|
|\/|
|
|
_____
|
|
<?xml version='1.0' encoding='utf-8'?>
|
|
<metadata>
|
|
<title>İran Sefaretnamesi</title>
|
|
<author>Ahmet Dürri Efendi</author>
|
|
<date>1721</date>
|
|
<word_count>8121</word_count>
|
|
<unique_words>3333</unique_words>
|
|
<line_count>604</line_count>
|
|
</metadata>
|
|
_____
|
|
|
|
Bi-inâyetilllahi teâla ve tevfikâ gurre-i muharremü'l harâmun gurresinde Bağdâd
|
|
behişt-i abâdan hareket ve onuncu günü ibtidâ A'cem sınurına dâhil olduk Bağdâd
|
|
vâlîsi vezîr-i mükerrem Hasan Paşa hazretleri bizim ol tarafa me'mûriyetimiz
|
|
mukaddemâ Şâh Cimcâh cânibine ve sınura karib olan Kirmânşâh hanına tahrir itmekle
|
|
han-ı mezbûr tarafından mihmân-dârlık hizmetiyle bir A'cem Ağâsı gelüp bizi istikbâl ve
|
|
i'zâz-ı tam ile getürüp beşinci günü Kirmânşâh'a varılmak üzre yemek olunup Kirmânşâh
|
|
hanı etbâ'yle istikbâle gelecek iken benim mânam vardur deyü i'tizâr ve kendüsi gelmeyüp
|
|
karındaşını üçyüz kadar kızılbaş ile istikbâle göndermiş. Bu kulları heman bi-ihtiyar
|
|
dargınlık suretini gösterüp bunlara âzâr-ı buzundan ben şevketlü Âl-i Osmân Pâdişâh
|
|
tarafından mahsus ilçi ve nâme-i hümâyunu hâmili olamda bu ayarda bir han beni istikbâl
|
|
itmeye vâllahi'l-azim ta ki bu mahalle han gelmeye bir kadem ilerü varmam ve bunun
|
|
küstâhlığı Şâh'a arz iderim deyü kalem aldıkda birkaç atlu ılğâr idüp han-ı mezbûre
|
|
varup ahvali i'lâm eylemişler acele üzre etna-i sevâr olup ta yemekliğe geldi bize azim-i
|
|
i'tizâr idüp ve maân Kirmânşâh'a nuzûl olundu beş gün meks idüp ba'dehu bizi sarayına
|
|
davet eyledi ve biraz şeker-i pişkeşi virüp ba'de mahall-i mezbûreden hareket ve
|
|
dördüncü gün Dergüzin kasabasına nüzûlumuzda mir-i âlem pâyesiyle mihmân-dârlık
|
|
hizmetiyle Necef Kûlı Han Bey namında bir Kapûcı-bâşı yüz kadar adam ile gelüp bizi
|
|
istikbâl idüp ve ikiyüz elli guruş zahire-bahâ virilmek üzre Şâh'dan fermânlar getürüp ve
|
|
iki gün meks idüp andan dördüncü gün Dâr-ül- mülk-ü kadim olan Hemadân şehrine nüzûl
|
|
ve hâkimi Kelb Ali Han bi-n-nefs kendüsi Altı yüz kadar atlu ve piyâde ile bizi istikbâl ve
|
|
bir vâsi' saraya nüzûl üç gün meks idüp ziyafetten sonra yine hareket ve doğru yollar çendân-ı
|
|
âbâdân olmamağla sağ ve sola saparak yirmi konak yeri güç ile kırk günde kat' idüb
|
|
Mesken-i Şâh-ı Selef olan Kazvin şehrine vâsıl ve üç tuğlu pâyesinden olan hâkimi Tahmas
|
|
Han bin kadar piyâde ve süvâri ile ve nây ve kürre-i nây ve tüfenk ve küçük toplar ile bize
|
|
şenlik idüp istikbâl eyledi ve bir vâsi' saraya kondurup beş gün meks idüp azm-i ikrâm
|
|
ve ziyafetler idüp andan dahi hareket ve Rey memleketinde vâki' Tahrân nâm-ı kasaba ki ol
|
|
vakitte Şâh Cimcâh makarri idi bizler dahi ol cânibe teveccüh idüp ve beş günde vusûl
|
|
ve esnây-ı vusûlde Rüstem Han nâm bir veziri üçbin kadar atlu ve piyâde azim-i şenlikler
|
|
ve adetleri üzre alaylar idüp iki saat yerde bizi istikbâl idüp bizi getürüp bir bağçeli ve
|
|
havuzlı vâsi' saraya kondurub ve Şâh tarafından kendi matbahı ve amelesi gelüp altun ve
|
|
gümüş takımları ile üç gün üç gice bize ziyafet idüp ve ağırlayup gittiler bu esnada yirmi altun
|
|
ve elli zerâ' sandâl ser-kârlarına ve seksan altun dahi yanında olan ameleye virildi ve üç
|
|
günden sonra biz kendi matbahımızı kaynadup eğlenür iken dokuzuncu gün itimâd-üd
|
|
devle ki vezîr-i a'zam makamında vezîri sarayına davet idüp vardığımızda bizi
|
|
gördiği gibi kıyâm ve istikbâl ile odanın nısfına dek gelüp tekrar yerine oturdı. Bizi yanına
|
|
da'vet idüp hoş geldin safa getürdün deyüp der-akab sahib-i devlet efendimizin
|
|
mektupların talep eyledi emmâ bizim içlilik ile ol tarafa varmamızdan bunlar azim-i hofa
|
|
düşüp çünki memleketleri ahvali perişan ve birkaç tarafdan hücum-u a'dâ' ile nizâm-ı
|
|
halleri yaman olmağla güya ki biz bunlarun sınura karib birkaç sancaklık yer talebine ya
|
|
dahi ğayri teklife gelmiş olayuz mülâzasıyla bizim içün mukaddem müşâvereler idüp gâh
|
|
Revân ve gâh Kerkük tarafında ba'zı mahalleri virmek üzre tasmim eylemişler ve lâkin bir
|
|
kalıba ifrâğ idemeyüp biraz hedâyâ ile bir ilçi göndermek üzre karar virmişler bizim
|
|
geleceğimizi istimâ' eylediklerinde tehir idüp bakalım ne hususa gelür deyü tevaffuk
|
|
itmişler ammâ maddeye vâkıf olmak üzre acele ile bizden vezir mektupların talep itmeğe
|
|
bais budur bendeniz ise mukaddem bu müşâverelerin ve hof ve haşibetlerin ve mütezelzil
|
|
oldukların defaât ile haber alup vuzuf tahsil itmişdim ve sahib-i devlet efendimizin
|
|
mektupların evvel getürmeyüp Hasan Paşa hazretleri'nin kethüdâsı'nın mektupların
|
|
getürmüşdüm mektup talep eyledüği gibi mezbûr mektupları virdim. Der-akab açub bakdıkda
|
|
bu Hasan Paşa'nın mektuplarıdır ya kani vezîr-i a'zam mektupları deyü tiz tiz suâl
|
|
eyledikde bendeniz behey hanım acele itmeye nâme-i hümâyundan mukaddem vezir-i a'zam
|
|
mektupların sana virmek devlet-i âliyede de'b ve kanun değildir beni şevketlü azimetlü
|
|
efendim Şâh Cimcâh tarafına göndermişdir.
|
|
İbtidâ varub buluşuruz emânet-i kübrâ olan nâme-i hümâyünu teslim iderim andan sonra
|
|
vezîr-i a'zam mektupların sana viririm didikde heman iki ellerin dizlerine urub hoş imdi.
|
|
"rızâhullahındır biz ana sığınuruz sizin evvelden bu niyetiniz var idi şimdi geldi zuhur itdi.
|
|
Ben işittim hanım niyetimiz nedir didikde mukaddemâ ve vezîr-i a'zamınız olan Ali Paşa
|
|
hünkâr hazretlerin zor ile tahrik idüp Vârâdinden sonra bizim üzerimize gelecek idi amma
|
|
Allah-u Teâlâ hazretlerinin rızası buğmuş ki Vârâdin Ma'rekesinde şehid oldu didi bende dahi
|
|
canım siz bunu kimden istimâ' ittiniz didim ol zaman bizim Revân hanı bu ahvali
|
|
yazmışdı didi ben işittim hanım senin Cimcâh ile tenhada istişâre müteallik umur-u
|
|
memlekete dâir müşâvereye Revân hanı vâkıf olur mu hayır didi ya bizim hünkârımız
|
|
hazretleri tenhada veziri ile olân mukalemeye nice vâkıf olur kezb itmiş beyan söylemiş
|
|
âkıl olan bu ma'kule söze i'timâd ider mi bundan kat'i nazar-ı Gazi Sultan Murâd Han
|
|
cennet-i mekân aleyh-ir-rahmete hazretlerinin ahidnâme-i hümâyunundan bu ana dek
|
|
tamam seksan beş senedir ve hala yedinci pâdişâh-ı azim-ül şandır bunların asla birinde sulh
|
|
ve salaha mugâyir üzerinize gelmek üzre su'i kasdları olmayub böyle bir âkıl ve fâzıl ve kâmil
|
|
ve dindâr ve âkıbet-i endişe ve tarafeynin rahatı ve acze ve mesâkinin istirâhati melhûz tab'i
|
|
hümâyunları olan pâdişâh-ı âlempenah reâya perverdir bu kâr nâ-hencâri irtikâb ider mi
|
|
hususân silsile-i âliyye rab'-i meskünde beş yüz senedir ki şecâat ile şöhret-şiâr olan Âl-i
|
|
Osmân olan evlâd-ı emcâd tig-zenlik ile meşhur âlimdir. Sizin bu perişanlığınızda su'ikasd
|
|
ile zebûn-basanlık itmek şan-ı şecâatlarına layık mı bundan kat'i nazar benim getürdiğim
|
|
nâme-i hümâyun şevket-makrunı afv-ı ahdan mesmû'nuz olub cüzzi ve külli vukûf
|
|
eylediğiniz var mı yahut etbâamızdan bir istihbâr ile bir nesne gösterdiniz mi olmuşdır
|
|
didim yok deyu kasem eyledi pek ma'kul bu dahi şöyle dursun evvelâ bizim kudretlü Âl-i
|
|
Osmân Padişâh-ı eazallahu ensâre hazretlerinin rikâb-ı hümâyunlarından münbais olan
|
|
elçileriyüz bu kadar mesâfe-i baideden geldik el-yevm size misafiriz ve siz bu devletin
|
|
i'timâd-üd-devletisiz hala hall ü akd-i umûr sizin elinizdedir ve cümle mukalememiz
|
|
sizinle olsa gerekdir henüz görüşdük ve hal hatır sorılub bir mikdâr âfâki musâhabet olunmadı
|
|
muâhaz yolundan bu münâkaşa meclis-i evvelin sözümidür eğer bundan bir murâdınız var
|
|
ise sizinle münâzara üzre mukaleme idelim didikde "ben adâb-ı münâzara nedir bilmem
|
|
deyüp cevap virdi ben dahi "şimden sonra seninle mukaleme itmem ve meclisine gelmem
|
|
beni şevketlü kudretlü Padişâh'ım hazretleri Şâh Cimcâh hazretlerine göndermişdir varır anlar
|
|
ile mukaleme iderim at hazır etsunler konağa giderim" deyü hareket üzre iken heman Şıkk-ı
|
|
Evvel Defterdârı Reis ül-küttâb yanıma gelüp beni tutup lütuf ile kerem ile i'timâd-üd-devle
|
|
hazretleri'nin murâdı bu değildir ancak sehv ma'zur buyurun diyüp bizi alıkoyup andan
|
|
havânende ve sazendeler gelüp musiki faslına başlayub ara yerde âfâki vâfer sohbetler oldı
|
|
ammâ benim tâbiam candân açılmayub tav'an ve kerhen ba'zı suâllere cevap virdik taâm
|
|
gelüp yendi ammâ vezir-i kemâl infaâlinden sürh-ser iken sürh-rev oldı candân musâhabete
|
|
tasaddi idemeyüp taâm-ı âhir oldı ve şerbetler içilüp binüp konağa gelindi ertesi gün bir
|
|
tezkire ile Mihmândâr ve Kapûcılar Kethüdâsı gelüp bizden istizân ile birâderi davet idüp
|
|
evvelâ biz şevketlü azimetlü kudretlü Padişâh-ı Âl-i Osmân eazallah-ı ensâre rikâb-ı hümâyunlarından
|
|
getürdiler birâderi nimce kıyâm idüp yanına alup ve biraz hedâya arz idüp ilçi
|
|
efendiyi dünki gün rencide itdik bize hatırmanda oldılar lütuf eylesünler ben iki aylık
|
|
vezirim lisan-ı devleti bilmem bizi barışdır taksirâtımızı afv etsünler deyü bize dahi yirmi
|
|
otuz tabak şeker meyve göndermişler ve beş altı günden sonra vardığımızın on beşinci
|
|
günü idi Şâh tarafından bize yevmiye masarıfımız içün beşyüz tumân akçe göndermişler ki
|
|
bizim hesabımıza altı bin üçyüz otuz üç guruş ider otuz kızılbaş ile Kapûcılar Kethüdâsı
|
|
getürüp teslim itdi kahve ve şerbet ve bühûr ikramından sonra elli tuğrâlı altun ve bir çukâ bir
|
|
kumâş kendüye virdik yüz tuğrâlı altun etbâ'na virildi irtesi ehad günü nâme-i hümâyunu
|
|
getürmek içün Şâh bizi da'vet idüp biz dahi var kuvvete bâzuya getürüp namus devlet-i
|
|
âliyyeye layık ta'zim ve ikrâm-ı vech üzre taht-ı revânı tezyin ve nâme-i hümâyunu vaz'
|
|
idüb on iki arab-ı akkâm libâs-ı mahsusâlarıyla ve sekiz çukadâr-ı mülebbes taht-ı
|
|
revânın etrafını dâire-i mâdâr-ı ihâta idüb önünce yedekler akabde bendeniz ve etba'mız
|
|
tertib ile Şâh'ın oturdığı çârbâğın hanesine varup üçüncü kapudan içerü girdiğimizde Şâh
|
|
karşuda oturur imiş beyn û yesârende üç bin kadar sürh-ser mükemmel silâhlar ile kıyâm
|
|
üzre ve on kadar vezirleri ve beğlerbeyi ve otuz kadar ricâl-i devlet ve erbab-ı menâsıb ve
|
|
defterdârân ve küttâb kuûd üzre olup biz bunların ortasından harâman-ı reftâr ile başımızda
|
|
kafes-i destâr ve arkamızda samuru erkan-ı kürki ve elde nâme-i hümâyun aheste aheste
|
|
yürüyerek tâ Şâh'ın oturdığı sofanın önüne varılub benim ile Şâh'ın ma-beyni heman bir zirâ'
|
|
kadar kaldıkda sağ elime nâme-i hümâyunu alup bâlâ tutup ve sol elim ile adâb meclis-i
|
|
mülükâne üzre temennâ iderek esselam-ü aleyküm euzubillahimeneş-şeytanirracim
|
|
bismillahirrahmanirrahim hezâ kitabünâ yantıku aleyküm bil-hakk âlâ fermân fermân-ı
|
|
memâlik-i Osmâni Sultan-ül berreyn ve Hakan-ül Bahreyn Sâni-i İskender Zü-l-karneyn
|
|
Hadim-ül-Haremeyn-us-şerifeyn es-sultan ibn-i e-s-sultan ibn-i e-s-sultan şevketlü kudretlü
|
|
azimetlü es-sultan Gazi Ahmed Han ibn-i es-sultan Gazi Mehmed Han ibn-i es-Sultan
|
|
İbrahim han eazzalahu ensârehu hazretlerinin nâme-i hümâyun şevket- makrûnlarıdır ki
|
|
Şâh Cimcâh hûrşid-i külah huzur-u saâdetlerine çok çok selâm ihdâ idüp hatırlarin suál
|
|
iderler deyü ezân payesiyle bülend-âvaz ile söyledim ben bu kelam-i fikarat uzre eda
|
|
iderken itimâd-üd devle sağ tarafımda benimle beraber turur idi iki defa nâme-i
|
|
hümâyunu teveccüh eyledi ben asla iltifat itmedim bir def'a dahi Şâh kendileri bin-nefs
|
|
almağa meyl eyledi amma bu kulları takririmi tamam itmedikçe kat'â bir tarafa bakmadım
|
|
sözümü tamam etdikde Şâh'ın üçüncü def'a meylinde nâme-i hümâyun iki defa takbil ve
|
|
başım üzeri koyub Şâh'a sundukda dizi üzre kalkup nâme-i hümâyunu iki eli ile elimden alup
|
|
ve öpüp başına kodı elinde tutup andan Kızlar Ağâsına işaret idüp ol dahi Şâh'ın elinden
|
|
alup ve öpüp başı üzre koyup elinde tutdı Şâh bana otur deyü emir eyledi bendeniz teeddüb
|
|
idüb oturmadım tekrar emir eyledi yine oturmayınca Kâpûcular Kethüdâsı kolumdan tutup
|
|
zor ile kuud itdirdi. İbtidâ ki suâli "şevketlü hünkâr hazretleri ne âlemdedir dimâğları çâğmı
|
|
dır ya'ni mizâcları eyümidür ve hala İstanbul'da mıdır didiklerinde "bendahi beli
|
|
Şâh'ım elhamdülillah-i teale vücud-u şerifleri sıhhat ve âfiyet üzeredir mukarrer
|
|
saltanatlarında istirâhat üzredirler" deyü cevap virdim vezir-i a'zamına Farisi lisân üzre benim
|
|
adımı sordı bendeniz "Şâh'ım ism-i merrâ ezmen persi" ya'ni "adımı Şâh'ım bana sor
|
|
Dürri'yim Elçi-i Şâh-ı Rum'um herçe fermân Şâh bud mümem didim ya'ni ben Dürri'yim
|
|
Pâdişâh-ı Rum hazretlerinin elçisiyim her ne ki anlar bana fermân itmişdir anı icrâ işim
|
|
gerekdir didiğim gibi hey ilçi efendi sen hoş geldin sefâ getürdün yollarda çok zahmet
|
|
çekdin mi deyü Farisiçe sorı bir kâç cevablar virdim sonra götürün yerinde otursun deyü
|
|
fermân eyledi Kâpûcılar Kethüdâsı buyurun deyü beni kaldurub Şâh'ın mukâbelesinde oturan
|
|
Vüzerâ'nın yanına götürüp ikinci vezirin alt yanında yer gösterdiler ve önüme birkaç tabak
|
|
şeker bile koyup biz dahi şeker yemeğe başladık ammâ Şâh'ın nazarı dâima benden yana
|
|
olup vezîri ile biraz beni söyleşdiler ammâ ne didiler işitmedim ancak vaz'larından
|
|
|
|
mahzuziyyet ve enbesât terâş eyledim ve tekrar Şâh beni karşusuna talep eyledi Kâpûcılar
|
|
Kethüdâsı koltuğuma girüp kaldırup Şâh huzuruna götürdi ayak üzerinde bize İstanbul'dan
|
|
çıkalı ne kadar müddetdir ve Bağdâd'da kaç ayda geldin ne mikdâr meks eyledin ve
|
|
şevketlü hünkâr hazretleri seninle Bağdâd Vâlisine nevâziş nâmeler gönderdi mi Hasan Paşa
|
|
hûb adamdır ben anın hem-civârlığından mahzûzum Meşhedine varan züvvârrımıza çok
|
|
riâyet ider ber-vecihle yahşi kişidir deyü vâfirşinâsen eyledi. Bendahi münasebetle vech-i
|
|
ma'kul üzre cevap virdim tekrar beni karşusunda yerime gönderdi ve Şâh kendü
|
|
önünde ki şekerden ikrâman bize vâfer şeker gönderdi iki defa altun ibrik ile çay-ı şırbihi
|
|
geldi ve kahve geldi ba'dehu nakâra faslına başladılar taâm döşendi tekrar bize mahsus
|
|
kahve geldi andan sonra kalkup oturduğum yerden veda' idüp hanemize geldik bir haftadan
|
|
sonra bizi vezîr-i a'zam da'vet eyledi biz dahi devletlü sahib-i devlet efendimiz
|
|
hazretlerinin mektubların maan alup gitdik i'timâd-üd-devle beni gördüği gibi yerinden
|
|
kıyam idüp istikbâl eyledi bize kendü yanında yer gösterdi mektub –u şerifi ta'zim ve
|
|
ikrâm ile öpüp yedine virdik ol dahi alup öpdi başı ucuna kodı ve bize çay şerbeti ve
|
|
şeker getürdiler kâh Türki kâh Farisi sohbete başlayup eş'ârlar okunarak ve kâh İstanbul ve
|
|
|
|
sair memâlik-i mahrusenin âb-u havâsı letâfet-i nezâfeti sual ve iktizâsına göre cevablar
|
|
virildi ve ol meclisde vâfir-i işâr okundı erbab-ı maârif-i ce'miyet olmağla keremiyyet
|
|
üzre sohbet olundı elhamdulillah cümlesi tahsin eylediler Rum-u behcet-i rüsûmde bu
|
|
mertebe Fârsidân var imiş deyü sitâyişler itmişler ba'dehu musiki faslına başlandı ve
|
|
taâm gelüp yenüp şerbetler içildi kalkdıkda bize bir donanmış altun rihtelü at piş-keş idüp
|
|
ammâ rikâbı Timur idi rihti pirinçden idi ammâ üzerinde tahminâ onbeş miskâl mikdârı
|
|
altun kablayup besâtı dahi ana göre idi binüp konağa geldikde elli kadar kızılbaş ile Mir
|
|
âhûr ve Rikâbdâr ve Celâd-dâr namında bile geldiler yine bunlara kırk adet sikke-i hasene
|
|
ve birkaç zera' sandâl virüp def' eyledik birkaç gün meks üzre iken meğer Şâh biz
|
|
vardığımızda Isfahan'a menzil ile adam irsâl idüp bizim ile hem sohbet olmak içün erbâb-ı
|
|
maârifden Muhammed Zeki ve Ağâ Nur Ekber ve Mesrur ve Merkâs ve Ali Naki ve
|
|
Muhammed Naki namında altı nefer kimesne ve birkaç havânende ve sâzende getürdüp
|
|
yanımıza ta'yin eylediler ekser evkat anlar ile eğlenüb mukaddem gönderdikleri akçe
|
|
yevmiye hesabı üzre tamam oldukda tekrar Şâh tarafından dört yüz tumân akçe ki altı bin
|
|
|
|
altı yüz altmış guruş ider masraf-ı bahâ gelüp birkaç günden sonra Şâh yine bizi
|
|
meclisine da'vet eyledi vardığımızda bize nâme-i hümâyunun mazmûnunı ve mucibince
|
|
etraf memleketlerine tahrir eyledikleri fermânlarını takrirden sonra mukaddemâ oturduğumuz
|
|
makamda oturup şeker şerbetleri içildi andan bizi karşusuna getürüp ne işlersen
|
|
eyümisen konağından mahzûzmısen didikde beli Şâh'ım her vechle mahzûzım
|
|
elhamdulillah-i tealâ zevkimiz vardır didim hünkâr hazretleri şimdi mukarer saltanatlarında
|
|
mı yohsa sayd ve şikâr ederler mi " hayır Şâh'ım itmezler şikâr-gâh dahi itmezler mi
|
|
didiklerinde "şikâr-gâh iderler" didim güldiler valide-i mâcidleri ve birâder-i mecidleri
|
|
sayd-i şikâre mâiller idi bunlar niçün itmezler hususa sayd ve şikâr mülük-ü izâmın
|
|
şanındandır" gerek idi ki ideler bu kulları cevap virdik Şâh'ım bizim şevketlü Padişâhımız
|
|
Şehzâdeliğinde tahsil-i maârife gayet sa'y idüp tevârih-i mülük-ü islâmın âsârına hayli
|
|
tetebbu'ları var idi bir gün tevârih mutâlaa iderken bir mahalle gelmişki Nüşirevân buzer-i
|
|
cumhura suâl ider ki sayd ve şikârda ne ma'kule şikâr saydi leziz ve faidelüdür haskim
|
|
âkil cevap virmiş ki pâdişâhım reaya ve ahâlinin kulubuni sayd itmek cümle
|
|
saydlardan leziz ve latifdir ve ahiretde intifâi ziyadedir dimiş Pâdişâhımız buna vâkıf
|
|
oldukda kendü kendüne ahd ve yemin itmiş ki eğer hak tealâ bana taht-ı osmâniye cülûs
|
|
itmek mukadder iderse kat'an sayd ve şikâre gitmeyüp ta'mir kılup ıbâd ve terfiye-i
|
|
ahvâl-i bilâd takayyud ideyim deyü cenab-ı bâri ile ahd eylemiş şimdi ol ahde vefa idüp
|
|
dâima niyet-i sadıkaları celb kılup ve reâyadır aslâ sayd ve şikâra rağbetleri yokdur
|
|
didiğimde gayet pesend idüp tahsin eylediler ya evkâtların ne ile güzârân iderler ve
|
|
eğlenceleri nedir deyü suâl eyledi cevap virdimki Şâh'ım "hafta da iki divân iderler vüzerâ
|
|
ve ulema ve ricâl-i devlet cümle kubbe-i âliyeye umumen cem' olup mesâlih nâsi görürler
|
|
ve iki gün dahi hala müceddeden bina ve ihyâ buyurdukları kütübhâneye varup ve Şeyh-ül
|
|
islâm ve sadreyn ve sair ulema efendiler ce'm olup tefsir-i şerife ve ehâdis-i nebevi'
|
|
müzâkare olunup kendüleri kafes ardınndan istima' idüp mütelezziz olurlar didim ya iki
|
|
günlerin ne ile geçürürler didi bende hay "Şâh'ım cum'a günleri müminler bayramıdır
|
|
abdest alup kuşluk vakti câmi'i şerife teşrif ider işrâk ve duha kılup salave-i cum'ayı
|
|
cemaat ile edaden sonra iki saat mikdârı vâiz efendinin nush ve pendini istimâ' idüp
|
|
makarr-ı saâdetlerine gelürler "ya kusur iki günlerin ne ile eğlenürler"didikde bende
|
|
"Şâh'ım cum'a irtesi vezîr-i a'zamı da'vet iderler umur-u devlete müteallik ne kadar
|
|
mesâlih ve hall ve akd-ı memleket var ise huzur-u hümâyuna arz ve müzâkere ve ikitizâsına
|
|
göre hayek virirler çehâr-şenbe güni alessabâh eda salât ve duâ ve evrâd ve ezkârdan sonra
|
|
rikâb-ı hümâyunda olan tir-endâzlar ve ve tüfenk-endâzler gelürler vakt-i zuhra dek
|
|
onları seyr ider ve kendüler dahi tir ve tüfenk endâzlık iderler ve nişân ururlar ve
|
|
urânlara en'âm ihsânlar iderler ba'de-z-zuhr silahşörler gelürler meydanda cirit ve tir ve
|
|
nizedârlık iderler anı seyr iderler ve eğlenürler" didiğimde gâyet istihsân eylediler ve
|
|
vezîrine beni medh idüp döndi bana didi ki "elçi efendi senin gibi elçi bu diyara kim
|
|
gelübdir ne benim günümde ne babam gününde hiç gelmeyübdür seni hünkâr hazretleri
|
|
intihâb idüp bana gönderübdür" didi hayır Şâh'ım ben ednâyım devlet-i âliye'de söz sahibi
|
|
erbâb-ı maârifden vücud-u kâmiller vardur ki ben anların huzurunda kuuda hud-u kudretim
|
|
yokdur didim hey hey efendi öyle dimeyin bilürüm vâllahi vâllahi hünkâr hazretleri seni
|
|
intihâb idüp gönderübdür mutemea olsunlar bildimki tahkiki çok çok severler ki seni bana
|
|
gönderdiler ğâyeb sizden memnun oldum ben ebnâ-yı Rumda senin gibi Fârsidân
|
|
görmedim hoş geldin sefa getürdün deyü nevâzişler eyldiler tekrar makamıma varub
|
|
oturdım şeker şerbetleri geldi sonra taâm gelüp döşendi sade nakâreye başladılar âhir
|
|
oldukda binup konağıma geldim birkaç günden sonra hulûl idüp ânlar nev-rûza gayet
|
|
tüfenk-endâzler cem' olup vakt-izahire dek anları seyr
|
|
kendüleri dahi bir mikdâr tir-endâzlık ve tüfenk-bâzlık idüp
|
|
nişânı urânlara bahşişler ihsân iderler ; bahşiş
|
|
silahşörler meydâna çıkup cirid-bâzlık ve nize-endâzlık idüb anı seyr iderler
|
|
|
|
gâyet ile istihsân ve beni vezir-i a'zama medh idüp ; mu'temed-üd-devlesine
|
|
|
|
intihâb idüb gönderübdür
|
|
ben ânların ellerini öpüb huzurlarında kuud itmeğe kâdir değilim didiğimde elini
|
|
öpüb
|
|
vâllahi hünkar hazretleri vâllahi vâllahi hünkar hazretleri
|
|
tahkik itdim ki hünkar hazretleri beni çok sevdiklerinden seni bana göndermişler
|
|
; seni bana gönderdiler
|
|
sizin geldiğinizden ğâyet mahzûz oldum
|
|
ben ebna-yi Rumda böyle Fârsidân görmedim işitmedim ; binâ-yı Rumda
|
|
nevâzişler eyleyüp tekrar beni makâma götürüp şeker şerbetlerden sonra taâm döşenüp
|
|
sade nakâye başlanup âhir oldukdan sonra binüp konağımıza geldik
|
|
konağıma keldik
|
|
nev-rûz-i sultâni hulûl idüp
|
|
anlar nev-rûza ğâyet i'tibâr ve aydâ-i kebir deyü tesmiye idüp
|
|
i'tibâr iderler ve id-i ekber deyü tesmiye iderler id-i ramazân ve id-i eshadan ziyade hâşâ
|
|
mükerrem tutarlar kangi ayda vâki' olur ise anın nihayetine dek bir şey el urmayub tâze
|
|
cedid libâslar ile kendülerin donadub gerek a'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve
|
|
sabiyyân-ı sürür ve şâd- mân olub zevk iderler ibtidâ tahvil-i şems burc-i cümle ve
|
|
duhulunde bil-cümle vüzerâ ve ümerâ â'yân-ı devlet Şâh'ın meclisine cem' olurlar önüne
|
|
beşyüz bin altun mikdarı altun korlar Şâh anı eliyle karışdırur ve bir kabza alup ibtidâ
|
|
i'timad-üd-devleye virür sonra cümle hazâr-ı meclise bahş iderler Şâh'ın eli
|
|
dokunmuşdur deyü halk birbirine teberrük ve ihdâ ider ol gice kulunuzı da'vet eylediler
|
|
i'tizâr idüp vaki' eyledim irtesi tekrar adam gönderüp da'vet eylediler vardık bize azim-i
|
|
i'zâz ve ikrâm idüp ba'dehu "hünkâr hazretleri ne âlemdedir heman İstanbul'da mı
|
|
eğlenürler yohsa beşer onar konak ba'zı şehirlerde geşt-ü güzâr sebz-i sülük iderler mi"
|
|
deyü suâl eyledi "geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nâyadır" didim buyurdular ki "ba'zı
|
|
diyarın âb havası bazının mesire-gâhları eyü olur ol cihet ile varmaz mı" didi bende dahi
|
|
"Şâh'ım varmazlar" didim "niçün" didi " bizim İstanbul'umuz cenâb-ı bârinin tecellisine
|
|
hâşâ mükerrem ve eşraf olmak üzre i'tibâr iderler imiş ;
|
|
kanki ayda vâki' olursa ol-âyın nihayetine dek bir işe el urmayup
|
|
cedid libâslar
|
|
kendülerini donadub gice gündüz zevk şevk ile â'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve sabiyyân-ı sürûr şâd
|
|
mâni iderler
|
|
Tahvil-i şems sâatinde bil-cümle vüzerâ ve ayânı devleti ; bil-cümle
|
|
ayân-ı devleti
|
|
Şâh'ın meclisine da'vet ve hazır ve Şâh'ın önüne beşyüz bin mikdarı meskûk altun korlar
|
|
|
|
Şâh dahi eliyle ol altunı karışdırup bir kabza alup ibtidâ i'timâd-üd-devle vezir-i a'zamına virüp
|
|
; vezire virüp
|
|
tevzi' idüp tevzi'
|
|
birbirlerine zu'm-u bâttallarınca teberrük deyü ihdâ iderler
|
|
bu kulunuzı tahvil gicesi da'vet itdiler i'tizâr idüp gitmedim
|
|
irtesi gün adam gelüp tekrar da'vet eylediler vardığımızda gördüm ki yine ikrâm ve hoş geldin didikden sonra
|
|
yine
|
|
seyr-i sülük
|
|
bendahi Şâh'ım geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır ; bendahi geşt-ü
|
|
güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır
|
|
ba'zı diyarın âbı ba'zının havası ba'zının mesiresi eyü olur ol-cihet ile varmazlar mı
|
|
|
|
anın içün varmazlar ki bizim İstanbul
|
|
mazhâr olmuş zübde-i pây-ı taht mülük-ü âlemdir âlem-i cennetten mâada dünyada âb hava
|
|
ve letâfet sizrâ ve cevvibâr ve dest ve küh-sar ve mesire-gâh hususa mecmu'-ül-bahreyn ve
|
|
iki cânibinde sahilhâ-i zibâlar ki bâğ-i iremdir belki Firdevs yerine numunedir ol-makâm
|
|
ferah-fezâları güne güne zevk ve safâ ve ab havası mahsûd-u âlemdir anları bırâgub
|
|
âhir diyâra gitmek ta'zib-i hayvan bilâ-fâidedir
|
|
didim " ya İstanbul güzel şehirmidir"
|
|
deyü sordı bendahi bildiğim mertebe haber virdim çeyrek saat mikdarı İstanbulun Enderun
|
|
Birunundan ve cevânib-i etrafından ve mesâcid minabârelâ ve medâris ibret-nümâlarından
|
|
hususâ ki saray-ı cedid-i âmire sultanın tâk revâk ve kasr-ı hümâyun ve bâğçe-i hâssa
|
|
ve sırça-i sarayda olan tekellifât ve ezcâr-ı eşcâr ve günâ gün ve servistân hıyâbât
|
|
Sarayburnu mevki'nde olan keyfât ve hâlât ve esrâf gereği gibi takrirden sonra netice-i
|
|
Şâhân-ı Hind ve Özbek gıbta eylerse değil bi-câ bu cihânda bu sevâd-ı a'zameye kim mâlik
|
|
olmuşdur mülük-ü içere kime mahsusdur bu hutbe-i vâlâ bunun vasfıda cümle mecmu'
|
|
hâlâti müberrâdır yâb rumun hâl ve hacet rûy-i zibâvera deyü hatm-i kelâm eyledim
|
|
gayretinden bizim Isfahan dahi hûbdur ve mergubdur didi bendahi bendahi setânbul
|
|
didim Isfahan şenidem şenidim ki bu demânend didim andan sonra biraz tefekkür idüb yine
|
|
cennetten mâada âlem-i dünyaya ihsân olunan âb hava ve letafet ve nezâfet ve size-zâr ve cevvibâr deşt ve
|
|
küh-sâr ver mesire-gâh
|
|
hünkâr hazretlerini Sultan Ahmed'i ben çok severim şol mertebe ki muhabbetleri
|
|
kalbimden çıkmaz ekser evkât derün haliyle müşâhede iderim acaba anlar dahi bizi severler
|
|
mi ve muhabbetleri bizim kadar varmı sen nice bilüyorsun didi vallahi Şâh'ım elbette
|
|
kalbden kalbe yol vardır bi-çeşm zâhir eğer temaşâ niyet niyete est kesi şâherâ-i delhârâ
|
|
didim ya'ni zâhir göziyle bakmak mümkün değil ise gönüller şâherâhani kimse bağlamağa
|
|
kâdir değildir vallahi kalb göziyle birbirinizi müşâhede buyurursuz didim çünki cenâb-ı
|
|
saâdetiniz bu mertebe anları seversiz anlar dahi sizi severler eğer sevmiyeler idi beni size
|
|
göndermezler idi ve nâme-i hümâyunda dostluk arz idüp bu kadar zamandır mektubunuz
|
|
gelmedi ahvalinizden haber alamadık deyü yazmazlar idi lakin şâherâhı mahalli ile irâd
|
|
eylediğimden gayet mahzuz olup ne güzel ebhâm eyledi deyü vezîrine söylediler bundan
|
|
sonra havânendeler ve sâzendeler gelüp taâm döşenüp yenüp vedâ' idüp hânemize
|
|
geldik bir iki günden sonra i'timad-üd-devle haber göndermişler ki bir ilçi hazır idüp
|
|
kendüleri ile maan refik olmak üzre irsâl ideriz nâme-i hümâyunun cevabını ana viririz
|
|
ve kendüsi tehiyya giderler zira bizim mukaddemâ Rüstem han ile irsâl olunan nâmemizin
|
|
cevap Mehmed Paşa merhum ile geldi ilçimiz Rüstem han tehi geldi ve kanun dahi
|
|
hünkar hazretlerini ben çok severim
|
|
ma'lumdur ki nâme iki olmaz bir olur demişler bende didimki bu kanun vaz' iden kimlerdir
|
|
Pâdişâhlar değilmidir beli öyledir dahi ya öyle olduğu halde gerek bizim gerek sizin ve
|
|
sâir mülükün Şehzâdeleri taht-ı cülûsden mukaddem te'hil itmek yahud civârı tutmak
|
|
kanunmıdır didim yok deyü cevap virdiler ya Şâh'ınız birâder ve birâderzâde ve
|
|
amucazâdelerine cariye virüp tezvic itdirdiler didim Şâh'ımızın merhameti galib
|
|
olduğundan anları esir giyüp virdi deyü cevap itdi imdi bu takdirce kanunuz bozuldı didim
|
|
bundan azim kıl ü kâl olup âkibet gayri cevap bulamayup bırâğub gittiler tekrar vezîri bu
|
|
husus içün bizi da'vet idüp ve varıldıkda vâfir kelâmdan sonra ilzâmı kabul itdi ammâ
|
|
zâhirâ eğerçe kanun değildir lakin cenâbınız sair ilçilere kıyâs olunmazsız ve Şâh'ımızın size
|
|
gayet muhabbeti vardır cenâbınıza nâme-i hümâyun cevabı olmak üzere size icmâl üzre
|
|
bir nâme virilür ve sizden sonra tafsil üzre ilçimiz ile cevâb-nâme yazılur ve irsâl olunur
|
|
deyü cevap virdiler konağımıza geldik birkaç günden sonra Şâh tarafından birkaç hil'at
|
|
gelüp bizi nâme almağa davet eylediler biz dahi hil'ati giyüp vardık sâir vakitlerden
|
|
i'timâd-üd-devle bizi bu husus içün da'vet vardığımızda vâfir kıl ü kâl ve musâhebetden sonra ma'nân ilzâmı
|
|
kabul idüp ; ma'ni ilzâmı ; musâhebetden sonra ilzâmı ma'nân eczâmı
|
|
tekellüfli bir meclis-i âli tertib eylemişler bizi yine sofamıza kuud itdirdiler ol mahalde
|
|
kendü hanlarından birkaç hana mansıb tevcih idüp hil'at giydirdiler ve şark ile şımâl arasına
|
|
vâkı' Dağıstan halkından kimi Müslüman ve kimi kefere doksan dört kabile beğlerinin her
|
|
kabilesinden beher sene birer nefer ilçi olmak üzre hedâyâler arz eylediler ki rikâb-ı
|
|
şâhiye iki adet selâseyn ve iki aded kuzi derileri gelüp buluşup maaş ta'yin eyledikleri
|
|
sâliyâneler alup giderler imiş hikmeti hüdâ ol mahalle müsâdif oldı bu doksan dört nefer
|
|
kimesne kendüleri u'cube ve libâsları garibe ve peşkeşleri meshureler ve vaz' ve hareketleri
|
|
ğarâyib gelüp Şâh'ın huzurunda alnı ile kefereli tâifesi secde ider gibi hâşâ Şâh'a secde
|
|
idüp hediyelerin virüp gitdiler ve bir iki Özbek ilçisi ve Moskov ilçisi var idi anlar dahi
|
|
ol meclisde Şâh'a buluşdiler lakin Şâh'a karib değil ancak ırâkdan zemin-bûs idüp
|
|
kâğıdların virüp yolladılar sonra taâm gelüp yendi Şâh beni huzurına da'vet idüp itdiği "bu
|
|
gördüğün tâife bizim reâyamızdır bunlar gayet fakir-i hâl olup ecdâd atamızdan Şâh Abbas
|
|
bunlardan her kabileye senevî birer mikdar maaş ta'yin idüp anlar her sene rikâbımıza
|
|
gelüp serfürû idüp sâliyâne ta'yin olunan her ne ise virüp taleb ideriz" didi bunları sıhhati
|
|
üzre haber aldım ki bunlar Tatar makulesi bir tâife imiş Şâh Abbas devrine gelince Tatar
|
|
gibi memlekitini daima çapüb akın iderler imiş kurrâ ve kasabât her ne olur ise yağma
|
|
ve gâret ve esir idüp götürürler imiş Şâh Abbas cülus itdikde bunlar ile dostluk idüp ber
|
|
takrib ile köle alup her kabileye birer mikdar maaş ta'yin idüp ve her sene Divân-ı Şâha
|
|
gelüp hil'at giyüp sâliyâne alalar ve min ba'd memleket ve reâyaya taaddi itmemek üzre
|
|
kavl-ü ahd ve karâr idüb ahidnâmeler yazmışlar meğer bunlar ol-taife imiş ki Dâğıstâniler
|
|
imiş andan sonra Şâh bizim ile sulh ve salâha muteallik ahval sordı her birinin müddeti
|
|
ne mikdardır çokmıdır azmıdır cümlenin sulh-nâmesi haylimidir didi " bende "Şâh'ım
|
|
bunların müddet-i sulhleri mutarraz değildir kimi yirmi sene kimi otuz senedir bunlar
|
|
cümlesi sulha itdi rica eylediler lakin Devlet-i Âliyye müsâade buyurmayup anların ziyade
|
|
ricaları ile bu mertebeye güçile rıza virdiler ancak şol şartıyla ki eğer sulha muğayyer bir
|
|
küstâhâne vaz' ider iderler ise yine cezaları tertip oluna bu ahidnâme-i hümâyunumuzda
|
|
tasrih olunmuşdır ve her sene tüccar ve ilçi ve hedâyeleri rikâb-ı hümâyuna va'd olunan her
|
|
ne ise bilâ-vâsıta Divân-ı Âliyede Hazine-i Âmireye teslim olunmak üzere kavl-ü karar
|
|
olunmuşdur bizim A'ceme karib serhadler ahvalleri suâl eyleyüp bir mikdar Kürdistân
|
|
Beğlerinden teşekki suretin zımnen ezhâr idüp lakin lisana getürmedi ancak şöyle his itdim
|
|
ki veziri sağ yanımdan tururdı işaret eyledi ve lâkin bu kulları heman cesürân cevaba
|
|
tasaddi idüp Şâh'ım zaman-ı saâdet kararlarında serhadde olan Kürdistân Beğleri bil
|
|
cümle reyfe-i itâat ve inkıyâdde olup câdde-i istikâmetden serimü inhirâf itmeğe kâdir
|
|
değildir eğer cüzzi ve külli tahallüf ider ise serhad-ı neşin olan vüzerâ ve
|
|
Beğlerbeğiler anların cezasın tertip iderler ve Rikâb-ı hümâyun arz idüp yerine oğlu ya
|
|
karındaşın nasb iderler cenâb-ı saadetinizin esnâ-yi cülûsunda Şehruz ahalisi zuhur ve
|
|
memaliklerinde teaddi ve tecâvüz iden Baba Süleymân Beğ küstâhlığı nâme-i şâhi ve
|
|
ilçiniz ile merhum Sultan Mustafa Han-ı Gazi hazretleri cenâb-ı saadetinizin hatır-ı
|
|
şerifleri içün mezburun evlâdların cümle kahr ve kam' idüp sancaklarını ahire tevcih
|
|
eyledi ve gasp olan mahalleri size ret eyledi ve mahsus ilçi gönderüp hatır-ı şerifiniz suâl
|
|
eyledi ma'lumunuz değilmidir didikde "beli efendi sahih söylersin" deyü teslim oldı
|
|
tekrar itdim "Şâh'ım benim dahi serhadlere müteallik sözüm vardır dir iken veziri kolumu
|
|
sıkup bana işaret eyledi bendahi sözi çevirüp Pâdişâhlara layık olan kendü serhadlerin iç
|
|
illeri gibi hıfz itmekdir didim andan sonra nâmeyi elime sundı bendahi ikrâm ile aldım
|
|
"hünkâr hazretlerine çok çok selamlar idü dualar buyurasız arz-ı muhabbetler götüresiz
|
|
diğeri emaneti olsun şöyle dirsin ki hakk teâlâ anlara ve bize çok yıllar ömürler virsün ve
|
|
daima beynimizde böyle ilçiler gelüp tarafından ebvâb-ı mürâselât-ı küşâde olsun ben
|
|
anları severim ve duacısıyım anlar abâan-ı ceddin gazi hünkârlardır daima evkâtların gaza
|
|
ile geçürüp anların duası bize farz-ı ayndır böyle niyâz-mendim ki anlar dahi bizi mübarek
|
|
zamirlerinden mehcûr itmeyüp dua-yı hayrdan ferâmüş buyurmayalar zira anlar Gazi
|
|
Hüdâvendigar olmak ile dualar dergâh-ı hakda makbuldur" deyü hatm-ı kelâm eyledi
|
|
biz dahi adâb üzre vedâ' idüp gitdi konağımıza geldik irtesi gün harc-i râh olmak
|
|
üzre akçe gönderdiler ……. akçe ider biz dahi devlet-i âliyenin şanına layık getüren
|
|
adamlarına çukâ ve kumaş ve bir mikdar sikke-i hasene-i şehriyâri virüp gönderdik andan
|
|
sonra yol tedâriki şuruuna mübâşeret eyledik tekrar vezîri bizi da'vet eyledi vardıkda
|
|
azim-i a'zâz ve ikrâmdan eyledi ve musâhebata şürû' olundı vezîre itdiği Şâh Cimcâh
|
|
hazretleri meclisinde serhad ahval söyleme deyü niçün didiniz didim cevap itdi ki belki
|
|
tab' Şâh keder virecek bir madde olada bizi muâtib ideler şimdi buyurun bakalım didi
|
|
bendahi işiddim ibtidâ ……sulh-nâmesinde musarrah iken Mir Veys zuhurunda niçün
|
|
ma'mur idüb içine adam kodunuz kezâlik Bağdâd sınurunda Baclân havâlisinde bir iki
|
|
mahal harabe var iken sizin falan filan aşiretiniz anda varup bâğ ve bâğçeler ile
|
|
ma'mur idüp tevattun itdiler bir defa mani' olunmuş iken tekrar yine gelüp mahal-i
|
|
mezbûri şin ve abâdân idüp hala sâkinlerdir ma'lumunuz değilmidir ve bundan mâada
|
|
işbu senede Van eyâletinde vâki' Hakkari hâkimine iki ma'mur karyeler kendü aktâr ve
|
|
fermânınız ile taraf-ı şâhiden maaş olmak üzre ve yetmiş tuman akçe gönderdiğiniz
|
|
halâkmıdır bizim ile dostluk iddiâ idersiz bu makûle hareket münâsibmidir Devlet-i
|
|
Âliye tarafından muvâhez iderler ise ne cevap idersiz didim alemellahu hicâbından baş
|
|
aşağı salup kızılbaş iken başının herareti çehresine urdı ve i'tizâr idüp didi ki "Şâhın başı
|
|
içün bundan haberim yokdur didi ve der-akab münşi-i memâliki yanına çağırup biraz
|
|
kulaklaşdı ve hemân sadd-i defterleri getürüp fermânları terkin ve giru döndürmelerin
|
|
fermân eyledi erbâb-ı maârif gelüp şiir sohbetine şüru' olundı ve bizim yanımıza
|
|
mukaddemâ ta'yin eyledikleri maârifden dört nefer kimesne anda hazır idi havânende ve
|
|
sâzende musikiye ağâz idüp bir hayli keremili meclis oldı ol esnada bir şair dahi vezîr-i
|
|
a'zama bir kaside virdi bir mikdar atiyye virdiler taâm ve kahve ve şerbetler gelüp
|
|
konağımıza gitdik birkaç günden sonra Şâh'ın emiriyle Devlet-i Âliyeye gidecek ilçi
|
|
bizi da'vet eyledi Şâh takımı ile ikrâm ve ziyafet eyledi biz anda vezîr-i a'zam bize bir tezkire
|
|
yazub Kâpucılar Kethüdâsıyla göndermiş kerem itsünler bize uğrasunlar azecık görüşelim
|
|
sonra hânelerine teşrif buyursunlar deyü niyâz eylemişler biz dahi da'vete icabet idüp
|
|
vardık meğer Şâh'ın sarayının ard kapusı imiş ve Şâh gizlü yerde oturup biz vezir ile ne
|
|
mukâleme idersek işidir imiş vezir bizi istikbâl idüp yanına aldı ve lakin bir kendüsi ve
|
|
bir bendeniz kaldım halvet eyledi musâhabet açdı memleket ahvaline dair mukâlemeye
|
|
başladı selefi olan vezîr-i a'zamdan şikayet yüzin gösterdi mesela anların adam-ı ihmâlleri
|
|
sebebiyle Devlet-i İrân zemin-i kahtâl ve müşevveş olmağa yüz tutti hatta kadimden
|
|
reâyamız olan Mir Veys aşiretleri devlete el özendi ve bir taraftan Lezgi çengâneleri câ-be
|
|
câ taraf-ı devlete edebsizlik idüp ba'zı mertebe memleketimizi tahrip ve teaddi
|
|
sadedinde olup murâdları buna Şâh Cimcâh hazretleri tarafından bunlara adam ve hil'at
|
|
gönderilüp siz bizim kadimi bendelerimizsiz yine cürmünüz afv eyledim rikâbımıza gelüp
|
|
rûyimâl eyliyesiz murâdınız ne ise musâade olunur deyeler Şâhımız ise ısrar idüp ben
|
|
anlara adam göndermem deyü ta'vik ider kendüleri gelüp cerâyim-i güzeştelerin isti'fâr
|
|
itsünler der Şâh'ımız merhameti galib olup bir külliyetlü asker tertip idüp cezaların
|
|
virmeğe dahi rıza virmezler mübadâ ki içlerinde bi-günâhlar dahi ara yerde helâk olup
|
|
ahrette muânib oluruz deyü bu takrib ile bir mikdâr memleketimiz perişandır ba'dehu hala
|
|
gice ve gündüz havâb rahatı terk idüp ıslâh ve nizâmına say'i itmedeyim eğer ikrâmınızda
|
|
taksirât olundı ise afv ile muamele buyurasız cenâbınızın kaderin bilmez değiliz ……
|
|
Pâdişâhları hususa bu hünkâr hazretleri celâlet ve kaderi ve fehm-i kemâl ve fazıl ve ferâseti
|
|
ve cemi-i fünunda mehâreti ve âlat-ı harb isti'mâlinda reayâperverliğinde ve bizim Şâh
|
|
Cimcâh hazretlerine olan muhabbeti ve harameyn-i şerifeyn varan züvvârımız himâyetleri
|
|
bil-cümle ma'lumunuzdur Hind ve Özbek'den ziyade bizi severler hele elhamdülillah-i
|
|
tealâ kefere ile dahi sulh ve salâh olub rahat oldınız acaba sefer yok şimdi hünkâr hazretleri ne
|
|
ile eğlenürler zira Pâdişâhlara elbette boş durmak olmaz bir şey ile mukayyed olmak
|
|
iktizây-ı şâhândır didi bendahi cevap eyledim ki "Hanım ben İstanbul'da iken ol esnada
|
|
etraf eknâfa fermanlar tahrir ve ta'yin ve mübâşirler irsâl iderler idi ki Rum-ili ve Bosna ve
|
|
More eyâletleri ve Anadolu ve Kürd-istan ve Arab-istan ve Şam ve Haleb ve Mısır
|
|
Kahire varınca ve Haremeyn-i şerifeyn ve Cedd Bahr-i Siyâhın cevânib-i erbaası ve Kırım
|
|
tarafları ve Tatar Hanın makarri olan memâlik ve Bahr-i Sefidde olan Cezâyirler ki Girid
|
|
adası ve Sakız ve Kıbrıs ve İstanköy ve Rodos cezireleri ki yedi yüzden ziyade cezireler
|
|
ve Sebte boğazında varınca Tunus ve Trablus ve Cezâyir ve Devârhan ve bunun emsali ne
|
|
mikdar deryâda ve karada bilâd-ı şehir ve kasabalar var ise anlarda olan cevâmi' ve
|
|
mesâcid ve medrese ve imâret ve han ve hân-gâh ve dar-ül hadis ve tekkeyeler bil-cümle
|
|
ecdâd-ı atamları hayrâtları anların keşf ve defter idüp ta'mir ve termim ve mürtezikaları ve
|
|
zâyif ve ulûfelerini eda ve sâir kılâ' ve husûn ve cebehâneler ve mühimmâtların ve top ve
|
|
humbara sâir âlât tecdid ve ta'mir ve tekmil olunup nizâmları virilmek üzre cevânib erbaaya
|
|
fermânlar irsal olunur idi bendeniz ol esnada bu tarafa me'mur oldum hala bir seneden
|
|
ziyade oldı galiba şimdiye dek haberler gelmişdir didim ammâ han benim ile söyleşür iken
|
|
taharri iderek dâima kulağı pencerede idi hatta merhum Sultan İbrahim'in velâdet-i bâ
|
|
saâdetleri müjde haberi Bağdâd vâlîsi vezîr-i mükerrem Hasan Paşa hazretlerine geldiği
|
|
gibi anlar dahi menzil ile bize bir Divân Çâvuşu ve bir Çukadâr gönderüp Şehzâde civân
|
|
baht efendimizin ve velâdet-i hümâyûnlarına bir tarih-i mergub inşa acele ile tarafımıza
|
|
irsâl idesiz ki devlet-i âliyeye giderelim deyü bize müekked-i mektup tahrir idüp irsâl itdüği
|
|
haberi Şâh'ın sem'ine ilkâ olunmuş vezîr-i a'zamı ol meclisde Şehzâde
|
|
hazretlerinin tarihin isteyüp bu takrib ile şevketlü hünkârımızın ve merhum Sultan Mustafa
|
|
han efendimizin ve sâir şehzâde-gân aduların suâl eyledi ve huzur ve rahatları varmıdır
|
|
deyü suâl eyledi bendahi aduların ale-l-infirâd bilmem ammâ yirmiden ziyade olmak
|
|
vardır ve sâkin oldukları mekan ol-kadar müferreh ve dil-güşâdır ki cennet-i asâdır ve kat'â
|
|
taşra çıkmak istemeyüp ekser tahsil-i maârife taliplerdir meşk ve ders havâceleri ve
|
|
kütüb-i nefise ve envâ'-i âlât-ı harb yanlarında mevcut ve birbirinin hâtırları neye meyl ider
|
|
ise kat'â mâni' yok diledikleri ma'rifeti tahsil iderler hak tealâ hazretleri bunlara bir
|
|
isti'dâd virmiş ki sâir talebenin bir haftada tahsil idemedikleri maârifi bi-tevfik-i Allah-ı
|
|
teâla bir günde tahsil idebilürler ez-cümle şimdi şevketlü azimetlü Pâdişâhımız Sultan Ahmed
|
|
Han hazretlerinin Sultan Süleyman namında bir şehzâde-i vâlâ nijâdları vardır ki âdâb ve
|
|
erkân ve fazl-ı irfânda muhayyer ukul sanâdid-i fuhûldur alem-ül Allah teâlâ güya vücud-u
|
|
behcet nümûdları envâ'-i cevâhir ma'rifetinde mürekkeb bir nur-i mücessemdir tahmina
|
|
şimdi on iki yaşındadırlar hatta cum'a günleri maân câmi'-i şeriflere vardıkda hususan
|
|
aydın-ı mükrimin alayları oldukda beyt şehâsetâre-i sıbhem ve men setare-i sıbh hemişe
|
|
piş-rev af-tâb-ı mibâşid masdukı yürüyüp bir mazmunı işrâb ider ki Pâdişâhım ben seher
|
|
yıldızıyım ki seher yıldızı dâima âf-tâbın önünce yürür hak budur ki Pâdişâhımız
|
|
tal'at rûz-efzûn ile af-tâb-ı âlemtab ve ferzend-i dülbend Şehzâde efendimiz Sultan
|
|
Süleyman seher yıldızı gibi berrâk ve pertev-endâzdır hak teâlâ ömür ve devletlerin kaim
|
|
eyliye didim hizâr-ı mahalli azim-i besend eylediler andan sonra itdiği cenâbınıza virdiğimiz
|
|
nâme-i murâd olunan maddenin icmâlidir inşâllah-u teâlâ tafsili Murteza Kulı Han ile irsâl
|
|
olunur sizlerde garip nevâzlık idersiz ve dostluk hakkını yerine getürürsiz deyü tavsiye
|
|
eylediler ba'dehu veda' idüp konağımıza geldik sonra beş râ's at bir katâr kâtır ve bir katâr
|
|
deve gönderüp biz dahi iktizâsına göre bahşişlerin virdik ve birkaç günden sonra hareket
|
|
ve savb-ı merâme müteveccih olduk emr-i risâlet tamam oldı bundan sonra mezbûrların
|
|
keyfiyet-i saltanat ve ahvalleri ve memleketlerinin icmâl-i hâlleri budur ki evvela Şâh-ı
|
|
A'cemin divân bu tarz siyâk üzre kurulmuşdur ki ancak kendüsi halkdan ma'ruz bir
|
|
yüksecek sofada yalnız oturup fakat bir yasdığı vardır ki ana arka virmişdir bundan gayri
|
|
yasdık yokdur Şâhdan ğayri kimesne yasdık kullanmağa kâdir değildir vezîr-i a'zam olana
|
|
i'timad-üd devle dirler divânda tahmina Şâhdan beş zerâ' mikdarı aşağı oturur ve anın altı
|
|
yanında Defterdârları ve Reis ve sâir erbâb-ı menâsıb oturur karşu sofada Vüzerâsı
|
|
pâyesinde olan Ser-askerleri oturur alt yanında Yeniçeri Ağası ve sâir Vüzerâsı ve
|
|
Beğlerbeğiler otururlar Şâhın sağ yanında Kızlar Ağası Beyaz Kapu Ağası makâmında
|
|
tavâşiler ve musâhibler dururlar Şâh'ın başı ucunda kırk kadar taze civânlar ki han
|
|
zâdeler ve Gürci beğ-zâdeleri ve Çerkes dilberleri dururlar han-zâdeler gayet nâzik ve
|
|
dilberdirler lakin ân ve câzibe yokdur beyt bilen han Setanbuldur rüsûm-i şiveh ve
|
|
nâzi "kenarın dilberi nâzikde olsa nâzenin olmaz" masdâki üzre nezâketleri olmaz mı olur
|
|
lakin nâzik değillerdir Şâh A'cemin dahi libâsları ve kıyâfeti u'cûbedir ve yakışıksızdır
|
|
meselâ beyt "eyyâ-ı hedeyyu cihân-bân-ı mülk-ü Osmâni sinn-i yegâne-i dehr itdi halk-i
|
|
çûn bir A'cemi buladır der-gâh da Şâh-ı Acem tenâsübi yakışıksız libası nâmûzûn" ammâ
|
|
memleketlerinin altmış konak tûlı ve elli konak arzı olub gayet ma'mur ve âbâdândır her
|
|
karyesi dört beş yüz hâneli bin hâneli çifte hamamlı ve her iki üç karye arasında bir şehir
|
|
yahut kasaba vardır çarşu ve karbân saraylar sermâyedâr bâzir-gânlar ve vafir ve karye ve
|
|
kasabalarında envâ'-i kumâşlar kutunler işlenür ve alaca tokunur ehl-i hiref çokdur ekinci
|
|
her bir karyesi üçer yüz beşer yüz biner hânelü ve hamamlu ve her ikişer üçer karyeden sonra çarşu pazarıyla
|
|
bir kasaba ve iki üç kasabadan sonra bir şehr-azim olub ekser şehr-istân ve eğer kasaba ve kurrâlarında tüccâr ve
|
|
sermaye sahibleri vâfer olup
|
|
ve çiftçi kıllet üzre olub arpa ve buğday ve makulat kısmı Rum'un iki bahâsınadır ammâ
|
|
malbûsât kısmı çokdur fakiri kıllet üzeredirler kendülerinin isti'mal etdüği malbûsât kendü
|
|
metâaları aher yerde gelmeğe ihtiyaçları yokdur ancak şâl keşmiri ve Fransız çukâsı gelür
|
|
anı dahi nadir isti'mal iderler bunda döşeme makûlesi cümle kendüleri işlerler bu kadar
|
|
büyük memâlikde ancak kal'aları vardır ki biri serhad-ı Hind-istân Mir Veys hurûc itdüği
|
|
Kandehar kal'asıdır ve biri dahi Heşderhândır ve biri Van kal'asıdır sâir vilâyetleri
|
|
bütün Üsküdâr gibi açıkdır ve kal'âların dahi mâadâ şehirleri topları yokdur ve
|
|
cebehâneleri yokdur ve candân rağbetleri dahi yokdur kemâdârlık ve tüfenk- endâzlık
|
|
fenninde mâhirlerdir ve hala bunlara askerinin rağbetleri vardır mezbûr Mir Üveys binyüz
|
|
on sekiz senesinde Kandehar havâlisinden hurûc idüp ve kal'a-ı Kandeharı bir takrib ile
|
|
Gürci Rüstem Abdullah Han elinden bir nez' ve ahz idüp ve girüp içinde cülûs eyledikde
|
|
etrafında birkaç konak yere dek cevânib-i erbaasın zabt eyledi ve Şâh-ı A'ceme karşu
|
|
koyup Şâh tarafından kahr istilâlarına kal'a tahlisine ta'yin olunan kızılbaş leşkerin her
|
|
sene bozup ve kırûb altı seneye dek bu minvâl üzre hükümet idüp sikke ve hutbeyi kendü
|
|
bil-cümle katını ve atlas ve alâca tokunur ehl-i hirfeti çok ve ekinci rençberi kıllet üzere olduğundan ârpa
|
|
buğdây ve mâkûlât kısmı mu'teber olub bizim diyârlarımıza göre ikşer kat bahâ ile
|
|
tüccâr çok ve ekinci rençberi kıllet üzere olduğundan ârpa buğdây ve mâkûlât kısmı mu'teber olub bizim
|
|
diyârlarımıza göre ikşer kat bahâ ile
|
|
ancak iştirâ olunur ammâ malbusât kısmı ana göre erzândır fakiri kıllet üzeredir ve kendilerinin isti'mâl
|
|
eyledikleri elbise makûlesi yine kedü vilayetlerinin muetıdir elbise hususunda âher devlet ihtiyaçları yokdur
|
|
ana göre erzândır ve ahâlilerinin ekseri sâhib-i miknet olub fakiri kıllet üzeredir
|
|
|
|
fakat şâl keşmiri ve bir dahi Fransızın kaba çukâsı anları dahi isti'mâl iden nâdirdir ve fâreş ve döşemeleri
|
|
hep kendü metâalarıdır
|
|
mecmu' memleketlerinde fakat üç kal'a vardır biri Hind serhadinde Mir Üveysin hurûc itdiği Kandehardır bir
|
|
dahi Heşderhân tarafında biri dahi bizim Erzurum'a karib olan Revan kal'asıdır
|
|
namına okudup bu etdi beyt sikkesi budur ki "sikke-i zed bir dirhem dâr-ül karar
|
|
Kandehar Han-ı Adil Şâh-ı âlem Mir Üveys nâmıdâr altı seneden sonra Mir Üveys vefat idüp
|
|
ve karındaşı veliahd eyledi lakin kızılbaş hükümet ricâlinden olmamak hasebiyle hal'
|
|
olunup altı aydan sonra Mir Üveys oğlu Mahmud Han hükümet-i mezbûre ile ser-efrâz
|
|
olup hala babası gibi her sene kızılbaşlar ile ceng ü cidâl ve harb ve kıtal üzre olup
|
|
Kandehardan tahmina yirmi konak berüye gelmişdir hala Kirman ve Meşhed havâlilerine
|
|
akın itmededirler bunların ismi aslından Avgân tâifesidir ve lakin A'cem bunlara Poliç
|
|
ta'bir iderler ehl-i sünnet cemâatdendirler ve ekseri namazı cemâat ile kılarlar
|
|
askerinde at ve kâtır azdır ikişer üçer nefer bir deveye binerler ve koyun bağırsağına su
|
|
doldurup bellerine bağlarlar susadıkca ucunu çözüp içerler yine kuşanurlar Tatar
|
|
askerinden sebük-bârdır ve Herat şehri bir muazzam şehirdir kadimden Sultan Hüseyin
|
|
Baykara'nın ve niçe Şâh'ının pây-ı taht idi Timur evlâdı elinden Şâh A'cem almışdı şimdi
|
|
iki senedir ki mezbûr Avgân tâifesinden Bahadırlu namında bir aşiret beği Mir Üveys oğlu
|
|
Mahmud'un hurûcun işidüp ol dahi hurûc eyledi ve Özbek serhad olmağla Özbek
|
|
Hanları ile dostluk idüp imdat istedi ve kızılbaş memâlikine akın idüp şehr-i Heratı zabt itdi
|
|
birkaç senedir ki bu dahi hayli memâlik zabt itmişdir hatta Meşhed bir büyük şehirdir gelüp
|
|
anı muhâsara itmiş biz çıkmazdan mukaddem Meşhed ahalisinden arz ve mahzarlar gelüp
|
|
ya bize sahip çıkup imdat idin yahut vilâyet Bahadırlu Hana teslim idelim deyü yazmışlar
|
|
birkaç seneden berü dahi bir hayli bilâdin zabt ve Meşhede karib olub hatti biz çıktığımız esnalarda
|
|
idi ve biri dahi Dağıstân ve Derbendi olan Şirvan taraflarında ki şark ile şimâl arasında
|
|
Lezgi tâifesi vardır ki bunlar dahi ehl-i sünnet ve cemâatdir A'cemin Şirvan ve Semahi ve
|
|
Karabağ taraflarına karib hala anlar bir hayli kabâil ve aşâirdirler Başbuğ olanları
|
|
İbrahim Sultan ve Hacı Davud Beğ dirler anlar dahi hurûc idüp üç senedir ki kızılbaş
|
|
kasabaların ve karyelerin yağma ve târâc iderler ve bu sene-i mübârekeden Semahi
|
|
nâm şehri kızılbaş bundan alup zabt eylediler ve Gence istilâ idüp Derbend'e yürüdiler hala
|
|
memâlik-i A'cemde Sünni ve senevi mezheb kati çokdur ve her kasabada ve şehirde
|
|
bulunur ve lakin haklarından izhâr idemezler ba'zı kasaba ve kurrâları bütün Sünni ve
|
|
senevidir cevâmi' ve mesâcidleri ma'mûrdur ve ibadetleri âşıkâredır hâsılı şimdi memâlik-i
|
|
A'cemde belki sülüs mertebesi müslüman ve Sünnidirler hususan Şirvan ve Semahi ve
|
|
Meşhed ahalisinden arz ve ve mahzar gelüp ya bize sahip çıkarsız yahut vilâyeti bunlara teslim ideriz deyü
|
|
yazmışlar idi hatta ibtidâ sınurlarına
|
|
dâhil olduğumuzun on ikinci günü Cezire dirler bir kasabalarına uğradık mecmu' ahalisi Sünni olup içinde
|
|
cevâmi' ve mesâcidleri ma'mur ve salah-ı cum'a ve aydın ve sair ibâdetleri aşikâre olmağla bizi iki üç saat
|
|
mikdarı mesafe istikbâl ve bil-cümle sıbyân ve nisvân ve ahalileri sancaklar ile karşu gelüp allahümme sall-i âla
|
|
seyyidinâ Muhammed ve ali âle ve ashâbe deyü bülend avâz ile çağırışub zârı ve feryâd iderek elimize ve
|
|
ayağımıza sarılup "sizler Mekke ve Medine hâdimi olan şevketlü azimetlü kudretlü Âl-i Osmân Pâdişâhının
|
|
mübarek cemâl-i bakmalarını görmüşsüz biz sizin yüzünüze bakmak ve elinizi ve ayağınızı öpmek bize farz-ı
|
|
ayn makamındadır ve biz bunı ibâdet ad ve onla tefâhür ideriz deyü ağlaşarak niyaz eylediklerinde alem-ul
|
|
Allah-ı teâli bizim bağrımız hûn olup bi-ihitiyar bangır bangır ağlaşdık aslında kasaba-i mezbûre ilçilerin memri
|
|
olmayup ehl-i sünnet yüzine hasret olduklarından bizim mulakâtımızı ni'met-i azmi ad idüp üç gün üç gece
|
|
ikram ve ziyafetler ile teşyi idüp gönderdiler kasaba-i mezbûre sâkinlerinden a'ze-i evliya-i elleheddin Şeyh
|
|
Kitabullah ki meşhur-ı afâkdır anların evlâdlarıyla görüşdük hâlâ yine tarikleri üzre tekkeye-gâhları ma'mur ve
|
|
haftada iki gün alenâ zikr-i cehri iderler ve bunlar harc-ı Sünni deyü Şâh tarafına senede vâfir akçe virirler hâsılı
|
|
şimdi memâlik-i A'cemin belki sülesi mertebesi müslümandır
|
|
Gence ve Karabâğ semtleri bil-cümle Sünnilerdir belki hamısı Sünnidir kızılbaş azdır
|
|
kızılbaşın mecmu' memâliki şin ve abâdândır harabesi kati azdır ancak gösterişde güyâki
|
|
devletleri ınkırâza karib olmuşdur hafiyeten ve alaneten ahvallerini mubemmu tedkik itdim
|
|
cümle memleketlerin gayet ma'murdur ve lakin devletlerinin ricâli yokdur güyâ kaht ricâldir
|
|
ol ciheddemi nizâmları muhattel ve müşevveş ve devletleri mütezelzel olup ol tarafda olanlar
|
|
üzerlerine hucum ideyorlar bunlar def'ine kâdir olamayup cem' etdikleri asker dahi bir
|
|
tarafda firar iderler ammâ ricâl-i devleti olanları söyletsin asla fuzûlluğu elden komayup
|
|
Mir Üveys oğlu bizim reâyamızdır ancak Şâh'ımız ile nâz ve niyâz ider elbet yakında gelür
|
|
Şâh'a serfürû ider Şâh dahi günahından geçer riayeti kabul ider dirler ammâ hakikatde öyle
|
|
değildir tahkik budur ki anların büyük düşmanlarıdır zira üzerine ta'yin itdikleri sefere gideler
|
|
leşkerleri bile me'yûs giderler Allahın emri ile üzerlerine bir nekbet çökmüşdür asla yüzleri
|
|
gülmez ve cümle erbâb-ı maârifin ittifâk budur ki Şeyh oğlunun devri dündi ya'ni Şâh'ın
|
|
devleti tamam oldı karib-ül inkırâzdır deyü aşikâre halk şöyle severler idi ve kulunuz
|
|
dahi niçe erbâb-ı maârif ve sâhib-i nücûm olan kimesnelü ile müzakare-i hakkı ider idik
|
|
tahkik iderler idi köle Ahmed bu hizmet-i Pâdişâhıyla İran zemin taraflarına gelüp sınurlarına
|
|
dâhil olduk iki aydan ziyade vakitde makarr-ı saltanat Şâh'a vâsıl oldukda ve üç ay dahi
|
|
misafir olup cemi' ahvallerine vâkıf olduk andan sonra nâme-i hümâyun şevket-makrunun
|
|
cevabıyla rücû' idüp elli günde dahi serhad-i Âl-i Osmân olan kal'a-i Van'a çıkınca hâsılı
|
|
altı buçuk ay mürûr eyledi altı buçuk ayda Şâh tarafından bu kullarına virilen harc-ı râh olmak
|
|
üzre virdikleri cem'ân yekûn elli üç kise akçe virdiler orada olan mâkulât ve melbûsât ve
|
|
zuhûrât masârıfımıza sarf olunup kusûr kalan on beş kise akçe ile Van'a çıkup anı dahi
|
|
cümle validemin hayratına sarf idüp mesâcid ve bir medrese ve bir tekye ta'mir idüp ve
|
|
çeşmeler ihyâsına ve sadakata sarf eyledik elhamdulillah kudretlü şevketlü azimetlü
|
|
efendimiz Pâdişâh-ı âlem-penâhileri ve kuvvetlü inayetlü merhametlü sâhib efendimizin Şâh-ı
|
|
şerifleri âliyy-ül-vâlâ olmasına iftihâr içün harc eyledim devletlü inayetlü merhametlü
|
|
efendim hazretleri sağ olsun benim murâdım ancak efendilerimize ve din ve devlete bir
|
|
hizmet idi elhamdülillahi tealâ efendilerimizin hüsn ve teveccühleri berekatiyle me'mulleri
|
|
üzre eda ve tekmil idüp devlet-i aliyyenin azam-ı şânı ve celâlet kudret ve kuvveti nişânı
|
|
eda-yı dine gereği gibi bildirdiğim amme âleme ma'lum-u devletdir bâki fermân devletlü
|
|
inâyetlü efendim Sultan hazretlerinindir enâm şedide şevval el-mükerrem sene
|
|
elhamdülillahi rabbil âlemim âmin.
|
|
|
|
|/\| |