tr
stringlengths
3
588
en
stringlengths
3
558
Sadece beğendiğim alıntıları çeviriyorum.
I only translate quotes I like.
Sami, Leyla'nın mektubundan doğrudan bir alıntı okudu.
Sami read a direct quote from Layla's letter.
Bunu haklı çıkarmak için güvenilir bir kaynaktan alıntı yapabilir misin?
Can you quote a reliable source to justify that?
Bu, yazarın günlüğünden bir alıntı.
This is a quote from the writer's diary.
En rekabetçi fiyatımızı teklif etmek için çaba gösterdik.
We have made an effort to quote our most competitive price.
Teklifimiz sizin için uygun değilse lütfen bize bildirin.
If our quote is inconvenient for you, please let us know.
Bir çift küpe için sana ne kadar fiyat teklif etti?
What price did he quote you for the pair of earrings?
Sami bir benzin istasyonunu soydu.
Sami robbed a gas station.
Bir espri yaptım.
I cracked a joke.
Elimizi çabuk tutalım!
Let's get cracking!
Acele edelim!
Let's get cracking!
Kodu kırdım.
I cracked the code.
Tom parmaklarını çıtlattı.
Tom cracked his knuckles.
İnce dalları demetler halinde bağladı.
He tied the twigs into bundles.
Tom ince dalları demetler halinde bağladı.
Tom tied the twigs into bundles.
İnce dalları kullanarak bir ateş yaktım.
I kindled a fire using twigs.
Ziri kemikleri ince dallar gibi kırabilir.
Ziri can crack bones like twigs.
Kuşlar ince dallardan yuvalar yapar.
Birds build nests of twigs.
Çekirdek çıtlatmayı severim.
I like cracking sunflower seeds.
Uygun musun?
Are you fit?
Tom biraz rahatsız hissetmeye başlamıştı.
Tom was starting to feel a little uncomfortable.
Tom ve Mary'nin neden bu kadar yorgun olduklarını bilmiyorum.
I don't know why Tom and Mary are so tired.
Sanki hastaymış gibi görünüyordu.
She looked as if she was sick.
Belki de bunu hak ediyorsun.
Maybe you deserve it.
Tom, Mary'nin bunu kendi başına yapmak istediğini bilmiyordu.
Tom didn't know that Mary wanted to do that by herself.
Öğretmenin hayal kırıklığına uğradığı anlaşılıyor.
It seems the teacher was disappointed.
Seninle her şey anlam kazanmaya başladı.
With you everything started to make sense.
Tom Fransızca konuşabilmeli.
Tom should be able to speak French.
Tom bir mercekli teleskop satın aldı.
Tom bought a refracting telescope.
Şaşkındım.
I'm astonished.
Şaşkına dönmüştüm.
I'm astonished.
Şaşırdın mı?
Are you astonished?
Tom Mary'yi şaşırttı.
Tom astonished Mary.
Şaşırtıcı derecede güzeldi.
She was astonishingly beautiful.
Cahilliğin hayret verici!
Your ignorance is astonishing!
Tom gerçekten şaşkına dönmüştü.
Tom was genuinely astonished.
Şaşırtıcı derecede güzel.
It's astonishingly beautiful.
Gerçekten hayrete düşmüştüm.
I was truly astonished.
Tom hayrete düşecek.
Tom will be astonished.
Kesinlikle şaşırtıcı.
It's absolutely astonishing.
Şaşırtıcı derecede hızlı hareket etti.
He moved astonishingly fast.
Bu hikâye şaşırtıcı.
This story is astonishing.
Gerçekten şaşkın görünüyordu.
He seemed really astonished.
Şaşkınlığı açıkça görülüyordu.
His astonishment was evident.
Davranışı beni şaşırttı.
His behaviour astonished me.
Bu haber beni hayrete düşürdü.
This news astonished me.
Bu haber beni şaşırttı.
This news astonished me.
Biraz şaşkınım.
I'm kind of astonished.
Tom muhtemelen şaşkına dönecek.
Tom will likely be astonished.
Tom'un gördüğü şey onu şaşırttı.
What Tom saw astonished him.
Beni kesinlikle şaşırttın.
You've definitely astonished me.
Konuşamayacak kadar şaşkındım.
I was too astonished to speak.
Şaşkınlıktan dilimiz tutuldu.
We were struck dumb with astonishment.
Cevap veremeyecek kadar şaşkındı.
He was too astonished to reply.
Bermuda Şeytan Üçgeni bilim adamlarını hâlâ şaşırtıyor.
The Bermuda Triangle still astonishes scientists.
Tom'un kusursuz Fransızcası bizi hayrete düşürdü.
Tom's flawless French astonished us.
Bazı insanlar beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
Some people never fail to astonish me.
Öğretmenler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
The teachers looked at each other, astonished.
Şaşkın olduğumu söylemek zorundayım.
I have to say I'm astonished.
Öğrendiklerim karşısında hayrete düştüm.
I was astonished by what I learned.
Dili şaşırtıcı bir ustalıkla konuşuyor.
He speaks the language with astonishing proficiency.
Aşçı, onun inanılmaz iştahı karşısında hayrete düştü.
The cook was astonished at his incredible appetite.
Yaralarını görünce hayrete düştük.
We were astonished when we saw their wounds.
Beklenmedik gelişlerinle beni her zaman şaşırtıyorsun.
You always astonish me with your unexpected arrivals.
İki kişinin arasındaki benzerlik hayret verici.
The similarity between the two persons is astonishing.
Çinceyi bu kadar iyi konuşmana şaşırdı.
She was astonished that you spoke Chinese so well.
Orada bulunanların hepsi seçim sonuçları karşısında hayrete düştüler.
Those present were all astonished at the results of the election.
Konsere yüz kişi bile gitmedi. Bu şaşırtıcı derecede az.
Not even a hundred people went to the concert. That is astonishingly few.
Ben endişeliyim.
I'm concerned.
Tom endişelenmeye başladı.
Tom became concerned.
Endişelendiniz mi?
Were you concerned?
Doktor endişeli.
The doctor is concerned.
Benim endişem bu.
That's my concern.
Endişelerinizi anlıyorum.
I understand your concerns.
Çok endişelendim.
I was very concerned.
Tom biraz endişeli.
Tom is somewhat concerned.
Neden endişeleniyorsun?
Why are you concerned?
O bizi endişelendiriyor.
That has us concerned.
Endişelenmeli miyiz?
Should we be concerned?
Bu doğrudan sizi ilgilendiriyor.
This directly concerns you.
Endişelenmeli miyim?
Should I be concerned?
Endişenizi paylaşıyorum.
I share your concern.
Endişemiz bu.
That's the concern.
Bizim işimiz barışla ilgilidir.
Our work concerns peace.
Ben ilgilenmiyorum.
I'm not concerned.
Umrumda değil.
I'm not concerned.
Tom onların endişelerini dile getirdi.
Tom addressed their concerns.
Bu birçok endişeyi beraberinde getiriyor.
This raises many concerns.
Çok endişeliyiz.
We're terribly concerned.
Endişeniz yersiz.
Your concern is unwarranted.
Senin için endişeleniyorum.
I'm concerned about you.
Beni ilgilendirmez.
It's not my concern.
Beni alâkadar etmez.
It's not my concern.
Beni bağlamaz.
It's not my concern.
Neden bu kadar endişelisin?
Why are you so concerned?
Aşırı endişelenmiyorum.
I'm not overly concerned.
Soru beni ilgilendirmiyor.
The question doesn't concern me.
Konu beni ilgilendirmiyor.
The matter does not concern me.
Benim öncelikli endişem sizin güvenliğinizdir.
My primary concern is your safety.
Onun davranışları benim öncelikli endişemdir.
His behavior is my primary concern.