin vâlidesi hâsekî sultân şâyed Sultân Mustafâ pâdişâh +olur hûlyâsına sapıp izâle-i vücûdu tedbîrine teşebbüs ve Vezîr-i a’zam +Rüstem Paşa ile pâdişâha gamz etdiler. Pâdişâhın gazabı şeh-zâde +hakkında gün-be-gün müştedd olmakda idi. Şeh-zâde bu hâllerden gâfil +olup Sultân Süleymân’ın sefer-i Irâk’a azîmeti esnâda şefkat-i pederîye +igtirâren Erikli nâm mahalde rikâb-ı pâdişâha yüz sürmek üzere gelmiş +iken kazâ-zede-i fenâ oldu. “Mekr-i Rüstem” terkîbi târîh-i vefâtıdır. +Âsitânı melce’-i ulemâ ve zurefâ idi. Hâceleri Sürûrî Efendidir. +Gazel +Rif’at istersen eger mihr-i cihân-ârâ gibi +Sür yüzün her gün yire eyle tenezzül mâ gibi +Hoş kabâ’ildür degül bâkî bu nakş-ı rûzgâr +Fi’l-mesel dünyâ misâl-i âlem-i ru’yâ gibi +Sûzen-i müjgânlarından geçmedi dil riştesi +Yolda kaldum ey Mesîhâ Hazret-i Îsâ gibi +Pehlevân-ı âlem olmış kalb-i istignâ ile +Top-ı çarhı dehr elinde oynadur elma gibi +Katreden kemdür vücûdun Mustafâ ammâ aceb +Nazm idüp dürler döker tab’un senün deryâ gibi + +ŞEH-ZÂDE SULTÂN MEHMED +Bu dahi Sultân Süleymân-ı Kânûnî’nin ferzend-i ercemendidir. +Genç yaşında iken Magnisa hükûmetine gönderilmiş idi. Orada çiçek +çıkarıp bu illetden gül-i şâdâb-ı vücûdu berg-rîz-i hazân-ı fenâ +olmuşdur. Pederi Sultân Süleymân’ın kendiye mahabbeti ferâvân +olmağın na’şı İstanbul’a celb olunup rûhu içün bir câmi’-i şerîf ve bir +medrese ve imâret binâ buyurmuşlardır ki Şeh-zâde Câmi’-i Şerîfi +demekle ma’rûf olan câmi’-i şerîf budur. +Gazel +Ol saçı Leylî umardum bana Mecnûn’um diye +Gezmesün gelsün belâ dagına mahzûnum diye +Yolına cân virmegi anunçün ikrâr eyledüm +Habs idüp çâh-ı zenahdânında medyûnum diye +Umarum şi’r-i güher-bârum işitdükde nigâr +Kandadur gelsün berü ol dürr-i meknûnum diye +Dâl-i devlet ol bana yetmez mi bu dünyâda kim +Nâz ile ol çeşmi nergis bana meftûnum diye +Dilber oldur ey Mehemmed hışm idince âşıka +Boynuna bend eyledüm zülf-i hümâyûnum diye +ŞEH-ZÂDE SULTÂN BÂYEZÎD +Sultân Selîm Hân-ı Sânî Hazretlerinin birâder-i kihteridir. Evâ’il-i +hâlinde fezâ’il-i ilm ü kemâl ile pîrâste ve hasâ’il-i mekârim-i ahlâk +ile ârâste iken şeh-zâdeyi bir alay bahâdır nâmına +nemek-be-harâm ârzû-yı saltanata düşürerek birâderi aleyhine kıyâm +etdirdikleri Sultân Selîm’in ma’lûmu oldukda üzerine asker sevk edip +belâ dağına mahzûnum: bükâ tagında Mecnûn’um . Metin +“Mustafa İsen - A. Fuat Bilkan . Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. +” künyeli eser esas alınarak düzeltilmiştir. + +şeh-zâde bi’l-âhıre Şâh Tahmâs’a ilticâ zu’mıyla Îrân’a firâr etmişdi. +Tahmâsb evvelâ şeh-zâde hakkında hüsn-i kabûl göstermiş ise de +sonraları zindân-bend ve senesi evlâd ü ıyâliyle silsile-i şühedâya +peyvend eyledi. +Muhibb-i erbâb-ı kemâl sâhib-i ilm ü efdâl bir şeh-zâde-i +huceste-hâl imişler. Zemânında eşher-i şu’arâ olup Şâhî tahallus +ederlermiş. Eş’ârından bir nebze tahrîr kılındı: +Nazm +Derd-i hecrünle şehâ hâl diger-gûn olıyor +Dil perîşân ü gözüm kâsesi pür-hûn olıyor +*** +Vuslat elden gidiyor dil nice handân olsun +Dem-i fürkat geliyor ney gibi nâlân olsun +*** +Bulınmadı bir destüm alur dünyede hayfâ +Tutdum yüzümi tapuna ey Hazret-i Mevlâ +Nâm ile n’ola Şâhî isem lîk kapunda +Bir bende-i hârem ki bulınmaz bana hem-tâ +*** +Ben nice zâyi’ idem tûl-i emelle nefesi +Kalmadı zerre kadar dilde bu dünyâ hevesi +gazeli eşher-i eş’ârındandır. + +HARF-İ ELİF +ÂZERÎ +İsmi İbrâhîm olmağla Âzerî tahallus etmişdir. Meşâhîr-i ulemâdan +Mu’allim-zâde’nin mahdûmu olup tarîk-ı ilme sülûk eylediğinden +üstâdü’l-efâzıl ve’l-a’lâm Şeyhü’l-islâm-ı meşhûr Ebu’s-su’ûd +Efendiden mülâzım olmuşdur. Hiddet-i fehm ü zekâya mâlik +olduğundan gençliğinde akrânının efsah ü eş’eri idi ve nev-sâl iken +asrı ashâb-ı belâgatinin eşheri idi. Otuz bin akçe tîmâr ile dergâh-ı âlî +müteferrikalarından iken senesi âlem-i cevânîde terk-i cihân-ı fânî +eylemişdir. +Edebiyyâtdan meşhûr Nakş-ı Hayâl nâm manzûme merhûmun +mü’ellefâtındandır. Âsâr-ı şi’riyyesinden birkaç beyt yazıldı: +Ebyât +Gönline gayrün girüp cevr ile gönlüm yıkmadun +Var ol ey rûh-ı revânum hâtırumdan çıkmadun +*** +Nümâyân pâygâh-ı işret ammâ pây-ı himmet yok +Şarâb-ı ışka ruhsat var velî tâlibde ragbet yok +Tek ü pû pek aceb bîhûdedür bâzâr-ı ışk içre +Metâ’-ı vasl hâzır mâye-i nakd-i mahabbet yok +*** +Niye dirsin ki sakın sevme cefâkâr olanı +Sini mi ey yüzi gül gonçe-i ra’nâ sini mi + +ÂSAF +Mûmâ ileyh Süleymân Âsaf Beğ’dir. Meşâhîr-i vüzerâ vü +şu’arâdan esbak Bağdâd vâlîsi Alî Paşanın hafîdi Hudâvendigâr +vilâyeti vâlîsi esbak Hâcî İzzet Paşa Hazretlerinin mahdûmudur. +senesi Şevvâli’nde Bağdâd’da tevellüd etmiş ve târîhinde pederi +müşârün ileyh hazretleriyle Dersa’âdet’e gelmişdir. târîhinde +Bâb-ı Âlî mektûbî odasına me’mûr ve çerâğ buyurulup ve sonraları +pederleri müşârün ileyh hazretlerinin vâlîliklerinde pek çok +me’mûriyyetlerde bulunup şimdilerde Üsküdar’da Sultân Tepesi’nde +vâki’ konaklarında ferâgat-i me’mûriyyetle meşgûl-i tahsîl-i ilm ü +ma’rifetdir. Sadr-ı esbak übbehetli devletli Midhat Paşa Hazretlerinin +Bağdâd vâlîliklerinde Bağdâd’ı tekrâr geşt ü seyâhat ve az müddet +içinde Dersa’âdet’e mu’âvedet eylemişdir. +Mîr-i mûmâ ileyh fatîn ü âkil ve nâzük-tab’ ü kâmil olup eş’ârı +tab’-ı pâki gibi nekâ’is-i kelâmdan müberrâ tâze-edâ bir şâ’ir-i +sühan-ârâdır. +Mûmâ ileyh milletimizin hakîkaten zâdegânından olup ecdâdı +devlet ü millete büyük büyük hıdmet eden ekâbir-i vüzerâdan olduğu +târîhlerde görülmüşdür. Ecdâdından Hakkî Paşa ve Ahmed Kâmil +Paşa gibi meşâhîrin idâre-i devletde gösterdikleri fatânet Cevdet +Târîhi’yle tevârîh-i sâ’ire-i matbû’ada muharrerdir. Mîr-i mûmâ +ileyhin bir gazeli: +Gazel +Kand-ı lebinle bir mi mükerrer şeker şeker +Gül ârızın gerden-i sîmîn-ber şeker + +Etmezdi tab’-ı âkili aslâ gınâ-pezîr +La’l-i terinden olsa eger behrever şeker +La’lin emer emer de öperdim dehânını +Pek hoş degil mi bâdeye nukl olsa ger şeker +Pîrâmen-i ruhunda kıyâs etme hatt-ı nev +Kanda sızarsa elbet üşer mûrlar şeker +vüzerâdan: vüzerâya + +Şîrîn edâsı tâ seher etdi beni kelîm +Tûtîye bahş-ı şevk-ı tekellüm eder şeker +Âsaf mizâc-ı asra halâvet verir bu nazm +Söz müşterîsi kalmadı tab’ım satar şeker +Büyük pederi meşhûr Alî Rızâ Paşa ki: +Devr-i la’linde baş eğmem bâde-i gülfâma ben +gazelinin münşididir. Terceme-i h��li harf-i râda mîr-i mûmâ ileyhin +himmet-i kalemiyle yazılacakdır. +ÂFİTÂBÎ +Mevlidi Amasiyye’dir. Meşâhîr-i şu’arâdan olup müretteb dîvânı +vardır. Cennet-mekân Sultân Bâyezîd Magnisa’da hükümdâr iken +Âfitâbî kemâl-i şöhretine binâ’en silk-i nüdemâ-yı Cenâb-ı Bâyezîd +Hân’a dâhil olmuş ve Sultân Bâyezîd merkûmun musâhabetinden +gâyet hazz edip karîn-i şâhîleri buyurmuşlardı. Merhûm Âfitâbî +hakkında Sultân Bâyezîd’in iltifâtı gün-be-gün mütezâyid olduğunu +kurenâ-yı sâ’ire çekemeyerek merhûmu nazar-ı âtıfet-i Bâyezîd +Hânî’den dûr eylemişlerdir. Bu dûrî vü mehcûrî Âfitâbî’nin hengâm-ı +pîrî vü heremine musâdif olmağın derhâl bir kıt’a tanzîm ederek hâl-i +aczini dergâh-ı Bâyezîd’e takdîm etmişdir ki matla’ı budur: +Nazm +Müjen tîrîne cân itmek hedef devlet nişânıdur +Velî benüm gibi hâkînün ol devlet ne şânıdur +Yeter düşdüm ırag ok gibi kurbân oldugum rahm it +Ham-ı ebrûlarundan kim yed-i kudret kemânıdur +Bu beyt dahi infi’âlini müş’ir kasîdedendir: + +Beyt +Zemânında bu çarhun çek tasarrufdan elün ey çarh +Yıkarlar pîrsen gönlün yigitlik unfuvânıdur +ÂGEHÎ +Mevlidi Yenice-i Vardar ve ilm ü kemâl ile Mekke-i Müşerrefe +kazâsından mütekâ’id Mehmed Çelebinin mülâzımı olup hakkâ ki +ma’ârif-i külliyye vü cüz’iyyede mâhir ve ulûm-ı akliyye vü +nakliyyede melekesi zâhirdir. İstanbul’da senesi vefât etmişdir. +Her ne kadar dîvânı matbû’ ve şöhret-gîr değilse de ekser mütâla’a +eylediğim müntahabât-ı eş’âr mecmû’alarında merhûmun eş’ârını +şu’arâ-yı meşhûre sırasında gördüm. Mütâla’a etdiğim eş’âr +mecmû’alarından iltifât olunan âsâr-ı şi’riyyesinden bir nebzesi tahrîr +olundu. Egerçi Âgehî’nin müretteb dîvânı mevcûd olup da +tab’ olunsa idi hakîkaten eşher-i şu’arâ-yı Osmâniyye’den ma’dûd +olurdu. +Beyt +Ayırdı beni gâr-ı reh-i kûy-ı yârden +Çokdur bizüm şikâyetümüz rûzgârdan +*** +Haber-i vuslat-ı dildârı idermiş ifşâ +Bize âhır göresin söz getürür bâd-ı sabâ +*** +Bahs-i visâlün oldı niçe sebzezârda +Alınma sevdügüm çok olur söz kenârda +*** +Müzeyyen ideliden hancer ol miyân-bendi +Kıyâmet oldı yine ortalık güzellendi +Bir gemici güzeline alâka etdiğinde ol tâ’ifenin ıstılâhı üzerine + +güzel bir gazel söylemişdir ki bu beyt andandır: +Beyt +Çekdürüp fürkatini oldun alarga bizden +Bahr-i fürkatde niçe furtınalar çekdüm ben +“Fürkatini” “fırkateyni” de okunabilir. +ÂNÎ +Âl-i Hasan-cân’dan Fâtıma Hânım demekle meşhûrdur. Şâ’ire-i +müşârün ileyhâ Emîr Ağa nâmında bir zâtın bânû-yı harem-serây-ı +izdivâcı olup andan bir püser-i necâbet-efseri dünyâya gelmişdir. +Silsile-i âl-i Hasan-cân’dan olmak münâsebetiyle Emîr Ağa-zâde +şeref-i mülâzemete kabûl buyurulup müderris ve sonraları kat’-ı +merâtib-i mu’tâde ile Yenişehr kazâsı hükûmetine nâ’il oldukda +vâlidesi şâ’ire-i müşârün ileyhâ Fâtıma Hânım’ı birlikde Yenişehr’e +götürdüğünden târîhinde Fâtıma Hânım orada vefât eylemişdir. +Müretteb dîvânı vardır. +Nazm +Hayâl-i ârızunla dîde sahn-ı gülsitânumdur +Açılmış şerhalar sînemde nahl-i erguvânumdur +Ümîd-i vuslatun ey kaşları yâ sîneden geçmez +Hayâl-i tîr-i gamzen Âniyâ hâtır-nişânumdur +ÂHÎ +Asrında Benli Hasan demekle meşhûr olup Rûmeli’nde vâki’ +Niğbolu’da tevellüd etmişdir. Pederine Seyyidî Hâce derler sâhib-i +yesâr bir tâcir-i mâldâr imiş. Pederinin vefâtını müte’âkıb İstanbul’a +gelerek tahsîl-i ma’ârif ü kemâle müdâvim ve tarîk-ı ilme sülûk ile +mülâzım olmuşdur. + +Firdevs-âşiyân Yavuz Sultân Selîm Hân Âhî merhûmun +mü’ellefâtından olan Husrev ü Şîrîn nâmındaki manzûmesinden bir iki +varak mütâla’a buyurup asr-ı şehenşâhîlerinde kâdî-asker olan +Zeyrek-zâde ve Kemâl Paşa-zâde’ye Âhî’nin sinn ü sâl ve derece-i +fazl ü kemâlinden su’âl buyururlar. Müşârün ileyhimâ dahi “Âhî +henûz mansıb almamış belki mansıba duhûl etmemiş mülâzımînden +kırk yaşında sâhib-i kemâl bir dâ’înizdir.” dediklerinde pâdişâh-ı +mağfûr dâ’imâ ehl-i hüneri taltîf ü tatyîb buyurmak gibi bir seciyye-i +cemîle ile maktûr olduklarından “Sakınınız ki bu gonçe-i +nev-şüküfte henûz güşâyiş-yâb-ı kemâl olmadan noksân-ı sa’âdet-i bâl +veyâ adem-i nebl-i âmâl ve tünd-bâd-ı ye’s-i hâl berg-rîzî-i zevâli +olmasın ri’âyet edin.” buyurmaları üzerine Anadolu kâdî-askeri +bulunan Kemâl Paşa-zâde derhâl yirmi akçe ile Burusa’da Bâyezîd +Paşa Medresesi’ni arz eder. Lâkin Rûmeli kâdî-askeri Zeyrek-zâde +“Âhî yardan uçurup bir azîmü’l-kadr pâdişâh sana ri’âyet edin diye +irâde buyursun da sen de böyle nâ-çîz bir şey’e kanâ’at et. Bu +âlî-himmetliğe yakışmaz.” demesiyle Âhî kabûl-i medreseden teneffür +eder. Adem-i kabûl huzûr-ı pâdişâha arz edilince “Henûz bu züll-i +mülâzemetden ferâgat etmemiş. Hakkında bir daha birşey arz +etmeyin.” diye sûret-i infi’âl gösterirler. Biraz sonra Ahmed Paşanın +“egri” redifli gazeline söylediği nazîresindeki şu: +kad bâlâ vü zülf egri diyâr-ı hüsn pür-âşûb +Memâlik fitne şeh zâlim alem ser-keş sipâh egri +beyti sevk-i bed-hâh ile manzûr-ı pâdişâhî oldukda şehenşâh-ı +Cem-câh Yavuz Sultân Selîm Hân’ın bâdî-i şiddet-i gazabı ve Âhî’nin +bâ’is-i ademi olacak iken yine afv buyurulmuş ise de ebvâb-ı lutf-ı +cihânbânî hakkında büsbütün münsedd olmuşdur. Nice zemânlar +mülâzemet ve hezâr zillet ü felâketden sonra Rûmeli’de Karaferye +Medresesi’ni verirler. münâsebetle Manastır’da te’ehhül ve +Hâverî’nin hemşîresiyle tezevvüc eder. Manastır’da vefât etmişdir. +İki eseri vardır ki ikisi de nâ-temâmdır. Biri Fettâhî-i Nîşâbûrî’nin +Hüsn ü Dil nâm eserini yine bu ism ile terceme edip pek çok tasarrufât +icrâ eylemişdir. Doğrusu Hüsn ü Dil hakâ’ik-ı kinâyâtında nice âsâr-ı +mu’ciz-nümâ peydâ bir eser-i bî-hem-tâdır. Bu kitâbın adem-i itmâmı +terceme esnâsında vefâtı vukû’ bulduğundandır. +“yardan uçurup” ifadesi “Kınalızâde Hasan Çelebi. Tezkiretü’ş-şu’arâ. C. +. +hzl. Aysun Sungurhan-Eyduran. . http://ekitap.kulturturizm.gov.tr +” künyeli eser esas alınarak düzeltilmiştir. + +Lâhika +Bu kitâbı tâ evâ’il-i hâlimde bir şevk-ı vicdânî ile kesret üzere +mütâla’a eder ve hattâ tab’ ü neşrini aşırı ârzû eylerdim. Ne çâre ki +vaktler buna bulunduğum hâl-i müzâyaka müsâ’id olmadığı hâlde +mu’ahharen tab’ ü neşr etdiğim Asr Gazetesi’ne tefrika ve bu +münâsebetle ayrıca kitâb olarak dahi tab’ ü neşr edip ârzûma +muvaffak oldum. +Diğeri şeyhü’ş-şu’arâ Mevlânâ Şeyhî’nin Husrev ü Şîrîn adlı +kitâbına nazîre tarzında yazdığı Hikâyet-i Şîrîn ü Pervîz ve Rivâyet-i +Gül-gûn ü Şebdîz ismindeki manzûmesidir. Dekâ’ik-ı ibârâtında +i’câz-ı sühan-ârâyı hüveydâ bir manzûme-i mu’ciz-nümâdır. Fakat bu +da nâ-temâmdır. Ba’zı tahkîkâta göre temâm etmemesinin sebebi bu +imiş. Mezkûr kitâbdan bir parçasını Emîr Buhârî Hazretlerinin +dâmâdı Şeyh Mahmûd Efendi Hazretlerine gösterdiklerinde “Ol +husrev-i hasâret-encâm ki nâme-i hümâyûn-ı sa’âdet-meşhûn-ı +cenâb-ı risâlet-penâhî şıkkına ikdâm eylemişdür. Nâmına +te’lîf-i kitâb sezâvâr olamaz.” diye etdikleri nush ü pend üzerine +kitâbı itmâmdan sarf-ı nazar eylemişlerdir. Hüsn ü Dil matbû’ âsâr-ı +şâyi’adan olduğu münâsebetle andan bahs edilmeyip yalnız Şîrîn ü +Pervîz ile sâ’ir eş’ârından birer parça tahrîr kılındı: +Beyt +Bir hasîrüm yog iken külbe-i ahzânumda +Bûriyâ nakşı görinür ten-i uryânumda +Gâyet-i fakr ü zilletini müş’ir bir gazelinden müfrezdir: +Beyt +Hey ne fitne başıdur turre-i tarf-ı külehün +Zâlimün öte ucıdur ser-i zülf-i siyehün +Hikâyet-i Şîrîn ü Pervîz’indendir: +Nazm +Meger bir subh-dem bu Zâl-i gerdûn +Sipihrün dâmenin kılmışdı pür-hûn + +Meger kim vaz’-ı haml itmişdi nâhîd +Anunçün kan içinde togdı hurşîd +Togurdı subh-dem bânû-yı devrân +Bir altun başlı sırma saçlı oglan +Çü devlet matla’ından togdı ol mâh +Melekler didi gökde zâde-Allâh +On on beş günde Husrev bedre döndi +Saçı bir yılda Leyl-i Kadr’e döndi +Ayagun turmaga başladı servi +Terennüm kıldı bâgınun tezervi +Dehânı gonçesine düşdi jâle +Ruhınun dâgdârı oldı lâle +EBU’L-VEF +Kıdve-i ehl-i tecrîd ü bekâ Cenâb-ı Şeyh Ebu’l-vefâ Hazretleridir. +Aslı Konyalı ve tarîkati Zeynî’dir. Şeyh Abdu’llâh kuddise sırruhu +Haz-retlerinin hulefâsından olup ulûm-ı zâhire vü bâtınayı cem’ +eylemişdir. Asrında ve hâlâ envâ’-ı kerâmât ile müte’ârif ve esrâr-ı +kulûba vâkıf bir pîr-i kesîrü’l-ma’ârif olduğu gibi ba’zen inşâd-ı şi’re +dahi meyl ü heves buyurmuşlardır ki bu iki beyt âsârındandır: +Ebyât +Yak beni ışk âteşiyle yâ Vedûd +Kül olınca cümle eczâ-yı vücûd + +*** +Yazdugın çünki ezelde dost tagyîr eylemez +Her ki ârifdür bu sırrı bildi tedbîr eylemez + +Türbe-i şerîfleri İstanbul’da Zeyrek Yokuşı başındadır ki oraya +hâlâ Vefâ derler. Türbeleri derûnunda gâyet mükemmel bir kütübhâne +vardır. +EBU’S-SU’ÛD +Merhûm-ı müşârün ileyhin ismi Mehmed olup Şeyh Yavsî +Hazretlerinin mahdûm-ı mükerremleridir ki senesi tevellüd +etmişdir. Mü’eyyed-zâde Abdu’r-rahmân Efendiden m��lâzemetle +kâm-revâ ve dârü’s-saltanat-ı Kostantiniyye’de seccâde-ârâ-yı şerî’at-i +garrâ olmuş idi. Biraz sonra Rûmeli sadrı ile kâr-fermâ iken evâhır-ı +saltanat-ı Kânûnî Sultân Süleymânî’de ya’nî senesinde eser-i +hâme-i müşk-efşânı olan Tefsîr-i Şerîf’i dergâh-ı Cenâb-ı Süleymân +Hânî’ye ref’ etdikde şân-ı fezâ’il-unvânını tebcîlen çâr-bâliş-i +mesned-i iftâya getirilmişdir. Cumâde’l-ûlâ’nın beşinci günü vefât +eyledi. +Eyûb’da ihyâsına muvaffak olduğu mekteb yanında +medfûndur. Temâm otuz sene ârâyiş-i mesned-i fetvâ olmuşdur. +Cennet-mekân Sultân Süleymân Hân-ı Kânûnî imtidâd-ı câh-ı +saltanat ile nasıl müteferrid iseler Ebu’s-su’ûd dahi tûl-i zemân +mansıb-ı riyâset-i fetvâ ile teferrüd etmişdir. Kemâl Paşa-zâde ile +Ebu’s-su’ûd merhûm kavânîni şer’-i şerîfe tatbîk edip umûr-ı +mülkiyye ve menâsıb-ı ilmiyyeyi intizâm tahtına almışlardır. Âsâr-ı +ilmiyyesi kesîr bir fâzıl-ı şehîr olup Fetvâ-yı Ebu’s-su’ûd ile Tefsîr-i +Şerîf’i eşher-i mü’ellefâtındandır. Arabî vü Fârsî vü Türkî +lisânlarında inşâd-ı şi’re kâdir idi. Eş’âr-ı Türkiyye’sinden birkaç +beyt yazıldı: +Ebyât +Yine sevdâ-zede-i zülf-i siyehkâr oldum +Yine bir olmayacak derde giriftâr oldum +*** +Gûşe-i râhat idi kabrün azâbı olmasa +Hoş temâşâgâh idi mahşer hisâbı olmasa +*** + +Mahv olup gitmez mürûr-ı dehr ile bâkî kalur +Hâme ile safha-i evrâkda mestûr olan +İBRÂHÎM +ŞEM’-İ CEM’-ÂRÂ-YI BEZM-İ RÛŞENÎ +HAZRET-İ ŞEYH İBRÂHÎM-İ GÜLŞENÎ +Hâlen genc-i nihân ve kâlen pehlevân-ı cihândır. Hulefâ vü +ehibbâsının cümle-i müdde’âlarındandır ki Hazret-i Celâle’d-dîn-i +Rûmî Kitâb-ı Mesnevî’sinde müşârün ileyh İbrâhîm-i +Gülşenî hakkında nice işârât ü rumûz ve birçok nikât ü künûz îrâd +etmişdir. Meşâyih-i müte’ahhirînin kümmelinden ve hulefâ-yı +Halvetiyân’ın ekmelindendir. +Âsârından Hazret-i Monlâ-yı Rûm’un Mesnevî-i Şerîf’ine +cevâb-gûne kırk bin beyt söylemişdir. Bu ebyâtdan teberrüken iki beyt +yazıldı: +Mesnevî +Behr-i în bîneş şinev kavl-i Hodâ +Mâ kezebe ayne’l-fu’âdu ve mâ re’â +Sırr-ı nâr nâr ez-eymen-i fu’âd +Bînem dânem zi-rûy-i ittihâd +İBRÂHÎM +Merhûm-ı müşârün ileyh Dâmâd İbrâhîm Paşa diye meşhûrdur. +Mu’şkara ya’nî zemânımızda Nevşehr denilen mahaldendir ki Niğde +sancağında Ürgüb kazâsına tâbi’dir. Orada tevellüd etmiştir. +Sadâretinde Mu’şkara’yı envâ’-ı hayrât ü müberrât ihyâsıyla ma’mûr +ve dest-yârî-i mi’mâr-ı himmetiyle öyle bir küçük kasabayı bir şehr-i +Buradaki ayetin aslı “Mâ kezebe’l-fu’âdu mâ re’â” Gördüğünü gönül +yalanlamadı şeklindedir . Mısraın vezni bozuktur. + +cesîm ü meşhûr etmişdir. İzdin voyvadası Alî Ağanın oğlu olup +târîhinde ahbâblarını ziyâret kasdıyla İstanbul’a gelir. Akrabâsından +Mustafâ Efendi Serây-ı Atîk mutasarrıfı bulunmak takrîbiyle ibtidâ +Serây-ı Atîk helvâcıyân zümresine ve sâniyyen Teberdârân Ocağı’na +dâhil olarak hıdmet-i lâzimesiyle meşgûl iken isti’dâdı hasebiyle +Serây-ı Atîk evkâf kitâbeti ve birkaç gün sonra yazıcı halîfeliği ile +mültefet olmuşdur. Ol zemânlar Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis Hazretleri +Edirne’de peygûle-güzîn-i vahdet ve müterakkıb-ı nevbet-i saltanat +iken Sultân Ahmed Hân’a kesb-i ihtisâs ederek târîhinde vukû’-ı +cülûs-ı +Ahmed +Hânî’yi +müte’âkıb +bâ-hatt-ı +hümâyûn +Dârü’s-sa’âdeti’ş-şerîfe Ağası Abdu’r-rahmân Ağanın sûretde kitâbet +hıdmetine me’mûr ve ma’nîde pâdişâhın mahrem-i esrârı ve +mu’temed-i kâr-güzârı olarak haylîden haylî manzûr olmuş idi. Hattâ +daha ol zemânlar pâdişâh-ı mağfûr tarâfından birkaç kerreler rütbe-i +vezâret teklîf olunduğu hâlde kendisi akrânı birdenbire bu rütbeyi +istiksâr ederler mütâla’âtıyla hüsn-i müdâfa’aya muvâfık olmuşdur. +esnâda Abdu’r-rahmân Ağanın Dârü’s-sa’aâde ağalığından afvları +iktizâ edip merhûm Süleymân Ağa nasb olundukda yine bir mikdâr +kitâbeti hıdmetinde bulunmuş ise de Çorlulu Alî Paşa sadâretinde +Haremeyn-i Muhteremeyn muhâsebeciliği ile ibtidâ nazar-ı +pâdişâhîden ve mu’ahharen bi’l-müsâdere Edirne’ye nefy ile +İstanbul’dan teb’îd edildi. Nice müddet Edirne’de menfiyyen +ikâmetden sonra Dâmâd Alî Paşa merhûm ’de Mora’nın teshîrine +râyet-keş-i nehzat olduklarını müte’âkıb mevkûfâtcılıkla istishâb ve +ba’de’l-feth tahrîr-i emrine intihâb eylemişdir. ’de yine mansıbı +üzerinde olduğu hâlde biraz vakt Niş defterdârlığı edip +me’mûriyetde iken ordu-yı hümâyunun Niş’e vürûduyla birlikte +Varadin seferine azîmet ve bi-hikmeti’llâh vukû’a gelen hezîmetler +hakkında yazılan mahzarı bir ân evvel takdîme müsâra’et edip +Edirne’ye avdet ve ruh-sûde-i pây-ı veliyyü’n-ni’met-i kadîm ile +merreten rûz-nâmeci ve ba’dehu mîr-âhûr-ı evvel ve iki üç gün +geçmeden rikâb-ı hümâyûn kâ’im-makâmlığıyla hâ’iz-i nisâb-ı ni’met +veliyyü’n-ni’met-i bî-minnet oldukdan mâ’adâ Sadr-ı Şehîd Alî Paşa +yı sa’îdin halîle-i muhteremeleri Fâtıma Sultân Hazretlerinin +izdivâclarıyla nâ’il-i şeref-i sıhriyyet olur. +Bunu müte’âkıb Avusturya devleti tarafından harbi müntic +birtakım alâ’im ü ahbârın zuhûru münâsebetle bir vezîr-i +dirâyet-semîrin sadr-ı devlete ısdârı derece-i vücûbda olduğu +rû-nümâ olması üzerine Dâmâd İbrâhîm Paşa senesi mihr-i +sadâretle kâm-revâ olur. Geçen seneden ziyâde asker tedârüküyle +orduyu mükemmel ü müheccez sûretde Sofya sahrâsına getirdikde + +Avusturya’dan vukû’ bulan teklîf üzerine ber-vefk-i merâm emr-i +müsâlahaya hitâm verir. Oradan Edirne’ye gelip umûm orduyu alır. +İstanbul’a avdet eyler. İşbu hıdmeti nezd-i pâdişâhî ve vükelâ-yı +şehriyârî ile umûm millet nazarında memnûniyyet-i vefîreyi mûcib +olmuşdur ve ’de açılan şark seferlerinde dokuz sene mikdârı +sa’y ü gayreti görülüp kol kol ordular sevkiyle Îrân’ın pek çok +mahallerine +duhûl edip zamîme-i memâlik-i Osmâniyye +eylemişlerdir. senesi ser-zede-i vukû’ olan fitne vü fesâdın +kabağı âkıbet sadr-ı müşârün ileyhin başına patlayıp yeniçerilerin +taleb ve ısrârları üzerine Sultân Ahmed merhûmun dahi artık İbrâhîm +Paşayı istishâb etmeğe iktidârı kalmayarak fedâ eylediğinden +yeniçeriler vücûdunu pâre pâre ve murg-ı rûhunu a’lâ-yı illiyyine +itâre +eylemişlerdir. +Eczâ-yı +vücûdu +hayrâtından +olan +Şeh-zâdebaşı’nda kütübhâne yanındaki türbesinde medfûndur. +Târîhler müşârün ileyhi ehl-i sefâhatden addederler. Evâhır-ı +sadâretinde harb lakırdısı kelime-i küfr gibi kâle alınmaz olup herkes +sefâhate ve ten-perverliğe alışmış. Kâğıdhâne ricâl ü kibâra taksîm +olunup birçok kusûr ü kâşâne yapılmış. Pâdişâh-ı asr Sultân Ahmed +Hân merhûm da’vet olunup yazın lâlezârlar kışın helvâ sohbetleri +olurmuş. Hâsılı birçok sefâhatlerle devletin bünye-i vücûduna za’f ü +halel târî olmasına müşârün ileyh sebeb olmuşdur derler. Bu +muhâkemeler sahîhan ehl-i târîh indinde mu’teber olup müşârün ileyh +bu şeylerden dolayı târîhlerde her ne rütbe müttehem sûretiyle yazılsa +bile +bizim mecmû’anın mevzû’una nazaran müşârün ileyh +memdûhdur. Çünki Dâmâd İbrâhîm Paşa hem âlim hem edîb hem +şâ’ir hem hüner-perver bir vezîrdir. Bu hâlde bizim böyle zevâtın +hâ’iz oldukları ilm ü edebî cihetlerinden dolayı elbet terceme-i +hâllerini yazıp medhinde bulunmaklığımız mevzû’umuza muvâfık +olacakdır. +İbrâhîm Paşa ashâb-ı hayrâtdan olup hayrât ü müberrâtıyla ma’mûr +etdiği şehri meşhûrdur. Ehl-i ilm ü edebe rağbeti şundan anlaşılıyor ki +zemânında zuhûr eden âlim edîb şâ’ir kadar bir zemânda zuhûr et +memişdir. Ma’ârif-i Osmâniyye’ye en çok hıdmet edenlerin biri de +Dâmâd İbrâhîm Paşadır diyebiliriz. Nâmına pek çok kitâblar te’lîf +olunmuş ve Sâmî Sâbit Kiçeci-zâde Vehbî Nâbî Nedîm ve daha pek +çok şâ’ir-i meşhûrun dîvânlarında medâ’ih-i celîlesi mezkûr +bulunmuşdur. Müşârün ileyhin Fatîn Efendi Tezkiresi’nde muharrer +bir kıt’asıdır: + +Kıt’a +Nigâh-ı iltifâtın mâyedâr-ı izz ü şân oldu +Hitâb-ı müstetâbın rûh-bahş-ı cism ü cân oldu +Aceb mi kılsan ihyâ makdem-i lutfunla hünkârım +Kulun bir zerreyim zâtın bana mihr-i cihân oldu +AHMED PAŞA +Burusalıdır. Vüzerânın ulemâsından olup zemânında Veliyyü’d-dîn +oğlu demekle şöhret-gîr idi. Âbâ’ ü ecdâdı fazl ü reşâd ve salâh ü +sedâd ile mevsûfdur. Pederi cennet-mekân Murâd-ı Sânî Hazretlerine +kâdî-asker olduğu gibi şehenşâh-ı mü’eyyed Fâtih Sultân Mehmed +Hân Ahmed Paşanın kemâl-i kâbiliyyetini görüp kendilerine üstâd ve +gün-be-gün hakkında hüsn-i nazar ve teveccüh-i şâhânelerini müzdâd +ederek nihâyet vezîr-i a’zam etmişlerdir. +Ahmed Paşa gerçi evâ’il-i hâlinde süllem-i fazl ü kemâlin birinci +pâyesine kadar irtikâ eden ulemâdan ma’dûd olabilirdiyse de şi’ri +tarz-ı kadîm-i Türkî üzere letâfet ü melâhat-i elfâzdan sâde kabataslak +bir üslûbda iken sonraları üstâd-ı kâmil merhûm Alî Şîr Nevâyî +Ahmed Paşaya otuz üç dâne gazel göndermesiyle Ahmed Paşa anlara +iktidâ eylediğinden üslûb-ı şi’ri hûb ve eş’ârı mergûb olmuşdur. +Merhûm-ı müşârün ileyh cemî’-i devâvîn-i Fürs’i mütetebbi’ olup +ekser eş’âr-ı Fârsî’yi üslûb-ı Türkî’de terceme etdiğiçün asrı şu’arâsı +arasında mütercimlik ile müttehem olmuşdur. Zemânımızca âsârından +istidlâl etdiğimiz hâlde müşârün ileyhi hem âlim ve hem de şâ’ir +buluruz. +Müşârün +ileyh +bânû-perestlikden +teneffürle +meftûr +ve +mahbûb-dostlukla meşhûr olmasına binâ’en bu hâli Sultân Mehmed +Hân Hazretlerine gamz olunmuş iken bir gün hâkân-ı mebrûr +gulâmân-ı hâssından birini li-ecli’t-terbiye kayd ü bend etdikde meğer +Ahmed Paşanın gulâm-ı merkûma alâkası varmış gulâmı kayd ü +bendde görünce bi’l-irticâl: +Cihân yansun ki ol şem’-i şeker-hand +Yatur giryân ayagında demür bend + +Lebi Şîrâzî helvâdur satarsa +Deger Mısr ü Buhârâ vü Semerkand +der. Fâtih Sultân Mehmed’in mesmû’-ı hümâyûnları olunca tecrübeten +mahbûb-ı merkûmun saçını tıraş edip Ahmed Paşa ile birlikte +hammâmda buluşdurur. Ahmet Paşaya bir iki kadeh şarâb dahi +verirler. Ahmed Paşa keyf-i sahbâ ve temâşâ-yı mahbûb-ı +hurşîd-likâ ile ser-be-hevâ: +Zülfin gidermiş ol sanem kâfirligin koymaz henûz +Zünnârını kesmiş velî dahi Müselmân olmamış +bedîhesini inşâd eder. Pâdişâhın âteş-i gazabı bütün bütün iştidâd +ederek Ahmed Paşayı terbiye kasdıyla kapıcılar odasında habs eyler. +Ahmed Paşa istirhâm ü isti’tâf kasdıyla “kerem kasîdesi”ni nazm ve +takdîm edip mazhar-ı afv-ı şâhî ve otuz akçe tevliyet-i Orhan Hânî +ihsânıyla nâ’il-i ihsân-ı pâdişâhî olur. +Yine bir gün Fâtih’in gulâmân-ı hâssından biri zülfü pîçîde-i zîr-i +külâh olduğu hâlde Ahmed Paşanın karşısına çıkınca: +As zülf-i dil-âvîzi çıkar habs-i külehden +Kim zulm elini tutdı katı fitneleri var +der. Bu makûle letâ’ifi pek çokdur. Sonraları Hazret-i Emîr +Efendimizin evkâfına mütevellî oldukda rûhâniyyet-i Cenâb-ı +Emîr’den istimdâd kasdıyla bu tercî’i söylemişdir: +Matla’-ı tercî’ +Ey âlem-i vilâyete sultân olan Emîr +V’ey mülk-i Rûm’a rahmet-i Rahmân olan Emîr +Bu tercî’i inşâdından sonra Sultânönü sancağıyla be-kâm ve +müte’âkıben vukû’-ı cülûs-ı Bâyezîd-i Sânî’de Burusa sancağı ihsân +buyurularak mukzi’l-merâm olmuşdur. İrtihâli senesi olup +Burusa’da Murâdiyye Câmi’-i Şerîfi hizâsında bir medresesi vardır. +Türbesi dahi oradadır. +ol sanem: sanem ol + +Eş’ârından bir nebze +Çîn-i zülfün miske benzetdüm hatâsın bilmedüm +Key perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm +*** +Hüsn içinde sen garîb ü şehr içinde ben garîb +Gel ikimüz bir olalum sen garîb ü ben garîb +*** +Câna kanmaz bûse-i la’l-i leb-i yâr isteyen +Baş virür bûy-ı ser-i zülf-i siyehkâr isteyen +Kûyını görmekle dilde sâkin olmaz nâr-ı şevk +Kâni’ olmaz cennet-i firdevse dîdâr isteyen +*** +Müşkil budur ki her kime kim hâlüm aglasam +Işkun yolında ol dahi benden beter çıkar +Ahmed aceb mi cennet-i kûyundan olsa dûr +Bilmezlik ile âdem elinden neler çıkar +Yine Ahmed Paşanın bedîhiyyâtındandır ki bir gün Fâtih Sultân +Mehmed Hân’ın meclisinde Hâce Hâfız’ı medh ve ıtrâ ederler ve +dîvânından tefe’ül eylerler. İttifâken bu beyt çıkar: +Ânân ki hâk-râ be-nazar kîmyâ konend +Âyâ buved ki gûşe-i çeşmî be-mâ konend +Ahmed Paşa bi’l-bedâhe: +Ânân ki hâk-râ be-nazar kîmyâ konend +Hâk-i cevâhir-i kademet tûtyâ konend +beytini okur. Hazret-i pâdişâh gâyet pesend eder. + +AHMED ÇELEBİ +Müşârün ileyh Kemâl Paşa-zâde diye şöhret-şi’âr olmuşdur. İbn +Kemâl dahi derler. Hâlbuki Kemâl Paşa-zâde Süleymân Çelebinin +oğludur. Ebu’l-kemâl’dir. Her bir ulûm ü fünûna nisbeti ve her +müntesib olduğu ilm ü fenn üzerine birkaç âsâr-ı ber-güzîdesi vardır. +Mecmû’-ı âsârı ta’dâd ü tasrîh olunmak lâzım gelse bir büyük kitâb +olur. Asrının müstesnâsı ve ulemâ-yı Rûm’un İbn Sînâ’sıdır. Mevlidi +Tokat ve mahall-i tahsîli Edirne’dir. +Rivâyete göre merhûm-ı müşârün ileyh kiber-i sinninde tahsîle +iştigâl etmişdir. Monlâ Lutfî’den ekser ulûmu tahsîl ettikden sonra +Edirne’de Alî Beğ Medresesi’ne ve ba’dehu Üsküb Medresesi’ne +müderris olur. El-hâc Hasan-zâde Rûmeli ve Mü’eyyed-zâde Anadolu +kâdî-askeri iken Edirne’de Taşlık Medresesi mahlûl olup Kemâl +Paşa-zâde tâlib olıcak Hasan-zâde’nin monlâya adâveti varmış monlâ +tâlib oldukça Hasan-zâde reddeder ve monlâyı nâ’il-i merâm etmeyip +me’yûsen âzim-i tarîk-ı kazâ olmasına cehd eyler. İbn Kemâl tîr-i recâ +ve sihâm-ı taleb ü istid’ânın hedef-i husûle adem-i isâbeti ye’siyle +semt-i kazâya rızâ sûreti gösterir. Sadr-ı sâlifü’z-zikr İbn Kemâl içün +mansıb-ı kazâyı arz etmek üzere iken Mü’eyyed-zâde huzûr-�� Bâyezîd +Hân-ı Sânî’de monlânın her fende ve husûsen fenn-i celîl-i târîhde +yed-i tûlâsından bahs edip ve “Efendim İbn Kemâl bir âlim ü fâzıl ve +yegâne-i efâzıl bir dâ’înizdir. +İderse kat’-ı menâzil n’ola dil-i âgâh +Semend-tab’a olur tâziyâne himmet-i şâh +Mazhar-ı iltifât-ı şehriyârî buyurulur ise müşârün bi’l-benân ola +cağı mukarrerdir.” deyip medrese-i mahlûlü alır ve yine bu bahâne ile +“Efendim ecdâd-ı izâmınızın fütûhât-ı celîlesi henûz mazbût değildir. +İbn Kemâl dâ’îniz bir mikdâr mazhar-ı inâyet ü ihsân buyurulup fakr-ı +hâli izâle edilir ise bu hizmetin uhdesinden gelir.” demesiyle ol vakt +Sultân Bâyezîd-i Velî Hazretleri tarafından otuz bin akçe ihsân ile +şâh-nâmecilik tevcîh buyurulur. Kaleme aldığı Târîh-i Osmânî +tevârîh-i mevsûkadan ise de elfâzı kadar selîs değildir. Fakat sâ’ir +âsâr-ı edebiyyesi pek melîhdir. Hele Yûsuf ü Zelîhâ’sı Gülistân’a +nazîre Nigâristân’ı İbn Yemîn tarzında mukatta’âtı makbûl-i cihândır. +Yavuz Sultân Selîm Hân Hazretleri asrında kâdî-asker iken Mısr’da +Cemâle’d-dîn’in Nücûm-ı Zâhire’sini bâ-irâde-i Selîm Hânî tercemeye +başlayıp sefer ü hazarda her gece bir cüz’ terceme edip arz edermiş. + +Bir günde bin fetvâ verdiği mütevâtirdir. +senesi vefât eylemişdir. Şu’arâdan Zâtî merkadine “hâzâ +makâmu Ahmed” terkîbini söylemiştir. +Yavuz Sultân Selîm Hân Hazretlerinin vefâtına söylediği mersiyesi +ve: +Nice toyınca görem sen gül-i nâzük-bedeni +Kendü kirpügüm olupdur bana gözüm dikeni +gibi eş’âr-ı mergûbesi meşhûr olmağla tahrîre hâcet görülemedi. +AHMED +Ahmed Çelebidir. İstanbullu ve binâemîni Hüseyn Çelebinin +oğludur. Tarîk-ı ilmiyyeden ve zemânının ehl-i fazîletinden iken +galebe-i aşk ü hevâ ile ihtiyâr-ı sefer ederek Mısr’a azîmet ve ol +zemân Mısr vâlîsi olan İskender Paşanın oğlu Dervîş Beğ ile Kuds’e +gidip orada dâr-ı âhırete rıhlet eylemişdir. +Mûsîkîde Fârâbî-i Sânî ve Fârsî vü Türkî şi’r inşâdında şâ’ir-i +bî-müdânî imiş. senesi vefât eylemişdir. +Beyt +Dime oglum cigerüm kanumdur +Senün oglunsa benüm cânumdur +AHMED +Kaytâs-zâde demekle ma’rûf ü meşhûrdur. İbtidâ yayabaşı sonra +arpaemîni ve şehremîni ve Rûmeli tîmâr defterdârı ve Diyârbekr mâl +defterdârı olup tahsîl-i mâl-i mîrîde sa’y ü gayreti meşhûd olmağın +sancak beğliği verilmiş idi. Lâkin kendisi meşâgilden dest-keş-i +ferâgat ve ihtiyâr-ı uzlet edip Ortaköy’de binâ eylediği kâşâne-i +furhat-âşiyânelerinde sohbet ü ülfet-i sâhib-i fazîlet ile imrâr-ı vakt + +ederek senesi müteveccih-i semt-i âhıret olmuşdur. Âsâr-ı +şi’riyyesinden birkaç beyt yazıldı: +Ebyât +Kul oldı kaddüne gülşende şimşâd +Anunçün oldı şâhum gamdan âzâd +Komazsın öpmege bir dem elüni +Elünden pâdişâhum dâd ü feryâd +Cefâ taşını bana atmayınca +Benüm vîrâne gönlüm olmaz âbâd +Hezârân dâg yakdum sîneye ben +Bana bir tag ile benzer mi Ferhâd +*** +Hırmen-i dünyâyı geşt itdüm ser-â-ser hâsılı +Arayup bir dâne mahlas bulamadum kendüme +EDÂYÎ +Edâyî Beğ demekle meşhûr olup Amasiyye’de tevellüd etmişdir. +Cennet-mekân Sultân Süleymân Hân-ı Gâzî’nin ferzend-i +necîbi Şeh-zâde Sultân Mustafâ’nın nüdemâsından olup ilm-i +mûsîkîde bî-nazîr imiş. Şeh-zâde-i mağfûrun kurenâsından Gonçe +Keyvân hakkında nazm etdiği murabba’-gûne gazeli Şeh-zâde Sultân +Mustafâ’nın hoşuna gidip kendisine derece-i nihâyede i’tibâr etmiş +idi. Şeh-zâde-i müşârün ileyh kazâ-zede-i fenâ oldukda İstanbul’a +gelip hazîne-i sultânî kâtibleri zümresine dâhil ve Kapudan Piyâle +Paşanın dâ’ire-i istishâbına vâsıl olur. Piyâle Paşa himmetiyle tîmâr +defterdârı iken senesi intikâl etmişdir. Ber-vech-i âtî ebyât âsâr-ı +şi’riyyesindendir: +Nazm +Âsumân-ı hüsnün ey ebrû hilâli sen misin +Yoksa gözler görmedük bir tâk-ı âlî sen misin + +Tîgden niçün geçürdiler hatt-ı nev seni +Rûm’da baş kalduran yoksa Celâlî sen misin +ESRÂR +tarîk-ı +Mevlevî Esrâr Dede demekle meşhûrdur. Dersa’âdet’de tevellüd +edip +feyz-refîk-i +Mevlevî’ye +intisâb +ile +Galata +Mevlevîhânesi’nde mukîm ve ol vaktler Mevlevîhâne’de post-nişîn-i +irşâd olan ârif ve kâmil-i füyûzât-ı Mevlânâ’yı tâlib Cenâb-ı Şeyh +Gâlib’e nedîm olmuşdur. Zâtını hilye-i ma’ârif ve hüsn-i ahlâk ile +tezyîn edip senesi tennûre-tırâz-ı semâ’hâne-i bekâ olmuşdur. +Dîvânı müretteb ve matbû’dur. Bir gazelinden müfrez birkaç ebyât +âsâr-ı şi’riyyesinden olmak üzere yazıldı: +Ebyât-ı müfreze +Zehr urup sînedeki zahmıma merhem yerine +Kâse kâse içerim hûn-ı dili dem yerine +Iyş-ı yek-rûzesi sad-sâle humâr-âverdir +Koyalım kim bu fenâ bezmini âlem yerine +Duramaz haylî pesendîdedir ammâ Esrâr +Komadı gitdi âfet bizi âdem yerine +ES’AD +Sahâflar Şeyhi-zâde Vak’a-nüvîs Mehmed Es’ad Efendidir. +târîhinde İstanbul’da zîver-i gehvâre-i vücûd ve ba’de’t-tahsîl +menâsıb-ı aliyyeye su’ûd etmişdir. senesi vak’a-nüvîslik hıdmeti +ve senesi Üsküdar mevleviyyeti ihsân buyurulmuş ve +mu’ahharen Takvîmhâne-i Âmire Nezâreti’ne ve senesi İstanbul +kâdîliğine me’mûriyyeti icrâ edilmiş iken biraz sonra hasbe’l-îcâb +i:eyâ + +sefâretle Îrân’a azîmet eylemişdir. Dersa’âdet’e avdetini müte’âkıb +tahaffuzhâne nezâretine ve a’zâdan olmak üzere meclis-i +vâlâ-yı ahkâm-ı adliyyeye ve senesi nekâbet makâm-ı âlîsine ve +senesi Rûmeli sadâretine ve senesi Mekâtib-i Umûmiyye +Nezâreti’ne gelmişdir. En sonraki me’mûriyyetini müte’âkıb vefâtı +vukû’ bulmuşdur. Ayasofya civârında vâki’ Yerebatan’da inşâ +eylediği kütübhâne ittisâlinde medfûndur. +Âsârından kütüb-i nefîse vü nâdire ile memlû mezkûr kütübhânedir +ki ehl-i mürâca’at istifâde-i feyz-i ma’rifet edip merhûmun rûhuna +rahmet okurlar. Devlet-i Aliyye’nin birkaç senelik vukû’âtını şâmil +târîhi vardır. Yeniçerilerin esbâb-ı ilgâsını şâmil Üss-i Zafer adlı diğer +bir târîhçesi ve müretteb bir kıt’a dîvânı meşhûrdur. Meşhûr olan +Müstatraf +Tercemesi +Takvîmhâne +Nezâreti’nde +sahâbet-i +kalemiyyesiyle tab’ ü neşr olunmuşdur. Eş’ârından bir şemme yazıldı: +Nazm +Şemme-hâh oldum riyâz-ı ârız-ı cânândan +Itr-bahş-ı hâtır oldu dedi yâ bir iş mi bu +Bir içim su cüst-cûsudur seni seyyâh eden +Es’adâ deryâ-yı gurbet içre böyle sû-be-sû +İSHÂK +Üskübî İshâk Efendidir. Cennet-mekân firdevs-âşiyân Sultân +Süleymân Hân-ı Gâzî Hazretleri zemânında zuhûr eden ulemânın +şu’arâsından ve şu’arânın fuzelâsındandır. Pederi Kılıc İbrâhîm +demekle ma’rûf ehl-i hirfetden iken kendileri kesb-i kemâl ile birçok +medreselere müderris ve Mevlâna Kara Bâlî’den mülâzım olur. +Pâdişâh-ı mağfûr asrında kâdî-i Şâm iken neyyir-i ömrü resîde-i ufk-ı +magrib-i Şâm ve alâ’ik-i dünyâdan dâmen-keş-i âlâm olmuşdur. +Kâdî-i Şâm oldukda tefe’ülen söylediği târîhdir: +Beyt +Şehr-i zi’l-hiccede azmüm sefer-i Şâm oldı +Başladum yazmaga târîhini akşâm oldı + +Sâlihiyye nâm mevzi’e geldiği vakt bu beyti söylemişdir: +Beyt +Cennet kokusı gelmege başladı meşâma +İrişe gibi kâfilemüz menzil-i Şâm’a +Fi’l-vâki’ vefâtı senesindedir. +Fezâ’il-i sâ’iresinden başka fenn-i şi’rde kemâli olmağın asrının +meşâhîr-i şu’arâsından ma’dûd olmuşdur. Zâde-i tab’-ı +latîfinden birkaç beyt yazıldı: +Beyt +Bu çeşmüm çeşmesârınun aceb hûnîn akar yaşı +Meger var ise ol aynun ciger dâgındadur başı +Matla’ +Zâdumuz gussa vü gamdur dü belâ râhilemüz +Çekilüp Ka’be-i kûyuna gider kâfilemüz +*** +Bâde kim nûş iderüm ayru düşüp yârümden +Katre katre dökilür dîde-i hûn-bârumdan +Merhûm gâyetle şûr ü şevki gâlib ve musâhabet-i mahâbîbe tâlib +imiş. Ömründe te’ehhül etmeyip tecerrüd âleminde yaşamışdır ve +nihâyetde şûh-mizâc ü mizâh-gûy ve güşâde-tab’ ü güşâde-rûy +imiş. Edirne’de Işık Kâsım demekle meşhûr ü müte’ârif olan Monlâ +Kâsım’a bu birkaç beyti latîfe olarak bi’t-tahrîr göndermişdir: +Şi’r +Ey serîr-i mülk-i ışka hân olan server dede +Cümle esrâr-ı rumûza menba’ ü mazhar dede +Mülk-i istignâda mislün yok erenler cânıçün +Âlem-i ıtlâkdan gerçi dem urur her dede +Bu yalancı pîre-zen dehrün yüzine bakmayan +Tekyegâh-ı vahdet-i âlemde gerçek er dede + +Fünûnun her birinde âlim ü râsih olduğu gibi pek güzel müverrih +imiş. Edirne’de Dârü’l-hadîs kendilerine tevcîh kılındığı vakt her bir +fıkrası bir târîh olmak üzere müfâhareten bu matla’ı inşâd eylemişdir: +Matla’-ı târîh +Âlim-i ehl-i tefsîr rûşen-fakîh-i âfâk +Allâh ne müstehakdur Dârü’l-hadîs’e İshâk +ES’AD +İzmirli Mansûrî-zâde demekle ma’rûf olup müsteşâr-ı sadr-ı âlî +sâbık utûfetli Mustafâ Efendinin birâder-i muhteremleridir. Tarîk-ı +ilmîye sülûk ile hâlen iftihârü’l-mevâlî ve zeynü’l-ahâlîdir. +Gâh-be-gâh meclis-i memleket a’zâlığı ve evkâf muhâsebeciliği gibi +hıdmet ve me’mûriyyetlerde bulunur. Şi’ri metîn bir fâzıl-ı sihr-âferîn +olup bir gazeli teberrüken yazılmışdır: +Gazel +Açıl güller gibi gel bâga seyr et verd ü sûsen sen +Olur ey dil-rübâ feyz-i kudûmun ile gülşen şen +Çıkarsın şimdi her gün seyre aylarca görünmezdin +Der-i vâlâ-cenâbın bana ey meh-pâre meskenken +Surâhîdir gözünde câma ragbet eylemez mahmûr +Lebinden mu’teberdir mest-i aşka bûse gerdenden +Göz aglar sîne gürler her gece başımda bir kış var +Uyutmaz sarsar-ı âhım olur tâ subh revzen-zen +Bozukdur âlem erbâb-ı alâ’ik düzmedir şimdi +Taharrî etdim Es’ad bulmadım bir pâk-dâmen men + +EŞREF +Ferîkân-ı kirâmdan ve Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî a’zâsından sa’âdetli +Eşref Paşa Hazretleridir. Burusalı olup senesi İstanbul’a gelerek +Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne sınfına dâhil ve ihrâz-ı kemâlât ü fezâ’il +edip alay kitâbetiyle Rûmeli’ye gitmiş idi. Nâ’il-i rüteb-i askeriyye ile +Bağdâd vilâyeti fırka riyâsetine ve andan Tahrân sefâretine me’mûr +olmuşdur. Îrân’dan avdetle Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî a’zâsından iken Îrân +şâhının Dersa’âdet’e teşrîflerinde Berendîzî’den şâhı istikbâle ve +avdetinde yine Botı’ya kadar teşyî’e me’mûr olmuşdur ve hâlâ +Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî a’zâsındandır. +Kasîde ve mersiyye tanzîminde asrın meşâhîrindendir. Hele şu +kıt’a nüsha-i cândır: +Kıt’a +Zât-ı Hak san’atıdır nüsha-i imkân ammâ +Ana şîrâze-i tertîb-i nebî bir de velî +Biri ma’nâ-yı Ehad’dir biri Mevlâ-yı Samed +Yek vücûd âlem-i vahdetde Muhammed’le Alî +İKBÂL +İsmi Mehmed ve mevlidi İstanbul’dur. Sultân Ahmed Hân-ı Sânî +asrında İstanbul kâdîsi olan şârih-i Mültekâ Seyyid Mehmed Efendinin +mahdûmu olup tahsîl-i kemâl ve ikrâm-ı mahâdîm olan mülâzemeti +istihsâl edip mûsile-i sahna gelmiş iken müftî-i meşhûr Feyzu’llâh +Efendi merhûmu tarîk-ı tedrîsden hacr ile zecr eder. Bi’l-âhıre tarîk-ı +kazâya sülûk edip Mostar ve Üştüb ve Usturumca niyâbetlerinde +bulunmuşdur. senesi vefât edip Emîr Buhârî zâviyesi kurbunda +medfûndur. +Ma’ârif-i külliyye vü cüz’iyyede mâhir gerçekden şâ’irdir. Fenn-i +tıbda teşhîs-i emrâza kâdir ve ilm-i nücûmda dahi tasarrufu zâhir imiş. +Mahlası Şeref iken melikü’ş-şu’arâ Nâbî Efendinin +“bozuntısı gazeli”nde “Şeref’in bozuntısı ferş olur.” dediklerini +işitdikde İkbâl tahallus etmeğe başlar. Bir gün encümen-i zurefâda +merhûm Nâbî Efendiye “Hünerün var ise İkbâl’i de boz.” dedikde + +Nâbî Efendi “Mümkin değil mi .” deyince fenâ hâlde +bozulmuşdur. Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Recâ-yı mihr-i felek ayn-ı âfitâbdan âb +Hemân eylemedür cüst ü cû serâbdan âb +Hevâ-yı ışk ile ser germ dîde pür-nemdür +Cüdâ olur mı habâb âbdan habâbdan âb +Visâle teşne-lebem bûs-ı la’lin itmem ümîd +Dem-i humârda hoşdur bana şarâbdan âb +Sirişk-i dîde-i giryân ile döner gerdûn +Hiç eksük olmaz nüh çarh-ı âsiyâbdan âb +EKREM +Ricâl-i Devlet-i Aliyye’den ve meşâhîr-i fazl ü kemâlden Bosna +kapı kethudâsı sa’âdetli Recâyî Efendi Hazretlerinin mahdûmu şûrâ-yı +devlet mu’âvinlerinden izzetli Ekrem Beğ Efendidir. Sinn-i sıgar ve +sâye-i pederde tahsîl-i ilm ü hüner ile Bâb-ı Âlî hâriciyye mektûbî +odasına devâm etmekde iken şûrâ-yı devlet teşkîl olunup der-kâr olan +isti’dâd ü liyâkatı münâsebetle meclis-i mezkûra tahvîl-i me’mûriyyet +etmiş ve hâlâ şûrâ-yı devlet mu’âvinliğinde istihdâm olunmakda +bulunmuşdur. +Fransızcayı dahi tahsîl edip esnâ-yı tahsîlinde âzmâyiş-i kalem yo +lunda Fransa meşâhîr-i üdebâsından ba’zılarının âsârını bi’t-terceme +istifâde me’mûl olanları ba’zı gazetelerle neşr etmişdir. Mîr-i mûmâ +ileyhin hikâye ve tiyatro tarzında Afîfe Anjelik ve Atala nâmında iki +eseriyle dîvânçe şeklinde ve Nağme-i Seher isminde ba’zı âsâr-ı +edebiyyesini câmi’ bir mecmû’ası vardır ve matbû’dur. Âsârında +muharrer imzâsı Mahmûd Ekrem’dir. Mîr-i mûmâ ileyhin bir +gazelidir: + +Gazel +Dil ismet-i sevdâ ile me’nûs görünsün +Cibrîl ile hem-rütbe-i nâmûs görünsün +Bir âh-ı ciger-sûz çek ey dil yine gerdûn +Pür-velvele-i nâle-i efsûs görünsün +Arz et felege ârız-ı pür-tâbını bir kez +Hurşîd pes-i perdede mahbûs görünsün +Sen mesned-i himmetde sebât eyle kim eflâk +İbrâz-ı tabasbusla zemîn-bûs görünsün + +Bir cevher-i cânsın diler Ekrem senin içün +Her bed-nigehin gözleri matmûs görünsün +ELVÂN +Şeyh Elvân-ı Şîrâzî Hazretleri diye meşhûrdur. Cedd-i a’lâsı +Şîrâz’dan ise de kendileri Türk’dür. Sultân Orhan Hân Hazretleri +eyyâm-ı saltanatında zuhûr eden meşâyih-i kirâmdan olup ba’zıları +Şeyh Elvân Hazretlerini “Hâcî Bayram-ı Velî Hazretlerinin +hulefâsından” ve ba’zıları dahi “ehibbâsındandır” derler. Hazret-i +Şeyh kitâb-ı Gülşen-i Râz’ı Fârsî’den Türkçeye terceme edip ilm-i +tasavvufun sırr-ı mektûmunu ibârât-ı sarîha ile tefsîr eylemişdir. +Istalâhât-ı meşâyihde şarâb ü şem’ ü şâhid neye işâret ve zülf ü hatt ü +had neden ibâret olduğunu bu kitâbda pek güzel beyân buyurmuşdur +ki tahrîr kılındı: +Nazm +İşârât-ı Şarâb ü Şem’ ü Şâhid +Şarâb ü şem’ ü şâhid nûr-ı ma’nâ +Görinmez görinür çün aks-i Mevlâ +Ekrem: Ekrem ki + +Şarâb esrâr ü şem’ envâra benzer +Bakun şâhid yüzi dîdâra benzer +Şarâb ü şem’ ü şâhid cümle hâsıl +Dirîgâ sen niçün sen böyle gâfil +Şarâb ü şem’ ü şâhid sırrına bak +Ki tâ ma’lûm ola sırr-ı ene’l-Hak +Şarâb ü şem’e bak kim sırr-ı mektûm +Sana şâhid yüzinden ola ma’lûm +İşârât Be-hadd ü Hat +Had ü hatt oldı sun’-ı pâdişâhî +Kim andan zâhir olur sırr-ı şâhî +Hem ol menşûr-ı Rabbânî bu haddür +Hem ol mektûb-ı Sübhânî bu hattur +Bulardan nûr ü zulmetdür ibâret +Hadi Âb-ı hayât ü hattı zulmet +İşâret Be-zülf +Sevâd-ı a’zam ol zülf-i siyeh-târ +Ki her târında bir Mansûr berdâr +Olursa zülf-i müşkîn anber-efşân +Cihânda kalmaya aslâ Müselmân +Ki ve’l-leyli izâ İsrâ Hudâvend +Duhâ bunca lakabla kıldı sevgend + +“... Geceye and olsun.” + +İLÂHÎ +Nükte-i kenzin âgâhı ve sırr-ı arefin ârif-i pür-intihâbı Hazret-i +Şeyh İlâhî Hazretleridir. Kütahiyye sancağında Simav kazâsındandır. +İsm-i şerîfleri Abdu’llâh olup Nakşbendî’nin şeyh-i kebîri ve Hazret-i +Emîr Buhârî’nin pîrîdir. +Müşârün ileyh eyyâm-ı cevânîde İstanbul’da meşgûl-i tahsîl iken +seyr-i vilâyet-i Acem sevdâsı rübûde-i süveydâ-yı zamîrî olarak doğru +Horâsân’a azîmet ve Mevlânâ Tûsî’den ulûm-ı zâhire ahz ü +telakkîsine mübâşeret etmiş iken cezebât-ı aşk-ı İlâhî istilâsıyla +kendisini Hâce Bahâe’d-dîn-i Nakşbendî Hazretlerinin mezâr-ı şerîfi +üzerine atar. İmdâd-ı rûhâniyyetleriyle müstefîz-i kemâl-i bâtınî +olmuşdur. Meşâyihden nice pîr-i kirâmî ve husûsen Hazret-i Câmî ile +birleşip +musâhabet etmişlerdir. Acem seyâhatinden ferâgatle +İstanbul’a +avdetlerinde +Emîr Buhârî Hazretlerini hilâfete +kâ’im-makâm nasb edip kendileri Rûmeli tarafına geçmişlerdir. +Mezâr-ı şerîfleri Yenice-i Vardar nâm kasabada ziyâretgâh-ı +umûmîdir. sene-i hicriyyesinde vefâtı vukû’ bulmuşdur. +Âsârından biri Zâdü’l-müştâkîn nâm te’lîfidir ki âdâb-ı sülûke +müte’allikdir. Biri dahi Necâtü’l-ervâh nâm risâlesidir. Bu matla’ +âsâr-ı şi’riyyesinden olup teberrüken tahrîr kılındı: +Matla’ +Yef’alu’llâhu mâ yeşâ’ yahkümu’llâhu mâ yürîd +İNSÂN-I KÂMİL +Turfe-gûyân-ı şu’arâdandır. Mezâyâ-yı hande-fezâ-yı kelimâtı +müzîl-i gussa vü gam ve letâ’if-i eş’âr-ı turfe-nikâtı reşk-endâz-ı +hezâr-terzîkî-i Acem’dir. Hakkâ ki vâdî-i ter-zebânîde hüsn-i edâsı +der-kâr bir şâ’ir-i sâhib-i iştihâr ise de mevlidi ve müddet-i ömrü ve +İlâhî:Allâhî . Kelime “Halûk İpekten vd. . Tezkirelere +Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı +Yay. ” künyeli eser esas alınarak düzeltilmiştir. +“Allah istediği şeyi yapar. Dilediğine hükm eder.” Hac suresi: Mâide +suresi: . Mısrada vezin bozuktur. + +kangı sınfdan olduğu ve’l-hâsıl terceme-i tafsîl-i hâline dest-rest +olunamamışdır. Yalnız senesi İstanbul’da vefât eylediği +me’hazımız olan tezâkir-i şu’arâdan Tezkire-i Latîfî’de görüldü. +Şi’rinden bir şemme tahrîr edilmişdir: +Nazm +Seng-i ferah-resânun çakmak çakanumuzdur +Nâr-ı duhân-ı âhum âteş yakanumuzdur +*** +Togmadı tıfl-ı ümîdüm mâder-i eyyâmdan +Kime feryâd eyleyem bu çarh-ı nâ-fercâmdan +ENÎS +Selaniklidir. Bir müddet hıdmet-i kitâbetle Selanik’de vakt +geçirdikden sonra Prizrin vilâyet-i celîlesinin teşkîlinde mektûbî +mu’âvinliğiyle oraya azîmet ve tekrâr meclis-i idâre-i vilâyet +başkitâbetiyle Selanik’e avdet edip el-hâletihi hâzihi reşehât-ı kalem-i +mu’ciz-âsârıyla kalem-rev-i Rûmeli sîrâb ü reyyân ve öyle bir edîb-i +erîb-i lebîbin vücûdu ol diyâr-ı feyz-medâr içün büyük şeref ü şândır. +Mûmâ ileyhin şi’r ü inşâda hazz ü nasîbi vâfir ve mekârim-i +ahlâkda zât-ı adîmü’l-misâli beyne’l-urefâ misl-i sâ’irdir. +Gazel +La’lin egerçi haste-i aşka ilâc olur +Ammâ görünce haste gözün lâ-ilâc olur +Ben agladıkça ol gül-i ter igbirâr eder +Ebr-i sirişkden nem alır ter-mizâc olur +Bikr-i me’ânî zâde-i tab’ımla her zemân +Zînet-fezâ-yı haclegeh-i izdivâc olur +Bâzâr-ı aşka ben ki tutuşdum gül-tenin +Kâlâ-yı hüsnü şimdi rehîn-i revâc olur + +Gönder Enîs tanzîre İzzet Efendiye +Da’vâ-yı sıdk-ı hubbuna kim ihticâc olur +Beyt +Gün dogar ba’zı gece âşık-ı tâli’-siyehe +Giymiş mâh-ı münevver yine aksâde bu şeb +EMETU’LLÂH +Şâ’ire-i meşhûredir. İstanbul kazâsından ma’zûl iken azm-i +nüzhetgâh-ı bekâ eden Kâmetî-zâde’nin kerîme-i necâbet-vesîmesi +hacle-ârâ-yı kemâl bir bânû-yı harem-serây-ı ma’ârif ü efdâl olup +mükemmel dîvân tertîb eylemişdir. Sultân Ahmed-i Sâlis asrında +envâ’-ı kerâmât ile meşhûr olan Himmet Efendiden ahz-ı yed-i irâdet +ve sâlike-i tarîk-ı Bayramî kuddise sırruhu’l-islâmî olmuşdur. Vefâtı +târîhinde vukû’ bulmuşdur. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir kıt’a tahrîr +kılındı: +Kıt’a +Hafta geçmez kûyuna mihmân iden sensin beni +Bil ki her şeb subha dek nâlân iden sensin beni +Dest-i tedbîr ile çâk olsun mı dâmân-ı firâk +Âfitâb-ı hüsnüne hayrân iden sensin beni + +Şu’arâ-yı Osmâniyye’den mahlaslarının evvelleri harf-i elif olup +da Kâfile-i Şu’arâ’nın birinci cüz’ü tab’ olundukdan sonra terceme-i +hâllerine dest-res olunanlar nâ-çâr ikinci cüz’ün evveline ilâve +edildi. + +ÂLÎ +İsmi Hüseyn’dir. Mevlidi Edirne ve kendisi dergâh-ı âlî +müteferrikalarından olup asrının meşâhîr-i şu’arâsından idi. Fenn-i +inşâda mahâreti olmağla müdevven münşe’âtı ve müretteb dîvân-ı +belâgat-unvânı vardır. Ale’l-husûs âferîniş-i âlemden zemânına kadar +gâyet selîs Türkî bir târîh yazmışdır. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir beyt +yazıldı: +Beyt +Ne bilsün çekdügüm peymâne-i hûn-ı ciger zevkin +Elinden her ki yârün sâgar-ı zehr-i sitem çekmez +ÜLFETÎ +İsmi Mehmed’dir. Edirne’de tevellüd edip genç iken tahsîl-i +ma’rifet ve tertîb-i dîvân ile asrında kesb-i şöhret etmişdir. +târîhinde vefât eylemişdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir beyt tahrîr kılındı: +Beyt +Ol dem gubâr-ı gamla felek göz mü açdurur +Seyr-i cemâl-i yâre eger ruhsat istesem +EMÎNÎ +İsmi Mehmed’dir. Burusalı olup evâ’il-i hâlinde İstanbul’a gelerek +Karaçelebi-zâde Mehmed Efendiden tahsîl-i ma’rifet ve nâ’il-i +mülâzemet olmuşdur. Kat’-ı merâtib ü medâris ederek Sofya kazâsına +müftî ve andan Kıbrıs ve Ankara kâdîsi olmuş idi. Ankara’dan Bağdâd +kazâsına ve ba’de’l-azl Belgrad ve Filibe kazâlarına nâ’il oldukdan +sonra Mekke pâyesiyle Eyûb kazâsına vâsıl olup andan dahi azl ile +Anadolu Hisârı’nda yalısında oturmakda iken târîhinde vefât +etmişdir. Kanlıca’da İskender Paşa Câmi’-i Şerîfi havlısında +medfûndur. + +Mevlânâ-yı müşârün ileyh asrında fünûn ü ma’ârifle kesb-i şöhret +ve ba’zı meşâyih-i Bayramiyye’den tekmîl-i âdâb-ı tarîkat eylemişdir. +Şi’r ü inşâda yed-i tûlâsı olmağla asrı meşâhîr-i şu’arâsından ma’dûd +idi. Bu beyt âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Beyt +Sür sâkiyâ kümeyt-i sebük-seyr-i sâgarı +Gezdirmedür ilâcı su inmiş ayagına +ÜNSÎ +İsmi Abdü’l-latîf’dir. Kütahiyyelidir. Genç iken İstanbul’a gelip +tahsîl-i ma’rifet ve Şeyhü’l-islâm Bahâyî Mehmed Efendiden nâ’il-i +şeref-i mülâzemet olmuşdur. Tayy-ı medâris-i mu’tâde ederek +Trablus-şâm Kütahiyye Mar’aş Üsküdar İzmir kâdîsi olmuş ve +târîhinde Uyvar seferinde ordu-yı hümâyûn kâdîsi andan sonra Şâm +kâdîsi olup sene-i mezbûrede vefât eylemişdir. +Ola cennetde kudsîlerle Ünsî +vefâtına târîhdir. Ünsî bir şeyh-i şûh-tabî’at ve bir pîr-i cevân-sûret +genc-i hüner bir merd-i nükte-perver idi. Müddet-i ömrü hâl-i +teng-destî ile geçip borcdan halâs olmamış idi. Hattâ dâ’ini tarafından +mübâşir gönderildikde mübâşirin bâr-gîrini at bâzârına gönderip +fürûht ile mübâşire ücret-i kademiyye verdiği meşhûrdur. Şâm kâdîsi +iken a’yân-ı Şâm’dan biri seksen yaşında bir câriyesini huzûruna +getirip âzâd ile ıtk-nâmesinin tahrîrini recâ etdikde Ünsî ıtk-nâme +tahrîr ve zîrini: +Salıvirsen gidebilmez kaçmaga yok tâkati +Kendin âzâd eylemiş âzâda yokdur hâceti +diye imzâ etmişdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden birkaç beyt yazıldı: +Nazm +Geh tahammül diyerek gâh tecemmül diyerek +Düşe sürçe güc ile irmiş iken bu asra + +Şükr kim hissemüze düşdi hele devletden +Va’d-i Bagdâd dahi ba’de harâbi’l-Basra +Ünsî’nin Köprülü-zâde Fâzıl Ahmed Paşaya birçok medhiyyeleri +vardır. +EMNÎ +Diyârbekrli Burnaz Mehmed Ağa demekle meşhûrdur. Gençliğinde +tahsîl-i ilm ü ma’rifetle ba’zı vüzerâ hıdmetlerinde bulundukdan sonra +târîhinde Bağdâd vâlîsi Ahmed Paşanın kethudâsı iken Arab +muhârebesinde şehîd olmuşdur. Birkaç beyt âsâr-i şi’riyyesindendir: +Nazm +Münkesir didiler ahbâb bize zühhâdı +Hürmet-i bâdede âyâ ne kusûr eylemişüz + +*** +Rindân neşât-ı câmı ider ârzû müdâm +Zühhâd ise tekeddür-i rindâna mübtelâ +AHMED +Aydın vilâyetinde Menteşe nâm mahalden zuhûr etmişdir. Tahsîl-i +ma’rifet ârzûsıyla bir haylî müddet Îrân taraflarında seyâhat +etdiğinden asrında Acem Ahmed ve kibâr-ı asrından İshâk Efendiye +hâce olduğundan İshâk Hâcesi Ahmed Efendi derlermiş ve biraz +vaktler Burusa’da ekser ulemâ kendisinden istifâde-i ma’rifet +eylemişdir. Köprülüler Mustafâ Paşa vezîr-i a’zam olunca Mevlânâ +Ahmed’i da’vet edip hâce-i dîvân etmiş ve sonra Anadolu +“Basra harabolduktan sonra” manasında bir deyimdir. + +muhâsebeciliği ile sefere götürmüşdür. târîhinde yine Burusa’da +Muradiyye müderrisi iken vefât etmişdir. Gâyet fâzıl ü kâmil idi. +Akde’l-ireb isminde lugât-ı kesîreyi câmi’ bir kitâbı vardır. Şerh-i +Şemâ’il-i Şerîf’i elli cüz’ mikdârıdır. Vahdet-nâme nâmıyla kısas-ı +enbiyâyı nazm etmişdir. Sandûkatü’l-ma’ârif unvânlı bir risâle +yazmışdır. Bunlardan başka birçok te’lîfâtı olduğu dahi mütevâtir ise +de tahkîkine zemân ve imkân müsâ’id olamadı. Beyt-i âtî +eş’ârındandır: +Beyt +Rez duhterine mug-beçenin müşterî hezâr +Çok kimse vardı meykedeye anı görmege +ÂGÂH +Mîr-i mûmâ ileyh Prizrin vilâyet-i celîlesi alay beği izzetli Âgâh +Beğ’dir. Nefs-i Trabzon’da Mustafâ Kavâs nâmında bir zâtın +sulbünden tevellüd edip tahsîl-i ilm ü ma’rifetle senesinde +zümre-i küttâba dâhil olmuş ise de mu’ahharen kendi isteğiyle silk-i +celîl-i asâkir-i bahriyyeye dahâlet ve bir müddet gemi hâceliği ve +kalyon başkitâbeti hıdmetlerinde bulunup mu’ahharen tabur ağalığıyla +fırka-i zabtiyye a’zâlığına tahvîl-i me’mûriyyet etmiş ve târîhinde +Hudâvendigâr ve Hicâz ve târîhinde Prizrin vilâyet-i celîlesi alay +beği olmuş ve bir haylî eş’ârı olduğu rivâyet edilmişdir. Mîr-i mûmâ +ileyhin âsârından bir gazelinin matla’ı tahrîr kılındı: +Matla’ +Sehâb-ı şerme kor mihr-i cihân-ârâyı ruhsârın +Şafak-pûş-ı hicâb eyler meh-i garrâyı ruhsârın +ENÎS +İsmi Receb’dir. Edirne’de tennûre-bend-i tekyegâh-ı şühûd olup +gençliğinde vatanından hicret ve tahsîl-i ulûm ü ma’rifet içün ihtiyâr-ı + +gurbetle İstanbul’a gelmiş ve Yenikapı hâricinde âsitân-ı feyz-âşiyân-ı +Cenâb-ı Mevlevî’ye arz-ı irâdet etmişdir. Dergâh-ı şerîf-i mezkûrda +kırk sene mikdârı takrîr-i Mesnevî-i Şerîf ile envâ’-ı kerâmâtı meşhûr +olan Ahmed Dede Efendinin nazar-ı feyz-eserinden müstefîd-i fazl ü +irfân olmuş enîs-i ilm ü kemâl ve mürşid-i ehl-i hâl idi. +Edirne’de Murâdiyye Câmi’-i Şerîfi ittisâlinde vâki’ dergâh-ı +Mevlevî’de elli sene kadar post-nişîn-i irşâd olmuşdur. senesi +vefât eylediği Fatîn Efendi Tezkiresi’nde muharrerdir. Fatîn Efendi +merhûm “Şeyh Enîs Kâsım Paşa Mevlevîhânesinde çile-güzâr +olmuşdur.” diye tezkiresinde yazmış ise de merhûm zikr olunduğu +vech ile Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ve Ahmed Dede merhûmun zîr-i +terbiyetinde bulunmuşdur. Her ne ise merhûm-ı müşârün ileyh +ma’ârif-i İlâhiyye’den âgâh bir şeyh-i sâhib-i intibâh olduğu meşhûr +ve zâhir ü bâtını ma’mûrdur. Eş’ârından teberrüken bir kaç beyt +yazıldı: +Kıt’a +Güli bâg-ı dilün dâg-ı cigerdür +Figân-ı bülbüli âh-ı seherdür +Enîs olmaz hıred erbâb-ı ışka +Bu bezmün neş’esi nev’-i digerdür +*** +Tokınsun tek hemân la’l-i nemek-rîzün leb-i câma +Katarsan bâde-i nâba nemek kat kat helâl olsun +*** +Tâb-ı nigâh-ı âşıka yokdur tahammülün +Eyle havâle rûyuna ey mâh kâkülün +EDÎB +İsmi Mehmed’dir. Amasiyye sancağında vâki’ Ladik nâm kasabada +tevellüd etmişdir. Sâdâtdan olup evâ’il-i hâlinde tahsîl-i ma’rifetle +nâ’il-i mülâzemet olmağla Rûmeli’nde ba’zı mahallerde kâdîlik +etdikden sonra Şeyhü’l-islâm İmâm Mehmed Efendinin mektûbculuk + +hıdmetinde bulunmuşdur. Bu gazel âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Gazel +Aç sîneni âyîne-i billûr görünsün +Nahl-i cebel-i Tûr’daki nûr görünsün +Bir âyine-i hüsne mukâbil olagör kim +Mâtemkede-i dehr-i denî sûr görünsün +Bir dilber-i bî-misle yer et kâh-ı dilinde +Ne sûret-i vildân ü ne hod hûr görünsün +Sâkî bizi ki sâgar ile mest edemezsin +Hurşîd-sıfat kâse-i fagfûr görünsün +Ol rütbede nûş et mey-i nâbı ki Edîbâ +Şîrân-ı kavî-kalb-i cihân mûr görünsün +İSHÂK +İsmiyle tahallus etmişdir. Fuhûl-i izâmdan menşûr-ı sa’âdetleri +tuğrâ-yı izzet-pîrâ-yı fetvâ ile mu’anven olan Ebû İshâk İsmâ’îl +Efendinin mahdûmudur. İstanbul’da tevellüd ve kat’-ı merâtib-i +mu’tâde ederek bi’l-istîhâl mûsile-i Süleymâniyye pâyesiyle Sultân +Ahmed Medresesi’nde talebe-i ulûma ta’lîm-i âdâb-ı kemâl ve +mukarrir-i rahle-i nasîr ü celâl iken Mekke pâyesiyle İzmir kazâsı +mevleviyyetine ve ba’dehu İstanbul kazâsına gelmişdir. senesi +Anadolu sadâretine gelmiş iken hasbe’l-kader sadâret- mezkûreden +alâ-tarîki’n-nefy ibtidâ Kütahiyye ve andan İzmid’e nakl olunmuşlar +idi. senesi Rûmeli sadâreti pâyesi ve bir mâh mürûrunda +makâm-ı vâlâ-yı meşîhat-i kübrâ ile kâm-revâ buyurulmuşdur. +Merhûm-ı müşârün ileyh hakîkaten Ebû İshâk-ı Mûsulî rütbesinde +âlim ü kâmil bir zât-ı bî-mu’âdildir ve şeref-i zâtına pederi gibi bir +fâzıl-ı yegânenin Ebû İshâk künyesiyle mükennâ olması şâhid-i +âdildir. Ebu’l-leys’in Bostânü’l-ârifîn nâm kitâbını terceme edip sadr-ı +a’zam-ı asrı olan İbrâhîm Paşaya vermişdir. Ebyât-ı muharrere cümle +âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Nazm +Gönülde pertev-i sîmîn-ber midür görinen +Derûn-ı lüccede aks-i kamer midür görinen +Beyâz-ı gerden-i kâfûrfâm mı yoksa +Tulû’-ı fecr-i melâhat-eser midür görinen +ES’AD +İsmi Mehmed ve Şeyhü’l-islâm Ebû İshâk İsmâ’îl Efendinin +mahdûmu ve Şeyhü’l-islâm İshâk Efendinin birâderidir. + târîhinde hâric rütbesiyle silk-i müderrisîne dâhil ve +sonraları teftîşlik ve fetvâ emînliği hıdmetlerine nâ’il olup andan +Selanik mevleviyyetine ve az müddet içinde Mekke-i Mükerreme +mevleviyyeti pâye-i aliyyesiyle Rûmeli’de bulunan ordu-yı hümâyûn +kâdîliği câh-ı mefharet-iktinâhına gelmiş târîhinde evvelen ve +târîhinde sâniyyen Rûmeli sadâretine ve senesi makâm-ı +vâlâ-yı meşîhate revnak-efzâ buyurulup senesi azl ile +Gelibolu’ya nefy olunmuşdur. Bir müddet ikâmetden sonra İstanbul’a +gelip senesinde irtihâl eylemişdir. Dâhil-i Sûr’da Âşık Paşa +Mahallesi’nde pederi merhûmun ihyâ-kerdesi olan câmi’-i şerîf +hazîresinde medfûndur. +Fenn-i mûsîkîde aşırı mahâreti olduğundan fenn-i mezkûreden +birkaç eseri ve tefâsîr-i şerîfeye dâ’ir nice âsâr-ı mu’teberesi vardır. +Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Reng-i haclet güle şermî-i cemâlindendir +Cebhe-çînî-i hased ârız-ı alındandır +Geceler şu’le-fürûkârlıgı ol mâh-ı nevin +Cünbiş-âmûzî-i ebrû-yı hilâlindendir +Efendi’nin: Efendi’nindir + +EŞREF +İsmi Abdu’r-rahmân’dır. Mevlidi Merzifon ve sâdâtdandır. Cedd ü +pederleri mevâlîden olmağla tahsîl-i ma’ârife âzim ve Şeyhü’l-islâm +Mehmed Efendiden mülâzım olur. Tâlib-i ma’rifet bir zât-ı ulüvvü’l +himmet olmak münâsebetle nice zemân seyr ü seyâhat ve birçok +efâzılın meclis-i feyz ü kemâline dahâletle iktibâs-ı envâr-ı ulûm ü +ma’rifet etdikden sonra tarîk-ı kazâya dâhil olmuş iken tab’ına +muvâfık gelmeyip ihtiyâr-ı inzivâ eylemişdir. +Ulûm-ı cüz’iyye vü külliyyede mâhir ve ulûm-ı garîbe vü fünûn-ı +acîbede mahâreti zâhir imiş. Yüz elli kadar ulûmu müştemil Uyûnü’l +ulûm isminde bir kitâbı ve Mir’âtü’s-safâ nâmında diğer bir te’lîfi ve +Mollâ Câmî’nin Mu’ammâ-yı Sagîre’sine şerhi ve birkaç hikâye-i +nefîseden ibâret diğer bir risâlesi vardır. Nazm-ı âtî cümle-i +eş’ârındandır: +Nazm +Ne dest-âvîzini gördük bu dehrin bâgbânından +Bahârından ne memnûnuz ne efsürde hazânından +Hadeng-i nâvek-i âzârı lutf et der-kemân etme +Meded dil murgunu eyler remîde âşiyânından + +ÂGÂH +İsmi Hâcî Bulak’dır. Buhârâlı olup gençliğinde tahsîl-i ma’ârifden +sonra tarîkat-i aliyye-i Nakşbendî’ye intisâb ve birçok seyr ü seyâhat +edip âhır-ı ömründe Diyârbekr’de bast-ı bûriyâ-pâre-i ikâmet ve +Diyârbekr’de câmi’-i kebîrde ihtiyâr eylediği hücresi melce’-i ashâb-ı +tabî’at iken senesi dâr-ı âhırete rıhlet eylemişdir. Müretteb dîvânı +olup nazm-ı âtî cümle-i eş’ârındandır: +Ulûm-ı: Ulûm ü + +Nazm +Aks-i ruhun âteş-zen-i gülzâr-ı çemendür +Çeşm-i siyehün âhû-yı sayyâd-fikendür +Her dem nice mir’ât-i dili itmede meksûr +La’lün ne aceb tûtî-i âyîne-şikendür + + +HARFÜ’L-B +BÂKÎ +Şu’arâ haylini defter idicek dest-i kazâ +Mahv ü isbât ile pür kıldı nice evrâkı +Kazıdı niceyi yanlış diyü bu defterden +Bâkî’ye idüp işâret didi sahhe’l-bâkî +Mevlânâ Bâkî asrının melikü’ş-şu’arâsı idi. +Meddâh olalı çeşm-i gazâlânına Bâkî +Ögrendi gazel tarzını Rûm’un şu’arâsı +fahriyyesi fâtiha-tırâz-ı mecmû’a-i âsârı olan sühan-serâyân-ı Rûm’un +seyyidi nâzım-ı mu’ciz-edâ vü rüsûm sultân-ı şu’arâ-yı Rûm Bâkî +Efendi senesi İstanbul’da zîver-i gehvâre-i şühûd ve ismi +Mahmûd olduğu meşhûr ise de lâkin imzâları Abdü’l-bâkî olarak ba’zı +evrâkda meşhûrdur. Pederleri Fâtih Sultân Mehmed Hân Hazretleri +Câmi’-i Şerîfi mü’ezzini iken senesi Zi’l-hiccesi’nde hacc-ı +şerîfde çâr-tekbîr-zede-i terk ü tecrîd ile tahrîme-bend-i bekâ olmuş +idi. +Gençliğinde serrâclık san’atına verilmiş ise de ulüvv-i tab’ı +sâ’ikasıyla tahsîl-i ulûm ü kemâlâta sârif olarak mahâdîm-i +Sıtanbul’un müdde’â-yı mübâhâtine revâc olmak derecesine kadar +su’ûd eyledi. Evâ’il-i tahsîlinde Karamânî-zâde Mehmed Efendi ve +Kâdî-zâde cem’iyyet-i tedrîsiyyesinden istifâde ve zemânlar meşhûr +olan “sünbül kasîdesi”ni nazm ile manzûme-i iştihârını istizâde +eylemişdir. İbtidâ-yı tahsîlinde bir hâl-i müzâyakaya dûçâr olmuş ise +de târîhinde Nahcuvan seferinde avdet olunduğunu tebrîk ü +tehniyyet vâdîsinde rikâb-ı Süleymânî’ye takdîm eylediği kasîdesi +makbûl-i şehenşâhî olarak mazhar-ı eltâf-ı pâdişâhî olmuşdur. +senesi Haleb kâdîsine nâ’ib-i menâb olarak Halebü’ş-şehbâ’ya +şitâb ve ol târîhde Haleb Beğlerbeği Kubâd Paşaya “kasîde-i lâmiyye” +ve Haleb monlâsına “kasîde-i râ’iyye”lerini takdîm ile bir haylî +mükâfât görmüş iken sâ’ik-i takdîr vatan-ı me’lûflarına i’âdelerine + +mecbûr etmesiyle esnâ-yı râhda Konya’da Şâm kâdîsi olan Ebu’s +su’ûd Efendi-zâde Mehmed Çelebi ile mülâkât eylemişdi. Hâsıl etdiği +ülfetden mahdûm-ı mollâ memnûn olmağla Bâkî Efendiye verdiği +tavsiye-nâme üzerine Bâkî Efendi işte ol vakt Ebu’s-su’ûd merhûma +dânişmend olmuşdur ki bu münâsebetle ekser tezkireler Bâkî Efendiyi +Ebu’s-su’ûd merhûmdan mülâzım olmuşdur derler. senesi +Ramazânı’nda def’aten yirmi beş akçe medrese verilmek üzere taraf-ı +saltanat-ı aliyyeden fermân buyurulmuş ise de Rûmeli kâdî-askeri olan +Hâmid Efendi “Muvâfık-ı kânûn değildir.” diye medrese tevcîhinde +tereddüd etmeğin mükerreren hatt-ı hümâyûn-ı kat’iyyü’l +müfâd ile manzûme-i iltifât-ı şehriyârî müstezâd buyuruldu. Sonra +otuz akçe ile Silivri’de Pîrî Paşa Medresesi ihsân olundu. senesi +misli ile İstanbul’da Murâd Paşa Medresesi’ne nakl edildi. +senesinde on akçe terakkî ile pâye-i erba’îne vâsıl olup teşrîfât-ı aliyye +ile mümtâzü’l-emâsil olmuşdur. +senesi infisâl ve senesi Medrese-i Mahmûd Paşaya ittisâl +ve senesinde Eyûb mollâlığını teşrîf-sâz-ı iclâl eylemişdir. +Muharremi’nde Sahn-ı Semâniyye ve senesinde Süleymâniyye +Medresesi’yle kadri terfî’ kılındı. Sene-i mezkûre Şa’bânı ki evâ’il-i +cülûs-ı Murâd Hânî’dir Nâmî’nin bir gazeli az bir şey tağyîr edilip ve +gazelin hâvî olduğu mezâmîn cennet-mekân Sultân Selîm-i Sânî +Hazretlerinin bâde-nûşluğunu “Zemm ü kadhdır.” diye pâdişâh-ı +nev-câh hazretlerinin hâtırları muğber kılınıp Bâkî Efendiye azv ile +nefy edildi. Nefylerine sebeb olan gazelin makta’ beyti budur: +Beyt +Hümâ-yı evc-i izzet gibi gayretsüzden ey Bâkî +Mahabbet şem’ine şeh-per yakar pervânemüz yegdür +Mu’ahharen bu gazel Nâmî nâmına ba’zı mecmû’alarda +görülmeğin afv olunmuşdur. senesinde Edirne’de Selîmiyye +Medresesi’ne ta’yîn olunmuş iken tağyîr ile Hemşîre-zâde-i Selîm-i +Kadîm Medresesi ve Muharremi’nde Mekke-i Mükerreme kazâsı +ile ikrâm edildi. Bir ay sonra yine mansıbı tağyîr olunup bin altun +terakkî ile Medîne-i Münevvere kazâsına tebdîl olunmuşdur. +Ramazânı’nda evvelen ve Recebi’nde sâniyyen İstanbul kadîsi +oldular ve sene-i mezbûre Zi’l-ka’desi’nde Anadolu sadrı ile be-kâm +kılındılar. Mükerreren re’îsü’l-ulemâ sadrına gelmiş ise de makâm-ı +sadrına: ve sadrına + +meşîhat nasîb olmamışdır. Şeyhü’l-islâm Bostân-zâde Efendi ile +münâkaşaları Târîh-i Na’îmâ’da muharrerdir. +senesi Ramazânı’nın yirmi üçüncü cum’a günü irtihâl +eylemişdir. İrtihâlinin ertesi günü cenâzeleri Sultân Mehmed Câmi’-i +Şerîfi’ne getirilip: +Kadrüni seng-i musallâda bilüp ey Bâkî +Turup el baglayalar karşuna yârân saf saf +Sun’u’llâh Efendi imâmetiyle namâzı edâ ve Edirnekapısı hâricinde ve +Eyûb’a giden yol üzerinde defn edilmişdir. Vefâtına Hâdî-i Bağdâdî: +Bâkî Efendi getdi ukbâya bin sekizde +târîh bulmuşdur. +Bâkî Efendinin şi’rde şöhretini tavsîf âfitâbı ta’rîf kabîlindendir. +Bir şâ’ir ki en evvel söylediği söz bu ola ana hakîkaten “Seyyid-i +Şu’arâ-yı Rûm” ıtlâk olunur ve “İmrü’l-kays-ı Türk” unvân olabilir. +İşte da Bâkî Efendidir. Bâkî Efendinin en evvel söyledikleri +gazelleri: +Gazel +Her kaçan gönlüme fikr-i ârız-ı dilber düşer +Gûyiyâ mir’âte aks-i pertev-i hâver düşer +Ger ölürsem hasret-i kaddiyle ol servün beni +Bir yire defn eyleyün kim sâye-i ar’ar düşer +Anun içün varmazam ben kûyuna giryân olup +Hâk-i râha korkaram cânâ gözümden ter düşer +İşte en evvel böyle bir gazel inşâdına tab’ında kudret olan Bâkî +gibi bir şâ’ir: +Bu devr içinde benem pâdişâh-ı mülk-i sühan +Bana sunıldı kasîde bana virildi gazel +diye her ne rütbe garrâlansa sezâdır. Dîvânı matbû’ ve bu cihetle âsâr-ı +şi’riyyesi meşhûr olmağla uzun uzadı gazel ve kasâ’idi tahrîrine hâcet + +görülmedi. +Âsâr-ı ilmiyyesinden Mevâhib-i Ledünniyye’yi terceme edip +Me’âlimü’l-yakîn tesmiye etmişdir ve Fezâ’il-i Cihâd’ı dahi terceme +eylemişdir +ve +Kutb-ı +Mekkî’nin +El-i’lâm +Fî-ahvâli +Beledi’llâhi’l-harâm nâmıyla mu’allem kitâbını dahi zebân-ı Türkîye +nakl eyleyip Hicâz’dan avdetinde huzûr-ı Murâd-ı Sânî’ye terfî’ +kılmışdır. Eyûb Medresesi’nde iken Hazret-i Hâlid’den menkûl +ehâdîs-i şerîfeyi cem’ ü şerh eylemişdir. Hâlâ türbe-i mutahharada +rahle-ârâ-yı ta’zîmdir. +BÂYEZÎD +Mukîm-i riyâzethâne-i tecrîd Hazret-i Şeyh Bâyezîd kaddesa’llâhu +esrârehu Edirnelidirler. +Tarîk-ı takvâda Bâyezîd-i Sânî ve cevâhir-i ma’ârif-i İlâhiyye’nin +kânı vü ummânı idi. Ulûm-ı zâhire vü bâtına ile ma’mûr bir vücûd-ı +ma’ârif-mevfûr olduğundan Şeyhü’l-ekber Muhyi’d-dîn-i Arabî +Hazretlerinin ilm-i tasavvufdan Füsûs nâm kitâbına Sırr-ı Câm +isminde manzûm hâşiye yazmış ve Füsûs’u mensûr olarak şerh +eylemişdir ve ıstılâh-ı meşâyihde âşık mümkinden ibâret ve ma’şûk +vâcibden kinâyet ve Hazret-i Hak celle şânehu hüve’n-nâzır ve’l +manzûr mefhûmunca zâhir ü mazhar ve nâzır ü manzûr olup +inna’llâhe halake’l-insâne alâ-sûretihi muktezâsınca nev’-i âdem +mazhar-ı tâm ve hüsn-i hûbân mir’ât-i cemâl-i Rabbü’l-enâm +olduğuna bu matla’ ile îmâ vü işâret bu-yurmuşlardır: +Matla’ +Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledün +Çeşm-i âşıkdan dönüp anı temâşâ eyledün +“Allah insanı kendi suretinde yarattı.” + +BÂLÎ +Rûmeli ahâlîsinden ve erbâb-ı tîmârdan olup ashâb-ı +nazm ü eş’ârdan olduğu cihetle tetebbu’ olunan tezkirelerde terceme-i +hâli bir satırdan ibâret olarak görülmüş ve tafsîl-i ahvâline dest-res +olunamamışdır. Şu kadar ki Hasan Çelebi ile Riyâzî mûmâ ileyhin +Sultân Selîm asrında vefât eylediğini yazmışlarsa da Sultân Selîm-i +Evvel mi yoksa Sânî mi hattâ burasını bile tasrîh etmemişlerdir. +Mûmâ ileyhin bu kadarcık olsun terceme-i hâlini bi’l-cümle +tezkirelerin tahrîri kendisinin asrı şu’arâ-yı meşhûresinden olduğunu +tasrîh eylediğinden biz dahi terceme-i hâlini bu kadarca mecmû’aya +nakl eyledik. +Beyt +Ne lutf itdün bana kahr ile garrâlanmadan gayri +Güzeller şâhı nen gördük temâşâlanmadan gayri +BÂHİR +Sadr-ı a’zam Mustafâ Bâhir Paşadır. Sadr-ı a’zam Çorlulu Alî +Paşanın sadâreti hengâmında kethudâları iken rütbe-i vezâretle tes’îd +buyurulan Sûfî Abdur’rrahmân Paşanın oğludur. İbtidâ silahşor +ba’dehu dergâh-ı âlî kapıcıbaşıları zümresine iltihâk edüp +senesinde emîr-i âhûr-ı sânî ve senesinde emîr-i âhûr-ı evvel +olmuş idi. Şa’bânı’nda Maktûl Ağaya intisâb ile def’aten devr-i +Mahmûd Hân-ı Evvel’de sadr-ı a’zam olup Saferi’nin yirmi +sekizinci günü cülûs-ı Sultân Osmân Hânî’de tecdîd-i mühr-i +hümâyûn ile müceddeden ihtirâm olunmuşdur. Sene-i mezbûre +Rebî’ü’l-evveli’nin beşinci günü azl ve Midilli’ye nefy olunmuş iken +senesi Ramazân-ı Şerîfi’nde Mora eyâleti tevcîhiyle yine taltîf +buyurulmuşdur. Recebi gurresinde sâniyyen mesned-i sadârete +gelip merhûm Sultân Osmân Hân Hazretlerinin her ne kadar muvâfık-ı +re’y-i şâhâneleri üzere hıdmet eylemiş ise de makbûl olmadığından +senesi Rebî’ü’l-âhırı’nın yirminci günü ba’de’d-dîvân arz +odasında +ruh-sûde-i +hâk-i +pây-ı +hümâyûn buyurduklarında +dârü’s-sa’âde ağası mühr-i hümâyûnu ahz eyleyüp Balıkhâneye +gönderilmiş idi. + +Mü’ezzinler uyur mu bu şebin yok mu sehergâhı +intizârıyla ol geceyi imrâr eylemiş ve ertesi gün Rodos’a nefy olunup +Haleb’de Râgıb Paşa merhûma müjde-i sadâret tesyâr edilmişdir. +Sene-i mezbûre Zi’l-hiccesi’nde Karlı ili inzimâmıyla Eğribos +muhâfazası tevcîh ve Şevvâli’nde Mısr vâlîliğiyle kadri âlî +Zi’l-ka’desi’nde Mısr’dan azl olunup Cidde’ye ve andan Haleb’e vâlî +olmuş idi. se-nesi Tevkî’i Hâmid Hamza Paşa sadâretden azl ile +üçüncü def’a sâhib-i terceme makâm-ı sadârete gelmişdir. +Sene-i mezbûre Şa’bânı’nda Şâh Sultân Hazretlerine +nâm-zed-i izdivâc ve bu sûretle dahi karîn-i ibtihâc buyurulmuş idi. +Kendisi gâyet mütelevvin ü hasûd ve def’a-i sâniyyedeki sadâretinde +vukû’ bulan fitnede hıyâneti rû-nümûd olmağla senesi +Şevvâli’nin yedinci günü azl ve iki gün ba’zı su’âl ü cevâbdan sonra +Midilli’ye nefy olunup anda i’dâm edilmişdir. Merhûm Sultân +Mahmûd Hân-ı Evvel ve Sultân Osmân ve Sult��n Mustafâ Hân-ı +Sâlis’de üç pâdişâha dört sene dokuz mâh yirmi yedi gün sadâret +etmişdir. Hayrâtından Eyûb’da Mehmed Paşa Mahallesi’nde Hazret-i +Nakşbendî fukarâsına zâviyesi ve bir câmi’-i şerîfi vardır ki ser-i +maktû’ı anda medfûndur. +Müşârün ileyh her hâliyle berâber âlim ü şâ’ir bir vezîr-i +irfân-mezâhir olup telhîs-gûne arz etdiği ber-vech-i âtî kıt’asından +selîkası ma’lûmdur: +Kıt’a +Sipihre gönderelim nâle-i bülendimizi +Cihâna bildirelim bârî kendi kendimizi +Bu nazm ile varalım hâk-i pây-i devletine +Çok oldu görmeyeli Bâhirâ efendimizi +BAHRÎ +İsmi Mehmed ise de dürr-i girân-mâye Çanak Kal’ası’nda +Kilîdü’l-bahr nâm mahalde sâhil-ârâ-yı şühûd olmağla Bahrî tahallus +eylemişdir. Evâ’il-i âlem-i cevânisinde devlet-serây-ı sultânîye çerâğ +buyurulmağla nice müddet hıdmet-i tâcdârîde bulunup Sultân + +Mehmed Hân-ı Râbi’ asrında hasoda ağalarından iken +bi-hasebi’l-isti’dâd kâtib-i esrâr-ı hazret-i şehriyârî olmuş idi. İşte +zemân zamîr-i münîrine ihyâ-yı hasenât ârzûsu düşmekle Üsküdar’da +bir çeşme binâ edip lâkin suyunu getirmeğe muvaffak olamamak +veyâhud himmet edememekden nâşî asrı nükte-perdâzânından biri +latîfe-gûne mezkûr çeşme-i bî-âb içün bu târîh-i âbdârı nazm ü takdîm +etmişdir: +Târîh +Bâreka’llah çeşme-i ayn-ı serâb +Teşne diller itmesün ümmîd-i âb +Nâmın ihyâ itdi kurı çeşmenün +Sâhibü’l-hayrât olan hâne-harâb +Bahrî mîzâna çıkarsan delv ile +Teknesine damlamaz bir katre âb +Fi’l-mesel aksa suyı ter eylemez +Parmagın safha-şümârân-ı kitâb + +Çeşme sanman tıfl-ı sengîn-dildür ol +Gûş-mâl ile gözinden gelmez âb +Çeşme sanman ol teyemmüm câyıdur +Eylemişler anı leb-rîz-i türâb +Çeşme sanman yolda durmış cerr içün +Kâse-i zencîr ile bir bî-hicâb +Suyı gibi bulmadı târîhini +Hâtif-i mu’ciz-dem-i hâzır-cevâb +În ne çeşmest ne aynest ne âb +Siyyemâ vallâhu a’lem bi’s-savâb +Sonraları harem-i hümâyûndan beğlerbeğilik unvânıyla ser-firâz +olup birçok vaktler taşra mansıblarında imrâr-ı vakt ederek bi’l-âhıra +tuğrâ-keşlik mansıbına dahi nâ’il olmuşdur. En sonra rızâsıyla dîvân +hâceliğini istediğinden dîvân-ı sultânî cizye kalemi muhâsebecisi iken + +târîhinde ol dürr-i bihâr-ı ma’rifet yine aslına ric’atle resîde-i +nâ-ka’r-yâb-ı ummân-ı rahmet olur. Meşhûr olan “dost” redîfli +gazelinden iki beyt yazıldı: +Beyt +Şâneveş sad pâre olmışdur gam-ı ışkunla dil +Olmamışken dahi zülf-i anberînün şâne-dost +Yârün ümmîd eyleme gamhânene teşrîfini +Olmaz ey Bahrî bilürsin şâhlar vîrâna dost +BEDRÎ +İsmi Mehmed ve mevlidi Ayntâb’dır. Genç iken İstanbul’a gelip +Kara Çelebi-zâde Abdü’l-azîz Efendiye intisâb ile mülâzım olmuş idi. +Abdü’l-azîz Efendi kâdî-asker oldukda tezkirecisi olup kat’-ı merâtib-i +tedrîs ederek Kılıc Alî Paşa Medresesi müderrisi iken senesinde +vefât eylemişdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir nebze tahrîr kılındı: +Nazm +Şerer-feşân görinen sanma âh-ı hasretdür +Fetîl-i şu’le-i dâg-ı siyâh-ı hasretdür +Açılsa sînede yir yir aceb mi lâle-i dâg +Zemîn-i dilde biten hep giyâh-ı hasretdür +BEZMÎ +Nâmı Mustafâ’dır. Vücûd-ı saffet-nümûdı İstanbul’da neşv ü nemâ +bulmuşdur. Yenikapı Mevlevihânesi bânîsi Mehmed Efendi nâm sâhib + ü’l-hayrın ahfâdından olup gençliğinde tahsîl-i ma’ârif +Mısradaki “olmışdur” kelimesi “İsmail Beliğ . Nuhbetü’l-âsâr li +Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. hzl. Abdul-kerim Abdulkadiroğlu. Ankara: AKM Yay. +” künyeli eser esas alınarak eklenmiştir. + +eylemişdir. Asrının meşâhîr-i şu’arâsından olmuş idi. Kitâbete sülûk +eyle-diğinden ba’zı vüzerâ dîvân kitâbetinde bulunmuş ve sonraları +ihtiyâr-ı ferâğ eylemiş ise de Tekfûrdağlı Mustafâ Paşa yeniçeri ağası +iken nedîmi ve hem-nişîni olmağın târîhinde vâki’ olan Bec +seferine birlikte azîmet etmiş idi. Viyana muhâsarasında ayağına +humbara isâbet etmekle şehîden semt-i ukbâya rıhlet eylemişdir. +Vefâtına söylenen târîhler ber-vech-i âtî yazıldı: +Târîh-i Himmet-zâde +Aldı ayakdan mey-i câm-ı şehâdet Bezmî’yi + +Târîh-i Şeyh Nakşî Efendi +Rûh-ı Bezmî meclis-i câm-ı ecelden oldı mest + +Târîh-i Kâdî Lutfî Efendi +Du’â idüp didi târîh Lutfî +Şehîden azm-i ukbâ itdi Bezmî + +Bezmî’nin müretteb dîvân-ı belâgat-unvânı vardır. Âsâr-ı eş’ +ârından birkaç beyt yazıldı: +Nazm +Bâ’is figân ü nâleme ol mâh-rû mıdur +Yoksa visâle bende olan ârzû mıdur +Her bir nigâhun olmada zahm-âver-i derûn +Şemşîr-i tîzün ey şeh-i hûbân dü-rû mıdur +Gûş eylemez mi ol meh-i nâ-mihribân aceb +Te’sîri yok mı nâlelerüm güft-gû mıdur +Seyl-i sirişk-i dîde-i hûn-bârdan garaz +Âyâ sevâd-ı dâg-ı dili şüst ü şû mıdur +*** + +Devr eyler imiş tut ki felek tâ-be-kıyâmet +Ol mâha mu’âdil bu nüh etbâka gelür mi +Cevr eyleme gel Bezmî-i dil-dâdene ey şûh +Kadrin bil anun bir dahi âfâka gelür mi +BASÎRÎ +Merhûmun mevlidi ba’zı tezkirelerde Bağdâd ve ba’zısında +Horâsân ve Ser-hadd-i Acem diye yazılmışdır. Basîrî meşâhîr-i +şu’arâdan olup hattâ Ali Şîr Nevâyî merhûm Basîrî’nin ba’zı letâ’ifini +Mecâlis-i Nefâ’is nâm kitâbında zikr etmişdir. Mollâ Câmî ve Nevâyî +merhûmların tavsiye-nâmeleriyle Sultân Bâyezîd-i Sânî dergâhına yüz +sürüp Bâyezîd-i Velî merhûmun kerîme-zâdesi Sultân Ahmed’in +musâhibi olup kalmışdır. Mürebbî-i erbâb-ı hüner İskender Çelebinin +dahi mültefiti olmuş idi. Mü’eyyed-zâde kâdî-asker iken bir mansıb +recâ etdikde Mü’eyyed-zâde vermediğinden ve Mü’eyyed-zâde’nin +“Şefkat ü merhamet bir marazdır. Ol maraz el-hamd bize ârız olmaz.” +dediğini işitdiğinden Mü’eyyed-zâde hakkında bu beyti söylemişdir: + +Beyt +Mansıb-ı vaslun dirîg eyler bu ben üftâdeden +Dilberüm bî-rahmter olmış Mü’eyyed-zâde’den +Basîrî merhûm inşâd-ı letâ’ife mâ’il hoş-gû vü hafîf-hû olmağın +asrında bulunan ekâbirden ekserîsinin meclisine dâhil olurdu. Cümle-i +letâ’ifindendir ki mu’âsırı bulunan ehl-i menâsıbın lakabına münâsib +mansıb-ı tevcîh ü latîfe olmak üzere ba’zı erbâb-ı mezâka takdîm +eylemişdir. Takdîm eylediği defter-i mansıb ber-vech-i âtî yazıldı: +Defter +“Müselmân Hasan’a Îmân Hisârı Uzun Muslihü’d-dîn’e Boyabad +Haşerî Hasan’a Çıbık Ovası Köpek Bâlî’ye Yalak Ova Sarıgürz’e +“Sarıgürz” kelimesi “Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. s. ” esas alınarak +düzeltilmiştir. + +Kızılağaç Süpürge Hasan’a Akserây Kartal’a Kuzulu Medresesi +Âhî’ye Göynük kazâsı.” +İşte birçok zevâta tarz-ı letâ’ifde olarak mansıb tevcîhiyle +vüzerâdan birine verir. Takdîm etdiği paşa dahi “Bize bir mansıb +vermemişsiniz.” dedikde “Size de Sultânönü.” demişdir. Bu makûle +letâ’ifi kesîrdir. senesi vefâtı vukû’ bulmuşdur. +Yine merhûm Basîrî’nin cümle-i letâ’ifindendir ki bir gün +ehibbâsından birkaç zât ile şu’arâdan Revânî merhûmun hânesine +giderler. Aç kaldıklarında bu kıt’ayı Revânî hakkında derhâl inşâd +ider: +Kıt’a +Revânî’le meger Pinti Hamîd’ün +Bir aradan yaradılmış revânı +Birinün vasf-ı nânı lâ-yezûkûn +Birinün na’t-ı âbı len terânî +Birkaç beyt âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Beyt +Âşıklarını âh Mesîhâ-dem öldürür +Bu âdem öldürür ki Mesîh âdem oldurur +*** +Gerçi kim dirler cihânda ârife bir gül yeter +Ârife bir gül yeterse bana yârüm gül yeter +*** +İki sûret hûbdur Hak’dan bana olsa nasîb +Ol mehün yüzini görmek görmemek rûy-ı rakîb +“...tatmazlar.” +“Beni göremezsin.” + +BEKÂYÎ +İzniklidir. Cimri Çingâne diye asrında hissetle +şöhret-şi’âr olmuş bir ma’cûncunun oğlu olup ulüvv-i tab’ı sâ’ikasıyla +tarîk-ı tahsîle sülûk etmişdir. Bekâyî Hâce-zâde Kurd Efendiden tahsîl +üzere iken Kurd Efendi vefât etmekle mahzûn ü mağmûm olup ve +Sultân Murâd Hân-ı Sâlis Hazretlerinin hâceleri İbrâhîm Çelebi +dersine devâm edip andan mülâzım olmuşdur. Sultân Murâd Hân +Hazretleri pâdişâh-ı cihân oldukda hâcelerinin himmetiyle az vaktde +menâsıb-ı mu’tâdeyi devr eylemiş ise de menâsıbı cebr ü kerhe +mevsûl olduğundan devâm edememişdir. Bu beyt âsâr-ı şi’riyyesinden +olmak menkûldür: +Beyt +Âşıkân kûy-ı yâre cem’ olsun +Hâcî hâcîyi Mekke’de bulsun +BELÎĞ +Meşâhîr-i şu’arâdan Belîğ Efendidir. İsmi İsmâ’îl ve mevlidi +Burusa’dır. Asrında meşâhîrden Emîr-zâde demekle arîf imiş. +Ma’îşet-i dünyâ husûsunda gerdiş-i eyyâm müsâ’id-i merâmları +olamaması cihetle kendileri dahi dest-keş-i rişte-i âmâl-i +mûrisü’l-âlâm olduklarından vekâyi’-i ömrü zâde-i tabî’at ve âsâr-ı +fazîletleri zikrinden ibâret gibidir. Çünki ömrü ufak kitâbet +hıdmetlerinde da gâyet tengî-i hâl ile geçip de yine birçok âsâr-ı +ilmiyye ve edebiyye bırakmak kadar gınâ-yı kalbe mâlik olan bir +edîbin vekâyi’-i ömrü ancak tahsîl-i kemâl ve neşr-i efdâle münkasım +olabilir. İşte biz de Belîğ’in derece-i fazlını vukû’ât-ı hayâtiyyesinden +olmak üzere ta’rîf-i belîğ-i nâtıkı olan âsâr-ı edebiyyesinin ta’dâd ü +ta’rîfiyle beyân edeceğiz. +Belîğ’in birinci eseri Sergüzeşt-nâme’sidir ki âlem-i cevânîde +geçirdiği hâlât-ı aşk ü mahabbeti bir edâ-yı sûziş-fezâ ile nigâriş-i +sahîfe-i beyân eylemişdir. +İkinci eseri Gül-i Sad-berg nâmındaki risâle-i ilmiyyesidir ki işbu +risâlede yüz aded hadîs-i şerîfin mezâmîn-i hikmet-karînini birer + +beyt-i latîf ile tefsîr etmişdir. +Üçüncü eseri Şehr-engîz nâmında üç cildden ibâret manzûmesidir +ki bu manzûmede hadîka-i hüsn ü behcetden feyz-yâb-ı letâfet olan +tâze nihâlân-ı Burusa’yı medh ü tavsîf eylemişdir. Hattâ Kazzâz Dede +nâm mahbûb-ı nermîn-edâ hakkında medâ’ihi hâvî söylediği nazmdan +bir iki beyt bunlardır: +Nazm +Eylese çeşm-i siyâhıyla nigâh +Diyeler tekyede Allâh Allâh + +Halka-i zikre girip leyl ü nehâr +Âşık-ı zârı dolandırsa ne var +Kim ki ser-rişte vere ol yâre +Çıkarır ipligini bâzâra +Dördüncü eseri Gül-deste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı +Nâdiredân tevsîm eylediği kitâbdır ki hitâm-ı tahrîrine değin +Burusa’da zuhûr iden ulemâ vü üdebânın terceme-i hâlleriyle âsâr-ı +ilmiyye vü edebiyyelerini mu’arrif ü nâtıkdır. Sahîhan bu bir kitâb-ı +bedî’ü’n-nizâm ve bir te’lîf-i makbûl-i havâss ü avâmdır. +Beşinci eseri Seb’a-i Seyyâre nâmıyla sımt-ı beyâna keşîde +eylediği dürriyyü’n-nizâm yedi aded nu’ût-ı şerîfe-i cenâb-ı +seyyidü’l-enâmdır ki el-hak her mısra’ı gayret-i tab’-ı Hassân ve +şemme-i ezâhîr-i mezâmîni şâme-pîrâ-yı sâkinân-ı gülistân-ı cinândır. +Altıncı eseri matbû’ ve meşhûr olan Dîvân’ıdır. Kasâ’id ü +gazeliyyâtı ve Hammâm-nâme ve Kefşger-nâme ve Berber-nâme’si +meşhûr olduğundan âsâr-ı şi’riyyesi tahrîrinden sarf-ı nazar kılındı. +Hammâm-nâme’sinden bir beyt: +Beyt +Sarınıp fûta-i müşkîn beline vefk-i merâm +Münhasif oldu yine nısfına dek mâh-ı temâm + +BAHÂRÎ +Bahâr-ı vücudu gülzâr-ı Tırhala’da nemâ-yâfte-i zuhûr olmuşdur. +İsmi dahi Alî’dir. Kâdî-askerlikden mütekâ’id Seydî Çelebiden +mülâzım oldukdan sonra Edirne’de müderris ve sonraları kazâya rızâ +vermişdir. Dülbend-zâde Kâsım Paşanın oğullarına hâce olduğu +zemân Kâsım Paşadan akçe isteyip “harclık” lafzını târîh düşürmüş ve +Kâsım Paşa dahi yüz akçe gönderip “mâ’e-i kâmile” terkîbini târîh +bulmuşdur. Âsâr-ı şi’riyyesinden iki beyt yazıldı: +Beyt +Dimek olmaz bir sipâhî dilberin sevdüm yine +Anun içün beklerüm her subh dîvân yolların +*** +Zülf-i dilber kim kemendin gösterür +Günde yüz bin dürlü bendin gösterür +BAHÂYÎ +Meşâhîrden Şeyhü’l-islâm Bahâyî Efendidir. Şehriyyü’l-asl ve âl-i +Hasan-cân’dan olup vâlid-i mâcidleri meşâhîrden Azîz Efendidir ki +firdevs-âşiyân Sultân Murâd Hân-ı Sâlis Hazretlerinin mu’allimleri +Sa’de’d-dîn-i Sânî Hazretlerinin dördüncü mahdûmu +olmağla bu vâsıta ile nesilleri Hasan-cân’a vâbeste olmuş olur. +Mâder-i nâhîd-ahterleri cihetinden dahi Ebu’s-su’ûd merhûma +müntehîdirler. +Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i kemâlât edip şeref-i mülâzemete nâ’il ve +silsile-i erbâb-ı tedrîse dâhil olmuşlardı. Gide gide Şeh-zâde +Medresesi’nden Selanik kazâsı mansıbına bast-ı bisât-ı hükûmet ve +ba’dehu Halebü’ş-şehbâ’ya şehbâl-güşâ-yı azîmet edip andan dahi +hükûmet-i Dârü’s-selâm ile mazhar-ı ikrâm olmuşlar ve andan Edirne +ve İstanbul kazâsı hükûmetlerinde icrâ-yı zülâl-i ahkâm eylemişlerdir. +İstanbul kazâsı hükûmetine tezkiretü’ş-şu’arâ sâhibi Seyyid Alî Rızâ +bu târîhi söylemişdir: + +Târîh +Şod Bahâyî hâkim-i şer’-i resûl +Anadolu sadrında murabba’-nişîn-i temkîn oldukdan dört ay sonra +Rûmeli sadâretine nakl buyurmuşlardır ki Şeyh Nazmî bu târîhi +söylemişdir: +Târîh +Bin elli altıda geçdi Bahâyî adl ile sadra +Andan makâm-ı meşîhat-i İslâmiyye’ye su’ûd ve erbâb-ı rüsûma +bezl-i cûd etdiklerinde şu’arâdan Mehmed Şâmî bu mısra’-ı Arabî’yi +târîh düşürmüşdür: +Mısra’ +Fetûbâ li-fetve’r-Rûmî bi-ibni azîzin +Bir sene on bir ay meşîhatden sonra azl ile arpalıkları olan Midilli +cezîresine nefy ve az müddet içinde İstanbul’a da’vet olunup Anadolu +Hisârı kurbunda Körfez’deki oraya Kanlıca Körfezi dedikleri gibi +Bahâyî Körfezi dahi derler yalılarında ikâmet üzere iken ikinci def’a +senesinde ferve-i beyzâ-yı meşîhat ârâyiş-i dûş-ı müfâharetleri +olmuş Şeyh Hasan Feyzî bu mısra’ı târîh düşürmüşdür: +Târîh +İzz ile sadrı geçüp oldı Bahâyî müftî +İkinci def’aki meşîhatleri iki sene altı aydır. Altmış yaşında ve +senesinde vefât eyledi. Bu sûretçe ’de tevellüd eylemiş +demekdir. +Bahâyî Efendi hakîkaten mahzen-i ulûm ü fezâ’il bir vücûd-ı +kâmildir. Fünûn-ı şettâya dâ’ir bir haylî eseri ve müdevven fetvâsıyla +müretteb dîvânı vardır. Hânesi kurbunda medfûn olup seng-i +mezârında bu târîh menkûşdur: +: + +Târîh +Menzilün firdevs ola el-Fâtihâ +Dîvânı matbû’ değilse de eş’ârı meşhûrdur. Merhûm-ı müşârün +ileyhin bir nebze âsâr-ı şi’riyyesi tahrîr kılındı: +Nazm +Tagıtdun hâb-ı nâz-ı yâri ey feryâd n’eylersin +İdüp fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n’eylersin +Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde +Şikeste-bâl olan murgı idüp âzâd n’eylersin +Güzel tasvîr idersin hâl ü hatt-ı dilberi ammâ +Füsûn ü fitneye geldükde ey Bihzâd n’eylersin +*** +Dünyâyı harâb itdi mestâne bakışlar +Ol çeşm süzişler gazâlâne bakışlar +Tâkat mı kor âdemde yirinden kopışlar +Ol rahş sürişler levendâne bakışlar +*** +İtâb-ı la’l-i nâbundan gönül pür-pîç ü tâb olmaz +Bilür kim kân-ı âteşden çıkan hancerde âb olmaz +Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken câm-ı âzârı +Bu bezmün bâde-nûşı mest olur ammâ harâb olmaz +Geh bana geh ol hancer-i bürrâna bakarsın +Maksûdun eger cân ise cânâ ne bakarsın +Her va’di idersin nice bin ahd ile muhkem +Ammâ yine ne ahde ne peymâna bakarsın +eyle: itme . Kelime “Harun Tolasa . Şeyhülislâm Bahâyî +Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler. İstanbul: Tercüman Temel Eser Serisi. +” künyeli eser esas alınarak düzeltilmiştir. + +BİRRÎ +İsmi Mehmed’dir. Magnisa’da tevellüd eylemişdir. “El-kâsibu +habîbu’llâh” neş’esinden iktisâb-ı neşât-ı intibâh ederek Magnisa’da +bir attâr dükkânı güşâd ve hitâm-ı dünyâdan bi’l-külliyye ferâğ ile +sohbete mâ’il ve kendi âleminde bir merd-i mütevekkil hoş ü +nâzük-sohbet ve latîf-meşreb imiş. Sâhib-i terceme Magnisa’da Sultân +Câmi’-i Şerîfi’nin dârü’ş-şifâsı tabîbi Ahmed Efendiden bir mikdâr +ulûm-ı nâfi’a ta’lîm edip asrının melikü’ş-şu’arâsı olan meşhûr şâ’ir +Nâbî Efendiyle kesb-i âşinâlık ederek yek-diğerine irsâl-i nâme +ederlermiş ve meşâhîrden Seyyid Vehbî Efendiyle dahi birçok +müşâ’areleri vardır. senesi vefât eylemişdir. Vehbî merhûmla +nazîre-gûne etdikleri müşâ’arede söyleşdikleri gazellerin matla’ +beytleri tahrîr kılındı: +Vehbî +El-hakk meh-i evc-i kemâle yetişilmez +Ol şem’-i şebistân-ı hayâle yetişilmez +Birrî +Bu fikret ile ma’nî-i hâle yetişilmez +Bu gaflet ile seyr-i cemâle yetişilmez + +Vehbî +Visâli ile telâfî-i fürkat olmaz mı +Bu mihnetin akabi bir meserret olmaz mı +Birrî +yâre hâlümüzi arza ruhsat olmaz mı +Safâ-yı vuslata bir vakt-i fursat olmaz mı +Âsâr-ı edebiyyesinden olan Bülbül-i Gülzâr-ı Vecd nâm kitâbı pek +makbûl olup ekser asrı şu’arâsı takrîzler yazmışlardır. +Nâbî merhûmla olan mahabbetini tasrîh içün dokuz bendi şâmil +“Allah çalışıp kazananı sever.” + +“medhiyye-i Haleb” diye bir terkîb-bend tanzîm ve Cenâb-ı Nâbî’ye +takdîm eylemişdir ki matla’ı tahrîr kılındı: +Matla’ +Olsam aceb mi şevk ile midhatger-i Haleb +Âşüfte eyledi beni bir server-i Haleb +BİHİŞTÎ +Vizeli Abdü’l-muhsin Efendinin oğlu olup ismi dahi Ramazân’dır +ve Vize’de tevellüd eylemişdir. Efâzıl-ı asrından Merhabâ Efendi +âsitâne-i fazlına istinâd ve sonraları Müftî Sa’dî Efendi hıdmetlerinde +sa’y ü ictihâd üzere iken dünyâ-yı denîden bi’l-külliyye ferâgat ve +kutb-ı dâ’ire-i tevhîd Hazret-i Merkez Efendi hıdmetlerine müsâra’et +ve kesb-i füyûzân ederek kasaba-i Çorlu’da ferş-i kilîm-i ikâmet +buyurmuşlardı. Hânesi civârında birkaç hücre binâ edip sâkin olan +talebe-i ilme ta’lîm-i ulûm-ı nâfi’a ile imrâr-ı vakt etmekde oldukları +hâlde senesi âzim-i bihişt olmuşdur. +Bihiştî merhûm mecma’ü’l-bahreyn-i mecâz ü hakîkat ve mevr +ve’n-nehreyn-i ilm ü ma’rifetdir. Âsâr-ı celîlesinden Şerh-i Akâ’id-i +Hayâlî’ye hâşiyesi ve âdâb bahsinden Mes’ûd-ı Rûmî’ye yine +hâşiyesi ve Şürûh-ı Miftâh’a ta’lîkâtı ve Câmî kenârında ba’zı kelimâtı +muharrerdir. +Âsâr-ı edebiyye vü şi’riyyesinden bahr-i serî’den Cem Şâh ü Alem +Şâh nâmında bir manzûmesi ve müretteb dîvânı vardır. Şi’rinden +birkaç beyt yazıldı: +Nazm +Halk-ı âlemden Bihiştî uzlet it Mecnûn-misâl +Kendü başunı sokacak âşiyânun var ise +*** +Az mıdur yoksa bahâ-yı leb-i la’lün çok mı +Behey âfet biricik söyle ya agzun yok mı + +Hayâlî’ye: Hayâlî’sine + +*** +Bezme gel bu gice ey âlem-i hüsnün mâhı +Yoksa yirden göge dek incinürüz vallâhî +*** +Ölem mi haste oldum ey sabâ ben +Hele bir pâre sen benden dirisin +Görünmezsin ser-i kûyında yârün +Yiler onmazlarun sen de birisin +BEHCET +Hekîmbaşı Mustafâ Behcet Efendidir. Sudûrdan ser-etibbâ-yı +şehriyârî Hayru’llâh Efendinin hafîdi ve Nişâncı Mustafâ Paşanın +dîvân kâtibi hâcegândan Mehmed Emîn ��ükûhî Efendinin +mahdûmudur. +Efendi-i müşârün ileyh senesinde tevellüd ve senesinde +tarîk-ı tedrîse duhûl ederek ulûm-ı âliyye vü âliyede mümârese-i +kâmile hâsıl etdiği gibi dîvân-ı hümâyûn tercemânı iken vefât itmiş +olan Yahyâ Nâcî Efendiden Latin ve İtalyan lisânları üzere fenn-i tıbbı +tahsîl etmekle senesinde serây-ı hümâyûn tabâbeti silkine dâhil +olarak senesinde Sultân Selîm-i Sâlis Hazretlerine hekîmbaşı ve +senesinde İzmir mollâsı olmuş iken Sultân Mustafâ devrinde +Sultân Selîm tarafdârlığı töhmetiyle azl olunmuşdur. senesi +hasbe’t-tarîk Mısr mevleyiyyetini ihrâz eylemiş ve hitâm-ı +müddetinde Mehmed Alî Paşa merhûm ile cânib-i Hicâz’a azîmet ve +bir sene kadar müşârün ileyhe refâkat eyleyip ba’dehu İstanbul’a +gelmişdir. senesinde sâniyyen hekîmbaşı olmuş ve +senesinde Anadolu kâdî-askeri iken meşhûr Hâlet Efendinin +nefsâniyyetine mebnî hıdmet ve mansıbından dûr olarak Keşân’a nefy +olunmuş ve on bir ay sonra hasmının menkûbiyyetiyle ıtlâk +Ölem mi: Ölmeli +Efendi’nin: Efendi’nindir + +olunmuşdur. senesi Rûmeli sadâreti pâyesini ihrâz etmiş ve +senesinde üçüncü def’a olarak hekîmbaşı ve senesi bi’l-fi’l +Rûmeli kâdî-askeri ve senesinde def’a-i sâniyye olarak Rûmeli +sadâretini hâ’iz olmuş ve senesi Zi’l-hiccesi’nde altmış üç +yaşında iken terk-i hayât-ı müste’âr etmişdir. +Hekîmbaşı idi Behcet Efendi gitdi ukbâya +mısra’ı vefâtına târîhdir. Na’şı Üsküdar’da Nasûhî Hazretleri Dergâh-ı +Şerîfi’nde medfûndur. +Müşârün ileyh hayâtında kesb-i nüfûz etmekle mükâlemât-ı +düveliyyede hâriciye nâzırlarıyla hâzır bulunur ve mecâlis-i vükelâda +re’yi makbûl olurdu. Yeniçerilerin ilgâsı husûsundaki hıdmeti +makbûl-i pâdişâhî olup kendisine bir hafta zarfında kîrât bir kıt’a +pırlanta ve kîrât bîrûze yüzük ihsân olunmuş ve vefâtından sonra +hazîne-i saltanata i’âde kılınmışdır. +Mekteb-i Tıbbiyye’nin Tıbhâne nâmıyla vaz’ ü te’sîsi merhûm-ı +müşarün ileyhin eser-i himmetidir. Müşarün ileyh ma’ârif-i +şarkiyyenin tevsî’ine haylî hıdmet etmişdir. Ez-cümle Buffon nâm +hekîmin Târîh-i Tabî’iyye’sini ve Tıbdan Fizyoloji kitâbını ve Yukan +nâm hekîmin Ameliyyât-ı Tıbbiyye’sini ve Burne nâm İngilizli bir +feylesofun Hikmet-i Tabî’iyye’sini İtalyanca’dan terceme etmişdir. +Bunlardan başka birinci Napolyon’un Mısr’a gelip gitdiğine dâ’ir +Arabiyyü’l-ibâre bir kıt’a Mısr târîhini Sultân Süleymân emriyle +lisân-ı Türkî’ye nakletmişdir. Kolera illeti hakkında bir risâlesi ve +Hezâr Esrâr nâmıyla diğer bir risâlesi vardır. +Her ne kadar dîvânı matbû’ değilse de eş’ârı hakîmâne olduğundan +makbûldür. Merhûmun âsâr-ı şi’riyyesinden bir nebze tahrîr edildi: +Müstezâd +Rûhu bırakıp terk-i diyâr etmege gelmez +Bir hânede meskûn +Bir vartaya düşdük ki firâr etmege gelmez +Tâ vaktine merhûn +Yukan: Bufan . Hekim isimleri için bkz. “Mustafa Behçet Efendi”. +http://www.bizimsahife.org/Kutuphane/Osmanli_Tarihi_Ans/Osmanli_Tarihi +_M/_Mustafa_Behcet_Efendi.html . + + +Erkâm biter safha-ı eyyâm yetişmez +Cebr ile bulunmaz +Çekdiklerimi add ü şümâr etmege gelmez +Bilyon ü trilyon + +Ta’mîr edemez rahne-i bünyâd-ı derûnu +Arşmides-i mi’mâr +Pehnâsını tahrîr ü güzâr etmege gelmez +Cümlesi heyûbûn + +Behcet ne aceb kayda düşürmüş seni gaflet +Aklın mı perîşân +Akvâline ef’âlin ayâr etmege gelmez +Hep cümlesi vârûn + +Kıt’a +Döşeyim dayayayım hâneleri +Düşeyim kaydına lâyık mı anın +Yatagım hâk ola bâlînim seng +Nesine dayanayım dünyânın + +Kıt’a +Eylesen desti leb-i çâh-ı dehâna îsâl +Bâtın-ı kefde olur neşf ü rutûbet peydâ +Âmed ü reft-i nefes n’oldugun idrâk eyle +İki delv ile eder mâ-i hayâtı ifnâ + + + +BEHLÛL + +Asrında Behlûl-i Seb’a-hân diye meşhûr idi. Mevlidi İstanbul’dur. +Pek güzel mücevvid-i Kur’ân ve Seb’a-hân-ı hoş-elhân olduğunu ve +tâlib-i ma’rifet olup manzûm ve mensûr birkaç parça te’lîfâtı +bulunduğunu ba’zı tezkireler yazmış ise de te’lîfâtı neye dâ’irdir ve +isimleri nedir ve hangi fendendir ve Behlûl hangi asrda zuhûr +etmişdir. Buraları kat’â almadıklarından ve diğer mecmû’alarda +Behlûl’ün ahvâline dâ’ir bir gûne ma’lûmâta dest-res +olunamadığından bu kadarla iktifâ edildi. Eş’âr-ı şi’riyyesinden +dest-res olunan bir beyt yazıldı: + +Beyt +Göz yaşlu gönül zülf-i perîşânlar içinde +Kaldum karanu gicede bârânlar içinde +BÎDÂRÎ +Vilâyet-i Acem’den Dergüzînlidir. Meşâhîr-i şu’arâdan Sehâbî +merhûmun birâderi idi. Ehl-i hirfetden sayrefî-san’at ve sarrâf-ı +cevâhir-i zevâhir-i ma’rifetdir. Bâ-husûs ki şu’arâ vü üdebâ-yı +A’câm’dan ekseri edâ-yı Türkî’de râcil iken Bîdârî şîve-i Türkî’de +edâ-yı nefîs ve kelimât-ı selîs sâhibi idi. Cümle-i âsâr-ı şi’riyyesinden +tahrîr kılınan birkaç beyt Bîdârî’nin selâsetine delîldir: +Nazm +Sûret-i yâr ile dil hânesini deyr eyle +Yâri her gûşede bir sûret ile seyr eyle +*** +Kaddüm hilâle döndi tenüm bir hayâldür +Ya’nî ecel gelüp beni bulmak muhâldür +Çeşm-i nergis-i Bîdârî gülzâr-ı âlemde henûz uyanmadan +senesi irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiş ve gâyet mey-hor imiş. +BEYÂZÎ +Edirneli Sipâhî Mehmed Beğ’dir. Terceme-i hâline dest-res +olunamadı. Eğerçi bundan sonra ele geçerse harf-i bâya zeyl edilir. Bu +beyt âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Beyt +Yola düşmüş ser-i kûyun hevâsıyla meh ü hurşîd +Birisi subhdan gitmiş biri akşâmdan çıkmış + +BEYÂNÎ +Niğbolulu Câru’llâh-zâde Mustafâ Çelebidir. Ebu’s-su’ûd Efendi +zâde Mehmed Efendiden iktisâb-ı feyz ü ma’rifet ve müderris ve kâdî +oldukdan sonra menâsıb-ı dünyeviyyeden ferâgat ve mesned-nişîn-i +meşîhat olmuşdur. senesi irtihâl edip dâhil-i sûr-ı İstanbul’da +mutasarrıf olduğu Ekmel Tekyesi’nde defn edilmişdir. +Beyt +Aldılar aklum perî-rûlar perîşân itdiler +Bir yire gelmez meger cem’iyyet-i hûbân ola +Eş’ârı şu’arâ-yı asrı beyninde derece-i kabûldedir. + +HARF-İ P +PERTEV +Muvakkit-zâde +Vak’a-nüvîs +Mehmed Pertev Efendidir. +İstanbulludur. Menşe’i Anadolu muhâsebesi kalemi olup andan âmedî +odasına nakl-i me’mûriyyet eylemişdir. Bir müddet vak’a-nüvîslik +hıdmetinde bi’l-istihdâm imrâr-ı subh ü şâm etmekde iken uhdesine +âmedî-i dîvân-ı hümâyûn hıdmeti ihâle buyurulmuşdur. Ordu-yı +hümâyûn ile senesi Edirne’de iken: +Şâ’irânın şem’-i ümmîdinde pertev kalmadı +târîh-i menkûtu mantûkunca neyyir-i hayâtı münkesif-i ebr-i memât +olmuşdur. +Kendisi meşâhîrden Hâce Neş’et Efendi merhûmun şâkirdânından +olup bir kıt’a matbû’ dîvân ve andan belâgat-unvân ile ibkâ-yı nâm +eylemişdir. Pertev Dîvânı meşhûrdur. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir gazel +yazıldı: +Gazel +Bî-nikâb ü bâ-nikâb arz-ı cemâl eylerdi yâr +Geh hilâli bedr ü geh bedri hilâl eylerdi yâr +Geh tecâhül geh tegâfül geh cefâ gâhî itâb +Etdigi cevri gehî benden su’âl eylerdi yâr +Gâh güstâhâne harf-endâz-ı vasl oldukça ben +Dest-i nâzın perde-i ruhsâr-ı al eylerdi yâr +Gâh teşvîk-i visâl ü gâh tenbîh-i firâk +Geh ferâg-ı aşk ile emr-i muhâl eylerdi yâr +Gelmez idim geh vefâ-mânend Pertev yâdına +Geh niçün gayri ile ceng ü cidâl eylerdi yâr + +PERTEV +Müşârün ileyh cennet-mekân Mahmûd Hân-ı Sânî vükelâsından +mülkiyye nâzırı meşhûr Pertev Paşadır. İzmid körfezinde leb-i +deryâda vâki’ Darıca nâm köyde zînet-efzâ-yı şühûd olduğu Fatîn +Efendi Tezkiresi’nde muharrerdir. Lâkin müşârün ileyhi Âkif Paşa +ma’lûm olan Çörçil münâkaşaları üzerine kaleme aldığı Tabsıra’da +Tatar diye tanz-âmîz kelimât ile tahkîr eder. Böyle olunca +Tatariyyü’l-asl olmuş olurlar. +Gençliğinde tahsîl-i ma’ârifle ibtidâ rü’ûs kalemine ve mu’ahharen +âmedî odasına me’mûr bir kaç sene mürûrunda beğlikçi ve +senesi re’îsü’l-küttâb olmuşdur. senesi azl ve bir müddet +hânesinde ikâmetden sonra Mısr’a azîmet ve îfâ-yı me’mûriyyetle +Dersa’âdet’e avdet eyleyip sadâret-i uzmâ kethudâlığı makâm-ı +vâlâsına su’ûd eylemişdir. senesi bâ-rütbe-i müşîri mülkiyye +nezâret-i celîlesine gelip dâmâdı meşhûr Vassâf Efendi münâsebetle +mâbeyn-i hümâyûna kesb-i şiddet ittisâl ederek gâyet parlak olduğu +hâlde iki sene müddet nezâret-i mezkûrede bulunmuş ise de +senesi azl ve Edirne’ye nefy olunup orada i’dâm edilmişdir. + +Âsârından bir kıt’a matbû’ dîvânçesi vardır. Müşârün ileyh şi’r ü +inşâ ile meşhûr olan vüzerâdandır. İ’dâmına karîb söylediği: +Uzandı leyle-i hasret yetiş yâ Şems-i Tebrîzî +makta’lı fîgân-nâme-gûne tercî’i pek sûzişlidir. Meşhûr olan “bahâr +gazeli”nin matla’ı budur: +Matla’ +Akın akın n’ola erbâb-ı ârzû-yı bahâr +Olursa sâhile mâ’il misâl-i cûy-ı bahâr +Makta’ı +Huzûr-ı Şems’e eger baş egerse Pertevveş +Külâh-ı lâle eder sanma ser-fürû-yı bahâr +Kelime “şemse” şeklinde de yazılabilir. + +PERTEV +Meşâhîr-i asrdan Kastamonu vilâyeti mutasarrıfı iken geçen +senesi vefât eden Pertev Paşa merhûmdur. Merhûm-ı müşârün ileyh +Dâmâd Halîl Paşa merhûmun dîvân kâtibi Erzurûmlu Tîmûr Efendinin +mahdûmudur. senesi Erzurûm’da tevellüd eylemişdir. Pertev +Paşa merhûmun târîh-i tevellüdü Fatîn Efendi merhûmun tezkiresinde +senesi olmak üzere muharrer ise de müşârün ileyhin târîh-i vefâtı +senesi olduğu ma’lûm olup hâlbuki elli beş yaşında irtihâl +eylediği akrabâsından mesmû’-ı âcizi olmuş ve bu hâlde seksen +sekizden müddet-i ömrü olan elli beş tarh edilince târîh-i şühûdu +senesi olmak lâzım geleceği yâhud Fatîn Efendi merhûmun yazdığı +sahîh ise merhûm-ı müşârün ileyhin kırk yedi yaşında vefât etmiş +olacağı der-kâr bulunmuşdur. +Gençliğinde Trabzon’a gelip tahsîl-i ilm ü ma’rifetle vâlî +konağında bir müddet hıdmet-i kitâbetde bulundukdan sonra +İstanbul’a gelerek mektûbî-i sadr-ı âlî hulefâsı sınfına dâhil olmuş ve +zemânlar pederi merhûmun sâ’ikasıyla Halîl Paşa merhûmun dîvân +kitâbeti hıdmetini ihrâz eylemişdir. Biraz vakt bu hıdmetle vakt +geçirdikden sonra âmedî odasına nakl-i me’mûriyyet ve oda-i +mezkûrdan Berlin sefâret-i seniyyesi ser-kitâbetine ta’yîn +buyurulduğundan Berlin’e azîmet ve ba’de’l-avde terfî’-i rütbe ile +Siroz mutasarrıfı ve oradan dahi Girid vilâyeti merkez mutasarrıfı +olmuşdur. Sadr-ı esbak müteveffâ Âlî Paşa esnâ-yı ihtilâlde Girid’e +azîmet eylediğinde sâhib-i terceme orada merkez mutasarrıfı +bulunmağın hitâm-ı maslahatla İstanbul’a gelirken Âlî Paşa merhûm +Pertev Paşayı birlikde İstanbul’a getirip evvelâ sınf-ı ûlâ ile meclis-i +rüsûmât riyâsetine ta’yîn etmişdir. Oradan dahi bâ-rütbe-i bâlâ +hâriciyye mektûbcusu olarak me’mûriyyet-i mezkûrede iken Âlî Paşa +vefât eyleyip sâhib-i terceme dahi ser-asker müsteşârı +olmuş iken biraz müddet sonra rütbesi bâlâlıkdan Rûmeli +beğlerbeğliği pâyesine tenzîl ile Kastamonu vilâyeti mutasarrıfı edilip +gönderilmişdir. İşte mahall-i mezkûrda ve elli beş yaşında senesi +vefât eylemişdir. +Merhûm-ı müşârün ileyh ulûm-ı Arabiyye’den me’zûn ve +lisân-âşinâ bir zât-ı zû-fünûn idi. Kitâbetden behresi vâfir bir şâ’ir-i +irfân-mezâhir olup haylîce âsâr ü eş’ârı vardır. Cümle-i âsârından +ta’addüd-i zevcât aleyhinde bulunan efkâr-ı sahîfeyi reddeder + +Itlâkü’l-efkâr isminde bir kitâbı vardır. İkincisi bir vaktler +İstanbul’dan köpeklerin kaldırılması içün gazetelerin etdikleri +mebâhisi ta’dîl zemîninde Av’av-nâme diye bir köpek ile bir hakîme +etdirdiği muhâveredir. Komünlerin efkâr-ı bâtılını tezyîf yolunda +yazılmış ve Kızıl Bayrak unvânıyla akdemleri Hakâ’iku’l-vekâyi’ nâm +gazetede neşr olunmuş olan reddiyye müşârün ileyhindir diye +mütevâtirdir. Bir de Mason denilen fırkanın zehâbını red maksadıyla +kaleme alınıp geçenlerde neşr edilen Hâb-nâme nâm risâle merhûm-ı +müşârün ileyhin eseridir deniyor. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir parça +yazıldı: +Nazm +Tanîn-endâz-ı tâs-ı çarh olan feryâd ü zârımdır +Zemîni garka-i tûfân eden hep eşk-bârımdır +Ayagım elde destim zîr-i serde mest-i lâ-ya’kıl +Der-i meyhânede üftâdelik eski şi’ârımdır +Fransa meşâhîr-i şu’arâsından Jan Jak Ruso’nun bir kıt’asını yine +manzûm olarak terceme etmişdir ki tahrîr kılınmışdır: +Kıt’a +Hâb-ı pür-ıztırâbdır bu hayât +Dogmuşuz ölmek üzre vâ-hayfâ +Var ise zerre zerre zevkiyyât +Anı da kahr-ı dehr eder ifnâ +Gideriz böyle cehl ü gafletle +Ka’r-ı gird-âb-ı mevte hasretle +Dürlü mihnetle bin meşakkatle +Mahv ü güm-nâm eder bizi dünyâ +Bizse seyr eyleyip bu bünyâdı +Ararız tarhına nedir bâdî +Hâlık’ı halkı sırr-ı îcâdı +Cümleyi bilmek isteriz hâlâ + +Lîk bu sırr-ı mübhemin halli +Akla teysîr olunmamış belli +Âdeme acz ü gaflet ü cehli +Etdirirler hatâ içinde hatâ +Sıyrılıp rûh zulmet-i tenden +Süzülüp eyledikde azm-i vatan +Ol zemân hall olur bu şübhe vü zann +Bilinir hâsılı nedir ma’nâ +İsmi İbrâhîm Edhem mahlası Pertev’dir. +PÎRÎ +İsmi Mehmed’dir. İstanbul’da Yeni Câmi’ kâtibi hâcegân-ı dîvân-ı +hümâyûndan Abdu’llâh Efendinin oğlu olup terbiyet-i peder-i püser +perver ile iktisâb-ı fazl ü hüner ederek tarîk-ı tedrîse sülûk etmişdir. +Medrese-i hâricle dâhil-i müderrisîn-i kirâm ve sonraları Kuds-i +Şerîf kazâsıyla mukzi’l-merâm ve andan hâkim-i belde-i Şâm olup +za’f-ı pîrîden nâşî nevbetinde Mekke-i Mükerreme pâyesiyle tatyîb ü +ikrâm kılınmışdır. senesi Zi’l-ka’desi’nde İstanbul ve sonra +Üsküdar mollâsı olup senesi ma’zûl ve Anadolu sadâretine vusûl +içün dîde-dûz olduğu hâlde senesi vefât eylemişdir. İdrîs Köşkü +reh-güzârında medfûndur. +Asrında ma’ârif ü fünûnla şöhret-şi’âr ve hüsn-i hatda selîkası +bedîdâr bir mollâ-yı sâhib-i i’tibâr imiş. Âsâr-ı şi’riyyesinden dest-res +olunan bir beyti tahrîr kılındı: +Beyt +Nigâh-endâz olup âyîne-i ruhsâr-ı cânâna +Derûnumda olan râz-ı nihânı yâre gösterdüm + +PEYÂMÎ +İstanbulludur. Bir yayabaşının oğlu olup tarîk-ı ilme sülûk ederek +tahsîl-i ma’ârifle asrında meşhûr olmuşdur. Sultân Murâd-ı Sâlis +Hazretleri asrı ulemâsından olduğu tahkîk kılındıysa da tafsîl-i ahvâli +tahsîl edilemedi. Bu ebyât âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Ebyât +Reh-i ışkunda kaşunla müjedür yoldaşum +Korkulı yola kişi tîr ü kemân ile gider +*** +Olur mı ârız-ı yâre toyınca nezzâre +Cihânda âşık-ı bî-dil toyar mı dîdâra +*** +Peyâmî münkesir olmakda hâtır seng-i cevrinden +Yine ol istemez ol şûha arz-ı inkisâr itmek + + +HARF-İ T +TÂ’İB +Şehriyyü’l-asldır. İsmi Mehmed ve hâcegân-ı dîvân-ı hümâyûndan +mâliyye tezkirecisi Osmân Efendinin nev-bâve-i nihâl-i vücûdu +olmağla asrında Osmân-zâde diye şöhret-gîr-i âfâk olmuşdur. +Fevka’l-âde isti’dâda mâlik olmağın daha genç iken tahsîl-i +dest-mâye-i irfân ederek ibtidâ pâye-i mülâzemetle mümtâzü’l-akrân +ve gide gide Haleb ve Mısr mevleviyyetiyle nâ’il-i âmâl-i cenân olur. +Evâ’il-i hâlinde Hamdî mahlasıyla vâdî-i hicve pûyân ve hezliyyâtı +nigâşte-i sahâ’if-i dîvân-ı devrân olmuş ise de mu’ahharen ol vâdîden +bi’l-külliyye dâmen-keş-i ferâğ ve mükeffer-i seyyi’ât olan mesâlik-i +Hakk’a sâlik-i hidâyet-sürâg olup Tâ’ib tahallus eylemişdir. +Ulûm-ı nâfi’aya iştigâl ile tehdîb-i ahlâk ü ef’âl eylediğine ve +tahsîl-i fazl ü kemâl ile mümtâzü’l-emsâl olduğuna âsâr-ı kalemi +dâldir. Cümle-i âsârından Terceme-i Meşârıku’l-envâr ve Hadîkatü’l +vüzerâ ve Tuhfe gibi eserleri meşhûr ü mu’teberdir. +Nazm +Evvel bakışda çehre-i kâm oldı cilveger +Âyîne dinse ârızına vechi vardur +eş’âr-ı pür-nikâtındandır. Cennet-mekân Sultân Ahmed-i Sâlis +Hazretlerinin Yalı Köşkü denilen kasrlarının inşâ vü itmâmında târîhli +bir kasîde-i garrâ” inşâd eylemişdir ki mısra’-ı târîhi budur: +Hümâyûn ola Sultân Ahmed’e bu kasr-ı şâhâne +Şâ’ir-i mûmâ ileyhin âsâr-ı hezlinden dahi bir kaç fıkra ve beyt +yazıldı: târîhinde İstanbul’da bir kahve kahtı olur. Kahvenin +beher kıyyesi beşer guruşa çıkmağla bir ferde hâlis kahve verilmeyip +nohudla karışık kahve sürülmekle bu hâli mutazammın beyt-i âtîyi +inşâd eylemişdir: + +Beyt +Olalı kahve-i Rûmî nümâyân +Nohûdî-meşreb oldı cümle yârân +Sultân Ahmed Hân Hazretleri Mora fethinde iken târîhinde +İstanbul’da vukû’ bulan harîk-i kebîrde ol vakt sekbânbaşı olan +Nemçeli Hüseyn Ağanın teşebbüs-i esbâb-ı itfâ-yı harîkde görülen +rehâvetinden iştikâyı müş’ir manzûm ve târîhli olarak yazıp bârgâh-ı +Dârâ-câygâh-ı Sultân Ahmed Hânî’ye takdîm eylediği arz-ı hâlin +sûretidir: +Kumkapı Harîki +Pâdişâhum meded âteşlere yandurdı bizi +Nemçe sekbânbaşınun meş’emet-i ef’âli +Dâd ol hâ’in-i bed-kîş-i sitem-perverden +Ki ta’addîsi ile yandı cihânun mâlı +Vak’a-i Beç’de meger yanmış imiş varoşda +Bir tomuz damı içinde bir iki partalı + +İntikâm aldı henûz âteşi teskîn oldı +Mehd-i nâr içre görüp girye eden etfâli +Böyle ma’mûreyi sad hayf ki vîrân itdi +Ola vîrâne hıyânetkede-i âmâli +Nice câmi’ nice mescid nice mekteb yandı +Görmedük dâ’iresinde bir eli kancalı +Lîk kurtardı kilîsâyı yedi kîse alup +Öyle çalışdı ki ışk eyledi Dülger Bâlî +Dir gören şimdi Sıtanbul’ı belî böyle olur +Zâbiti Nemçe olan memleketin ahvâli +Gerçi takdîr-i Hudâ böyle imiş lîk gerek +Def’e imkânı kadar sa’y ide zâbit vâlî + +Yanarak yoksa revâ mı diyeler târîhin +Yakdı İstanbul’ı vâlîlerinin ihmâli +Nâm-ı nâmîsi cerîde-i irfân şâ’ir-i meşhûr Nâbî-i nükte-feşân +başmuhâsebeci iken mahdûmu Hayru’llâh Ali Çelebi on dört on beş +ya-şında bir cevân olup başmuhâsebe kaleminde hulefâdan +Kubûrî-zâde ile hüsn-i ülfet ü mu’âşereti şüyû’ bulması üzerine bu +beyti söylemişdir: +Beyt +Egerçi aldı Nâbî mansıb ammâ +Velî hayrı Kubûrî-zâde gördi +târîhinde Mısr kâdîsi iken merhûm olmuşdur. +TÂBÎ +Mevlidi İstanbul’dur. Makbûl-i dergâh-ı Bârî Cenâb-ı Emîr Buhârî +Hazretlerinin mürîdânından birinin oğludur. Tarîk-ı ilme sülûk edip +ba’zı bilâda kâdî oldukdan sonra Şeyh Abdü’l-latîf merhûmla azm-i +Hicâz ederken esnâ-yı râhda vefât etmişdir. Hüsn-i hatt ü hüsn-i +tabî’at sâhibi imiş. Eş’ârı makbûldür. +Beyt +Âhum ki âsumâna atar her gice hadeng +Kasdı budur ki kevkeb-i bahtumla ide ceng +Dil âsitân-ı yârde âhumdan incinür +Ebr-i sipihr ile sanasın ceng ider peleng +aldı: oldı + +TÂ’İB +Aslı Acem ve ismi Abbâs idi. Gençliğinde tahsîl-i ma’ârifle Rûm’a +azîmet ve firdevs-âşiyân Sultân Mehmed Hân-ı Râbi’ zemânında +İstanbul’a muvâsalat etmekle kendisi hadd-i zâtında bir mîr-i +sühandân olmağın beğlerbeğilik unvânıyla ser-firâz ve ol vakt Acem +Paşa diye mümtâz olmış idi. +Ba’zı menâsıba mutasarrıf oldukdan sonra ma’zûlen Edirne’ye +gelip Sadr-ı a’zam Fâzıl Ahmed Paşanın huzûruna girer. Fâzıl Paşa +esnâ-yı musâhabetde Acem Paşanın mahall-i nüzûlünü +su’âl eder. Paşa dahi “Â’işe Kadın Hânı’na indik.” der. Fâzıl Paşa da +“Ol hâna nasıl sığdınız?” deyince Acem Paşa “Asr-ı devletinizde +benim gibi dört paşa sığar.” demesiyle Fâzıl Paşa bu güstâhâne +cevâbdan münfa’il olup ve müddet-i vezâretinde mansıb vermeyip +nefy sûretiyle ba’zı adalar muhâfazasında bulundurur. senesi +vefât etmişdir. Asrı meşâhîr-i şu’arâsından olup eş’ârı hakîkaten +nâzük ve hayâli bârîkdir. Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Nihânî gamzeler kim cevr ile bî-dâda başlarlar +Şikâyet-senc olup üftâdeler feryâda başlarlar +Zuhûrın kim görürler fitnenün zîr-i tegâfülde +çeşm-i mest-i nâza âşıkân isnâda başlarlar +TÂBİ’Î +Edirnelidir. Gençliğinde bir mikdâr tahsîl-i ma’rifet ve mâlik-i +hüsn-i hatt olmak münâsebetle dâhil-i silk-i kitâbet olmuşdur. Sonra +merhûm Cenâbî Paşa bendegânı zümresine munzamm olup terfîh-i hâl +etdiğinde meşâhîr-i şu’arâdan Mesîhî merhûmun Şehrengîz’ine bir +nazîre-i muntazam inşâd eylemişdir ki sâ’ir nazîrelerin cümlesinden +makbûldür. Âtîdeki eş’âr âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Nazm +Altun kalem-misâl bu âh-ı şerer-feşân +Yazdı felek sahîfesine sûre-i Duhân +*** +Acıyup bagrına basdı dürr-i eşküm bahr-i gam +Didi merdüm düşkinidür bir yetîm üftâdedür +TÂCÎ +Terceme-i hâlleri harf-i cim ve harf-i sinde tahrîr kılınan meşâhîr-i +ulemâ vü şu’arâdan Ca’fer ve Sa’dî Çelebinin peder-i vâlâ-güheri +meşâhîrden Tâcî Çelebidir. Ehl-i kemâlin ser-tâcı vü serdârı olduğuna +iki büyük delîl vardır ki da sâhib-i tercemenin merhûm Sultân +Bâyezîd-i Velî şeh-zâde iken defterdârlığı nâmıyla musâhabet ve +nedîmliğe kabûl buyurulmasıdır. Sultân Bâyezîd-i Velî’nin ise ehl-i +ilm ü kemâle derece-i ri’âyeti dahi meşhûrdur. Biri dahi zikr olunan +iki mahdûm-ı me’âlî-mevsûmun sulbünden zuhûrudur. Âsâr-ı +şi’riyyesinden ancak bu matla’a dest-res olunabildi: +Matla’ +Zerreveş ser-geşteyüz mihründür ey meh kâmumuz +Yirde gökde gün yüzün şevkıyla yok ârâmumuz + +TÜRÂBÎ +İsmi Mustafâ ve mevlidi Erikli’dir. Gençliğinde iktisâb-ı ilm ü +ma’rifetle hıdmet-i ketebet-i haremeyn-i muhteremeyn ile şeref-yâb +olmuşdur. Mine’l-mehdi ile’l-ahd tahsîl-i ma’ârif ü kemâlâta +dâmen-der-miyân edip bütün ömrünü ashâb-ı ma’ârif ü hünerverân-ı +asrından tekmîl-i irfân etmekle geçirmişdir. Makbûl ü müsellem +“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.” + +târîhleri ve matbû’ eş’ârı vardır. Meşâhîrden Bâkî Efendi merhûm +kâdî-asker olduğunda bu târîhi söylemişdir: +Târîh +Bâkî olsun sana bu izz ü bu devlet Bâkî +Zekeriyyâ Efendi Rûmeli kâdî-askeri oldukda bu mısra’-ı mergûbu +târîh bulmuşdur: +Târîh +Oldı rükn-i ulemâya Zekeriyye’l-mihrâb +TÎGÎ +Meşâhîrden Tîgî Beğ’dir. Mevlidi Üsküb ve ismi Mehmed’dir. +Sipâhî gürûhunun nâmdârlarından olup harem-serây-ı sultânîde neşv ü +nemâ ve serv-misâl gülistân-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis’de keşîde-bâlâ +olmuşdur. Âyîne-i sînesi miskal-i ma’ârifle mücellâ ve gerden-i dil ü +cânı kalâ’id-i ferâ’id-i letâ’ifle muvaşşah ü muhallâdır. +Eş’ârı lâyık-ı kabûl ve zâde-i tab’ı ser-beste-i tahsîn ü makbûl bir +şâ’ir olduğundan dest-res olunan âsârından ba’zıları tahrîr kılındı: +Beyt +Yıkar bir ayag ile âlemi bilmem ne hikmetdür +Şarâb-ı nâb ile sâkîde zâhir acı kuvvet var +*** +Nakd-i eşk ile fakîr olmış idüm haylî ganî +Yakdı câm-ı mey ile sâkî-i gül-çihre beni +*** +“…Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse onun yanında yeni +bir yiyecek bulur-du…” +sâkî-i gül-çihre: sâkî güliçelere + +Âhuma meyl eyledi ol serv itdüm der-kenâr +Âlem içre görmedüm böyle muvâfık rûzgâr +*** +Sanma câna gamzen ucından iren peykân çıkar +Hâsılı ey kaşları yayum çıkmaz cân çıkar +TECELLÎ +İsmi Zü’l-fikâr’dır. Rûmeli’nde vâki’ Prizrin’de tevellüd +eylemişdir. Evâ’il-i hâlinde bir mikdâr tahsîl-i ma’rifetle dîvân-ı +sultânî kâtibleri silkine dâhil olmuşdur. Şi’re hevesi ve usûl-i târîhe +olan dest-resi münâsebetle ve kendisi dahi hoş-sohbet olmağla ba’zı +vüzerânın mazhar-ı iltifâtı ve husûsen ahd-ı Sultân Süleymân Hân-ı +Sânî’de vezîr-i a’zam olan Tekfûrdağlı Mustafâ Paşanın +hem-dem ü celîsi olarak dîvân-ı sultânî piyâde mukâbeleciliği +mansıbıyla ser-efrâz olmuşdur. senesi ordu-yı hümâyûn Sofya +sahrâsında iken orada irtihâl eylemişdir. +Asrında şi’r ile şöhret-gîr olduğu gibi dîvânı müretteb ise de +asrımızda henûz tab’ ü neşr olunamadığından pek kadar meşhûr +değildir. Merhûmun âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Gamunla ceyş-i dil kim nâ-tevân olmış bölinmişler +Saf-ı müjgân-ı çeşmân hûn-feşân olmış bölinmişler +Şeref buldukça gülşen tâze teşrîf-i kudûmunla +Geçenler ferş-i çetr-i erguvân olmış bölinmişler +Tecellîveş nice çâbük-süvârân-ı sabâ-reftâr +Varup kec-rev felekle hem-inân olmış bölinmişler + +TEVFÎK +İsmi Mustafâ’dır. Şehrî olup Çıkrık lakabıyla âgâze-gîr-i iştihâr +olan Hânende Mehmed Ağanın birâderi olmağla sâhib-i terceme dahi +asrında Çıkrık Birâderi demekle şöhret almışdır. Evâ’il-i hâlinde +enderûn-ı hümâyûna çerâğ ve biraz müddet edâ-yı hıdmet ya’nî +tahsîl-i ilm ü ma’rifet etdikden sonra kadar-ı kifâye tîmâr ihsânıyla +ihrâc buyurulmuşdur. Hâl-i tekâ’üd ile vakt geçirmekde iken +senesi irtihâli vukû’ bulur. Merhûm meşâyih-i Nakşbendiyye’den +Tokadî Şeyh Mehmed Emîn Efendiye irâdet getirip tarîkat-i aliyyeden +feyzmend olmuş idi. +Asrı şu’arâsı arasında bir şâ’ir-i nâmdâr-ı pesendîde-güftârdır. +Âsâr-ı şi’riyyesinden bir nebze yazıldı: +Nazm +Bu tâbiş-i ruha mâni’ hat-ı izâr olamaz +Fürûg-ı mihrde zerrât perdedâr olamaz +Ko kayd-ı dâmı ruhun üzre dökme gîsûnu +Ki vech-i eshel ile gönlümüz şikâr olamaz +Egerçi yâr-i muvâfık bulunmaz ey Tevfîk +Felekde âşıka da gamdan özge yâr olamaz +TEVFÎK +Şeyhü’l-islâm Tevfîk Yahyâ Efendidir. Fatîn Efendi Tezkiresi’nde +dahi terceme-i hâli tahrîr kılındığı vech ile müderrisînden Eyûb +Efendinin oğlu olup senesi dünyâya gelmişdir. senesi bâ +imtihân nâ’il-i rü’ûs-i hümâyûn ve devr-i medâris-i mu’tâde ederek +senesi Selanik ve senesi Şâm mevleviyyetleri ile memnûn +olmuş ve Şâm’a azîmetlerinde bu kıt’ayı inşâd eylemişlerdir: + + +Kıt’a +Subh-ı vuslat olup eser nâ-bûd +Şeb-i hicret cihânı târ etdi +Heves-i zülf-i yâr ile Tevfîk +Şâm-ı cennet-meşâma dek gitdi +Şâm’dan avdetinde ba’zı mahalle hediyye takdîm etdiğinde kıt’a-i +âtîyi nazm etmişdir: +Kıt’a +Lutf ü ihsân ü kerem seyyid-i mün’âm işidir +Cürm ü taksîr ü güneh bende-i nâ-kâm işidir +Yok tefârîk-i Haleb kim anı kılsın ithâf +Kâdî-yi Şâm hedâyâsı dahi Şâm işidir +senesi Muharremi’nde Mekke-i Mükerreme mevleviyyetini +ve Ramazânı’nda İstanbul kâdîliği pâye-i refî’asını ve +senesi Anadolu sadâreti pâye-i mu’teberesini ve bir sene mürûrunda +Rûmeli sadâreti mesned-i celîlesini hâ’iz ve senesi +Rebî’ü’l-evveli’nde bi’l-fi’l Rûmeli sadâretiyle mütemâyiz olmuşdur. +Bir müddet sonra sadâretden ma’zûl ve senesi sâniyyen sadâret-i +merkûmeye menkûl ve altı ay sonra yine ma’zûl olup senesi +nekâbet hıdmet-i aliyyesine gelmişdir. senesi Receb-i Şerîfi’nde +revnak-fürûz-ı mesned-i fetvâ olmuş iken on üç gün sonra âzim-i +kurb-ı Mevlâ olur. Na’şı Fâtih civârında Küçükkaraman’da inşâsına +muvaffak olduğu medreseleri hazîresinde medfûndur. Âsâr-ı +şi’riyyesinden nazm-ı âtî yazıldı: +Nazm +Etse ne denli sûde-i hâkister-i gumûm +Mir’ât-i tab’a vermededir incilâ Hudâ +Her demde bâd-ı şurta-i tevfîk olur vezân +Fülk-i tevekküle olıcak nâhudâ Hudâ +TEVFÎK +Merhûm Vecîhî Paşa-zâde sa’âdetli Kemâl Paşa Hazretlerinin + +mahdûmu Tevfîk Beğ’dir. târîhinde tevellüd ve tarîk-ı ilme +sülûk ile kibâr-ı müderrisîn-i Dersa’âdet rütbesini ihrâz etmişdir. +Peder ve büyük pederleri nezdinde ulûm-ı âliyye ve âliyeyi tahsîl ve +mu’allimhâne-i nevvâba müdâvemetle tarîkınca iktizâ eden ma’lûmâtı +istihzâr ü tekmîl ederek bir müddet dahi mektûbî-i meşîhat-penâhî +refâkatinde +istihdâm +şi’riyyesindendir: +Gazel +buyurulmuşdur. +Dîde-i mesti ki cellâd-ı cihâna benzer +Gamzesi cân alıcı tîr ü kemâna benzer + +Gazel-i +Şeb-i zulmetde fürûzân olan nûr-ı çerâg +Dil-i gam-dîdedeki dâg-ı nihâna benzer +Mevc uran merdüm-i çeşmimdeki hûn-âbe-i dil +Şühedânın ten-i pâkindeki kana benzer +Rindi mey meclisine da’vet eden nâle-i ney +Pâk-dil mü’min içün savt-ı ezâna benzer +Müstakil olmasa bir dilde mahabbet Tevfîk +Bir misâfir yatagı gûşe-i hâna benzer + +âtî +âsâr-ı + +HARF-İ S +SÂBİT +Meşâhîr-i şu’arâ-yı Osmâniyye’den Sâbit merhûmdur. İsmi +Alâe’d-dîn ve mevlidi Bosna’da Öziçe nâm kasabadır. Vuslatî +mahlasıyla meşhûr olan şâ’ir Alî Beğ’in akrabâsından olduğu cihetle +m��mâ ileyhin sevkiyle tahsîl-i fezâ’il ü kemâlât ederek tarîk-ı kazâya +rağbetle Rûmeli’de ba’zı bilâd-ı celîlede seccâde-nişîn-i mesned-i +hükûmet olmuşdur. Ba’dehu Tekfûrdağı niyâbet-i şer’iyyesi gümâşte-i +uhde-i kifâyetleri olarak bir müddet icrâ-yı ahkâm-ı şerî’at etdikden +sonra isti’dâd-ı zâtiyyesini ikrâm olmak üzere mevleviyyet ihsâniyle +be-kâm buyurulmuşdur. Konya ve Diyârbekr mevleviyyetlerini ihrâz +etdikden sonra târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemişdir. +Cümle-i âsârından: +Birincisi Edhem ü Hümâ nâmında ve ser-güzeşt vâdîsinde bir +hikâye-i garîbesidir. +İkincisi Hamse-i Atâyî üslûbunda belki ana nazîre tarzında gâyet +latîf olarak nazmına şürû’ etdiği hamsesidir ki adem-i müsâ’ade-i ömr +ile itmâm edememişdir. Eğer itmâm etmiş olsa idi Hamse-i Atâyî +fütâde-i semt-i nisyân olacağı müttefikdir. +Üçüncüsü Kırım hânlarından mu’âsırı bulunduğu Hâcî Selîm Giray +Hân’a nâme yazıp gönderdiği Gazâ-nâme’sidir ki hân-ı müşârün +ileyhin mazhar-ı ihsân ü istihsânı olmuşdur. +Şu’arâdan Nâdirî merhûmun aleyhi’s-salât efendimiz hazretlerinin +medâ’ih ü nu’ût-ı cemîlelerini câmi’ olan Mi’râciyye’lerini tanzîr +etmişdir. Hakîkaten Mi’râciyye-yi Sâbit diye reşk-i kavâfil-i şu’arâ-yı +Rûm olmuşdur: +Mi’râciyye +Hoşâ ferhunde ahter leyle-i mümtâz ü müstesnâ +Ki unvân-ı berât-ı kadridür ser-sûre-i İsrâ +İrişdi bir yire kim şeş cihetle çâr unsur yok +Zemîn ü âsumân nâ-bûd arş ü ferş nâ-peydâ + +Ne evvel var ne âhır bir garîb âlemdür ol âlem +Lisân-ı sem’ ü nutk ü akl ü fehmün nâmı yok aslâ +İşbu Mi’râciyye yirmi beyt kadar vardır. Sâbit’in sözleri pek sehl ü +yesîr görünür ammâ sehl-i mümteni’ kabîlinden olup tanzîri asîrdir. +Âsâr-ı şi’riyyesinden bir nebze tahrîr kılındı. Dîvânı müretteb ise de +henûz tab’ olunmamışdır. +Nazm +Mey-fürûşa yine bir tezkire tahrîr idelüm +Vech-i tahrîr ile bir âlem-i şeb-gîr idelüm +Yâri agyâr-ı füsûn-sâzı getirdüp bezme +perî-tal’atı şeytân ile teshîr idelüm + +*** +Sîm-i sefîd-i hâlise benzer çeh-i zekan +Ayniyle şehr-i Edrine’nün Akpınar’ıdur +Her târ-ı nahl-i gülşeni pîr-i sefîd iden +Berd-i acûz mevsiminün koca karıdur +*** +Zâtında televvün var idi meftûnun +Leylî’de de tutmazdı dil-i mahzûnun +Geh nâkaya meyl itdi gehî hirresine +Evzâ’ı şütür-gürbe idi Mecnûn’un +*** +Zîr-i zeylinde nihân maşraba-i vişn-âbı +Vâ’izün bâde-i gülfâma da vardur kabı +*** +sâzı: -sâza +dil-i: dili +nâkaya: nâkıyeye + +Dil-i âhen-sıfatı âteş-i ışka bedel it +Alagör lâzım olur eski demirle kibrît +târîhinde vukû’-ı cülûs-ı Sultân Mustafâ Hân-ı Sânî’ye: +Müjdeler âfâka Sultân Mustafâ kıldı cülûs +mısra’ını târîh bulmuşdur. Sâbit Bosna kâdîsi iken ol vakt Bosna vâlîsi +bulunan bir vezîrden bir sâ’at ricâsıyla bu kıt’ayı takdîm eder: +Kıt’a +Kalduk derûn-ı mahkeme-i teng ü tîrede +Leyl ü nehârı seçmege bir âlet isterüz +İmsâk derdümüz de var ammâ fatûr içün +Vakt-ı gurûbı bilmege bir sâ’at isterüz +Sâ’at geldikde bu beyti takdîm etmişdir: +Beyt +Vakt-i iftârda şimden sonra +Şekkümüz kalmadı sâ’at geldi +Vüzerâ-yı izâmdan bir vezîr-i Âsaf-nazîr Sâbit merhûma bir boy +semmûr kürk ilbâs etdikde bu beyti söylemişdir: +Beyt +Siyeh semmûr bir boy kürki geydüm bezm-i lutfında +Boyumca Âsaf-ı dehrün bu gün ihsânını gördüm +SÂKIB +İsmi Mustafâ ve mevlidi İstanbul’dur. Pederi re’îsü’l-küttâb +kaleminde bir kâtib-i bî-nazîr olmağın kitâbet kendiye mevrûs-ı peder +olup şu’arâdan meşhûr Rüşdî Efendi terbiyesiyle kalem-i mezbûrun +dekâ’ik-ı mu’âmelâtına kesb-i ıttılâ’ etmişdir. Şi’rde dahi üstâdı +merhûm Rüşdî Efendidir. Ba’zı vüzerâya dîvân kitâbeti etmekde iken +târîhinde vefât etmişdir. + +Fenn-i inşâ ve ilm-i hatda mahâreti pek ziyâde imiş. Âsâr-ı +şi’riyyesinden bir nebze yazıldı: +Nazm +Pâyâna irmedi gam-ı hicrân tükenmedi +Ömrüm tükendi fürkat-i cânân tükenmedi + +Sâkıb tükendi germî-i ülfet şûh ile +Ammâ zebân-dırâzî-i yârân tükenmedi +SÂKIB +İsmi Mustafâ ve mevlidi İzmir’dir. Köprülü-zâde Şehîd Sa’îd +Mustafâ Paşa Hazretlerinin harem-serây-ı terbiyelerinde nemâ-yâfte-i +kemâl oldukdan sonra dûr-bîn-i hakîkat-i hâl olan dîde-i +ceyyidü’l-istidlâl ile hakîkat-i dünyâya nazar ve tefekkür-i me’âl-i +eyyâm-güzer eyleyip bu semâ’hâne-i dünyâya gelip de ber-vefk-i +dil-hâh cevelân eyleyen tâvûsân-ı zînet-firîbânın müddet-i ömr-i azîzi +ba’de’l-irtihâl bir sâ’at müddet kadar hayâl olunduğunu intikâl ile +zîver-i hayât olan mâyetü’l-ihtiyâc-ı kâ’inâtdan bir hırka ile bir külâha +kanâ’at ve âsitâne-i Hazret-i Mevlânâ’dan ahz-ı inâbet edip nice +müddet seyr ü seyâhatden sonra Kütahiyye Mevlevîhânesi’nde +post-nişîn-i irşâd olmuşdur. +Kasîde-gûne bir gazeli âsâr-ı şi’riyyesinden olmak üzere tahrîr +kılındı: +Gazel +Taht-ı cefâya kim şeh-i bî-vefâ çıkar +Cânum dem-i nezâre içün rû-nümâ çıkar +Gîsûları beyt-i mu’ammâdır olsa hal +Nâm-ı dil-i fütâde-i dâm-ı belâ çıkar +Âgûşa alsa cevher-i âyîne aksini +Âh ü füsûs her bün-i mûdan dü-tâ çıkar + +İtsün şikest seng-i sitem kalbümüz dürüst +Her pâre çünki kâbil-i feyz-i likâ çıkar +Kalmaz ayakda pâyına bir kerre yüz süren +Dîhîm ile çıkarsa başa hâk-i pâ çıkar +Âmâc-ı tîr-i gamze iken çeşm-i dil yine +Her gördügine âyineveş âşinâ çıkar +Dâmân-ı hazm çıkmaz idi dest-i hûşdan +Lîk ol perî çıkınca yine hûş-rübâ çıkar +Gûyâ kemân-ı ebrû-yı dil-keş kemîndür +Andan hemîşe asker-i tîr-i kazâ çıkar +Ruhsat bulursa merdüm-i dîde açılmaga +Mâbeynümüzde yâr ile çok mâcerâ çıkar +Âyîne iddi’â-yı safâ itmesün tehî +Zîrâ görince nakşunı pür-müdde’â çıkar +Bühtân-ı huşkdur sana zâhid bu hırkadan +Her kim dimiş ise yine reng-i riyâ çıkar +Te’sîr-i reng-i sohbetümüz bundan it kıyâs +Kârûn girerse halkamuza bî-nevâ çıkar +Dîvâr-ı şeş-cihâtı ider reşk-i âyine +Ol mâh-pâre seyre ki burka’-güşâ çıkar +Sâkıb bilür ne çekdügini kûy-ı yârde +Gûyâ garîb hissesine hep cefâ çıkar +târîhinde vefât eylemişdir. Bir kıt’a müretteb dîvânı ve +menâkıb-ı urefâ-yı Mevleviyye’yi câmi’ diğer bir te’lîfi vardır. + +SÂKIB +İsmi Mustafâ ve mevlidi Engûrî’dir. Küçüklüğünde +Dersa’âdet’e gelip târîhinde enderûn-ı hümâyûn ağavâtı +zümresine iltihâk ederek serây-ı hümâyûnda yirmi sene mikdârı +istihdâm olundukdan sonra bir mikdâr ma’âş tahsîs ü ihsânıyla çerâğ +buyurulmuş ve târîhinde irtihâl eylemişdir. +Hûrde-sâl şâ’ir-i şîrîn-makâl imiş. Ba’zı gazelleri ve latîf şarkıları +vardır. Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Ey dil bu kadar nâle vü feryâd nedendir +Etmek emeli kendiye mu’tâd nedendir +Gün görmedi devrinde mâhın dahi Sâkıb +İster yine dil devrini müzdâd nedendir +SÂKIB +Meşâhîrden Hekîm Sâkıb Efendidir. Terceme-i hâli Fatîn Efendi +merhûm tezkiresinde muharrer olduğu üzere efendi-i mûmâ ileyh +Ahısha’ya iki sâ’at mesâfede Vifor nâm karyede tevellüd eylemişdir. +Çocukluğunda pederiyle İstanbul’a gelip Irgad Bâzârı’nda Mustafâ +Paşa Medresesi’nde ikâmet ve tahsîl-i ilm ü ma’rifetle bir kıt’a rü’ûs-ı +hümâyûna nâ’il olmuşdur. Fenn-i tıbda olan mahâret ü ma’lûmâtı +cihetle +Süleymâniyye’de Tiryâkî Çârşusı’nda metrûk tıbhâne +hâceliğinde dahi bulunup bir müddet fenn-i tıb ta’lîminden sonra +ihtiyâr-i tekâ’üdî ile hânesinde peygûle-nişîn-i istirâhat iken +târîhinde irtihâl eylemişdir. Mûmâ ileyhin sinni yüz yirmi seneye bâliğ +olduğu mesmû’dur. +Lâhika +Hekîm Sâkıb Efendi merhûm hakîkaten ilişiksiz bir zât imiş. Hattâ +ol rütbede ki ârâyiş-i endâm ve nezâfet-i esvâba bile ol kadar i’tinâsı +ve dünyâ-yı denînin hiçbir şey’ine i’tibârı yokmuş. Letâ’ifden olmak + +üzere rivâyet ederler ki hükemâ-yı asrından bir kaç zât ve Behcet ve +Abdü’l-hak Efendiler vâlîd-i mâcid cenâb-ı pâdişâh-ı cennet-mekân +Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî Hazretlerinin huzûr-ı hümâyûnlarında +mebâhis-i tıbbiyye ve fünûn-ı hikemiyye sırasında bahsi fârenin +tevellüdî veyâ ta’affünî olmasına intikâl etdirirler. Abdü’l-hak Efendi +veyâhud Behcet Efendi “Fâre tevellüdîdir.” diye ısrâr eder. “Delîlin +nedir?” diye su’âl eylediklerinde “Eğer fâre kokudan husûle gelse idi +Sâkıb Efendinin koynunda günde yirmi otuz fâre husûle gelirdi.” diye +kahkaha-bahşâ-yı meclis olmuşdur. +Her ne ise mûmâ ileyh ömrünü mümkin mertebe üzüntüsüz ve +ilişiksiz geçirmiş ya aşk olsun. Âsâr-ı şi’riyyesinden nazm-ı âtî +yazıldı: +Nazm +Deşt-i istignâya darb eyle hıyâm-ı himmetin +Bûm-ı lâ-yenfa’ günahkârânı ebkem gösterir +Sâkıbâ nûr-ı İlâhî’ye yüzün tut her seher +Beste-i zencîr-i hûbân olma pür-gam gösterir + +SÂNÎ +İsmi İbrâhîm ve mevlidi Magnisa’dır. Evâ’il-i hâlinde İstanbul’a +gelip tahsîl-i ma’rifet ü tarîk-ı tedrîse dahâletle kat’-ı merâtib-i mutâde +ederek şeh-zâde müderrisi iken Magnisa kazâsı hükûmeti tefvîz-i +uhde-i rü’yeti olup ba’de’l-azl târîhinde azm-i riyâz-ı cinân ve +vâsıl-ı ravza-i rıdvân olmuşdur. Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesinden +olmağla tahrîr edildi: +Nazm +Âşık hemîşe şîven ile mâtem-âşinâ +Zahm-ı derûnı ola mı hîç merhem-âşinâ +Sânî ne mümkin eyleye bir âşinâ nigâh +Olsa şu’â’-ı mihr-sıfat âlem-âşinâ + +SÜBÛTÎ +Karamanlıdır. “El-kâsibü habîbu’llâh” hadîs-i şerîfiyle âmil olup +bir dükkânçe güşâd ile envâ’-ı ma’âcîn ü üşrübe i’mâl ederek kifâf-ı +nefs edermiş. Asrında dükkânı mecma’-ı ehl-i irfân ve mahfil-i +hünerverân-ı zemân imiş. Nitekim zemânda zurefâdan biri +söylemişdir: +Beyt +Zurefâ mecma’ı gazel kânı +Karaman’da Sübûtî dükkânı +Tertîb-i dîvân eylemiş ise de meşhûr ve ebyâtı dahi ol kadar rengîn +ü makbûl değildir. Lâkin ba’zı tezkirelerin yazışına bakılır ise Sübûtî +zu’mınca kendiyi şâ’ir-i mâhir-i bî-mu’âdil tutarmış. Bu iki beyt âsâr-ı +şi’riyyesindendir. +Beyt +Meclisde yegdür ölmek ben zâr ü nâ-murâda +Göz göre la’l-i yâri öpmekden ise bâde +*** +Zulmet-i gamda gönül kasrın münevver kılmaga +Mâ-hasal besdür Sübûtî ârız-ı cânâna şem’ +SENÂYÎ +Magnisalıdır. Asrında bir şâ’ir-i pür-iştihâr olduğunu ekser +tezkireler yazıyorlar. Gençliğinde tarîk-ı ilme sâlik olup merhûm +Şeh-zâde Sultân Mustafâ Magnisa’da iken hıdmet-i âsitân-ı +devlet-âşiyânına müdâvim olmağla mülâzım olup semt-i kazâya âzim +oldukdan sonra yine hıdmet-i şeh-zâdeden dûr ü mehcûr olmayıp +“Allah çalışıp kazananı sever.” + +ma’iyyetde Amasiyye’ye gelmiş idi. Maksûd’a bir şerhi vardır. Eş’âr-ı +âtî cümle-i âsârındandır: +Nazm +Görinmez nokta-i hâl-i lebün cânâ ne hâl oldı +Perîşân hâtırum zülfün gibi âşüfte-hâl oldı +*** +Görüp târ-ı ruhın zünnâr-ı zülfin bir gün âh itdüm +Yirüm od oldı san küfre berâber bir günâh itdüm + +SÂNÎ +İstanbulludur. İsmi Hasan’dır. Devr-i Bâyezîd Hânî’de mahâbîb-i +İstanbul içinde gâyet güzel ve Yûsuf-misâl bî-misl ü bî-bedel olup +kendiye Yûsuf-ı Sânî dediklerinden Sânî tahallus etmişdir. Uşşâkından +biri ol şûh-ı dil-firîbi mukârin-i rakîbi görmekle tâb-âver olamayıp +cânına kasd eylemişdir. Târîh-i şehâdeti ’dir. Edirnekapısı +hâricinde medfûndur. Âsâr-ı şi’riyyesinden nazm-ı âtî tahrîr edildi: +Nazm +Dil-rübâlar dilâ benüm nemdür +Nûr-ı dîdem sürûr-ı sînemdür +Âlemün âhırı elemdür bil +Âdemün âhırı da bir demdür +Dâne dâne müjemde katre-i eşk +Sebzeler üzre sanki şeb-nemdür +SÂNÎ +İstanbullu ve kuloğullarından Cân Memi demekle asrında meşhûr + +imiş. Evâ’il-i hâlinde ya’nî hadâset-i sinn ü sâlinde ıyş ü nûşa meşgûl +ü meşgûf ve yârân ü akrânı miyânında rindî vü kallâşî ile ma’rûf +olduğu hâlde sonraları tâ’ib ü râci’ ve bir mikdâr akçe-i tekâ’üdîye +kânî olmuşdur. Vâdî-i hicv ü hezlde sânî-i Ubeyd-i Zâkânî ve fenn-i +şi’rde bî-misl ü sânî imiş. Eş’âr-ı Fârsiyye ve ale’l-husûs Alî Şîr +Nevâyî eş’ârını tetebbu’la haylî iktidâr hâsıl eylemişdir. Âsârından bir +kaç beyt yazıldı: +Beyt +Merhabâ itmez isen bir nice eyyâma degin +Çekeyüm rûze-i hicrânunı bayrama degin +*** +Yokdur bahâne hüsnüne bir nâzenînsin +Aybun hemân budur ki erâzil-nişînsin +*** +Gamunla aglamak ellerle handân olmadan yegdür +Gedâ-yı kûyun olmak bana sultân olmadan yegdür +Kilâb-ı kûyun ile her gice cânâ hırıldaşmak +Varup bezminde Tahmâs’un gazel-hân olmadan yegdür +SENÂYÎ +İsmi Mehmed’dir. Balıkesir’de tevellüd edip tarîk-ı tedrîse sülûk +ile mülâzım ve ba’zı bilâda kâdî ve hâkim olmuşdur. Ahlâk-ı hasene +ve kemâlen müstahsene ile mevsûf ve emsâl ü akrânı miyânında +fezâ’il ü irfân ile ma’rûf imiş. +Mükemmel dîvânı ve Ravzatü’l-ebrâr isminde manzûm bir kitabı +vardır. Âsâr-ı şi’riyyesinden âtîde muharrer nazmından +başkasına dest-res olunamadı: + +Nazm +Belâ-yı dehri Hudâ çekdürürse gam yimezüz +Visâl-i yâri nasîb eyleye bize Bârî +SİYÂBÎ +Merzîfonludur. San’atı terzî olmağla Siyâbî tahallus etmişdir. +Eğerçi ehl-i hirefden ümmî ise de lâkin hıl’at-i kelâmı kâmet-i +insicâma biçip sûzen-i belâgat-ı nezâketle diken bülegâdan ma’dûd +olmuşdur. Matla’-ı âtî anındır: +Matla’ +Elifler serv rengîn gül gibi sînemde dâgum var +Mahabbet sebzezârında yine bir tâze bâgum var + +“gül” kelimesi “Latîfî . Tezkiretü’ş-şu’arâ Tabsıratü’n-nuzamâ. hzl. +Rıdvan Canım. Ankara: AKM Yay. ” künyeli eser esas alınarak +tamamlanmıştır. + +HARF-İ CÎM +CÂMÎ +İsmi Mehmed olup asrında Hâcî Hasan-zâde diye şöhret-gîr-i âfâk +olmuş idi. Eğerçi Şakâ’ik’de mevlânâ-yı müşârün ileyh Vahîdî +tahallus eder diye muharrer ise de ekser tezkirelerde Câmî olduğu +müttefik olmağın terceme-i hâli harf-i cîmde tahrîr kılındı. +Karesi’de Balıkesir nâm mahalde tevellüd etmişdir. Gençliğinde +asrı ulemâsından mebânî-i ulûmu ahz eyledikden sonra Mevlânâ +Yegânî Hazretlerinin hıdmetlerine ittisâl ederek tekmîl-i melekât-ı +âliyye ve tahsîl-i kemâlât-ı insâniyye eylemişdir. Şîve-i kadîm-i ulemâ +üzere Dimetoka Medresesi’ne müderris oldukdan sonra Adl sâ’aten +hayr min ibâdeten sittîn seneten diyerek semt-i kazâyı ihtiyâr +eylemiş ve evvelâ Gelibolu kazâsıyla kâmkâr olmuşdur. Fâtih Sultân +Mehmed Hân-ı Gâzî Hazretleri huzûrunda Vezîr-i a’zam Mahmûd +Paşa fâzıl-ı merhûmun derece-i fazl ü ilminden bahs ile bir haylî +medh ü senâlarında bulunup Burusa’da Murâdiyye Medresesi’ni +almışdır. +Merhûm-ı müşârün ileyh medrese-i mezkûrda bir müddet ta’lîm ü +tedrîsden sonra Burusa kâdîsi olup andan dahi ferâgatle tekrâr +medâris-i semân-ı cinân-nişâna geldikden sonra yine tağyîr-i meslekle +İstanbul kâdîsi olur. Fâtih Sultân Mehmed Hân Hazretleri henûz irtihâl +buyur-mazdan mukadddem senesi sâhib-i tercemeyi Anadolu +kâdî-askeri eylemişdir. Sultân Mehmed Hân Hazretleri vefât ve Sultân +Bâyezîd-i Velî cülûs etdikde müşârün ileyhi mesnedinde ibkâ eylemiş +ve nice müddet mesned-i mezbûrda kaldıkdan sonra senesi +Rûmeli semtine kâdî-asker eylemişdir. Mevlânâ Hâcî Hasan-zâde +merhûm işbu mansıba vusûlünden vefâtına değin yirmi sene müddet +azl olunmamışdır. senesi sinni doksandan mütecâviz olduğu hâlde +vefât eylemişdir. +Ulûm-ı âliyye vü şer’iyyede bahri zâhir ve evliyâ-yı kirâm ü +meşâyih-i izâma mahabbeti vâfir bir zât-ı kesîrü’l-müzâhir imiş. +Cümle-i âsârından allâme Beyzâvî’nin Tefsîr’inde sûre-i En’âm’a +yazdığı hâşiyesidir. Biri dahi Tavzîh nâm kitâbın mukaddimât-ı +erba’asına hâşiyesidir. Diğeri de Mîzân-ı Tasrîf nâm bir kitâb-ı +“Bir saat adalet altmış sene ibadetten hayırlıdır.” + +fevâ’id-nisâbıdır. +Şi’rde ise Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi merhûmun Heves-nâme’sinde +medh eylediği dört aded şâ’irin biridir ki her biri mahallerinde zikr +olunur. Âsâr-ı şi’rinden iki matla’ tahrîr kılındı: +Matla’ +Bir seher şevk ile azm-i kûy-i yâr itsem gerek +Mihrüm ol nâ-mihribâna âşikâr itsem gerek +*** +Râh-ı gamunda olalı gönlüm revân sana +Terk eyledi alâkasını getdi cân sana +CÂMÎ BEĞ +Asrında Câmî-i Mısrî demekle şöhret-şi’âr imiş. Âlî merhûm Gül-i +Sad-berg nâm kitâbı dîbâcesinde ve Hasan Çelebi tezkiresinde +İstanbulludur derler. Lâkin meşâhîrden Riyâzî merhûm tezkiresinde +Câmî’nin vatan-ı aslîsi Gelibolu ve naklîsi Mısr olduğu içün Câmî-i +Mısrî diye şöhret-gîr idi demişdir. +Hasan Çelebi gidişince Câmî İstanbul’da Dâvûd Paşa +Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Kendisi kuloğullarından olmak +cihetle cennet-mekân Sultân Selîm-i Sânî Hazretleri şeh-zâde iken +âsitâne-i devlet-âşiyânelerine intisâb edip nedîm-i hâsü’l-hâsları olmuş +idi. +Sonraları pâdişâh-ı adâlet-me’nûs serîr-i saltanata cülûs +buyurduklarında ba’zı ağalığa mutasarrıf olup atmacacıbaşı iken +sancağa çıkarılıp Mısr beğlerbeğliği verilmişdir. +Cümle-i âsârından Hüseyn Vâ’iz-i Kâşifî’nin Ravzatü’ş +şühedâ’sını tercemesidir. Hakkâ ki bir eser-i sûziş-fezâdır. Meşhûr +olan Şem’iyye’sinden bir kaç beyt yazıldı: +Sânî: Sâlis + +Nazm +Arz ider her şeb turup bin şevk ile envâr şem’ +Gûyiyâ oldı menâr-ı Ahmed-i Muhtâr şem’ +Sanuram zencîr-i dûd ile çekilür göklere +Her ne dem kim ola ejder gibi âteş-bâr şem’ +Tegazzül +Bezm-i hüsnünde ko yaksun ol iki ruhsâr şem’ +Meclis-ârâdur efendi olıcak tekrâr şem’ +Diğer +Şîşe-i fânûs anun sırça serâyıdur meger +Taht-ı zer üzre olupdur şâh-ı Cem-mikdâr şem’ +ÇÂKER +Sultân Bâyezîd asrı şu’arâsındandır. Kul cinsi olduğundan Çâkerî +tahallus etmişdir. Bi’l-âhıre Sultân Bâyezîd ümerâsından olmuşdur. +Latîfe +Çâker Beğ’in cümle-i letâ’ifindendir ki beğin eyyâm-ı cevânîsinde +sakalı ağarır. Bî-vakt sakalının beyâzlaşmasından Çâker Beğ dil-rîş +olup sakalını boyar. Sultân Bâyezîd merhûm bir gün “Çâker Beğ +niçün bu nûru zulmete tebdîl edersin ve ak sakalına kara urup kendini +mücrimler gibi teşhîr eylersin?” dedikde Çâker Beğ +“Pâdişâhım kulun sinnini bilirim. Sakalım yalan söyler. İşte +yalancılığını meydâna koymak içün yüzünü karalayıp tahkîr ve ahz-ı +intikâm ediyorum.” diye cevâb vermiş ve bu nükte pâdişâhın kemâl +derece zevkine gidip birçok ihsân ile taltîf buyurmuşlardır. +Ekser tezkirelerin beyânına göre sâhib-i terceme beyne’l-ümerâ +ehl-i fazl ü nüktedân ve dâ’imâ Şeh-nâme ve Hamse tetebbu’ eder +sâhib-i kitâb ü dîvân imiş. Lâkin eş’ârı mutavassıtdır. Dest-res olunan +bir matla’ı tahrîr kılındı: + +Matla’ +Sâkî piyâle sun ki felek bî-emân imiş +Ol dahi dilberüm gibi nâ-mihribân imiş +*** +Derûn-ı dilden ider derd ile nây +Cihân bizden tehî kalsa gerek vây +CÂZİM +Şu’arâ-yı asrdan Câzim Efendi merhûmdur. İstanbulludur. Metrûk +başmuhâsebe kaleminden senesi dîvân-ı hümâyûn kalemine +çerâğ buyurulup oradan mühimme odasına ve mu’ahharen mektûbî-i +mâliyyeye nakl etmişdir. senesi rütbe-i sâlise ile Ankara mâl +müdîri ve senesi Erzurûm defterdârı ve sonra İzmir duhân +gümrüğü nâzırı olup bir kaç mahalde dahi defterdârlık ederek beş altı +sene mukaddem vefât etmişdir. +Merhûmun şi’r ile tevaggulu vardır. Kandîlli’de vâki’ +sâhilhânesinde ma’zûlen oturduğu hâlde ekser evkâtını âsâr-ı şi’riyye +tetebbu’uyla imrâr eylediği görülürdü. Zât-ı hazret-i hilâfet-penâhînin +akdemce vukû’ bulan Mısr seyâhat-i hümâyûnlarına târîh-gûne pek +güzel kasîdeleri vardır. Tertîb-i dîvân edip edemediği tahkîk +kılınamadı. Fatîn Efendi merhûmun tezkiresinde terceme-i hâli +bâlâsında: +Aceb kimlerle sâkî tarh-ı bezm-i ülfet etmişdir +Arak-rîz oldugundan belli zannım sür’at etmişdir +Olup yâkût-reng elde ayag ünsiyyet etmişdir +Leb-i mey-gûnu yârin nûş-ı câm-ı işret etmişdir +Soruldukça anınçün keşf-i râz-ı haclet etmişdir +matla’lı ve: + +Neler zâhir olur günden güne bu rub’-ı meskûnda +Ne sırdır kimse bilmez Câzimâ âciz Felâtûn da +Ne sûretler nümâyândır bakılsa tâli’-i dûnda +Temâsîl-i havâdis safha-i mir’ât-i gerdûnda +Nice hikmet-şinâsı mübtelâ-yı hayret etmişdir +makta’lı bir tahmîsi ve ekser gazetelerde dahi yazılmış ve i’lân +olunmuş kasîdeli güzel târîhleri ve rengîn kıt’a ve gazelleri vardır. + +CÂVÎD +Meşâhîr-i şu’arâdan Câvîd Beğ’dir ki Mısr’da tab’ olunmuş olan +Müntehabât-ı Mîr Nazîf’de Fâzıl merhûmun şehîd-i sa’îd Sultân +Selîm-i Sâlis merhûm hakkında söylediği kasîde-gûne mersiyesini +etdiği tahmîsi muharrerdir. +İstanbul’da tevellüd edip gençliğinde tahsîl-i ma’rifetle mektûbî-i +sadr-ı âlî odasına devâm ve hâcelik rütbesiyle şîrîn-kâm olmuş ve +sonraları Kasâbbaşı Şâtır-zâde Şâkir Efendi dîvân kâtibi iken +târîhinde vefât etmişdir. +Bî-misl ü akrân bir şâ’ir-i mu’ciz-beyândır. Fatîn merhûm +tezkiresinde muharrer bir gazelinden alınmışdır: +Ebyât-ı müfreze +Şeb-i meh-tâb olur peydâ şerâr-ı dûd-ı âhımdan +Şihâb-ı lem’a-i hasret uçar burc-ı nigâhımdan +Fezâ-yı âteşîn-i aşka düşdüm germ-cevlânım +Şu’â’-ı şu’le-i cevvâle kalkar gerd-i râhımdan +CA’FER +Meşâhîr-i ulemâ vü üdebâ-yı Rûm’dan Tâcîbeğ-zâde Ca’fer +Çelebidir. Harf-i tâda pederlerinin bir mikdâr terceme-i hâli yazılmış + +idi. Pederi Tâcî Beğ Sultân Bâyezîd-i Velî Amasiyye sancağında iken +defterdârı ve müdîr-i umûru idi. +Ca’fer Çelebi mebâdî-i şürû’unda makâtı’-ı fünûna vusûl içün +meşâhîr-i ulemâdan Hâcî Hasan-zâde ve Mevlânâ Kesteli ve +Hatîb-zâde ve Hâce-zâde’nin mecâlis-i ilmiyyelerine dahâlet +eylemişdir. Celâ’il-i fezâ’ili âfâk-gîr-i iştihâr oldukda li-ecli’t-taltîf +taraf-ı Bâyezîd Hânî’den ibtidâ Mahmûd Paşa Medresesi ihsân +olunmuşdur. Mahmûd Paşa Medresesi’nde ta’lîm-i ulûm etmekde iken +Sultân Bâyezîd merhûm nişâncılık mansıbıyla kadrini terfî’ +eylemişlerdir. Mevlânâ-yı müşârün ileyh işbu eltâf-ı pâdişâhîden +vâye-gîr-i kâm-rânî olduğu ve encümengâh-ı ıyş ü işretde şâhid-i +dil-firîb-i metâlib ü me’ârib ile âsûde bulunduğu hâlde tasârîf-i +muhtelife-i edvâr ile semt-i idbâra atılıp mâl ü menâli müsâdere +edilmişdir. Sultân Bâyezîd-i Velî’nin evâhır-ı saltanatında yüz akçe +yevmî ile tekâ’üd edilmiş iken azınsayıp kabûl eylemezler. +Mu’ahharen Yavuz Sultân Selîm şeref-efrûz-ı serîr ü dîhîm oldukda +vazîfe-i merkûmeye ba’zı bilâdın kâdîliğini zamm ile kabûl etdirirler. +Aradan biraz müddet mürûrunda Yavuz Sultân Selîm sâniyyen Ca’fer +Çelebiyi nişâncı etmişdir. İkinci def’a nişâncılıkdan Anadolu +kâdî-askeri olmuş iken senesi Amasiyye’de zuhûr eden Yeniçeri +tâ’ifesi tuğyânının muharriki zannıyla Yavuz Sultân Selîm’in mazhar-ı +tîg-i gazabı olmuşdur. Mezârı Balat’da binâ eylediği câmi’-i şerîf +havlısındadır. +Lisân-ı Türkî’de bî-nihâye manzûmeleri olup tertîb-i dîvân +eylemişdir. Nişâncılığında yazılan fermân-ı âlî-şânları tarz-ı cedîd ve +usûl-i bedî’aya tebdîl eyleyen Ca’fer Çelebidir. Âsâr-ı şi’riyyesinden +dest-res olunanları tahrîr kılındı: +Matla’ +Sebz hat kim sâye salmış zülf-i müşk-efşân ana +Hızr’dur k’olmış müyesser ömr-i bî-pâyân ana +*** +Lebüne öykünelden gonçe-i ter +Sabâ hışm eyleyüp agzını yırtar +“Öykünelden Türkçe olacak ammâ ne demekdir bilinemedi.” yazarın +notu + +Tezyîl +Mervîdir ki merhûm Ca’fer Çelebiye gelinceye kadar nişâncılar +defterdârların altında otururlarmış. Merhûmun celâlet-i ilm ü kadrine +hürmeten huzûr-ı hümâyûnda vüzerânın sol tarafına oturdulmuş ve +nişâncıbaşı unvânı verilmişdir. +Katlinden evvelce beyt-i âtîyi inşâd eylemişdir ki katlini sürûş-ı +gayb lisânına getirmişdir: +Beyt +Ben şehîd-i tîg-i ışk oldukda râh-ı yârde +Yumadan defn eyleyün tenden gubârı gitmesün +İstanbul’da bir mescid bir medrese ve Burusa’da bir mescid ve +Simav nâm kasabada bir mescid binâ eylemişdir. Âsârından +Heves-nâme’si meşhûr ü mu’teberdir. +CA’FERÎ +Ca’fer Çelebinin oğludur. İsmi Bâlî’dir. Şûh-tab’ mâlik-i hüsn ü ân +asrında müstesnâ bir cevân imiş. Hânesi melce’-i muhibbân-ı ekâbir ü +a’yân bir mahbûbun meftûn-ı cemâli olmuşdur fakat gâyet ayyâş +olduğundan afyonla şarâbı birlikde isti’mâl edermiş. Hattâ günde +afyonda gıdâsı yirmi yedi dirheme resîde olduğu mütevâtirdir. Âkıbet +kendisini zehr-i afyon tesmîm eylemişdir. +Hikâyet ederler ki mollâ bir gün Kemâlpaşa-zâde’nin meclisinde +meşâhîr-i şu’arâdan Zâtî’nin şu: +Meyhâne-i ışk içre ben bir tolu kaldurdum +Bir çengî güzel sevdüm sermâyeyi çaldurdum +beytini kendisinin olmak üzere okudukda Kemâlpaşa-zâde gülüp +“Çelebi sermâyeyi çaldırmanız iyi değildir.” diye latîfe etmişdir. +“Sermâyeyi çaldım.” deseydi daha münâsib olurdu. Bu matla’ +Ca’ferî’nindir: + +Matla’ +Dirligümden ölmek ey sîmîn-beden yegdür bana +Câme-i zer-beft ü dîbâdan kefen yegdür bana +CEZMÎ +Terceme-i hâli harf-i bâda müzeyyen-sâz-ı sutûr olan +Şeyhü’l-islâm-ı meşhûr Bahâyî Efendinin birâderi Azîz Efendi-zâde +Yahyâ Efendinin mahdûmu Mehmed Abdü’l-kerîm Efendidir. +senesi Recebi’nde Bahâyî Efendi merhûmun def’a-i sâniyye +olarak Rûmeli sadâretini teşrîflerinde mülâzım olup kırkdan munfasıl +oldukdan sonra senesi Recebi’nde Bâlî-zâde Efendiden +Anbargâzî müderrisi olmuş idi. Sonraları Bâlî-zâde merhûmun rü’ûsu +ile müderris olanlara i’tibâr olunmadığından telhîde-kâm olmaları +muktezâ-yı zemân mültezem olmağın sâhib-i terceme dahi medrese-i +mezkûrda on iki sene mikdârı kalmışdır. senesi +Rebî’ü’l-evveli’nde dimâğ-ı tâli’i bûy-âver-i kâm ve Şeyhü’l-islâm +Minkârî-zâde Yahyâ Efendiden Magnisa’da Halebî Medresesi’yle +mukzi’l-merâm olarak tashîh-i tarîk eylemişlerdir. Andan sonra +Minkârî-zâde’nin âhır müddetlerinde Kâsım Paşa Medresesi’yle +dâhil-i dâ’ire-i merâm ve Ramazânı’nda Şeyhü’l-islâm Alî +Efendiden Etmekçioğlu Medresesi’yle nâ’il-i ikrâm ve yine müşârün +ileyhden senesi Ramazânı’nda Sinân Paşa Medresesi’yle +şâd-kâm olmuşdur. Sene-i mezbûrede Bosna mevleviy-yetiyle dâhil-i +zümre-i mevâlî-i kirâm olup andan senesi Belgrad kâdîsi ve +Recebi’nde Diyârbekr pâyesiyle Kayseriyye ve senesi +bi’l-fi’l Diyârbekr kâdîsi olarak Diyârbekr’de hükm-rân-ı kazâ iken +nesr-i tâ’ir-i rûhu cevelân-sâz-ı fezâ-yı lâ-mekânî olmuşdur. +Ma’ârifden behredâr bir fâzıl-ı celîlü’l-i’tibâr imişler. Eş’ârından +dest-res olunan nazm-ı âtî tahrîr kılındı: +Nazm +Bahâr irişdi yine bâga yâr gelmez mi +Murâdum üzre benüm bir bahâr gelmez mi +âver-i: -âvâr-ı + +Hemîşe beste olup çîn-i zülf-i yâre gönül +Kalur gider garîbü’d-diyâr gelmez mi +*** +Ey bâd-ı sabâ gönline gir lutf ile yârün +Gel sonra dil-i Cezmî-i hayrâna haber vir + +CEFÂYÎ +Filibelidir. Asrında Bôstancıoğlu demekle meşhûr imiş. Tezkireler +bunun da târîh-i tevellüd ve vefâtını yazmıyorlar. Şu kadar ki Hasan +Çelebi vekâyi’-i ömrünü bir mikdâr beyân ediyor. Biz de oradan aldık. +Ma’ârif-i cüz’iyye ve aksâm-ı hatda ve ilm-i inşâ vü hisâbda yed-i +tûlâsı varmış. Sa’dî Çelebi İstanbul kâdîsi oldukda niyâbet ü kitâbeti +hıdmetinde bulunmuş ve kâdî-asker merhûm Muhyi’d-dîn Çelebi dahi +sâhib-i tercemeyi birçok zemânlar istihdâm eylemişdir. Edirne’de +seray hâceliğinden mülâzım oldukdan sonra tarîk-ı kazâya âzim olup +Rûmeli’nde birçok memâlike kâdî olmuşdur. Lâkin “Müdmin-i +şarâbdır.” diye azl-i mü’ebbed ile azl olunduğundan bu ye’s ü +melâmet ve kemâl-i zilletle azm-i âhıret eylemişdir. Eş’ârı güzeldir. +Nazm-ı âtî sâhib-i tercemenindir: +Nazm +Âyîne ne yüzden ola cânâna berâber +Olur görelüm yüz yüze ol câna berâber +Gül-gûn-ı sirişküm hat-ı Şebdîz ile koşdum +Geldi tutışup ikisi meydâna berâber +CELÂLÎ +Manastırlı Celâl Çelebidir. İsmi Hüseyn olup evâ’il-i hâlinde +erbâb-ı tîmârdan olduğu hâlde İstanbul’a gelmiş ve bir mikdâr + +temekkün ü karârdan sonra terk-i mansıbla Şâm ve Haleb ve ekserî +diyâr-ı Arab’ı kalenderâne seyr ü seyâhat eylemişdir. İşte bu yolda +seyâhat etmekde iken Soma’ya vusûlünde Hama Beği Ca’fer Paşa ile +musâhabet ederler. Ca’fer Paşa Celâl Çelebiden be-gâyet memnûn +olarak dâ’imâ musâhabetde bulunmasını ârzû eder ve dâ’iresinde +alıkor. Bi’l-âhıre kızını dahi verip dâmâd eder. +Ca’fer Paşa ol zemânlar Sultân Selîm Hân Hazretleri henûz +şeh-zâde iken lâlâ oldukda dâmâdı Celâl Çelebi ile birlikde âsitâne-i +hazret-i şeh-zâdeye gelirler. Celâl Çelebi dahi ashâb-ı ma’ârifden +gâyet hoş-nüvîs olmağla şeh-zâdenin hıdmet-i kitâbetlerinde bulunur. +Sonraları şeh-zâdenin musâhibi olur. Anadolu tîmâr defterdârlığı ile +şeh-zâdenin musâhabetlerinde iken Şeh-zâde Sultân Selîm cülûs +etdikde sancak beği olmuşdur. Lâkin vükelâ-yı devletden ba’zılarıyla +hüsn-i âmîziş ü ülfet edemediğinden aleyhdârları pâdişâha celâlî’dir +diye gamz ederler. Hıdmet-i şehriyârîden dûr ve tekâ’üd ile +Manastır’da ikâmete mecbûr olur. Hâl-i hecrîde bu matla’ı +âsitân-ı Cenâb-ı Selîm Hânî’ye takdîm eylemişdir: +Matla’ +Bunca feryâdum işitdün dimedün dâd ideyüm +Sen ki dâd itmeyesin ben kime feryâd ideyüm +Evâhır-ı devr-i Selîm Hânî’de Manastır’da vefât eylemişdir. Eş’ârı +makbûl ve dîvânı mürettebdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir iki beyt +yazıldı: +Nazm +Hallâk-ı cihân âleme kıldukda tecellî +Her şey’i birer hâl ile itmiş mütesellî +*** +Virme gîsû-yı dil-âvîzine dil cânânun +Göz göre agzına atılma bir ejderhânun + +CELÂL +İsimlerinin harf-i evveli râ ile başlayan şu’arâ sırasında nâm-ı nâmî +ve terceme-i hâl-i kirâmîleri mezkûr ü mestûr olan kudemâ-yı +ma’ârifmendân-ı asrdan Bosna kapı kethudâsı sa’âdetli Recâyî Efendi +Hazretlerinin ferzend-i erşed ü ekberi ve elif harfinde bir nebze +terceme-i hâli keşîde-i silk-i imlâ olan Ekrem Beğ’in büyük birâderi +Mehmed Celâl Beğ’dir. senesi Recebi’nde tevellüd eylemişdir. +Gençliğinde mekâtib-i rüşdiyyeden birine devâm ve pederinden +tahsîl-i dest-mâye-i hüner ü kemâle sa’y ü ikdâm ile senesi Bâb-ı +Âlî terceme odasına ve üç sene sonra mektûbî-i hâriciyye kalemine +me’mûr ve kalem-i mezkûrda bi’t-temeyyüz sâlise ve sâniyye +rütbelerine nâ’il olarak mesrûr olmuşdur. senesi Petersburg +sefâret-i seniyyesi ser-kitâbetine ta’yîn buyurulduğu hâlde ma’ârif +nâzırı devletli Cevdet Paşa Hazretlerinin Bosna ve Hersek cihetleri +teftîşine me’mûriyyetleri vukû’ bularak bu ise muvakkat bir şey +olduğundan hitâm-ı umûr-ı teftîşiyyeden sonra yine Petersburg’a +gitmek kaydıyla müşârün ileyh hazretlerinin hıdmet-i kitâbetlerine +ta’yîn edilmiş ve hâlbuki oralarda geşt ü güzârı bir seneyi tecâvüz +etdiği misilli cânib-i sefâret-i seniyyeden ser-kâtibinin a’zâmı isti’câl +olunduğundan me’mûriyet-i mezkûre bi’z-zarûre uhdesinden sarf +kılınmışdır. +senesi müşârün ileyh Cevdet Paşa Hazretlerinin Haleb +vilâyeti vâlîlikleri esnâda Haleb vilâyeti mektûbî mu’âvinliğine +bi’t-ta’yîn altı sene kadar îfâ-yı me’mûriyyet ve târîhinde vilâyât +mektûbî mu’âvinlerinin umûmen ilgâsı sırada sâhib-i terceme dahi +me’mûriyyet-i mezkûreden infisâl etmişdir. Me’mûriyet-i mezkûrede +iken sâniyyen mütemâyizî dahi olmuşdur. zemândan +beri Dersa’âdet’de mütâla’a-i kütüb ü âsâr ve inşâ vü eş’âr ile +meşgûldür. +Âsâr-ı mevcûdesi: Şimdilik nazmından biri vâdî-i âdîde ve diğeri +tarz-ı hevâyîde iki müretteb dîvânçe-i eş’ârıyla nesrden kaleme +aldıkları ba’zı hikâye ve daha sâ’ir müteferrika-i âsârdan ibâret olup +fakat henûz tab’ etdirmemişdir. Lisân-ı Fârsî’de olan mahâret-i +mahsûsası münâsebetiyle mizâc-âmîz olan eş’ârından bir haylîsi bu +lisândadır. +Mîr-i mûmâ ileyhin bu günlerde “gül mül” ve “sefer mefer” gibi +lugât-ı müterâdife-i mühimme-i ma’nîdârı cem’ etmekde oldukları +sâmi’a-res-i memnûniyyetimiz olmuşdur. + +Gazel-i âtî andelîb-i hoş-elhân-ı tab’ının bir nağme-i hazîn-i +dil-efrûzudur: +Gazel +Susdu hezâr geçdi dem-i nev-bahâr hayf +Uşşâka kaldı hasret ile âh ü zâr hayf +Nakş-ı hayâli kaldı gönülde misâl-i dâg +Oldu harâbezârî-i gam lâlezâr hayf +Seyr et ne geldi başıma bu rûzgârda +Oldum hevâ-yı zülfün ile târumâr hayf +Âyîne-i dil oldu suver-bend-i gerd-i gam +Seng-i sitemle ârız olup inkisâr hayf +Geh neyl-i şevk-ı merg ü gehî vasl-i yâr ile +Olmaz emel-nişeste dil-i bî-karâr hayf +Binlerle derde uğrayup aşkınla âkıbet +Oldu Celâl-i zâra hezârân hezâr hayf +CELÎLÎ +Burusalı olup Sultân Murâd-ı Sâlis asrı şu’arâsındandır. +Hâmidî-zâde Celîlî diye asrında meşâhîrden imiş. Evâ’il-i hâlinde +tahsîl-i kemâle iştigâl edip dânişmend oldukdan sonra aklına ihtilâl +geldiğinden terk-i câh ü celâl ederek Burusa’da sâkin olmuşdur. +Halkdan tevaşşuh ü in’izâl edip hiçbir ferd ile kîl ü kâl etmezmiş ve +“Niçün söylemezsin?” denirse “Yemînim vardır.” dermiş. +Âsârından gazeliyyâtda Gül-i Sad-berg’i ve mesneviyyâtda Husrev +ü Şîrîn ve Leylî vü Mecnûn’u vardır. “Şeh-nâme’yi terceme etmişdir.” +derler. Lâkin Hasan Çelebi tezkiresinde “İşbu tercemeden bir beyt +bile görülemedi.” demişdir. Nazm-ı âtî eş’ârındandır: + +Nazm +Çıksun ol göz ki şeb-i hecrde hûn-bâr degül +Meded ey hûn-ı ciger eşk bana yâr degül +*** +Gör ne mihnet bezmini kurdı felek Mecnûn’a kim +Bâdesin gözyaşı sâzın savt-ı zencîr eyledi + +*** +Hayme-i Leylî ki bir zer-şemsedür mehtâb ana +Rişte-i cân ü dil-i Mecnûn’dur ıtnâb ana +Işk câmın Husrev’e sun ey felek Ferhâd’ı koy +Kim yeter hûn-ı ciger gül-gûn şarâb-ı nâb ana +Bu birkaç beyt mesneviyyâtındandır: +Mesnevî +Bir gün ki harâret-i temûzî +Ya’nî ki nesîm-i nîm-rûzî +Kılmışdı kebâb murg-ı âbı +Koyup oda sîh-i âfitâbı +Her berg-i dıraht-ı sâye-perver +Olmış sanasın ki bir semender +Derd ile mükedder ki seher subh +Alup gam-ı mihrden eser subh +Kesb eylemege seher hevâsın +Subh açdı kabâsınun yakasın +Birkaç beyt-i pür-füsûn dahi Leylî vü Mecnûn’undandır: +bir: birer +Mısraın vezni bozuktur. + +Ebyât +Sünbülleri sâyebânı lâle +Bir gonçesi perdedârı jâle +Zülfin zencîr idermiş ol mâh +San sâye-i Yûsuf ü leb-i çâh +Yâ ârızıdur letâfet âbı +Gûyâ zekanı anun habâbı +CELÎLÎ +Edirnelidir. San’atı penbe-dûz ve kendisi erbâb-ı hirfetden ise de +şi’ri âşıkâne ve pür-sûzdur. Sultân Selîm Hân asrında vefât +eylemişdir. Âtîde muharrer âsârından başkasına dest-res olunamadı: +Nazm +Âh kim gurbetde kaldum bir nigâr egler beni +Çokdan eylerdüm sefer ol şîvekâr egler beni +Düşeli dil zevrakı gird-âb-ı ışkun bahrine +Hâ bugün yarın diyü bu rûzgâr egler beni +CEMÂLÎ +Fâtih asrı şu’arâsından olup Sultân Bâyezîd-i Velî’nin evâhır-ı +saltanatlarında vefât etmişdir. Sultân Bâyezîd-i Velî nâmına bir +Hümâyûn-nâme nazm edip takdîm eylemişdir. Nazm-ı âtî +eş’ârındandır: +Zülfin: Zülfini +pür-sûzdur: pür-zûrdur + +Nazm +Lebün itmedi devâ itdi gözün haste beni +Bi’llah iy Îsî-nefes yâ seven ölsün mi seni +*** +Mâ’il olsa gönlüne n’ola Cemâlî ışk-ı yâr +Meyl ider âdet budur ki su yirün alçagına + +CEMÂLÎ +Asrında Defterdâr-zâde demekle meşhûr ve ma’ârif-i garîbe vü +letâ’if-i acîbesi nâ-mahsûr imiş. Vâdî hezl ü mutâyebede eş’ârı +makbûl ve söylediği letâ’if ve emsâli mergûb-ı erbâb-ı kabûl +olmuşdur. Hattâ vâdî-i nazmda dahi emsâl-gûne metâli’i kesîr ve +gazeliyyâtı kalîldir. Âtîde muharrer matla’lar âsârındandır: +Matla’ +Hâb-ı gafletde olan uzlet-i vasla iremez +Yaslanan yâr eşigine yaramaz düş göremez +Rûmeli’ye azîmet edip beş akçe ulûfesi kesildikde demişdir: +Beyt +Penc deh akçe ile Rûmili’ne reh düşdi +Beşini kesdi felek tâli’üme deh düşdi +Matla’ +Bu yirden kopmadur derme degüldür +Dilâ ol gonçe devşürme degüldür +*** +Şâhid-i pîr-i mugân gerçi hilâl-ebrûdur +Hak bu kim duhter-i rez dahi bir içim sudur +Şâ’ir-i mûmâ ileyh be-gâyet afyona mübtelâ imiş. Bir meclis-i + +şi’rde asrı şu’arâsı letâ’ifle eğlenirler iken içlerinden biri “Şimdi +içimizden biri bir sâlih işde bulunsa da ind-i Bârî’de makbûl olsa ve +hâtif-i gaybîden her ne isterseniz kabûle mevsûldür diye bir nidâ gelse +dil-hâhınız nedir?” der. Ehl-i meclis her biri dil-hâhını söyler. Nevbet +Cemâlî’ye gelince “Eğerçi ben bu makûle lutfa mazhar olsam +ömrümün dâ’imâ afyonun ol neş’esiyle güzârını temennî ederim.” +demişdir. +Vefâtı senesidir. Burusalı Hâşimî fevtine: +Nihân oldı Cemâlî yüz tutup sıdk ile Allâh’a +mısra’ını târîh bulmuşdur. Boğaziçi’nde İstinye’de medfûndur. +CEM’Î +İsmi Mehmed ve mevlidi İstanbul’dur. Evân-ı cevânîde tahsîl-i ilm +ü ma’rifetle tarîk-ı tedrîse duhûl edip mülâzım ve andan tarîk-ı kazâya +âzim olmağla birçok bilâd-ı celîleye hâkim olmuşdur. +Fazl ü kemâl ile meşhûr bir şâ’ir-i ma’ârif-mevfûr olup +mükemmel ü müretteb dîvânı vardır. +târîhinde vefât eylemişdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden olmak üzere +nazm eylediği na’t-ı şerîf-i cenâb-�� seyyidü’l-enbiyâ aleyhi +efdali’t-tehâya efendimiz hazretlerinden bir kaç beyt-i latîf tahrîr +kılındı: +Na’t +Kalem kim tûtî-i mu’ciz-edâdur +Anun âyînesi levh-i kazâdur +Ne tûtî reng-rîz-i çeng-i zühre +Ne levha reşk-i mihr-i pür-ziyâdur +Bilür mâfi’z-zamîr-i levh-i çarhı +Yâhud bir gaybdân-ı nükte-zâdur +biri: biri der ki + +Yâhud bir turfe-i Bagdâd’dur kim +Zebân-ı dil-keşi lüknet-nümâdur +Ser-âmed dilber-i garbî-şemâ’il +Sehî-kad âfet-i şarkî-edâdur +Gehî bir vâ’iz-i kürsî-nişîndür +Gehî bir şeyh-i Abbâsî-livâdur +Gehî miftâh-ı kufl-i genc-i ma’nâ +Gehî meddâh-ı memdûh-ı Hudâ’dur +serv-i sâye-perver kim mekânı +Firâz-ı kulle-i kûh-ı Hirâ’dur +mâh-ı burc-ı izzet kim vücûdı +Medâr-ı hestî-i arz ü semâdur +Burâk-engîz-i nüh-meydân-ı eflâk +Tezelzül-efgen-i tahte’s-serâdur +genc-i ser-be-mihr-i Beyt-i Ma’mûr +dürr-i kurta-i Ümmü’l-kurâ’dur +Cihânı kapladı envâr-ı zâtı +Anunçün zıllı dâ’im ber-hevâdur +İşbu na’t-ı şerîf elli beytden mütecâvizdir. Bu dahi şâ’ir-i mûmâ +ileyhin bir gazelidir: +Gazel +Cisr-i seyl-âb-ı gamı câm-ı musaffâ ile geç +Öyle cây-ı hatarı esb-i sebük-pâ ile geç +Mevc-hîz olmadan ey dil dahi deryâ-yı melâl +Anı bir himmet idüp zevrak-ı sahbâ ile geç +Hâne-i cân-ı adû reşk ile sûzân olsun +Dergehinden yalın yüzli dil-ârâ ile geç + +Cem’ idüp yanuna yârân-ı gam ü endûhı +Der-i cânâneden ey dil yüri âlâ ile geç +Cem’iyâ kûçe-i hammâra yolun ugrarsa +Pîş-i mestâneden âdâb ü müdârâ ile geç +Bu iki beyt dahi cümle-i eş’ârındandır: +Beyt +Cilveler eylerse zîr-i ebrû-yı pür-tâbda +Vechi var çeşm-i bütânun arkası mihrâbda +*** +Açılsun şerha-i dil zahm-bend-i cânumuz geldi +Sürilsün merhem-i mey sâkiyâ cânânemüz geldi +CİNÂNÎ +Semendireli sipâhî-zâde zümresinden dervîş-sîret ve ehl-i hâl-i +ma’rifet imiş. Eş’ârı letâfetden hâlî değildir. Beyt-i âtî âsâr-ı +şi’riyyesindendir: +Beyt +Cân ü dil hancerüni her gice pehlûya çeker +Bir zemân oldı begüm her kişi kendüye çeker +*** +Peyâm-ı hâl ü ruhundan belürmedi eserün +Yâ kanlu gömlegün ey lâle yâ kara haberün + + +CİNÂNÎ +Burusa’dan zuhûr ve Cinânî mahlas-ı şi’r ile meşhûr olmuşdur. +Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i fazl ü kemâle sa’y ü verziş ve meşâhîr-i +ulemâdan Mu’allim-zâde’nin dershâne-i terbiyetinde kûşiş ederek +mülâzım olup kırk akçe medresesinden ma’zûl iken senesi +Muharremi’nde Mevlânâ Muhyî yerine Burusa’da İvaz Paşa müderrisi +olmuşdur. senesi Muharremi’nde Cinânî merhûm nâ-kâm ü +nâ-ümmîd olduğu hâlde azm-i cinân-ı câvîd edip mahlûl olan +medresesi İpekçi Acem’e verilmişdir. +Şâ’ir-i mezbûr fezâ’il-i kesîre ile meşhûr elsine-i selâsede nazm ü +nesre kâdir gâyet güzel bir şâ’ir-i sâfî-fu’âd dervîş-nihâd imiş. +Manzûm ve mensûr birkaç kitâbı vardır. Cümleden biri Mahzen +bahrinde Riyâzü’l-cinân adlı kitâbıdır ki Âzerî merhûmun Nakş-ı +Hayâl’i revişinde mesnevî-gûnedir. +Cinânî merhûm gâyet bezle-gû ve envâ’-ı bedâyi’-i hikâyât ü +rivâyât îcâd ü ibdâ’ına kâdir bir zarîf-i hande-rû imiş. Hattâ +cennet-mekân Sultân Murâd-ı Sâlis Hazretleri dergâhına birçok âsâr-ı +bedî’a takdîmiyle gâhî hâne-i vîrânından şikâyâtını ihsâna bahâne ve +gâhî fıkdân-ı zahîre hikâyâtını recâ-yı bahâ-yı tarhana ve gâhî uşağıyla +olan muhâverâtını beyân yolunda tahrîk-i câme-i letâ’if-perdâz +edermiş. +Cinânî za’f-ı basara mübtelâ imiş. Bir gün meşâhîr-i nüdemâdan +Kefeli Hüseyn Çelebi ki meclis-i irfânın zeyni ve za’f-ı basarda +Cinânî’nin aynı imiş. Cinânî ile bir meclisde sohbet ederler iken +Hüseyn Çelebinin gözüne bir çöp kaçar. Cinânî’den bi’t-tahassüs +ihrâcını recâ etdikde Cinânî birçok zemânlar tefakkuddan sonra +“Görüyorsunuz ya tefahhusda dakîka fevt etmedim. Lâkin ne yapayım +ne çöp var ne göz.” diye cevâb vermişdir. Bu makûle letâ’ifi çokdur. +Nümûne-i eş’ârı olarak birkaç beyt yazıldı: +Beyt +Ni’met-i vaslına agyârı toyurmış dilber +Gönül ey haste-i hicrân nenün aşın ister +*** + +Var mı bir ruhsâre kim hatt-ı siyehfâm olmaya +Devr içinde kangı gün gördük ki akşâm olmaya +*** +Ne azm-i terk-i diyâr itmege mecâlüm var +Ne kâdirem ki turam bir garîb hâlüm var +senesi vefât edip Burusa’da Murâdiyye’de Hamza Beğ +Mescidi hazîresinde medfûndur. +CİNÂNÎ +Sâdât-ı kirâmdan Edirne kâdîsi Emîr Hasan Kânî +Efendinin mahdûmudur. İsmi dahi Mustafâ’dır. Tahsîl-i celâ’il-i +fezâ’il ile sultân-ı bi’l-ulemâ ve burhânü’l-fuzelâ Mevlânâ +Ebu’s-su’ûd’dan mülâzım olmuşdur. Devr-i medâris-i âliyye ederek +Sultân Süleymân-ı Kânûnî asrında pâdişâh-ı mağfûrun ihyâsına +muvaffak olduğu medârisden birine müderris olup çok vaktler tedrîs-i +ulûm-ı âliyye ve âliye etmişdir. Levme-i lâ’imden bî-pervâ olduğu +hâlde bununla berâber yine ricâl-i asr ile ihtilât edermiş. +Tab’ı Arabî muhâzarât ve tevârîh tetebbu’una mâ’il olmağın +ibtidâ-yı âferînişden asrına değin vekâyi’-i âlemi yazmışdır. El-hak bir +güzel târîh bırakmışdır. +Arabî kasâ’id ve mu’ammeyâtı vardır. Nazm-ı âtî âsâr-ı +şi’riyyesindendir: +Nazm +Şem’veş ışk eri şevkünle göyinsün yürüsün +Başına âteşîn efserler urınsun yürüsün +Bilmedi kadrini hayfâ dür-i nâ-yâbun +Dest-i emvâc ile deryâ ko döginsün yürüsün + +CENÂBÎ +Cenâbî Paşa diye tezkirelerde mezkûr ü meşhûrdur. Cennet-mekân +Kânûnî Sultân Süleymân Hazretlerinin cûybâr-ı zülâl-i himmet ü +inâyetleriyle neşv ü nemâ ve çemenistân-ı âmâlleri âbyârî-i iltifât-ı +hâkânî ile tarâvet-yâb-ı behcet ü bahâ olan ümerâdandırlar. +İbtidâ harem-i hâs-ı Süleymâniyye’den çâşnî-gîrbaşılıkla çıkıp +sonra emîr-i âhûr olmuşdur. Sonraları iltifât-ı şehriyârî hakkında +izdiyâd ederek Anadolu vilâyetine emîrü’l-ümerâ olmuşdur. Bu +mansıbda iken senesi irtihâl etmişdir. Bu matla’ eşher-i +eş’ârındandır: +Matla’ +Olsa peydâ dûd-ı âhum gözlerüm giryân olur +Ebr-i zulmet zâhir olsa lâ-cerem bârân olur +Tetebbu’ olunan tezâkir-i şu’arâda şu’arâ-yı kadîmden zuhûr etmiş +henûz böyle bir matla’-ı ma’nîdâr görülememişdir. Tezkire sahibi +Hasan Çelebi işbu matla’ı bu yolda tanzîr etmişdir. Lâkin ma’nâ +başkadır. +Nazîre +Eylesen azm-i sefer cânâ gözüm giryân olur +Pâdişehler bir yana azm eylese bârân olur +CENNET +İsmi Mahmûd’dur. Tophânelidir. Gençliğinde Üsküdarî Şeyh +Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinin âşiyân-ı feyz-nişân-ı +muhteremlerine inâbet ü irâdetle on yedi sene kadar hüsn-i hıdmet ve +tahsîl-i rızâ-yı şeyhe sa’y ü gayret edip asâdârlık rütbesini ihrâz +etmişdir. Nazar-ı feyz-eser-i hazret-i pîr ile tahsîl-i ilm ü kemâl ve +tekmîl-i ma’ârif ü merâtib-i ehl-i hâl ederek âsitâne-i mezkûrda +seccâde-nişîn-i irşâd olmuşdur. Ömr-i azîzi yetmişe yetmiş olduğu +hâlde bin yetmiş beş senesi cennât-ı ulyâya gitmişdir. Vefâtına +şu’arâdan Üsküdarlı Nâlî Efendi bu mısra’ı târih bulmuşdur: + +Târîh +Ehl-i cennet aldı bûyın cennetün +Azîz-i mûmâ ileyhin eş’ârından teberrüken bir beyt yazıldı: +Beyt +Işk atınun süvârı irişdi menziline +Lâgar har ile zâhid bekler kapuda nevbet +CEZMÎ +Sülâle-i âl-i Hasan-cân’dan Şeyhü’l-islâm Bahâyî Efendi +merhûmun birâder-zâdesidir. Evâ’il-i hâlinde tarîk-ı kesb-i ulûma +âzim ü mülâzım olup silsile-i erbâb-ı tedrîse dâhil olmuşdur. Gide +gide tayy-ı medâris-i mu’tâde ile Diyârbekr mevleviyyeti verilip orada +hâkimü’ş-şer’ ile senesi vefât eylemişdir. +İlm ü fazl ile ma’mûr ve şi’r ü inşâda müsellem ü meşhûr olup +müretteb dîvânı ve muhayyel eş’ârı vardır. Nazm-ı âtî zâde-i tab’ıdır: +Nazm +Bir nice demdür dilün zülf-i perîşândur yiri +Mihre hem-serdür gehî geh tarf-ı dâmândur yiri +Ârzûmend olma ey sayyâd düşmez dâmuna +Ol tezerv-i işvenün serv-i hırâmândur yiri +Gülşen-i kûyında yârün âşiyân-sâz oldı dil +Bülbül-i âşüftenün Cezmî gülistândur yiri +Bu beyti hasb-ı hâlini îhâm yolunda söylemişdir: +Beyt +Meyhâne bizüm hâne-i bî-minnetümüzdür +Ol pîr-i mugân ise velî-nîmetümüzdür + +Velî nâmında bir mahbûbun âlüfte-i aşkı oldukda bu kıt’ayı nazm +etmişdir: +Kıt’a +Feyz-hâhâna geşt idüp Cezmî +Taleb-i Hak ümîdi olmışdur +Soyınup tekyegâh-ı ışk içre +Bir velînün mürîdi olmışdur + +CEVDET +Vükelâ-yı saltanat-ı seniyyeden hâlâ şûrâ-yı devlet re’îsi mu’âvini +devletli Cevdet Paşa Hazretleridir. Müşârün ileyh senesi +Rûmeli’de vâki’ Lofca nâm kasabada zînet-efzâ-yı bezm-i şühûd olup +senesi Dersa’âdet’e bi’l-vâsıla tahsîl-i ulûm-ı âliyye ve tekmîl-i +nesh-i ilmiyye ederek senesi tarîk-ı tedrîse dâhil olmuşdur. +senesi ibtidâ meclis-i ma’ârif ve ba’dehu kat’-ı merâtible meclis-i vâlâ +a’zâlıklarında bulunmuşlardır. senesi vilâyât-ı şâhâne teftîş-i +ahvâli içün kıt’a-be-kıt’a ecille-i ricâl-i Devlet-i Aliyye’den bir kaç +zevâtın me’mûr ü ta’yîn buyuruldukları sırada müşârün ileyh +hazretleri dahi Bosna kıt’asının teftîş-i ahvâline me’mûr buyurulmuş +ve az vakt içinde rızâ-yı âlî-cenâb-ı pâdişâhîye tatbîken tahkîk ü +teftîş-i ahvâl-i bilâd ü ibâd ile isticlâl-i da’vât-ı hayriyye-i hazret-i +mülkdârîye muvaffak olmuşdur. senesi ma’hûd vak’a üzerine +Kozan Dağı’nın ıslâhına me’mûr ve oraca dahi tedâbir-i sâ’ibe ve +re’y-i rezîn-i müstahseneleri meşhûd olmasıyla senesi bâ-rütbe-i +vezâret ü müşîrî Haleb vilâyet-i celîlesi vâlîsi olup vilâyet-i mezkûrda +dört beş seneye karîb vâlîliklerinden sonra İstanbul’a da’vet olunup +ahkâm-ı adliyye nezâret-i celîlesi muhavvel-i uhde-i kifâyetleri +buyurulmuşdur. Mu’ahharen evkât-ı hümâyûn nezâretine ve şûrâ-yı +devlet a’zâlığı sınf-ı celîlesine me’mûr olmuş iken bir aralık ya’nî +senesi Mar’aş eyâleti mutasarrıflığına ta’yîn olunup azîmet etmiş +ise de az vakt içinde İstanbul’a avdet edip evkât-ı hümâyûn nezâret-i +celîlesi ve andan ma’ârif nezâret-i celîlesi ve geçenlerde şûrâ-yı devlet +mu’âvinliği uhde-i istîhâllerine tevcîh buyurulmuşdur. +Müşârün ileyh hazretleri âlim ü şâ’ir ü âkil bir vezîr-i + +ma’ârif-semîr olup haylîce her bir âsâr-ı ilmiyye vü nâfi’ası misl-i +sâ’ir gibi eyâdî-i erbâb-ı mütâla’ada dâ’ir birer kitâb-ı hikmet-nisâb-ı +kitâbhâne-i mefâhirdir. Ez-cümle senesinden senesine +kadar vukû’ât-ı Devlet-i Aliyye’nin tahrîrine me’mûr olup buna dâ’ir +sekizinci cilde kadar yazmış oldukları târîh-i Devlet-i Aliyye’nin +vukû’ât-ı dâhiliyye vü hâriciyyelerini şâmil kaleme alınan târîhlerin +kâffesine bi-hakkın müreccah ü mükemmel bir mecelledir. +Mukaddime-i İbn-i Haldûn’un beşinci cildini terceme etmişdir ki +mukaddimenin fünûn ciheti demek olduğundan en ziyâde san’atlı yeri +ve terceme olunmağa değeri cild-i mezkûrdur. Sadr-ı esbak müteveffâ +Fu’âd Paşa merhûmla müştereken Kavâ’id-i Osmâniyye nâmıyla lisân +ı +Türkî’nin kavâ’idini ve imlânın sıhhat ü selâmetini +mübeyyen bir risâle tanzîm etmişdir ki ehl-i kitâbete bir büyük +yâdigâr-ı fevâ’id-nisâr ihdâ buyurmuşlardır. +Bunlardan başka bir haylî âsârı ve hele ahkâm-ı adliyye dâ’iresinde +müteşekkil mecelle hey’etine riyâset ü nezâreti münâsebetle ilm-i +fıkhın mu’âmelât kısmının Türkçeye bi’t-terceme bâb bâb ve kitâb +kitâb neşrine vukû’-ı himmetleri dîn ü devlete en büyük hıdmet +demekdir. Âsâr-ı şi’riyyesinden bir gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Safâ verir bize yâr etse pür-itâb hitâb +Ki telh olunca eder tab’ı neş’e-yâb şarâb +Hevâ-yı nefs ile magrûr olan tenük-magzın +Yakın vakitde olur hâli çün habâb harâb +Safâ-yı bâde-i gül-gûnu istemez zühhâd +Olur mu neş’e-ber-âverde-i gül-âb kilâb +Vatan cüdâsı cefâsın sorar isen sâkî +Nevâ-yı nâle-i çînî verir cevâb çü âb +Leb-i nigârda ben niçe bin neşât verir +Ki nokta nakşıla Cevdet olur serâb şarâb +cüdâsı: cilâsı + +CEVDET +İsmi Ahmed’dir. İstanbul’da tevellüd edip gençliğinde iktisâb-ı +zevâhir-i ma’ârifle Bâb-ı Âlî’de dâhiliyye kalemi hulefâsı sınfına dâhil +olmuş iken senesi vefât eylemişdir. +Nevâdirü’l-âsâr nâmında ve Zînetü’l-mecâlis adlı iki eser-i +makbûlü ve müretteb dîvânçesi vardır. Merhûm şu’arâ-yı asrının ehl-i +ilm ü kemâlinden imiş. Nazm-ı âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Nazm +Mâcerâ-yı eşkimi pek ter geçer mâdâm su +Edemez bahr-i muhîtin şerhini itmâm su +Çeşm-i giryânım gibi hor hor akar kim etmede +Akserâylı bir perînin vaslına ikdâm su +Her beg oglun eylemez sîr-âb taksîm-i ezel +Nûş eder bu çeşmeden ölçüyle hâs ü âm su +Der-kenâr etmek içün evvel-bahâr-ı işveyi +Semt-i Sa’d-âbâd’a yaydı bir yeşil ihrâm su +Zabt edip tûfândan târîh-i devr-i âlemi +Mâverâü’n-nehr’e dek sorsan eder i’lâm su +Aşk ile Ferhâdveş daglar başın cây eyleyip +Dögünür taşlarla Cevdet şimdi subh ü şâm su +CEVDET +Burusalı Cevdet Efendidir. Mısr’a azîmetle Mısr vâlîsi esbak +Abbâs Paşa merhûmun zemânında Mısr tab’hânesi +müdîri olmuşdur. +Mûmâ ileyhin eş’ârı ol kadar şerî’a değildir. Bir mecmû’ada +beg oglun: beg oglını + +Cevdet nâmına görülen müstezâddan birkaç beyt yazıldı: +Müstezâd +Aldı dil-i nâlânımı bir mug-beçe dülger +Cüz’îce hat-âver +İşler keser uşşâk-ı dil-efgârına ekser +Pek kâfire benzer +Cân burgusunu sîne-i mecrûhuma dikdi +Pek tahta mı s.kdi +Bârân-ı gamı sakf-ı tene çok güzer eyler +Almaz kiremidler +CÛDÎ +Rûmelilidir. Asrında Müzellef Ahmed Efendi diye şöhret-şi’âr +imiş. Evâ’il-i hâlinde tarîk-ı ilme sülûk edip tahsîl-i kemâl etdikden +sonra Burusa’da müderris olmuşdur. +senesi İznik’de Şa’bân-zâde Medresesi müderrisi iken +hidâyet-i Samedânî karîn-i hâli olup Medîne-i Münevvere’de +mücâveret ârzûsuyla âzim-i râh-ı Hicâz iken Kâhire’ye vusûlünde +Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk radiya’llâhu te’âlâ anh Efendimizin +hânedân-ı celîlü’l-unvânına intisâb ile şeref-yâb olmuş ve oradan +savb-ı maksûda şitâb edip birçok müddet Medîne-i Münevvere’de +mücâveretle târîhinde âzim-i dâr-ı na’îm olmuşdur. Âsâr-ı +şi’riyyesinden bir kaç beyt yazıldı: +Beyt +Matlabumdur bûse-i şîrîn-dehân +Tıfl-ı dil yok bilmez ey rûh-ı revân +*** +Ol şem’-i şebistâna ko pervâne dokunsun +Pervâne dokunmasın ana yâ ne dokunsun + +Arz eyleyemez Cûdî-i hüşyâr merâmın +Aklı var ise bir dahi mestâne dokunsun +CEVRÎ +İsmi İbrâhîm kendisi şehrîdir. Ashâb-ı kemâlden ve meşâhîr-i +şu’arâdandır. +Hoş-nüvîs olmak münâsebetle kitâb yazmakla +geçinirmiş. Hattâ Cevrî hattıyla Mesnevî-i Şerîf-i meşhûr ü makbûl +kitâbhâne-i kadrdânân-ı üdebâda cevher-i cân gibi kıymetdâr ü +mahfûzdur. Bir günde bin beyt yazıp bin akçeye füruht etdiği +mervîdir. Pek çok kitâb yazmışdır. senesi vefât eylemişdir. +Cümle-i âsârından birincisi Mesnevî-i Şerîf’in altmış bin beytinin +her bir beytini Cezîre-i Mesnevî nâmıyla şerh etmişdir. İkincisi +manzûm Melhame’sidir ki pek makbûldür. +Hâtıra +Geçen senesi Fransa ve Prusya muhârebesi başlamazdan bir +kaç ay mukaddem bir husûf olmuş idi. Ehibbâdan bir zâtın konağında +bulundum. İstihrâc-ı ahkâm içün Melhame-i Cevrî getirilip usûl ü +kâ’idesi vechile husûfun vukû’u gecesini bulup ahkâmını okurlarken +şu beyt hâtırımda kaldı: +Beyt +Pâris’in pâdişeh-i Cem-câhı +Ola a’dâsı elinde güm-râh +İki üç ay sonra muhârebe zuhûra gelip Prusya’nın galebesi ve +Napolyon’un esâreti hakîkaten fikrime hayret verdi. Çünki efkâr ü +fünûn-ı cedîde karşısında mültefit olmadığından bu makûle tefe’ül ü +istihrâcâta i’tikâd gün-be-gün azalmakda ve eğerçi ekser istihrâcât +zuhûr etmiş ise de bu makûle garîbeler dahi zuhûr etmekde +olduğundan muhâkemesinden kat’ yalnız meşhûdum olan ber-minvâl-i +bâlâ vak’anın tahrîriyle iktifâ kılındı. +Üçüncü Hilye-i Hâkânî’ye nazîre olmak üzere resûl-i ekrem nebî-i +muhterem salla’llâhu te’âlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin +medâ’ih-i seniyyelerini câmi’ bir kasîde nazm etmişdir. Hele + +terkîb-bendi bî-nazîrdir. Eş’ârından bir kaç beyt yazıldı: +Beyt +Bir sînede mestûr olamaz râz-ı mahabbet +Her perdede bin nagme ider sâz-ı mahabbet +Dil cânı degül dilberi de ışka degişdi +Cevrî gibi olsa n’ola mümtâz-ı mahabbet +*** +Hat-ı şi’rüm bahâr-ı ma’nîdür +Sühanum cûybâr-ı ma’nîdür +Hüsn-i ta’bîr ü lafz-ı rengînüm +Yûsuf-ı gül-izâr-ı ma’nîdür +Cennet-mekân Sultân Murâd-ı Râbi’ merhûmun nüdemâsından +Mûsâ Çelebinin vefâtına bu târîhi söylemişdir: +Târîh +Mûsâ’ya cemâl ile tecellî kıla Bârî +Sultân Mehmed Hân-ı Râbi’ merhûmun vilâdetine söylediği +târîhdir: +Ola Sultân Mehemmed âfitâb-ı matla’-ı ikbâl +Zeyl +Na’îmâ merhûm târîhinde Cevrî merhûmun terceme-i hâlini +yazarken ba’zı ef’âl ü harekât-ı mahsûsasını beyân etdiği sırada +“Cevrî merhûm gâyet merâkî-meşreb olmak münâsebetle denizden +korkar ve kayığa binemez imiş. Kâsımpaşa ve Beşiktaş +Mevlevîhânelerine +dahi +bi-hasbi’l-mahabbe +devâma mecbûr +olduğundan her hafta İstanbul’dan kalkar Kâğıdhâne’den dolaşarak +Kâsımpaşa ve Beşiktaş Mevlevîhânelerine karadan +gidermiş.” diye yazmışdır. + +CEVRÎ +Edirnelidir. Asrında Harrât-zâde demekle şehîr imiş. Babası +zurefâ-yı A’câmdan olup Yavuz Sultân Selîm Hân ile Rûm’a gelerek +Edirne’de ikâmet etmişdir. İsmi dahi İbrâhîm’dir. +Tarîk-ı tahsîle sülûk edip birçok vaktler Bostân Efendi merhûmun +gülistân-ı ders ü kemâlinden hûşe-çîn-i semâr-ı irfân olmuş ise de +ebvâb-ı recâ vü âmâli yolda müsned olmağla mahzûn ü nâ-şâd +Abdü’l-kerîm-zâde merhûmun südde-i felek-nihâdına isnâd edip +tarîk-ı kazâya âzim olmuşdur. Andan mülâzım oldukdan sonra +Rûmeli’de ba’zı bilâda kâdî olmuşdur. Kâdîliğinde bile mübâhase vü +mütâla’asına fütûr getirmeyip ömrünü tahsîlde geçirmişdir. +Şi’rde murabba’-gûyluk tarafını tercîh eylediğinden yolda olan +âsârından tahrîr kılındı: +Murabba’ +Gelmekse müyesser degül ol serv kinâra +Sendeyse tahammül göremem sabr ü karâra +Kâdir de degülem bilürem terk-i diyâra +Âvâre gönül n’eyleyeyüm sana ne çâre +CEVHERÎ +Karaferye nâm mahalde tevellüd etmişdir. Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i +celâ’il-i fazl ü kemâl ve tarîk-ı ilme sülûk edip meşâhîrden Pervîz +Efendiden mülâzım olmuşdur. Elli akçe ile müdârese-i ulûma +müdâvim iken semt-i kazâya âzim Dimetoka’da hâkim olup +senesi cevher-i gîrân-mâye-i vücûdu mütevârî-i mahfaza-i zemîn +olmuşdur. +Mahsûl-i kân-ı tab��ı misâl-i yâkût-ı seyyâl zînet-fürûz-ı iklîl-i +ashâb-ı ma’ârif ü kemâldir. Bir gazel âsâr-ı şi’riyyesinden olarak +tahrîr kılındı: +ma’ârif: masârif + +Gazel +Çü diş dökildi saç agardı göz yaşa düşdi +Sefer tedârükini gör ki iş başa düşdi +Bu bir su’âl-i mukadder durur cevâbında +Te’emmül olsa ne allâmeler şaşadüşdi +Ecel ukâbı gelüp nahl-i ömrüne kondı +Miyân-ı murg-ı dil ü câna kargaşa düşdi +Dem-â-dem akdugı bu yaşum ey büt-i sengîn +Tolu bu şîşe-i dil nâ-gehân taşa düşdi +Ecelden ön mehe virdi Cevherî varın +Gedâ-yı hâk-i deri oldı pâdişâ düşdi +Mecdî ismine bu mu’ammâ anındır: +Nazm +İderken ârızun devrini seyrân +Pey-â-pey zülfi görürdüm perîşân +CEVHERÎ +Gevher-i kân-ı şeref dürr-i deryâ-yı men aref kutb-ı felek-i +kerâmet merkez-i dâ’ire-i vilâyet kân-ı ma’ârif sarrâf-ı bâzâr-ı şerâ’if +ü letâ’if Bâlî Çelebidir. Rahîk-i cezebât-ı Sübhânî ile serhoş ve bâde +aşk-ı İlâhî’den mest ü medhûş olmağla asrında Serhoş Bâlî diye +müştehir imiş. Tahsîl-i ma’ârif ü ulûm ile tarîk-ı ilme sâlik olarak +tayy-ı merâhil ü mesâlik-i ilmiyyeden sonra cennet-mekân Sultân +Süleymân Hân-ı Kânûnî Hazretlerinin hâcelerinden mülâzım olup +otuz akçe ile Kepenkçi Medresesi’nde meşgûl-i tedrîs iken aşk-ı İlâhî +ve cezebât-ı nâ-mütenâhî galebesiyle terk-i dağdağa-i fenâ etmiş ve +ki: kişi +Bu: Bir +“Nefsini bilen Rabb’ini bilir.” +cezebât: cezebân + +Şeyh Ramazân Efen-di merhûmun âsitânını cây-ı sa’âdet bilip âkıbet +şeyh-i mûmâ ileyhin nazar-ı feyz-eserlerinden müstefîd olmuşdur. Bir +pîr-i kâmil ve aksâ-yı makâmât-ı erbâb-ı riyâzâta vâsıl oldukdan sonra +zâviye-nişîn ve pîr-i tarîk-ı selef-i sâlihîn olmuşdur. senesi târik-i +diyâr-ı fenâ ve âzim-i âlem-i bekâ olup câm-ı visâl-i melik-i müte’âl +ile mest-i mütemâ’il ve ârzû-yı bâli olan humhâne-i vahdete vâsıl ü +nâ’il olur. +Merhûmun cümle-i kerâmâtından olmak üzere telkîn etdiği +meyyitin sadâsı işidildiğini mevcûd cenâze halkı şâyi’ eylemiş diye +mütevâtirdir. +Pîrûze Alî Bâlî demekle asrında meşhûr olan bir cevânın şîfte-i +hüsnü olmağla Cevherî tahallus etmişdir. Şeyh-i merhûmun enîsi +Mevlânâ Selîkî rivâyet etmişdir ki şeyh-i mezkûrun giriftâr-ı aşkı +içün mahbûbu vefât eder. Aradan bir eyyâm mürûrunda şeyh +mahbûbunu ru’yâda görür ve Zelîhâ-misâl dâmen-i visâle el urup +“Bunca zemândır çeşm-i giryân ile tâlib-i iksîr-i ekber ve râgıb-ı +kibrît-i ahmerim. Hâk-i pâyından ve gerd-i kabr-sâyından bir avuç +toprak ihsân eyle ki çeşm-i cânıma tûtiyâ ve dîde-i gam-dîdeye kuhl-i +rûşenâ edeyim.” diye niyâzmend olması üzerine mahbûbu bir kâğıd +içine azıcık toprak koyup şeyhe verir şeyh uyanır. İhvânıyla +musâhabet ve hâlet-i menâmı hikâyet ederken ahvâl-i hünerverân gibi +perîşân olan sarığını sarmak üzere açdıklarında içinde bir parça +dürülmüş kâğıd görülür. Kâğıd açılıp bi-aynihi ru’yâda verilen toprak +müşâhede kılınır. +Merhûm-ı müşârün ileyh karâ’ih-i müstakîme ve azimme-i + tabâyi’-i selîmesini hazret-i melik-i kadîrin sun’-ı sanî’in ve +hâni’-i habîrin emr-i bedî’in bilmek semtine ma’tûf eden tâ’ife-i +şerîfe-i meşâyihden bir zât-ı âlî-kadr imiş. Nazm-ı âtî ol müşerref-i +envâr-ı İlâhî mahzen-i esrâr-ı nâ-mütenâhî kurre-i ayn-ı evliyâ +gurre-i rûy-ı asfiyâ sûhte-i sübhân-ı celâl âmuhte-i tecelliyât-ı cemâl +server-i ehl-i vilâyet sultân-ı serîr-i hidâyet hazretlerinindir: +Nazm +İlm-i ahfâ ögredür âşıklarına ol dehân +Anuniçündür seni seven olur gözden nihân +tahallus: tahallusdur +mezkûrun: mahbûb-ı mezkûrun +kabr: gabr +kurre-i: gurre-i + +*** +Âfet-i devrân ruhundur ârız-ı dil-cûyun âb +Sen bu yüzden mâh-rûlar içre oldun âfitâb +Hattun ol âfet durur kim âfitâb üstindedür +Zülfün altında izârundur sehâb altında âb + + +HARF-İ H +HÂZIK +Mevlidi Erzurûm ve ismi Mehmed’dir. Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i +kemâl edip biraz müddet Dersa’âdet’de ârâmdan sonra sevdâ-yı vatan +müstevlî-i hâtır-ı pür-miheni olmağla Erzurûm müftîliğini bi’l-istihsâl +şedd-i ricâl ile şâhid-i dil-ârâ-yı merâmı der-âgûş-ı merâm etmişdir. +Asrının müftî-i müşkil-güşâsı imişler. Vatanlarında müddet-i medîde +umûr-ı fetvâ ile meşgûl oldukları gibi tedrîs ü tahkîk ile edâ-yı resm-i +fuhûl ederlermiş. Vefâtları senesinde vukû’ bulmuşdur. +Müretteb dîvânları olup kendileri dahi Hâzık mahlasıyla +elsine-ârâ-yı iştihârdırlar. Cümle-i âsârından bir gazel ve bir matla’ +tahrîr kılındı: +Gazel +Yetmez mi çîn-i kâkülü nâfe-şiken bana +Fikr-i hatâ degil mi hevâ-yı Hoten bana +Bir kec-külâh ocaklıya oldu esîr kim +Etmez ihâta kıstına mâl-i reşen bana +Verdim gönül gül-ruhun âline aldanıp +Etmedi kimse eyledigim rengi ben bana +Bilmem ne oldu söz mi işitdin rakîbden +Evvel bu denli etmez idin cevri sen bana +Tasdîk olunsa kavli isâbet degil midir +Hâzık sühanda Nâbî-i sânî de sen bana +Matla’ +Reg-i fass-ı nigîn bir nâm içün bin zahm-ı nîşter yer +Düşenler kayd-ı nâma çarh elinden haylî hancer yer + +HÂSİM +İsmi İbrâhîm maskat-ı re’si Diyârbekr’dir. Gençliğinde tahsîl-i +ma’ârif-i mevfûre ile şehr-i bî-misâl İstanbul’a gelip Şeyhü’l-islâm +Abdu’llâh Efendi âsitâne-i feyz-âşiyânesine intisâb etmiş ve şeref-i +mülâzemetle kırk akçe medreseden ma’zûl iken senesi Rüşdî +Mustafâ Efendi yerine İzmir fetvâsıyla mesrûr olmuşlardır. İki sene +İzmir’de seccâde-pîrâ-yı fetvâ oldukdan sonra İstanbul’a avdet etmiş +ve bi’l-imtihân dâhil-i sınf-ı müderrisîn-i kirâm olup devr-i medâris-i +mu’tâde etmekde iken âzim-i medrese-i âhıret olmuşdur. +Ulûm-ı Arabiyye’de fâ’ikü’l-akrân ve fünûn-ı sâ’irede müşârün +bi’l-benân ve şi’r ü inşâda nâdire-i asrı oldukları ba’zı tabakâtda +görülmüşdür. Gazel-i âtî âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Gazel +Şeb-zindedâr iden beni ol mâh-rû mıdur +Yoksa hâl gâliye-i fitne-cû mıdur + +Ahvâlümüzi itmededür cüst ü cû yine +Kasdı rakîb-i rû-siyehün güft ü gû mıdur +Vardur miyân-ı ceyş ü rahtda müşâvere +Şâh-ı gama netîcesi bilmem gulû mıdur +Te’sîr-i gamzesine birin itmege hedef +Dilber denlü âşık-ı zâra adû mıdur +Hâsim denlü mest-i mey oldum ki bilmezem +Der-kef olan piyâle mi yoksa sebû mıdur +Nâ-temâm +Mir’ât-i hâtırında görinmem adem miyüm +Ey mâh-pâre yoksa gubâr-ı elem miyüm +Geh çeşm ü gâh pâya düşürdi beni nesîm +Bilmem gubâr-ı sürme-i hâk-i kadem miyim +Eş’âruma perestiş ider Hâsimâ bütân +Rengîn nukûş-ı ma’nîye beytü’s-sanem miyüm + +HÂSİB +Meşâhîr-i vüzerâdan Köprülü-zâde Fâzıl Paşa merhûmun +mahdûmu Es’ad Beğ’dir. Evân-ı şebâbında tahsîl-i ma’ârif-i bî-hisâb +ile şi’r ü inşâya heves ve gül-bün-i hoş-bûy-ı eş’âra dest-resden sonra +fenn-i silahşorîde dahi kesb-i meleke etmişdir. +Bir zât-ı güzîde-hısâl ve şâyeste-i izz ü ikbâl olmağın +târîhinde menşûr-ı sa’âdetleri tuğrâ-yı garrâ-yı vezâretle memnûn +kılınmışdır. Evâ’il-i hâlinde Vezîr-i a’zam Alî Paşaya takdîm etdiği +bir kasîdesine dest-res olunmağla iki beyti bi’l-ifrâz tahrîr kılındı: +Ebyât-ı müfreze +Bestedür zencîr-i adle dest-i cevr-i zâlimân +Oldun adl itmekde sen Nûşîrevân’a câ-nişîn +Safha-i âlem mutarrâ oldı çirk-i fitneden +Sadme-i kahrunla hasf olup yire a’dâ-yı dîn +HÂSİB +İsmi Mehmed mevlidi Kastamonu’dur. Gençliğinde meşâhîr-i +şu’arâdan Hüseyn Ferdî Efendi terbiyesiyle iktisâb-ı ma’ârif edip +dîvân-ı sultânî kâtibleri silkine dâhil ve sonraları Mısr mukâbeleciliği +mansıbıyla Mısr’a âzim olmuşdur. +Mervîdir ki Vezîr-i a’zam Alî Paşa târîhinde Avusturya +üzerine müteheyyî-i hareket ü azîmet iken sâhib-i terceme Mısr’dan +henûz gelmiş imiş. Bir zâyiçe takdîmiyle bu seferde Alî Paşanın +şehâdetini ve asâkir-i İslâm’ın hezîmetini beyân eylediğinden umûr-ı +âtiyyeden haber vermek töhmetiyle magzûb-ı âsafî olarak +Bozcaada’ya nefy ve kal’a-bend edilir. Arası çok geçmez Alî Paşa +esnâ-yı muhârebede şehîd ve asker-i İslâm münhezim olur. +Müte’âkıben sâhib-i terceme ıtlâk edilmekle İstanbul’a gelip ba’zı +menâsıba ba’de’t-tasarruf Mora defterdârı iken orada senesi +tayy-ı tûmâr-ı hayât eder. +Nazm-ı âtî kal’a-bend iken hasb-ı hâl-gûne söylediği +âsârından müfrezdir: + +Nazm +Münşî-i takdîrin idrâk olsa ger inşâları +Lafz-ı tedbîre muzâf eyler idüm ma’nâları +Şârih-i dîbâce-i takdîr olan âriflerün +Harf-i teslîm ü rızâ terkîbdür imlâları +HÂFIZ +Nâmı Mehmed aslı Acem’dir. Karındaşı Kukla Acem’le İstanbul’a +gelmişdir. Ekser ulûm ü fünûnu câmi’ ve mahzûzât ü ma’lûmâtı kesîr +bir zât-ı irfân-semîr imişler. Zâde-i tab’ı lugât-i garîbe ve mezâmîn-i +acîbe ile memlû olduğundan pek çoğunun ma’nâsı anlaşılmaz. Eş’ârı +içinde ma’nîdâr ve rasâneti âşikâr birçok ebyâtı dahi bulunmağın +birkaç beyt yazıldı: +Ebyât +Bâde hallinde acâ’ib hîle buldum gûş idün +Mest olan teklîf-i sâkıt olsun ol dem nûş idün +*** +Hoşâ ki meykede küncinde bir yatagum ola +Elüm ayagum ola kâseden ferâgum ola +*** +Felek altun benekdür kim zemîni âsumânîdür +Şeh-i mi’râca lâyıkdur hıl’at husrevânîdür +Hâfız’ın garâbet-i elfâz ü mezâmîn-âgîn olan ebyâtındandır ki +birâderi Kukla Acem hakkında mersiye-gûne demişdir: + +Beyt +Cenâyizler cenâzâtı katârın gördünüz mi vâh +Cenâyizler cemâd ayakları âdem ma’âza’llâh +El-ma’nâ fî-batni’ş-şâ’ir. +Hâfız Merzifon’da müderris iken Sultân Selîm Hân sene +Amasiyye’de kışlayıp li-ecli’s-sayd Merzifon’a gelirler. Sâhib-i +terceme dahi istikbâle gidip edâ-yı Türkî-i kadîmde bir gazel takdîm +eylemişdir ki matla’ı budur: +Matla’ +Dilâ tâ irmesün kimse mühîmga nâleler yanglıg +Hisâr it âteşîn âhı sin ana hâleler yanglıg +Sultân Selîm Hân dahi câ’ize vü ihsân olmak üzere İstanbul’da Alî +Paşa Medresesi’ni vermişlerdir. Te’lif etdiği kitâbların isimleri +bunlardır ki mahdûmu Ebu’l-me’ânî’ye bırakmışlardır fakat hangi +fendendir bilinemedi. +Birinci Ma’ârikü’l-ketâ’ib +İkinci Fihristü’l-ulûm +Üçüncü İrcâ’ü’l-ulûmi Fî-noktatin Vâhidetin +Dördüncü Nefsetü’l-masdûr bu kitâbda bir mahbûba alâkası +zemânında ahvâl-i aşk ü mahabbetden bahs etmişdir. Artık bu makûle +esmâ-yı garîbe ile müsemmâ kitâbların münderecâtı nasıl olmak lâzım +gelir kıyâs olunmalıdır. +HÂFIZ +Sirozlu olmağla asrında Hâfız-ı Sirozî diye kesb-i iştihâr +eylemişdir. Sultân Süleymân-ı Kânûnî asrı şu’arâsından olduğu ancak +Mısra “Âşık Çelebi . Meşâ’irü’ş-Şu’arâ . C. . hzl. +Filiz Kılıç. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü. ” künyeli eser esas +alınarak düzeltilmiştir. +Mısra “Âşık Çelebi . Meşâ’irü’ş-Şu’arâ . ” +künyeli eser esas alınarak düzeltilmiştir. + +tahkîk edilebilip tafsîl-i ahvâline dest-res olunamadı. Şu kadar ki +evâ’il-i hâlinde talebe-i ulûmdan iken terk-i tahsîl ve tekyeden tekyeye +devr ederek enfâs-ı ma’dûdesini tekmîl eylemişdir. +Eş’ârı güzeldir. Bu iki matla’ âsâr-ı şi’riyyesindendir: +Matla’ +Âşıklaruz belâ-zedeler mübtelâlaruz +Âlemde bir mahabbete kâni’ gedâlaruz +*** +Dilde safâ-yı ışkun dîde gamunla pür-nem +Bir evde ıyş ü şâdî bir evde ye’s ü mâtem +HÂFIZ +Maskat-ı re’si Konya olduğundan bu dahi asrında Hâfız-ı Konevî +diye şöhret-şi’âr olmuşdur. Sultân Selîm asrı şu’arâsından ise de +tafsîl-i terceme-i hâline imkân müsâ’id olamadı. Hattâ sâhib-i +tercemeyi Hasan Çelebi ve Latîfî merhûmlar tezkirelerinde yalnız +Fârsîdân +ve +mesnevî-hân +bir +zât-ı +sâhib-i +irfân +deyip +geçiverdiklerinden şârih-i dîvân-ı Hâfız olmak hâtırasıyla pek çok +terâcim-i ahvâl mecmû’alarına mürâca’at olunduysa da bundan ziyâde +tafsîl-i hâline muvaffak olunamadı. Her ne ise eş’ârından bir beyt +tahrîr kılındı: +Beyt +Zülf-i müşkîn kim sabâdan çin seher kalkar kopar +Her taraf cân illerinde fitneler kalkar kopar +HÂFIZ +Meşâhîr-i vüzerâdan Kapudan-ı deryâ Hâfız Ahmed Paşadır. +Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı şu’arâsından olup dâhil-i serây-ı + +sa’âdet-pîrâ-yı cihânbânî ağayân-ı âlî-şânından iken târîhinde +kapudan-ı deryâ Abdî Paşaya halef olmuş ve az müddet içinde azl +edilip Şâm beğlerbeğliği ile mahall-i mezkûra gönderilmişdir. +Müşârün ileyhin terceme-i hâline tezkirelerle Sefîne-i Kapudan-ı +Deryâ nâm terâcim-i ahvâl mecmû’asından bu kadarcık dest-res +olunabildi. Beyt-i âtî âsârındandır: +Beyt +Füsûnger hokka-bâz olmuş durur bu çarh-ı lu’bet-bâz +Nücûmu erzenâsâ geh ıyân ü geh nihân eyler +HÂFIZ +İsmi Mustafâ’dır. Burusalı Haylî nâm şâ’irin terbiyet-kerdesi +olmağla asrında Haylî Hâfız demekle şöhret olmuşdur. +senesi vefât etmiş ve tertîb-i dîvân eylemişdir. Nazm-ı âtî +eş’ârından nümûnedir: +Nazm +Ol serv-i sehî nâz ile geşt-i çemen eyler +Ferşini sabâ berg-i gül ü yâsemen eyler +Hâfız ser-i zülfeyni düşüpdür zekan üzre +Diller ki çeh-i gamdadır ana resen eyler +*** +Şarâb-ı neşve-i la’liyle bâde nûş olalım +Dilâ bilip hat-ı esrârını hamûş olalım +Füsûnger: Füsûnlar + +HÂFIZ +İstanbulludur. Asrında Südci-zâde Alî Çelebi demekle meşhûr +imiş. Evâ’il-i hâlinde kibâr-ı meşâyih-i Halvetiyye’den Ümmî +Sinân-zâde Şeyh Hasan Efendinin hıdmet-i bâ’isü’l-bereketlerinde +bulunmağla kendilerine mu’âsırları Ümmî Sinân Hâfızı derlermiş. +Tahsîl-i kemâl-i ma’rifet ve tekmîl-i âdâb tarîkıyla tenvîr-i zât +etmişdir. Ale’l-husûs ilm-i edvârda akrânı nâdir ve fünûn-ı kesîrede +yed-i tûlâsı zâhir bir şâ’ir-i mâhir olup senesi ziyâret-i +Beytü’l-harâm ve mücâveret-i Ravza-i Mutahhara-i hazret-i +seyyidü’l-enâm maksadıyla âzim-i Hicâz iken Mısr’da müteveccih-i +bâdiye-i bekâ olmuşlardır. İnşâd eylediği “na’t-ı nebevî”sinden bir +beyt tahrîr kılındı: +Na’t-ı Şerîf +Karîn-i bezm-i erbâb-ı hevâyam yâ Resûla’llâh +Harîm-i kûy-ı kurbundan cüdâyam yâ Resûla’llâh +Bu na’tı kendileri ilâhî-gûne bestelemişlerdir. Beyt-i âtî dahi +âsârındandır: +Beyt +Hasret-i ebrû ile ham-der-ham oldı kâmetüm +İnhinâ-yı mâh-ı nev şekl-i hilâl olmaz bana +HÂFIZ POST +İsmi Mehmed mevlidi İstanbul’dur. E’immeden bir zâtın oğlu +olduğu içün Hâfız Post diye şöhret-gîr-i âfâk olmuşdur. Nâm-ı sâmîsi +mesbût-ı cerîde-i irfân meşâhîr-i şu’arâ-yı Rûm’dan Nâ’ilî-i +mu’ciz-beyânın terbiyet-kerdesi ve hoş-gû ve sâhib-i tab’-ı dil-cû +olmak münâsebetiyle mu’âsırı ekâbirinin nedîm-i hâsı imiş. Hem âlim +hem şâ’ir hem hoş-nevâ ve Fârâbî-edâ bir zât-ı bî-hem-tâ elbet nezd-i +kadrdânânda makbûl ü mümtâz olur. +Evâhır-ı hâlinde dîvân-ı hümâyûn hâceliği sınf-ı celîline ilhâk edip +kâğıd-bîrûn emâneti mansıbıyla şîrîn-mezâk iken senesi murg-ı + +rûhu nağme-tırâz-ı tâk-ı kudsî-nitâk-ı heşt-berîn olmuşdur. Beyt-i +âtîden mâ’adâ âsârına her ne rütbe sa’y edildiyse de dest-res +olunamadı: +Beyt +Firâkunla günüm şeb gice kârum cümle âh oldı +Yetiş gel ey tabîb-i cân ü dil hâlüm tebâh oldı + +HÂFIZ +İstanbulludur. Gümrükde meyve-i huşk kitâbetinde müstahdem +olmağla asrında Gümrük Hâfızı diye şöhret bulmuşdur. Sultân +Ahmed-i Sâlis asrı şu’arâsından olduğu tahkîk kılınmış ise de târîh-i +tevellüd ü vefâtı ve tafsîl-i ahvâli bulunamadı. +Şu kadar ki sunûf-ı ma’ârif ü ulûm ile şöhret-gîr olan üdebâdan +olup hoş-sohbet şûh-tabî’at bir şâ’ir-i pür-ma’rifet olduğunu ba’zı +tezkireler işâret eylemişlerdir. Âsârından bir gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Dem-i hatt-ı visâl-i yâr ile dil oldı şenlikde +Bahâr oldukda hoşdur yâr ile işret çemenlikde +Sürüp hatt-ı sepîdüm sîne-i sîmîn-i dildâra +Görüşdüm ol semen-sîmâ güzelle yâsemenlikde +Hat-ı cânâneden ruhsâr-ı ala bir keder gelmez +Olur üşküfte vü handân gül-i ra’nâ dikenlikde +Virürmiş duhter-i rez eskidükçe neşve-i tâze +Arûs olur görince şevheri zen pîrezenlikde +Dem-i fürkat esenleşdükde sıhhatle dimiş Hâfız +Hemîşe lutfı var olsun ola yârüm esenlikde +lutfı: lafzı + +HÂFIZ +Ayntâblıdır. Şu’arâ-yı asrdan hâlâ Ayntâbî Hasırcı-zâde Mehmed +Ağa diye meşhûrdur. Ayntâb hânedân-zâdelerinden bir zâtdır. Gâyet +edîb ü latîf olduğundan bundan yedi sekiz sene mukaddem İstanbul’a +gelmiş ve zînetü’l-mecâlis-i ekâbir olmuş idi. +Mûmâ ileyhin letâ’ifindendir ki Kiçeci-zâde sadr-ı esbak merhûm +Fu’âd Paşa esnâ-yı musâhabetde Hasırcı-zâde’ye “Bizim seninle +cümleden ziyâde münâsebetimiz der-kârdır. Zîrâ sen Hasırcı-zâde ben +Kiçeci-zâde.” demesiyle mûmâ ileyh dahi “Evet şu kadar var ki +efendimiz kiçeyi sudan çıkardınız.” demişdir. +Mûmâ ileyh İstanbul’da epey müddet kalmış idi. İstanbul’da tûl-i +müddet ikâmeti latîfe-gûne kendisine ismâ’ içün şu’arâ-yı asrdan biri +bu beyti söylemişdir: +Beyt +Girdigi hânelere kim serilip yatmakda +Hasr olup kaldı Sıtanbul’da Hasırcı-zâde +Kendisiyle ittifâkî olarak Göksu nâm mesîrede görüşüldü. +Hakîkaten meclisine doyulmaz zurefâdan idi. Edebiyyât-ı Arab ü Fürs +ü Türk’ün Hâfız’ı idi. Hâk-i pây-ı şâhâneye takdîm olunmuş birçok +kasâ’id ü târîhleri vardır. Gazel-i âtî âsârındandır: +Gazel +Hayret-efzâ-yı ukûl olsa da mînâ-yı vatan +Pek de mest eyleyemez âkili sahbâ-yı vatan +Bir hevâ ile atar sâhil-i gurbetkedeye +Keştî-i cismimizi cûşiş-i deryâ-yı vatan +Kays-ı dil silsile-i gurbete pâ-bend olmaz +Eline girse eger dâmen-i sahrâ-yı vatan +Dehr-i süflîde garîb olduguma çok acırım +Hâtıra geldigi dem âlem-i bâlâ-yı vatan +Sıtanbul’da: İstanbul’da + +Hasan ü Râşid ü Fâzıl ile Hâfız şimdi +Ayn-ı ibret görünür dîdeme me’vâ-yı vatan + +Mûmâ ileyhin işbu gazelinden bâlâter birçok gazeliyyât ü kasâ’idi +varsa da ne çâre ki dest-res olunup da derc edilemedi. +HÂKİM +İsimleri Seyyid Mehmed kendileri şehriyyü’l-asldır. Az zemânda +tahsîl-i ulûm ü fünûn ve ikmâl-i kavâ’id-i hüsn-i hatt ile beyne’l-emsâl +meşhûr olup tarîk-ı kitâbete sülûk etmiş ve rütbe-i hâcegânîyi +bi’l-ihrâz birçok menâsıba nâ’iliyyetle reşk-i emsâl ü akrân olmuşdur. +senesi vak’a-nüvîslik hıdmeti tevcîh olunmağla sene-i +mezbûreden senesine değin vekâyi’-i Devlet-i Aliyye’yi edâ-yı +dil-pezîr ile tahrîr edip sene-i mezbûrede vukû’-ı isti’fâları üzerine +ma’zûl ve silâhdâr kitâbeti ve ona mümâsil ba’zı menâsıb ile nâ’il-i +me’mûl olmuş-lardır. Vefâtı senesidir. Âsârından bir gazel tahrîr +kılındı: +Gazel +Kalem tasvîr-i aşkı şu’le-i bî-reng yazmışdır +Velî ol şu’leden âyîneyi pür-jeng yazmışdır +Nigâh et safha-i ruhsârım üzre kilk-i müjgânım +Hurûf-ı mâcerâ-yı aşkı reng-â-reng yazmışdır +Teh-i gevherde âham hem reg-i âteşde yâkûtam +Benim ressâm-ı kudret gevherim yek-reng yazmışdır +Şeh-i mülk-i cünûn kim sikkeyi mermerde kazmışdır +Ser-i jûlîde-mûy-ı Kays’a Leylî seng yazmışdır +Dü-tâ-kâmet görünsem çok mu Hâkim istikâmetden +Ki nahl-i kaddimi nevk-i tahammül çeng yazmışdır +Cennet-mekân Sultân Osmân-ı Sâlis Hazretlerinin imâret ü sebîl ve + +câmi’-i şerîfine güzel târîhleri vardır. +HÂLET +Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ricâlinden olup asr-ı hâkân-ı sa’îdde +menfiyyen Konya’ya i’zâmını müte’âkıb gerden-dâde-i tîg-i kazâ olan +meşhûr Hâlet Efendidir. +Kuzâtdan Kırımî Hüseyn Efendinin mahdûmu olup senesi +evvelen ve senesi sâniyyen mesned-ârâ-yı fetvâ olan +Es’ad-zâde Mehmed Şerîf Efendi İşbu Şerîf Efendi sâhib-i dîvân +âtîde tercemesi muharrer Fıtnat Hânım’ın birâderidir. merhûmun +dâ’iresine intisâb ve dâ’ire-i müşârün ileyhde hem hıdmet hem de +tahsîl-i ma’ârif-i bî-hisâb edip müşârün ileyhin vefâtından sonra oğlu +Atâu’llâh Efendi dâ’iresinde dahi bir müddet bulunmuş ise de ulemâ +dâ’iresi feyzinin gâyeti bir sene mansıba mütehassır olduğundan ve +sâhib-i tercemenin himmet-i âliyyesi ise buna kanâ’at etmediğinden az +vaktde Atâu’llâh Efendi dâ’iresinden müfârekatla Mehmed Râşid +Efendinin rikâb-ı hümâyûn-ı riyâsetinde mühürdâr yamaklığı +hıdmetini tahsîl edebilmiş ve hıdmet-i mezkûrede meşhûd olan +kâbiliyyeti ve geceleri mu’akkadü’l-ibâre kırâ’at ve efendinin zâde-i +tab’ı olan gazellerini tanzîr ve tahmîs etmekde gösterdiği mahâret-i +tabî’iyyesi münâsebetle müşârün ileyhin meclûbu olmuş +iken ba’zı esbâba mebnî dâ’ire-i müşârün ileyhden cüdâ ve ol asrda +Rûmeli vâlîsi olan Ebûbekir Sâmî Paşa dâ’iresine intisâb içün +Manastır’a şitâb eylemiş ise de me’mûlü derece mültefit +olamadığından sarf-ı nazarla mîr-i mîrândan Ohrili Ahmed Paşa +dâ’iresinde bir müddet hıdmetle İstanbul’a avdet eder etmez +Yenişehr-i Fenar nâ’ibine kethudâ olup mahall-i mezkûra azîmet +etmişdir. +İşte zemânlar mansıbının takarrübü münâsebetle lihye irsâl ve +İstanbul’a şedd-i rihâl edip Galata Mevlevîhânesi şeyhi şâ’ir ü ârif-i +meşhûr Gâlib Dede Efendi hâk-i pâyına rû-mâl ve zâde-i tab’ı olan +eş’ârından ba’zısıyla asrı şu’arâsına tefevvuk-nümâ-yı kemâl olmuş ve +aralık zahîre nâzırı olan Râsih Mustafâ Efendinin hıdmet-i kitâbetini +istihsâl eylemişdir. +tarihi metinde yanlışlıkla yazılmıştır. + +Bir müddet sonra terk-i hıdmetle Kasâbbaşı Hâcî Mehmed Ağanın +ve ağa-yı mûmâ ileyhin vefâtında deryâ tercemânî kalemliği oğlunun +kitâbet-i hıdmetini ihtiyâr eylemiş idi. esnâda rikâb-ı hümâyûn re’îsi +bulunan Çelebi Mustafâ Reşîd Efendi sâhib-i tercemenin hattıyla +tercemânın takrîrleri Bâb-ı Âlî’ye geldikçe sebk-i ibâre ve hüsn-i +hattını ba’zı zevâtın ihtârlarıyla istihsân ederek beğlikçi kîsedârı +ma’iyyetinde istihdâm olunmak üzere def’aten silk-i hâcegânîye idhâl +edilmiş ve çok geçmeden baş muhâsebe pâyesiyle Fransa ikâmet +elçiliğine ta’yîn olunup kadem-nih-i evvelîn-pâye-i süllem-i ikbâl +olmuşdur. +Paris’de itmâm-ı müddet-i ikâmetle Dersa’âdet’e avdetinde +senesi beğlikçi ve iki ay sonra Hakkî Efendi yerine rikâb-ı hümâyûn +re’îsi olduğu hâlde vak’a-i ma’lûmenin zuhûrunda ya’nî senesi +evâ’ilinde Tayyâr Paşa si’âyeti ve Fransa’ya ba’zı mevâd ve entrikalar +üzerine Sebastiyan’ın ibrâmıyla Kütahiyye’ye nefy edilmiş ve bir sene +mürûrunda mazhar-ı afv olup İstanbul’a gelmişdir. +Cezâ-yı nefyden afvının üçüncü ayında bedel-i muhlifât tahsîli ve +mümkin olur ise sûret-i isyânda görünen Vâlî Süleymân Paşanın +i’dâmı ve rütbe-i vezâretle Sa’îd Beğ’in vâlî nasb olunması +me’mûriyyetiyle Bağdâd’a azîmet eylemiş ve evvel-i emrde îfâ-yı +me’mûriyyete adem-i muvaffakiyyetle tehî-dest avdet üzere iken +Mûsul’da Abdü’l-celîl-zâde ile Bâbân hâkimi Abdu’r-rahmân Paşayı +ittifâk etdirerek müşârün ileyhimâ askeriyle Bağdâd üzerine yürümüş +ve esnâ-yı muhârebede Vâlî Süleymân Paşayı i’dâm edip muktezâ-yı +hâl Sa’îd Beğ’in vâlîliği uyamayacağından pederinin kethudâsı +Abdu’llâh Ağayı vezâretle vâlî-i Bağdâd etmiş ve me’mûr olduğu +bedel-i muhlifâtı tahsîl ve nâmûs-ı Devlet-i Aliyye’yi tekmîl ederek +meşkûrü’l-mesâ’î İstanbul’a avdet ve senesi evâhırında +hıdmetine mukâbeleten münhall olan rikâb-ı hümâyûn kethudâlığıyla +tahsîl-i feyz ü mefharet eylemişdir. Bu hıdmetle üç +seneye karîb dâ’ire-i mahremiyyete takrîb edilip senesi +Şevvâli’nde tevkî’î-i dîvân-ı hümâyûn ve ba’de’l-azl otuz yedi +evâsıtında tekrâr nişâncılık ile memnûn olmağla senesinden ... +senesine kadar efendilik unvânıyla ma’nevî vezîr ve hall ü akd-ı +umûr-ı devlet ve redd ü kabûl-i mehâmm-ı saltanat yed-i iktidârında +olmak üzere şöhret ü i’tibârı ma’lûm-ı sagîr ü kebîr olmış idi. +Hudûs-ı envâ’-ı ilel ü esbâb ile esâ’it-i ef’âl ü ahvâli şöhret-yâb +Metinde üç nokta koyduğumuz yerde yazılı olması gereken tarih +unutulmuştur. + +olmağın senesi Saferi evâhırında ve Kapudan-ı deryâ Abdu’llâh +Paşanın sadârete ku’ûdu gününde evvelâ İzmid’e ve sonra Konya’ya +nefy ü iclâ ve orada iken hakkında gazab-ı Mahmûd Hânî tezâyüd +ederek tîg-i âteş-bâr-ı kahr-ı cihândâriyle hayl-i metîn-i vücûdu +güsiste-i târ-ı fenâ olmuşdur. Cesedi civâr-ı Mevlânâ’da ve ser-i +maktû’u İstanbul’da Galata Mevlevîhânesi’nde inşâsına muvaffak +olduğu sebîl ve kütübhânesi civârında i’dâd eylediği medfende +ihticâb-ı türâb olmuş iken tahaddüs eden uzun bir hikâye üzerine ser-i +maktû’u oradan ihrâc ve Yahyâ Efendi Türbesi hâricine idrâc +edilmişdir. Fakat mezkûr Mevlevîhânesi kapısı yanındaki türbede +merkûz seng-i mezârı hâlâ mevcûd ve üzerinde Kiçeci-zâde İzzet +Mollâ’nın: +Hâlet Sa’îd Efendi pîrâna hem-dem olsun +târîhi menkûşdur. Elli yaşından mütecâviz olduğu beşeresinden +zâhir darb-ı nutka kâdir bir zât imiş. +İstitrâd +Sâhib-i tercemenin hâlâ ma’lûm olduğu üzere asrının sâhib-i +nüfûzu olduğundan memleketin voyvodalıkları ve dîvân-ı hümâyûn +tercemânlığı azl ü nasbında münâsebetsiz müdâhalâtı ve Tepedelenli +Alî Paşanın i’dâm ü ifnâsındaki isti’câli târîhçe ma’reke-ârâ bir bahs +olabilir. Hattâ senesi ser-nümâ-yı zuhûr olan memleketin +ihtilâlinde ve Rûm vak’a-i ma’lûmesinde Şeyhü’l-islâm Halîl Efendi +ile müşâcereleri ma’lûmdur. Memleketin voyvodalıklarının erkân-ı +ma’lûmeye tahsîsi ve Tepedelenli Alî Paşanın ta’cîl-i fenâsına dâ’iresi +a’vânından Dede Mustafâ Ağanın me’mûriyyeti ve ağanın mâl-i +Kârûn’la avdeti epeyce muhâkeme götürür. Lâkin bu dürlü vukû’ât-ı +siyâsiyyenin tafsîl ü tahrîriyle muhâkemesine girişmek sadedin hârici +olduğundan sâhib-i tercemeye güzel bir şâ’irdir demekden başka +hasbe’l-meslek bize bir söz yokdur. +Latîfe +Hâlet Efendi mu’âsırı ricâl-i Devlet-i Aliyye’den meşhûr Cânib +Efendi ile bir mahalle giderlerken yolda dilencinin biri Hâlet Efendiye +darb-ı nutka: darb-ı nukata + +“Allâh seni pâdişâha şîrîn göstersin.” du’âsıyla tese’ül etdikde Hâlet +Efendi “Al şu parayı da du’âyı Cânib Efendiye eyle.” demiş. Meğer +Cânib Efendi aşırı çirkinmiş. +Sâhib-i tercemenin matbû’ dîvânçesi ve dîvânçede bir mikdâr +müntehabâtı meşhûrdur. Âsârında hem Hâlet hem de Sa’îd tahallus +etdiği içün iki gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Bulunmaz bir gühersin hîç bahâ vü kıymetin yokdur +Velîkin teşne-dillerde şarâb-ı vuslatın yokdur +Perîsin bî-bedelsin tarz ü tavrın hep müsellemdir +Ne çâre bî-vefâsın âh insâniyyetin yokdur +Sen ey tîg-i tegâfül gamzeden gaddâr kâfirsin +Niçün pek zulm ü bî-dâd ile bilmem şöhretin yokdur +Tabîb-i cân ü dilsin mihribânsın n’eyleyim ammâ +Mürüvvetsiz dil-i bî-çâre aslâ şefkatin yokdur +Niçün terk eyleyip zâr ü perîşân eyledin böyle +Senin Hâlet’le ey bîgâne-hû az ülfetin yokdur +Gazel +Dagıdıp zülfün gehî arz-ı cemâl eylerdi yâr +Âşık-ı hayret-keşi âşüfte-hâl eylerdi yâr +Gâh nâz ü geh niyâz ü gâh va’d-i bûs-ı leb +Teşnesin gâhîce sîrâb-ı zülâl eylerdi yâr +Geh der-âgûş ederek arz-ı niyâz etdikçe ben +Tarf-ı dûşum perde-i ruhsâr-ı al eylerdi yâr +Bir nigâh-ı nâz ile hıkd etse uşşâkın gehî +Sîne pür-sûz ü girîbân-çâk ü lâl eylerdi yâr +Geh ciger-hûn eyleyip bin dürlü cevr eyler Sa’îd +Geh tegâfül-gûne hâlimden su’âl eylerdi yâr +Cennet-mekân Abdü’l-hamîd Hân ricâlinden Hakkî Beğ’in + +vezâretine söyledikleri târîhdir: +Târîh +Verdi üç tug-ı şehenşâh dedim târîhin +Fark eder bâtıl ile hakkı Mehemmed Paşa +Meşâhîr-i vüzerâdan Hurşîd Paşa ile sâhib-i tercemenin arası bir +mikdâr şeker-reng imiş. Paşa ile bir meclisde otururken paşanın +parmağındaki pırlanta yüzüğün şu’â’-ı şems ile pertev-efrûz +olduğuna ta’rîz-gûne bu beyti söylemişdir: +Beyt +Aldı gözümü pertev-i elmâs-ı nigînin +Ey pençe-i hurşîd senin yandım elinden +HÂLET +Müşârün ileyh ahkâm-ı adliyye nezâret-i celîlesi başkâtib-i esbakı +sa’âdetli İbrâhîm Hâlet Beğ Efendi Hazretleridir. +Sultân Abdü’l-kâdir-i Geylânî kuddise sırruhu es-Samedânî +Hazretleri evlâdından ve ashâb-ı hayrâtdan mâliye nâzırı esbak +merhûm es-Seyyid Mehmed Hâlid Efendinin mahdûm-ı sagîri olup +senesinde medîne-i Üsküdâr’da ıkd-ı pervîn-i vücûdu evc-ârâ-yı +âsumân-ı şühûd olarak pederlerinin zıll-ı âsâyiş-i müstazıllında tahsîl-i +ma’ârifle müştagil iken senesinde ol vakt âmedî-i dîvân-ı +hümâyûn mesnedinde bulunarak târîhinde makâm-ı celîl-i +sadâret-i uzmâyı teşrîf buyuran ve şemse-i terceme-i hâlleri harf-i +nûnda sahîfe-tırâz-ı beyân olan übbehetli devletli +Mahmûd Nedîm Paşa Hazretlerinin delâletleriyle bâ-irâde-i seniyye +hâriciyye nezâret-i celîlesi mektûbî kalemine çerâğ buyurulmuş ise de +yine terk-i tahsîl etmeyip ilm ü irfânı müsellem-i cihân olan +mesnevî-hân merhûm Hüsâme’d-dîn Efendi Hazretlerinin tertîb-i +feyyâzânesi âsâr-ı mukaddesesinden müstefîd olmuşlardır. +Rüsûmât emânetinin hîn-i teşkîlinde fenn-i inşâda ma’lûm olan +melâhat-ı edâsı münâsebetle tuz cem’iyyeti başkitâbetine ve sonra +vezâretine: vüzerâtına + +rüsûmât kitâbetine ve Dersa’âdet rüsûmât müsveddeliğine ve orada +dahi Haleb vilâyet-i celîlesi mektûbculuğu mu’âvinliğine ve aradan +çok geçmeksizin bâ-rütbe-i sâniyye vilâyet mektûbculuğuna tahvîl-i +me’mûriyyet ederek dîvân-ı ahkâm-ı adliyyenin ibtidâ-yı teşkîlinde +dîvân-ı mezkûr a’zâlığı inzimâmıyla ve rütbe-i ûlâ sınf-ı sâniyyesiyle +başkitâbete ta’yîn ve çok geçmeden rütbesi sınf-ı ûlâya terfî’ edildiği +hâlde senesi hasbe’l-kader infisâli vukû’ bulmuşdur. +Müşârün ileyh kuvve-i kalemiyye ve hüsn-i tabî’at-ı şi’riyye +ashâbındandırlar. Nazmen ve nesren bir haylî âsârı ve el-ân +tetebbu’ât-ı edebiyye ile iştigâli vardır. Kendileri âsâr-ı şi’riyyelerini +üç kısma taksîm edip zemân-ı şebâbetlerinde söylediklerini Hâletü’ş +şebâb nâmını vererek tedvîn eyledikleri mecelle der-dest-i tab’dır. +Müşârün ileyhin ba’zı gazetelerle dolâb-ı fünûn olan risâlelerde ve +husûsıyla Cerîde-i Havâdis ile Fırât’da ve Gadîrü’l-fırât’da neşr +etdirdiği âsârında intihâb eylediklerini cem’ edip Âsâr-ı Târumâr +nâmıyla bir risâle tertîb eyledikleri misilli Enmûzec nâmıyla e’imme-i +isnâ aşer hazerâtı ve Mevlânâ Hâce Hüsâme’d-dîn ve Mevlânâ +Lutfu’llâh Efendilerle Fu’âd Paşanın terâcim-i ahvâlini mütezammın +kaleme aldıkları risâle oldukça münşiyânedir. +Cümle-i âsâr-ı celîlesinden biri de Âl-i Osmân nâmıyla vekâyi’-i +dâhiliyye-i Devlet-i Aliyye’ye ve vekâyi’e ta’allukı olan vukû’ât-ı +hâriciyyeye mahsûs yazdıkları târîhdir ki zuhûr-ı âl-i Osmân ile +cennet-mekân Osmân Gâzî Hazretlerinin vekâyi’ini hâvî olan cild-i +evveli resîde-i hitâm olmuşdur. +Âsâr-ı ma’lûmesi kuvve-i kalemiyye ve tabî’at-ı şi’riyyesinin +ta’yîn-i derecesini kâfîdir. Eş’ârından dest-res olunan bir iki gazel ile +birkaç beyt tahrîr kılındı: +Gazel +Aklı nâ-çâr eylemiş âlemde imkân gösteren +Der-peyi düşvâr kılmış kârı âsân gösteren +Bin avârız eylemiş a’yân-ı ayn-ı kâ’inât +Tende sûrı gevher-i ervâhı pinhân gösteren +Herkesi hâlince etmiş mübtelâ-yı dil-hırâş +Eyledi pür-hâr tahtın verd-i handân gösteren + +Nef’-i her eşyâyı azdâd ile tebyîn etmege +Dâ’ îcâd eyledi bin dürlü dermân gösteren + +Sabr ü sâmân eylemiş ihsân Hâlet dillere +Ol bütü sabr-efgen ü tannâz ü fettân gösteren +*** +Nâle-i pür-sûz sanma ıztırâb-ı yaradan +Berk urur nûr-ı tecellî sîne-i sad-pâreden +Cân fedâ olsun yolunda çekme Allâh aşkına +Ey perî tîr-i nigâhın bu dil-i bî-çâreden +Aks-i tâb-ı ârızınla eşk-i çeşmim seyr eden +Şu’le-i seyyâledir cârî sanır fevvâreden +Behremend-i lutf-ı çarh-ı bî-direng-i dûndur +Kim ki temyîz eylemezse şimdi agı karadan +Bâdî-i vahşet nedir Allâh içün söyle bana +Ey gazâl-i deşt-i nâzım Hâlet-i âvâreden +*** +Ne gam ruhsârı olsa niyâzımdan mükedder +Düşer rahmet türâba semâ magmûm olursa +*** +Terceme +Kanlı kefenle koydular ammâ mezârına +Zâhir olur haşirde yeşil câmeler ile +*** +haşirde: haşre de + +Bî-nukat +Dem-i vâhidde sad hâle muhavvel +Degildir muttarid ahvâl-i âlem +*** +Matla’ +Şevk-ı lebiyle olmuş uşşâk-ı kibriyâ mest +Yâ Rab ne neş’edir bu dünyâ degil semâ mest +*** +Bîhûde sanma dökdügü kanları yaşları +Çeşmim hayâl-i yâr ile meh-tâb hûn eder +HÂLETÎ +Meşâhîrden Azmî-zâde Mustafâ Efendidir. senesi Şa’bânı’nın +on beşinci Pazarertesi gecesi tevellüd eylemişdir. Fünûn-ı râ’ikayı +lâyıkıyla tahsîl etdikden sonra meşhûr târîh sâhibi Hâce Sa’de’d-dîn +merhûm hıdmetlerine vâsıl ve onlardan şeref-i mülâzemete nâ’il +olurlar. +Evvelâ kırk akçe ile Hâce Hatun Medresesi’ne ve senesi +Mehmed Ağa hâricine ve senesi Eyûb pâyesine senesinde +Sahn-ı Semâniyye’ye ’de Sultân Selîm-i Kadîm Medresesi’ne +’da Hâkâniyye-i Vefâ’ya nâ’il oldukdan sonra senesinde +Dımışk-ı Şâm hükûmetiyle karîn-i izz ü ihtişâm olup senesinde +Mısr-ı Kâhire kazâsına nakl edilmişdir. esnâda mîrü’l-ümerâ-yı +Mısr Hâcî İbrâhîm Paşanın şehâdeti vukû’a geldiğinden sâhib-i +terceme kâ’im-makâm olmuş iken biraz sonra isnâd-ı cünha vü taksîr +ile +mübtelâ-yı azl-i bî-hengâm olur. senesi yine Burusa +hükûmetiyle şîrîn-kâm edilmiş ise de senesinde mansıbından +ferâgat eylemişdir. +senesi Şa’bânı’nda Ahyolı kazâsı arpalık ta’yîn senesi +Edirne hükûmetiyle karîrü’l-ayn buyrulmuş ve bir kâdîye +gafletle ta’rîzi bahânesiyle hengâme-gîrân-ı nifâk azli içün ittifâk +eylediklerinden sene mansıbı Şâm’a tebdîl edilmişdir. senesi +munfasıl ’de hâkim-i dârü’s-saltana ve nısf-ı Ramazân’da azl olmuş + +’de Gümülcine kazâsı arpalık verilmişdir. ’de Mısr hükûmeti +’de azl ile mahalle hükûmeti verilmiş ise de az vakt içinde bu dahi +elinden alındığından İstanbul’a gelmişdir. +senesi Uzuncaova kazâsı zamîme-i rütbe-i aliyyeleri kılınır ve +kâdî-askerlik pâyesi i’tibâr olunur. senesi Anadolu sadrı ve +se-nesinde azl ve Rodos arpalığıyla tekâ’üd olur. senesinde +Rûmeli sadâretine i’tilâ ve ’de infisâl eder ve Silistre arpalığı ile +tekâ’üd edi-lir. Recebi’nde hasmı Şeyhü’l-islâm Yahyâ Efendi +mahlûlinden +dârü’l-hadîs-i +Süleymâniyye +ilâve-i +rütbeleri +buyurulduğu hâlde sene-i mezbûre Şa’bânı’nın yirmi altıncı günü +âzim-i dâr-ı na’îm olmuşdur. +Kesret-i îhâta hüsn-i takrîr ve sür’at-i hâme ile beyne’l-akrân +temeyyüz etmiş imiş. Melek’in Menâr’ına ve Dürer ü Gurer’e +hâşiyyeleri ve Mugni’l-lebîb Şerhi eşher-i âsâr-ı ilmiyyesindendir. +Tefsîr-i şerîfe müte’allık kelimâtı ve Hidâye ve Miftâh şürûhuna +ta’lîkâtı müstakil kitâb olmağa münhamildir. Ganî-zâde merhûm +dîvânını nazm-ı âtiyle takrîz etmişdir: +Takrîz +Dîvân-ı Hâletî yaraşur medh olınsa ger +Miftâh ile açar bize bâb-ı belâgati +Vasf-ı makâlin itse n’ola anlar iktizâ +Her safhasında var nice mahsûs hâleti +Şu’arâ-yı Acem vâdîsine iltifât ve tertîb-i dîvân ü rubâ’iyyât +etmişdir. Âtîde muharrer rubâ’î merhûmundur: +Rubâ’î +Erbâb-ı ışk öninde rubâ’îlerüm benüm +Bezm-i safâya Hâletiyâ çâr-pâredür +Kimdür anunla kıt’a-i elmâsı bir tutan +Noksânı hod yanında inen âşikâredür +Mesnevî ve Şâh-nâme bahrinde Sâkî-nâmesi vardır. Pederlerinin +Melek’in Menâr’ına: Menâr’ın Melek’ine +Hem müellif hem de şair rubâ’î vezniyle kaleme alınmamış bu manzume +için rubâ’î terimini kullanmışlardır. + +Mihr ü Müşterî tercemesini itmâm maksadıyla bir ikiyüz beyt +söylemişlerse de tekmîl edememişlerdir. Münşâ’atları meşhûrdur. +Ekser eş’ârı şikâyet-gûnedir. Çünki pek çok felâket geçirmişdir. Hattâ +“İlm ü hünerin zarardan gayri eseri ve şeb-i yeldâ-yı emelin seherden +başka bîdâr ü seheri görülmüyor.” derlermiş. Eş’âr-ı âtî andelîb-i +tab’ının bir nagme-i hüzn-efzûnudur: +Nazm +Haylî geç virdi bu yıl hükmini eyyâm-ı bahâr +Dinlene dinlene gelmekle nesîm-i eshâr +*** +Hengâm-ı hecr-i yârde hem-demlük itmedi +Yanumda şimdi dâglarun yüzi karadur + +*** +Ebrûlarunla ruhlarun ey şûh-ı şîvekâr +Mecnûn-ı ışka biri meh-i nev biri bahâr +Âh idersem bile âh itmege başlar kuhsâr +Âh ider âh işidür şimdi muhassal dil-i zâr +Şakâ’ik’in beyânına göre vefâtından sonra kalemiyle muvaşşah ü +muhaşşî dört bin cild kitâb ve letâ’if ü eş’âr ve nahb-i âsâr ile memlû +yine kendi hattıyla yüzden ziyâde mecmû’aları zuhûr etmiş. Bu da +bedâyi’-i tabî’atın âsâr-ı fevka’l-âdesindendir. +HÂLETÎ +Sanavber kâdînin nihâl-i dıraht-ı vücûdu olup Rûmeli’de vâki’ +Köstendil Ilıcası’nda tevellüd eylemişdir. Asrında Abdu’llâh Çelebi +diye meşhûr imiş. Kadrî Efendi tezkireciliğinde mülâzım oldukdan +sonra ba’zı bilâd-ı cesîmede mesned-nişîn-i kazâ olmuşdur. +bîdâr ü: bîdârı + +Şâ’ir-i meşhûr Hayâlî Çelebi “Eğer Hâletî fenn-i şi’rde bir mikdâr +mümâreset edeydi niçe üstâd-ı hünerveri nat’-ı belâgatde mansûbe-i +fikr ü hayâl ile mât etmek mukarrer idi.” demişdir. Nazm-ı âtî âsâr-ı +şi’riyyesindendir: +Nazm +Koymasun yoldan tutup her hâr dâmânum diyü +Deşt ü sahrâlarda Mecnûn Leylî���sin uryân arar +senesi Filibe’de kâdî iken vefât etmişdir. +HÂLETÎ +İsmi Mehmed ve asrında Dervîş Hâletî diye şöhret-şi’âr imiş. +Mevlevî iken sipâhî zümresine dahâlet ve senesi rıhlet etmişdir. +Nazm-ı âtî sâhib-i tercemenindir: +Nazm +Destârun ile ruhlarun ey gül-bün-i ümîd +Üç dâne güldür ikisi sürh birisi sefîd +HÂMİD +İsmi Mehmed ve şehriyyü’l-asldır. Sadr-ı esbak Hekîmoğlu Alî +Paşanın hemşîre-zâdesi Nûh Beğ’in oğludur. târîhinde serây-ı +hümâyûna çerâğ buyurulup tahsîl-i ilm ü kemâl ederek bir müddet sır +kitâbeti hıdmetinde bulundukdan sonra munfasılan tarîk-ı tedrîse dâhil +ve târîhinde Haleb mevleviyyetine nâ’il olmuş ve +senesinde Dersa’âdet’de irtihâl eylemişdir. İşbu gazel âsâr-ı +şi’riyyesindendir: +Gazel +Dil-i sevdâ-zede gîsûlarına beste midir +Yok hemân bir başı boş âşık-ı vâreste midir + +Tîr-i tîz-i nigehin kârına yokdur ârâm +Zahmın ey kaşı kemân sîneme peyveste midir +Âh-ı serd-i dil-i uşşâka dayanmaz dediler +Serv-i nâzım kadar tâze vü nev-reste midir +Her zemân yâda gelir kâmeti bilmem ki aceb +Beyt-i endîşeme bir mısra’-ı berceste midir + +Sür’at etmez reh-i eş’ârda tab’-ı Hâmid +Yoksa de’b-i şu’arâ cünbiş-i âheste midir +HÂMİD +Ahmed Hâmid Efendi şehrî ve hâcegândan Nazîf Efendinin oğlu +olduğundan asrında Nazîf-zâde diye şöhret-gîr olmuşdur. İbtidâ +kethudâ kalemine müdâvemet ve rütbe-i hâcegânîyi ihrâz ile niçe +menâsıba nâ’il oldukdan sonra cennet-mekân Sultân Selîm-i Sâlîs +asrında Galata Mevlevîhânesi şeyhi meşâhîr-i ashâb-ı ilm ü irfândan +Gâlib Efendi merhûmun delâlet-i himem-i mürşidâneleriyle tarîkat-i +aliyye-i Mevleviyye’ye intisâb ve bulunduğu mansıbdan gerden-tâb +ile Yeniköy’de vâki’ sâhilhânelerinde uzlet-güzîn olduğu hâlde +senesi seksen yaşında vefât eylemişdir. +Yeniköy’de medfûn olup müretteb dîvânı ve hatt-ı ta’lîk ve +mûsikîde şöhret ü şânı vardır. Gazel-i âtî âsârından bir şemmedir: +Hâb-ı nâzın nükhet-i gîsû şeb-i yeldâsıdır +Fikr-i hattın fitne-i hâbîdenin ru’yâsıdır +Gamze-i pür-fitnenin şâkirdidir sihr-i helâl +Hikmetü’l-işrâk berk-i çeşminin îmâsıdır +Bir hevâ-yı sünbülîdir zülfüne tûl-i emel +Rûz-ı mahşer kâmet-i bâlâsının ferdâsıdır + +Âteşîn zencîr olur hasretle mevc-i eşkimiz +Dîde-i hûn-bâr gûyâ kim cünûn deryâsıdır +Nokta-i mevhûm derlerse yine vermem vücûd +Cevher-i ferd ol dehânın sûret-i ma’nâsıdır +N’ola mazmûnlar ra’iyyet etse şâh-ı tab’ına +Hâmid’in ser-hadd-i iklîm-i sühan ilkâsıdır +HÂMİD +Mehmed Hâmid Beğ şehrîdir. Ferîkân-ı kirâmdan Abdu’llâh +Paşanın sulbünden târîhinde çerâğ buyurulmuşdur. Tahsîl-i +ma’ârife sarf-ı nakd-i vakt ve her fende ve husûsan mûsikîde kesb-i +mahâret ve akrânına sebkat etmiş iken senesi rıhlet etmişdir. +Âsârından nazm-ı âtî tahrîr kılındı: +Nazm +Bûs-ı leb-i la’line kandır beni +Şol keremi et ki uyandır beni +Cem’ ola etrâfıma pervânegân +Ol kadar aşkın ile yandır beni +HÂMİD +Mütercim-i Kâmûs-ı meşhûr Âsım Efendinin oğludur. Gençliğinde +tahsîl-i kemâl ederek İstanbul’a gelmiş ve Bâb-ı Âlî civârında Beşir +Ağa Câmi’-i Şerîfi’nde ba’zı ketebeye tedrîs-i fünûn-ı Fârsiyye etmek +üzere iken ra’şe illetine mübtelâ ve senesi âzim-i bekâ olmuşdur. +Nazm +Meclisde nice cûş ü hurûş eylemesin dil +Şevk-âver olur kulkul-i mînâ-yı mahabbet + + +Şevk-ı gül-i sad-berg-i izârın ile Hâmid +Olmuş hele bir bülbül-i gûyâ-yı mahabbet +HÂMİD +İsmi Ahmed’dir. Eyûb ahâlîsinden Mustafâ Efendinin mahdûmu +olup ceddi Ekserci-zâde Şeyh İsmâ’îl Efendi civâr-ı Eyûb’da +Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân Câmi’ Şerîfi ser-mü’ezzinân ve +ta’rîf-gûyânından iken senesi rıhlet eylemişdir. +Âvân-ı cevânîde tahsîl-i ilm ü ma’rifete bezl-i makderetle Alî +Cânib Efendinin sefâretlerinde Avusturya ve memâlik-i sâ’ire-yi +Efrenciyye’yi seyâhat ve İstanbul’a avdetle Râkım Paşaya evvelâ +mühürdâr ve sâniyyen kethudâ olarak imrâr-ı eyyâm etmekde iken +senesi Zi’l-hiccesi’nde târik-i âlem-i fenâ ve âzim-i çemenistân-ı +bekâ olmuşdur. İdrîs Köşkü reh-güzârında medfûndur. +Şâ’ir-i bî-nazîr olup mükemmel bir dîvân tertîb eylemişdir. +Âsârından bir gazel yazıldı: +Gazel +Sorunca la’lini dilber verir cevâb-ı ferah +Eder bu haste-i hicrânı neş’e-yâb-ı ferah +Gelir bu çeşm-i tere hûn-ı dil akar durmaz +Safâ-yı hâtır ile gör begim şarâb-ı ferah +Yakışdı bâde-i gül-gûna sâgar-ı sîmîn +Uruldu esb-i neşâta yine rikâb-ı ferah +Durur mu derd-i elem kûçe-i gam içre dahi +Ki şehr-i dilde kula bindi ihtisâb-ı ferah +Tefe’ül eyleyicek ol kitâb-ı hüsnünden +Göründü sînesi Hâmid açıldı bâb-ı ferah +dil: dil olur +eyleyicek: eyleyecek + +HÂMÎ +İsmi Ahmed’dir. Meşâhîr-i vüzerâdan sadr-ı esbak Muhsin-zâde +Abdu’llâh Paşanın himâye-i müşîrânelerinde bi’t-terbiye dîvân-ı +sultânî zümresine muvâsalat edip rütbe-i hâcegânîyi ihrâz etmiş iken +evâsıt-ı devr-i Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel’de intikâl etmişdir. +Şi’rde edâsı şâ’irânedir. Âsârından bir nebze tahrîr kılındı: +Nazm +Çînde sâhib-gedik midür zülfün +Yüzbaşı ser-bölük midür zülfün +da Hâmî gibi perîşândur +Yoksa yüzden düşük midür zülfün +*** +El kiri yüz karasıdur Hâmiyâ tahsîlümüz +Olmışuz farzâ ki sâhib-nâm mânend-i nigîn +HÂMÎ +Selaniklidir. Heves-i meslek-i kitâbetle ba’zı vüzerâ dîvân +kitâbetlerinde imrâr-ı vakt ü sâ’at etmekde olduğu hâlde senesi +dâr-ı bekâya rıhlet eylemişdir. Gazel-i âtî sâhib-i tercemenindir: + +Gazel +Firâkınla gönül bir dem mi var kim zâr zâr olmaz +Döküp seyl-i sirişki dîdeden gevher-nisâr olmaz +Safâ-yı âlemi pek bilmeyen bilmez gam-ı dehri +Belî âsâr-ı neş’e olmayan serde humâr olmaz +Bulanmaz pâk-tıynet ta’ne-i erbâb-ı sûretden +Bu zâhirdir ki mir’ât-i mücellâda gubâr olmaz + +Bilir mi rûz-ı nev-rûz-ı visâlin kadrini cânâ +Firâkınla kim mânend-i lâle dâgdâr olmaz +Hayâl-i hatt-ı ruhsârıyla Hâmî dîde-i hasret +Aceb bir dem mi var kim reşk-i ebr-i nev-bahâr olmaz +HABÎBÎ +İsmi Hüseyn’dir. Budin emîrü’l-ümerâsı Güzelce Rüstem Paşanın +mahdûmu olup gençliğinde tahsîl-i ulûm-i fezâ’il ve tekmîl-i fünûn +ı celâ’ile nâ’il olmuşdur. Tarîk-ı ilme âzim ve üstâdı merhûm Ebû +Su’ûd el-İmâdî Hazretlerinden mülâzım oldukdan sonra Zâl Paşa +Medresesi’yle kadri terfî’ kılınır. Devr-i medâris ve ihrâz-ı pâyeden +sonra Medîne-i Münevvere pâyesiyle mütekâ’id ve târîhinde +Mısr’da âzim-i dâr-ı âhıret olmuşdur. Mısr’dan Gazâlî tarzında +İstanbul’a manzûm bir mektûb göndermişlerdir. +Fenn-i mu’ammâda akrânı nâdir ve şi’r ü inşâda îcâda kâdir bir +şâ’ir ü edîb-i celîlü’l-me’âsir imişler. Ehl-i kemâle nümûne olmak +üzere mu’ammâ ve eş’ârından bir kaçı intihâb olunmuşdur: +Nazm +Mahzen-i gevher-i ışk oldı derûnum cânâ +Ne sanursın dil-i şûrîdeyi deryâ deryâ +*** +Lâyık degül ol dâmen-i pâke ola vâsıl +Kûteh gerek el-kıssa begüm dest-i erâzil +*** +Zinde eylersin olur bir dem ile mevtâyı +Sensin ihyâ idecek kâ’ide-i Îsâ’yı + +Metinde “Hâmî” yerine “Hassân” yazılmıştır. Şairin divanına +ulaşamadığımız için bunun nede-nini belirlemek mümkün olamamıştır. +ulûm-ı: ulûm + +*** +Harâb oldı yeter seng-i melâmetden dil-i âşık +İmâret kıl esirge kalmasın şâhum bozuk yazık +Şâhîn ismine bu mu’ammâ sâhib-i tercemenindir: +Mu’ammâ +Görince rûyını oldı gönül sana mâ’il +Şehâ tehî ten ile kaldı âşık-ı bî-dil +HİCÂZÎ +Nâmı Ahmed ve mevlidi şehr-i şehîr Âmid’dir. Tab’ı zarîf ve +musâhabeti latîf meclis-ârâ ve mülâ’abe vü mülâtafada ve husûsan +nerd ü şatrancda sâhib-i yed-i tûlâ olduğundan başka mûsikîde +Fisagoras’a sânî ve târîhde bî-müdânî imişler. +Silk-i celîl-i sûfiyyeye sâlik olarak birçok mü’essir tevhîdler ve +musanna’ ü bî-bedel murabba’lar inşâd etmiş ve bestelemişlerdir. +El-hak her ciheti ma’mûr ve eş’ârı hulk ü meşrebi gibi makbûl-i +tebâyi’ cumhûr imiş. Hâccü’l-haremeyn olmağla +ibtidâ-yı hâlinde Hâcî tahallus etmiş ise de mu’ahharen ulemâ-yı +müte’ahhirînin es’ad ü ercemendi Mevlânâ İmâde’d-dîn-i Semerkandî +Hazretlerinin emriyle Hicâzî tahallus eylemişlerdir. Hattâ en evvel bu +mahlas ile müşârün ileyh hazretlerinin medhallerinde ber-vech-i âtî +gazeli inşâd ederler: +Gazel +Ey la’l-i lebün mazhar-ı enfâs-ı Mesîhâ +Mazmûn-ı kelâmunda ıyân mu’ciz-i Îsâ +Hâk-i kademün sürme-i erbâb-ı basîret +Gerd-i siyehün merdümek-i dîde-i bînâ +Bir lem’a durur pertev-i envâr-ı ruhundan +Kim mihr ile meh oldı sipihr üzre hüveydâ + +Bir dürr-i girân-mâyesisin bahr-i ulûmun +Kim iki cihân içre bulınmaz sana hem-tâ +Yüz sürmek içün Ka’be-i kûyuna Hicâzî +Sa’y eyleyerek geldi kabûl it anı şâhâ +Menâsıb-ı aliyyeye lâyık ve merâtib-i celiyyeye müstahak iken +ekser evkâtı ser-hadlerde güzâr etmekle akrânı rütbesine nâ’il +olamamış ve ser-hadd-i Nahcuvan’da vefât eylemişdir. +Metrûkâtından müsveddâtı içinde Şâh Abbâs’ın hicviyyâtı zuhûr +etmekle bir takım eclâf elinde perîşân olmağın anınçün müretteb +dîvânı yokdur. Ve illâ müntehab eş’ârı mükemmel dîvân olmağa +kâbildir. Ber-vech-i âtî birkaç matla’ ufk-ı ma’ârif ü letâ’ifinden tâli’ ü +lâmi’ olan şümûs-ı metâli’dendir: +Matla’ +Açılmış gonçe kanzil-meste dönmiş bî-bedellenmiş +Kızarmış gül gibi gûyâ şarâb içmiş güzellenmiş +Matla’-ı musanna’ +Gözler kamaşur mihr-i ruh-ı yâre bakılmaz +Gün gibi güzellenmiş meh-pâre bakılmaz +Matla’-ı musanna’ +İki kaşun arasında hâlüni ey serv-i nâz +Rûm’a çıkmış dir gören bir Hindû-yı şemşîr-bâz +HASBÎ +Geduslu meşhûr Keşfî’nin karındaşıdır. Fesâd içinde bulunmak +töhmetiyle İbrâhîm Paşa vezâretinde habs eyleyip zulmen on sene +habsde kalmışdır. Paşaya her kim recâ etmiş ise kabûl etmemiş +nihâyet habsden halâsı paşanın katli gününe tesâdüf eylemişdir. +Gâyet pür-gû vü zebân-dırâz imiş. Habsde kendisine subaşı eziyyet +ederken bu beyti inşâd etmesiyle subaşı insâf edip ezâdan ferâgat +eylemişdir: + +Beyt +Derd ü dâg-ı ışk kim itmez tahammül Kâf ana +Hoş tuyar bu nâ-tevân gönlüm benüm insâf ana + +HİBRÎ +Burusalı Hayre’d-dîn Halîfe nâmında bir pîrin mahdûmudur. +Tahsîl-i sermâye-i irfân ve tekmîl-i pîrâye-i dânîş ü iz’ân edip Hâce +Sa’de’d-dîn Efendi merhûmdan mülâzım olmuşdur. Bin on dokuz +senesi Ramazânı’nda Bahâe’d-dîn-zâde Bekrî yerine Sekbân Alî +müderrisi oldukdan sonra Topkapı’da Ahmed Paşa Medresesi’ne +tahrîk ü nakl edilmiş ise de kabûl etmediğinden azl edilmiş ve akîben +Sinân +Paşa Medresesi verilmişdir. Bin yirmi beş senesi +Cemâziye’l-ûlâ’sında mat’ûnen vefât etmişdir. Nazm-ı âtî güftârından +şemmedir: +Nazm +Nâmun agyâr ile yâd olsa şehâ dûr olmaz +Sifleye mâ’il olan hayr ile mezkûr olmaz +*** +Heves-i mûy-miyânunla olup zâr ü nizâr +Katı inceldi revâdur üzilürse agyâr +*** +Hâneme gel diyü tutdun dâmen-i yâri hele +Ey dil-i bî-çâre sa’y it tutdugun âsân gele +HABÎBÎ +Acem’dir fakat cihânı geşt ü seyâhat etmiş ve Sultân Bâyezîd-i + +Velî asrında Rûm’a gelmiş bir pîr-i sâhib-i ilm ü ma’rifetdir. Yavuz +Sultân Selîm asrında târik-i âlem-i fânî ve âzim-i semt-i câvidânî +olmuşdur. +Şi’rde edâsı Acemâne ise de tavr-ı mahsûsu yegânedir. Bu +müseddes-i meşhûr ki matla’ı tahrîr kılındı bütün tezkirelerde ana +isnâd olunur: +Matla’-ı müseddes +Dün gördüm ol nigârı tarabnâk ü ercemend +Bakdum şikenc-i turresine zâr ü müstmend +Kâfûr eliyle destelemiş anberîn kemend +Bir şahs-ı nâ-tevân oturur gerdeninde bend +Kimdür bu şahs ol ne resendür didüm didi +Zülfüm kemendi tutdugı cânun durur senün +HUBBÎ +Meşâhîr-i nisâdan Â’işe Hânım’dır. Şeyh Yahyâ merhûmun +nebîresi ve Sultân Selîm Hân-ı Sânî şeh-zâde iken hâceleri olan Şemsî +Çelebinin halîlesidir. Bu münâsebetle harem-serây-ı sultânîde +bulunmağın Selîm-i Sânî Hazretlerinin ahd-i saltanatlarında her recâsı +makbûl olduğundan kadri celâlet kesb etmiş ve ba’zı tezkirelerin +gidişince merci’ sıgâr ü kibâr olmuşdur. +Meşâhîr-i nisânın evvel ü ercahı emsâlinin eş’ar ü efsahıdır. +Kelimâtı kız nakşı olmayıp haylî merdâne ve’l-hâsıl akrânı içinde +yegânedir. Bir-çok kasâ’id ü gazeliyyât ü mesneviyyâtı vardır. +Ez-cümle on bin beytden mütecâviz Hurşîd ü Cemşîd isminde bir eseri + vardır ki mü’ellefât-ı edebiyye içinde bî-nazîrdir. Nazm-ı +âtî ol eserindendir: +Nazm +Sen oldun şimdi hem ol zen misâli +Kaçan arz eyledi Yûsuf cemâli +nigârı: figârı + +Getürüp nice rişte ana bir zen +Harîdâr oldı ana cân ü dilden +Çü şâh-ı subh irüp kondı cihâna +Kurıldı çetr-i zerrîn âsumâna +HADÎDÎ +Edirne havâlîsinde Ferecik nâm kasabada tevellüd eylemişdir. +Babası demirci olmağla Hadîdî tahallus etmişdir. Tarîk-ı tedrîse sülûk +ile müderris olmuş iken rü’esâ-yı zemâneden istihkâk ü liyâkat ile +mansıb almak hûlyâsına düşmek soğuk demir döğmek kabîlinden +olduğunu derk ve tarîkını terk edip kedd-i yemîne kanâ’at eyler. +Babası gibi da demircilikle ta’ayyüş eder. +Târîh-i Osmânî’yi Şeh-nâme bahrinde nazm etmiş ise de müstefîd +olamamışdır. Bu kitâbda Sultân Süleymân-ı Kânûnî asrına değin +vekâyi’-i Devlet-i Aliyye mestûrdur. Gazel-i âtî eş’ârındandır +Gazel-i Nâ-temâm +Kaşlarundan gördi mâhum gurre garrâlanmagı +Saçlarundan ögrenür sünbül mutarrâlanmagı +Sen dil-ârâlık yolın âlemde bünyâd itmesen +Âlemün Leylî’si bilmezdi dil-ârâlanmagı +Leylî-i zülfün beni zencîre her dem çekmese +Gösterürdüm şevk ile Mecnûn’a şeydâlanmagı +HARÎRÎ +Burusa şu’ârasından ve şâ’ir-i meşhûr Ahmed Paşa ve Resmî +mu’âsırlarındandır. Bâyi’-i harîr olduğundan Harîrî tahallus etmişdir. +Cümle-i âsârından olan beyt-i âtî misl-i sâ’irdir: + +Beyt +Ey murâdum aksine devr eyleyen kec-rev felek +Şimdi n’eylersin ki gönlüm nâ-murâd olmak diler +HARÎRÎ +Kastamonu ahâlîsindendir. Pek güzel münşî ve müverrih oldukdan +başka mu’ammâ ve ebyât-ı muhayyele hallinde mahâreti varmış. +Sultân Süleymân-ı Kânûnî’nin fütûhâtını edâ-yı rengîn ile inşâ ve +birçok muhayyel kasîde vü ebyât mezc ederek tezyîn etmişdir. +Matla’-ı âtî âsârındandır: +Matla’ +Gamzenün deşneleri teşne geçer cânumuza +İşi kan eylemedür girse n’ola kanumuza +HARÎMÎ +Burusa’dan ve ümenâ tâ’ifesindendir. Hâccü’l-haremeyn olmağla +Harîmî tahallus eylemişdir. Yavuz Sultân Selîm asrında +terk-i harîm-i cihân etmişdir. Nazm-ı âtî âsârındandır: +Nazm +İşüm altun eyledi sâkî gümiş peymâneler +Kîmyâdur var ise hâk-i der-i meyhâneler +Germ olup öykündügiçün ârız-ı gül-nâruna +Şem’ ile muhkem tutışdı bu gice pervâneler + +HARÎMÎ +Nâmı Abdu’llâh ve maskat-ı re’si Merzifon’dur. Tahsîl-i ma’ârif +ve tertîb-i dîvân etmişdir. Bin altmış altıda âzim-i gülşen-i cinân +olmuşdur. Nazm-ı âtî âsârındandır: +Nazm +Mihnet-i ışka esîr itdi beni devr-i felek +Düşeyüm râh-ı belâya der-i dilber diyerek +HÜSNÎ +Mekâtib-i askeriyye nâzır-ı sânîsi mîr-livâ sa’âdetli Süleymân +Paşadır. Pederleri tomruk kitâbetinde müstahdem Hâlid Efendi olup +senesi Ramazân-ı Şerîfi’nde Der-i Aliyye’de Süleymâniyye +semtinde arz-ı veche-i şühûd eylemişdir. Hengâm-ı tufûliyyetinde +mekâtib-i sıbyânîye ve rüşdîye hasbe’l-âde devâm etdiği gibi Bâyezîd +Câmi’-i Şerîfi’nde Mudurnılı İsmâ’îl Efendi merhûmdan telemmüz +etmiş ve mu’ahharen Mekteb-i Fünûn-ı Askeriyye sınf-ı celîline +dahâletle tekmîl-i tahsîl edip bâ-şehâdet-nâme piyâde mülâzımlığıyla +ikinci ordu-yı hümâyûna nakl olunmuşdur. Sonraları mensûb olduğu +tabur ile Karadağ ihtilâl mündefi’asına me’mûr olarak mahall-i +mezkûrda vukû’ bulan muhârebâtın kâffesinde bulunmuş ve +yüzbaşılık rütbesini ihrâz ederek hitâm-ı ihtilâlde Dersa’âdet’e avdet +ve bir tarafdan hıdmet-i askeriyyesine ve diğer tarafdan dahi tahsîle +sa’y ü gayretle Eyûb mahkemesi re’îsi fazîletli Ahmed Nüzhet +Efendiden ahz-ı icâzet eylemişdir. Hasbe’l-usûl kolağalık ve +binbaşılık rütbelerine nâ’il oldukdan sonra taburuyla Girid’e ta’yîn +kılınmış ve Girid hâdisesinde eşkiyâ ile vukû’ bulan muhârebâtda +sarf-ı yârâ vü kudret eyledikleri tahkîk kılınmışdır. +Girid’den avdetinde Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye edebiyyât +mu’allimliğine ta’yîn buyurulup meslek-i mahsûsu üzere bir müddet +neşr-i ulûm etdikden sonra kâ’im-makâm olmuş ve aralık asâkir-i +şâhânenin hıtta-i Yemâniyye’ye bidâyet-i azîmeti olmağla me’mûren +ol tarafa gitmiş ve gâ’ile-i asîriyyenin muhâberât vâkı’asında +bulunarak ibrâz etdiği me’âsir-i kâr-güzârîye mükâfât mîr-alaylık +rütbesi verilmişdir. Devletli Redîf Paşa Hazretleriyle İstanbul’a + +mu’âvedet ve me’mûriyyet-i sâbıkasına devâm ü mübâşeret +etdiğinden biraz sonra mîr-livâlık rütbe-i refî’asıyla +mekteb-i mezkûra nâzır-ı sânî ve bir kat daha kadri âlî olmuşdur. +Paşa-yı müşârün ileyh askerlik şânını i’lâ ve hakk-ı kalemi îfâ eden +hamiyyet-şi’ârân-ı ümerâ-yı askeriyyeden olup hele mekâtib-i fünûn-ı +askeriyyenin usûl-i tahsiliyyesinin tecdîden ikmâli hakkında der-kâr +olan himmet ü gayretleri kadrdânân-ı ma’ârif indinde lisân-ı sitâyişle +yâd olunmakda olduğu gibi bu def’a dahi mekâtib-i rüşdiyye-i +askeriyyenin ihyâsına masrûf olan mesâ’îleri etfâl-i vatanın bir kat +daha behredâr-ı ni’am-ı ma’ârifle mezlaka-i cehlden kurtulmasına +bâdî olduğundan bütün ma’ârif tarafdârlarını bu sûretle dahi hüsn-i +himmetlerinden dil-şâd eylemişlerdir. Müşârün ileyhin ilmî ve edebî +ve fennî mevcûd olan âsârı ber-vech-i âtî ta’dâd edilmişdir: +. +Piyâde alay ta’lîm-nâmesine dâ’ir Fransızcadan mütercem +risâlesidir. +. +Akkirmanî merhûmun İrâde-i Cüz’iyye Risâlesi’ne matbû’ +telhîsidir. +. +Biri mufassal diğeri muhtasar olmak üzere bilinmesi uhde-i +İslâmiyyet’e müterettib olan birtakım mesâ’il-i dîniyyeyi câmi’ iki +kıt’a ilm-i hâlidir. +. +Şark ve garbın lisân-ı Türkçeye tatbîki kâbil kavâ’id ü +sanâyi’-i edebiyyesinden bâhis Mebânî-i İnşâ nâmıyla iki cild matbû’ +te’lîfidir. +. +Şark ve garbın tevârîh ü rivâyâtından mülahhas atlasıyla +birlikde üç cild olarak der-dest-i tab’ olan târîh-i umûmiyyesidir. +. +Devlet-i Osmâniyye’nin zuhûrundan bed’ ile muhârebât-ı +mütekevvineyi bâhis musavver ve harîtalı târîh-i askeriyyesidir. +Bunlardan başka der-dest-i ikmâl bir Lugat-ı Osmânî ile bir de +Mecmû’a-i Harbiyye’si olup mekâtib-i rüşdiyyede tedrîs içün ufak +tefek risâleleri dahi var ise de ta’dâd olunmadı. Her ne kadar müretteb +dîvânı yok ise de birçok kasâ’id ü tevârîh ü gazeliyyâtı vardır. Gazel-i +âtî cümle-i eş’ârındandır: +Gazel +Kayd edinmez hâdisât-ı dehri sâfî-bâller +Sûret-i mir’âti takbîh edemez timsâller + +Hırs ü âz ashâbına vermez kesel şugl-i cihân +Bârı artdıkça beşâşet gösterir hammâller +Şahne-i idbâra geçmezse girîbânı eger +Na’ra-i hestî urur mest-i mey-i ikbâller +İnhisâr etdi nizâ’-ı Zeyd ü Amr’a ma’rifet +Mebhas-ı ilm oldu ibnü’d-dehre kîl ü kâller +Kalma hırmân-ı vatandan Hüsniyâ âzürde-dil +Lâne-pervâz olamaz murg-ı şikeste-bâller +HASAN +Meşâhîrden Tezkiretü’ş-şu’arâ sâhibi Hasan +Çelebidir. Hümâyûn-nâme mütercimi sudûr-ı devr-i Selîm Hân-ı +Sânî’den Kınâlı-zâde Alî Efendinin mahdûmu olup pederleri +Burusa’da Hamza Beğ müderrisi iken târîhinde mahrûsa-i +mezkûrede hıl’at-i hilkat-i mes’ûdla şeref-yâb olmuşlardır. +Evvelâ pederinden tahsîl-i dest-mâye-i ilm ü irfân ve sonra Yeni +Alî Paşa Medresesi Nâzırî-zâde Efendi ile Kâdî-zâde Efendi +hıdmetlerinde feth-i bâb-ı münâzara ve tahsîl-i fünûn-ı muhâkeme vü +muhâvereye şitâbân olmuş ve andan Ebu’s-su’ûd Efendi merhûma +bi’l-ittisâl iktisâb-ı mertebe-i âlü’l-âl-i kemâl edip senesi +Abdu’r-rahmân Efendiden mülâzım olarak ’de otuz akçe ile +Burusa’da Ahmed Paşa Medresesi ’da misli ile Edirne’de Çuhacı +Hâcî Medresesi senesi İstanbul’da kırk akçe ile Eski İbrâhîm Paşa +Medresesi ile be-kâm kılınmışdır. ’de Kâsım Paşa hâricine âric +oldukdan sonra ’de Yeni Alî Paşada tecdîd-i resm-i ifâde +eylemişlerdir. ’de Cenâbî Efendi yerine Burusa Sultâniyyesi’ne +terfî’ olunup ’da selefi yerine Sahn’a gelmişdir. Doksan dört senesi +Sultân Selîm-i Kadîm Medresesi’ne ’de Süleymâniyye medârisinin +birine gelip ’da Haleb-i Şehbâ kâdîsi olmuşlardır. +’de Mısr-ı Kâhire hükûmetiyle necm-i ikbâli zâhir kılınıp +sene bî-hengâm azl edilmiş ise de derhâl Edirne kazâsıyla mesrûr +edilmişdir. senesi tekrâr Mısr kâdîsi ’de Burusa hâkimi +olarak ’de Edincik kazâsı arpalık ta’yîn kılınmışdır. + +’da Gelibolu kazâsı verilip sene-i mezbûrede Eyûb +mevleviyyetine nakl olunmuş Saferi’nde Eski Zağra’ya tebdîl +edilmiş ise de emrâz-ı balgamiyyeye mübtelâ olmağın kayd-ı hayât +şartıyla Reşîd kazâsını taleb eylediğinden ihsân buyurulmuş ve +Şevvâli’nde kazâ-yı mezkûr hâkimi iken âlem-i fânîyi terk eylemişdir. +Mevlânâ-yı müşârün ileyh her bir ulûmda reşk-i efâzıl ve be-tahsîs +inşâda mânend-i Kâdî Fâzıl’dır. Âsâr-ı hasenesinden Dürer ü Gurer +Hâşiyesi ve Mevâzi’-i Adîde’ye hâşiyesi müsellem-i âm ve +Tezkiretü’ş-şu’arâ’sı meşhûr-ı enâmdır. Eş’ârından dest-res olunan bir +gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Olaldan yâr dest-i düşmen-i bed-gevher altında +Kalupdur ellerüm Ferhâdveş ol taşlar altında +Hudâ virsün sana ömr-i dırâzı ey boyı servüm +Gamunla hâk olan uşşâk yatdukça yir altında +Gerek seng-i siyâh olsun gerekse atlas-ı dîbâ + +Garaz bir bâliş-i râhat bulınmakdur ser altında +Olupdur gülşen-i bezmünde gûyâ nergis-i şehlâ +Ser-i engüşt-i sîmînün zerrîn sâgar altında +Hasan sanma miyânıdur görinen zîr-i hancerde +Misâl-i gencdür yatur dem-â-dem ejder altında +HASAN +Aşçı-zâde Hasan Çelebi demekle meşhûr olup Gelibolu’da tevellüd +etmişdir. Eğerçi Gürz Seydî’den mülâzım olmuş ise de Kemâl +Paşa-zâde’ye şiddet-i intisâbı varmış. Hattâ Mısr seferine İbn Kemâl +ile birlikde gitmişdir. Gelibolu ve İznik ve Tokat ve Edirne ve Sahn +Medreseleri’nde müderris oldukdan sonra Burusa kâdîsi olup Lâmi’î +Çelebinin gamzıyla azl edilmiştir. Mu’ahharen yevmî seksen akçe ile +medâris-i Heşt Bihişt’in birinde tekrâr müderris olmuş ise de nikrîse +dûçâr olduğundan yevmî yüz akçe ulûfe ile tekâ’üd ve senesi + +Burusa’da vefât eylediğinden Zeynîler Tekyesi’ne defn edilmişdir. +Tekellüfden berî âzâdedür gamdan server kim +Arûs-ı kâm-ı dehre olmamış dâmâd ayak basmış +kavline i’tibâr eden zümre-i serverân-ı tecerrüdden olarak ömrünü +kemâl-i âzâdegîle imrâr eylemiş ve hürriyyetini bir takım nâzenîn ü +şîvekâr nâmına esîr-i zen-i mekkâr etmemişdir. +Burusa kazâsından hîn-i infisâlinde bir yandan nikrîs illetinden +şikeste-pâ ve diğer tarafdan illet-i azle mübtelâ olmak münâsebetle +kemâl-i ye’s içinde bu hâle sebeb olanlarla cidâle niyyet ve araba +süvâr ve bu niyyetle İstanbul’a rû-be-râh-ı azîmet iken arabası şikest +olmağla hareketden âciz kaldıkda bu kıt’ayı söylemişdir: +Kıt’a +Tevsen-i dehrün itdügini bana +Hergiz itmeye kişi kanlusına +Cevr-i gerdûna sabr idegörelüm +Yâ öküz öle veya kanlu sına +Âtîde muharrer beyt ü matla’ ü tevârîh âsârındandır: +Beyt +Geldükçe tîri sîneme dil murgı şâd olur +Şâd olmasun mı bir birine göz kanad olur +*** +Vücûdum dehr bâgında dikilmiş gam nihâlidür +Ham olmış bâd-ı mihnetden sanasın derd dalıdur +HASAN +Sirozî Kâdî-zâde Hasan Çelebidir. Tarîk-ı sa’âdet-refîk-i ilme sâlik +veya: diye + +olup Lutfî Beğ-zâde Efendinin Sahn’da mu’îdi ve meclis-i fazl ü +dânişinin müstefîdi olduğu hâlde İstanbul’da müderris olmuş iken +tedrîsin fakr ü anâsına tâkat getiremediğinden meslek-i kazâya sâlik +olmuşdur. Târîh-i tevellüd ü intikâline dest-res +olunamadı. +Sandûk-ı derûnı cevâhir-i ma’ârif ve manzûme-i güftârı zevâhir-i +mezâmîn ile pürdür. Âsârından dest-res olunan ebyât zîrde tahrîr +kılındı: +Şi’r +Döndi za’f-ı rûzeden mûya meh-i tâbânumuz +Gelse şol îd-i mübârek kılca kaldı cânumuz +*** +Gelür gider diyü rencîde itme bendelerün +Du’âsın alıgör âyende vü revendelerün +*** +Şükûfe kalmadı gülşende yok çemenden eser +Hazân irişdi bahârun yirinde yiller eser +Gazel +Güm-geşte idi dil der-i cânânda bulındı +Kimün sözi var hıdmet-i sultânda bulındı +Bend itse n’ola tîgini ol gamzesi cellâd +Âşıkların öldürdi nice kanda bulındı +Gamzen kimi öldürse şehîd olur imiş ol +Bu mes’ele aynıyla Tatar Hân’da bulındı +Tahrîk ider âhum yem-i ışkı n’ola yâ Rab +Dil zevrakınun hâli ki ummânda bulındı +Bir gice meh gelmiş idi tâli’ini gör +Bî-çâre Hasan gice yâbânda bulındı + +HASAN +Ashâb-ı ifâdeden Âhî-zâde Efendinin mahdûmu Hasan Çelebidir. +Dokuz yüz yetmiş altı senesi tevellüd eylemişdir. Tahsîl-i kemâle +sa’y-ı tâm ile meşâhîrden hâce-i sultânî Şeyhü’l-islâm Sa’de’d-dîn +Efendi Hazretlerinden mülâzım olarak nâ’il-i merâm olmuşlardır. +İbtidâ kırk akçe ile Üsküdar’da Mehmed Paşa Medresesi’ne müderris +ve târîhinde on akçe terakkî ile vâsıl-ı hamsîn olmuş ise de +Zi’l-hiccesi’nde ömrü temâm olmuşdur. +El-veledü sırri ebîh. Sâhib-i terceme dahi pederleri Âhî-zâde +Mehmed Efendi gibi âlim-i nebîh şâ’ir-i bî-nazîr edîb-i +ma’âlî-mesîrdirler. Eş’ârından bir nebze tahrîr kılındı: +Şi’r +Tîr-i müjene sîne dem-â-dem siper olsun +Tek âşık-ı bî-çârene gâhî nazar olsun +Oldum hele ben vâsıl-ı ebkâr-ı me’ânî +Bir bencileyin var ise ol dahi er olsun +*** +Uşşâkına baş egmez gûş itmez âh ü zârı +Ol serv-i nâz bilmez ahvâl-i rûzgârı +*** +Cemâlün ayına âyîne nice ola şebîh +Bak ana kim görinür bir nefesde nice halel +HASAN +Karesi muzâfâtından Kızılca Tuzla ahâlîsinden Sultân Murâd Hân-ı +Sâlis Hazretlerinin mu’allim-i evveli İbrâhîm Efendinin +“Çocuk babanın sırrıdır.” +âlim-i: âlim ü +hemşîre + +zâdesidir. Mu’allim-i Sultân Selîm Hân-ı Sânî Atâu’llâh +Efendiden mülâzım olup senesi Hayre’d-dîn Paşa Medresesi’ne +’de Zâl Paşa Medresesi’ne Rebî’ü’l-evveli’nde Sahn-ı +Semâniyye’ye hırâm eylemiş ve ’de kâdî-i Trablus-şâm olmuş ve +Recebi’nde Kuds-i Şerîf kazâsına tahvîl kılınmışdır. Trablus +şâm’dan Kuds’e giderken havâlî-i Şâm’da Dürzî eşkiyâsından biri +kat’-ı tarîk ile merhûmu şehîd eder. “Şem’iyye kasîdesi”nden iki beyt +yazıldı: +Nazm +Ser-keşlik itme âh-ı derûnumdan it hazer +Ser-keşlik ile kaldı mı gör rûzgâra şem’ +Berbâd oldugın ser-i husrev külâh gibi +Söyler zebân-ı hâl ile her tâcdâra şem’ +HASAN +Tahsîl-i kemâle müdâvim ve bi’l-âhıre mülâzım olup senesi +Sinân Paşa hâricine âric olmuş ve ’de Dâvûd Paşa Medresesi’ne +tahrîk olunmuşdur. Bin iki yüz yirmi altı senesi yaylakıyye-i İznik +pâyesine tebdîl-i hevâ-yı ders ü tahkîk eylemiş iken eyyâm-ı ömrü +müsâ’id olmamağın Saferi’nde bu rûzgâr-ı fânîden güzer ve cânib-i +âhırete sefer eylemişdir. Eş’ârından dest-res olunan bir beyt tahrîr +kılındı: +Beyt +Bulmadık hîç ucunu ortasını âlemde +Gerçi tutduk emelin târ-ı ferâvânı ucun +HASAN +Mûmâ ileyh Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye ilm-i hey’et ü târîh-i +umûmî ve Mekteb-i İ’dâdî kozmografya ya’nî ilm-i ahvâl-i semâ +mu’allimi erkân-ı harbiyye kolağalarından rif’atli Hasan Bedre’d-dîn + +Efendidir. Kütahiyye sancağına tâbi’ Simav kazâsında senesi +tevellüd etmiş ve pederi asâkir-i şâhâne ümerâsından Vasfî Efendinin +Arabistân ordusuna nakl-i me’mûriyyeti münâsebetle mûmâ ileyh dahi +birlikde Şâm’a azîmet eylemişdir. +Ulûm-ı Arabiyye’yi câmi’ umûriyyede Attâr-zâde Ömer +Efendiden tahsîl ve fünûn-ı Fârsiyye’yi Şeyh Abdu’r-resûl Efendiden +tekmîl etdikden sonra bi’l-imtihân Şâm Mekteb-i İ’dâdiyye-i +Askeriyyesi silkine dâhil olmuşdur. Şâm Mekteb-i İ’dâdiyyesi’nde ve +mu’ahharen Dersa’âdet’de Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye’de ikmâl-i +tahsîl ve erkân-ı harb sınfına nakl ile +hasbe’l-isti’dâd sınf-ı +mezkûrda birincilik şerefini hâ’iz olduğu hâlde yüzbaşılık ile ihrâc +olunmuşdur. +Sekiz ay kadar hâssa ordu-yı hümâyûnu dördüncü taburunda +nizâmî vech ile îfâ-yı me’mûriyyet etmiş ve süvârîlik hıdmetini edâ +içün beşinci ordu-yı hümâyûn süvârî üçüncü alayına nakl olunmuşdur. + esnâda Dragon alayının teftîşine me’mûr olduğu hâlde +mekteb içün Belçika’dan celb olunan mu’allimlerin tertîb etdikleri +kitâbların terceme vü tedrîsi me’mûriyyetiyle Mekteb-i Harbiyye-i +Şâhâne mu’allimliğine me’mûr olmuşdur. Me’mûriyyet-i mezkûreye +ta’yîninin üçüncü ya’nî senesi kolağalık rütbesini ihrâz +eylemişdir. +Mûmâ ileyh Mekteb-i Harbiyye’de tahsîl-i fünûn eden zâbıtân-ı +askeriyyenin zekâ vü dirâyet ve kudret ü fazîletçe güzîde ve erbâb-ı +ma’ârifin merdümek-i dîdelerinden olup âsâr-ı fenniyyesinden ikmâl-i +tercemesine muvaffak olduğu İlm-i Hey’et-i Riyâziyye’den dolayı +nâ’il-i mükâfât olmuşdur. İlm-i ahvâl-i semâ ve fenn-i remye dâ’ir iki +eser-i nâfi’anın tercemesiyle meşgûl olduğu tahkîk kılındı. +Âsâr-ı edebiyyesinden Iskât-ı Cenîn isminde ibret-âmîz bir +fâci’a-nâmesi ve Bir Günlük İkbâl nâmında operası matbû’dur. +Bundan başka Jirofla Jirofla ve Madam Larşidof ismindeki operaları +terceme etmişdir. Âti’t-terceme erkân-ı harb kolağalarından ve +Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye mu’allimlerinden Rif’at Efendi ile +Temâşâ nâmıyla müştereken bir tiyatro külliyâtı tertîb etmekdedirler +ki bu mecmû’anın şimdiye kadar millî ve terceme olarak altı cüz’ini +tab’ ü neşr etmişlerdir. +Mûmâ ileyh inşâd-ı şi’rde gâyet serî’ü’t-tab’ olduğundan âtîde +tercemesi muharrer Kırım hânlarından ve ashâb-ı rezm ü vegâdan +Gazâyî’nin gazelini bi’l-bedâhe tahmîs etmişdir: + +Tahmîs +Koklarız bâd-ı gazâ sûsen ü şeb-bû yerine +Seyfi tercîh ederiz zînet-i bâzû yerine +Dâ’imâ kan içeriz bâde-i mînû yerine +Râyete meyl ederiz kâmet-i dil-cû yerine +Tuga dil baglamışız kâkül-i hoş-bû yerine +Gerçi sa’y etdi dili bende şûh-ı ra’nâ +Lîk kâr eylemedi eyledigi istignâ +Biz ki sâbit-kademiz merdligimizde hâlâ +Heves-i tîr ü kemân çıkmadı dilden aslâ +Nâvek-i gamze-i dil-dûz ile ebrû yerine +Bezm-i dilber ne kadar olsa dahi dâfi’-i gam +Neş’e-bahş eylemede ceng ile olmaz tev’em +Pek hatâ neş’e-i sahbâ ile olmak sersem +Süreriz tîgimizin zevk ü safâsın her dem +Sîm-tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine +Ko çalışsın sanem gönlümüzü etmege bend +Ederek zülf-i girih-gîrini çapraz peyvend +Bu teşebbüsde âfet olamaz fâ’idemend +Gerden-i tevsen-i zîbâda kutâs-ı dil-bend +Bagladı gönlümüzü zülf ile gîsû yerine + +Dilberânın biri iskât edemez güftârı +Bozamaz işve-i cân-sûzları efkârı +Merdlerin harb ü cihâd etmedir ancak kârı +Süreriz esb-i hünermend-i sabâ-reftârı +Bir perî-şekl sanem bir gözü âhû yerine +Fikr-i ümmîd-i gazâ gönlümüze yer edeli +Nefse duş oldu kesel cümlemizi etdi deli +Hâsılı sa’y ederiz etmege der-dest emeli +Seferin cevri çok ümmîd-i vefâ ile velî +Olduk âşüftesi bir şûh-ı cefâ-cû yerine +-cû: cevr + +Levha-i dilde olan nakş-ı sevâdı sildik +Varımız terk ederek bâb-ı gazâya girdik +Cân-ı şîrînimizi dîn yoluna hasr etdik +Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâda verdik +Dilber-i mâh-ruh ü yâr-ı perî-rû yerine +Bedriyâ dîn yoluna sıdk ile cân bahş edene +Âb-ı Kevser’den olur gerçi atâ-yı hasene +Lezzet-i hûn-ı adû lîk elezdir bilene +Olmuşuz cân ile bi’llâh Gazâyî teşne +İçeriz düşmen-i dînin kanını su yerine +Mûmâ ileyhin bir gazeli dahi nümûne-i âsâr-ı tab’ı olmak üzere +tahrîr kılındı: +Gazel +Buyur serv-i revânım sâye-endâz ol çemen üzre +Salın feyz-i güşâyiş sal dil-i ehl-i mihen üzre +Münevver tal’atından anberîn-bû gîsuvânınla +Seni tercîh eder dil Yûsuf-ı zerrîn-resen üzre +Bahâr-ı ni’met-i hüsnündür üstâd-ı ezel döksün +kara hâller kim vardır ol çâh-ı zekan üzre +Hemîşe muttasıldır cism-i billûruna ey fettân +Sezâ reşk-âver olsa âşıkân ol pîrehen üzre +Yine hakkıyla tavsîf edemezsin hüsn-i ruhsârı +Sakın lâf açma Bedrî medhini şîrîn dehen üzre +Mûmâ ileyh şi’rde Bedrî tahallus eder. +HASSÂN +Fatîn Efendi Tezkiresi’nde muharrer olduğu üzere ricâl-i Devlet-i +Aliyye’den Recâyî-zâde Süleymân Hâdî Efendinin mahdûmudur. Bir +müddet mektûbî-i sadr-ı âlîye devâm eylemiş ise de sonradan terk-i + +me���mûriyyet ve târîhinde Hicâz’a azîmet ve ba’de’l-avdet +senesi aşr-ı Muharremi’nde dâhil-i halka-i şühedâ-yı âlî-rütbet +olmuşdur. +Tezkire-i mezkûrda muharrer gazelinden başka âsâr-ı tab’ına +dest-res olunamadığından matla’ ü makta’ beytleri tahrîr kılındı: +Matla’-ı gazel +Andelîb-i dil-i şeydâ ki hevâdârındır +Ârzûmend-i gül-i ârız-ı bî-hârındır +Makta’ +Sakın aldırma elinden gamı zinhâr Hasan +Nice demdir ki senin yâr-i vefâdârındır +HÜSEYN +Fâzıl-ı müşârün ileyh meşâhîrden el-Mevlâ Hüseyn-i Kefevîdir. + Hâk-i müşkîn-i Tâtâr’dan Kefe nâm şehr-i pür-iştihârda +mânend-i nâfe-i âhû üftâde-i sahrâ-yı vücûd olmuşdur. +Kıt’a +İçegör lâle-sıfat câm-ı şarâbın Kefe’nün +Andan öndin ki çemenler bitüre hâk-i tenün +Satuban pîreheni sâgara sarf eyle yüri +Ölicek il dahi mi sarmaya dirsin kefenün +mazmûnu üzere idâre-i kü’ûs-ı fazl ü beyân ve icâle-i kemiyyet-i +tahkîk ü îkân etmekle cevher-i zâtı bâzâr-ı i’tibârda dâ’ir ve keffe-i +iştihârda hem-seng-i cevâhir ve fazl-ı kemâlâtı misl-i sâ’ir olmuşdur. +Medîne-i Münevvere kâdîsi Dâvûd-zâde Efendiden mülâzım ve +tarîk-ı tedrîse âzim olup târîhinde İstanbul’da Fâtıma Sultân +Medresesi kırka tenzîl ve sâhib-i tercemeye ihsân olunur. Dokuz yüz +doksan üçde Şâh-ı Hûbân Medresesi’ne vâsıl Ramazânı’nda +Sahn-ı Semâniyye’ye nâ’il olur. ’de Sultân Selîm-i Kadîm +Medresesi’yle tekrîm ve ’de Süleymâniyye’den birine takdîm +olundu. ’de Kuds-i Şerîf kazâsıyla teşrîf ’de Mekke-i +Müşerrefe kazâsına nakl olundular. esnâda ifnâ-yı vücûd-ı fânî ve + +itmâm-ı eyyâm-ı zindegânî etmişdir. +Mevlânâ-yı merhûm nahl-bend-i fezâ’il ü ma’ârif ve lü’lü’-nisâr-ı +letâ’if ü zarâ’if bezle-gû handân-rû letâ’ifi zebân-zed-i zurefâ ve +manzûm ü mensûr âsârı hâtır-nişân-ı şu’arâ vü urefâdır. Şürûh-ı +Buhârî ve Müslim’e ta’lîkâtı ve Şeyh Sa’dî merhûmun Gülistân’ına +Türkî şerhi ve Sürûrî ve Şem’î’ye hoş-tab’âne dahli âsâr-ı +celîlesindendir. Dîvân-ı Hâfız’dan tefe’ül-i hâl ve gayriden istihrâc-ı +me’âle sarf-ı zihn edenlerin garâ’ib-i vâkı’ât ve acâ’ib-i hikâyâtın +tahrîr edip Fâl-nâme tesmiye eylemişdir. Niksârî-zâde merhûmla ta’n +ü tanzı şâmil risâleleri meşhûrdur. Mûsikîde tasnîfe kâdir üstâd-ı +mâhir imişler. Âtîde muharrer nazm-ı âbdâr nuhbe-i güftârıdır: +Nazm +Şerhalarla ideyüm cismi ser-â-pâ mecrûh +Arz-ı hâl eyleyeyüm yâre mufassal meşrûh +*** +Mezâk ehli lebün yâd itse tûtî kandı vasf eyler +Acebdür hâl-i âlem bilmeyen söyler bilen söyler +*** +Dimiş dilber bana cân viren olur vasluma mahrem +İşiden gerçek anlar anı nice ölmesün âdem +*** +Olamadun semend-i vasla süvâr +Kaldun ayakda ey gönül yüri var + +HÜSEYNÎ +Edirne’de helvâcı ve gâyet güzel bir mahbûb imiş. Merhûm Âşık +Çelebi bu şi’ri tezkiresinde ana isnâd etmişdir: + +Nazm +Girdüm muhît-i ışkına ben sandum anı sıg +Başumdan aşdı mevc-i belâ nâ-gehân dirîg +Hasan Çelebi sâhib-i tercemenin şi’rden behresi olmayıp kendisine +isnâd olunan gazellerin her biri bir şâ’irin dîvânında mestûr olduğunu +tezkiresinde yazıyor. +HASAN HÜSNÎ +Tezkire-i Fatîn’de muharrer olduğu üzere sâhib-i terceme +İstanbul’da tevellüd ve serây-ı hümâyûnda kesb-i tahsîl ü telemmüz +ile dîvân kalemine çerâğ buyurulup âti’t-terceme müteveffâ Dâniş Beğ +ile ülfetleri uhuvvet derecesine vardığından mîr-i mûmâ ileyhin +vukû’-ı vefâtı üzerine mûmâ ileyh dahi Sivas’da me’mûriyyetde +olduğu hâlde mat’ûnen irtihâl eylemişdir. Nazm-ı âtîyi meşâhîr-i +hânendegândan Suyolcu-zâde hakkında inşâd etmişdir: +Nazm +Ne zemân eylese taksîm Suyolcı-zâde +Sû-be-sû su akıdur lûle misâli çeşmüm +HAŞMET +Meşâhîr-i şu’arâdan Râgıb Paşa nedîmi Haşmet Efendidir. +Müşârün ileyh sudûrdan Abbâs Efendinin mahdûmu olup tarîk-ı +tedrîse duhûl ile devr-i medâris-i mu’tâde etmekde iken bin yüz +yetmiş beş sene-si hilâlinde zebân-dırâzlık töhmetiyle ve Kerkûkî +Nevres Efendiyle Burusa’ya nefy olunup birçok vaktler ikâmetden +sonra menfâsı Rodos’a tahvîl olunduğundan oraya götürülmüş ve +senesi târik-i teng-nây-ı fenâ olmuşdur. +Müşârün ileyh âlim edîb hoş-gûy bir zât olup hele letâ’ifi +elsine-ârâ-yı üdebâdır. Terceme-i hâli harf-i fâda ve râda zikr +olunacak vüzerâdan Râgıb Paşa ile şâ’ir Fıtnat’ın ve sâhib-i + +tercemenin birçok letâ’ifi meşhûrdur. +Sâhib-i tercemenin Râgıb Paşa ile olan letâ’ifindendir: Rivâyet +ederler ki Haşmet merhûm niyâbetle her nereye gitse ba’de’l-infisâl +arkası sıra İstanbul’a pek çok şikâyetçi gelirmiş. Râgıb Paşa sâhib-i +tercemeyi Ayntâb kâdîsi eder ve mansıbına giderken buradan dahi +şikâyetçi getirmemesini kat’iyyen tenbîh eyler. Sâhib-i terceme bu +me’mûriyyetinin hitâmıyla İstanbul’a gelir. Avdetinin +sekiz onuncu günü sabâhleyin Râgıb Paşa konağında yatarken +selâmlıkda bir gürültü hissiyle haremden dışarı fırlar. Selâmlık +havâlisinde Haşmet’den şikâyetçi birçok Arab görür. Derhâl Haşmet’i +çağırıp “Ben sana şikâyetçi getirme diye te’kîd etmedim mi?” itâbı +üzerine Haşmet irticâlen “Efendim bunlar Ayntâblı değildir. Lutf +ediniz de Ayntâb’dan bir âdem kaç guruşa gelebilir hisâb ediniz.” +demesiyle Râgıb Paşa lâ-ekall “Yüz guruşa gelir.” deyince Haşmet +“Ben Ayntâb’da yüz paraya mâlik âdem bırakmadım ki İstanbul’a +gelsin.” demişdir. +Râgıb Paşa sadâretinde şu’arâya ziyâdece iltifât etmekle ulemâ +beyninde hâsıl olan kîl ü kâl üzerine şi’rin kadrini bildirmek içün +birçok edille-i târîhiyye derc ederek bir risâle kaleme almış ve nâmını +Senedü’ş-şu’arâ tesmiye etmişdir. Mezkûr risâleyi Asr nâm gazeteyi +neşr etdiğim zemân tefrika olarak derc etmiş ve sonra kitâb olarak +ayrıca tab’ eylemiş idim. +Sâhib-i tercemenin dîvânı meşhûrdur. Hele asrında hamrın yasağı +üzerine: +Humlar şikeste câm tehî yok vücûd-ı mey +Etdin esîr-i kahve bizi hey zemâne hey +tercî’i ve âtîdeki gazeli dîvânında görülmüşdür: +Gazel +Ruhsat bulunur dâmen-i cânân ele girmez +Cânân bulunur gûşe-i imkân ele girmez +Ruhsârını âzürde-i dest-i taleb etme +Efsürde olur ol gül-i handân ele girmez +Her dânesin ârâyiş-i târ-ı nazar eyler +Eşkim gibi bir sübha-i mercân ele girmez + +Arz etme abes çâk-i girîbân-ı niyâzı +Feryâd ile ser-rişte-i ihsân ele girmez +Koynundan ayırma bil anın kadrini ey şûh +Haşmet gibi bir nüsha-i irfân ele girmez +HUZÛRÎ +Gelibolu tarafından ve sûfiyyûn tâ’ifesindendir. Yavuz Sultân +Selîm asrında târik-i fenâ ve âzim-i tekyegâh-ı bekâ olmuşdur. +Hayâtında ihtiyâr-ı fakr ü fenâ eylemiş müteveccih ü mütevekkil ve +kahr-ı dehre sâbir ü mütehammil bir pîr-i rûşen-zamîr imiş. Eş’âr-ı âtî +güftâr-ı fenâ-şi’ârındandır: +Nazm +Biz kim bu cihân gülşenini hâra degişdük +Varını yoga yârini agyâra degişdük +Bu şi’r-i şeker-bâra igen düşme Huzûrî +Biz defterümüz Mahzen-i Esrâr’a degişdük +*** +Bu cihân dâr-ı fenâdur bu fenâ dârına yuf +Bu fenâ dârı nedür belki bekâ dârına yuf + +Bize ol zât gerek gayri vücûdı n’idelüm +Sûfî ger gayri dilerse çürük efkârına yuf +-bâra: -pâre + +HIFZÎ +Edirnelidir. Asrında Sarı Memi demekle şöhret-şi’âr olmuşdur. +Hâfız-ı Kur’ân olmağla eş’ârında Hıfzî tahallusı ihtiyâr etmişdir. +Tarîk-ı ilme âzim ü mülâzım olup Âhî’den sonra Karaferye’ye +müderris olmuş ve orada vefât etmişdir. +Âşık Çelebi merhûm tezkiresinde beyt-i âtîyi sâhib-i tercemenin +olmak üzere tahrîr eylemişdir: +Beyt +Sînende tügme-i zer ey dilber-i semen-ber +Ay ışıgına karşu tan yıldızına benzer +HIFZÎ +İstanbulludur. Kuloğullarından olup hâfız-ı kelâm-ı mu’ciz-nizâm-ı +cenâb-ı melikü’l-allâm ve müderris-i âm imişler. Bu matla’ anındır: +Matla’ +Âlemün mertebesi gör ne kadar berterdür +Başdan bezm-i safâ bir ayag altı yirdür +HAKKÎ +Müfessirînden Rûhü’l-beyân sâhibi İsmâ’îl Hakkî Efendi +Hazretleridir. Aydos nâm kasabada senesi tevellüd eylemişdir. +Evân-ı tufûliyyetinde Edirne’ye gelip tarîkat-i aliyye-i Halvetiyye +meşâyihinden Abdü’l-bâki Efendinin bir müddet zîr-i terbiyetinde +bulundukdan sonra Der-i Aliyye’ye muvâsalat ve tarîk-ı mezkûr +meşâyihinden Şeyh Osmân Efendi hıdmetine muvâzabetle bi’l-âhıre +Burusa’ya nakl ü rıhlet ve orada mesned-güzîn-i meşîhat olmuşdur. +târîhinde Şâm’a gidip üç sene ikâmetle tekrâr Dersa’âdet’e +avdet ve biraz müddet Üsküdar’da gûşe-gîr-i inzivâ vü uzletle andan + +Burusa’ya azîmet ve makâm-ı kadîmine bast-ı bisât-ı kerâmet +eylemişlerdir ve bin yüz otuz beş târîhinde mahrûsa-i mezkûrede vâki’ +Tuz Bâzârı’nda Câmi’-i Muhammediyye isminde mücedded bir +câmi’-i şerîf binâsına muvaffak olmuşlardur. Câmi’ ve zâviye-i şerîf-i +mezkûrda meşgûl-i irşâd oldukları hâlde senesi târik-i zâviye-i +fenâ ve âzim-i kurbgâh-ı Cenâb-ı Mevlâ ve zâviye-i mezkûrda defn-i +hâk olarak muntazır-ı rahmet-i Hazret-i Hak te’âlâ olmuşlardır. +Fatîn merhûm tezkiresinde dahi muharrer olduğu üzere müşârün +ileyh hazretlerinin âsâr-ı ilmiyye-i adîdesi zîver-i eyâdî-i kabûl ve +kendileri fâtiha-i şeref-nâme-i fuhûldür. +Eşher-i âsârı Rûhü’l-beyân ismindeki tefsîr-i şerîfiyle Şerh-i Hadîs +Erba’în Şerh-i Âdâb Şerh-i Muhammediyye Şerh-i +Mesnevî-i Şerîf Şerhü’l-kübrâ Şerh-i Pend-nâme-i Şeyh Attâr Şerh-i +Tefsîr-i Fâtiha-i Şerîfe Kitâb-ı Kebîr Kitâbü’n-netîce Kitâbü’l-hitâb +Kitâbü’n-necât Kitâbü’l-hak Tasrîh ve’l-Keşfü’t-tashîh Hâşiye-i +Tuhfetü’l-fikr Tuhfe-i Hâsekiyye Tuhfe-i İsmâ’îliyye Fıkhü’l-hâl +Vâridât-ı +Kübrâ +Temâmü’l-feyz +Kitâbü’z-zikr +ve’ş-Şeref +Vesîletü’l-merâm mecelleleridir. Müretteb dîvân-ı belâgat-unvânları +dahi vardır. Âsârından bir gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Nûr-ı zâta irmege mahv-ı sıfât itmek gerek +Mâsivâya cümle terk-i iltifât itmek gerek +Cümle ef’âl ü sıfâtı sâlikün bulsa fenâ +Zât-ı Hak’da âkıbet ifnâ-yı zât itmek gerek +Bunda fetvânun esâsı münhedimdür ey gönül +Bunda takvâdan libâsı kat kat itmek gerek +Görmege Hakk’un cemâlin âlem-i sır içre sen +Göz yumup bu cism ü cânundan vefât itmek gerek +Hakkıyâ câna gerekse hikmet-i Hak’dan gıdâ +Dâ’imâ perhîz ü terk-i tayyibât itmek gerek + +HAKKÎ +Müşârün ileyh meşâhîrden Erzurûmî İbrâhîm Hakkî Efendidir. +Fatîn Efendi Tezkiresi’nde muharrer olduğu üzere mevlidi +Erzurûm’da Hasan Kal’ası’dır. târîhinde tevellüd etmiş ve +“hâdim-i aşk” terkîbi vilâdetine târîh düşmüşdür. Ba’de’t-tahsîl +Diyârbekr eyâletine tâbi’ Si’ird nâm kazâda vâki’ Tillo ismindeki +karyeye azîmet ile tarîkat-i aliyye-i Kâdiriyye meşâyihinden İsmâ’îl-i +Tillovî Hazretlerinden lâbis-i tâc-ı hilâfet olmuş iken senesi +hânkâh-ı bekâya rıhlet eylemişdir. Karye-i mezbûrda post-nişîn-i irşâd +olduğu zâviye hazîresinde medfûndur. +Ma’rifet-nâme isminde bir aded kitâbı zîver-i eyâdî-i iştihâr ve bir +kıt’a matbû’ dîvânı vardır. +Gazel +Dostum zerreler âyîne-i dîdârındır +Nefsini bilmiş ârif ki haberdârındır +Kalbimin derdine kimden taleb etsem dermân +Ki etibbâ-yı cihân cümlesi bîmârındır +Mahv olur nûr-ı mahabbetle enâniyyetler +Söyle Mansûr’a ki bu aşk neden kârındır +Dil ü dildârın arasında bu cân hâ’il imiş +Aşka cân ver ki diyâr-ı dil dildârındır +Cân ü cânân ü dil ü dilber ü dîn ey Hakkî +Aşkdır aşk ki menba’-i güftârındır + +HAKKÎ +Meşâhîr-i şu’arâ-yı asrdan İsmâ’îl Paşa-zâde İbrâhîm Hakkî Beğ’ +dir. Ricâl-i saltanat-ı seniyyeden bin iki yüz otuz altı târîhinde +humbaracıbaşı bulunarak müsevveri muhâfazası şartıyla Bolu ve +Kastamonu ve Vîrânşehr sancakları bâ-rütbe-i vezâret uhdelerine + +tevcîh buyurulan ve beyne’l-enâm Boğaz nâzırı denmekle meşhûr olan +İsmâ’îl Paşanın mahdûmu olup târîhinde ser-zede-i mevkı’-i +şühûd olmuşdur. Bir buçuk yaşında iken pederi müşârün ileyhin +Gelibolu’da ikâmete me’mûriyyetleri cilveger-i minassa-i takdîr +olarak mahall-i mezkûrda on dört sene pederiyle ikâmet ve ba’dehu +pederi menzûl olmasıyla mazhar-ı afv ve âtıfet-i seniyye olarak +İstanbul’a avdet eylemiş olduğundan sâhib-i terceme ol vakt Bâb-ı +Defterî denilen dâ’irede haremeyn muhâsebesi kalemine bir haylî +müddet müdâvemet ve sonra evkâf-ı hümâyûn mektûbî kalemine +tahvîl-i me’mûriyyet etmiş ve oda-i mezkûrda yetmiş târîhine kadar +îfâ-yı hıdmet edebilip târîhde illet-i hâ’ile-i sevdâya mübtelâ olarak +seksen iki târîhine kadar illet-zede ve bî-dimâğ hâlinde bulunmuş ise +de bi-lutfihi te’âlâ hâl-i sahva rücû’ etmişdir. Mîr-i mûmâ ileyh +kemâl-i âfiyetle ber-hayât olup fakat me’mûriyyet gâ’ile vü +külfetinden âzâde bir hâlde zâtına mahsûs inâyet ve ihsân-ı cenâb-ı +cihândârî olan bin guruş ma’âşla Üsküdar’da vâki’ hânesinde du’â-yı +devâm-ı ömr-i pâdişâhîye muvâzabetle meşgûldür. +Mûmâ ileyh Nef’î-i zemân vasfına şâyân bir şâir-i sâhib-dîvândır. +Nef’î’ye nazîre-gûne inşâd eylediği kasîdeler ulüvv-i tab’ına +burhândır. Nümûne-i âsâr-ı tab’ı olmak üzere dest-res olduğum +kasâ’idinden bir tanesi tahrîr kılındı. Dîvânı mükemmel ve musavver +olarak bu def’a tab’ olundu. +Kasîde-i Garrâ Der-Na’t-ı Seyyidü’l-enbiyâ +Salla’llâhu Te’âlâ Aleyhi ve Sellem +Merhabâ ey hıtta-i vahyin şeh-i dâd-âveri +Ey bihîn mesned-tırâz-ı dûde-i peygamberî +Merhabâ ey şâhid-i ismet-serây-ı mâ-gavâ +Kim cemâlin kurb-ı ev ednâya verdi zîveri +Merhabâ ey nûr-ı Rabbânî ki dest-i fıtratın +Asdı tâk-ı kubbe-i çarha çerâg-ı hâveri +Sensin ol iksîr-i a’zam kim hakîm-i lâ-yezâl +Cevherinden verdi mâhiyyâta feyz-i cevheri +Tarih metinde yanlışlıkla olarak verilmiştir. +“Azmadı.” +“Daha da yakın oldu.” + +Sensin ol ser-çeşme-i rahmet ki feyz-i vuslatın +Âdem ü Havvâ’ya terk etdirdi havz-ı Kevser’i +Müntehâ-yı sırr-ı sun’-ı Kibriyâ’sın kim kazâ +Derk-i künh-i fıtrat-ı zâtında oldı serserî +Pâdişâh-ı ıstıfâ-taht ü mu’allâ-câhsın +Kim harîm-i lî ma’-Allâhî’de giydin efseri + +Oldun ol gülzârda gül-çîn-i rü’yet kim anın +Hîre etdi dîde-i Mûsâ’yı nûr-ı manzarı +Olmasaydı nokta-i ilm-i şerîfin tâ ezel +Mebde’-i ilme’l-yakîn ü menşe’-i dânişverî +Müntic olmazlar idi eşkâl-i fenn-i mantıkî +Cevher-i küll etse tertîbinde sûret-güsterî +Etmeseydi akd-peyvend-i vücûda vâsıta +Zâtını a’yân-ı eşyânın müfîz ü masdarı +Hacle-i imkânda görmez idi çeşm-i akl-ı küll +İzdivâc-i nüh-pederle çâr-rükn-i mâderi +Böyle yazmışdır ezel levhinde elkâbın senin +Dest-i münşî-i kazânın hâme-i çâbükteri +Hâce-i kudsî-sebak vahy-âver-i Rabbü’l-felak +Şâri’-i yek-tâ-nesak dâd-âver-i ins ü perî +Hâtem-i peygamberân muhtâr-ı Rabb-ı müste’ân +Nûr-ı çeşm-i kün fekân medlûl-i lafz-ı serverî +Ahmed-i mürsel habîb-i Kibriyâ kim zâtıdır +Enbiyâ-yı sâhibü’l-azmin medâr-ı mefharı +“Benim Rabb’im ile bir vaktim olur...” +“Sabahın Rabb’i.” +“Ol hemen oldu.” + +Pâdişâh-ı pür-şükûh-ı ve’d-duhâ kim zâtının +Oldu ervâh-ı mücerred bende-i fermânberi +Şehriyâr-ı mülk-i İsrâ kim der-i eyvânının +Olamaz gülmîhi çarhın âfitâb-ı enveri +Zîver-i eyvân-ı hatmü’l-enbiyâyî kim eder +Çeşm-i Rûhu’llâh’ı rûşen sûde-i hâk-i deri +Şâh-ı levlâk-efser-i ferhunde-mevkib kim anın +Rûh-ı kudsî oldu pîş-âheng-i saff-ı leşkeri +Tahtgâh-ı gayb-ı kudsî-âsitândır mesnedi +Mâverâ-yı hadd-i deşt-i lâ-mekândır kişveri +Feyz-i zâtından mu’allel kârgâh-ı unsurî +Fer’-i hükmünden müselsel devr-i çarh-ı çenberî +Sûret-i fermânının me’mûru aklâm-ı ukûl +Cezbe-i ihsânının mecbûru mihr ü müşterî +Olsa kemter reşha-i ebr-i bahâr-ı lutfu ger +Çâr-bâg-ı unsurînin mâye-i zîb ü feri +Gösterirdi rûzgâra bâgbân-ı nâmiye +Reşk-i nahl-i Tûr-ı Sînâ şâhsâr-ı ar’arı +Dest-i kahrı verse ger eczâ-yı çarha tefrika +Bir dem içre mahv olup aktâr ü kutb ü mihveri +Sâbit ü seyyâr edüp tahte’s-serâyı câygâh +Mihr ü mâh eylerdi sath-ı hâkde cevlângerî +Vasf-ı hüsn-i şâhid-i hulkuyla bir sâhib-sühan +Nazm-ı pâkin eylese ârâyiş-i ser-defteri +Kûçe-i mısra’da ser-gerdân olurlardı bütün +Pâre pâre eyleyip ebkâr-ı ma’nî mi’ceri +“Kuşluk vaktine andolsun.” +“Sen olmasaydın.” + +Ger mürîd-i hânkâh-ı ismeti olsa olur +Tîre-kalb-i ma’siyet nûr-ı sevâbın mazharı +İstese imkânını hükmü muhâlâtın ider +Cevher-i hurşîde ma’den zerre-i hâkisteri +Feyz-i i’câzı sirâyet etmiş olsa âleme +Lûle-i Âb-ı hayât eyler dehân-ı ahkeri +Etse tâb-ı saykal-ı nûr-ı zamîr-i pâki ger +Mazhar-ı feyzi bu sath-ı arsa-i pehnâveri + +Aks edip rûy-ı zemîne sûret-i levh-i kader +Rûzgâra fâş olur eşkâl-i râz-ı muzmeri +Mahv eder bir darbe-i muştuyla bir demde kazâ +Hasm-ı dîn ü şer’inin fûlâddan olsa seri +Anlasa mâhiyyet-i kadr-i gubâr-ı ravzasın +Mahv ederdi rûzgâr envâ’-ı müşk ü anberi +Nüsha-i irfânına ol dem ki dânâ-yı kazâ +Kıldı hasr-ı nazra-i tahkîk dâniş-perveri +Noktasından künh-i envâ’-ı ulûmu fehm edip +Gördü harfinde nihân esrâr-ı levh-i ekberi +Pâdişâh-ı ıstıfâ-tahtâ mu’allâ-mesnedâ +Ey dü kevnin şehriyâr-ı âdil ü dâd-âveri +Na’t-ı zâtında zebânım yine deng ü lâl olur +Tab’ımın feyz-i dem-i kudsî olursa yâveri +Katre-i bahr-i kemâlin edemem şerh ü beyân +Mevce-i i’câza gark etsem sutûr-ı mıstarı +Yaraşır dersem be-kavl-i Nef’î-i mu’ciz-beyân +Eylemiş Hak vasfını kayd-ı tasavvurdan berî + +Şükrüm oldur ki edip endîşe-i evsâfını +Tab’ım etdim lücce-i pür-gevher-i dânişverî +İrtikâb-ı lâf-ı güstâhî eder isem n’ola +Gönlümü şevk-ı hayâl-i na’tın etdi serserî +Na’t-ı pâkin verdi bir şevk-ı diger endîşeme +Kim anı âciz kalır takdîrden akl-ı cerî +Ruhsatınla sevk edersem vâdî-i fahra n’ola +Esb-i tab’ım gibi bir rahş-ı harûn ü lâgarı +Ben Hâkânî-i devrânım serîr-i ma’rifet +Buldu yek-tâ husrev-i tab’ımla zîb ü zîveri +Hâmem ol sûretger-i tasvîr-i ma’nîdir k’eder +Deyr-i pür-nakş-ı beyân-ı sihre tarh-ı Âzerî +Tab’ım ol meyhâne-i esrâr-ı kudsîdir k’eder +Mest-i medhûş-ı ebed Cibrîl’i reşh-i sâgarı +Her sözüm bir cevher-i vâlâ-yı ulvîdir k’anın +Olsa lâyık akl-ı kül bin cân ile sevdâgeri +Hâver-i imkânda olmaz idi bir dem cilve-sâz +Pertev-i mihr-i zuhûrum bilse rûh-ı Enverî +Zihn-i vekkâdım çerâg-ı dûdmân-efrûz-ı kuds +Tab’-ı pâkim mihr-i evc-ârâ-yı çarh-ı şâ’irî +Cünbiş-i bâli eder şehbâz-ı evc-i nazmımın +Lâne-i gerdûndan âvâre nesr-i tâ��iri +Zerre gerd-i rahş-ı tab’ım bulsa eylerdi ıyân +Sûret-i i’câzda nîreng-i sihri Sâmirî +Tâlibi olurdu nakd-i mihr ü encümle kazâ +Dürr-i nazmım olsa ger zîb-i külâh-ı Kayserî +N’eyleyem bu lutf-ı tab’ ü hüsn-i isti’dâd ile +Edemem bir vech ile mülzem hasûd-ı kaşmeri + +Sen dururken yaraşır mı böyle tab’-ı pâk ile +İrtikâb edem felekde nazm-ı vasf-ı efseri +Etme muhtâc-ı edânî yâ Resûla’llah beni +Bâb-ı gayra dökdürüp âb-ı ruh ü eşk-i teri +Hâk-i pây-ı sahb-ı itbâ’-ı kirâm-ı pâkinem +Cân-fedâ-yı hânedânem Hayderî’yem Hayderî +Ol zemân kim ola lafz-ı ümmetî vâ ümmetî +Şâmil-i ahvâl-i rencûrâna rûz-ı mahşerî + +Eyleme rüsvây-ı mahşer bu za’îf ü kemterin +Olmayam lutfunla vakf-ı teng-nây-ı ebterî +Gayri ey hâme yeter ıtnâb ü iksâr-ı sühan +Sâkit ol kim zâhir olmuşdur salâtın demleri +Tâ ki Hallâk-ı avâlim kudretin izhâr edip +Ber-karâr ede felekde mihr ü mâh ü ahteri +Sad salât ile selâm olsun revân-ı pâkine +Hem dahi elbette k’anlardır dü kevnin serveri +HAKKÎ +Müşârün ileyh şeyhü’l-harem-i hazret-i nebevî esbak +şeyhü’l-vüzerâ İşkodralı Şerîfî Mustafâ Paşa merhûmun mahdûmu +sa’âdetli Hasan Hakkî Beğ Efendi Hazretleridir. +Evân-ı tufûliyyetinde der-bâr-ı şevket-karâr-ı mülûkâneye +bi’l-muvâsala iktisâb-ı ulûm ü ma’ârif ve istikmâl-i fenn-i kitâbet +eyledikden sonra sabâvetinde hâ’iz olduğu mîr-i mîrânlık rütbesini +bi’l-iltimâs rütbe-i sâniyyeye tahvîl etdirerek hâriciyye tahrîrât odası +hulefâsı sınfına iltihâk eylemiş ve müddet-i medîde Bâb-ı Âlî’ye +“Ümmetim ümmetim!” + +devâm ile kat’-ı merâtib edip rütbe-i ûlâ sınf-ı evveliyle be-kâm olmuş +ve mu’ahharen dışarılarda istihdâm olunarak Bosna vilâyeti dâhilinde +Hersek sancağı mutasarrıfı iken şu günlerde infisâli vukû’ +bulduğundan İstanbul’a gelmişdir. +Müşarün ileyh hazretlerinin dîvânçe olacak mikdâr eş’ârı vardır. +Dest-res olunan bir gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Demlenir her dem hevâ-yı aşk ile dîvâne ney +N’eyle seyr et arz eder sûz-ı dilin cânâna ney +Bülbül-i nâlişgeri hâmûş eder gülzârda +Başlayınca nagme-i dil-sûz ile efgâna ney +Dem urur her dem makâm-ı âlem-i lâhûtdan +Râz-ı aşkın perdesin keşf eylemez nâ-dâna ney +Sînesi sûzân dili pür-dâg muhrik nâlesi +Gûyiyâ aşkıyla yandı âteş-i hicrâna ney +Nâvek-i dil-dûz-ı çeşm-i ney-zen-i mahbûbdan +Şerhalar çekmiş ser-â-pâ sîne-i sûzâna ney +Başka bir hâlet verir ser-mest-i bezm-i vahdete +Neş’e-bahşâ-yı safâdır meclis-i rindâna ney +Bende-i Monlâ-yı Rûm’am çok mudur Hakkî eger +Her nefes dem-sâz olursa bu dil-i nâlâna ney +HAKKÎ +Mîr-i mîrândan sa’adetli İshâk Hakkî Paşadır. Terceme-i hâli +Tezkire-i Fatîn Efendide muharrer olduğu üzere Kâmûs mütercimi +vak’a-nüvîs Âsım Efendinin birâderi Ayntâb nakîbü’l-eşrâfı +kâ’im-makâmı Emîn Efendinin mahdûmudur. +senesi tevellüd ve gençliğinde medîne-i mezkûr +ulemâsından Kûçek Hâfız Efendi merhûmdan tederrüs ile tahsîl-i + +kemâl ederek târîhinde Konya vâlîsi Hâfız Paşanın hazînedârı +olduğu hâlde dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı rütbesini ve senesi +ıstabl-ı âmire müdîrliği pâyesini hâ’iz olmuş ve sene-i mezbûrede +uhdesine mîr-i mîrânlık rütbesi ihsân buyurulmuşdur. esnâda +Arabistân ordu-yı hümâyûnu müşîri ta’yîn buyurulan sadr-ı esbak +Kıbrıslı Mehmed Paşa merhûmun kethudâlığı me’mûriyyetiyle Şâm’a +azîmet ve senesi evâhırında Şâm vâlîsi bulunan devletli Hâcî +İzzet Paşanın Cidde-i Mu’azzama eyâletine naklinde dört buçuk mâh +kadar îfâ-yı vekâlet etmişdir. Fatîn Efendi Tezkiresi’nde sâhib-i +tercemenin kâ’im-makâmlıkla mu’ahharen bu senede İzvornik +sancağına me’mûr olduğu yazılı ise de bundan ilerisi beyân +olunmamışdır. +Dîvân olacak mikdâr âsârı ve Fatîn merhûm tezkiresinde muharrer +sadr-ı esbak Reşîd Paşanın terceme-i hâli müşârün ileyhin âsâr-ı +kalemiyyesinden olduğundan fenn-i inşâda iktidârı ma’lûm ü +müsellemdir. İşbu gazeli âsârındandır: +Gazel +Bâg-ı hüsünde serv-i revân söylerim sana +Gülzâr-ı nâza tâze fidan söylerim sana +İkbâl-i dehr kesret-i derd ü mihenledir +Nefsimde tecrübemle inan söylerim sana +Vaslın zemânı fasl-ı bahâr ile bir degil +Zevk-ı visâli ıyş-ı cinân söylerim sana +Bu gece ben ne çekdim elinden rakîbin âh +Zahm-ı derûn ü cânı nihân söylerim sana +Zîver Efendi Hazretinin nazm-ı pâkini +Hakkî misâl-i rûh-ı revân söylerim sana +HAKKÎ +Tarîkat-i aliyye-i Mısriyye meşâyihinden Burusevî müteveffâ Şeyh +hazretinin: hazerâtının + +Zâ’ik Efendi-zâde’dir. Bin iki yüz kırk sekiz senesi Burusa’da tevellüd +ve altmış iki târîhinde Dersa’âdet’e azîmet edip bâb-ı ser-askerî +masraf nezâreti tahrîrât odası silkine dâhil olmuşdur. Mûmâ ileyh +nükte-perdâz bir şâ’ir-i mümtâzdır. +Gazel +Her nigâh-ı cân-sitânından ki dil me’yûs olur +Rûh-ı kudsî ser-be-ceyb-i gûşe-i efsûs olur +Etmem ol nahvet-perest-i nâza arz-ı iştikâ +Çâk-i sînem korkarım âyîne-i nâmûs olur +Dil ki bezm-i gamda ser-germ-i hayâlindir dem +Dûd-ı âhım şem’- dâg-ı sîneme fânûs olur +Râhib-i deyr-i mecâzam kim be-feyz-i aşk-ı pâk +Vecd ü hâl-i tab’ıma bâdî dem-i nâkûs olur + +Âlem-i ma’nâda Hakkî eylesem bast-ı kelâm +Feyz-i enfâs-ı Mesîh endîşeme me’nûs olur +HÜKMÎ +Memleketi Gelibolu ve ismi Mehmed’dir. Hasan Çelebi +Tezkiresi’nde sâhib-i tercemenin Sinân Efendiden mülâzım ve tarîk +ı kazâya âzim olduğu muharrer ise de ahvâl-i sâ’iresine dâ’ir ne +mezkûr tezkirede ve ne diğer tezâkirde bir gûne kayd ü işârete dest-res +olunamadı. Beyt-i âtî âsâr-ı nazmındandır: +Beyt +Na’l kesdüm kolumda hem-çü kamer +Tâbaka’n-na’lü bi’n-na’li didiler +Sinân: Sinâd . Kelime “Kınalızâde Hasan Çelebi. Tezkiretü’ş +şu’arâ. ” esas alınarak düzeltilmiştir. +“Tamı tamına kelimesi kelimesine aynıdır; bir şeyin diğer şeye tam +uyması durumu; ayakkabının bir tekinin diğeriyle uyumlu olması.” + +HÜKMÎ HAKÎMÎ +Bilâd-ı Acem’den Kazvîn’e muzâfa Ebher nâm kasabadandır. +Şâh İsmâ’îl’in havâlî-i mezkûreyi istîlâsında mûmâ ileyh vatanından +hicret ve meşâhîr-i bilâd-i Osmâniyye’den Diyârbekr’e muvâsalatında +mevlânâ-yı a’zâm câmi’ü’l-fünûn ve’l-hikem Muslihü’d-dîn-i Lârî +aleyhi rahmeti’l-meliki’l-Bârî Hazretlerinin âsitân-ı feyz-âşiyânlarına +muvâzabet etmişlerdir. Âsitân-ı mevlânâ-yı müşârün ileyhde tahsîl-i +kemâl ile mülâzım ve müşârün ileyhin aralık vukû’-ı irtihâlleri +üzerine İstanbul’a âzim olmuşdur. +Sultân Murâd Hân-ı Sâlis Magnisa’da iken hâceleri olan İbrâhîm +Çelebi ile kesb-i ülfet ve münâsebetle dâ’ire-i fâhire-i şeh-zâdeye +tahsîl-i münâsebet etmeğin cülûs-ı Murâd Hân-ı Sâlis’de Rûmeli +Beğlerbeğisi Mehmed Paşaya hâce olmuşdur. +Sâhib-i tercemenin ber-vech-i âtî Fârsî ebyâtından başka diğer +âsârına dest-res olamadığımdan iki beytini tahrîr eyledim: +Ber-vücûd-ı men eger her mûyî cânî dâştî +Ez-gamet her yek codâ dâg-ı nihânî dâştî +Ger tevânistî şod ez-zârî dilem yek-dem hamûş +Ber-ser-i kûyet codâ dâ’im figânî dâştî +HİKMET +Müşârün ileyh hazretleri Şeyhü’l-islâm-ı esbak El-hâc Ahmed Ârif +Hikmet Beğ Efendi merhûmdur. Nâ’ilî Abdu’llâh Paşa-zâde sudûr-ı +Şairin adı Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nde “Hakîmî” şeklinde +kayıtlıdır. Şu Farsça mısrada da vezin mahlasın Hakîmî olması gerektiğini +işaret etmekte: “Ne’şnâht hîç kes çü Hakîmî be-hak to-râ / Û-râ zi-der merân +ki gulâmîst hak-şinâs”. Bkz. Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. . +Ebher: Behr . Kelime “Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. ” esas +alınarak düzeltilmiştir. + +izâmdan nakîbü’l-eşrâf iken vefât eden ve pek çok mükâlemât-ı +düveliyyede bulunmuş olan İsmet Beğ merhûmun mahdûmudur. Bin +iki yüz bir senesi tevellüd etmiş ve târîhinde nâm-ı nâmîsi +defter-i müderrisîne kayd olunmuşdur. +Medâris-i mu’tenâyı sırasıyla devrden sonra senesi Kuds-i +Şerîf senesi Mısr-ı Kâhire senesi Medîne-i Münevvere +monlâsı olmuşdur. Bin ’de Dârü’l-hilâfetü’l-aliyye kâdîsi + +olup +andan + +senesi +nakîbü’l-eşrâf +hıdmet-i +müstevcibü’l-mefharetiyle i’zâz ve ’da Anadolu iki yüz elli dörtde +Rûmeli sadâretleri pâyesiyle mümtâz buyurulmuşdur. Müte’âkıben +meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyyeye ve sonra dâr-ı şûrâ-yı askerîye a’zâ +ve bi’l-istihkâk senesi şehr-i Zi’l-hiccesi’nde vâsıl-ı makâm-ı +iftâ ve kadri a’lâ olmuşdur. Üç dört sene mikdârı revnak-dih-i +mesned-i fetvâ oldukları hâlde sonraları azl ile bir vaktler dahi +sâhilhânelerinde ârâyiş-i mesned-i inzivâ olarak senesi âzim-i +kurbgâh-ı Mevlâ olmuşdur. +Medîne-i +Münevvere’de +bir +dârü’l-kütüb +inşâsına +muvaffakıyyetleri bâdî-i zikr-i hayrlarıdır. Müşârün ileyh asrında +beyne’l-vükelâ erbâb-ı nüfûzdan bir zât-ı âlî-kadr oldukları hâlâ +zebân-zed-i asâgir ü ekâbirdir. Âsârından bir gazel tahrîr kılındı: +Gazel +Gülşen ki feyz-i nûr ile sîr-âbdır bu şeb +Her gonçe bir külîçe-i meh-tâbdır bu şeb +Bîdâr eder mi bâng-i niyâzım sepîde-dem +Baht-ı siyâh-rûz girân-hâbdır bu şeb +Mest etdi hûşu bezm-i çerâgân-ı mâh-tâb +Kim zîb-i dûşu ferve-i sincâbdır bu şeb +Âyîne-i cemâl-i hüner baht-ı tîredir +Zulmet-medâr-ı tâbiş-i şeb-tâbdır bu şeb +Hikmet bu âteşîn-sühan-ı dil-firûz ile +Rûşen-çerâg-ı meclis-i ahbâbdır bu şeb +: ve +iftâ: âfeti +azl: gazel + +HİKMET +târîhinde müceddeden Hersek vâliliğine ta’yîn buyurulan +İstolçalı müteveffâ Alî Paşa-zâde Zülfikâr Nâfiz Paşanın mahdûmu +meşâhîr-i şu’arâ ve üdebâ-yı asrdan dîvân-ı ahkâm-ı adliyye nezâret-i +celîlesine merbût mahkeme-i istînâfiyye mümeyyizi Hersekli Ârif +Hikmet Beğ Efendidir. +Eyâlet-i merkûmede vâki’ Mostar kasabasında senesi şehr-i +Rebî’ü’l-evveli’nde +kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuşdur. +Unfuvân-ı tufûliyyetinde hânedânlarına mensûb esâtize-i be-nâmdan +tahsîl-i ilm ü kemâle sa’y ü gayretle sinni henûz on bire resîde +oldukda vâlî-i müşârün ileyhin inhâ vü iltimâsıyla uhdelerine tîmârlı +süvârî mîrü’l-eblağı bi’t-tevcîh silk-i askerîye idhâl buyurulmuşdur +fakat çok geçmeksizin pederleri irtihâl-i dâr-ı bekâ ve beş altı mâh +sonra cedd-i emcedleri dahi azm-i gülşen-serây-ı ukbâ eylemiş +olmasıyla her nasılsa ol vakt görülen lüzûm üzerine familyaca +Serâybosna’ya ve ba’dehu mahrûse-i Burusa’ya nakl ü hicret +etdirilmişdir. +Bir müddet mahâl-i mezkûrede ârâm ü ikâmetle elem-keşîde-i +gurbet ü felâket ve bin iki yüz yetmiş senesi evâ’ilinde +der-bâr-ı şevket-karâra bi’l-muvâsala nakdîne-i evkât ü ezmânını +iktisâb-ı kemâlâta harc ü sarf ile behredâr-ı ilm ü ma’rifet oldukları +hâlde iki yüz yetmiş iki senesi şehr-i Recebi’nde ecille-i ricâl-i +Devlet-i Aliyye’den Mısr kapı kethudâsı Muhtâr Beğ merhûmun +delâlet ve himmet-i mahsûsalarıyla kadîmi hâ’iz oldukları mîr-alaylık +rütbesini sâliseye tahvîl ile mektûbî-i sadr-ı âlî odasına me’mûren +vâyemend-i meserret ve yedi sekiz sene oda-i mezbûra +ba’de’l-müdâveme ihtiyâr-ı ferâgatle bir müddet kendi âleminde +imrâr-ı vakt ü sâ’at ve bir aralık vatan-ı aslîleri olan Hersek ve Bosna +taraflarına azîmetle beş altı mâh oralarda seyr ü seyâhat eyledikden +sonra Der-i Aliyye’ye avdet etmişdir. +senesi şehr-i Muharremi’nde hâlâ adliyye nâzırı devletli +Cevdet Paşa Hazretlerinin sâ’ika-i ehl-perverâneleriyle müceddeden +teşkîl olunan dîvân-ı ahkâm-ı adliyye muhâkemât-ı cezâ’iyye ve +temyîz-i hukûk dâ’ireleri zabt kitâbetine ve ba’dehu Dersa’âdet +merkez bidâyet mahkemesi birinci hukûk dâ’iresi mümeyyizliğine ve + +bi’l-âhıre mahkeme-i istînâfiyye mümeyyizliğine nasb ü ta’yîn +buyurulmuşdur. +Mîr-i mûmâ ileyh necâbet-i asliyyesini fezâ’il-i edebiyye ile tezyîn +eden zâdegândan olup her dürlü iktidâr ve husûsâ şi’r ü inşâ ile +şöhret-şi’ârdırlar. Gazel-i âtî cümle-i eş’ârındandır: +Gazel +Nüsha-i aşkın gönül şerh-i mezâyâsın bilir +Harf harf esrâr-ı te’sîr ü tevellâsın bilir +Aldanır mı reng-i nîreng-i hudûs-i âleme +Dil bu sûrethânenin nakş-ı heyûlâsın bilir +Nükte-i ser-beste-i sırr-ı ulûhiyyet midir +Var mı lafz-ı vahdetin bilmem ki ma’nâsın bilir +Bî-haberdir sanma râz-ı mekr-i hüsn ü aşkdan +Öyle Mecnûn’dur ki dil Leylâ vü Mevlâ’sın bilir +Bahs-ı edyân eyleme ey hâce kim ehl-i nazar +Kudretin âsâr-ı takdîr ü tecellâsın bilir +Eylemişdir âlemin bûd ü ne-bûdundan ferâg +Dil ne ukbâsın hayâl eyler ne dünyâsın bilir +Neş’e-i idrâki var olsun nigâh-ı şûhunun +Mest-i hâb-ı nâz iken uşşâk şeydâsın bilir +Eylemez Hikmet tenezzül yoksa kim erbâb-ı aşk +Celb ü teshîr-i visâlin vefk-i a’lâsın bilir +Âtîde muharrer manzûme dahi müntehabât-ı âsârındandır: +Fürûg-ı sâgarı âyîne-i âlem-nümâ buldum +Cihânda gûşe-i meyhâneyi cây-ı safâ buldum +Cihân gerçi tecellîgâh-ı takdîrâtdır ammâ +Harâbât âleminde başka bir feyz-i Hudâ buldum + +Berîdir çirk-i teşvîşât ü şirk-i hod-nümâyîden +Melâmet ehlini âzâde-i zerk ü riyâ buldum + +İbâdetle diler kim cenneti teshîr ede zâhid +Anınçün zümre-i zühhâdı ben ehl-i hevâ buldum +Belâ-yı akl ile âzürde-i çûn ü çerâ olmaz +Cünûn erbâbını âlemde bî-havf ü recâ buldum +Araşdırdım hezârân kerre tab’-ı ehl-i dünyâyı +Hele yârân ile hûbânı gâyet bî-vefâ buldum +Yazıklar kim cihân olmuş firîb-âlûd-ı ârâyiş +Ricâlin hâlini hem-şîve-i tavr-ı nisâ buldum +Sevâd-ı mâsivâ vicdânın etmiş hırs ile telvîs +Tama’kârân-ı mâl ü câhı hem-çün hûnfesâ buldum +Edânîye temelluk âriyet bir ömr içün degmez +Bu sûretle ta’ayyüş fikrini pek nâ-be-câ buldum +Degildir âlem-i âzâdegî hengâme-i âlem +Cihânda herkesi bir gûne derde mübtelâ buldum +Sorarsan n’eydigin kayd-ı ta’assub müdde’î benden +Muhakkak bilmiş ol kim mâhasalsiz müdde’â buldum +Dilersen anlamak ger hâsıl-ı ma’nâ-yı edyânı +Anı ben mâverâ-yı derk-i erbâb-ı nühâ buldum +Şu’ûnât-ı tabî’atda bidâyet yok nihâyet yok +Vukû’ât-ı zemânı bir müselsel mâcerâ buldum +Nücûm ehli ne bilsin cilve-i ahkâm-ı eflâki +Hisâbâtın anın ez-cümle-i sehv ü hatâ buldum +Tabîbin aczini gördüm ilâc-ı derd-i sevdâdan +Belâ-yı aşka düşdüm renciş-i gamdan devâ buldum +firîb: karîb + +Nice dikkatler etdim bulmadım âsâr-ı İmrân’ı +Ne buldumsa cihânda bî-esâs ü bî-bekâ buldum +Tasavvur eyledim ahvâlini çok kerre dünyânın +Nihâyet sûret-i da’mâ keder huzmâ safâ buldum +Nedir cürm-i fazîlet kim anın erbâbını yâ Rab +Perîşân-hâl ü mahzûn ü hakîr ü bî-nevâ buldum +Ne gafletdir İlâhî kendini derk edemez insân +Hakîkat âleminden bî-haber ser-der-hevâ buldum +Tabî’at sevk eder hükm-i siyâset men’ ü zecr eyler +Musîbetdir şu hilkat kim belâ-ender-belâ buldum +Degildir ihtiyârî fi’linün mecbûrudur herkes +Cihâna ta’n eden eşhâsı bî-fehm ü zekâ buldum +Su’ûd etsen de ser-tâk-ı revâk-ı arş-ı a’lâya +Sakın zann etme kim dest-i meşiyyetden rehâ buldum +Eger maksûd ise Hikmet nizâm-ı âlem-i dünyâ +Buna kâfî vü kâfil şer’-i pâk-i Mustafâ buldum +HİLMÎ +Şeyhü’l-islâm Kâdî-zâde’nin mahdûmu olup ismi Mustafâ’dır. +Dokuz yüz elli iki târîhinde pederi Burusa’da Kaplıca müderrisi iken +tevellüd etmişdir. Ta’lîmine ihtimâm ve terbiyetine ikdâm olunup +Abdü’l-kerîm-zâde Efendiden tahsîl-i kemâl ile vâsıl-ı merâtib-i efdâl +olarak müşârün ileyhden mülâzım ve hilâlinde birâderi +Abdu’r-rahmân Çelebi yerine İstanbul’da Şâh-ı Hûbân Medresesi +müderrisliğine nâ’il olup tefhîm-i ulûm etmekde iken dershâne-i +bekâya âzim olmuşdur. Beyt-i âtîden mâ’adâ âsârına +dest-res olunamadı: +“Kederi bırak safayı al”. + +Beyt +Arz itdi gerçi ârızın ol meh nikâbdan +Gün yüzine bakılmadı ammâ hicâbdan +HİLMÎ +Bekâyî-zâde Burusalı Bostân Efendidir. Bahâe’d-dîn-zâde +Abdu’ llâh Efendiden mülâzım olmuşdur. Kırk akçe ile Üsküdar’da +Mehmed Paşa Medresesi’nden ma’zûl iken bir akçe râtibe-i tekâ’üd +ile kanâ’at ve Şâm-ı Şerîf’de bir müddet ikâmetden sonra ’te +azm-i âhıret eylemişdir. Nazm-ı âtî âsârındandır: +Nazm +Allâme-i zemâne olup bir kişi eger +Eylerse kâdî-askere bin yıl mülâzemet +Mansıb açılmaz ana çözilmeyicek kese +Hâsıl budur ki bî-kese müşkil mülâzemet +Rubâ’î +Bir belâdur mülâzemet Hilmî +Mübtelâ olmayan kişi bilmez +İgneden iplige kimi sorılur +Kimi görür mesâlihin bilmez +Kelime “Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. ” künyeli eserde “Bakkâl +zâde” şeklinde geçmektedir. +açılmaz ana çözilmeyicek kese: virilmez ana kim çözilmeyince kîse +. Mısra “Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. ” esas alınarak +düzeltilmiştir. +Başına “Rubâ’î” yazılmakla birlikte veznine bakılınca manzumenin rubâ’î +olmadığı görül-mektedir. +Son mısradaki “mesâlihin” kelimesi kafiyeyi bozmaktadır. Manzume +“Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. ”de iki ayrı beyittir ve mısra “Bitürür +kimisi işin eylemez” şeklindedir. Bu şekliyle de vezin ve kafiye bakımından +birinci beyitin ikinci mısraına uymadığı görülmektedir. + +HİLMÎ +Moralı Abdü’l-halîm Efendidir. Tarîk-ı ilme âzim ve allâme-i Rûm +Kâdî-zâde merhûmdan mülâzım olmuşdur. Rûmeli’nin bilâd-ı +meşhûresinde kâdî oldukdan sonra dâ’in-i ecel mütekâzî olarak +cevher-i cânını kîse-i vücûdundan almışdır. +Zâtı gibi eş’ârı zarâfetden ârî değilse de beyt-i âtîden mâ’adâ +âsârına dest-res olunamadı: +Beyt +Cânum çıkar yirinden eger eylesen kıyâm +Lâyık mıdur efendicigüm kendüme kıyam +HİLMÎ +Şeyhü’l-kurrâ Yûsuf Efendi-zâde Mehmed Efendinin mahdûmu +olup târîhinde tevellüd etmiş ve tahsîl-i ulûma sa’y ile serây +hâcesi olmuşdur. Altmış yedi sene neşr-i ulûmdan sonra nakl-i kasr-ı +cennet eylemişdir. +Âsârından Buhârî-i Şerîfe mufassal bir şerhi ve ba’zı kütüb-i +mu’tebereye hâşiyyesi ve tefâsir-i şerîfe ve fünûn-ı sâ’ireye dâ’ir kırk +yedi aded risâlesi meşhûrdur. Ber-vech-i âtî na’t-gûne matla’-ı +gazelinden mâ’adâ âsâr-ı şi’riyyesi bir yerde manzûr olamadı: +Matla’ +Fezâ-yı dergehün kân-ı atâdur yâ Resûla’llâh +Cenâbun melce’-i ehl-i recâdur yâ Resûla’llâh + + +HİLMÎ +Tarîkat-i +aliyye-i +Mevleviyye mensûbâtından Kâsımpaşalı +Abdu’llâh Hilmî Dede’dir. Evâ’il-i hâlinde kâdî iken mu’ahharen +tarîkat-i aliyye-i Mevleviyye’ye intisâb ile tahsîl-i irfân-ı bî-hisâb +iderek bin yüz seksen târîhinde seyâhat tarîkıyla Arabistân cânibine +azîmet ve sene-i mezbûre hilâlinde Rûm’a avdet üzere iken râkib +olduğu sefîne gark olarak gavta-hâr-ı bahr-i rahmet olmuşdur. +Matla’ ve beyt-i âtî âsârındandır: +Matla’ +Kurulur üstüne uşşâk gözü bâdâmın +Zer-i mahbûb ile Fındıklı’ya çek al kâmın +Beyt +Bir hicâz eylesek uşşâka şeh nâz eyler +Uymaz âhengine erbâb-ı tarab yâ n’eyler +HİLMÎ +Kıbrıs müftîsi Hasan Hilmî Efendidir. Bin yüz doksan yedi senesi +Kıbrıs’da tevellüd edip tahsîl-i ulûma sa’y ü verziş ile tekmîl-i ulûm-ı +âliyye eyledikden sonra cezîre-i mezbûre müftîliğine ta’yîn olunmuş +iken bin iki yüz altmış dört senesi âzim-i huld-ı berîn olmuşdur. +Âsârından gazel-i âtî rengîn olmağla tahrîr kılındı: +Gazel +Usandık Akdeniz’den keştî-i ârâmı kaldırsak +Açıp yelkenleri Bahr-i Siyâh’a dogru saldırsak +Muvâfık rûzgâr ile kıç üstünde edip ârâm +Gehî nây üflesek gâhîce ol tanbûru çaldırsak +Çanaklık semtini zabt eyleyip de zevke gark olsak +Safâ deryâsına fülk-i dil-i nâ-kâmı daldırsak + +Bulurduk lâ-cerem orsa poca bir cây-ı âsâyiş +Usûlüyle re’îse yanaşıp da lenger aldırsak +Baba Amr’un dagarcıgı gibi şeyler zuhûr eyler +Eger sandûka-i endîşeyi Hilmî boşaldırsak +HİLMÎ +Mustafâ Hilmî Efendidir. Mahrûsa-i Burusa’da tevellüd edip tahsîl +ulûm-ı âliye ve âliyyeden sonra bin iki yüz elli dokuz senesi +İstanbul’a gelmiş ve evvelen mâliye mektûbî ve sâniyyen ya’nî bin +ikiyüz altmış altı senesi meclis-i muhâsebe-i mâliyye mazbata odası +ketebesi sınfına dâhil olmuşdur. Bir mikdâr eş’ârı olup gazel-i âtî +cümledendir: +Gazel +Şem’-i dil âteş-i aşk ile fetîl aldı çü mûm +Göricek semt-i Fener’de bu gece bir büt-i Rûm +Hancer-i gamze-i kâfir-nigehi câna geçer +Bu bakışla aceb îmâna gelir mi mersûm + +Nâr-ı nûr-ı ruhu âteşkede-i sîne-fürûz +Bûy-ı zülfünden olur nükhet-i Meryem meşmûm +Kîl ü kâl olsa da ger mebhas-ı zülfünde dırâz +Harf sıgmaz mehin sanki dehânı ma’dûm +Hilmiyâ eylemiş evreng-i sitignâya cülûs +Mülk-i dil zabtına ol pâdişeh-i kişver-i Rûm +HİLMÎ +Trabzon vilâyeti mektûbî mümeyyizi ve vilâyet-i müşârün ileyhâ + +nâmına neşr olunan gazetenin muharriri Mehmed Hilmî Efendidir. +Trabzonî El-hâc Ârif Efendinin mahdûmu olup bin iki yüz kırk dokuz +senesi mahall-i mezkûrda tevellüd eylemişdir. +Tahsîl-i ilm ü kemâle verzişle meslek-i kitâbete sülûk +eylediğinden vilâyet-i müşârün ileyhâda birçok me’mûriyyetlerde ve +sandık emînliğinde bulunmuş ve te’lîf eylediği Muhâkeme-i Ye’s ü +Emel nâmındaki risâlesini İstanbul’a götürüp mahâll-i âliyyeye takdîm +eylediğinden +mükâfâten +buyurulmuşdur. +uhdesine +rütbe-i +sâniyye +tevcîh +Bir aralık me’mûriyyetinden azl ile ta’n-ı hasûda mübtelâ olmuş +iken çok geçmeden erbâb-ı si’âyetin mağdûru olduğu bilinerek yine +me’mûriyyetine getirilmişdir. +Derece-i inşâsı neşr etdiği gazetelerin mündericâtıyla mezkûr +risâlesinden ma’lûm olur. Müretteb dîvânı ve mükemmel münşe’âtı +vardır. Gazeliyyât ve ebyâtından bir şemme tahrîr kılındı: +Gazel +Ferîkân-ı kirâmdan İşkodra vâlîsi sâbık +Eşref Paşanın gazellerine nazîredir +Ne devlet ü ne hey’et ü ne în ü ân bozar +İşi bozarsa bil kader-i âsumân bozar +Mânend-i bûm meskeni vîrâneler olur +Her kim ki dest-i gadr ile bir âşiyân bozar +Magrûr olup güşâyiş-i ikbâle alma âh +Zîbendegî-i gülşeni bâd-ı hazân bozar +Bünyâd-ı kasr-ı ülfeti bozmak ise garaz +Ahbâba eyle anı havâle hemân bozar +Tercîh-i kâra medhali yok deme rüşvetin +Da’vâyı reng-i âhere kor armagan bozar +Nazm-ı Cenâb-ı Eşref’e verdim nazîredir +Hilmî ne çâre zihnimi acz-i beyân bozar +*** + +Fülk-i ümîde bir gün olur bâd-ı feyz eser +Sabr eyle mevc-i mihnete dâ’in dümendedir +Hattı gelince öp leb-i mey-gûn-ı yârden +Bir neş’esi de nûş-ı şarâbın çemendedir +*** +Va’d-i bî-hâsılı terk etse kibâr-ı devlet +Hâcet ashâbına bundan büyük ihsân olmaz +Hâl-i ikbâlde muhlis geçinen çok ammâ +Vakt-i idbârda hâtır sorar ihvân olmaz + +Her ne matlûb olunur ise husûlü me’mûl +Zamm ü tevsî’-i ma’âşa fakat imkân olmaz +HİLMÎ +Asâkir-i şâhâne kolağalarından Kâsım Paşa Mekteb-i Rüşdiyye-i +Askeriyye’si müdîri Mustafâ Hilmî Efendidir. +Kayser kasabâtından Tonsun kasabası hânedânından merhûm +Âteşî Hâfız Efendi-zâde Hâfız Mehmed Efendinin mahdûmu olup +kasaba-i mezkûrda tevellüd eylemişdir. Pederi Dersa’âdet’de taşçı +esnâfı mu’teberânından olmağla on yaşında İstanbul’a gelip Sultân +Bâyezîd Rüşdiyyesi’ne üç sene devâm ile bâ-şehâdet-nâme i’dâdiyye +ve iki sene sonra Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye-i hazret-i mülûkâneye +nakl olunarak seksen bir senesi bâ-şehâdet-nâme mülâzımlıkla ikinci +ordu-yı hümâyûnu piyâde birinci alayının ikinci taburuna me’mûr +olmuşdur. +Sûriye ve Cebel-i Lübnân cihetlerinde tabur-ı mezkûrla haylî +muhârebede bulunarak iki sene zarfında yüzbaşılığı ihrâz eder. Seksen +beş senesi bâ-irâde-i ser-askerî Mekteb-i İ’dâdî kitâbet hâceliği ve +mu’ânetine ta’yîn ve seksen sekiz senesi rütbesi kolağalığına terfî’ +edilmişdir. Bir müddet sonra Hâsköy’de bulunan mahrec-i mekâtib-i +askeriyyenin münşe’ât ve hisâb hâceliğine ta’yîn olunmuş iken bu +def’a mekâtib-i rüşdiyye-i askeriyyelerden Kâsım Paşa Mektebi + + +müdîrliğine me’mûr olmuşdur. +Fıkarât-ı Cihâd nâmıyla nâfi’ bir mecmû’asından mâ’adâ Fuzûlî +merhûmun Kays-nâme’sini tiyatro usûlüne tahvîl etmiş ve birinci +olarak bir fâci’a-nâme meydâna koymuşdur ki el-ân Osmânlı +tiyatrosunda oynanmakdadır. Hakîkaten dil-sûzdur. Ber-vech-i âtî +müstezâd sâhib-i tercemenin âsârındandır: + +Müstezâd +Ey kâmet-i Tûbâ çıkagör nâz ile bâga +Sûret göre ar’ar +Cûlar gibi her yerde sakın düşme ayaga +Yüksel çü sanavber + +Ya’kûb-ı zemânam çekerim mihnet-i fürkat +Bir haylî zemândır +Kan aglayarak döndü gözüm iki bulaga +Ey Yûsufî-peyker + +Yagmâya giderdi eger olsaydı Hülagû +Devrinde senin âh +Dünyâyı kırar gamzelerin baksa bıçaga +Alsa ele hancer + +Gönlüm göricek zülfün ile hâl-i siyâhı +Artırdı hevâyı +Kuşdur ki düşüp dâne içün böyle tuzaga +Olmakda musahhar + +Meyve bitiren dallar ider meyl zemîne +Bu bâgda âdet + +Ashâb-ı kemâlâtın olur başı aşaga +Mahzûn ü mükedder + +Ferhâd olup Hilmî bu kühsâr-ı emelde +Bir derd kazandın +Daglar ki dayanmaz göre sînendeki dâga +Derd ehline göster + + +Fazlî bana ta’lîm edip böyle zemîni +Râzî ola Mevlâ +Bârân-ı afüv merkadinin üstüne yaga +Kabri ola enver +HALÎM GİRÂY +Selâtîn-i Cengiziyye sülâlesinden ve meşâhîr-i erbâb-ı fazl ü +edebden Şâhbâz Giray-zâde Halîm Giray Sultân’dır. Kırım’ın +istîlâsından sonra bir müddet Dersa’âdet’de ve biraz müddet de +Çatalca’da ikâmetle imrâr-ı vakt etmiş ve bin iki yüz otuz dokuz +senesi âzim-i âhıret olmuşdur. Kazâ-yı mezbûrda vâki’ Ferhâd Paşa +Câmi’ Şerîfi hazîresinde medfûndur. +Müşârün ileyh asrının münşî’-i yegâne ve şâ’ir-i ferdânesi olup +mükemmel münşe’âtı ve müretteb ü matbû’ dîvân-ı belâgat-beyânı +vardır. Sultân Mahmûd-ı Sânî asrı şu’arâsındandır. +Çeşm-i alîli hasret ile pür-nem eyledim +El îd-i ekber eyledi ben mâtem eyledim +tercî’ hakîkaten dil-sûzdur. Gazel-i âtî dîvânında görülmüşdür: +Gazel +Çeşm-i Hak-bînde agyâr ile yâr ikisi bir +Bâg-ı tevhîdde zîrâ gül ü hâr ikisi bir +Gâh ruhsâra vü geh zülfe bakar nev-hevesân +Ehl-i tahkîke göre leyl ü nehâr ikisi bir +Şâhlar hâk-i siyâh içre fakîrâne yatar +Dergeh-i Hak’da sıgâr ile kibâr ikisi bir +Ehl-i tevhîdde yokdur ikilik Allah bir +Nazarımda gül-i firdevs ile nâr ikisi bir +Verdiler vâsıl olup bezm-i Selâmî’ye selâm +Bu sene geldi Halîm îd ü bahâr ikisi bir + +Selâtîn-i Cengiziyye’nin terâcim-i ahvâllerine dâ’ir Gülbün-i +Hânân isminde bir târîhçesi vardır. +HALÎMÎ +Sadrü’l-ifâde meşhûr Ahî-zâde Efendidir. Anadolu sadâretinden +mütekâ’id iken murg-ı rûhu mütesâ’id-i devha-i hulûd olan Mehmed +Efendinin mahdûmudur. Cedd-i vâlâları dahi allâme-i Rûm Sa’dî +Efendi merhûmdur. +Dokuz yüz altmış üç senesi tevellüd ve evâ’il-i hâlinde meşgûl-i +ders ü tahkîk olarak mebânî-i ulûmda âlim oldukdan sonra azm-i tarîk +ve devr-i menâzil-i tedrîs edip vâlid-i mâcidi Edirne kazâsına +mutasarrıf iken İstanbul’a âzim ve meşâhîr-i esâtize-i kirâmın tekârîr-i +feyyâzânelerinden ba’de’l-istifâde Şeyhü’l-islâm Ebu’s-su’ûd Efendi +Hazretlerinin âsitâne-i ifâdelerinden mülâzım olmuşlardır. Dokuz yüz +seksen ikiden başlayıp İbrâhîm Paşa ve Kâsım Paşa ve +Yeni Alî Paşa ve Şâh Sultân ve Sahn-ı Semâniyye ve Şeh-zâde ve +Haseki ve Üsküdar’da Vâlide Sultân Medreseleri’ni devr etdikden +sonra bin târîhinde Burusa kâdîsi olduğu mervîdir. Üsküdar’da Vâlide +Sultân Medresesi’ni zabt içün in’ikâd eden meclis-i imtihânda fâzıl-ı +müşârün ileyhin ibrâz etdiği me’âsir-i ilm ü îkân hayret-res-i erbâb-ı +dâniş ü irfân olmuşdur. Bin bir târîhinde Edirne bin dörtde İstanbul +kâdîsi oldukdan sonra bin beşde Anadolu sadâreti ile kadri bülend +kılınmışdır. Bin dokuz Ramazânı’nda mütekâ’id olmuş iken bin onda +kâdi’l-kuzât-ı Rûm bin on birde yine tekâ’üd olup bi’l-âhıre bin on +üçde mansıb-ı hayâtdan dûr ve muntazır-ı rahmet-i Rabb-i gafûr +olmuşdur. +Monlâ-yı merhûm fünûn-ı nakliyyenin muhît-i bî-kerânı ve ulûm-ı +akliyyenin çâbük-süvâr-ı meydânı olup sür’at-i intikâlde yegâne ve +vüs’at-i ihâtada münferid-i zemâne oldukları tabakât-ı ulemâda +mestûrdur. +Âsâr-ı celîlelerinden Hidâye’ye şerhleri makbûl-i efâzıl ve Şürûh-ı +Miftâh’a olan ta’lîkleri tedvîne kâbil ve mebâhis-i mufassalayı +şâmildir. +Câmi’ü’l-fusûlîn ve Dürer ü Gurer ve Eşbâh ü Nezâ’ir’in + +hâmişinde olan kelimâtları birer hâşiye-i rengîn olacak mertebededir. +Tefsîrde imtihân mahalline risâleleri ve mevâzi’-ı kesîrede makâleleri +olup mütâla’a buyurdukları kütüb-i kesîre kenârında olan ta’lîkâtları +hâric dâ’ire-i tahdîd ü ihsâ ve mesâ’il-i gâmızada hall-i şübühât ve +cem’ mühimmâtları lâ-yuhsâdır. Bir de tesvîd buyurdukları +vakf-nâmeler ve hücec-i şer’iyye vü temessükât düstûrü’l-amel +olmuşdur. Şevâhidü’n-nübüvve’yi terceme etmişlerdir ki rüsûh-ı +kalem-i mu’ciz-beyânlarına a’zam-ı şevâhiddir. El-hâsıl merhûm-ı +müşârün ileyh hâdimü’l-ulûm allâme-i Rûm vasfının ehlidir. +Mahlasları Halîmî olup eş’âr-ı âtî yâdigâr-ı tab’-ı güzînleridir: +Şi’r +Câm-ı mey-i nâbumuz itdi şikest +Meclisümüz basdı ayak nâ’ibi +*** +Hâlümi görmek içün gelmege itdün ikrâr +Gel gör imdi nice hazz itdi efendi dil-i zâr +*** +Biricik söylemedi yâr niyâz itdüm çok +Katı sengîn-dil imiş hak bu ki aslâ söz yok +HALÎMÎ +Kastamonuludur. +Memleketinde +biraz +tahsîlden +sonra +li-ecli’t-tekmîl Mevlânâ Alâe’d-dîn-i Arabî âsitânına vâsıl ve +mevlânâ-yı müşârün ileyhin vefâtı üzerine evvelâ diyâr-ı Arab’a ve +biraz sonra Acem’e râcil olup pek çok ulemâ ile zânû-zen-i bahs-i +münâzara olmuşdur. +Acem’de sûfiyyeden Şeyh Mahdûmî Hazretlerine ve +tasfiye-i kalb ile vatan-ı aslîsine avdet etmeğin Yavuz Sultân Selîm +Hân-ı Gâzî Hazretleri Trabzon’da vâlî iken sâhib-i tercemeyi imâm +eylemişdir. +Ba’dehu +pâdişâh-ı +İskender-sîret +Selîm Hân-ı +Gazanfer-heybet mehâbet-efzâ-yı saltanat ve revnak-fürûz-ı serîr-i +hilâfet olduklarında sâhib-i terceme hâce-i şehriyârî ve fevka’l-gâye + +manzûr ü mültefît-i cihandârî olmuş idi. Hâkân-ı huld-âşiyân ile Mısr +seferinden gânimen avdet ederken senesi Dımışk’da âzim-i cinân +olmuşdur. +Hâvî-i kemâlât-ı ilmiyye vü ameliyye ve müstecmi’-i fezâ’il-i +dîniyye ve dünyeviyye halîm-i kerîmü’t-tab’ gâyet sahî fukarâ-perver +bir zât-ı âlî-kadr imişler. +Pâdişâh-ı kadr-şinâs hasteliğinde ıyâdetine gitdikleri misilli cenâze +namâzlarında hâzır bulunmuşlardır. +Ber-vech-i âtî iki matla’ kendilerinindir: +Matla’ +Elüme girmişidi dün gice ol zülf-i dü-tâ +Sanki düşümde idi memleket-i Çîn ü Hıtâ +*** +Ol mihr-ruh ki halkı yakan hüsni tâbıdur +Germ olmasun mı yiryüzinün âfitâbıdur +HAMDÎ +Ârif-i bi’llâh vâsıl-ı illa’llâh el-Mevlâ Akşemse’d-dîn Hazretlerinin +asgar-ı evlâdı Mevlânâ Hamdu’llâh Hazretleridir. Ulüvv-i haseb ve +sümüvv-i neseb ile ekâbirin a’zamı ve tekaddüm-i zâtı ile +müte’ahhirînin mukaddemidir. El-veledü sırri ebîh muktezâsınca +peder-i âlî-güherleri gibi âlim âbid zâhid mütevâzı’ ve kesret-i +ihtilâtdan münkatı’ müte-verri’ bir zât-ı nâdirü’s-sıfât imişler. +Halkdan inkıtâ’ları ba’de’t-tahsîldir. +Mesneviyyâtda asrının ferîdi olduğundan kıssa-i pür-hisse-i +Cenâb-ı Yûsuf ü Zelîhâ’yı salavatu’llâhi alâ-nebiyyinâ ve aleyhim +ecma’în edâ-yı selîs ve nazm-ı nefîs ile tekmîl ederek Sultân Bâyezid +Hân-ı Sânî nâmına yâdigâr etmek istemiş ise de me’mûlü kadar rağbet +ü iltifât görmediğinden ferâgat etmişdir. Makta’-ı manzûme-i risâlet +ve hâtime-i kıbâle-i nübüvvet aleyhi efdali’t-tahiyyat efendimiz +“Çocuk babanın sırrıdır.” + +hazretlerinin menkabe-i celîle-i vilâdet-i seniyyelerini tanzîm +eylemişlerdir ve kıssa-i aşk-ı Leylî vü Mecnûn’u dahi nazm edip yine +bahrde mesnevî olarak nazm ettiği Muhammediyye ve Tuhfetü’l +uşşâk ile hamsesini ikmâl eylemişlerdir. Bundan başka Yûsuf ü +Zelîhâ’sı bahrinde bir de Kıyâfet-nâme’leri vardır. +Dokuz yüz on dört senesinde merhûm Necâtî Beğ’le vefat +eylediler. Kabr-i şerîfi Göynük’de pederleri yanındadır. +Kıyafet-nâmesi’nden nazm-ı âtî tahrîr kılındı: +Nazm +Reng-i ahmer delîl-i hûn-ı şitâb +Reng-i esmer delîl-i fikr-i savâb +Olur ahvel mu’ânid ü cebbâr +Biri birdür disen ider inkâr +Bulmayasın ili ararsan eger +Agzı egri olanda togrı haber +Rîş-i merdüm tavîl olursa eger +Bil ki olur ser-i tavîle-i har +Şimdiki demde getdi hîre-nişân +Şer bulınur cihân içinde hemân +HAMDÎ +Meşâhîr-i fuzalâ-yı asrdan ve mecelle-i ma’ârif a’zâsından +Şirvânî Hamdî Efendi Hazretleridir. Şirvân ulemâ-yı be-n��mından +Hadravî El-hâc Ahmed Efendi-zâde El-hâc Abdu’llâh Efendi +merhûmun ferzend-i ma’ârifmendidir. Bin iki yüz kırk altı senesi +Şirvân’da pâ-nihâde-i sâha-i şühûd olmuşdur. +Unfuvân-ı sabâvetinde Dağıstân ulemâ-yı meşhûresinden +Abdü’l-ganî Efendi ve sâ’ir fuzalâdan tahsîl-i ma’ârif ü kemâl +eylediğinden yirmi iki yaşında birçok fünûna kesb-i vukûf eylemesiyle +hûn-ı: hûn ü + +üstâdı müşarün ileyh Abdü’l-ganî Efendiden ahz-ı icâzet eylemişdir. +Bir iki sene memleketinde tedrîs ile meşgûl olduğu hâlde Kafkasiyye +ahâlî-i müslimesinin tagallüb-i Rus ile âsâyişden me’yûs olmaları +üzerine senesi Rusya mes’elesi evâhırında Der-i Aliyye’ye nakl +ü hicret edip isti’dâd-ı kâfiyesi münâsebetle ba’zı me’mûriyyetlerde +bulunarak nâ’il-i emel ve ihtilâs-ı vakt etdikçe ba’zı âsâr-ı nâfi’a +te’lîfine dahi muvaffak olmuşdur ki ber-vech-i âtî ta’dâd olunur: +. Makâletü’l-irfânî Fî-mesâ’ili’l-hükemâ ismindeki risâle-i +müfideleridir. +. Kurtiz nâm coğrafînin bir kitâbını terceme ve îcâb eden devâ’ir +ü harâ’itini âhırına zamîme etmişdir. +. Matbû’ Makâmât-ı Harîrî Tercemesi’dir. Bu tercemenin aslı +bülegâ-yı Arab nezdinde meşhûr olduğu gibi tercemesi dahi üdebâ-yı +Osmâniyye indinde hakîkaten makbûl olarak pek çok ekâbirin +mazhar-ı takrîzi olmuşdur. +. Harîta-i semâviyyesiyle berâber Suverü’l-kevâkib’idir. +. Usûl-i Coğrafya nâm risâlesidir. +. Teshîlü’l-arûz ve İlm-i Kavâfî ve Sınâyi’-i Şi’riyye ve Bedâyi’-i +Kelâmiyye nâm risâleleridir. +. +Gâyet mufassal olarak Nüzhetü’l-büldân isminde te’lîfine +muvaffak oldukları coğrafya kitâbıdır ki mugnî ve nâfi’ bir eserdir. +. +Kavâ’id-i ilm-i hisâbı ve ferâ’izi hâvî risâlesidir. +Elsine-i selâsede nazma kâdir bir şâir-i mâhirdirler. +Mevlânâ Câmî Hazretlerinin na’t-ı nebevî salla’llâhu aleyhi ve +sellemi hâvî olan gazel-i meşhûrunu tahmîs eylemişdir ki ber-vech-i +âtî aynen tahrîr kılındı: +Tahmîs +Der-ezel dâd merâ yâr be-gam perverişî +Âşık-ı gam-zedeem hest çunînem revişî +Şod ez-înem ferah şâdî dil-i derd-keşî +Li-habîb-i Arabî vu medenî vu Kureşî +Ki buved derd gameş mâye-i şâdî vu hoşî + +Men ki yek âsî vu bî-çâreem û muhteremî +Çe tevânem ki zenem der-reh-i aşkeş kademî +Âcizem çun suhaneş Tâzî vu remzeş hikemî +Fehm-i râzeş ne-konem û Arabî men Acemî +Lâf-ı mihreş çe zenem û Kureşî men Habeşî +Ömrhâ şod ki menem der-talebeş ser-gerdân +Be-hevâdârî-i û kerde be-her sûdverân +Mahv şod cism-i nizârem ki ne-mând hîç nişân +Zerrevârem be-hevâdârî-i û rakskunân +Çun şod şöhre-i âfâk be-hurşîdveşî +Mest medhûşem ez-ân nîst zi-âlem haberem +Ne-koned cilve cuz ez-vey çu be-her-câ nigerem +Hest nezdîk be-men ez-ten cân bîşterem +Gerçi sad merhale dûrest zi-pîş-i nazarem +Vechuhû fî-nazarî kulle gazâtin ve aşiyy +Teşne-leb ger be-konem geşt guzâr-ı felevât +Be-men-i teb-zede-râ nîst cuz în ayn-ı necât +Dem-be-dem cur’a-i aşkeş be-keşem tâ-be-memât +Maslahat nîst merâ sîrî ez-ân Âb-ı hayât +Zâ’afe’llâhu bihî kulle zemânîn atşî +Hestem ez-rûz-ı ezel derd-keş bâde-perest +Neş’emendem be-lebeş kerde çu der-bezm-i Elest +Gerçi ser şod be-der-i meykedeem câm be-dest +Sıfat-ı bâde-i aşkeş to me-pors ez-men-i mest +Zevk-ı în mey ne-şinâsî be-Hodâ tâ ne-çeşî +Hamdî ânân ki der-în bâdiye merdân-ı rehend +Tâ ebed pây ez-în dâ’ire bîrûn ne-nehend +Enderîn ma’nî ber-âmed be-men în beyt-i pesend +Câmî erbâb-ı vefâ cuz reh-i aşkeş ne-revend +To me-bâdâ ki ez-în râh kadem bâz-keşî +HAMDÎ +Kastamonulu ve meşâhîrden tezkiretü’ş-şu’arâ sâhibi Monlâ Latî + +fî’nin ceddidir. Ulemâ zümresinden olup evâhır-ı asr-ı Fâtih Mehmed +Hânî’de irtihâl etmişdir. Müretteb dîvânı vardır. +Sâhib-i terceme tezkire sâhibi Monla Latîfî’nin ceddi olduğu +hâlde tezkiresinde terceme-i hâline dâ’ir bundan ziyâde tafsîlât +görülemedi. Sâ’ir tezkireler dahi sâhib-i tercemeyi “Mehmed Hân asrı +şu’arâsındandır.” deyip geçmişlerdir. Dest-res olunan ba’zı âsârı +ber-vech-i âtî tahrîr kılındı: +Ruhlarun reşki gülün yirini hâr eylediler + +Külehin gonçelerün başına tar eylediler +*** +Sînemi tîg-i gam ile şerha şerha yarayum +Yaralarla yâre hâlüm şerh idüben varayum +Kârgâh-ı âlemde akçenin sebeb-i fütûh olduğuna dâ’ir ber-vech-i +âtî birkaç beyt sâhib-i tercemenindir: +Beyt +Nice hûrı azîz-i vakt eyler +Ol azîz-i cihân olan akçe +Niceler terk-i ser idüp yolına +İtdürür nice şahsa kan akçe +Monlâ Lutfî’nin nazîresidir: +Nazîre +Akçesüz kimse murg-ı bî-perdür +Kişiye kol kanad hemân akçe +Didiler akçe rûh-ı sânîdür +Ehl-i dünyâ katında cân akçe +Lehcesi yok anun ki akçesi yok +Âdem iden eri hemân akçe +vakt: vaktler + +Düşmene kalsa gam yime dime tek +Bana vir lutf it ey fülân akçe +Akçesi olmayan abâ bulamaz +Geydürür kelbe perniyân akçe +Elde bir şâhinî şikârı var +Neye salsan olur revân akçe +HAMDÎ +Kudemâ-yı şu’arâdandır. Meşâhîr-i hükemâ-yı Acem’den Gülistân +sâhibi sâhib-i fazl ü irfân Sa’dî-i Şirâzî Hazretlerine da’vâ-yı intisâb +eylermiş. Asrında Ayasofya Câmi’-i Şerîfi’nde devr-hânlıkla meşhûr-ı +şeyh ü şâb olmuşdur. +Şi’rde kuvveti ve hıfz-ı kasâ’id ü gazeliyyâtda kudreti varmış. +Beyt-i âtî tezkirelerde sâhib-i tercemeye nisbet olarak tahrîr +kılınmışdır: +Beyt +Taylesânına dolaşma zâhidün ey rind olan +Kıl hazer kejdüm-sıfatdur zehri kuyrugındadur +HAMDÎ +kazâya +İstanbulludur. Gençliğinde tahsîl-i kemâle müdâvim ve bi’l-âhıre +tarîk-ı +âzim olup Rûmeli’nin ba’zı mahallerinde +seccâde-nişîn-i hükûmet olduğu hâlde bin doksan beş târîhinde irtihâl +etmişdir. Nazm-ı âtî âsârından nümûnedir: +Nazm +Evvel âbâdı aceb var mı idi gerdûnun +Biz fenâsına yetişdük hele çarh-ı dûnun + +Yirine merdümek-i çeşmi koruz da içerüz +Rûzgâr alsa habâbını mey-i gül-gûnun + +*** +Fitne-i çeşmi ile gamze-i câdûsından +Korkarum dil kaçarak çâh-ı zenahdâna düşer +Hamdî açmazsa nikâbın sana Leylâ-yı murâd +Dil-i Mecnûn-sıfat deşt ü beyâbâna düşer +HAMDÎ +İstanbulludur. Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i sermâye-i dânişle zümre-i +küttâba dâhil ve mâliye hulefâlığına nâ’il olabilmişdir. +Çorlulu Alî Paşa merhûmun medresesine ve Mora fethine Sur ve +Ayamavra fetihlerine güzel târîhleri vardır. Nazm-ı âtî sâhib-i +tercemenindir: +Nazm +Âşık hayâl-i dilber ile vasl-cû gerek +Mir’ât-i dilde aks dahi rû-be-rû gerek +Yâd-ı ruhunla pâyuna eşküm revân olur +Dâ’im nihâl-i gülşene elbette su gerek +HAMDÎ +Mektûbî-i hâriciyye hulefâsından Hamdî Beğ’dir. Gurebâ +Hastehânesi etibbâ-yı hâzıkasından Doktor İsmâ’îl Beğ’in mahdûmu +olup senesi tevellüd eylemişdir. +Dârü’l-ma’ârif ve mahrec-i aklâma devâm ile oralarda mebâdî-i + +fünûnu tahsîle ikdâm etmiş ve bir mikdâr dahi Fransızca öğrenmiş +olduğu hâlde senesi bir kıt’a şehâdet-nâme alıp kalem-i mezkûra +me’mûr olmuş ve geçende bi’l-imtihân Mekteb-i İ’dâdî kitâbet +hâceliğine intihâb kılınmışdır. +Ulûm-ı Arabiyye’yi müderrisîn-i kirâmdan ve Fâtih ders-i âmından +meşhûr Şâkir Efendiden ta’allüm etmekde ve fünûn-ı edebiyyenin +tahsîliçün dahi ulemâ-yı Arab’dan Şeyh Ahmed-i Şetvân Efendinin +meclisine devâm eylemekdedir. +Mîr-i mûmâ ileyh ezkiyâdan ve îcâd-ı mezâmîne kâdir +şu’arâdandır. Geçende Dersa’âdet’e gelmiş olan Kaşgar sefîri Ya’kûb +Hân Hazretlerinin medâ’ihini şâmil güzel bir kasîdesi vardır. Kâfile’ye +derc olunmak üzere irsâl eylediği bir gazeli ber-vech-i âtî tahrîr +kılındı: +Gazel +Sehâb-ı zülfünü ref’ et görünsün mâh ruhsârın +N’olur sâyende çeşmi rûşen olsun âşık-ı zârın +Degilsin cins-i ebnâ-yı beşerden ey perî-çehre +Ki gılmân-ı bihişti andırır etvâr ü mişvârın +Hacîl etdi nihâl-i tâze vü serv-i hırâmânı +Senin gülşende cânâ dünki gün mestâne reftârın +Aceb Şîrîn’in eyler miydi nâmın yâd âlemde +Egerçi Kûh-ken bilseydi şîrînî-i güftârın +Beni geh gark-ı nûr ü geh eder müstagrak-ı zulmet +Hayâl-i ârız ü endîşe-i gîsû-yı tarrârın +Edersen azm-i Bâbil ögredir Hârût ü Mârût’a +Rumûz-ı fenn-i sihri çeşm-i şehlâ-yı füsûnkârın + +Yanında mu’teberdir şâ’irân-ı asrın ey Hamdî +Misâl-i kâgıd-ı zer nüsha-i rengîn-i eş’ârın +dahi: dahi dahi + +HAMDÎ +Sudûr-ı izâmdan meşhûr Kethudâ-zâde Ârif Efendi merhûmun +birâderi Ahmed Muhtâr Hamdî Efendidir. Evâ’il-i hâlinde tahsîl-i +kemâl ile müderris olmuş ise de dünyâya rağbeti olmadığından +ömrünü tekye ve hânkâhlarda istilzâz-ı vecd ü hâl ederek geçirmişdir. +Gazel-i âtî sâhib-i tercemenindir: +Gazel +şûh-ı nâz-perver mâh-ı tâbân oldu gitdikçe +Gönülde şevk-ı mihri âteş-efşân oldu gitdikçe +Silâhşor olmuş ebrû gamzeler cellâd-ı hûn-rîzî +Güzellik kişverinde mîr-i mîrân oldu gitdikçe +Firâk-ı la’li etdi rîze-i elmâsveş te’sîr +Cigerde dâglar kân-ı Bedahşân oldu gitdikçe +Açınca bâdbân-ı hasreti ummân-ı eşkimden +Nazardan keştî-i ümmîd pinhân oldu gitdikçe +N’ola pey-revlik etse Ârif-i mazmûn-perdâza +Bu vâdîlerde Hamdî pek sühandân oldu gitdikçe +HANÎF +İbrahim Efendidir. Hâcegân-ı dîvân-ı hümayûndan olduğu hâlde +târîhinde vefât etmişdir. Siyer-i hazret-i nebevîye müte’allık üç +cild manzûmesi vardır. Nazm-ı âtî manzûme-i mezkûredendir: +Nazm +Seyyidü’l-kevneyn habîb-i Kibriyâ +Sadr-ı a’lâ-yı sudûr-ı asfiyâ +Nûr-ı pâk-i cebhe-i Âdem Safî +Cevher-i asliyye-i kenz-i hafî + +Nûr-ı akdem hatm-i Kur’ân-ı rüsül +Mübtedâ vü müntehâ-yı her sübül +Cân-ı âlem âlem-i cân-ı visâl +Cânlar olsun yolunda pây-mâl +HAYÂTÎ +Sultân Selîm Câmi’-i Şerîfi imâmı ve Fârsî Muslihü’d-dîn +Halîfe’nin mahdûmu Mehmed Efendidir. Asrında ba’zı zurefâ +birâderine Memâtî Çelebi derlermiş. Şâm ve Haleb’de ve ekser diyâr-ı +Arab’da birçok me’mûriyyetlerde bulunarak oldukça tahsîl-i yesâr ile +İstanbul’a gelmiş ve Eyûb semtinde bir hâne iştirâ edip ikâmet +etmekde bulunmuş iken alâka belâsı olarak az vakt içinde varını elden +aldırmışdır. +Sabrum tükendi lâzım olupdur bana sefer neşîdesince eyne’l-mefer +deyip birâderi Memâtî Cidde emîni olmağla birkaç akçe havâle ile +Mekke-i Müşerrefe’ye azîmet ve orada mücâveret üzere iken irtihâl-i +âhıret eylemişdir. +Sâhib-i terceme Postî nâmında bir şâ’irle hengâm-ı mülâtafada +“Hınzîr postı dibâgat kabûl eder mi?” diye etdiği su’âle Postî dahi +“Hayâtı da murdâr memâtı da.” diye cevâp verdiği ba’zı tezkirelerde +görülmüşdür. Mûmâ ileyh sâhib-i şöhret hoş-sohbet hûb-sîret bir zât +imiş. Beyt-i âtî âsârındandır: +Beyt +Yâr eger arz-ı izâr eyleye gülzâra gele +Çâk ide gonçe yakasını vü gül zâra gele +HAYÂTÎ +İstanbul’da Cemâl Halîfe Mahallesi’nde tevellüd etmişdir. Zümre-i +sipâhiyândan ve asrının ma’ârifmendânından imiş. Sultân Süleymân +asrı şu’arâsındandır. Ber-vech-i âtî iki matla’ âsâr-ı şi’riyyesindendir: + +Matla’ +Peyker-i ebrû-yı dilber dîde-i pür-hûnda +İki mâhîdür yüzerler sanasın Ceyhûn’da +Matla’ +Tatlu geldi bana cânumdan lebün +Cân çıkar çıkmaz dehânumdan lebün +HAYÂTÎ +Sünbül-zâde Vehbî Efendi merhûmun Tuhfe’sini şerh etmiş olan +meşhûr El-hâc Ahmed Hayâtî Efendi merhûmdur. Müteveffâ Mar’aş +sancağı dâhilinde kâ’in Elbistân kasabası müftîsi Ahmed Efendi +merhûmun ferzend-i edîbi olup târîhinde tevellüd eylemiş ve +ale’t-tedrîc +tekmîl-i nesh-i ilmiyye ile pederinin vefâtında +seccâde-nişîn-i fetvâ olmuşdur. Bir müddet geçdikden sonra +Dersa’âdet’e gelip Ayasofya Câmi’-i Şerîfi’nde tedrîs ile meşgûl iken +nâ’il-i rü’ûs olmuş ve sadr-ı esbak Yûsuf Ziyâ Paşa merhûmun +hâceliğine dahi mevsûl olup iki yüz yirmi dört târîhlerinde Serâybosna +mevleviyyetine ve iki sene mürûrunda Irâk-ı Arab mevleviyyetine +mazhar ve iki sene kadar cânib-i Bağdâd’da mesned-güzîn-i şer’-i +enver oldukdan sonra Dersa’âdet’e bi’l-muvâsala hânesinde biraz +zemân dahi gûşe-güzîn-i ferâgat olduğu hâlde senesi târik-i +metâ’-ı müste’âr-ı hayât ve ten-dâde-i gûşe-i menzil-i necât olmuşdur. +Merhûm-ı müşârün ileyh fâzıl ü âlim bir zât-ı kâmil olup birçok +te’lîfe dahi muvaffakdır: +. İs’âfi’l-minne Fî-şerh-i İthâfi’l-cinne nâmında ma’-metn bir +kıt’a şerhidir. +. İlm-i âdâb ve mantık ve vâfiyyeye müte’allık ma’-şerh bir aded +manzûmesidir. +. Tercemesi âtîde muharrer Sünbül-zâde Vehbî merhûmun +Tuhfe’sinin şerhidir. +. Kezalik meşâhîrden Şâhidî merhûmun Fârsî lugat-nâmesine bir +kıt’a şerhidir. +. Alâ’im-i kıyâmete dâ’ir ma’-şerh bir aded risâle-i + +Arabiyye’sidir. +. +Bir dâ’ireyi müştemil ma’-terceme Arabiyyü’l-ibâre bir aded +kasîdesidir. +Sünbül-zâde’nin meşhûr olan Nuhbe’sini dahi şerhe başlamış ise de +ömrü vefâ etmediğinden terceme-i hâli âtîde muharrer Halîl Şeref +Efendi itmâm etmişdir. Gazel-i âtî sâhib-i tercemenindir: +Gazel +Hakîkat gülşeninde gül de bülbül gibi der hû hû +Kamunun maksadı Hak’dır gerek lâ lâ gerek lû lû +Gülistân-ı hüviyyetde ötüp hû hû diyen murgân +Ne hû hû der ne yû yû der ne bû bû der ne hem cû cû +Ma’ârif bagçesinde bülbülem diyen hezâr ammâ +Kimi ak’ak kimi laklak kimi şakrak kimi kûkû +Bu kesret âleminde sırr-ı vahdet bilmesi müşkil +Bilir ancak ekâlîm-i hakâ’ikda gezen sû sû +Hayâtî bahr-i hayyın sâhil-i pâyânı var sanma +Bütün cûcûya gûgûveş de etsen sû-be-sû nû nû +HAYDAR +Seferîhisâr ahâlîsindendir. Sultân Cem’in defterdârı ve zemân-ı +şedâ’id ü mihnetde enîs ü gam-güsârı imişler. Sultân Cem +Frengistân’da vefât etdiğinde haber-i vefât ve bi’l-cümle metrûkât ü +muhallefâtını İstanbul’a sâhib-i terceme getirmişdir. +Meşhûrdur ki Sultân Cem’in bir tûtîsi varmış. Rengi süt beyâz +olduğu gibi lisânı dahi epeyce fasîh imiş. Mevlânâ Haydar Cem +merhûmun muhallefâtın getirirken mezkûr tûtîyi siyâha boyar ve +hzl. +laklak: taslak . Kelime “Fatîn Davud. Hâtimetü’l-eş’âr Fatîn +Tezkiresi. +Ömer Çiftçi. . http://ekitap.kulturturizm.gov.tr +” künyeli eser esas alınarak dü-zeltilmiştir. + +makâm-ı ta’ziyyede “el-hükmü li’llâh pâyende bâd ömr-i pâdişâh” +ibâresini ta’lîm eder. Tûtî Sultân Bâyezîd’e bu ibâreyi söyler ise de +pâdişâhın hoşuna gelmeyip Haydar’ı Germiyân kullesine habs ve +sonra afv ile güzel bir ze’âmet ihsân eyler. Beyt-i âtî sâhib-i +tercemenindir: +Beyt +Haydarâ ârif isen tevbe-i câm itme sakın +Şol işi işleme kim sonra peşîmân olasın +HAYDAR +Aydın vilâyet-i celîlesi merkez nâ’ibi fazîletli Seyyid Alî Haydar +Efendi Hazretleridir. Vekâyi’ kâtibi meşhûr İbrâhîm Efendinin hafîdi +ve kısmet-i askeriyye mahkemesi mütehayyizân hulefâsından Nu’mân +Efendi merhûmun necl-i necîbi olup bin iki yüz elli üç târîhinde +İstanbul’da tevellüd eylemiş ve isti’dâd-ı fıtrîsi icâbınca sinn-i +tufûliyyetde mebâdî-i ulûm ü fünûnu ikmâl ve bu yolda olan şevk ü +hâhişi muktezâsınca cevâmi’ ü medârisde ale’t-tertîb tahsîl ile +unfuvân-ı şebâbında İbn Hâcib gibi müşârün bi’l-benân-ı +fazl ü kemâl olmuşdur. +târîhinde mu’allimhâne-i nevvâba duhûl ile Şeyhü’l-islâm-ı +esbak Ârif Efendi merhûmun zemânında bi’l-imtihân zâhir olan +kemâlât-ı fevka’l-âdesi cümlenin nazar-ı takdîr ü tahsînini câlib ve +fakat hadâset-i sinni taşra hükûmet-i şer’iyyelerine gönderilmesine +mâni’ olarak mu’âvinlik sûretiyle mu’allimhâneye me’mûr +buyurulmuşdur. +Şeyhü’l-islâm-ı +esbak Hüsâme’d-dîn Efendi +merhûmun evân-ı meşîhatlerine kadar hıdmet-i mezkûrede bulunarak +merhûm-ı müşarün ileyh sâhib-i tercemenin fart-ı zekâ vü +kabiliyyetini bildiğinden mu’allimhâne-i mezkûra hâce ta’yîn +buyurmalarıyla seksen altı târîhine gelinceye değin Mültekâ ve Dürer +ve Ferâ’iz derslerinin tedrîsiyle meşgûl olmuşlardır. +Biraz sonra rütbece tedrîsde mertebe-i mevleviyyete vâsıl olduğu +misilli me’mûriyyetçe dahi bi’t-terakkî Bosna vilâyet-i celîlesi +“Hüküm Allah’ındır.” En’am suresi: Yûsuf suresi: Mü’min suresi: + + +müfettiş hükkâmlığına ta’yîn kılınmışdır. Efendi mûmâ ileyh ile +ülfetimiz oradadır. Fazl ü edebi yâr ü ağyârının musaddakı olup ef’âl +ü harekâtında mütemekkin ü vakûr bir zât-ı fezâ’il-i mevfûrdur. +Bosna’da üç sene müddet içinde birkaç def’a vâlî kâ’im-makâmlığı +dahi etmişdir. İşbu me’mûriyyetinden avdet ve az müddet İstanbul’da +istirâhatden sonra Ruscuk niyâbet-i şer’iyyesiyle âzim ve icrâ-yı +ahkâm-ı şer’iyye ile umûr-ı mehâmm-ı saltanat-ı seniyyede ibrâz-ı +mahâret-i kâr-güzârîye müdâvim olmuşdur. Şeyhü’l-islâm merhûm +Turşîci-zâde Ahmed Muhtâr Efendinin sâ’ika-i ehl-perverîleriyle +efendi-i mûmâ ileyhin me’mûriyyeti Tuna dîvân-ı temyîz riyâsetine +ve bir müddet sonra Aydın vilâyeti dîvân-ı temyîz riyâsetine tahvîl +kılınmışdır. +Mûmâ ileyh bir zât-ı kâmil ü ârif oldukları gibi dekâ’ik-ı şi’re dahi +hakkıyla vâkıfdırlar. Gazel-i âtî âsâr-ı dil-pezîrlerinden bir şemmedir: +Gazel +Tezâhüm etse de esbâb-ı te’sîri hederdir hep +Umûr-ı halk-ı âlem beste-i hükm-i kaderdir hep +Bisât-ı kâ’inâtı öyle gördüm ki cihân-der-hâb +Hemîşe güft ü gû efsâne-i bî-pâ vü serdir hep +Halâ’ik terk eder bir gün olur kim hâne-i dehri +Anınçün her tehezzüz dâ’î-i şevk ü seferdir hep +Mutavveldir me’ânî-i bedî’-i hâl-i dil şerhi +Beyân-ı sırr-ı kevneyn ana nisbet muhtasardır hep +Kitâb-ı sun’a Haydar çeşm-i dikkatle nazar eyle +Ki her satr-ı varak zîbende-i nakş-ı iberdir hep +HAYDAR +Mîr-i mîrândan merhûm Haydar Paşadır. Rûmeli’de vâki’ Drama +nâm kasabada tevellüd etmişdir. Sadr-ı esbak Hurşîd Paşanın + Tırhala vâlîliği hengâmında müşârün ileyhin iltimâsına mebnî +sâhib-i tercemeye silahşorluk rütbesi i’tâ olunmuşdur. Mu’ahharen +Mısr’a azîmet eyleyip müddet-i medîde hudemât-ı Mısriyye’de + +istihdâm olundukdan sonra Mısr vâlîsi Abbâs Paşa merhûmun +iltimâsıyla uhdesine rütbe-i mîr-i mîrânî tevcîh buyurulmuş ve +senesi İstanbul’a gelip altmış sekiz senesi Biga mutasarrıfı olmuş ve +altmış dokuz senesi vefât eylemişdir. Gazel-i âtî sâhib-i tercemenindir: +Gazel +Şem’-i vahdetden yanıp bu şeb çerâg oldu gönül +Kurb ü bud’un sûzişinden pek ırag oldu gönül +Âlem içre himmet-i agyâra muhtâc olmayıp +Mû-miyân-ı dilbere bir özge bâg oldu gönül +Tâ sabâh-ı haşre dek tenvîr eyler âlemi +Şâm-ı vahdetde yanan kandîle yag oldu gönül +Fahr edip Îsî desem n’ola efendi pîrime +Ölmiş iken sâye-i monlâda sag oldu gönül +Haydarâ Gâlib Efendi dahi nutk etmiş idi +Râhberler kesretinden güm-sürâg oldu gönül +HAYRET +Mısr vâlîsi esbak merhûm Mehmed Alî Paşanın dîvân kâtibi iken +Mısr’da vefât eden münşî ve şâir-i meşhûr Hayret Efendidir. +Anadolu’da Darende nâm kasabada mehd-ârâ-yı şühûd olmuşdur. +Gençliğinde ulûm-ı cüz’iyye vü külliyyeyi tahsîl ü tekmîl ile +Dersa’âdet’e gelip biraz zemân dîvân kalemine müdâvemet ve rütbe-i +hâcegânîyi ihrâz ederek sadr-ı esbak Yûsuf Ziyâ Paşa ve Celâl Paşa ve +kâ’im-makâm-ı esbak Ahmed Şâkir Paşa ve sadr-ı esbak Mehmed +Gâlib Paşaların dîvân kitâbeti hıdmetlerinde bulunduğu hâlde bin iki +yüz otuz dört târîhinde Mısr’a azîmet ve beş altı sene mikdârı +Mehmed Alî Paşa merhûmun dîvân kitâbetinde bulundukdan sonra iki +yüz kırk iki târîhlerinde Yûsuf-ı Mısr-ı ma’rifet dâmen-keş-i +Zelîhâ-yı zemân olarak semt-i bekâya rıhlet eylemişdir. +. +. +Mutavvel bir aded münşe’âtı olup Mısr’da tab’ olunmuşdur. +Bir aded müfîd ve manzûm lugat-nâmesidir. + +. +Nahvden Elfiyye’ye bir kıt’a şerh-i rengîn makâlesidir. Eş’ârı +dîvân olacak mertebe kesîrdir. +Gazel +Şevk-ı la’linle yanar nûr-ı çerâg-ı yâkût +Reng alır âteş-i rûyundan ayag-ı yâkût +Lâledir sanma anı şâh-ı bahâr-ı hüsnün +Hükm edip şa’şa’adan kurdu otag-ı yâkût +Fikr-i gül-bûse-i rûyun ile gûyân olsam +Tarh olur safha-i nezzâreye bâg-ı yâkût + +Döndü bir sübha-i lü’lü’ye sirişkim Hayret +Katre-i hûn arasında sürâg-ı yâkût +HAYRETÎ +Yenice-i Vardar’dandır. Şu’arâ-yı nâmdârân-ı Rûm’dan olup +müretteb dîvânı vardır. Evâ’il-i hâlinde Vezîr İbrâhîm Paşaya verdiği +kasîdesi ol vaktler şu’arâ beyninde mazhar-ı pesend ü kabûl olmuş idi. +Sultân Süleymân Hayretî’ye lutf ü inâyet kasdıyla şâ’ir-i meşhûr +Hayâlî’ye “Hem-şehrin nasıldır?” diye su’âl buyurmaları üzerine +tabî’at-ı beşerde mevcûd olan rekâbet muktezâsı Hayâlî dahi +“Efendim bî-nazîr şâ’irdir fakat pek müstağnîdir.” demekle ve +Hayretî’nin: +Ne Süleymân’a esîrüz ne Selîm’ün kulıyuz +Kimse bilmez bizi biz şâh-ı kerîmün kulıyuz +beytiyle te’yîd-i müdde’â eylemesiyle pâdişâh az bir tîmâr ihsân eder. +Hayretî dahi “Bîmârına böyle tîmâr olmaz.” deyip kabûl etmez ve ol +Mennân-ı kerîm’in ihsânı olan kût ile kanâ’at eyler. Bi’l-âhıre gözleri +a’mâ ve ’de târik-i âlem-i fenâ olmuşdur. Nazm-ı âtî âsârındandır: + +Nazm +Bundan artuk dahi vuslat nic’olur âlemde +Bir gök altındayuz ol mâh ile dâ’im ikimüz +*** +Yok sanurdum bâliş-i râhat bu mihnethânede +Şimdi bildüm dilberün işigi taşı var imiş + +ZEYL-İ HARF-İ H +HÜSEYN +Meşâhîrden Hasan-cân Efendidir. Mevlidi Burusa’dır. Gençliğinde +fünûna intisâb ile biraz müddet mevkûfât kalemine devâm etmiş ise de +sonraları ıyş ü işrete mübtelâ olarak cihânın var ü yoğundan +geçmişdir. A’cûbe-hey’et hoş sohbet bir zât imiş. Bin yüz yetmiş +senesi vefât etmişdir. +Osmân Paşa-zâde Sarı Beğ’in kâtibi iken beğin hediyye olarak +sâhib-i tercemeye verdiği köhne bir top kemhâya dâ’ir inşâd eylediği +manzûmedir: +Nazm +Ehl-i tevârîhden aldım haber +Hârenin aslı da bu imiş meger +Gâv-ı Drefşî gibi ol bezleke +Girmedigi kalmadı hîç ma’reke +Nice zemân oldu ibret-nümâ +Gerden-i ûc üzre kebûdî ridâ +Bânî-i bâg-ı İrem-i pür-fesâd +Etmiş idi askî-i kasr-ı İmâd +Hâre degil nâdire-i kevn idi +Zîb-i serâ-perde-i fir’avn idi +Sâhib-i tercemenin üç gözlü bir devâtı olup her bir gözünde siyâh +kırmızı mâ’î reng mürekkeb bulunurmuş. Biri su’âl etdikde beyt-i âtî +ile cevâb verirmiş: +kalmadı: kalmamış +bâg: kâh + +Beyt +Üç hokka devâtında ne var derse şâhım +Hûn-ı cigerim dûd-ı dilim baht-ı siyâhım + + +HARF-İ HI +HÂKÎ +Sâhib-i tercemenin hâli pek mü’essir pek garîbdir. Mûmâ ileyh +Hâsköy ahâlîsinden ve evâ’il-i hâlinde Yahûdî hahamlarından ve fakat +Tevrât’ın dekâ’ikına vâsıl olmak ve hakâ’ik-ı Arabiyye’yi dahi tahsîl +etmek gibi meziyyetleri hâ’iz imiş. Şi’re dahi heves eylediğinden az +vakt içinde asrının meşâhîr-i şu’arâsıyla müşâ’are edecek dereceye +gelmişdir. +Merhûmun asrı Sultân Murâd-ı Râbi’ ahdidir. Ol zemânlar +müfti’l-enâm olan sâlifü’t-terceme şâ’ir-i meşhûr Bahâyî Efendiyle +eksiksiz birleşirler ve dâ’imâ müşâ’are ederler imiş. Yine bir gün +sâhib-i terceme müftî-i müşârün ileyhin meclisine duhûl ârzûsuyla +konağına gider fakat kapıcının şerrinden duhûl-i meclis-i mahdûma +imkân müsâ’id olamamasıyla kendisine kapıda istiskâl olduğunu +müş’ir bir gazel inşâd edip gönderir. Gazelde istiskâli işrâb eden beyt +ber-vech-âtî tahrîr kılındı: +Beyt +Varınca südde-i devlet-me’âb-ı yâre derbânı +İlâhî mübtelâ-yı südde olsun sedd-i bâb eyler +Meğer hidâyet-i Samedânî sâhib-i tercemenin karîn-i hâli olmuş +imiş. Hâdî-i sübül ve kâfile-sâlâr-ı rüsül efendimiz hazretlerinin +medâ’ih-i cemîlelerini şâmil terkîb-bend üslûbunda lisânından bir +na’t-ı Muhammedî sâdır olmağla derhâl İslâm ile teşerrüf eylemişdir. +Na’t-ı şerîfi müftî-i müşârün ileyhe vermekle vâsıta ile taraf-ı +şehenşâhîden mazhar-ı iltifât-ı tâm olmuş ve ismi Mehmed ve mahlası +Hâkî tesmiye kılınmışdır. +İstanbul gümrüğünden be-her yevm yüz elli akçe ulûfe ve mikdâr-ı +kâfî ta’yînât ile in’âm olunduğundan Hâsköy’den İstanbul’a nakl ile +HâcePaşada bir hâne tedârük ve orada ölünceye kadar ikâmet etmişdir. +Sâhib-i terceme dekâ’ik-ı Arabiyye’ye zâten vâkıf olmağla biraz +müddet daha hakâ’ik-ı İslâmiyye’yi tahsîlden sonra ahz-ı icâzet ve +müderris-i âm sınfına dahâletle asrında ders-i âm Mehmed Hâkî +Efendi nâmıyla tahsîl-i şöhret etmişdir. Hattâ meşâhîr-i hükemâ-yı +İslâmiyye’den Kâtib Çelebi merhûm Mîzânü’l-hakk’ında sâhib-i + +tercemenin bir nebze hâlini zikr etmişdir. Na’t-ı şerîf teyemmünen ve +aynen ber-vech-i zîr tahrîr kılındı: +Na’t-ı Seyyidü’l-mürselîn +Şâh-ı iklîm-i risâletdür mu’azzam pâdişâh +Nâzenîn-i Rabb-i izzet bende-i hâs-ı İlâh +Hâk-i pâyı olmayan bulmaz Cenâb-ı Hakk’a râh +Anun içün halk olındı nüh felekle şems ü mâh +Sellimû sallû alâ-bedri’d-dücâ şemsi’l-hüdâ +Nûr-ı Hak’dur Mustafâ mahbûb-ı dergâh-ı Hudâ + +Mültecâ-yı halk-ı âlem kim anun dergâhıdur +Sadr-ı dîvân-ı risâlet enbiyânun şâhıdur +Kevkeb-i evc-i sa’âdet burc-ı hüsnün mâhıdur +Evvelîn ü âhırîn anun şefâ’at-hâhıdur +Sellimû sallû alâ-bedri’d-dücâ şemsi’l-hüdâ +Nûr-ı Hak’dur Mustafâ mahbûb-ı dergâh-ı Hudâ +Hâk-i dergâhına anun itmeyince intisâb +Ref’ olup perde gönülden câna olmaz feth-i bâb +Ayagı topragınun her zerresi bir âfitâb +Yolına cân oynayan âşık bulur hüsnü’l-me’âb +Sellimû sallû alâ-bedri’d-dücâ şemsi’l-hüdâ +Nûr-ı Hak’dur Mustafâ mahbûb-ı dergâh-ı Hudâ +“Karanlık geceyi aydınlatan mehtap ve insanları doğru yola götüren güneş +salat edin!” Bu ifade bazı küçük farklılıklarla Salât +ı +Kemâliyye’de yer almaktadır. Bkz. “Salât”. th April . +http://nagmeiask.blogspot.com.tr///salat.html?q=Bedri%d +d%C%BCc%C%A erişim: ... Mısranın başında geçen +“Sellimû sallû” kelimelerinin yer aldığı bir de ayet vardır: “Gerçekten Allah +ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona +teslimiyetle salât ve selâm edin.” + +Ravzasıdur gülşen-i cân-bahş-ı firdevs-i berîn +Âsitânın bekleyüp eyler nidâ Rûhü’l-emîn +Hâzihi cennâtü adnin fedhulûhâ hâlidîn +Rahmeten li’l-âlemîn oldur şefî’ü’l-müznibîn +Sellimû sallû alâ-bedri’d-dücâ şemsi’l-hüdâ +Nûr-ı Hak’dur Mustafâ mahbûb-ı dergâh-ı Hudâ +Yâd iden ism-i şerîfin şevk ile pür-nûr olur +Mu’cizâtın gûş iden mahzûn gönül mesrûr olur +Her kim anı sevdi cürmi afv olup magfûr olur +Ey Yahûdî âşık-ı mahbûb-ı Hak manzûr olur +Sellimû sallû alâ-bedri’d-dücâ şemsi’l-hüdâ +Nûr-ı Hak’dur Mustafa mahbûb-ı dergâh-ı Hudâ +Şeyhü’l-islâm Bahâyî Efendiye bâ-takdîm nâ’il-i ihsân-ı mevfûru +olduğu gazelidir: +Gazel +Piyâle bezm-i yâre kesb içün nûr intisâb eyler +Güherveş kim fürûg-ı mihrden tâb iktisâb eyler +Degül benden nihân olmagla her gün kâni’ ol sehhâr +Mülâkî olmayam seyrinde kim mahrûm-ı hâb eyler +Varınca südde-i devlet-me’âb-ı yâre derbânı +İlâhî ibtilâ-yı südde olsun sedd-i bâb eyler +Şehâ mi’mâr-ı vaslunla vücûdum kişverin yap yap +Firâkun korkarum âheste âheste harâb eyler +Şeref besdür bu Hâkî bendene pâ-bûsun itdükçe +Ki zîn-i kevkeb-i na’lün dü ebrûsın rikâb eyler +Ber-vech-i âtî “kadeh gazeli” dahi meşhûrdur: +Gazel +Def’-i Dahhâk-ı gama ma’nîde âhenger kadeh +Sedd-i Ye’cûc-ı melâle sedd-i İskender kadeh +“Bunlar Adn cennetleridir ebedî kalmak üzere girin buraya.” Zümer +suresi: + +Bûs-ı la’lün bî-tekellüf itse her dem gam degül +Aldı agzın ölçisin evvelden ey dilber kadeh +Münkalib sanman hevâya dem-be-dem tâc-ı habâb +Işkun ile göklere atar külâh-ı ser kadeh +Tevbe itdi bâdeye Hâkî talâka şart idüp +Boş olur şimden girü agzına alsa ger kadeh +HÂKÎ +Kastamonuludur. Candarîlerden İsmâ’îl Beğ asrı şu’arâsındandır. +Sultân Mehmed Hân-ı Sânî ol diyârı İsfendiyârlu elinden almışdır. + +Zemânında şi’r ile müştehir ve dîvânı eyâdî-i kadrdânânda +mütedâvil ü mu’teber imiş. Beyt-i âtî sâhib-i tercemenin olmak üzere +Tezkire-i Latîfî’ de muharrerdir: +Beyt +Ey murâd-ı mü’min ü tersâ mu’în-i merd ü zen +Kudretündür taşı geh mercân ü geh mermer düzen +Sâhib-i terceme bir kasîde tanzîm edip câ’ize ümmîdiyle bir vezîre +i’tâ eder. Câ’izede igmâz olunmasıyla ta’rîzi mütezammın bu kıt’ayı +inşâd eylemişdir: +Kıt’a +Kerem ehli makâmıdur bu sadır +Bu ululukla bu sehâ nic’olur +Gel begüm sen vezâreti bana vir +Beni medh eyle gör atâ nic’olur +HÂKÎ +Üsküblüdür. Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî zemânında terk-i serây-ı +cihân eylemişdir. Beyt-i âtîden derece-i tab’ı nümâyân olur: + +Beyt +Melâlet çekmezem hergiz ki hicrân ber-kemâl oldı +Ki bir nesne kemâl bulsa felek ana zevâl eyler +HÂKÎ +Gelibolu ahâlîsinden ve Mevlânâ Sun’î’nin ehibbâsındandır. Eş’ârı +letâfetden hâlî değildir: +Beyt +Kaşlarun üstinde dir hâlün gören ey meh-cebîn +Bâl açup pervâz ider san Sidre’de Rûhü’l-emîn +HÂKÎ +Meşâhîr-i şu’arâdan tezkire sâhibi Âşık Çelebinin küçük birâderi +ve kâdî-asker Muhyi’d-dîn Efendinin mu’îdi imişler. Merhûm ma’zûl +olduğu esnâda sâhib-i tercemenin dahi kevkeb-i hayâtı rehîn-i ufûl +olmuşdur. Hattâ birâderi Âşık Çelebi Tezkire’sinde bu şi’ri yazmışdır: +Nazm +Göz kızardup girmişem bir çeşm-i âhû ışkına +Çeşm-i hûn-bârum görüp sanman beni sâhib-remed +HÂKÎ +Beriyyetü’ş-şâm cânibinde Kilis nâm kasabadandır. Dersa’âdet’e +bi’l-vusûl sınf-ı hâcegâna duhûl ile mütevâzı’âne hareket ve bi’l-âhıre +defterdâr mektûbculuğu me’mûriyyetine nâ’il olup dâhil-i sınf-ı ricâl-i +devlet olmuş iken senesi rûh-ı pâki âzim-i sûy-ı eflâk ve cesed-i +derdnâki güm-şude-i zîr-i hâk olmuşdur. + +Fatîn Efendi sâhib-i tercemeyi asrında “Kıt’a-gûlukla meşhûr bir +şâirdir.” deyip kıt’a-i âtîyi tezkiresine derc eylemişdir: +Kıt’a +Kerem mukâta’ası tâ zemân-ı Hâtem’den +Kalıp mezâdda bir kimse olmayıp tâlib +Kimin nukûd-ı atâyâsı var anı alıcak +Meger cenâb-ı sadâret-penâh ola râgıb +HÂTEMÎ +Ulemâ-yı Rûm’un a’zamı ve nigîn-i ulûm ü fünûnun hâtemi asrının +ferîdi ve dehrinin vahîdi Mevlânâ Mü’eyyed-zâde Efendidir. Nâmı +Abdu’r-rahmân ve meşâhîr-i müverrihînden Mollâ İdrîs’in tahkîkâtına +göre meşhûr-ı âfâk Şeyh Ebû İshâk-ı Kazrûnî neslinden olup mevlidi +dahi Amasiyye şehridir. +Bâyezîd Hân-ı Sânî şeh-zâdeliklerinde Amasiyye’de iken Hâcî +Mahmûd isminde bir hâsekîsi ile Mü’eyyed-zâde şeh-zâde ile dâ’imâ +hem-bezm-i ülfet ve neş’edâr-ı encümen-i mahabbet olduklarından +şeh-zâde ile hâsekî ve Mü’eyyed-zâde’nin bu derece germî-i +musâhabetlerini çekemeyenler peder-i büzürgvârları Hazret-i Fâtih’e +ülfeti sefâhet sûretinde arz ü îmâ etdikleri cihetle Hazret-i Fâtih +muktezâ-yı cibillet muttasıf oldukları fart-ı gayretlerinden bu makûle +sefâhatden kemâl derece ibrâz-ı nefretle mûmâ ileyhimânın +i’dâmlarını şeh-zâdeye sûret-i katî’ada emr ü fermân buyurması +üzerine şeh-zâde hükmün mazmûnunu mûmâ ileyhimâya işârât-ı +münâsibe ile îmâ eylediğinden Mü’eyyed-zâde ihtiyâr-ı seferle bir +mahalde ittihâz-ı makarr etmeyip memâlik-i Osmâniyye hudûdundan +hurûc ve Arabistân toprağına vülûca muvaffak olmuşdur. +Haleb’e vusûlünde mâldâr bir tâcirle ülfet eylediklerinden tâcir-i +merkûm mevlânânın fart-ı zekâ vü kabiliyyetlerini fehm ü derk +eylemesiyle mikdâr-ı kâfî akçe i’tâ ederek Mü’eyyed-zâde’yi +li-ecli’t-tahsîl Şîrâz’da Monlâ Celâl’in ders-i ifâdesine göndermişdir. +Mü’eyyed-zâde bir müddet hıdmet-i monlâda tahsîl ve ilm-i kemâle +iştigâl ile fâ’ikü’l-akrân olur. aralık Bâyezîd-i Sânî câlis-i evreng-i +cihanbânî olmağla Mü’eyyed-zâde Rûm’a avdet içün Monlâ Celâl’den +tahsîl-i icâzet etmekle Celâl merhûm Aşeriyye nâm risâleyi yazıp + +sâhib-i tercemenin medh ü senâsında ıtrâ eylemişdir. +Mü’eyyed-zâde Rûm’a vâsıl olmasıyla Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî +ta-rafından evvelâ kırk akçe ile Kalenderhâne Medresesi’ni ve sonra +kırk beş akçe ile medâris-i sahndan birini ihsân buyurup biraz sonra +akçesini elliye iblâğ ederek Edirne kâdîsi ve andan kâdî-asker +etmişdir. +Fi’l-hakîka Mü’eyyed-zâde şiyem-i mahmûde ile şöhre-i dâr ü +diyâr ve yegâne-i ulemâ-yı sipihr-i devvâr oldukları gibi erbâb-ı +ma’ârife meyl-i tâmı ve in’âm ü incizâb-ı mâlâ-kelâmı olmağın +merhûm Necâtî Beğ dîvânını sâhib-i terceme nâmına tedvîn +eylemişdir. +Sultân Bâyezîd’in evâhır-ı saltanatında zuhûr eden +Yeniçeri fetretinde sâ’ir erkân-ı devlet ile sâhib-i tercemenin dahi +hânesi erbâb-ı ihtilâl tarafından yağmâ olunmasıyla Mü’eyyed-zâde +mansıbından ferâgat ve ihtiyâr-ı uzlet etmişdir. Ba’dehu Yavuz Sultân +Selîm Dârâ-yı heft-iklîm olunca sâhib-i tercemeyi mansıbına i’âde ve +halvet-serây-ı hâslarına da’vetle musâhabelerinden istifâde etmişdir. +Mevlânâ-yı müşârün ileyhin zemânında aleydârları pek çok +olmağla haklarında zuhûr-yâfte olan iltifât-ı Selîm Hânî’yi +çekemediklerinden Sultân Ahmed taraflılığı ile monlâyı pâdişâha +gamz ve iki kıt’a mektûb dahi tasnî’ ederler. Meğer bu mektûbları Sarı +Gürz mülâzımlarımdan Kezzâb ü Kallâb isminde iki rû-siyâh tertîb +etmiş imiş. Pâdişâh mektûbların keyfiyyetini cânib-i monlâdan istifsâr +etmesi üzerine monlâ beyt-i âtiyle arz-ı cevâba müsâra’at etmişdir: +Beyt +Sen bu mektûbun eger bilmek dilersen kâtibin +Gâfil olma husrevâ Kallâb ile Kezzâb’dan +Bunun üzerine işbu Arab’ın hânesi basılıp taharrî olundukda +mektûbların müsveddesi zuhûr ile sâhte olduğu ve merkûmlar dahi +Sarı Gürz’ün tahrîkiyle buna tasaddîlerini ikrâr eylediklerinden Sarı +Gürz mansıbından dûr ve iki Arab lezâ’iz-i zindegânîden mechûr +edildi ve Sarı Gürz’ün mansıbı Mü’eyyed-zâde’ye verildi. Ba’dehu +monlânın dahi kuvâsına halel gelmekle azl edilmiş ve senesi +leyle-i Berât’ında tayy-ı tûmâr-ı hayât eylemişdir. +Elsîne-i selâsede nazm ü nesre kâdir bir fâzıl-ı celîlü’l-me’âsir olup +buna: buna da + +nazm-ı âtî reşehât-ı kilk-i sehhârı ve nümûne-i tab’-ı pür-iktidârıdır: +Nazm +Çâk olan dest-i cefâyıla girîbânumdur +İlişen hâr-ı gam-ı mihnete dâmânumdur +*** +İçelüm içelüm şarâb içelüm +Nice bir sûfî âb-ı nâb içelüm +Âhıretde olur şarâba hisâb +Biz anı bunda bî-hisâb içelüm +Sultân Ahmed’e gönderdiği cevâb-nâmede beyt-i âtî muharrerdir: +Beyt +Gözlerüm oldı münevver ol sevâd-ı nâmeden +Toz yirine tûtiyâ saçmış meger cânân ana +HÂTEMÎ +Burgus’da câmi’-i şerîfi olan sâhib-i hayrât Mehmed Beğ nâm +sancak beğinin evlâdından Za’îm Dîvâne Çelebinin oğlu olup zümre-i +sipâhdan dervîş-meşreb bir zât imiş. +Sultân Selîm-i Sânî şeh-zâde iken meşâhîrden Turak Çelebinin +âsitânına vâsıl ve mazhar-ı lutf-ı kâmili olmağla mahlası Mâtemî iken +çelebinin işâretiyle Hâtemî’ye tahvîl etmişdir. Eş’ârından dest-res +olunan bir beyt tahrîr kılındı: +Beyt +Şîvesinden turamaz bir dem ayag üstine yâr +Tâze şâhun yine kendüye olur meyvesi bâr + +HÂTEMÎ +Yenişehr-i Fenâr ahâlîsinden Akovalı-zâde Ahmed Hâtem +Efendidir. Mûmâ ileyh meşâhîr-i şu’arâdan olup tertîb-i dîvân dahi +etmiş ve sunûf-ı sühanverân arasında nâm almış iken terceme-i hâline +dest-res olunamaması te’essüfü mûcib olmuşdur. Her ne hâl ile sâhib-i +tercemenin senesi şehr-i mezkûrda vefât etdiğine dâ’ir ufak bir +ma’lûmâta Fatîn Efendi merhûmun tezkiresinde dest-res olunabildi. +Hâtem Dîvânı meşhûr olup hattâ geçende tab’ olunmuşdur. Nazm-ı âtî +sâhib-i tercemenindir: +Nazm +Gönüller her biri bir vech ile meftûnun olmuşdur +Dil-i zârım çerâg-ı tarz-ı gûn-â-gûnun olmuşdur +Tekellüf ber-taraf ma’lûmun olsun ey saçı Leylâ +Senin bin cân ile Hâtem kulun Mecnûn’un olmuşdur +HÂLİD +Silivri’de mekteb hâcesi İbiş Efendinin mahdûmu olup senesi +tevellüd etmiş ve Ahıshalı Osmân Efendiyle Hâce Kerîmî’den ulûm-ı +Arabiyye ve fünûn-ı Fârsiyye’yi tahsîl ederek semt-i kitâbete sâlik +olmuşdur. +Nazm +Dem-i aşkın cefâsın çekdigimden öyle âh etdim +Tahammül etmeyip ruhsârına yârin nigâh etdim +Giriftâr oldum ey Hâlid belâ-yı hecr-i dildâra +Dü çeşmüm kan döker bilmem aceb ben ne günâh etdim +ileyh: ileyhe + +HÂLİS +Şeyh Hâlis Efendidir. Sâlifü’t-terceme Sâkıb Efendi merhûmun +oğludur. El-veledü sırri ebîh sırrı sâhib-i tercemede dahi rû-nümâ ve +pederleri misilli tarîk-ı feyz-refîk-i Mevleviyye’den behremend-i +feyz-i Mevlânâ ve pederleri irtihâlinde Kütahiyye’de Erganûniyye +hânkâhı meşîhatine revnak-pîrâ olmuşlardır. Kırk beş sene hânkâh-ı +mezkûrda post-nişîn-i irşâd olup senesi târik-i semâ’hâne-i fenâ +olduğu ba’zı tezkirelerde görüldü. +Şi’rde hüsn-i edâsı müsellem bir şâir-i mu’ciz-demdir. Gazel-i âtî +sâhib-i tercemenindir: +Gazel +Gören kûyunda cûş-ı mevc-i giryem yem kıyâs eyler +gül-ruhsâr ise mânend-i şeb-nem nem kıyâs eyler +Eger zehr olsa nûş eyler rakîbin sundugu câmı +Ben ana Âb-ı hayvân dahi versem sem kıyâs eyler + +Dil istib’âd eder ol denli neyl-i devlet-i vaslı +Eger râm olsa ol âhû-yı mahrem rem kıyâs eyler +Gam-ı la’li ile hûn-âbe-pâş-ı mihnet oldukça +Sirişk-i çeşmimi seyr eden âdem dem kıyâs eyler +Senin her bir sözün bir gevher-i sencîdedir Hâlis +Velî kec-tab’ olan yârân-ı ebkem kem kıyâs eyler +HÂLİS +Şu’arâ-yı asrdan meşhûr Hâlis Efendidir. Nâmı Yûsuf olup bin iki +yüz yirmi senesi Dersa’âdet’de çehre-nümâ-yı âlem-i şühûd olmuşdur. +Mûmâ ileyh âti’t-terceme şu’arâdan Fâzıl Beğ merhûmun +akrabâsından ve devr-i Mahmûd Hân-ı Sânî asrında isyân eden Tâhir +“Çocuk babanın sırrıdır.” + +Ömer familyasındandır. +senesi dîvân kalemine ve üç sene sonra terceme odasına +me’mûr olup senesi ser-kitâbetle Londra’ya ve senesi yine +kitâbetle Trablus-şâm’a azîmet ve hitâm-ı me’mûriyyetle avdet +eylemiş ve lisân-ı Arabî’ye olan intisâbı münâsebetle bâ-rütbe-i +sâniyye terceme odası Arabî mütercimliğine ta’yîn kılınmış ve +geçenlerde der-kâr olan kıdemi cihetiyle ma’âşıyla tekâ’üd edilmişdir. +Re’îsü’l-küttâb Âkif Paşa merhûm Tabsıra’sında “Terceme odası +hulefâsından Hâlis Efendi yanımda idi.” diye zikr eder. Bu hâlde +mûmâ ileyh hulefânın en kıdemlisi demek olur. +Her ne ise sâhib-i terceme şu’arâ-yı asrın nâmdârıdır. sene-i +hicriyyesinde zuhûr eden Moskov muhârebesi esnâsında Şâh-nâme-i +Osmânî nâmıyla inşâd eylediği manzûmesinde tahrîk-i urûk-ı +hamiyyet ve teşcî’-i erbâb-ı gayretde kuvvetçe kelâm-ı Tûsî +derecesine varabilmişdir. Müretteb dîvânı ve birçok tevârîh ü +mesneviyyâtı vardır. Gazel-i âtî mûmâ ileyhin zâde-i tab’ıdır: +Bülbül-misâl gül yüzünü andım agladım +Mânend-i gonçe kanlara boyandım agladım +Bir şem’-i meclis oldum cânâna dün gece +Tâ subh olunca hâlimi hep yandım agladım +Göz kana kana aglamaga teşne-dil idi +Hûn-ı sirişk-i hasret ile kandım agladım +Zevk-ı visâle almış idim yâri koynuma +Ru’yâ görürmüşüm meger uyandım agladım +Düşdü gözümden eşk dür-i i’tibârveş +Hâlis şûhu rahm edecek sandım agladım +HÂLİS +Nâmı Abdü’l-hay ve cennet-mekân Sultân Selîm Hân-ı Sânî’nin +andım: andan + +hâcesi Atau’llâh Efendinin hayrü’l-halefidir. +Hengâm-ı tahsîlini bîhûde telef ve eyyâm-ı şebâbını yok yere sarf +etmeyip iktisâb-ı kemâl eylemişdir. Akrânı miyânında +fazl ile ma’rûf olduğu gibi şi’r ile dahi şöhret bulmuşdur. İbtidâ +pederleri tarîkına sülûk eylemiş ise de tarîk-ı ilmin şedâ’id ü metâ’ibin +te’emmül edip âlâm-ı bî-encâmına tahammül edemeyeceğini hiss ile +tarîk-ı ehl-i seyfe sülûk ve ulûfesi bedeli müteferrikalığı ile pâdişâha +abd-ı Memlûk olmuş idi. +Mu’ahharen Tamışvar defterdârı oldukdan sonra vefâtı vukû’ +bulmuşdur. Fındıklı sahâsında Abdü’l-hay Efendi nâmına bir mezâr +var ise de gâlibâ sâhib-i tercemenin olmayıp ulemâdan Galatalı +Abdü’l-hay Efendi merhûmun olmak gerekdir. Beyt-i âtî sâhib-i +tercemenindir: +Beyt +Dirdüm ki bir bahâne ile seyr idem yüzin +Hîç bulmadum bahâne gonçe-dehâna ben +HÂVERÎ +Meşâhîr-i şu’arâdandır. İsmi Alî ve mevlidi Manastır’dır. +Gençliğinde tarîk-ı ilme âzim ve Zeyrek-zâde’den mülâzım olmuşdur. +Çivi-zâde Efendinin himmeti ve Defterdâr Bayram Alî Çelebinin +sahâbeti ile Üsküb ve Selanik’e kâdî olmuşdur. Evvel mansıbı +Karaferye tedrîsi ve âhır mansıbı yine Karaferye kazâsı olup +Karaferye’de mansıb-ı hayâtdan ma’zûl olmağla oraya defn +edilmişdir. +Evâ’il-i hâlinde Alî tahallus eder ve şi’re ibtidâ-yı hevesinde +söylediklerinden +beğenmedikleri nazma “Gençlik zemânında +söylediğim sözler.” der imiş. Âsumân-ı belâgatin şems-i hâveri ve +nüh-tıbâk-ı fesâhatin mihr-i enveridir. +Gençliğinde ziyâde bâde-nûş olmağla ba’de zemân Eyûb ve Galata +kâdîsi olduğunda zemân-ı ayyâşîde devâm etdiği meykedelerin +ba’zısına ahyânen gidip pîr-i sahbâ-fürûşun hâtırını istifsâr ederek +“Zemân-ı iflâsımızdaki hırsımız şimdi olsaydı doyunca şarâb içer ve +subaşı korkusu çekmeyip Galata meykedelerinde kendimizden + +geçerdik.” der imiş. Nazm-ı âtî âsârındandır: +Nazm +Seni gözler bu çeşm-i hûn-feşânum nice demlerdür +Gel ey nûr-ı basar merdümlük it demler kademlerle +*** +Anladum çeşmi ne fettân idügin kaşından +Bilinür reh-zen olan nite ki yoldaşından +Ayun on dördi gibi bir güzele vir gönlün +Hâverî sev güzeli iki yedi yaşından +HATMÎ +Sultân Selîm Hân-ı Sânî’nin lâlâsı Ca’fer Paşanın mahdûmu +Mustafâ Beğ’dir. Pederi gibi hilye-i ma’ârif ü kemâlât ile ârâste ve +letâ’if ü zarâ’if-i nâ-ma’dûde ile pîrâste idi. Merhûm Sultân Selîm +Hân Hazretlerinin rebîb-i lutf ü ni’meti ve perverde-i +mekârim ü şefkati olmağın livâ-yı kadrinin ser-alemi hilâl-i âsumân +olmuş ve birçok sancaklarda hâkim ve vâlîlik eylemişdir. +Nazm-ı âbdârındaki hâlet mâsadak rahîk-i maht��m ve asrında +hızâne-i belâgat nâm-ı nâmîsiyle mahtûm imiş. Meşhûr “âfitâb +gazeli”nden bir beyt ber-vech-i zîr tahrîr kılındı: +Beyt +Mihr-i hüsnünden senün yüz almasa ger âfitâb +Âlemi başdan başa itmezdi enver âfitâb +HUDÂYÎ +Okçu-zâde demekle asrında şöhret bulmuşdur. Gençliğinde + +latîfü’l-manzar ve perî-peyker bir nev-cevân imiş. Yeniçeri olmağla +bir müddet ocakda usûl üzere terbiye gördükden sonra yayabaşı olmuş +ve ba’dehu Budin’e gönderilmesi îcâb eden bir fırka yeniçerinin +kitâbeti sâhib-i tercemeye verilmişdir. Budin’de ârâm edemeyip tekrâr +İstanbul’a avdet ve bir müddet dergâh-ı felek-bârgâh-ı husrevânîde +hıdmetden sonra âzim-i sûy-ı âhıret ve muntazır-ı rahmet-i Rabb-i +izzet olmuşdur. +Eş’ârı edâsı gibi nukl-i meclis-i ahbâb imiş. Nazm-ı âtî metâli’-i +âşıkânesindendir: +Nazm +Agyâr-ı kîne-hâh ile seyrâna gitme hîç +Gel gör ne oldı Yûsuf’a yâbâna gitme hîç +*** +Mey-i telh içdüm idi çâre sanup def’-i gama +Yârsuz oldugıçün acısı çıkdı tepeme +*** +Degdün ol zülf-i anber-efşâna +Erre-i ömr imişsin ey şâne +*** +Sensin murâd kûyun anılmadan ey güzel +Zikr-i mahal irâde-i hâl oldı fi’l-mesel +*** +Her dilber içün sînede bir yara mı olsun +N’itsün dil-i sevdâ-zede bin pâre mi olsun +Nesr +Sigetvar’da Sultân Süleymân merhûmun atının ayağı kayıp +şerâreler çıkdıkda derhâl bir manzûme inşâd eylemişdir ki birkaç +beyti tahrîr kılındı: +bir: bu + +Nazm +Şeh-i devrân oldukda süvâre +Sabâ-reftâr esb-i râhvâra +Şikâyet eyleyüp bu seng-dilden +Başına od mı yakdı yoksa hâre +Ya mâh-ı nev midür kim gökden indi +Yolında şâhun oldı pâre pâre +Düşen yıldız mıdur kim yüzin urdı +Ser-i sümm-i semend-i şehriyâra +dem kim dest-i lutf-ı merhametle +Elin ala ele güne çıkara + +HUSREVÎ +Meşâhîr-i fuhûlden Dürer ü Gurer sâhibi Monlâ Husrev’in sıbt-ı +reşîdidir. Dokuz yüz kırk senesi pederleri İpek kâdîsi iken orada +tevellüd etmişdir. Unfuvân-ı şebâbında kesb-i sermâye-i isti’dâd ve +levâzım-ı tarîkı i’dâd edip ulemâ-yı asrından Kâdî-zâde Efendi +dârü’l-ifâdesinde iştigâl ve sonra İstanbul kâdîsi Saçlı Emîr Efendiye +ittisâl ederek senesi Ebu’s-su’ûd Efendiden mülâzım olmuşdur. +senesi hilâlinde yirmi akçe ile Burusa’da Bâyezîd Paşa +Medresesi’ne sonra yirmi beş akçe ile ceddi Monlâ Husrev +Medresesi’ne ba’dehu otuz akçe ile Çekmece’de Abdü’s-selâm +Medresesi’ne andan kırkla İstanbul’da Efdal-zâde Medresesi’ne +müderris olmuş ve ba’de’l-infisâl kâdî-i kâfile-i huccâc-ı Şâm olarak +ziyâret-i Beytü’l-harâm etmişdir. ’de Eski Alî Paşa hâricine +doksanda Manastır pâyesine nâ’il olmuş ise de ’de maraz-ı +müzmine mübtelâ olduğundan tekâ’üd edilmişdir. Doksan sekizde +ifâkat geldiğinden Trablus-şâm kazâsı inâyet olunmuş ve binde azl +güne: göge +Kelime “nun” yerine “te” ile yazılmıştır. + +edilip selefi i’âde kılınmışdır. Sene-i mezbûrda vilâyet-i Karaman’da +Akşehr’de maraz-ı su’âlden vefat eylemişdir. +Mevlânâ-yı mûmâ ileyh vufûr-ı ilm ü ma’rifetle meşhûr tekellüf ü +tasallufdan mütecânib bir zât-ı me’âlî-mevfûr imişler. Galatât-ı avâmı +cem’ ve Kutb-ı Mekkî’nin târîhini terceme eylemişdir. Eş’âr-ı âtî +nuhbe-i güftârıdır: +Nazm +Garazum mülk-i bekâ idi adem râhından +Ugrayup şehr-i vücûda oyalandum kaldum +*** +Yanuna alup rakîbi eyledün seyr-i çemen +Yanuna kalur mı ey serv-i sehî seyr eylesen +*** +Geçdi müjemün hanceri dirsen dil ü câna +Tîrüni de ey kaşı kemân atma yabâna +HAZÂNÎ +Sofyalıdır. Tarîk-ı ilme âzim İmâm-zâde ve Kara Çelebi +dârü’l-ifâdelerine müdâvim olup fakat mülâzım olamadığından +İmâm-zâde’ye Sultân Selîm-i Evvel Medresesi’nde mu’îd olmuşdur. +Dokuz yüz elli dokuz târîhinde İmâm-zâde’den mülâzım ve evvelâ +İpek Medresesi’ne sonra Gelibolu’da Balaban Medresesi’ne daha +sonra Hezargrad’da maktûl İbrâhîm Paşa Medresesi’ne müderris olup +andan pâye-i erba’îne vâsıl ve elli akçe ile Yenice-i Vardar’da +Evrenos Gâzî Medresesi’ne müderris olmuş iken senesi: +İrdi hazânı ömrümün veh ki dahi bahârı yok +Subh-ı ümîde irmedüm gam şebinün nehârı yok +me’âli zebân-zed-i lisân-ı hâli olmuşdur. +Hazânî mahlasıyla eş’ârı ve ulûm ü fünûnla şi’ârı vardır: + +Nazm +Çeşmi hışm itse lebin emdükçe hâlet-bahş olur +Def’ ider gerçi meyün keyfiyyetin bâdâm-ı telh +*** +Bu misâfirhâneden göçsek gerek lîkin henûz +Nahsdur eyyâmumuz bir sa’d sâ’at beklerüz +HIZR BEĞ +Meşhûr Nasre’d-dîn Hoca’nın nebîridir. Gençlikde mebânî-i +ulûmu tahsîl eyledikden sonra Mevlânâ Yegân Hazretlerine intisâb ve +ulûm-ı akliyye vü nakliyyeyi anlardan iktisâb eylemişdir. Evvelâ +Sivrihisâr’da müderris oldu. Ma’lûmât-ı garîbesi Mevlânâ Fenârî’ye +mütekârib idi. Sonra Mevlânâ Yegân’ın kerîmesini tezevvüc eyledi. +Ebu’l-feth ve’l-magâzî Sultân Mehmed Hân-ı Gâzî Hazretlerinin +evâ’il-i saltanatında bilâd-ı Arab’dan bir âlim gelip Sultân Mehmed’in +meclis-i şerîfinde ulemâ-yı Rûm ile mübâhase ve îrâd eylediği es’ile-i +gâmızaya cevâb-ı kâfî verilemediğinden meydân-ı mübâreze-i +ilmiyyeyi kendiye hasr eyledi. Fâtih merhûm bu hâlden aşırı dil-teng +ve fâzıl-ı mûmâ ileyh ise meydân-ı bahs ü cedelde dahi merd-i ceng +olmağın ulemâ bi’l-ittifâk pâdişâha Hızr Beğ’i tavsiye eylediler. +Pâdişâh derhâl Hızr Beğ’i Sivrihisâr’dan getirtdi. Fâzıl-ı müşârün +ileyh zî-sipâhîde ve otuz dört yaşında bir genç olmağla meclis-i +hümâyûnda Arab’dan gelen fâzıl Hızr Beğ’i hîçe saydı. Bahse +girişdiler. Arab’ın su’âllerine birer birer cevâb-ı şâfî i’tâsından sonra +fünûn-ı garîbeden Arab’a on dört su’âl îrâd eyledi. Arab hîç birinin +cevâbına muktedir olamayup mebhût olmasıyla pâdişâh kemâl-i +hazzından yerinden kalkıp kalkıp oturdu ve Hızr Beğ’i Burusa’da +Sultân Medresesi’ne müderris eyledi. +Medrese-i mezbûrda Mevlânâ Kestelli ve Mevlânâ Aliyy-i Arabî +gibi efâzıl Hızr Beğ’in dânişmendi ve Mevlânâ Hayâlî ve Mevlânâ +Hâce-zâde misilli nevâdir mu’îdî idi. Zemân-ı şerîfini ibâdet ü ilme +sarf ü hasr eylemişdir. İhâta-i kâmilesi gâyetde ve havsıla-i +dahi: dâ’î + +ilmiyyesinin vüs’ati nihâyetde idi. Fâtih İstanbul’u aldığı gibi ibtidâ +Hızr Beğ’i kâdî nasb eyledi. İstanbul’da kâdî iken senesi kâdî-i +ecel hükmünü icrâ ve sicill-i ömrünün hâtimesini imzâ etdi. Mezâr-ı +şerîfi Şeyh Vefâ kurbunda Necâtî merhûmun yatdığı tekyededir. +Elsîne-i selâsede zihâf-ı noksândan ârî eş’âr-ı i’câz-şi’ârı vardır. + Akâ’id-i İslâmiyye’ye dâ’ir manzûm bir “kasîde-i +nûniyye” inşâd eyleyip Mevlânâ Hayâlî şerh eyledi. El-hak metn ü +şerh yek-diğere muvâfık ve mutâbıktır. Hızr Beğ bu “kasîde-i +nûniyye”yi nazm eyleyip nâmını İcâletü’l-leyleteyn bi’t-tesmiye +Sultân Mehmed Hân merhûma îsâl eyledi. Pâdişâh-ı ma’ârif-iktinâh +dahi kasîdeyi Mevlânâ Gürânî’ye irsâl etdi. Gürânî Hazretleri dahi: +Lekad zâde’l-hevâ fi’l-bu’di beynun +Ve beyne’l-beyni bu’du’l-maşrıkeynun +matla’ına i’tirâz edip “Zâd lâzım isti’mâl olunmak lâzım iken Hızr +Beğ müte’addî îrâd eyleyip kâ’ideden ta’addî eyledi.” demesiyle +pâdişâhın emri üzerine i’tirâz kasîdenin zahrına tesvîd olunup Hızr +Beğ’e gönderi ldi. Hızr Beğ cevâbında “Zâd müte’addî isti’mâl +olunur. Sâ’il bundan gâfil.” deyip makâm-ı istidlâlde fî-kulûbihim +maradun fe zâdehumullâhu maradan âyet-i şifâ-bahşını tahrîr +eyledi. Tilâmizinden Mevlânâ Mehmed İbn El-hâc Hasan ve izâ tüliyet +aleyhim ayâtuhu zâdethum îmânen âyet-i kerîmesi yazılıp anınla +cevâb verilse daha güzel olurdu.” demesiyle telakkî bi’l-kuvve edip bu +cevâbını rükn-i kıyâsdan ziyâde istihsân eylemişdir. Kasîde-i +mezkûrenin âhırında: +Şi’r +El-eyyâm eyyuha’s-sultân nazmî +İcâletün leyleten ev leyleteyn +Ma’a’l-iştigâlî fî-eyyâmi dersî +Vemâ fâret şugli sâ’ateyn +“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allâh da hastalığı arttırdı.” Bakara +suresi: +“Müminler ancak kimselerdir ki; ancak zikredildiği zaman kalpleri +ürperir. Allah’ın âyetleri onlara okunduğu zaman imanlarını kat kat artırır. Ve +sadece Rablerine güvenirler.” +Manzumenin vezni tespit edilememiştir. + +İcâletü’l-leyleteyn olduğunu zikr ve bu nâm ile tesmiye eylemişdir. +Beyt-i âtî Hızr Beğ’in ezhâr-ı âsârından bir şemmedir: +Beyt +Gül leşkeri haberlerini lâleden işit +Kim şimdi geldi tozı ayagındadur dahi +Virmiş sabâ benefşeye peygâm-ı zülf-i yâr +Ol izzetün hevâsı dimâgındadur dahi +HIZRÎ +Edirnelidir. Asrında Depegöz demekle meşhur imiş. Ulemâdan +Merhabâ Efendiden mülâzemetle dil-şâd ve sonra mûmâ ileyhe dâmâd +olmuşdur. +Edirne’de Ebniye Medresesi’ne ve Gelibolu’da Sarıca Paşa +Medresesi’ ne ve Burusa’da Yıldırım Bâyezîd Medresesi’ne müderris +olmuşdur. +Dokuz yüz altmış yedide ma’zûl olmasıyla tarîkdan ferâgat ve otuz +akçe tekâ’üdlüğe kanâ’at etmişdir. Vazîfe-i tâ’ât ile güzârende-i evkât +iken târîhinde Edirne’de vefât eyledi. +Sermâye-i ulûm-ı nazariyyeden sâhib-i vâye ve nazar-ı himmeti +âlem-i bâlâya iken tâli’den yârî ve felekden cânibdârî görmemesiyle +gubâr-ı idbâr içinde âlem-i fânîden güzâr eylemişdir. +Hızrî mahlasıyla eş’ârı meşhûrdur: +Nazm +Kasd-ı dil ol zülf-i anberfâmadur +Bir kalenderdür ki azmi Şâm’adur +Kirpügüm dil mâcerâsın yazmaga +Kâtib-i çeşmüm elinde hâmedür +Rûy-ı zerdüm eşk-i hûn-âlûd ile +Yazılup kan ile fürkat-nâmedür + +Devletünde bu yetîm-i eşkümün +Geydügi gül-gûnî atlas câmedür +MEVLÂN HUSREV +Pederinin ismi Ferâmerz ve kendisinin nâmı Mehmed’dir. +Şakâ’ik’in beyânına göre Ferâmerz ümerâ-yı Françadan olup sonra +Müslümân olmuşdur. Ferâmerz İslâm ile teşerrüfden sonra Varsak +vilâyetinde Sivas ile Tokad ortasında bir zâviye binâ edip orada +tavattun eyledi. Ferâmerz kerîmesini ümerâ-yı Osmâniyye’den Husrev +nâm bir emîre verdi. Sonra Ferâmerz vefât edip oğlu Mehmed hâl-i +sıgarında Emîr Husrev’in hücre-i terbiyetinde kaldı. Bu takrîble Emîr +Husrev kayını diye şöhret bulmuş iken kesret-i isti’mâlle kuyûd-ı +muhtelife-i müteferrika terhîm olunup elsîne-i nâsda yalnız Husrev +diye nâmı kaldı. +Fâzıl-ı müşârün ileyh evâ’il-i tekmîlinde cümle-i fünûnu ekâbir-i +ulemâ-yı mütekaddimînden bilâd-ı Rûmiyye’de müftî olan +Burhâne’d-dîn Haydar-ı Herevî Hazretlerinden ahz eyledi. Bu makûle +üstâd-ı ilm hakkında sarf-ı nukûd-ı iclâl e’âzım-ı selâtîne mesâbe-i dîn +olmağla Mevlânâ Husrev’e Edirne’de Şâh Melik Medresesi verildi. +İşte Mevlânâ Husrev Edirne’de Şâh Melik Medresesi’nde esnâ-yı +iştigâlde Sa’de’d-dîn-i Taftazânî’nin Mutavvel’ine havâşî yazdı. +esnâda Rûm’a gelip de Edirne’ye uğramış olan ulemâdan Seyyid +Ahmed-i Kırımî’ye havâşîyi irsâl etdi. Ahmed-i Kırımî birçok i’tirâz +tesvîd eylediğinden Husrev umûm Edirne ulemâsına bir ziyâfet tertîb +ve Kırımî’yi ziyâfete da’vetle huzzâra karşı mübâhase kapısını açıp +Kırımî’yi hebt ve i’tirâzâtını tezyîf eyledi. Hattâ Kırımî dahi hatâsını +i’tirâf etmişdir. Sonra birâderi mahlûlünden Edirne’de Çelebi +Medresesi Mevlânâ Husrev’e verildi. İşte medresede meşgûl-i ifâde +iken kâdî-asker nasb olunup askerin umûr-ı şer’iyyesinin faslı yed-i +iktidârına tefvîz olundu. +Murâd Hân-ı Sânî saltanatından ferâgatle oğlu Fâtih def’a-i ûlâda +câlis-i taht-ı Osmânî oldukda Husrev’i bütün ulemâya tasdîr eyledi. +Sonra a’dâ Fâtih’in sıgar-ı sinninden ve tecrübesizliğinden istifâdeye +kalkışmasıyla Murâd Hân-ı Sânî tekrâr erkân-ı devletin da’veti + üzerine cülûs edince Monlâ Husrev Hazret-i Fâtih’le +birlikte Magnisa’ya gitdi ki monlâdan başka ulemâdan hîçbiri terk-i +mansıbla Fâtih’le gitmek istememiş idi. Monlânın bu vaz’ı Fâtih’in +hoşuna gelip nevbet-i sânî saltanatında ihyâ-yı sünnet-i şer’-i mübîn + +içün monlâya yevmî on akçe vazîfe ta’yîn eyledi. İstanbul’un +fethinde evvelâ Hızr Beğ’i kâdî edip sonra monlâyı ana hayrü’l-halef +eyledi. Hattâ İstanbul kâdîliğiyle havâs ve Galata ve Üsküdar +kâdîliklerini ve Ayasofya Medresesi’ni birleştirip fâzıl-ı müşârün +ileyhe tefvîz etdi. Kâdî-i müşârün ileyh sâhib-i sükût ü vakâr bir zât-ı +büzürgvâr olduğundan bütün talebesi her gün atı önünde revân olarak +hânesinden medreseye ve medreseden hânesine götürürlerdi. Bütün +ömründe elbise-i fâhireden ictinâb eylemişdir. +İmâm-ı a’zam tâcı üzere imâme-i sagîre sarınırdı. Salât-ı cum’ayı +Ayasofya’da mihrâb önünde edâ mu’tâdı olduğundan pâdişâh-ı zemân +Fâtih Mehmed Hân Hazretleri mahfilde vüzerâya ile +Ebû Hanîfe-i zemân diyerek vücûduyla iftihâr eylerdi. Cevârîsi kesîr +olduğu hâlde mütâla’ahânesini kendi süpürmek ve köle istihdâm +etmemek âdeti idi. Meşâgil-i tedrîsi içinde dahi kütüb-i eslâfdan birini +istinsâh ve her gün iki varak yazmak mültezemi olduğundan +vefâtlarında hatt-ı destiyle birçok kütüb-i nefîse ve iki nüsha Şerh-i +Mevâkıf zuhûr eylemişdir. Ba’zı ulemâ teberrüken Şerh-i Mevakıf’ları +altı bin akçeye iştirâ eylediler. +İstitrâd +Avrupa’da erbâb-ı fünûnun metrûkât-ı ilmiyyesini hazîneler +mukâbilinde iştirâ edenleri işitdikçe ma’ârif-perverliklerini tahsîn +etmemek elimizden gelmiyor. Hâlbuki garbiyyûnun bu makûle +kıymet-şinâslıkda dahi mukallid-i eslâf-ı izâmımız olduğunu bilip de +mütenebbih olamıyoruz. +İntihâ +Hazret-i Fâtih bir velîme tertîb edip Monlâ Gürânî’ye “Bu +cem’iyyetde keyfiyyet-i ku’ûd nasıl olacakdır?” diye su’âl eylemesi +üzerine Gürânî “Ku’ûda lüzûm yok cem’iyyet bizimdir.” deyince +padişah aşırı mahzûz olmuş ve meclis-i hümâyûnun sağ tarafı +Güranî’ye sol tarafı Monlâ Husrev’e tahsîs buyurulmuş idi. Monlâ +Husrev gayret-i ilmiyyesi münâsebetle sol tarafda ku’ûdu kabûl +etmemiş ve meclise gitmeyip keyfiyyeti bâ-varaka ulemâya ve erkân-ı +devlete i’lâm ile Burusa’ya gidip anda bir medrese binâ eyledi. +Hazret-i Fâtih bu hâle nedâmetle monlâyı İstanbul’a da’vet etdi. +on: ve + +Mevlânâ emre icâbet edip İstanbul’a gelince mansıb-ı fetvâ uhde-i +istîhâline verildi. Mahrûsa-i Kostantiniyye’de mahâll-i +münâsebede müte’addid mesâcid binâ eylemişdir. +senesi Şa’bânı’nda cum’a günü vefât etmekle cesed-i latîfi +Burusa’ ya gönderilip medresesine defn eylediler. +Mevlânâ-yı müşârün ileyh Şerh-i Mutavvel’e hâşiye Telvîh’e +hâşiye tasnîf etdi. Kâdî Beyzâvî Tefsîr-i Şerîfi’nin evâ’iline havâşî +ta’lîk eyledi. İlm-i fıkhda Dürer nâm bir metin ve Gurer isminde bir +şerh tanzîm etdi. Ve ilm-i usûlde Mirkâtü’l-vusûl nâm metni ve +Mir’âtü’l-usûl nâm şerh-i rezîni yazdı ve ma’reke-ârâ olan mes’ele-i +vilâye ve tefsîr-i sûre-i En’âma müte’allık bir risâle tesvîd eyledi. +Telhîs nâm kitâba şerhi ve Fahrü’l-islâm Pezdevî’nin Usûl’üne +hâşiyesi ve Hâşiye-i Akd’e hâşiyesi ve Seyyid Şerîf’in Şerh-i +Miftâh’ının evâ’iline hâşiyesi ve Mevlânâ Alî Rûmî’nin Es’ile’sine +Ecvibe’si vardır. Mevlânâ Husrev bu kadar kemâlât-ı âliyyesiyle +berâber şi’re dahi tenezzül etmişdir. Matla’-ı âtî âsâr-ı tab’ındandır: +Matla’ +Başuma bezm-i gam-ı ışkunda câm efser yeter +Zahmun ile kanlu pîrâhen kabâ-yı zer yeter +*** +Bu çeşmüm çeşmesârınun aceb turmaz akar yaşı +Meger var ise ol aynun belâ tagındadur başı +HUSREV +Şehrîdir. Karagöz Beğ demekle ma’rûf bir sancakbeğinin +mahdûmudur. Yeniçeri bölüğüne dâhil olmuş ise de galebe-i vecd ü +hâl ile terk-i âmâl eylemiş ve Serhoş Bâlî Çelebiye medîd-i irâdetle +germ-ülfet olmuş idi. Humhâne-i vahdetde mest-i lâ-ya’kıl iken gide +gide bu hâl dahi kendiden zâ’il olmuşdur. Zî-tarîkat-i nâzenînde +hoş-etvâr nâzük-güftâr bir zât imiş. Eş’ârı bârîk değil ise de hâli gibi +latîf ü nâzükdür. +rezîni: zerrîni + +Nazm +Bir âşıkun ki sevdügi ol kâse-bâz ola +Bin kâse zehr içerse eger ana az ola +*** +Zindân olursa tan mı benüm başuma cihân +Bâzâra çıkmadı bu gün ol Yûsuf-ı zemân +HIZRÎ +Merhûm Müftî Ahmed Paşanın oğludur. İsmi Hızr Beğ olmağla +Hızrî mahlasını ihtiyâr eylemişdir. Sultân Selîm-i kadîm asrında +Kaplıca müderrisi iken hâlinde galebe-i aşk-ı Sübhânî âsârı nümâyân +olmağla Şeyh Emîr Buhârî Hazretlerinin âsitânına kesb-i intisâb ve +enfâs-ı müteberrikelerinden sa’âdet-i câvidânî iktisâb eylemişdir. + Fârsî ve Türkî eş’ârı vardır. +Gazel-i Nâ-temâm +Ger hicâb olur ise tal’at-ı cânâna tenüm +Bir avuç hâk nedür kim kala gözümde benüm +Nice sabr eyleyem ey dost cefâ tîgına kim +Taş degüldür yüregüm burc degüldür bedenüm +Dil yana şem’ gibi sîne tolu nakş ü nigâr +Sanki fânûs-ı hayâl ortasıdur pîrehenüm +Toldı kan ile ciger lâle-sıfat döne döne +Yüzüme bir kere bakmadı gonçe-dehenüm +HULDÎ +Nâmı Mustafâ ve maskat-ı re’si Burusa’dır. Bin yetmiş sekiz + +târîhinde tevellüd ile zemânını tahsîle sarf ederek kitâbet hıdmetiyle +Burusa hükûmeti muhâsebe kalemine müdâvemet üzere iken +târîhinde âzim-i âhıret olmuşdur. Ber-vech-i âtî kıt’a sâhib-i +tercemenindir: +Kıt’a +Gönlüm yine bir serv-kade yâr olayum dir +Âzâde iken derde giriftâr olayum dir +Şimdi yeni başdan yine dîvânelik ister +Âşüfte-ser-i turre-i tarrâr olayum dir +HULÛS +Tarîkat-i aliyye-i Mevleviyye müntesibânından İsma’îl Hulûs +Dede’dir. Dersa’âdet’de tevellüd ile sinni temyîze resîde olunca +rızâ-yı Cenâb-ı Mevlâ’yı tâlib ve meşâyih-i Mevleviyye’den ashâb-ı +fazl ü edebden Şeyh Gâlib Efendi merhûmun zîr-i hücre-i terbiyetine +vâsıl ve Galata Dergâh-ı Şerîfi’nin aşçıbaşılığı hıdmetine nâ’il +olmuşdur. Bu hıdmetle çâşnî-senc-i mahabbet iken tekyegâh-ı bekâda +hân-ı âlâ-yı nâ-mütenâhî Cenâb-ı Mevlâ’ya zânû-zen-i icâbet olarak +bin iki yüz yirmi târîhinde zâviye-i fenâdan rıhlet eylemişdir. +Eş’ârı muvâfık-ı mezâk-ı irfân ve kendisi puhte bir cân imiş. +Gazel-i nâ-temâm sâhib-i tercemenindir: +Gazel +Bulunca arz-ı hâle ol şeh-i bî-dâdı bir yerde +Beni bir yerde bulmuşlar dil-i şeydâyı bir yerde +Yıkılsa gitse de âşık ser-i kûyundan ayrılmaz +Bilir tutmaz temel kalb-i harâb-âbâdı bir yerde +Neden bî-hâlet olmuş kârgâh-ı Bîsütûn âyâ +Şikeste tîşesi başka yatur Ferhâd’ı bir yerde +zânû: zânûn + +Gehî zülfünde geh çâh-ı zenahdânında âh eyler +Rehâ bulmaz Hulûs’un hîç dil-i âzâdı bir yerde +HALÎL +Sûretde hakîr ü alîl Burusalı Sarı Halîl’dir. Za’îf ü nahîf acîb-sûret +garîb-hey’et şu’ârânın zurefâsından olduğu gibi gâyetde mahbûb-dost +imiş. Vech-i ma’âşı bâb-ı kerîm-i Vehhâb’a münhasır ve +bi-hasebi’z-zâhir cevâ’iz-i ekâbir imiş. Sonraları ihtiyâr-ı uzlet ve +harîm-i Beytu’llâh’da bir müddet mücâveret etmişdir. El-hâsıl da bu +cihâtdan gitmişdir. Eş’ârı latîfdir. +Gazel +Âşıka dil-rübâ mı eksük olur +Yâr ile mâcerâ mı eksük olur +Ben ölürsem belâ ile ey dil +Yâre bir mübtelâ mı eksük olur +Gülşen-i hüsnine gonçe-lebün +Bülbül-i hoş-nevâ mı eksük olur +N’ola yâr olmaz ise ol yüzi gül +Bana bir meh-likâ mı eksük olur +Ne sorarsın Halîlî agladugum +Ehl-i derde belâ mı eksük olur +Merhûm Lâmi’î’nün Pertevî mahlas İbrâhîm isminde bir oğlu +varmış. Gâyet güzelmiş. Sâhib-i terceme çocuğa alâka etmiş. Harâret-i +aşkını Pertev-i Şems Meyhânesi demekle meşhûr mahalle gidip +söndürürmüş. Bir gün ittifâken mahbûbu mahall-i mezkûrda görünce +sâhib-i terceme bi’l-bedâhe beyt-i âtîyi inşâd eylemişdir: +Beyt +Pertev-i mihr-i ruhun bezmümüze virdi ziyâ +Şems Meyhânesi’nün yine güni togdı şehâ + +HALÎL +Diyârbekrlidir. Fâtih asrında İznik’e gelip li-ecli’t-tahsîl bir +medreseye dâhil olmuş ise de bir mahbûba alâka edip Mecnûn gibi +reh-rev-i beyâbân-ı în ü ân olup ve hâlini dâstân edip âleme duyurmuş +ve bu bâbda keşîde-i sımt-ı sutûr olan dâstânı Fürkat-nâme-i Halîlî +diye şöhret almışdır. Mezkûr dâstânından birkaç beyt tahrîr kılındı: +Nazm +Didüm ey nâme-i ferhunde-ahter +Çü sensin bir hümâ-yı anberîn-fer +HALÎL +Rusçukludur. Gençliğinde tahsîl iştigâl üzere iken târîhinde +irtihâl etmişdir. Âsârından bir beyt yazıldı: +Beyt +Tohm-ı vücûdu mezra’a-i hâke ekmeden +Dihkân-ı rûzgâra ne hâsıl ne fâ’ide +HANDÎ +Kıbrıs’da +Lefkoşa’da +tevellüd +eylemiş +ve +Dersa’âdet’e +bi’l-muvâsala tarîk-ı Mevleviyye’ye intisâbı olmağın bir müddet +Galata Mevlevîhânesi’nde ikâmetden sonra cezîre-i mezbûrede kâ’in +hânkâh-ı Mevlânâ’da post-nişîn-i irşâd olarak bin yüz kırk + târîhinde işbu teng-nây-ı fenâda tekmîl-i çile-i hayât etmişdir. +Nazm +Koyma ayagı bir dem elünden reviş budur +Nûş-ı şarâb-ı nâb idegör hem meniş budur + +Cevre tahammül eyle meded vasl-ı yârde +Handî rakîbe âfet-i cân gösteriş budur +HAYRÎ +Re’îsü’l-küttâb Hayrî Efendidir. Bolu sancağında Vîrânşehr’de +Ömerli karyesi ahâlisinden Kastamonu mütesellimi Yahyâ Ağanın +sulbünden târîhinde zîver-i gehvâre-i şühûd olmuşdur. +Gençliğinde İstanbul’a gelip kethudâ kalemine devâm ederek biraz +sonra kalem-i mezkûra ser-halîfe ve târîhinde ordu-yı hümâyûn +dâhilinde olarak kethudâ kâtibi ve târîhinde beğlikçi olmuş ve +mu’ahharen vukû’-ı infisâliyle Samakoy’a nefy edilmiş ise de mahall-i +mezkûra ba’de’l-muvâsala ıtlâk olunarak İstanbul’a avdet etmişdir. +Sâniyyen beğlikçi ve yedi sene sonra re’îsü’l-küttâb ve târîhinde +kethudâ-yı sadr-ı âlî ’da çavuşbaşı ve tersâne emîni oldukdan sonra +ikinci def’a re’îsü’l-küttâb ve târîhinde tekrar kethudâ-yı sadr-ı +âlî ve çok geçmeden nişâncı ve müte’âkıben re’îs olmuşdur. Makâm-ı +riyâsetde sefer üzere olduğu hâlde senesi Mora nehrini +geçerken hayvânı sürçüp nehre galtân ve sâhib-i terceme gavta-hor-ı +gufrân olur. +Müşârün ileyhin müretteb dîvânı ve şi’r ü inşâda şöhret-i ferâvânı +vardır. Gazel-i âtî dîvânında görülmüşdür: +Gazel +Sırr-ı vahdet cilve-engîz-i mezâhirdir bütün +Nokta-i merkez celî-sâz-ı mezâhirdür bütün +Mevc-i deryâ pençesinden dâmen-i sâhil çıkar +Matlabından dest-i ehl-i feyz kâsırdır bütün +Lafz-ı nâzükdür veren ma’nîye hüsn-i iştihâr +Gösteren a’râzın enzâr-ı cevâhirdir bütün +Mora: Moza . Kelime “Fatîn Davud. a.g.e. ” esas alınarak +düzeltilmiştir. + +Müntehâ-yı ahd-i hüsnünde kıyâmetler kopar +Fitne-i devr-i kamer hattında zâhirdir bütün +Çeşm ü ebrû hâl ü gîsû ser-be-ser cevr ü sitem +Rûy-ı cânân levh-i âyât-ı zevâcirdir bütün +Keşf-i esrâr-ı sevâd-ı dîdesinde çeşmimiz +Hikmetü’l-ayn-ı fünûn-ı nâza nâzırdır bütün +İhtilâfât-ı şu’ûnun gâyeti tevhîddir +Gösteren ecsâmı ezdâd-ı anâsırdır bütün +Şerha şerha kıldı Hayrî dilleri tîg-i nigâh +Tîşe-i çeşm-i bütân keşf-i zamâ’irdir bütün +HAYRÎ +Sünbül-zâde Vehbî Efendi Tuhfe’sinde Ömrümün hâsılı Hay-ru’ +llâh’ım dediği hâsıl-ı ömrüdür. Bin yüz doksan beş târîhinde +Dersa’âdet’de tevellüd eylemişdir. Meslek-i kazâya dâhil ve epeyce +büyücek kâdîliklere nâ’il olmuş ise de âhır-ı ömründe +ashâb-ı menâsıba câ-be-câ kasîde ve târîh takdîm ederek zuhûr iden +câ’izesiyle ta’ayyüş edip müzâyaka-i hâl içinde senesi irtihâl +etmişdir. +Gazel +Yûsuf-kıymetin bir dürlü kaçmazdım bahâsından +Harîdârân elin çekseydi zeyl-i ibtilâsından +İsâbet etdim ammâ hâline ta’bîr-i anberde +Hatın müşke müşâbihdir dedim tevbe hatâsından +Tasavvur eyledikçe sînesin âgûş-ı vuslatda +Dil-i âşık döner mir’ât-i hurşîde safâsından +sevâd: sevdâ +kıldı: kılaydı +senesi: senesini + +Varıp meyhâneye ferş-i hasîr-i ıyş ü nûş etsek +Usandık zâhid-i mescid-nişînin bûriyâsından +Ruh-ı sâkî ne mihr-i âlem-ârâdır ki aks etse +Döner câm-ı hilâli bedre te’sîr-i ziyâsından +Bu gülşende açılmaz gonçe-i ümmîd-i ehl-i dil +Gelirse nefha-i Îsî dahi bâd-ı sabâsından +Veren bu âb ü tâbı eşk ü âh-ı âşıkân sanma +Sıtanbul dilberi nâzük olur âb ü hevâsından +Bu rûy-ı tâbnâk ile ne bâga cilve-rîz olsa +Gül-i hurşîd olur üşküfte zerrât-ı fezâsından +Bana pîrân-ı devrân ile ülfet hoş gelir Hayrî +Cihânın nev-cevânân-ı atâsız bî-vefâsından +HAYRÎ +Sefâret-i seniyye ile Îrân’a azîmet ve Tahrân’da tâ’ir-i rûh-ı +pür-fütûhu çâr-bâğ-ı bekâya pervâz etmiş olan südûr-ı izâmdan +ser-etibbâ-yı esbak Abdü’l-hak Efendi merhûmun necl-i necîbi +Hayru’llâh Efendidir. +Gençliğinde bir müddet Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’ye +müdâvemetle ulûm-ı hikemiyyede kesb-i mahâret eyleyerek zâdelik +münasebetiyle zaten tarîk-ı ilmiyyeye sâlik ve hasbe’l-usûl +çocukluğunda bir kıt’a rü’ûsa dahi mâlik olduğundan iki yüz elli +sekiz senesi İzmir mevleviyyetine nâ’il ve bir sene mürûrunda +Mekke-i Mükerreme pâyesine mütevâsıl olmuş ise de mu’ahharen +rütbe-i ilmiyyesi mülkiyyeye bi’t-tahvîl uhde-sine rütbe-i sâniyye +tevcîh buyurulmuşdur. Anın üzerine evvelâ zirâ’at meclisine a’zâ ve +sonra rütbe-i ûlâ ile meclis-i ma’ârife a’zâ ve encümen-i dânişe re’îs +ve bi’l-âhıre meclis-i vâlâya a’zâ ve mekâtib-i rüşdiyye nâzırı olarak +Mısrada geçen “bûriyâ” kelimesi “bu riyâ” şeklinde de okunabilir. +nev-cevânân-ı: nev-cevânân ü + +bu gibi me’mûriyyetlerde iken Tahrân’a sefîr nasb olunmuş ve +ber-minvâl-i muharrer Tahrân’da vefât etmişdir. +En birinci eseri muhâkemeli olarak yazdığı Târîh-i Osmânî’sidir. +İşbu târîh her bir pâdişâhın asrında vukû’a gelen havâdis-i mühimme +ile Avrupa ve düvel-i ecnebiyye-i sâ’ire vukû’âtını dahi câmi’dir. +Zirâ’ate dâ’ir bir eseri dahi olduğu Fatîn Efendi Tezkiresi’nde +muharrerdir. +Merhûmun Tahrân’da cenâze alayı taraf-ı şâhîden pek tantanalı +icrâ olduğu mervîdir. +Nazm +Ne husrev gördü bu derdi ne buldu çâresin Ferhâd +Kıyâs etme benim çekdiklerim Kays’a misâl oldu + +Ehibbâda vefâ yok âşinâ bîgânedür Hayrî +Bu âlem bildigim âlem velî bilmem ne hâl oldu +HAYRÎ +Te’essüf +Şu’arâ-yı asrdan karintina baş-kitâbetinden mütekâ’id Ayaşlı Hayrî +Efendi el-ân menzûl olup terceme-i hâline dest-res olunamadığından +ve kendileri dahi himmet buyurmadıklarından mechûl kaldı. +HAYÂLÎ +Nâmı Ahmed ve mahlası Şemse’d-dîn ve pederleri ismi Mûsâ’dır. +Ba’zı tezkire hâşiyelerinde mevlidi Burusa ve pederi Mevlânâ Fenârî +olduğu muharrerdir. +Pederi kâdî iken ulûmu anlardan ta’allüm ü telemmüz edip sonra +Burusa’da Mevlânâ Hızr Beğ’e Sultân Medresesi’nde mu’îd oldu. +Ba’zı medârisde bast-ı bisât-ı ifâde üzere iken yevmî otuz akçe ile +Filibe müderrisi olmuşdur. esnâda Mahmûd Paşa-yı Velî Burusa’da + +Murâdiye Medresesi’ni Sultân Mehmed Hân Hazretlerinden Gelibolu +kâdîsi Hâcî Hasan-zâde’ye tevcîh etdirdiğinden Hayâlî Paşa merhûma +tanz-âmîz bir mektûb tahrîr eder. Mektûbu Mahmûd Paşa okur. +İ’tirâza kesb-i vukûf edince bir cevâb tahrîr edip Hâcî Hasan-zâde’nin +liyâkat ve istihkâkını tasdîk eyler. Arası çok geçmez. Hatîb-zâde +Mevlânâ Tâce’d-dîn Hazretleri ki Fâtih’in mu’allimi dahi olmuşdur. +İznik Medresesi’nde vefât eder. +Mahmûd Paşa hâcenin vefâtını arz edince pâdişâh aşırı müte’essif +ü müte’essir olur. Mahmûd Paşa pâdişâhın aşırı te’essürünü görünce +gün hiçbir şey arz etmez. Ertesi gün pâdişâh hâcenin vefâtından dolayı +bu zâyi’ât-ı ilmiyyenin telâfîsiçün mezkûr medreseye bir genç fâzılın +gönderilmesini Mahmûd Paşaya emr eder. Paşa dahi Hayâlî’nin +mahâmid-i memdûhasını zikr ile medrese-i mezkûre ana verilmek +münâsibdir diye arz eyler. Pâdişâh-ı mağfûr paşaya hitâben “Arz +etdiğin Şerh-i Akâ’id’e havâşî tahrîr edip dîbâ-yı dîbâce-i +mahmidet-şi’ârını senin ismine ilbâs eden değil midir?” deyince +Mahmûd Paşa “Evet pâdişâhım odur.” diye tasdîk eyler. Pâdişâh dahi +“Vâkı’a bir fâzıl zâtdır ve medrese dahi ana münâsibdir. Yevmî yüz +akçe ile verilsin.” diye irâde buyurur. Mevlânâ Hayâlî ise evvelce +hacc-ı şerîfe niyyet etmekle medreseyi kabûl etmez. Mahmûd Paşa +aşırı ilhâh ü ibrâm eyler fâ’ide vermez. Nihayet Hayâlî Mahmûd +Paşaya “Hıdmetiniz olan vezâreti bana verseniz azmimden dönmem.” +diye cevâb-ı kat’î verir. Mahmûd Paşa keyfiyyeti ber-tafsîl pâdişâha +arz eyler. Pâdişâh-ı kadrdân “Monlâ azminden rücû’ +etmesin hacdan avdetine kadar mu’îdi talebesine ders versin.” deyip +medreseyi yine tevcîh ederler. Hayâlî ba’de edâ-yı farîza-i hac +medrese-i mezkûrda bir vaktler ifâde-i ders eyledikden sonra vefât +eder. +Hayâlî Kâf-ı kanâ’atin hümâ-yı evc-ârâsı olduğundan günde bir +kerre ta’âm eder ve onda dahi az bir şeyle kanâ’at eylermiş. Bu +sebeble za’f-ı kuvveti hayâle ve her bir üstühânı hilâle dönmüşdür. +Mevlânâ Gıyâse’d-dîn’den mervîdir ki Mevlânâ Hayâlî lâg ü +latîfeden ve bîhûde handeden müctenib olup yâ mübâhase-i ilmiyye +veyâ sükût edermiş. Bir gün Hâce-zâde ile câmi’-i şerîfde bir +mübâhase edip Hâce-zâde’ye galebe eyler. Hayâlî hânesine geldikde +ehibbâsından biri “Bu gün Hâce-zâde’ye güzel galebe etdiniz.” +dedikde “El-hamdüli’llâh tabançe-i fazîletle Sâlih-i Bahîl’in oğlunun +başına urdum.” diye kemâl-i sürûrundan güler. Gıyâse’d-dîn +Hayâlî’nin güldüğünü gün görür. Mervîdir ki Hayâlî vefât etmeden +Hâce-zâde korkusundan döşek serip yatmamışdır. Hattâ vefâtında + +Hâce-zâde “Şimden sonra pister-i emân üzere istirâhat ederim.” +demişdir. Eslâf-ı meşâyih-i izâmdan Şeyh Zeyne’d-dîn-i Hâfi +Hazretlerinin hulefâsından Şeyh Abdu’r-rahîm-i Merzifonî Hazretleri +zikr ü tevhîdi Mevlânâ Hayâlî’ye Edirne’de Yeni Câmi’de telkîn +eylemişdir. +Hayâlî Şerh-i Akâ’id-i Nesefiyye’ye bir hâşiye tasnîf eylemişdir ki +şimdiye kadar nazîri vücûda gelmemişdir. Bundan başka ilm-i +kelâmdan Hâşiye-i Tecrîd’in evâ’iline havâşî ta’lîk etmişdir. Mevlânâ +Hızr Beğ’in Akâ’id manzûmesini şerh eyledi. Hâşiye-i Adud’a +hâşiyesi ve Şerh-i Makâsıd’a ta’lîkâtı ve Vikâye Şerhi ve Sadrü’ş +şerî’a’ya havâşîsi vardır. İznik’de vefât eylediğinden orada +medfûndur. +Elsine-i selâsede şi’ri meşhûrdur. Sultân Murâd Hân-ı Sânî +Hazretlerinin vefâtına bu târîhi bulmuşdur: +Târîh +Şeh-i gâzî Murâd İbni Mehemmed +Acem’le Rûm ü Şâm olmışdı râmı +Güzer kıldı cihândan ana târîh +Melek ashâbı cennet de makâmı +Nazm +Devr-i ruhında silsile-i zülfi dir gören +Cem’ oldı gör teselsül ile devri cümleten +HAYÂLÎ +Fâzıl-ı meşhûr Mevlânâ Abdü’l-kerîm’in oğlu Abdü’l-vehhâb +Efendi dir. Evâ’il-i hâlinde tarîk-ı tedrîse sâlik olup “Kırk akçe ile +medrese kabûl etmem.” diye yemîn etmekle Edirne’de Câmi’ardı +Medresesi kırk bir akçe ile verilmişdir. Çok geçmeden semt-i + kazâyı bi’l-ihtiyâr Magnisa ve Selanik ve Tire’ye kâdî oldukdan +sonra Yavuz Sultân Selîm’in evâ’il-i ahdinde defterdârlık verilmişdir. +Talâkat-ı lisânı ve uzûbet-i beyânı münâsebetiyle pâdişâha nedîm ve +hem-nişîn olmuşdur. +Manzûme-i Leylâ vü Mecnûn’u meşhûrdur. Nazm-ı âtî sâhib-i +tercemenindir lâkin ekserî tezkireler âti’t-terceme meşhûr Hayâlî + +nâmına yazarlar. Galatdır. +Nazm +Hayret alur aklumı baksam gözine kaşına +Sad hezârân âferîn ol sûretün nakkâşına +Meşhedi taşını Mecnûn’un alâmet sanmayun +Seng-i mihnetdür ki yagdurdı zemâne başına +HAYÂLÎ-İ MEŞHÛR +Rûm’un fahrü’ş-şu’arâsı ve asrının mümtâz ü müstesnâsı Hayâlî +Beğ’dir. Nâmı Mehmed ve mevlidi Yenice-i Vardar’dır. Asrında +ser-halka-i Kalenderân olan Baba Alî Mest ile evâ’il-i hâlinde +hem-bezm-i sohbet olup babası mûmâ ileyhin meclis-i +ma’ârif-enîsinden iktisâb-ı feyz ü dâniş ederek henûz kendisi +nev-demîde iken ezâhîr-i tab’ı tarâvet-yâb-ı kemâl ve vâdî-i şi’rde +gayret-i emsâl olmuşdur. +Hâsıl olan iştihârı üzerine zahîr-i erbâb-ı ma’ârif ü hüner merhûm +İskender Çelebi sâhib-i tercemeyi sahâbet ü âbyârî-i inâyet ü +eltâfıyla terbiyet eyleyerek vezîr-i a’zam müşîr-i efham der-i ihsânı +mihmânhâne-i dil-teşne-i lutf ü kerem düstûr-ı Hâtem-şiyem Âsaf-ı +Süleymân-ı âlem İbrâhîm Paşaya medh ü ıtrâ ile intisâb-ı bâb-ı ihsân +me’âbına vesâtet eylediğinden vezîr-i ma’ârif-semîrîn +kerem-sîr-i +i’tibârı olmuş ve bu vesîle ile sâhib-kırân Sultân Süleymân-ı adâlet +unvânın âsitân-ı keyvân-dâstânı bendegânına iltihâk eylemişdir. +Pâdişâh-ı mağfûr sâhib-i ter-cemeye erzânî-i lutf-ı mevfûr ile dîvânını +mütâla’aya izhâr-ı kemâl-i rağbet buyurduğundan ve Hayâlî Beğ’i +ekser mahrem-i sohbet-i hâs etdiğinden kadri bâlâ olmuş idi. +Nazm +Kaldı nümûne dehre cihân-ı harâbdan +Genc-i hazân hazâ’in-i Efrâsiyâb’dan +Bir bezm-i hâsa mahrem olupdur Hayâlî kim +Açılmaz anda gonçe-i cennet hicâbdan + +Nesr +Gerek İskender Çelebinin ve gerek İbrâhîm Paşanın vefâtından +sonra dahi Hayâlî pâdişâhın iltifât-ı mevfûrundan dûr olmamışdır. +Hayâlî ise bu derece ulüvv-i şân ve kurbet-i sultân ile mümtâz iken +yine meslek-i dervîşândan ayrılmamışdır. Gâ’ile-i evlâd ü ıyâl ve +dâ’iyye-i mülk ü mâl ile mukayyed olmayıp tecerrüd-i hâl ve +kemâl-i ferâğ-ı bâl ile vakt geçirmişdir. Hattâ kendisine birkaç kerre +menâsıb-ı celîle dahi teklîf olunmuş iken kabûl +etmemişdir. Dokuz yüz altmış dört senesi vedâ’-ı âlem-i hayâl ve +âlem-i kudse irtihâl eylemişdir. Vefâtına söylenen târîhler: +Arşî +Sözi dilde hayâli gözde kaldı +Günâhî +Âlem-i hisden Hayâlî getdi âh +Şîrî +Hayâlî öldi hayf el-hükmü li’llâh +Hayâlî’nin fahriyesidir: +Fahriyye +Gördi mahsûs oldugın meydân-ı istignâ bana +Şeh-perin gönderdi sorguc Kâf’dan Ankâ bana +Nazm-ı âtî sâhib-i tercemenin nuhbe-i tab’-ı bârîkidir: +Nazm +Rûz-ı rûşenden n’ola enver olursa şâmumuz +Mihr-i âlem-tâbdan yakar çerâgı cânumuz +*** +Ârızun meyden arak-rîz olsa ey hûr-ı cemîl +Sanuram cennetde tugyân eylemişdür Selsebîl +“Hüküm Allah’ındır.” En’am suresi: Yûsuf suresi: Mü’min suresi: + + +*** +Ruh-ı gerdûnda her subh ey şafak kim cilvegersin sen +Bana kan agladı hayl-i melek hûn-ı cigersin sen +*** +Âyine her gün koyar dildârı tenhâ koynına +Nâz ile Yûsuf girer gûyâ Zelîhâ koynına +*** +Garîbündür anı hoş tut efendi işte biz getdük +Gönül dirler ser-i kûyunda bir dîvânemüz kaldı +*** +Râh-ı gamda ten gubârın hâkden kaldurmayan +Rûzgâr eksüklügidür rûzgâr eksüklügi + +HAYÂLÎ +Merhûm Bağdâd’a mülhak Süleymâniyye sancağında ulemâ-yı +mütebahhirînden Monlâ Hâmid merhûmun gevher-i girân-mâye-i +vücûdu ya’nî mahdûm-ı mes’ûdudur. Bin iki yüz otuz beş târîhinde +kadem-nihâde-i bezm-i şühûd olarak ceddi nâmı olan “Sıbgatu’llâh” +tesmiye olunmuş ise de şi’rde Hayâlî tahallus eylediğinden bu mahlas +ile şöhret bulmuş idi. +Sinni otuzu tecâvüz etmeden el-hâletihi hâzihi Bağdâd müftîsi olan +ulemâ-yı a’lemden fazîletli Mehmed Zehâvî Efendi Hazretlerinden +ulûm-ı Arabiyye’yi tekmîl ve ahz-ı icâzât ederek Bağdâd dâhilinde +agladı: agladan . Kelime “Kınalızâde Hasan Çelebi. a.g.e. ” +esas alınarak düzeltilmiştir. +Âyine: Âyineyi +a’lemden: a’lâmdan + +Kerkük’e bi’l-azîme tarîkat-i aliyye-i Kâdiriyye meşâyihinden Şeyh +Abdu’r-rahmân-ı Hâlisî dergâhında on sene kadar neşr-i ulûm-ı âliye +ve âliyyeye himmet eyledikden sonra târîhinde Dersa’âdet’e +rıhlet etmiş ve lisân-ı Fârsî üzere Bîdil-i Buhârî Dîvânı’na yazdığı +şerhi meclis-i ma’ârife bi’t-takdîm on bin guruş atiyyeye +ve yüz elli guruş ma’âşa nâ’il ve diğer sûretlerle dahi kadrdânân-ı fazl +ü ma’ârif taraflarından mazhar-ı âtıfet olmuşdur. +târîhinde merhûm Mustafâ Fâzıl Paşanın mahdûmu izzetli +Osmân Beğ’e hâce ta’yîn buyurulduğundan mîr-i mûmâ ileyhin +li-ecli’t-tahsîl Paris’e azîmetinde berâberce gidip orada yedi sene +kadar ikâmetle Dersa’âdet’e avdet eyledikden bir müddet sonra ba’zı +ârıza-i vücûdiyyeye mebnî ser-nihâde-i bâlîn-i nâ-tevânî ve üç dört +mâh kadar yatıp elli yaşında âzim-i mülk-i câvidânî olmuşdur. Na’ş-ı +ma’ârif-nakşı Edirnekapısı hâricinde defîn-i hâk-i ıtr-nâkdir. Var ile +yok yanında yeksân cevân-merd ü âlî-cenâb mütevâzı’ hoş-meşreb +el-hâsıl câmi’ mehâsin-i ahlâk bir insân idi. Hele kemâle intisâbı +cihetle vukû’-ı vefâtı edebiyâtça zâyi’âtdan ma’dûddur. +İstanbul’da bulundukça ketebeden vesâ’ireden ârzû-yı tahsîlde +bulu-nanlara tedrîs-i ilm ü edeble Hâce Hayâlî şöhretini almış ve hattâ +âcize dahi Şeh-zâde Câmi’-i Şerîfi’nde biraz müddet Hamse-i Nizâmî +takrîr etmiş idi. Paris’de bulundukları hengâmda el-ân Bâb-ı Âlî +terceme odası müsta’iddân hulefâsından âti’t-terceme izzetli Mehmed +Mihrî Efendiye hitâben inşâd eyledikleri tahmîs-i irfan-pesendleridir: +Tahmîs +Heves-i bendegî-i pîr-i mugânest merâ +Nevbet-i hâcegî-i kevn mekânest merâ +Kabza-i tîg kalem hükm-i revânest merâ +Mesned-i sadr-ı fikir ma’den kânest merâ +Sâye-i kuds-ı ebed emn emânest merâ +Men ki ser-geşte-i Mevlâyam mevlâdârem +Pâdişâhân-ı cihân-râ be-cevî neş’mârem +Ber-zemîn ez-ser-i kîn pây eger beg’zârem +Kâse-i Kayser Dârâ zi-miyân berdârem +Kuvvet havl-i ezel zûr tevânest merâ + +Bulbul-i şûr-dil-i şâh-ı gul-i kuddûsam +Nefh-i sûrest belî zemzeme-i nâkûsam +İsmet ez-arş-ı hayâ mî-koned ez-nâmûsam +Ne çu în bu’l-hevesân ez-do cihân me’yûsam +Himmetem pâdişeh-i her do cihânest merâ +Mihriyâ Hakk Hodâyî ki kerîmest vedûd +Mihr-i men ber-ser-i cûdest durûdest sücûd +Ver ne ger men bedî hâhem ez-cebr anûd +În zemân mî-şikenem pençe-i bed-hâh-ı hasûd +Gofte-i mu’ciz-i men sihr-i beyânest merâ +Ger sûy-ı Mısr nehed rûy-ı dil-i pür-hikemem +Nîlrâ gark koned lücce-i bahr-i himemem +Gerçi imrûz be-kef bî-zer sîm diremem +Levh-i cûdem bedel-i arş-ı azîm-i keremem +Hâsıl-ı kevn mekân ber-ser-i hânest merâ +Cân dehem cây-ı zer sîm be-Zeyd Hâlid +Yek nazar-râ nigerem fâsık fâcir âbid + +Der-huzûr-ı ... kâ’im râki’ sâcid +Çun heme ûst çe merci’ çe zamîr-i âbid +În kerem nîst ki nâmeş be-zebânest merâ +Râz-ı û der-dil-i men çun guher ez-kâm-ı sadef +Çun birûn şod guher ez-yâd reved nâm-ı sadef +Ne-şode hîç be-râh-ı keremeş kâm-ı sadef +Kedret safvet-i garkest tehî câm-ı sadef +Mî-ne-gûyed ki hemân gevher-i kânest merâ +Âreş âyed ki be-gûyed eger ehl-i keremest +Dîde-i ehl-i kerem ber-kerem-i hîş kemest +Ger be-gûyed heme cûd keremeş derd gamest +Âdem er hânî û-râ eşhedü bi’llâh semest +İns-i ân gûne harân bâr-ı girânest merâ +Mısraın vezni hatalıdır. +zamîr: zamîr ü + +Küfr dîn mahv-ı yem-i rahmet-i hallâkî-i men +Nîk u bed gark-ı kef-i ni’met-i rezzâkî-i men +Nev-hat-ı gülşen-i kudsest kunûn sâkî-i men +Gûş-ı cân mî-şineved bang-ı hüve’l-bâkî-i men +Çe konem gofte-i Hak vird-i zebânest merâ +Aşk-ı uşşâk-ı Hakem ne heves-i bü’l-hevesem +Merd-i râzende konem ez-dem-i Îsâ-nefesem +Bâl-i Ankâ şode bâz ez-tehî perr-i megesem +Sâlikân menzil-i vahdet talebend ez-ceresem +Hûn-ı Hak ez-şereyânem cereyânest merâ +Heme câ bezm-i menest ez-kerem-i Rabb-ı vedûd +Mî-konem tâ-be-ezel seyr terakkî vu su’ûd +Gerçi zâhir ne namâzest ne savmest durûd +Cebhe-i cân ber-i Mevlâ heme dem ser-be-sucûd +Çun be-her sû nigerem Hak nigerânest merâ +Arazem cevher-i bahşet hudûsem kıdemest +În araz-râ ki to bînî be-nazar yek do demest +Ver ne hâkest hemân hâk der-âgûş be-mest +Hilkat ez-Hâlık mahlûk zi-hilkat bed-mest +Kevn tekvîn be-kon kâ’in-i kânest merâ +Kevn tekvîn be-kon kân çü şeved der-nazaret +Ser-be-ser mahv şeved perde zi-rûy-ı basaret +Leb-be-leb mî-şeved ân-dem siyeret bâ-sûret +Dil be-gûş-ı to resâned zi-revân în haberet +Gû heme ûst ez-ânîst der-ânest merâ +Men eger hûbem eger zişt ger nîk bedem +Âdemem âdemem ez-sâye-i Mevlâ ne-dedem +Rûy-ı himmet ne-hored ber-der-i kes dest-i redem +Men çunînem ki çenân refte hemân ced-be-cedem +Haseb-i bî-neseb âfât-ı zemânest merâ +Arazem: Garazem + +Men ki hurrem zi-ezel bendegiyem ez-çe sebeb +Tâlib-i Hakkem ez-bâtılihâyem çe taleb +Do cihân şâd sürûrem zi-çe în derd ü ta’ab +Heme câ der-nazarem ıyş safâyest tarab +Ki be-her sû heme rû işve vu ânest merâ +Yek veliyyü’n-ni’amem hest pes ez-Hakk ne-dû +Ne-keşem minnet-i her merdî-i bî-gusl vuzû +Mustafâyest merâ âmir-i her hûb nigû +Ser ez-û cânem ez-û mâlem ez-û mülk ez-û +Fâzıl-ı âdil-i men şâh-ı cihânest merâ +Şeh sadrest zi-Hak ber-men u vâlîst zi-Hak +Vâlî-i mülk-i dil cân hayâlest zi-Hak + +Dileş ez-buhl sitem hâlî vu hâlest zi-Hak +İzzet rif’at kadreş bî-zevâlest zi-Hak +Sâyeeş mâhasal-ı kevn mekânest merâ +Hamdî-i hamd-i veyem z’ân be-kemâl hikemem +Vâsıf-ı vasf-ı veyem z’ân be-celâl haşemem +Gâlib ez-ûst be-her âlî vu sâfil keremem +Ez-sürûr-ı nazar cevher-i lutfeş be-demem +Dem-i men ez-nefeseş Îsî-i cânest merâ +Umar-ı fâtih-i aşkem zi-felek tâ-be-zemîn +Mî-konem hükm-revâ rû be-mekân be-mekîn +Emr-i men cümle zi-adl zi-emân u zi-emîn +Nâm-ı mihrem zede z’ân tantana ber-arş-ı berîn +Rif’at-i kâmil-i men izzet şânest merâ +Ne zer sîm ne esbâb ne sâmân hâhem +Ne külâh kemer taht-ı zer-efşân hâhem +Ne mey sâgar sâkî vu gulistân hâhem +Ne cinân dârem hûrîş ne gılmân hâhem +Mihriyâ yârî-i men hûr-ı cinânest merâ +ez-Hakk: ez-cak + +Hâcib-i bârgeheş ez-kerr fer-i pâdişehem +Tûde-i hâk-i reheş tâc-ı mücevher-külehem +Mûy-ı zülf-i siyeheş ceyş-i muzaffer-sipehem +Ârız-ı bî-güneheş mihr-i münevver çu mehem +Ebrû vu muje-i û seyf sinânest merâ +Hokka-i la’l-i lebeş genc-i dur gevher-i men +Hâdim-i û puser câriyeeş duhter-i men +Mâdereş sâhibe-i men peder-i mihter-i men +Seng-i zîr-i kademeş ber-ser-i men efser-i men +Sîne-i sîm-bereş taht-ı revânest merâ +Çeşm-i û nergis-i men turre-i û sunbul-i men +Leb-i û sâgar-ı men âb-ı dehâneş mul-i men +Handeeş bulbul-i men ârız-ı sâfeş gul-i men +Hâl-i devr-i ruh-ı û merdum-ı çeşm-i dil-i men +Kâmet-i cilvegereş serv-i çemânest merâ +Deyr-i û secdegehî cebhe-i men her mûyeş +Nâme-i âb-ı rûyem ez-nem-i ıtr-ı hoyeş +Zülfekâr-ı kef-i men sûz-ı dum-i ebrûyeş +Düldül-i şeb-rev-i men fikr-i visâl-i kûyeş +Girye-i tabl-ı bereş şîr-i jiyânest merâ +Ey Hayâlî zi-çe rû în heme gû ârî lâf +Kes keşî vu turuşî vu hiyel kibr guzâf +Merd-i teslîm huzû’î ne-zen-i ceng masâf +Rû diger hîç meger ber-ser-i hod pûş-ı lihâf +Gofte-i hîş nihân kon ki ıyânest merâ +Çun besî hest hikem-râ ne to dânî vu ne men +Ser-i ân yâr-i kıdem-râ ne to dânî vu ne men +Zahm-ı ân gonçe-i fem-râ ne to dânî vu ne men +Hışm-ı ân nergis-i çum-râ ne to dânî vu ne men +În rumûzât ayâ kon ki nihânest merâ +Hâ ne-mîrîm kunûn tâ heme efkâr şevîm +Merd-i dâmâd hemîn hamle-i ebkâr şevîm +Çun şu’ûn-ı mey beng âyet-i esrâr şevîm +Katre-râ mahv konîm heme ebhâr şevîm +Bahr-i der-katreem ân-dem cevelânest merâ + +Katar-ı der-katar-ı kîş çu hodî hîş gezîd +Çeşm-i û ez-dem-i bâdî şeved ez-durd-ı sefîd +Ger be-ân hâl der-âhır bedel-i bahr-i hazîd +Bâz-ı kûrest der-ân-câ ki ez-în-câ hod dîd +Heme âyât bedîn gûne beyânest merâ +Dîdem ârî heme tefsîr-i Celâl Keşşâf +Çe sagîr çe kebîreş zi-ser-â-pây benâf + +Zi-ser-i vâv be-nâs zi-elif lâm be-kâf +Dîdem elfâz-ı heme bî-dil magz ez-ser-i lâf +Kavl-i Şeyh-i Arabî cümle ma’ânest merâ +Hâ şodem mest-i diger tâb tevân reft zi-dest +Jâj-hâyest kunûn gûyed eger sîr-i kecest +Çe gamest er şodeem ez-leked-i harhâ pest +Çun ber-i yâr belâ gofteem ez-rûz-ı Elest +Dil-i sad-sâle-i men bâz-ı cevânest merâ +Gazel +Gam-ı do kevn zi-aşk-ı to ey nigâr be-zîrem +Ki her çe cilve-pezîred toyî be-çeşm zamîrem +Beyân-ı ukde-i ebrû-yı to ne-geşt yakînem +Be-müşkilât-ı hatet gerçi mû-be-mûy habîrem +Hadeng z’âhem sehm ez-nigâh-ı men ne-mî-hîzed +Zened nigâr-ı kemân-ebrûem zi-bes ki tebîrem +Resâ’î-i ser-i zülfet girifte rûz-ı kıyâmet +Ne-mî-resed be-miyânet çesân zi-gussa ne-mîrem +Guzeşte ömr zi-aşket velî cevânem ez-în rû +Be-bâzem u be-nuvâzî bedîn bahâne ki pîrem +Zi-hüsn gerçi to ferdî vu vâhidî be-hakîkat +Zi-aşk-ı men hem ez-ân gûne bî-şerîk nazîrem +Hayâlî gerçi esîrem be-kûy-ı ân şeh-i hûbân +Çu hem-serest merâ bâ-sükân-ı û çu emîrem + +HAYRÎ +Mîr-i mûmâ ileyh şu’arâ-yı asrdan geçende bâ-irâde-i +Abdü’l-azîz Hânî rüsûmât emânet-i celîlesi mu’âvinliği refâkatine +ta’yîn buyurulan Hayrî Beğ’dir. Kendileri Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis +merhûmun sadr-ı a’zamları olan Nevşehrli meşhûr Dâmâd İbrâhîm +Paşa ahfâdından olup senesi Muharremi’nin üçüncü Cum’a +gecesi zîver-i mehd-i şühûd olmuşdur. On iki yaşında iken sadr-ı +esbak Reşîd Paşa merhûmun delâletiyle enderûn-ı hümâyûna çerâğ +buyurularak el-ân dâ’ire-i müşârün ileyhâ hâcesi olan meclis-i ma’ârif +a’zâsından fazîletli Mustafâ Efendi Hazretlerinden tahsîl-i ma’ârif +eylemişdir. +On altı sene kadar enderûn-ı hümâyûn hademeliğinde bulunarak +medâ’ih-i celîle-i Sultân Abdü’l-azîz Hân merhûmu mütazammın +birçok kasâ’id inşâdına hasr-ı vakt etmiş ve geçende tab’ etdirdiği +Güvâh-ı Dil ismindeki eserine bakılırsa merhûm Sultân Abdü’l-azîz +Hân Hazretlerinden başka hîç kimse hakkında bir kasîde +söylememişdir. Enderûn-ı hümâyûnda bulunduğu esnâda ara sıra +takdîm eylediği kasâ’idiyle müstağrak-ı envâ’-ı eltâf olarak +mu’ahharen dâ’ire-i müşârün ileyhâ mektebi inşâ hâceliğine ta’yîn +kılınmış ve on altıncı seneki takdîm eylediği kasîdesinin üzerine +rüsûmât emânet-i celîlesine ta’yîn buyurulmuş ve bir sene sonra +takdîm eylediği bir kasîdesinden dolayı ma’âşının bir mislinin +zammına ve tekrâr takdîm etdiği diğer bir kasîdesine mükâfât + olmak üzere yine ma’âşının bir mislinin zammına irâde-i cenâb-ı +fermân-fermâyî şeref-sânih olmasıyla sâhib-i terceme bu yüzden dahi +magbût-ı akrân ü emsâl olmuşlardır. +Dîvân olacak kadar âsârı ve Güvâh-ı Dil ismindeki matbû’ +dîvânçesi vardır. Bundan başka kavâ’id-i Fârsiyye’yi câmi’ Levhatü’l +kavâ’id ismindeki eseri tab’ ü neşr edilmişdir. Hayrü’l-lugât nâmıyla +devletli necâbetli Yûsuf İzze’d-dîn Efendi Hazretlerinin nâmlarına +mensûb bir eseri dahi varsa da tab’ ü neşr edilmemişdir ve +Âdâbü’l-mülûk isminde siyâsiyyâta dâ’ir bir mecellesi dahi vardır. +Lâkin da matbû’ değildir. İşbu dört kıt’a âsâr-ı kalemiyyesinden +başka sekiz beytten ibâret evsâf-ı Abdü’l-azîz Hânî’de bir kasîde-i +muhteri’ânesi vardır ki be-her beyti sekiz kelimeden ibâret olduğu +hâlde herhangi kelimenin yeri değişdirilse ne vezne ne de ma’nâya + +halel gelir. Vedî’a-i rûzgâr olmak üzere yakında tab’ ü neşr +olunacakdır. Âtîdeki gazelle birkaç beyt cümle-i âsârındandır: +Gazel +Esâs-ı hestî-i âlem bilinmedi gitdi +Nedir vezâ’if-i âdem bilinmedi gitdi +Kitâb-ı mekteb-i tekvîn okunmadı kaldı +Bu sırr-ı hikmet-i mübhem bilinmedi gitdi +Seçilmedi dahi âlemde nîk ü bed hâlâ +Hulâsa kâmil ile kem bilinmedi gitdi +Savâb-ı mihr ü meveddet ne yerdedir âyâ +Hatâ-yı mâh-ı Muharrem bilinmedi gitdi +Kulûb-ı ehl-i dili kim tavâf eder Hayrî +Safâ-yı beyt-i mükerrem bilinmedi gitdi +Kıt’a +Felekden kâm alan âlemde her gün ber-kemâl olmaz +Gurûb etmez güneş ger öyle olsa ay hilâl olmaz +Abesdir âsumâna çıkmaga tâli’le ugraşmak +Bütün mümkinler olur belki ammâ kim muhâl olmaz +Müfred +Mihendir hikmeti seyl-âb önünde yoksa ev yapmak +Kılardım sâhil-i çeşmânımı sâhil-serâ yâre +Nesr +Tasvîr-i Abdü’l-azîz Hânî hakkında söyledikleri bir beytdir: +Beyt +Bakanlar dîde-i ibretle tasvîr-i hümâyûna +Kasem eyler nazîri yok diye Hallâk-ı bî-çûna +Nesr +Beyt-i âtî gazellerinden müfrezdir: +sâhil-i: sâhile-i + +Beyt +Ana el etmedin gülşende de hûn-âb-ı eşk ile +Neden pîrâhenin ey gonçe bülbül al al etdi +Nesr +Tersânede tevsî’ olunan havza bulduğu târîhdir ki Abdü’l-azîz Hân +merhûma takdîm olunmuşdur: +Târîh +Çü cevher lafzen ü ma’nen dedi Hayrî kulu târîh +Bu havzı doksan üçde şâh-ı Cem-câh eyledi âbâd +HAYLÎ +İsmi Ahmed ve mevlidi Kırkkilîsâ’dır. Tahsîl-i ma’ârifle dâhil-i +zümre-i küttâb-ı dîvânî ve bi’l-âhıre Mısr vâlîsi İbrâhîm Paşaya dîvân +efendisi olmuşdur. Mu’ahharen Sultân Mehmed Hân-ı Râbi’ +vüzerâsından vezîr-i a’zam ve hidîv-i kişver-i seyf ü kalem meşhûr-ı +âlem Köprülü-zâde Fâzıl Ahmed Paşaya intisâb edip biraz vakt +tezkirecilik hıdmetinde istihdâm ve sonra dîvân-ı sultânîde mansıb-ı +mevkûfâtî ile be-kâm buyurulmuşdur. Bin doksan sekiz senesi +Belgrad’da vefât etmişdir. +Eş’ârı muhayyel ve tevârîhi gâyet selîs ü bî-bedeldir. +Târîh +Aldı Uyvar’ı adûdan mu’cizât-ı Ahmedî +Fâzıl Ahmed Paşa Uyvar Kal’ası’nı feth eylediğinde bi’l-bedâhe +bul-muşdur. senesi Beç seferine giderken gazel-i âtîyi esnâ-yı +tarîkda söylemişdir. +Gazel +Âyâ taraf-ı yâre gider kâfile yok mı +Şâyeste-i rıhlet bize bir râhile yok mı + +Hîç eylemedük meyl-i ferâgat tek ü pûdan +Ey pây-ı taleb sende gam-ı âbile yok mı +Şîvenkede itdün çemeni aglama bülbül +Bu nâle-i şeb-gîre aceb fâsıla yok mı +Söylenmedi nev-tarh gazeller bu gazâda +Bâ’is ne aceb Haylî-i şeydâ bile yok mı +Kıt’a +Hîç zenândan vefâ ümîd itme +Cevrdür ol gürûha kâr-ı kadîm +Mekr-i zenden hazer gerek zîrâ +Didi Hak inne keyde hünne azîm +HAYLÎ +Burusalı olduğu ba’zı mecmû’alarda mukayyed ise de terceme-i +hâline dest-res olunamadı. Şi’rdeki iktidârına âtîde muharrer iki beyt +iki şâhid-i müzekkîdir: +Beyt +Gözlerün gönlüm alup yir komadı tedbîre +İki âhû bes imiş pâdişehüm bir şîre +Diğer +Seyr-i cemâle kâkülinün mâni’ olması +Şâhid degül mi oldugına bahtumun siyâh +“Kadının kocası Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce +karısına: ‘Bu siz kadınların tuzağından başka bir şey değildir. Doğrusu sizin +tuzağınız büyük olur.’ dedi.” + +HULDÎ +Burusalıdır. Tahsîl-i ulûma sarf-ı yârâ ile teshîr-i kalem-rev-i irfân +ve birçok kasâ’id ü gazeliyyât inşâd ederek tezyîn-i dîvân etmişdir. + Burusa’da Sultân Orhan imâreti meşîhati ile kanâ’at +üzere iken hudûdunda âzim-i huld-ı berîn olmuşdur. Şâ’ir-i +sâhib-sühan ve nükte-senc ü nâdire-fen bir zât imiş. +Nazm +İder encâm-ı kârın terceme hâb-ı perîşânı +Siyeh-rûz-ı mahabbet gamla kalkar câme-hâbından +Harîf-i bâde erbâb-ı riyâya cür’a-efşândur +Sipihr-i bezm-i rindânun sakın zâhid şarâbından + + +HARF-İ DÂL +DÂ’Î +Mevlidi Kastamonu’dur. Şehr-i mezkûr câmi’inin birinde ta’rîf-hân +ve mü’ezzin-i hoş-elhân imiş. Fâtih asrı şu’arâsından olup kudemâ +edâsında şi’r ile meşhûr olmuşdur. +Şehr-i mezkûra da’vet-i cin ve ihrâc-ı defâ’in da’vâsıyla Dâ’î +ahdinde bir Mağribî gelir ve orada Zühre nâmında bir kızı hibâle-i +izdivâcına alıp kâvişger-i tîşe-i ihtimâm ile genc-i visâline nâ’il +olur. Dâ’î dahi dâ’iyye-i gıbta vü hasedle nazm-ı âtî-i tanz-âmîzi +Mağribî hakkında inşâd eyler: +Nazm +Magribî imiş inanduk erüne Zühre kadın +Ele bir genc getürdi yine bir kân deldi +DÂ’Î +Meşâhîr-i vüzerâdan Ayâz Paşanın oğlu Ahmed Beğ’in +dâye +zâdesidir. Vezîr-i müşârün ileyhin dâ’î-i dev��m-ı devleti olduğundan +Dâ’î tahallus etmişdir. Tahsîl-i ma’ârife mücidd ü sâ’î ve hele hüsn-i +hat ile meşhûr-ı e’âlî imiş. Dervîş-sîret hoş-sohbet olduğu ba’zı +tezkirelerde muharrerdir. Efendi-zâdesi Ahmed Beğ rıhlet etdikde +vefâtına âtîde muharrer târîhi bulmuşdur: +Târîh +Dirîg ol nev-cevânı bu cihândan +Ecel peyki irişüp kıldı da’vet +Du’âlar idüp ana cân ü dilden +Didüm târîh ola rûhına rahmet +alıp: olup + +DÂ’Î +İsmi Mehmed ve mevlidi İstanbul’da Boğaziçi’nde Beğkoz’dur. +Karye-i mezkûrda kırk seneden ziyâde imâmet ve hitâbet ve mekteb +hâceliği edip salâh-ı hâli ma’lûm ve meşgûliyyeti sıbyâna ta’lîm-i +ulûm iken bir gün şâkirdânından sâhib-i hüsn ü ân ve mâh-pâre-i +âsumân-ı letâfetin silsile-i müşkîn-i zülf-i anberînine mukayyed olur. +Müddet-i ta’alluk temâm bin güne resîde oldukda hurşîd-i +felek-cemâl karîn-i zevâl-i mevt olmasıyla sâhib-i terceme bin gün +içindeki hâlât-ı aşk ü zevki bin beyt ile beyân ve Nevhatü’l-uşşâk +tesmiye ile mecmû’a-i nâz ü niyâzı vedî’a-i devrân etmişdir. +Mezkûr kitâb musavver olarak matbû’ ve eyâdî-i aşk-bâzânda +mütedâvildir. Hakîkaten ârif-i yegâne ve fâzıl-ı zemâne imiş. Eş’ârı +metîn ü muhayyel ü rengîndir. Bin yetmiş senesi âzim-i bekâ +olmuşdur. Nazm-ı âtî sâhib-i tercemenindir: +Nazm +Hârlarla salınur diyü dem-â-dem şeb-nem +Gice ter düşdi çemende gül-i handâna yine +DÂNİŞÎ +Süleymân-zâde Pîrî Çelebidir. Ahd-i cevânîde iktisâb-ı dâniş ü +kemâl ederek semt-i tedrîse âzim ve merhûm Hasan Beğ İstanbul’da +Hâsekî Medresesi müderrisi iken hıdmet-i i’âdesinden mülâzım +olmuşdur. Evvelâ Edirne’de Câmi’ardı Medresesi müderrisi olup +andan sonra nevâhî-i Mısr’da seksen akçe ile bir müddet kâdîlik etmek +içün esnâda Mısr kâdîsi olan Monlâ Arab-zâde Efendiyle eyyâm-ı +şitâda keştî-süvâr olduğu hâlde giderken dûçâr oldukları furtınadan +fülk-i felek-i irfân olan vücûdları garîk-i ummân-ı memât olmuşlardır. +Esnâ-yı varta-i furtınada bu beyti inşâ eylemişdir: +Beyt +Tek devlet-i visâli ele girsün ol şehün +Mansıb olursa Dânişî olsun kenârda + +Eğerçi eş’ârı azdır lâkin cümlesi makbûl ü mümtâzdır. Ba’zı âsârı +tastîr kılındı: +Nazm +Arz idüp n’eylersin ey dil tâze dâgun dilbere +Geçmez ol sîmîn-berün yanında füls-i ahmere +*** +Her kaçan çâk-i tenümden yâr peykânın alur +Koparur ben haste-hüsnün yüregin cânın alur +*** +Kâmeti halka teni zerd olanı unutma +Kulagunda küpe olsun sözüm ister tutma +DÂNİŞ +Meşhûr Dâniş Beğ’dir ki Âlî ve eski Fehîm ve Hâfız Müşfik ve +Refîk ve Subhî ve Gülşen muharriri Şâkir merhûmlar gibi meftûn-ı +ma’ârif olanlar indinde sûret-i vefâtları zâyi’ât-ı edebiyyeden add +olunan gençlerdendir. +Bin iki yüz yirmi târîhinde nüsha-i kemâlât-ı vücûdu Dersa’âdet’de +şîrâze-bend-i şühûd olup edîb-i dâniş-karîn sinn ü kemâlinin +müsâ’id olduğu senelerde evvelâ dîvân-ı hümâyûn kalemine ve sonra +mühimme odasına me’mûr ve ta’yîn buyurulmuşdur. +Umûr-ı mehâmm-ı seniyyede bi’l-istihdâm izhâr-ı ehliyyet ü +iktidâr etmekde iken denî rûzgâr mecmû’a-i irfânı târumâr ve +düşmeni olduğu müntesibân-ı edebden böyle bir nâdire-i vücûdun +fenâsıyla ahz-ı sâr eylemişdir. Vefâtı bin iki yüz kırk beş senesi içinde +vukû’ bulmağla mihmânhâne-i âlemin yirmi beş sene kadar mezâk-ı +âlâ-yı ni’amı olmuş olur. Gazel-i âtî müretteb dîvânından alınmışdır: + +Gazel +Sebz-i hat Âb-ı hayât-ı la’linin ihyâsıdır + +Mevt-i ahmer gamze-i hûn-rîzinin îmâsıdır +Tîg-i cevre eşk-i bülbülden gül-ruh vermiş âb +Kim dehân-ı zahmımız pür-nâle-i şekvâsıdır +Degme şûrişden ayılmaz mest-i seyr-i kâmetin +Kim beyâz-ı subh-ı mahşer penbe-i mînâsıdır +Şu’le-i âhım urur çün nâle-i zencîr-i şevk +Sanki gönlüm âteş-i şevk-ı cünûn deryâsıdır +Aşk ile cân vermedikçe vasla Dâniş ermez el +Âlem-i hüsnün kâmet âlem-i bâlâsıdır +Hâtıra +Garîk-i efkâr-ı hakîmânesiyle şarkın âsâr-ı edîbânesini mezce +uğraşan üdebâ-yı asrdan ve efkâr-ı cedîde ashâbından “sebz hat” ve +“hatt-ı sebz” gibi ve emsâli mecâz ü isti’ârâtı farz-ı muhâl olmak +üzere tezyîf edenler bulunduğu işidiliyor. Lâkin böyle bir isnâd ise +tabî’atde mevdû’ olan hiss ü fikr-i insânîyi kabûl edenlere göre cem’-i +ezdâd hükmünde kalır. Zîrâ tabî’atde kadar huşûnet olamaz ki hilâf-ı +hilkatde tasavvur-ı letâfetle “yeşil sakal” tahayyül etsin. Üdebâ-yı +eslâfın “hatt-ı sebz”den maksadları “yeşil sakal” ve “âyîne-i ruhsâr-ı +al”dan murâdları “kırmızı âyîne” olsa idi tabî’atde mevcûd olan hüsn-i +tenâsübdeki letâfetden mahrûm-ı zevk olmak derecede bir tabî’ate +mâlik ve bu münâsebetsizlikle tabî’atsızlıkla ta’rîze sâlih oldukları +i’tirâf olunurdu. El-hâsıl kadrdânân-ı hüsn ü ân olan üdebâ lisânınca +“hatt-ı sebz” “hatt-ı nev-demîde” ve bu sûretle mezkûr terkîb dahi +şâ’ibe-i ta’rîzden masûn ü vâreste kalır i’tikâdında bulunuruz. +DÂNİŞ +Mûmâ ileyh Fatîn Efendi Tezkiresi’nde muharrer olduğu üzere +Tophâne meclisi re’îsi şehîd-i sa’îd Selanikli Mûsâ Paşa-zâde’dir. Bin +ikiyüz kırk dokuz senesi tevellüd etmiş ve altmış iki senesi Tophâne + +ketebesi silkine dâhil olmuşdur. Mezkûr tezkirede muharrer gazelinin +matla’ ve makta’ beytleridir: +Bülbül aglar gül olur hande-güşâ-yı gülşen +Nice muhrik geliyor gûşa sadâ-yı gülşen +Sana bir hâr kadar bâr degildir Dâniş +Ey nihâl-i gülüm etsin ko safâ-yı gülşen +DÂVÛD +Kölemenler’den Bağdâd Vâlîsi Süleymân Paşanın köle ve dâmâdı +ve Süleymân Paşa-zâde Sa’îd Paşanın ya’nî efendi-zâdesinin vâlîlikde +halefi ve meşâhîr-i şu’arâdan Bağdâd vâlîsi esbak Alî Rızâ Paşanın +selefi Gürcî kölelerinden iken on beş sene tagallüben Bağdâd’da +vâlîlik eden Dâvûd Paşadır. +Sa’îd Paşanın halefi Abdu’llâh Paşanın ba’zı aşâ’ir +elinde vukû’-ı şehâdetinden sonra Bağdâd hükûmeti bâ-rütbe-i +sâmiye-i vezâret müşârün ileyh Sa’îd Paşaya ihâle vü tefvîz olunup bu +münâsebetle Sa’îd Paşa Dâvûd Paşayı kethudâ nasb etmiş ise de +Dâvûd Paşanın Sa’îd Paşa vâlîdesiyle beynlerinde olan münâferete +mebnî alay-gûnu bî-sebeb vâlidesi tarafından Sa’îd Paşaya haber +edilip kethudâlıkdan azl etdirilmiş ve bu hâl Dâvûd Paşa hakkında +aşırı hicâbı mûcib olmak şöyle dursun sonraları dahi Sa’îd Paşa +meclisinde ba’zı müdâhinlerin Dâvûd Paşanın ahvâl ü harekâtını +taklîdleri Dâvûd Paşanın aşırı gücüne giderek Bağdâd’dan celb +edebildiği âdemlerle sayd ü şikârı bahâne edip çıkmışdı. Geriden fırsat +gözetmekde iken Sa’îd Paşanın sefâhati ve işlerin havâtîn eline +düşmesi Bağdâdça zevâl-i nüfûzunu ve halkın kendisinden +hoşnûdsuzluğunu ve ol zemân görülen lüzûm üzerine Bağdâd’da darb +olunan sikkeye her nasılsa ba’zı bed-hâhânın bin dürlü entrikalarına +mebnî Sa’îd isminin hakki Dersa’âdetçe hükûmetden iskâtını ve +vücûdunun izâlesini mûcib olmağla Dâvûd Paşa ise bir sûretle çâresini +bulup Bağdâd vâlîliğini istihsâl etmekle Bağdâd’a duhûl ve veliyy-i +ni’met-zâdesi Sa’îd Paşayı anası kucağından alıp veliyyü’n-ni’met +zâdeliğine hürmeten isti’fâ-yı kusûru çâresine düşmeyerek i’dâm +haber: cebr + +etmişdir. Bu işlerde meşhûr Hâlet Efendinin dahl-i küllîsi vardır. +İşte bu vech ile Dâvûd Paşa senesi vâlî-i Bağdâd ve +meşgûl-i adl ü dâd olarak on beş sene vâlîliğinde Îrânlılarla bir haylî +muhârebe etmiş ve sonraları müşârün ileyhin ba’zı harekâtı isyân +rengini göstermekle târîhçe ma’lûm olan birçok vak’alar üzerine +ber-minvâl-i bâlâ meşhûr Alî Rızâ Paşa Bağdâd’a girip Dâvûd Paşanın +i’dâm cezâsından afvını bir sûret-i hakîmânede devletden niyâz ü +istirhâm ile paşayı İstanbul’a i’zâm eylemişdir. +senesi Dâvûd Paşa hükûmetden ferâgatle Dersa’âdet’e +muvâsalatında biraz istirâhatden sonra elli dört senesi müceddeden +Bâb-ı Âlî’de teşkîl olunan dâr-ı şûrâ riyâsetine ve sonra Bosna +eyâletine nasb buyurulmuş ve bir müddet ma’zûliyyet çekdikden sonra +senesi şeyhü’l-harem-i cenâb-ı nebevî ve hıdmet-i âsitâne-i +Mustafâ ile şeref-yâb olmuş ve hilâlinde âlem-i ukbâya rıhlet +eylemişdir. Sâhib-i tercemenin ilm ü sinnine taraf-ı saltanat-ı +seniyyeden hürmetden başka bir mu’âmele vukû’ bulmamışdır. +Altmış ikide vukû’ bulan sûr-ı hümâyûnda balonla ber-hevâ vü +nâ-peydâ olan Komiski hakkındaki târîh sâhib-i tercemeye isnâd +olunur: +Târîh +Matbah-ı ıyşını işgâl emeliyle yerden +Göklere uçdu müflis sakarı etdi makar +Söyledi murg-ı kazâ cevv-i hevâda târîh +Kürre-i nâra çıkıp yandı Komiski bu sefer + +İzniklidir. Evâ’il-i hâlinde terzîlik eder ümmî bir zât iken +mu’ahharen tahsîl-i ulûma sâ’î olarak kazâ-yı Mısr’dan mütekâ’id +Leysî-zâde’ye intisâb etmişdir. +Lâkin kesret-i afyûna mübtelâ olmağın iki kat ve hayât ile memât +arasında bir hâle gelmişdir. Bu hâl ile berâber tab’ı rasîn ve eş’ârı +metîndir. + +Nazm +Her kaçan aks-i ruhun âyine-i câma düşer +Meclis-i ehl-i safâ bâde-i gülfâma düşer +N’ola gencîne-i ışkında kesilse nice baş +İki şemşîr-i tılısm olmış ana ol iki kaş +Şu’arâdan Kadrî Efendinin: +Sâf-dil olup sebük-rûh ol mey-i rûşen gibi +Tîre-tab’ olup girân-cân olma dürd-i den gibi +matla’lı kasîdesine nazîre-gûne gazel-i âtîyi inşâd eylemişdir: +Gazel +Kût idinmişdür bizi mûr-ı ecel erzen gibi +Kim döşer zîr-i zemîne dâne-i hırmen gibi +Rûşen istersen vücûdun hânesin vîrâne kıl +Kim açılsun rahneler her cânibe revzen gibi +Gel girîbân gibi sûfî sadr-ı âlî gözleme +İzzet istersen yüz ur topraga var dâmen gibi + +Yenice-i Vardar’dandır. Muhâsib kâtib imiş. Bir gün bir beyt-i +Fârsî inşâdına cür’et ve Kemâl Paşazâde’nin Dekâ’iku’l-hakâ’ik’ını +redde cesâret etmekle bundan dolayı her gün bir gûne savt-ı hasâret +ızhâr ederdi. Beyt-i âtî sahib-i tercemenindir: +Beyt +Şâm-ı zülfin ruhı Bagdâd’ına hâ’il göricek +Gözümün birisi Dicle birisi âb-ı Furât +Sultân Murâd-ı Sâlis ahdinde vefât etmişdir. +Dekâ’iku’l-hakâ’ik’ını: Hakâ’ik-ı Vekâ’ik’ını + + +Magnisalıdır. Derûnu bîrûnuna muvâfık ve akvâli ahvâline mutâbık +dervîş bir zât imiş. İlm-i mûsikîde mümtâz ü hoş-âvâz ve gâyet güzel +tanbûr-nevâz olup tasnîf etdiği murabba’lar şöhre-i halk-ı cihân ve +ehl-i edvâr usûlüne revân olmuşdur. +Sultân Selîm-i Sânî şeh-zâde iken sâhib-i terceme +dâhil-i meclis-i hâs olurlarmış. Bir gün bir muhammes besteleyip +şeh-zâdenin ni’metine ızhâr-ı küfrân etmekle şeh-zâde pür-gazab olup +hattâ i’dâm etmek bile isterdi. Muhammes budur: +Muhammes +Ol dem ki fenâ buldı şehr-i dil-i âbâdum +Hîç nesneye meyl itmez bu hâtır-ı nâ-şâdum +Şimdi garazum bu kim anlamaya hîç âdem +Ey bü’l-heves-i devlet mahmûr-ı mey-i gaflet +Şimden girü dünyâyı al sana bagışladum +İlâhî’ye nazîre olarak nazm etdiği “bahâriyye”dendir: +Bahâriyye +Kıbleden döndi esüp bâd-ı nesîm-i kudret +Başladı itdi temevvüc yine deryâ-yı çemen +Câ-be-câ yelken açup çıkdı açıldı ezhâr +Sanki deryâ-yı sefîd oldı fezâ-yı gülşen +Serv bir hûb direk dikdi turup anda revân +Yâsemenler anun etrâfına bagladı resen +Keştî-i tâli’ümüz gel salalum engine +Be diye n’olsa gerek tente fora sök yelken +DERVÎŞ +İstanbul’da Âşık Paşa Mahallesi’nde tevellüd etmişdir. Eşref-i + +evkât ve es’ad-ı sâ’atini tahsîle sarf eylediğinden beyne’l-akrân dâniş +ü kemâl ile müşârün bi’l-benân olmuşdur. Otuz akçe ile müderris iken +erbâb-ı zekânın merci’i ve ashâb-ı şi’r ü inşânın melce’i olan meşhûr +Dâmâd Alî Paşaya intisâb paşa dahi iltifât ile mücerred re’îs-i küttâb-ı +dîvânî mesnedine getirmek içün dîvân kitâbeti hıdmetiyle sahib-i +tercemeyi mahsûd-ı itrâb etmiş idi. Ne çâre ki çok geçmeden Alî Paşa +vefât eylemiş ve sâhib-i terceme bî-kes kalmış ise de Sultân Murâd-ı +Sâlis asrında küttâb-ı dîvânî silkine alınmışdır. +İstiğnâya mâlik ve silk-i dervîşâna sâlik şi’r ü inşâda kuvveti +âsârıyla zâhir ve mu’ammâ ve târîhde dahi rüsûhu bâhir bir zât-ı +celîlü’l-me’ âsirdir. Nâzım-ı kitâb-ı Mesnevî ve âzim-i makâmât-ı +ma’nevî Celâle’d-dîn-i Rûmî Hazretlerinin Ka’betü’l-uşşâk olan +türbe-i şerîflerini ziyâret ve iktisâb-ı sermâye-i sa’âdet esnâsında +gazel-i âtîyi inşâd eylemişdir: +Gazel +Kurı efsâne sanur sûfî sadâ-yı nâyı +Ney ile sâlik idi görsene Mevlânâ’yı +Tutdı âfâkı sadâ-yı ney ile şevk-ı semâ’ +Şöyle kim raksa getürdi felek-i mînâyı +Kutb-ı âfâk-ı cihân ol per-i pergâr-sıfat +Dâ’iren gözle ki Dervîş olasın Mevlâyî +*** +Bezm-i cihânda itmez iken nûş-ı câm-ı Cem +Sâgar sunardı destüme ber-müstedâm dem + +Emvâc-ı bahr-i kulzüm-i eşkümden itdi havf +Yüz yire sürdi eyledi çok iltiyâm yem +Sen gayrilerle demde safâda revâ mıdur +Dervîşin aka böyle gözinden müdâm dem +|/\| \ No newline at end of file