text
stringlengths 0
159
|
---|
yetişemez de... Semavî kitablardaki şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin tarihine, |
her kavmin siyaset ve idare hallerine, harb fenlerine ve daha birçok yüksek ilimlere sahib |
bulunuyordu. Meydana getirdiği dinî müessesenin büyüklüğü buna şahiddir. Kendisi hiç |
bir medrese ve hoca görmemiş, okuyup yazma öğrenmemiş (bir ümmî) idi. Böyle |
olduğunu bütün kavmi ve kabilesi biliyordu. İşte O'nun bu üstün hali bir mucize idi. Artık |
O'nun, Allah'ın vahyine kavuştuğundan ve büyük bir peygamber olduğundan nasıl şübhe |
edilebilir? |
Hazret-i Peygamber'in Üstün Nezafeti |
185- Peygamber Efendimiz nezafete ve temizliğe çok önem verirdi. O'nun beden |
bakımından temizliği çok üstün olduğu gibi, hal ve gidişat bakımından da nezafetleri her |
türlü düşüncenin üstündeydi. Öyle ki, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: |
"Nezafete fazlasıyla önem veriniz. Allah İslâm dinini nezafet üzerine bina |
etmiştir. Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir." |
Mübarek vücudlarının çok güzel bir rayihası vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışında vardı. |
Bununla beraber hoş koku da kullanırdı. |
Hazret-i Peygamber'in Çok Büyük Cömertliği |
186- Peygamber Efendimiz, son derece cömert ve mükrim idi. Hiç bir dilenciye "Yok" |
diyerek cevab vermezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından |
ödünç alarak verir yahut yarın gel, gibi bir şey söylerdi. |
Huneyn savaşında ganimet mallarından bir vadide toplanmış olan develer için, Safvan |
İbni Umeyye: "Ne iyi develer!" demekle, Peygamber Efendimiz: "Öyle ise, onlar senin |
olsun," deyip bu yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu ikramı görünce: "Bu kadar |
cömertlik ancak peygamberlerde bulunur," diyerek hemen müslüman olmuştur. Oysa ki, |
müslüman olmak için evvelce dört ay süre almış bulunuyordu. |
Hazret-i Peygamber'in Eşsiz Cesareti |
187- Peygamber Efendimiz, son derece yüksek bir cesarete, kuvvet ve kahramanlığa |
sahib idi. Birçok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar kaçmaya mecbur kaldıklarını |
gördükleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Huneyn savaşlarında gösterdiği metinlik ve |
cesaret, her türlü düşüncenin üstündedir. |
Bir gece Medine dışından korkunç bir gürültü işitilmişti. Düşman tarafından bir baskın |
olduğu sanılmıştı. Herkesten önce Hazret-i Peygamber kılıcını kuşanarak gürültü tarafına |
koşmuş ve başkaları daha yeni hazırlanırken kendisi geri dönerek: "Korkacak bir şey |
yok!" diye halkı sükûnete kavuşturmuştu. Hazret-i Ali der ki: "Savaşlarda Hazret-i |
Peygamber kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Birçok kez, savaş kızışıp |
başımız dara düşünce, Hazret-i Peygambere sığınırdık." |
Hazret-i Peygamber'in Yumuşak Huyu, Bağışlaması ve Keremi |
188- Peygamber Efendimiz son derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. |
Öfkelenecek yerlerde sükûnetini korur, mübarek hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. |
Uhud savaşında mübarek bir dişi şehid edilmiş, lâtif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu |
halde, yine düşmanlarına bedduada bulunmamış: |
"Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; çünkü onlar bilmiyorlar," diye yalvarmıştı. |
— Niçin bunların aleyhine dua etmiyorsun? diyenlere de: |
"Ben lânetleyici olarak gönderilmedim; insanları hak yoluna ve Allah'ın |
rahmetine çağırmak için gönderildim," diye cevab vermişti. |
Mekke-i Mükerreme'yi fethettikleri gün, Kureyş hakkında uygulanan lütuf ve ikram, |
Hazret-i Peygamber'in ne derece büyük bir ihsan sahibi olduğuna şahiddir. |
Hazret-i Peygamber'in Yüksek Hayası |
189- Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek dinî haya bakımından da bütün |
insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan hayanın kemalinden dolayı hiç kimsenin |
sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu bakmazdı. Utanılacak veya çirkin görülecek şeyleri |
açıkça söylemeyip kapalı bir şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir kimseden |
çıktığını işitince: "Falan kimse, neden böyle yaptı?" demezdi; "Bazı kimseler neden böyle |
yapıyormuş?" demekle yetinirdi. |
Ashabdan biri, pek ziyade utangaç olduğundan bazı arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. |
Hazret-i Peygamber bunu duyunca: "Onu kendi haline bırakın; çünkü haya |
(utanma) imandandır," buyurmuş. |
Diğer hir hadîs-i şerîfde de: "Haya (utanma) insan için bir süsdür" buyurulmuştur. |
Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası |
190- Peygamber Efendimiz son derece vefekâr idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i beytine |
bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir defa Habeş |
Hükümdarı Necaşî tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elçiler gelmişti. Bunlara |
doğrudan doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz hizmete |
yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi: |
"Bunlar, Habeşiştana hicret etmiş olan ashabına yer göstermişler ve ikram |
etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet etmek isterim." |
Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan hanımın evine götürün; çünkü |
o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını |
gözetirdi. |
Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sormuş sonra |
buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi. Eski bağlara |
riayet etmek imandandır." |
Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve Merhameti |
191- Peygamber Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. |
Ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun ağladığını |
işitse, ona acıyarak namazını hafifçe kılar, çocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan |
kaçınanların hallerine pek acı duyar iyi hale kavuşmalarına dua ederdi. O büyük |
peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, |
ekinlere de şamil idi. |
Mu'te savaşında bulunacak olan İslâm ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: |
"Yüce Allah'ın adına sığınarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat |
gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz. Onlara asla |
dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz, hurma ağaçlarını |
kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız." |
Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i İbrahim, henüz on altı aylık bir masum |
olduğu halde vefat etmiş, kızı Fatımetü'z-Zehra'dan başka evlâdı kalmamıştı. Bir gül |
goncası gibi açılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mübarek gözlerinden |
şebnem gibi yaşlar dökülmüştü. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah! Sen de mi |
ağlıyorsun?" demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gözümüz ağlar, kalbimiz |
mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz çıkmaz," diyerek ruhundaki |
yüksek duyguyu göstermiştir. |
Sonuç: O Yüce Peyamber'in kutsal vücudu, bütün kâinat için bir İlâhî rahmet |
timsalidir. Bunun içindir ki. hakkında: |
"Biz seni âlemlere bir rahmet olarak gönderdik," âyet-i kerîmesi nazil olmuştur. |
Hazret-i Peygamber'in Güzel Geçinmesi |
192- Peygamber Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanların en iyisi idi. |
Herkesle güzel görüşür, daima güler-yüzlü bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü |
kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine daime |
ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet |
eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı |
olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey |
Subsets and Splits