|\/| _____ İran Sefaretnamesi Ahmet Dürri Efendi 1721 8121 3333 604 _____ Bi-inâyetilllahi teâla ve tevfikâ gurre-i muharremü'l harâmun gurresinde Bağdâd behişt-i abâdan hareket ve onuncu günü ibtidâ A'cem sınurına dâhil olduk Bağdâd vâlîsi vezîr-i mükerrem Hasan Paşa hazretleri bizim ol tarafa me'mûriyetimiz mukaddemâ Şâh Cimcâh cânibine ve sınura karib olan Kirmânşâh hanına tahrir itmekle han-ı mezbûr tarafından mihmân-dârlık hizmetiyle bir A'cem Ağâsı gelüp bizi istikbâl ve i'zâz-ı tam ile getürüp beşinci günü Kirmânşâh'a varılmak üzre yemek olunup Kirmânşâh hanı etbâ'yle istikbâle gelecek iken benim mânam vardur deyü i'tizâr ve kendüsi gelmeyüp karındaşını üçyüz kadar kızılbaş ile istikbâle göndermiş. Bu kulları heman bi-ihtiyar dargınlık suretini gösterüp bunlara âzâr-ı buzundan ben şevketlü Âl-i Osmân Pâdişâh tarafından mahsus ilçi ve nâme-i hümâyunu hâmili olamda bu ayarda bir han beni istikbâl itmeye vâllahi'l-azim ta ki bu mahalle han gelmeye bir kadem ilerü varmam ve bunun küstâhlığı Şâh'a arz iderim deyü kalem aldıkda birkaç atlu ılğâr idüp han-ı mezbûre varup ahvali i'lâm eylemişler acele üzre etna-i sevâr olup ta yemekliğe geldi bize azim-i i'tizâr idüp ve maân Kirmânşâh'a nuzûl olundu beş gün meks idüp ba'dehu bizi sarayına davet eyledi ve biraz şeker-i pişkeşi virüp ba'de mahall-i mezbûreden hareket ve dördüncü gün Dergüzin kasabasına nüzûlumuzda mir-i âlem pâyesiyle mihmân-dârlık hizmetiyle Necef Kûlı Han Bey namında bir Kapûcı-bâşı yüz kadar adam ile gelüp bizi istikbâl idüp ve ikiyüz elli guruş zahire-bahâ virilmek üzre Şâh'dan fermânlar getürüp ve iki gün meks idüp andan dördüncü gün Dâr-ül- mülk-ü kadim olan Hemadân şehrine nüzûl ve hâkimi Kelb Ali Han bi-n-nefs kendüsi Altı yüz kadar atlu ve piyâde ile bizi istikbâl ve bir vâsi' saraya nüzûl üç gün meks idüp ziyafetten sonra yine hareket ve doğru yollar çendân-ı âbâdân olmamağla sağ ve sola saparak yirmi konak yeri güç ile kırk günde kat' idüb Mesken-i Şâh-ı Selef olan Kazvin şehrine vâsıl ve üç tuğlu pâyesinden olan hâkimi Tahmas Han bin kadar piyâde ve süvâri ile ve nây ve kürre-i nây ve tüfenk ve küçük toplar ile bize şenlik idüp istikbâl eyledi ve bir vâsi' saraya kondurup beş gün meks idüp azm-i ikrâm ve ziyafetler idüp andan dahi hareket ve Rey memleketinde vâki' Tahrân nâm-ı kasaba ki ol vakitte Şâh Cimcâh makarri idi bizler dahi ol cânibe teveccüh idüp ve beş günde vusûl ve esnây-ı vusûlde Rüstem Han nâm bir veziri üçbin kadar atlu ve piyâde azim-i şenlikler ve adetleri üzre alaylar idüp iki saat yerde bizi istikbâl idüp bizi getürüp bir bağçeli ve havuzlı vâsi' saraya kondurub ve Şâh tarafından kendi matbahı ve amelesi gelüp altun ve gümüş takımları ile üç gün üç gice bize ziyafet idüp ve ağırlayup gittiler bu esnada yirmi altun ve elli zerâ' sandâl ser-kârlarına ve seksan altun dahi yanında olan ameleye virildi ve üç günden sonra biz kendi matbahımızı kaynadup eğlenür iken dokuzuncu gün itimâd-üd devle ki vezîr-i a'zam makamında vezîri sarayına davet idüp vardığımızda bizi gördiği gibi kıyâm ve istikbâl ile odanın nısfına dek gelüp tekrar yerine oturdı. Bizi yanına da'vet idüp hoş geldin safa getürdün deyüp der-akab sahib-i devlet efendimizin mektupların talep eyledi emmâ bizim içlilik ile ol tarafa varmamızdan bunlar azim-i hofa düşüp çünki memleketleri ahvali perişan ve birkaç tarafdan hücum-u a'dâ' ile nizâm-ı halleri yaman olmağla güya ki biz bunlarun sınura karib birkaç sancaklık yer talebine ya dahi ğayri teklife gelmiş olayuz mülâzasıyla bizim içün mukaddem müşâvereler idüp gâh Revân ve gâh Kerkük tarafında ba'zı mahalleri virmek üzre tasmim eylemişler ve lâkin bir kalıba ifrâğ idemeyüp biraz hedâyâ ile bir ilçi göndermek üzre karar virmişler bizim geleceğimizi istimâ' eylediklerinde tehir idüp bakalım ne hususa gelür deyü tevaffuk itmişler ammâ maddeye vâkıf olmak üzre acele ile bizden vezir mektupların talep itmeğe bais budur bendeniz ise mukaddem bu müşâverelerin ve hof ve haşibetlerin ve mütezelzil oldukların defaât ile haber alup vuzuf tahsil itmişdim ve sahib-i devlet efendimizin mektupların evvel getürmeyüp Hasan Paşa hazretleri'nin kethüdâsı'nın mektupların getürmüşdüm mektup talep eyledüği gibi mezbûr mektupları virdim. Der-akab açub bakdıkda bu Hasan Paşa'nın mektuplarıdır ya kani vezîr-i a'zam mektupları deyü tiz tiz suâl eyledikde bendeniz behey hanım acele itmeye nâme-i hümâyundan mukaddem vezir-i a'zam mektupların sana virmek devlet-i âliyede de'b ve kanun değildir beni şevketlü azimetlü efendim Şâh Cimcâh tarafına göndermişdir. İbtidâ varub buluşuruz emânet-i kübrâ olan nâme-i hümâyünu teslim iderim andan sonra vezîr-i a'zam mektupların sana viririm didikde heman iki ellerin dizlerine urub hoş imdi. "rızâhullahındır biz ana sığınuruz sizin evvelden bu niyetiniz var idi şimdi geldi zuhur itdi. Ben işittim hanım niyetimiz nedir didikde mukaddemâ ve vezîr-i a'zamınız olan Ali Paşa hünkâr hazretlerin zor ile tahrik idüp Vârâdinden sonra bizim üzerimize gelecek idi amma Allah-u Teâlâ hazretlerinin rızası buğmuş ki Vârâdin Ma'rekesinde şehid oldu didi bende dahi canım siz bunu kimden istimâ' ittiniz didim ol zaman bizim Revân hanı bu ahvali yazmışdı didi ben işittim hanım senin Cimcâh ile tenhada istişâre müteallik umur-u memlekete dâir müşâvereye Revân hanı vâkıf olur mu hayır didi ya bizim hünkârımız hazretleri tenhada veziri ile olân mukalemeye nice vâkıf olur kezb itmiş beyan söylemiş âkıl olan bu ma'kule söze i'timâd ider mi bundan kat'i nazar-ı Gazi Sultan Murâd Han cennet-i mekân aleyh-ir-rahmete hazretlerinin ahidnâme-i hümâyunundan bu ana dek tamam seksan beş senedir ve hala yedinci pâdişâh-ı azim-ül şandır bunların asla birinde sulh ve salaha mugâyir üzerinize gelmek üzre su'i kasdları olmayub böyle bir âkıl ve fâzıl ve kâmil ve dindâr ve âkıbet-i endişe ve tarafeynin rahatı ve acze ve mesâkinin istirâhati melhûz tab'i hümâyunları olan pâdişâh-ı âlempenah reâya perverdir bu kâr nâ-hencâri irtikâb ider mi hususân silsile-i âliyye rab'-i meskünde beş yüz senedir ki şecâat ile şöhret-şiâr olan Âl-i Osmân olan evlâd-ı emcâd tig-zenlik ile meşhur âlimdir. Sizin bu perişanlığınızda su'ikasd ile zebûn-basanlık itmek şan-ı şecâatlarına layık mı bundan kat'i nazar benim getürdiğim nâme-i hümâyun şevket-makrunı afv-ı ahdan mesmû'nuz olub cüzzi ve külli vukûf eylediğiniz var mı yahut etbâamızdan bir istihbâr ile bir nesne gösterdiniz mi olmuşdır didim yok deyu kasem eyledi pek ma'kul bu dahi şöyle dursun evvelâ bizim kudretlü Âl-i Osmân Padişâh-ı eazallahu ensâre hazretlerinin rikâb-ı hümâyunlarından münbais olan elçileriyüz bu kadar mesâfe-i baideden geldik el-yevm size misafiriz ve siz bu devletin i'timâd-üd-devletisiz hala hall ü akd-i umûr sizin elinizdedir ve cümle mukalememiz sizinle olsa gerekdir henüz görüşdük ve hal hatır sorılub bir mikdâr âfâki musâhabet olunmadı muâhaz yolundan bu münâkaşa meclis-i evvelin sözümidür eğer bundan bir murâdınız var ise sizinle münâzara üzre mukaleme idelim didikde "ben adâb-ı münâzara nedir bilmem deyüp cevap virdi ben dahi "şimden sonra seninle mukaleme itmem ve meclisine gelmem beni şevketlü kudretlü Padişâh'ım hazretleri Şâh Cimcâh hazretlerine göndermişdir varır anlar ile mukaleme iderim at hazır etsunler konağa giderim" deyü hareket üzre iken heman Şıkk-ı Evvel Defterdârı Reis ül-küttâb yanıma gelüp beni tutup lütuf ile kerem ile i'timâd-üd-devle hazretleri'nin murâdı bu değildir ancak sehv ma'zur buyurun diyüp bizi alıkoyup andan havânende ve sazendeler gelüp musiki faslına başlayub ara yerde âfâki vâfer sohbetler oldı ammâ benim tâbiam candân açılmayub tav'an ve kerhen ba'zı suâllere cevap virdik taâm gelüp yendi ammâ vezir-i kemâl infaâlinden sürh-ser iken sürh-rev oldı candân musâhabete tasaddi idemeyüp taâm-ı âhir oldı ve şerbetler içilüp binüp konağa gelindi ertesi gün bir tezkire ile Mihmândâr ve Kapûcılar Kethüdâsı gelüp bizden istizân ile birâderi davet idüp evvelâ biz şevketlü azimetlü kudretlü Padişâh-ı Âl-i Osmân eazallah-ı ensâre rikâb-ı hümâyunlarından getürdiler birâderi nimce kıyâm idüp yanına alup ve biraz hedâya arz idüp ilçi efendiyi dünki gün rencide itdik bize hatırmanda oldılar lütuf eylesünler ben iki aylık vezirim lisan-ı devleti bilmem bizi barışdır taksirâtımızı afv etsünler deyü bize dahi yirmi otuz tabak şeker meyve göndermişler ve beş altı günden sonra vardığımızın on beşinci günü idi Şâh tarafından bize yevmiye masarıfımız içün beşyüz tumân akçe göndermişler ki bizim hesabımıza altı bin üçyüz otuz üç guruş ider otuz kızılbaş ile Kapûcılar Kethüdâsı getürüp teslim itdi kahve ve şerbet ve bühûr ikramından sonra elli tuğrâlı altun ve bir çukâ bir kumâş kendüye virdik yüz tuğrâlı altun etbâ'na virildi irtesi ehad günü nâme-i hümâyunu getürmek içün Şâh bizi da'vet idüp biz dahi var kuvvete bâzuya getürüp namus devlet-i âliyyeye layık ta'zim ve ikrâm-ı vech üzre taht-ı revânı tezyin ve nâme-i hümâyunu vaz' idüb on iki arab-ı akkâm libâs-ı mahsusâlarıyla ve sekiz çukadâr-ı mülebbes taht-ı revânın etrafını dâire-i mâdâr-ı ihâta idüb önünce yedekler akabde bendeniz ve etba'mız tertib ile Şâh'ın oturdığı çârbâğın hanesine varup üçüncü kapudan içerü girdiğimizde Şâh karşuda oturur imiş beyn û yesârende üç bin kadar sürh-ser mükemmel silâhlar ile kıyâm üzre ve on kadar vezirleri ve beğlerbeyi ve otuz kadar ricâl-i devlet ve erbab-ı menâsıb ve defterdârân ve küttâb kuûd üzre olup biz bunların ortasından harâman-ı reftâr ile başımızda kafes-i destâr ve arkamızda samuru erkan-ı kürki ve elde nâme-i hümâyun aheste aheste yürüyerek tâ Şâh'ın oturdığı sofanın önüne varılub benim ile Şâh'ın ma-beyni heman bir zirâ' kadar kaldıkda sağ elime nâme-i hümâyunu alup bâlâ tutup ve sol elim ile adâb meclis-i mülükâne üzre temennâ iderek esselam-ü aleyküm euzubillahimeneş-şeytanirracim bismillahirrahmanirrahim hezâ kitabünâ yantıku aleyküm bil-hakk âlâ fermân fermân-ı memâlik-i Osmâni Sultan-ül berreyn ve Hakan-ül Bahreyn Sâni-i İskender Zü-l-karneyn Hadim-ül-Haremeyn-us-şerifeyn es-sultan ibn-i e-s-sultan ibn-i e-s-sultan şevketlü kudretlü azimetlü es-sultan Gazi Ahmed Han ibn-i es-sultan Gazi Mehmed Han ibn-i es-Sultan İbrahim han eazzalahu ensârehu hazretlerinin nâme-i hümâyun şevket- makrûnlarıdır ki Şâh Cimcâh hûrşid-i külah huzur-u saâdetlerine çok çok selâm ihdâ idüp hatırlarin suál iderler deyü ezân payesiyle bülend-âvaz ile söyledim ben bu kelam-i fikarat uzre eda iderken itimâd-üd devle sağ tarafımda benimle beraber turur idi iki defa nâme-i hümâyunu teveccüh eyledi ben asla iltifat itmedim bir def'a dahi Şâh kendileri bin-nefs almağa meyl eyledi amma bu kulları takririmi tamam itmedikçe kat'â bir tarafa bakmadım sözümü tamam etdikde Şâh'ın üçüncü def'a meylinde nâme-i hümâyun iki defa takbil ve başım üzeri koyub Şâh'a sundukda dizi üzre kalkup nâme-i hümâyunu iki eli ile elimden alup ve öpüp başına kodı elinde tutup andan Kızlar Ağâsına işaret idüp ol dahi Şâh'ın elinden alup ve öpüp başı üzre koyup elinde tutdı Şâh bana otur deyü emir eyledi bendeniz teeddüb idüb oturmadım tekrar emir eyledi yine oturmayınca Kâpûcular Kethüdâsı kolumdan tutup zor ile kuud itdirdi. İbtidâ ki suâli "şevketlü hünkâr hazretleri ne âlemdedir dimâğları çâğmı dır ya'ni mizâcları eyümidür ve hala İstanbul'da mıdır didiklerinde "bendahi beli Şâh'ım elhamdülillah-i teale vücud-u şerifleri sıhhat ve âfiyet üzeredir mukarrer saltanatlarında istirâhat üzredirler" deyü cevap virdim vezir-i a'zamına Farisi lisân üzre benim adımı sordı bendeniz "Şâh'ım ism-i merrâ ezmen persi" ya'ni "adımı Şâh'ım bana sor Dürri'yim Elçi-i Şâh-ı Rum'um herçe fermân Şâh bud mümem didim ya'ni ben Dürri'yim Pâdişâh-ı Rum hazretlerinin elçisiyim her ne ki anlar bana fermân itmişdir anı icrâ işim gerekdir didiğim gibi hey ilçi efendi sen hoş geldin sefâ getürdün yollarda çok zahmet çekdin mi deyü Farisiçe sorı bir kâç cevablar virdim sonra götürün yerinde otursun deyü fermân eyledi Kâpûcılar Kethüdâsı buyurun deyü beni kaldurub Şâh'ın mukâbelesinde oturan Vüzerâ'nın yanına götürüp ikinci vezirin alt yanında yer gösterdiler ve önüme birkaç tabak şeker bile koyup biz dahi şeker yemeğe başladık ammâ Şâh'ın nazarı dâima benden yana olup vezîri ile biraz beni söyleşdiler ammâ ne didiler işitmedim ancak vaz'larından mahzuziyyet ve enbesât terâş eyledim ve tekrar Şâh beni karşusuna talep eyledi Kâpûcılar Kethüdâsı koltuğuma girüp kaldırup Şâh huzuruna götürdi ayak üzerinde bize İstanbul'dan çıkalı ne kadar müddetdir ve Bağdâd'da kaç ayda geldin ne mikdâr meks eyledin ve şevketlü hünkâr hazretleri seninle Bağdâd Vâlisine nevâziş nâmeler gönderdi mi Hasan Paşa hûb adamdır ben anın hem-civârlığından mahzûzum Meşhedine varan züvvârrımıza çok riâyet ider ber-vecihle yahşi kişidir deyü vâfirşinâsen eyledi. Bendahi münasebetle vech-i ma'kul üzre cevap virdim tekrar beni karşusunda yerime gönderdi ve Şâh kendü önünde ki şekerden ikrâman bize vâfer şeker gönderdi iki defa altun ibrik ile çay-ı şırbihi geldi ve kahve geldi ba'dehu nakâra faslına başladılar taâm döşendi tekrar bize mahsus kahve geldi andan sonra kalkup oturduğum yerden veda' idüp hanemize geldik bir haftadan sonra bizi vezîr-i a'zam da'vet eyledi biz dahi devletlü sahib-i devlet efendimiz hazretlerinin mektubların maan alup gitdik i'timâd-üd-devle beni gördüği gibi yerinden kıyam idüp istikbâl eyledi bize kendü yanında yer gösterdi mektub –u şerifi ta'zim ve ikrâm ile öpüp yedine virdik ol dahi alup öpdi başı ucuna kodı ve bize çay şerbeti ve şeker getürdiler kâh Türki kâh Farisi sohbete başlayup eş'ârlar okunarak ve kâh İstanbul ve sair memâlik-i mahrusenin âb-u havâsı letâfet-i nezâfeti sual ve iktizâsına göre cevablar virildi ve ol meclisde vâfir-i işâr okundı erbab-ı maârif-i ce'miyet olmağla keremiyyet üzre sohbet olundı elhamdulillah cümlesi tahsin eylediler Rum-u behcet-i rüsûmde bu mertebe Fârsidân var imiş deyü sitâyişler itmişler ba'dehu musiki faslına başlandı ve taâm gelüp yenüp şerbetler içildi kalkdıkda bize bir donanmış altun rihtelü at piş-keş idüp ammâ rikâbı Timur idi rihti pirinçden idi ammâ üzerinde tahminâ onbeş miskâl mikdârı altun kablayup besâtı dahi ana göre idi binüp konağa geldikde elli kadar kızılbaş ile Mir âhûr ve Rikâbdâr ve Celâd-dâr namında bile geldiler yine bunlara kırk adet sikke-i hasene ve birkaç zera' sandâl virüp def' eyledik birkaç gün meks üzre iken meğer Şâh biz vardığımızda Isfahan'a menzil ile adam irsâl idüp bizim ile hem sohbet olmak içün erbâb-ı maârifden Muhammed Zeki ve Ağâ Nur Ekber ve Mesrur ve Merkâs ve Ali Naki ve Muhammed Naki namında altı nefer kimesne ve birkaç havânende ve sâzende getürdüp yanımıza ta'yin eylediler ekser evkat anlar ile eğlenüb mukaddem gönderdikleri akçe yevmiye hesabı üzre tamam oldukda tekrar Şâh tarafından dört yüz tumân akçe ki altı bin altı yüz altmış guruş ider masraf-ı bahâ gelüp birkaç günden sonra Şâh yine bizi meclisine da'vet eyledi vardığımızda bize nâme-i hümâyunun mazmûnunı ve mucibince etraf memleketlerine tahrir eyledikleri fermânlarını takrirden sonra mukaddemâ oturduğumuz makamda oturup şeker şerbetleri içildi andan bizi karşusuna getürüp ne işlersen eyümisen konağından mahzûzmısen didikde beli Şâh'ım her vechle mahzûzım elhamdulillah-i tealâ zevkimiz vardır didim hünkâr hazretleri şimdi mukarer saltanatlarında mı yohsa sayd ve şikâr ederler mi " hayır Şâh'ım itmezler şikâr-gâh dahi itmezler mi didiklerinde "şikâr-gâh iderler" didim güldiler valide-i mâcidleri ve birâder-i mecidleri sayd-i şikâre mâiller idi bunlar niçün itmezler hususa sayd ve şikâr mülük-ü izâmın şanındandır" gerek idi ki ideler bu kulları cevap virdik Şâh'ım bizim şevketlü Padişâhımız Şehzâdeliğinde tahsil-i maârife gayet sa'y idüp tevârih-i mülük-ü islâmın âsârına hayli tetebbu'ları var idi bir gün tevârih mutâlaa iderken bir mahalle gelmişki Nüşirevân buzer-i cumhura suâl ider ki sayd ve şikârda ne ma'kule şikâr saydi leziz ve faidelüdür haskim âkil cevap virmiş ki pâdişâhım reaya ve ahâlinin kulubuni sayd itmek cümle saydlardan leziz ve latifdir ve ahiretde intifâi ziyadedir dimiş Pâdişâhımız buna vâkıf oldukda kendü kendüne ahd ve yemin itmiş ki eğer hak tealâ bana taht-ı osmâniye cülûs itmek mukadder iderse kat'an sayd ve şikâre gitmeyüp ta'mir kılup ıbâd ve terfiye-i ahvâl-i bilâd takayyud ideyim deyü cenab-ı bâri ile ahd eylemiş şimdi ol ahde vefa idüp dâima niyet-i sadıkaları celb kılup ve reâyadır aslâ sayd ve şikâra rağbetleri yokdur didiğimde gayet pesend idüp tahsin eylediler ya evkâtların ne ile güzârân iderler ve eğlenceleri nedir deyü suâl eyledi cevap virdimki Şâh'ım "hafta da iki divân iderler vüzerâ ve ulema ve ricâl-i devlet cümle kubbe-i âliyeye umumen cem' olup mesâlih nâsi görürler ve iki gün dahi hala müceddeden bina ve ihyâ buyurdukları kütübhâneye varup ve Şeyh-ül islâm ve sadreyn ve sair ulema efendiler ce'm olup tefsir-i şerife ve ehâdis-i nebevi' müzâkare olunup kendüleri kafes ardınndan istima' idüp mütelezziz olurlar didim ya iki günlerin ne ile geçürürler didi bende hay "Şâh'ım cum'a günleri müminler bayramıdır abdest alup kuşluk vakti câmi'i şerife teşrif ider işrâk ve duha kılup salave-i cum'ayı cemaat ile edaden sonra iki saat mikdârı vâiz efendinin nush ve pendini istimâ' idüp makarr-ı saâdetlerine gelürler "ya kusur iki günlerin ne ile eğlenürler"didikde bende "Şâh'ım cum'a irtesi vezîr-i a'zamı da'vet iderler umur-u devlete müteallik ne kadar mesâlih ve hall ve akd-ı memleket var ise huzur-u hümâyuna arz ve müzâkere ve ikitizâsına göre hayek virirler çehâr-şenbe güni alessabâh eda salât ve duâ ve evrâd ve ezkârdan sonra rikâb-ı hümâyunda olan tir-endâzlar ve ve tüfenk-endâzler gelürler vakt-i zuhra dek onları seyr ider ve kendüler dahi tir ve tüfenk endâzlık iderler ve nişân ururlar ve urânlara en'âm ihsânlar iderler ba'de-z-zuhr silahşörler gelürler meydanda cirit ve tir ve nizedârlık iderler anı seyr iderler ve eğlenürler" didiğimde gâyet istihsân eylediler ve vezîrine beni medh idüp döndi bana didi ki "elçi efendi senin gibi elçi bu diyara kim gelübdir ne benim günümde ne babam gününde hiç gelmeyübdür seni hünkâr hazretleri intihâb idüp bana gönderübdür" didi hayır Şâh'ım ben ednâyım devlet-i âliye'de söz sahibi erbâb-ı maârifden vücud-u kâmiller vardur ki ben anların huzurunda kuuda hud-u kudretim yokdur didim hey hey efendi öyle dimeyin bilürüm vâllahi vâllahi hünkâr hazretleri seni intihâb idüp gönderübdür mutemea olsunlar bildimki tahkiki çok çok severler ki seni bana gönderdiler ğâyeb sizden memnun oldum ben ebnâ-yı Rumda senin gibi Fârsidân görmedim hoş geldin sefa getürdün deyü nevâzişler eyldiler tekrar makamıma varub oturdım şeker şerbetleri geldi sonra taâm gelüp döşendi sade nakâreye başladılar âhir oldukda binup konağıma geldim birkaç günden sonra hulûl idüp ânlar nev-rûza gayet tüfenk-endâzler cem' olup vakt-izahire dek anları seyr kendüleri dahi bir mikdâr tir-endâzlık ve tüfenk-bâzlık idüp nişânı urânlara bahşişler ihsân iderler ; bahşiş silahşörler meydâna çıkup cirid-bâzlık ve nize-endâzlık idüb anı seyr iderler gâyet ile istihsân ve beni vezir-i a'zama medh idüp ; mu'temed-üd-devlesine intihâb idüb gönderübdür ben ânların ellerini öpüb huzurlarında kuud itmeğe kâdir değilim didiğimde elini öpüb vâllahi hünkar hazretleri vâllahi vâllahi hünkar hazretleri tahkik itdim ki hünkar hazretleri beni çok sevdiklerinden seni bana göndermişler ; seni bana gönderdiler sizin geldiğinizden ğâyet mahzûz oldum ben ebna-yi Rumda böyle Fârsidân görmedim işitmedim ; binâ-yı Rumda nevâzişler eyleyüp tekrar beni makâma götürüp şeker şerbetlerden sonra taâm döşenüp sade nakâye başlanup âhir oldukdan sonra binüp konağımıza geldik konağıma keldik nev-rûz-i sultâni hulûl idüp anlar nev-rûza ğâyet i'tibâr ve aydâ-i kebir deyü tesmiye idüp i'tibâr iderler ve id-i ekber deyü tesmiye iderler id-i ramazân ve id-i eshadan ziyade hâşâ mükerrem tutarlar kangi ayda vâki' olur ise anın nihayetine dek bir şey el urmayub tâze cedid libâslar ile kendülerin donadub gerek a'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve sabiyyân-ı sürür ve şâd- mân olub zevk iderler ibtidâ tahvil-i şems burc-i cümle ve duhulunde bil-cümle vüzerâ ve ümerâ â'yân-ı devlet Şâh'ın meclisine cem' olurlar önüne beşyüz bin altun mikdarı altun korlar Şâh anı eliyle karışdırur ve bir kabza alup ibtidâ i'timad-üd-devleye virür sonra cümle hazâr-ı meclise bahş iderler Şâh'ın eli dokunmuşdur deyü halk birbirine teberrük ve ihdâ ider ol gice kulunuzı da'vet eylediler i'tizâr idüp vaki' eyledim irtesi tekrar adam gönderüp da'vet eylediler vardık bize azim-i i'zâz ve ikrâm idüp ba'dehu "hünkâr hazretleri ne âlemdedir heman İstanbul'da mı eğlenürler yohsa beşer onar konak ba'zı şehirlerde geşt-ü güzâr sebz-i sülük iderler mi" deyü suâl eyledi "geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nâyadır" didim buyurdular ki "ba'zı diyarın âb havası bazının mesire-gâhları eyü olur ol cihet ile varmaz mı" didi bende dahi "Şâh'ım varmazlar" didim "niçün" didi " bizim İstanbul'umuz cenâb-ı bârinin tecellisine hâşâ mükerrem ve eşraf olmak üzre i'tibâr iderler imiş ; kanki ayda vâki' olursa ol-âyın nihayetine dek bir işe el urmayup cedid libâslar kendülerini donadub gice gündüz zevk şevk ile â'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve sabiyyân-ı sürûr şâd mâni iderler Tahvil-i şems sâatinde bil-cümle vüzerâ ve ayânı devleti ; bil-cümle ayân-ı devleti Şâh'ın meclisine da'vet ve hazır ve Şâh'ın önüne beşyüz bin mikdarı meskûk altun korlar Şâh dahi eliyle ol altunı karışdırup bir kabza alup ibtidâ i'timâd-üd-devle vezir-i a'zamına virüp ; vezire virüp tevzi' idüp tevzi' birbirlerine zu'm-u bâttallarınca teberrük deyü ihdâ iderler bu kulunuzı tahvil gicesi da'vet itdiler i'tizâr idüp gitmedim irtesi gün adam gelüp tekrar da'vet eylediler vardığımızda gördüm ki yine ikrâm ve hoş geldin didikden sonra yine seyr-i sülük bendahi Şâh'ım geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır ; bendahi geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır ba'zı diyarın âbı ba'zının havası ba'zının mesiresi eyü olur ol-cihet ile varmazlar mı anın içün varmazlar ki bizim İstanbul mazhâr olmuş zübde-i pây-ı taht mülük-ü âlemdir âlem-i cennetten mâada dünyada âb hava ve letâfet sizrâ ve cevvibâr ve dest ve küh-sar ve mesire-gâh hususa mecmu'-ül-bahreyn ve iki cânibinde sahilhâ-i zibâlar ki bâğ-i iremdir belki Firdevs yerine numunedir ol-makâm ferah-fezâları güne güne zevk ve safâ ve ab havası mahsûd-u âlemdir anları bırâgub âhir diyâra gitmek ta'zib-i hayvan bilâ-fâidedir didim " ya İstanbul güzel şehirmidir" deyü sordı bendahi bildiğim mertebe haber virdim çeyrek saat mikdarı İstanbulun Enderun Birunundan ve cevânib-i etrafından ve mesâcid minabârelâ ve medâris ibret-nümâlarından hususâ ki saray-ı cedid-i âmire sultanın tâk revâk ve kasr-ı hümâyun ve bâğçe-i hâssa ve sırça-i sarayda olan tekellifât ve ezcâr-ı eşcâr ve günâ gün ve servistân hıyâbât Sarayburnu mevki'nde olan keyfât ve hâlât ve esrâf gereği gibi takrirden sonra netice-i Şâhân-ı Hind ve Özbek gıbta eylerse değil bi-câ bu cihânda bu sevâd-ı a'zameye kim mâlik olmuşdur mülük-ü içere kime mahsusdur bu hutbe-i vâlâ bunun vasfıda cümle mecmu' hâlâti müberrâdır yâb rumun hâl ve hacet rûy-i zibâvera deyü hatm-i kelâm eyledim gayretinden bizim Isfahan dahi hûbdur ve mergubdur didi bendahi bendahi setânbul didim Isfahan şenidem şenidim ki bu demânend didim andan sonra biraz tefekkür idüb yine cennetten mâada âlem-i dünyaya ihsân olunan âb hava ve letafet ve nezâfet ve size-zâr ve cevvibâr deşt ve küh-sâr ver mesire-gâh hünkâr hazretlerini Sultan Ahmed'i ben çok severim şol mertebe ki muhabbetleri kalbimden çıkmaz ekser evkât derün haliyle müşâhede iderim acaba anlar dahi bizi severler mi ve muhabbetleri bizim kadar varmı sen nice bilüyorsun didi vallahi Şâh'ım elbette kalbden kalbe yol vardır bi-çeşm zâhir eğer temaşâ niyet niyete est kesi şâherâ-i delhârâ didim ya'ni zâhir göziyle bakmak mümkün değil ise gönüller şâherâhani kimse bağlamağa kâdir değildir vallahi kalb göziyle birbirinizi müşâhede buyurursuz didim çünki cenâb-ı saâdetiniz bu mertebe anları seversiz anlar dahi sizi severler eğer sevmiyeler idi beni size göndermezler idi ve nâme-i hümâyunda dostluk arz idüp bu kadar zamandır mektubunuz gelmedi ahvalinizden haber alamadık deyü yazmazlar idi lakin şâherâhı mahalli ile irâd eylediğimden gayet mahzuz olup ne güzel ebhâm eyledi deyü vezîrine söylediler bundan sonra havânendeler ve sâzendeler gelüp taâm döşenüp yenüp vedâ' idüp hânemize geldik bir iki günden sonra i'timad-üd-devle haber göndermişler ki bir ilçi hazır idüp kendüleri ile maan refik olmak üzre irsâl ideriz nâme-i hümâyunun cevabını ana viririz ve kendüsi tehiyya giderler zira bizim mukaddemâ Rüstem han ile irsâl olunan nâmemizin cevap Mehmed Paşa merhum ile geldi ilçimiz Rüstem han tehi geldi ve kanun dahi hünkar hazretlerini ben çok severim ma'lumdur ki nâme iki olmaz bir olur demişler bende didimki bu kanun vaz' iden kimlerdir Pâdişâhlar değilmidir beli öyledir dahi ya öyle olduğu halde gerek bizim gerek sizin ve sâir mülükün Şehzâdeleri taht-ı cülûsden mukaddem te'hil itmek yahud civârı tutmak kanunmıdır didim yok deyü cevap virdiler ya Şâh'ınız birâder ve birâderzâde ve amucazâdelerine cariye virüp tezvic itdirdiler didim Şâh'ımızın merhameti galib olduğundan anları esir giyüp virdi deyü cevap itdi imdi bu takdirce kanunuz bozuldı didim bundan azim kıl ü kâl olup âkibet gayri cevap bulamayup bırâğub gittiler tekrar vezîri bu husus içün bizi da'vet idüp ve varıldıkda vâfir kelâmdan sonra ilzâmı kabul itdi ammâ zâhirâ eğerçe kanun değildir lakin cenâbınız sair ilçilere kıyâs olunmazsız ve Şâh'ımızın size gayet muhabbeti vardır cenâbınıza nâme-i hümâyun cevabı olmak üzere size icmâl üzre bir nâme virilür ve sizden sonra tafsil üzre ilçimiz ile cevâb-nâme yazılur ve irsâl olunur deyü cevap virdiler konağımıza geldik birkaç günden sonra Şâh tarafından birkaç hil'at gelüp bizi nâme almağa davet eylediler biz dahi hil'ati giyüp vardık sâir vakitlerden i'timâd-üd-devle bizi bu husus içün da'vet vardığımızda vâfir kıl ü kâl ve musâhebetden sonra ma'nân ilzâmı kabul idüp ; ma'ni ilzâmı ; musâhebetden sonra ilzâmı ma'nân eczâmı tekellüfli bir meclis-i âli tertib eylemişler bizi yine sofamıza kuud itdirdiler ol mahalde kendü hanlarından birkaç hana mansıb tevcih idüp hil'at giydirdiler ve şark ile şımâl arasına vâkı' Dağıstan halkından kimi Müslüman ve kimi kefere doksan dört kabile beğlerinin her kabilesinden beher sene birer nefer ilçi olmak üzre hedâyâler arz eylediler ki rikâb-ı şâhiye iki adet selâseyn ve iki aded kuzi derileri gelüp buluşup maaş ta'yin eyledikleri sâliyâneler alup giderler imiş hikmeti hüdâ ol mahalle müsâdif oldı bu doksan dört nefer kimesne kendüleri u'cube ve libâsları garibe ve peşkeşleri meshureler ve vaz' ve hareketleri ğarâyib gelüp Şâh'ın huzurunda alnı ile kefereli tâifesi secde ider gibi hâşâ Şâh'a secde idüp hediyelerin virüp gitdiler ve bir iki Özbek ilçisi ve Moskov ilçisi var idi anlar dahi ol meclisde Şâh'a buluşdiler lakin Şâh'a karib değil ancak ırâkdan zemin-bûs idüp kâğıdların virüp yolladılar sonra taâm gelüp yendi Şâh beni huzurına da'vet idüp itdiği "bu gördüğün tâife bizim reâyamızdır bunlar gayet fakir-i hâl olup ecdâd atamızdan Şâh Abbas bunlardan her kabileye senevî birer mikdar maaş ta'yin idüp anlar her sene rikâbımıza gelüp serfürû idüp sâliyâne ta'yin olunan her ne ise virüp taleb ideriz" didi bunları sıhhati üzre haber aldım ki bunlar Tatar makulesi bir tâife imiş Şâh Abbas devrine gelince Tatar gibi memlekitini daima çapüb akın iderler imiş kurrâ ve kasabât her ne olur ise yağma ve gâret ve esir idüp götürürler imiş Şâh Abbas cülus itdikde bunlar ile dostluk idüp ber takrib ile köle alup her kabileye birer mikdar maaş ta'yin idüp ve her sene Divân-ı Şâha gelüp hil'at giyüp sâliyâne alalar ve min ba'd memleket ve reâyaya taaddi itmemek üzre kavl-ü ahd ve karâr idüb ahidnâmeler yazmışlar meğer bunlar ol-taife imiş ki Dâğıstâniler imiş andan sonra Şâh bizim ile sulh ve salâha muteallik ahval sordı her birinin müddeti ne mikdardır çokmıdır azmıdır cümlenin sulh-nâmesi haylimidir didi " bende "Şâh'ım bunların müddet-i sulhleri mutarraz değildir kimi yirmi sene kimi otuz senedir bunlar cümlesi sulha itdi rica eylediler lakin Devlet-i Âliyye müsâade buyurmayup anların ziyade ricaları ile bu mertebeye güçile rıza virdiler ancak şol şartıyla ki eğer sulha muğayyer bir küstâhâne vaz' ider iderler ise yine cezaları tertip oluna bu ahidnâme-i hümâyunumuzda tasrih olunmuşdır ve her sene tüccar ve ilçi ve hedâyeleri rikâb-ı hümâyuna va'd olunan her ne ise bilâ-vâsıta Divân-ı Âliyede Hazine-i Âmireye teslim olunmak üzere kavl-ü karar olunmuşdur bizim A'ceme karib serhadler ahvalleri suâl eyleyüp bir mikdar Kürdistân Beğlerinden teşekki suretin zımnen ezhâr idüp lakin lisana getürmedi ancak şöyle his itdim ki veziri sağ yanımdan tururdı işaret eyledi ve lâkin bu kulları heman cesürân cevaba tasaddi idüp Şâh'ım zaman-ı saâdet kararlarında serhadde olan Kürdistân Beğleri bil cümle reyfe-i itâat ve inkıyâdde olup câdde-i istikâmetden serimü inhirâf itmeğe kâdir değildir eğer cüzzi ve külli tahallüf ider ise serhad-ı neşin olan vüzerâ ve Beğlerbeğiler anların cezasın tertip iderler ve Rikâb-ı hümâyun arz idüp yerine oğlu ya karındaşın nasb iderler cenâb-ı saadetinizin esnâ-yi cülûsunda Şehruz ahalisi zuhur ve memaliklerinde teaddi ve tecâvüz iden Baba Süleymân Beğ küstâhlığı nâme-i şâhi ve ilçiniz ile merhum Sultan Mustafa Han-ı Gazi hazretleri cenâb-ı saadetinizin hatır-ı şerifleri içün mezburun evlâdların cümle kahr ve kam' idüp sancaklarını ahire tevcih eyledi ve gasp olan mahalleri size ret eyledi ve mahsus ilçi gönderüp hatır-ı şerifiniz suâl eyledi ma'lumunuz değilmidir didikde "beli efendi sahih söylersin" deyü teslim oldı tekrar itdim "Şâh'ım benim dahi serhadlere müteallik sözüm vardır dir iken veziri kolumu sıkup bana işaret eyledi bendahi sözi çevirüp Pâdişâhlara layık olan kendü serhadlerin iç illeri gibi hıfz itmekdir didim andan sonra nâmeyi elime sundı bendahi ikrâm ile aldım "hünkâr hazretlerine çok çok selamlar idü dualar buyurasız arz-ı muhabbetler götüresiz diğeri emaneti olsun şöyle dirsin ki hakk teâlâ anlara ve bize çok yıllar ömürler virsün ve daima beynimizde böyle ilçiler gelüp tarafından ebvâb-ı mürâselât-ı küşâde olsun ben anları severim ve duacısıyım anlar abâan-ı ceddin gazi hünkârlardır daima evkâtların gaza ile geçürüp anların duası bize farz-ı ayndır böyle niyâz-mendim ki anlar dahi bizi mübarek zamirlerinden mehcûr itmeyüp dua-yı hayrdan ferâmüş buyurmayalar zira anlar Gazi Hüdâvendigar olmak ile dualar dergâh-ı hakda makbuldur" deyü hatm-ı kelâm eyledi biz dahi adâb üzre vedâ' idüp gitdi konağımıza geldik irtesi gün harc-i râh olmak üzre akçe gönderdiler ……. akçe ider biz dahi devlet-i âliyenin şanına layık getüren adamlarına çukâ ve kumaş ve bir mikdar sikke-i hasene-i şehriyâri virüp gönderdik andan sonra yol tedâriki şuruuna mübâşeret eyledik tekrar vezîri bizi da'vet eyledi vardıkda azim-i a'zâz ve ikrâmdan eyledi ve musâhebata şürû' olundı vezîre itdiği Şâh Cimcâh hazretleri meclisinde serhad ahval söyleme deyü niçün didiniz didim cevap itdi ki belki tab' Şâh keder virecek bir madde olada bizi muâtib ideler şimdi buyurun bakalım didi bendahi işiddim ibtidâ ……sulh-nâmesinde musarrah iken Mir Veys zuhurunda niçün ma'mur idüb içine adam kodunuz kezâlik Bağdâd sınurunda Baclân havâlisinde bir iki mahal harabe var iken sizin falan filan aşiretiniz anda varup bâğ ve bâğçeler ile ma'mur idüp tevattun itdiler bir defa mani' olunmuş iken tekrar yine gelüp mahal-i mezbûri şin ve abâdân idüp hala sâkinlerdir ma'lumunuz değilmidir ve bundan mâada işbu senede Van eyâletinde vâki' Hakkari hâkimine iki ma'mur karyeler kendü aktâr ve fermânınız ile taraf-ı şâhiden maaş olmak üzre ve yetmiş tuman akçe gönderdiğiniz halâkmıdır bizim ile dostluk iddiâ idersiz bu makûle hareket münâsibmidir Devlet-i Âliye tarafından muvâhez iderler ise ne cevap idersiz didim alemellahu hicâbından baş aşağı salup kızılbaş iken başının herareti çehresine urdı ve i'tizâr idüp didi ki "Şâhın başı içün bundan haberim yokdur didi ve der-akab münşi-i memâliki yanına çağırup biraz kulaklaşdı ve hemân sadd-i defterleri getürüp fermânları terkin ve giru döndürmelerin fermân eyledi erbâb-ı maârif gelüp şiir sohbetine şüru' olundı ve bizim yanımıza mukaddemâ ta'yin eyledikleri maârifden dört nefer kimesne anda hazır idi havânende ve sâzende musikiye ağâz idüp bir hayli keremili meclis oldı ol esnada bir şair dahi vezîr-i a'zama bir kaside virdi bir mikdar atiyye virdiler taâm ve kahve ve şerbetler gelüp konağımıza gitdik birkaç günden sonra Şâh'ın emiriyle Devlet-i Âliyeye gidecek ilçi bizi da'vet eyledi Şâh takımı ile ikrâm ve ziyafet eyledi biz anda vezîr-i a'zam bize bir tezkire yazub Kâpucılar Kethüdâsıyla göndermiş kerem itsünler bize uğrasunlar azecık görüşelim sonra hânelerine teşrif buyursunlar deyü niyâz eylemişler biz dahi da'vete icabet idüp vardık meğer Şâh'ın sarayının ard kapusı imiş ve Şâh gizlü yerde oturup biz vezir ile ne mukâleme idersek işidir imiş vezir bizi istikbâl idüp yanına aldı ve lakin bir kendüsi ve bir bendeniz kaldım halvet eyledi musâhabet açdı memleket ahvaline dair mukâlemeye başladı selefi olan vezîr-i a'zamdan şikayet yüzin gösterdi mesela anların adam-ı ihmâlleri sebebiyle Devlet-i İrân zemin-i kahtâl ve müşevveş olmağa yüz tutti hatta kadimden reâyamız olan Mir Veys aşiretleri devlete el özendi ve bir taraftan Lezgi çengâneleri câ-be câ taraf-ı devlete edebsizlik idüp ba'zı mertebe memleketimizi tahrip ve teaddi sadedinde olup murâdları buna Şâh Cimcâh hazretleri tarafından bunlara adam ve hil'at gönderilüp siz bizim kadimi bendelerimizsiz yine cürmünüz afv eyledim rikâbımıza gelüp rûyimâl eyliyesiz murâdınız ne ise musâade olunur deyeler Şâhımız ise ısrar idüp ben anlara adam göndermem deyü ta'vik ider kendüleri gelüp cerâyim-i güzeştelerin isti'fâr itsünler der Şâh'ımız merhameti galib olup bir külliyetlü asker tertip idüp cezaların virmeğe dahi rıza virmezler mübadâ ki içlerinde bi-günâhlar dahi ara yerde helâk olup ahrette muânib oluruz deyü bu takrib ile bir mikdâr memleketimiz perişandır ba'dehu hala gice ve gündüz havâb rahatı terk idüp ıslâh ve nizâmına say'i itmedeyim eğer ikrâmınızda taksirât olundı ise afv ile muamele buyurasız cenâbınızın kaderin bilmez değiliz …… Pâdişâhları hususa bu hünkâr hazretleri celâlet ve kaderi ve fehm-i kemâl ve fazıl ve ferâseti ve cemi-i fünunda mehâreti ve âlat-ı harb isti'mâlinda reayâperverliğinde ve bizim Şâh Cimcâh hazretlerine olan muhabbeti ve harameyn-i şerifeyn varan züvvârımız himâyetleri bil-cümle ma'lumunuzdur Hind ve Özbek'den ziyade bizi severler hele elhamdülillah-i tealâ kefere ile dahi sulh ve salâh olub rahat oldınız acaba sefer yok şimdi hünkâr hazretleri ne ile eğlenürler zira Pâdişâhlara elbette boş durmak olmaz bir şey ile mukayyed olmak iktizây-ı şâhândır didi bendahi cevap eyledim ki "Hanım ben İstanbul'da iken ol esnada etraf eknâfa fermanlar tahrir ve ta'yin ve mübâşirler irsâl iderler idi ki Rum-ili ve Bosna ve More eyâletleri ve Anadolu ve Kürd-istan ve Arab-istan ve Şam ve Haleb ve Mısır Kahire varınca ve Haremeyn-i şerifeyn ve Cedd Bahr-i Siyâhın cevânib-i erbaası ve Kırım tarafları ve Tatar Hanın makarri olan memâlik ve Bahr-i Sefidde olan Cezâyirler ki Girid adası ve Sakız ve Kıbrıs ve İstanköy ve Rodos cezireleri ki yedi yüzden ziyade cezireler ve Sebte boğazında varınca Tunus ve Trablus ve Cezâyir ve Devârhan ve bunun emsali ne mikdar deryâda ve karada bilâd-ı şehir ve kasabalar var ise anlarda olan cevâmi' ve mesâcid ve medrese ve imâret ve han ve hân-gâh ve dar-ül hadis ve tekkeyeler bil-cümle ecdâd-ı atamları hayrâtları anların keşf ve defter idüp ta'mir ve termim ve mürtezikaları ve zâyif ve ulûfelerini eda ve sâir kılâ' ve husûn ve cebehâneler ve mühimmâtların ve top ve humbara sâir âlât tecdid ve ta'mir ve tekmil olunup nizâmları virilmek üzre cevânib erbaaya fermânlar irsal olunur idi bendeniz ol esnada bu tarafa me'mur oldum hala bir seneden ziyade oldı galiba şimdiye dek haberler gelmişdir didim ammâ han benim ile söyleşür iken taharri iderek dâima kulağı pencerede idi hatta merhum Sultan İbrahim'in velâdet-i bâ saâdetleri müjde haberi Bağdâd vâlîsi vezîr-i mükerrem Hasan Paşa hazretlerine geldiği gibi anlar dahi menzil ile bize bir Divân Çâvuşu ve bir Çukadâr gönderüp Şehzâde civân baht efendimizin ve velâdet-i hümâyûnlarına bir tarih-i mergub inşa acele ile tarafımıza irsâl idesiz ki devlet-i âliyeye giderelim deyü bize müekked-i mektup tahrir idüp irsâl itdüği haberi Şâh'ın sem'ine ilkâ olunmuş vezîr-i a'zamı ol meclisde Şehzâde hazretlerinin tarihin isteyüp bu takrib ile şevketlü hünkârımızın ve merhum Sultan Mustafa han efendimizin ve sâir şehzâde-gân aduların suâl eyledi ve huzur ve rahatları varmıdır deyü suâl eyledi bendahi aduların ale-l-infirâd bilmem ammâ yirmiden ziyade olmak vardır ve sâkin oldukları mekan ol-kadar müferreh ve dil-güşâdır ki cennet-i asâdır ve kat'â taşra çıkmak istemeyüp ekser tahsil-i maârife taliplerdir meşk ve ders havâceleri ve kütüb-i nefise ve envâ'-i âlât-ı harb yanlarında mevcut ve birbirinin hâtırları neye meyl ider ise kat'â mâni' yok diledikleri ma'rifeti tahsil iderler hak tealâ hazretleri bunlara bir isti'dâd virmiş ki sâir talebenin bir haftada tahsil idemedikleri maârifi bi-tevfik-i Allah-ı teâla bir günde tahsil idebilürler ez-cümle şimdi şevketlü azimetlü Pâdişâhımız Sultan Ahmed Han hazretlerinin Sultan Süleyman namında bir şehzâde-i vâlâ nijâdları vardır ki âdâb ve erkân ve fazl-ı irfânda muhayyer ukul sanâdid-i fuhûldur alem-ül Allah teâlâ güya vücud-u behcet nümûdları envâ'-i cevâhir ma'rifetinde mürekkeb bir nur-i mücessemdir tahmina şimdi on iki yaşındadırlar hatta cum'a günleri maân câmi'-i şeriflere vardıkda hususan aydın-ı mükrimin alayları oldukda beyt şehâsetâre-i sıbhem ve men setare-i sıbh hemişe piş-rev af-tâb-ı mibâşid masdukı yürüyüp bir mazmunı işrâb ider ki Pâdişâhım ben seher yıldızıyım ki seher yıldızı dâima âf-tâbın önünce yürür hak budur ki Pâdişâhımız tal'at rûz-efzûn ile af-tâb-ı âlemtab ve ferzend-i dülbend Şehzâde efendimiz Sultan Süleyman seher yıldızı gibi berrâk ve pertev-endâzdır hak teâlâ ömür ve devletlerin kaim eyliye didim hizâr-ı mahalli azim-i besend eylediler andan sonra itdiği cenâbınıza virdiğimiz nâme-i murâd olunan maddenin icmâlidir inşâllah-u teâlâ tafsili Murteza Kulı Han ile irsâl olunur sizlerde garip nevâzlık idersiz ve dostluk hakkını yerine getürürsiz deyü tavsiye eylediler ba'dehu veda' idüp konağımıza geldik sonra beş râ's at bir katâr kâtır ve bir katâr deve gönderüp biz dahi iktizâsına göre bahşişlerin virdik ve birkaç günden sonra hareket ve savb-ı merâme müteveccih olduk emr-i risâlet tamam oldı bundan sonra mezbûrların keyfiyet-i saltanat ve ahvalleri ve memleketlerinin icmâl-i hâlleri budur ki evvela Şâh-ı A'cemin divân bu tarz siyâk üzre kurulmuşdur ki ancak kendüsi halkdan ma'ruz bir yüksecek sofada yalnız oturup fakat bir yasdığı vardır ki ana arka virmişdir bundan gayri yasdık yokdur Şâhdan ğayri kimesne yasdık kullanmağa kâdir değildir vezîr-i a'zam olana i'timad-üd devle dirler divânda tahmina Şâhdan beş zerâ' mikdarı aşağı oturur ve anın altı yanında Defterdârları ve Reis ve sâir erbâb-ı menâsıb oturur karşu sofada Vüzerâsı pâyesinde olan Ser-askerleri oturur alt yanında Yeniçeri Ağası ve sâir Vüzerâsı ve Beğlerbeğiler otururlar Şâhın sağ yanında Kızlar Ağası Beyaz Kapu Ağası makâmında tavâşiler ve musâhibler dururlar Şâh'ın başı ucunda kırk kadar taze civânlar ki han zâdeler ve Gürci beğ-zâdeleri ve Çerkes dilberleri dururlar han-zâdeler gayet nâzik ve dilberdirler lakin ân ve câzibe yokdur beyt bilen han Setanbuldur rüsûm-i şiveh ve nâzi "kenarın dilberi nâzikde olsa nâzenin olmaz" masdâki üzre nezâketleri olmaz mı olur lakin nâzik değillerdir Şâh A'cemin dahi libâsları ve kıyâfeti u'cûbedir ve yakışıksızdır meselâ beyt "eyyâ-ı hedeyyu cihân-bân-ı mülk-ü Osmâni sinn-i yegâne-i dehr itdi halk-i çûn bir A'cemi buladır der-gâh da Şâh-ı Acem tenâsübi yakışıksız libası nâmûzûn" ammâ memleketlerinin altmış konak tûlı ve elli konak arzı olub gayet ma'mur ve âbâdândır her karyesi dört beş yüz hâneli bin hâneli çifte hamamlı ve her iki üç karye arasında bir şehir yahut kasaba vardır çarşu ve karbân saraylar sermâyedâr bâzir-gânlar ve vafir ve karye ve kasabalarında envâ'-i kumâşlar kutunler işlenür ve alaca tokunur ehl-i hiref çokdur ekinci her bir karyesi üçer yüz beşer yüz biner hânelü ve hamamlu ve her ikişer üçer karyeden sonra çarşu pazarıyla bir kasaba ve iki üç kasabadan sonra bir şehr-azim olub ekser şehr-istân ve eğer kasaba ve kurrâlarında tüccâr ve sermaye sahibleri vâfer olup ve çiftçi kıllet üzre olub arpa ve buğday ve makulat kısmı Rum'un iki bahâsınadır ammâ malbûsât kısmı çokdur fakiri kıllet üzeredirler kendülerinin isti'mal etdüği malbûsât kendü metâaları aher yerde gelmeğe ihtiyaçları yokdur ancak şâl keşmiri ve Fransız çukâsı gelür anı dahi nadir isti'mal iderler bunda döşeme makûlesi cümle kendüleri işlerler bu kadar büyük memâlikde ancak kal'aları vardır ki biri serhad-ı Hind-istân Mir Veys hurûc itdüği Kandehar kal'asıdır ve biri dahi Heşderhândır ve biri Van kal'asıdır sâir vilâyetleri bütün Üsküdâr gibi açıkdır ve kal'âların dahi mâadâ şehirleri topları yokdur ve cebehâneleri yokdur ve candân rağbetleri dahi yokdur kemâdârlık ve tüfenk- endâzlık fenninde mâhirlerdir ve hala bunlara askerinin rağbetleri vardır mezbûr Mir Üveys binyüz on sekiz senesinde Kandehar havâlisinden hurûc idüp ve kal'a-ı Kandeharı bir takrib ile Gürci Rüstem Abdullah Han elinden bir nez' ve ahz idüp ve girüp içinde cülûs eyledikde etrafında birkaç konak yere dek cevânib-i erbaasın zabt eyledi ve Şâh-ı A'ceme karşu koyup Şâh tarafından kahr istilâlarına kal'a tahlisine ta'yin olunan kızılbaş leşkerin her sene bozup ve kırûb altı seneye dek bu minvâl üzre hükümet idüp sikke ve hutbeyi kendü bil-cümle katını ve atlas ve alâca tokunur ehl-i hirfeti çok ve ekinci rençberi kıllet üzere olduğundan ârpa buğdây ve mâkûlât kısmı mu'teber olub bizim diyârlarımıza göre ikşer kat bahâ ile tüccâr çok ve ekinci rençberi kıllet üzere olduğundan ârpa buğdây ve mâkûlât kısmı mu'teber olub bizim diyârlarımıza göre ikşer kat bahâ ile ancak iştirâ olunur ammâ malbusât kısmı ana göre erzândır fakiri kıllet üzeredir ve kendilerinin isti'mâl eyledikleri elbise makûlesi yine kedü vilayetlerinin muetıdir elbise hususunda âher devlet ihtiyaçları yokdur ana göre erzândır ve ahâlilerinin ekseri sâhib-i miknet olub fakiri kıllet üzeredir fakat şâl keşmiri ve bir dahi Fransızın kaba çukâsı anları dahi isti'mâl iden nâdirdir ve fâreş ve döşemeleri hep kendü metâalarıdır mecmu' memleketlerinde fakat üç kal'a vardır biri Hind serhadinde Mir Üveysin hurûc itdiği Kandehardır bir dahi Heşderhân tarafında biri dahi bizim Erzurum'a karib olan Revan kal'asıdır namına okudup bu etdi beyt sikkesi budur ki "sikke-i zed bir dirhem dâr-ül karar Kandehar Han-ı Adil Şâh-ı âlem Mir Üveys nâmıdâr altı seneden sonra Mir Üveys vefat idüp ve karındaşı veliahd eyledi lakin kızılbaş hükümet ricâlinden olmamak hasebiyle hal' olunup altı aydan sonra Mir Üveys oğlu Mahmud Han hükümet-i mezbûre ile ser-efrâz olup hala babası gibi her sene kızılbaşlar ile ceng ü cidâl ve harb ve kıtal üzre olup Kandehardan tahmina yirmi konak berüye gelmişdir hala Kirman ve Meşhed havâlilerine akın itmededirler bunların ismi aslından Avgân tâifesidir ve lakin A'cem bunlara Poliç ta'bir iderler ehl-i sünnet cemâatdendirler ve ekseri namazı cemâat ile kılarlar askerinde at ve kâtır azdır ikişer üçer nefer bir deveye binerler ve koyun bağırsağına su doldurup bellerine bağlarlar susadıkca ucunu çözüp içerler yine kuşanurlar Tatar askerinden sebük-bârdır ve Herat şehri bir muazzam şehirdir kadimden Sultan Hüseyin Baykara'nın ve niçe Şâh'ının pây-ı taht idi Timur evlâdı elinden Şâh A'cem almışdı şimdi iki senedir ki mezbûr Avgân tâifesinden Bahadırlu namında bir aşiret beği Mir Üveys oğlu Mahmud'un hurûcun işidüp ol dahi hurûc eyledi ve Özbek serhad olmağla Özbek Hanları ile dostluk idüp imdat istedi ve kızılbaş memâlikine akın idüp şehr-i Heratı zabt itdi birkaç senedir ki bu dahi hayli memâlik zabt itmişdir hatta Meşhed bir büyük şehirdir gelüp anı muhâsara itmiş biz çıkmazdan mukaddem Meşhed ahalisinden arz ve mahzarlar gelüp ya bize sahip çıkup imdat idin yahut vilâyet Bahadırlu Hana teslim idelim deyü yazmışlar birkaç seneden berü dahi bir hayli bilâdin zabt ve Meşhede karib olub hatti biz çıktığımız esnalarda idi ve biri dahi Dağıstân ve Derbendi olan Şirvan taraflarında ki şark ile şimâl arasında Lezgi tâifesi vardır ki bunlar dahi ehl-i sünnet ve cemâatdir A'cemin Şirvan ve Semahi ve Karabağ taraflarına karib hala anlar bir hayli kabâil ve aşâirdirler Başbuğ olanları İbrahim Sultan ve Hacı Davud Beğ dirler anlar dahi hurûc idüp üç senedir ki kızılbaş kasabaların ve karyelerin yağma ve târâc iderler ve bu sene-i mübârekeden Semahi nâm şehri kızılbaş bundan alup zabt eylediler ve Gence istilâ idüp Derbend'e yürüdiler hala memâlik-i A'cemde Sünni ve senevi mezheb kati çokdur ve her kasabada ve şehirde bulunur ve lakin haklarından izhâr idemezler ba'zı kasaba ve kurrâları bütün Sünni ve senevidir cevâmi' ve mesâcidleri ma'mûrdur ve ibadetleri âşıkâredır hâsılı şimdi memâlik-i A'cemde belki sülüs mertebesi müslüman ve Sünnidirler hususan Şirvan ve Semahi ve Meşhed ahalisinden arz ve ve mahzar gelüp ya bize sahip çıkarsız yahut vilâyeti bunlara teslim ideriz deyü yazmışlar idi hatta ibtidâ sınurlarına dâhil olduğumuzun on ikinci günü Cezire dirler bir kasabalarına uğradık mecmu' ahalisi Sünni olup içinde cevâmi' ve mesâcidleri ma'mur ve salah-ı cum'a ve aydın ve sair ibâdetleri aşikâre olmağla bizi iki üç saat mikdarı mesafe istikbâl ve bil-cümle sıbyân ve nisvân ve ahalileri sancaklar ile karşu gelüp allahümme sall-i âla seyyidinâ Muhammed ve ali âle ve ashâbe deyü bülend avâz ile çağırışub zârı ve feryâd iderek elimize ve ayağımıza sarılup "sizler Mekke ve Medine hâdimi olan şevketlü azimetlü kudretlü Âl-i Osmân Pâdişâhının mübarek cemâl-i bakmalarını görmüşsüz biz sizin yüzünüze bakmak ve elinizi ve ayağınızı öpmek bize farz-ı ayn makamındadır ve biz bunı ibâdet ad ve onla tefâhür ideriz deyü ağlaşarak niyaz eylediklerinde alem-ul Allah-ı teâli bizim bağrımız hûn olup bi-ihitiyar bangır bangır ağlaşdık aslında kasaba-i mezbûre ilçilerin memri olmayup ehl-i sünnet yüzine hasret olduklarından bizim mulakâtımızı ni'met-i azmi ad idüp üç gün üç gece ikram ve ziyafetler ile teşyi idüp gönderdiler kasaba-i mezbûre sâkinlerinden a'ze-i evliya-i elleheddin Şeyh Kitabullah ki meşhur-ı afâkdır anların evlâdlarıyla görüşdük hâlâ yine tarikleri üzre tekkeye-gâhları ma'mur ve haftada iki gün alenâ zikr-i cehri iderler ve bunlar harc-ı Sünni deyü Şâh tarafına senede vâfir akçe virirler hâsılı şimdi memâlik-i A'cemin belki sülesi mertebesi müslümandır Gence ve Karabâğ semtleri bil-cümle Sünnilerdir belki hamısı Sünnidir kızılbaş azdır kızılbaşın mecmu' memâliki şin ve abâdândır harabesi kati azdır ancak gösterişde güyâki devletleri ınkırâza karib olmuşdur hafiyeten ve alaneten ahvallerini mubemmu tedkik itdim cümle memleketlerin gayet ma'murdur ve lakin devletlerinin ricâli yokdur güyâ kaht ricâldir ol ciheddemi nizâmları muhattel ve müşevveş ve devletleri mütezelzel olup ol tarafda olanlar üzerlerine hucum ideyorlar bunlar def'ine kâdir olamayup cem' etdikleri asker dahi bir tarafda firar iderler ammâ ricâl-i devleti olanları söyletsin asla fuzûlluğu elden komayup Mir Üveys oğlu bizim reâyamızdır ancak Şâh'ımız ile nâz ve niyâz ider elbet yakında gelür Şâh'a serfürû ider Şâh dahi günahından geçer riayeti kabul ider dirler ammâ hakikatde öyle değildir tahkik budur ki anların büyük düşmanlarıdır zira üzerine ta'yin itdikleri sefere gideler leşkerleri bile me'yûs giderler Allahın emri ile üzerlerine bir nekbet çökmüşdür asla yüzleri gülmez ve cümle erbâb-ı maârifin ittifâk budur ki Şeyh oğlunun devri dündi ya'ni Şâh'ın devleti tamam oldı karib-ül inkırâzdır deyü aşikâre halk şöyle severler idi ve kulunuz dahi niçe erbâb-ı maârif ve sâhib-i nücûm olan kimesnelü ile müzakare-i hakkı ider idik tahkik iderler idi köle Ahmed bu hizmet-i Pâdişâhıyla İran zemin taraflarına gelüp sınurlarına dâhil olduk iki aydan ziyade vakitde makarr-ı saltanat Şâh'a vâsıl oldukda ve üç ay dahi misafir olup cemi' ahvallerine vâkıf olduk andan sonra nâme-i hümâyun şevket-makrunun cevabıyla rücû' idüp elli günde dahi serhad-i Âl-i Osmân olan kal'a-i Van'a çıkınca hâsılı altı buçuk ay mürûr eyledi altı buçuk ayda Şâh tarafından bu kullarına virilen harc-ı râh olmak üzre virdikleri cem'ân yekûn elli üç kise akçe virdiler orada olan mâkulât ve melbûsât ve zuhûrât masârıfımıza sarf olunup kusûr kalan on beş kise akçe ile Van'a çıkup anı dahi cümle validemin hayratına sarf idüp mesâcid ve bir medrese ve bir tekye ta'mir idüp ve çeşmeler ihyâsına ve sadakata sarf eyledik elhamdulillah kudretlü şevketlü azimetlü efendimiz Pâdişâh-ı âlem-penâhileri ve kuvvetlü inayetlü merhametlü sâhib efendimizin Şâh-ı şerifleri âliyy-ül-vâlâ olmasına iftihâr içün harc eyledim devletlü inayetlü merhametlü efendim hazretleri sağ olsun benim murâdım ancak efendilerimize ve din ve devlete bir hizmet idi elhamdülillahi tealâ efendilerimizin hüsn ve teveccühleri berekatiyle me'mulleri üzre eda ve tekmil idüp devlet-i aliyyenin azam-ı şânı ve celâlet kudret ve kuvveti nişânı eda-yı dine gereği gibi bildirdiğim amme âleme ma'lum-u devletdir bâki fermân devletlü inâyetlü efendim Sultan hazretlerinindir enâm şedide şevval el-mükerrem sene elhamdülillahi rabbil âlemim âmin. |/\|