|\/| _____ Mehmed Mevlana 1481 1080 683 122 _____ *İbtidâ-yı Devlet-i Osmân* Çünki Ertuğrul Söğüt’de ili, boyıyla mutavattın olup sâlhâ anda kaldı. Devlet-i Âl-i Selçuk ayağa düşmüşken humûl ihtiyâr itmişdi. Ve Ertuğrul’un üç oğlı oldı. Biri Osmân ve biri Gündüz ve biri Saru Yatı. Ve evlâd-ı Ertuğrul’dan Osmân bahâdur oldı. Ol sebebden Osmân’a halkı izzet idüp avda ve kuşda Etrâk’ün yiğidi yeğili anun yanına cem‘ olurlardı. Ol vakt pâdişâh-ı a‘zam Gāzân Han bin Oğuz Han Rûm’a müstevlî olup Âl-i Selçuk’dan Mes‘ûd bin Keykâvus’ıla Keykubâd bin Ferâmürz bin Keykâvus’ı taht-ı hükûmetinde kalup, yine Rûm’da mukarrer kılup, memâlik-i Rûm’ı Mes‘ûd’ile Keykubâd’a niyâbeten virdi. Bunlar Rûm’a Gazan Han kıbelinden mutasarrıf olup, Âmid’e ve Malâtiyye ve Sivas’a ve Harburt’a Gıyâseddîn Mes‘ûd bin Keykâvus mutasarrıf oldı. Konya’ya ve sevâhil-i Rûm’a Alâeddîn Keykubâd bin Ferâmürz mutasarrıf olup, Rûm’un mahsûlâtını bunlar cem‘ idüp Gazan Han’a gönderürlerdi. Ol zâmânda Ertuğrul gāyet pîr-i müteberrik olmuşidi. Ana ve evlâdına ol yirün kâfiri ve müslimânı izzet iderlerdi. Ertuğrıl’un bu Sultân Alâeddîn bin Ferâmürz’ile münâsebet-i tâmmesi varıdı. Ahyânen evlâdından bu Sultan Alâeddîn-i sâ[nî’ye] pîşkeşlerile varup gelürlerdi. Ve Sultân Alâeddîn-i evvel zâmânından sonra Âl-i Selçuk’dan Rûm’a kim melik olsa, Ertuğrul’a nazar-ı inâyetini dirîğ itmezlerdi. Ertuğrıl dahı gāyet dîndâr ve nâmdâr ve şecâ‘atıla ma‘rûf kişiydi. Zühd ü takvâ ve salâhda ol zamânun meşâhîrindendi. Fi’l- cümle Ertuğrıl pîr-i fânî olup oğlı Osmân karındaşlarıyla kendü boyları içinde hâkim olup, tamâmet göçer-evli Etrâk anun mahkûmı oldı. Ol vakt Sultân Alâ’eddîn-i Sânî’nün Sultânöyüği’nün Eskişehri’nde nâyibleri varıdı. Osmân Gāzî bunlara varup gelüp, dostlık iderdi. Ammâ İnöni beyile ittihâdda yâranlardı. Dâyim bilesine ıyş ü işrete meşgūlidi. Ve bu Osmân Gāzî gāyet sâlih müslimân ve dîndâr kişiyidi. Ve âdetiyidi, üç günde bir ta‘âm bişirüp fukarâyı ve sulahâyı cem‘ idüp it‘âm ideridi. Ve hem yalıncaklar giyürüp donadurdı. Ve dul avretlere dâyim sadaka virürdi. *Hikâyet* Rivâyet olınur ki, Osmân Gāzî bir gice bir köyde imâm-ı karye evinde konuk oldı oturdı. Ardında bir pencere varıdı. Meger anda mushaf varıdı. Sâhib-i hâne Osmân Gāzî’ye eyitdi: “Küstahlık olmasun, keremünden eğil, ardunda nesne var alayın” didi. Osmân Gāzî eyitdi: “Ne nesne var? ”. Sâhib-i hâne eyitdi: “Âhir zamân peygamberi Muhammedü’r Resûlu’llah –salla’llahü ve sellem-e inen Kelâmu’llah var” didi. Osmân Gāzî dahı hiç tınmadı. Tâ sâhib-i hâne uykuya varınca epsem olup, sonra durup gusl idüp, arı âbdest alup, Mushaf ’tan yana müteveccih olup, huşû‘ [ü] huzû‘ıla sabâha dek el kavşurup oturdı. Ev issi uyanacak vakt olıcak, benüm bu hâlüme ev issi muttali‘ olmasun diyü uyur gibi yatup, yine Mushaf ’dan yana müteveccih olup, bu aralıkda uyku gözüne gālib gelüp ımızgandı, âlem-i rû’yâda gördi ki, Hakk te‘âlâ celle ve alâ kıbelinden buna dinildi ki: “Ey Osmân! Çün sen benüm kelâmuma hürmet ve ta‘zîm idüp, izzet ü ikrâm eyledün. Ben dahı seni ve senün evlâdunı ve etbâ‘unı ve eşyâ’unı âlemde ebedî mu‘azzez ü mükerrem ve mübeccel ü muhterem kıldum”. *Hikâyet* Rivâyet iderler ki, âvân-ı şebânda Osmân Gāzî Eskihisâr’a giderken İtburnı nâm karyede Mâlhûn Hatun nâm bir avret görüp, muhabbet itdi. Atası Ertuğrıl’dan uğrılayın âdem gönderüp, anı helâllığa taleb itdi. Mâlhûn Hatun eytdi: “Biz kandan sizün gibi âlî-cenâb kandan, aramuzda kefâ’et yok” diyü, rızâ virmemiş, Zîrâ eyitmişler ki maksûdı hemân birkaç gün musâhabetdür dimişler. Ve sonra Eskihisâr beyi meclisinde Osmân Gāzî, beyün huzûrunda ol hatuna ta‘aşşuk idüp, tâlib olup, ol dahı kabûl itmeyüp gelmedüğini nakl itmişler. Ve anun hüsn-i cemâlinden ve pâk ve mestûreliğinden ve evsâf-ı cemîlesinden haber virmiş. Ve ol bey dahı egerçi zâhiren Osmân’a tezvîc itmek gösterdi; Ammâ gönlinden kendü nefsiyçün almasın dahı mülâhaza kıldı. Osmân dahı ol beyün hareketinden firâsetile zamîrine vâkıf olup fi’l-hâl meclisinden kalkup âdem gönderüp, ol hatunı kendü ta‘allukātına getürüp, bir emîn yirde kodılar. Kendü İnönü’ne gelüp, birkaç gün İnöni begiyle sayda ve işrete meşgūl oldılar. Bu yana, Sultânöyüği beyi İtburnı Köyi’ne âdem gönderüp, varup ahvâle vâkıf olup gelüp, Eskişehr beyine haber virdiler. Gazab-nâk olup Osmân Gāzî İnöni beyinden taleb idüp, iltimâsın kabûl itmadılar. Ol gazâbıla Sultânöyüği beyi asker cem‘ idüp, gelüp İnhisârı ileyünde harâbe hisâr yirleri vardur ki, ol vakt İnöni beylerinün tevâbi‘iyle ve levâhıkıyla sarâyları ve evleriydi, anı muhâsara idüp Osmân Gāzî’yi taleb itdi. İnöni beyi yanında olan a‘yândan ve kethudâlardan ba‘zı Osmân’ı virelüm ve ba‘zı virmeyelüm diyüp, muhârebei vech gördiler. Osmân Gāzî bunlarun ihtilâfların görüp karındaşı Gündüz ve yâranlarıyla çıkup, bu muhâsara iden cemâ‘atile ceng idüp üzerinden def ‘ idüp Söğüd’e müteveccih oldılar. Bunlar Osmân’un ardına düşdiler. Akabınca gelenlerle Osmân dahı ceng iderek, “hây” deyince Osmân Gāzî’nün yanına hayli yiğit cem‘ olup dönüp Eskişehr beyinün halkını münhezim kılup, Harmankaya tekûrı kâfirlerinün Köse Mihal’i tutdılar. Andan Osmân Bey, Köse Mihal’i bahâdur olmağın öldürmağa kıyamayup günâhın afv idüp, âzâd itdi. Köse Mihal dahı hemân can u dilden Osmân Gāzî’ye etbâ‘ıyla ve eşyâ‘ıyla nöker olup, girçek muhibbi oldı. Ve ol Harmankaya’ya dahı Köse Mihal’ün şimdi oğlı oğulları mâlikâne mutasarrıflardur. İttifâk ol esnâda Ertuğrıl Bey doksan üç yaşında âhirete intikāl idüp, Söğüt’de defn itdiler. Göçer evler ba‘zı Osmân’ı ve ba‘zı Ertuğrıl karındaşı Osmân’un ammusı Tündar’ı bey kılmak istediler. Ammâ kendü kabîlesi Osmân’a vech görüp el altından haber gönderüp, söyleşeler. Tündar dahı halk ortasına gelicek, halkınun Osmân’a meyl ve inkıyâdın göricek beylikden vaz gelüp ol dahı Osmân’a teba‘iyet itdi. *Hurûc-ı Osmân* Şöyle rivâyet olunur ki, İnegöl tekvurı Aya Nikola nâm kâfir Osmân’un halkı yaylaka gidüp gelürken üşendürürdi. Osmân dahı Bilecük tekurına andan şikâyet idüp: “Aya Nikol bizüm göçümüzi incidür oldı; bâri yaylaka gidecek esbâblarumuzı hazretinüzde emânet koyalum” didi. Bilacük tekurı dahı kabûl itdi. Ammâ şartıla ki, esbâbı hatun kişiler getürüp koyalar. Etrâk’den ahad gelmeye, girmeye. Pes yağlar ve peynirler ve kalılar armagan iledüp hatunlar esbâbı Etrâk’i Bilecük kal‘asına givürdiler. Dâyim yıl on iki ay bu tarîk üzere yürüdiler. Osmân’un ve atası Ertuğrıl’un Bilacük tekurıyla dâyim dostluğı varıdı. Biribirine i‘timâd iderleridi. Ammâ Osmân’ıla İnegöl tekurı arasında adâvet varıdı. Biribirinden muhterizleridi. Bir gün Osmân Bey diledi ki, yetmiş kişiyle İrmeni Derbendi’ni geçüp gelüp, İnegöl’i yakup yıka. Aya Nikola’nun câsûsı varıdı, gelüp tenbîh idüp, pusuya bî-kıyâs er koyalar. Osmân’un bir martalosı varıdı. Bil dükendügi yirde pusuya kâfir kodı diyü i‘lâm eyledi. Eytdi Osmân Gāzî dahı Hakk te‘âlâya tevekkül idüp toğru pusunun üzerine sürüp kâfirlerle buluşdılar. Gāzîler cümlesi yayağıdı. Kâfir dahı çoğıdı. Ceng-i azîm olup Osmân’un karındaşı Saruyatı oğlı Bay Hâce anda şehîd olup, İrmenibili dükendüği yirde Hamza Bey Köyi’nün nevâhîsinde defn olundı. Şimdi mezârı civârında bir kârbânsarây vîrânesi vardur. Andan Osmân Gāzî gelüp yaylaka çıkdı. |/\|