poet
stringlengths 3
47
| title
stringlengths 1
168
| poem
stringlengths 3
159k
|
---|---|---|
Ali Altın | Yitirmeyi Bilir Misin? |
Yaz gecelerinde Akdeniz’in, insanın tenini okşar gibi estirdiği bir rüzgar gibidir sevmek. Senden çok uzakta da olsa sevdiğinin ellerini hissedersin rüzgarın okşadığı yüzünde. Bir iskeleden şehrin ışıklarını seyredersin. Kumsaldan taş toplarsın ve her birini ayrı bir dilekle atarsın denize. Kışın yerini kuru ayaza, zemheri yellerine bırakır Akdeniz’in rüzgarları. Yüzünü kırbaçlar gibi gelir, kör bir bıçak kesmiş gibi yüzünü acı verir. Aynıdır aslında her iki rüzgar da. Tek farkı güneşini kaybetmiştir kış ayında. Hissettirdiği acı soğuk kendi acısındandır kim bilir? Ama şu bir gerçektir, kışla birlikte güneşini yitirmiştir.
Biliyor musun tanımazken bile seni, hep seni dileyerek atmışım kumsaldan tek tek topladığım taşlarımı. Ellerini hissetmiştim yüzümde. Ben, seni tanıdığım ilk gün anlamıştım onun sen olduğunu. Sen ise yüreğime yerleştikten sonra anladın onun ben olmadığımı. Doğmadı o günden sonra güneş dünyama. Ve ben seni yitirdiğimi anladım. Güneşimi yitirdiğimi...
|
Perizat Yönet | Yitiyoruz |
Yitiyoruz yavaştan
Yalancı baharı ömrümüzün
Ben deli miyim bilmem ki
Onbeşinde yeni yetmeyim bazen
Bazen yıllar güler halime karşıdan
Unutmayın yıllar
Siz de tarih oluyorsunuz
|
Sezai Güler | Yivli Şiirler |
Haklısın kalbim, silkindim, ürperdim, kendime geldim
Ta en başımdan çaldım, hani bilirsin işte, en en geçmişim
Haddime miydi yorgun atışlarına giderli, yivli şiirler saplamak
Çaldım, onun anneliğine saygı, sana yeniden ölü toprağı serptim...
S.Güler-26.1.2017
|
Veysel Şimşek | Yiyen Kavata |
Kardeş hakkı yiyen girsin kabire,
Çoktur böyle yer yer doymaz habire,
Hayret kaldım şu bendeki sabıra,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Hakkım vardır her dökülen yaprakta,
Adım adım karış karış toprakta,
Utanmaz şerefsiz çıktınmı tahtta,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Sözlerim gerçektir değildir şaka,
Suçlular kendini çıkarır aka,
Hakkım helal etmem yırtarım yaka,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Baş belası şaşkın kızıl boğası,
İn derine dahası var dahası,
Hak yiyenler oldu köyün ağası,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Gözlerimle gerçekleri görürüm,
Olan haksızlığa her gün eririm,
Ancak şiirimle cevab veririm,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Dünyanın dengesi bozuk ritimi,
Aç göz kardeş bilmedi kıymetimi,
Veysel derki oldum dede yetimi,
Lanet kardeş hakkı yiyen kavata.
Tel:05379590555
|
Veysel Şimşek | Yiyendir Kardeş |
Bir kardeş vardır ki düşmanda öte,
Nefsine kul olmuş gerek yok ite,
Güler yüzlü düşman mirasçı çöte,
Kardeş mirasını yiyendir kardeş.
Babadan geriye kalan mirası,
Karnı tok, gözü aç kaçın kurası,
Yok az kanaat var itirazı,
Hep bana, hep bana diyendir kardeş.
Az görür hakkına düşen mirası,
Pay kardeş paydır var mı çaresi,
Sınır bozan gaspçı tarla faresi,
Kemire, kemire yiyendir kardeş.
Kardeştir kardeşe ititbar etmiş,
Akıl, söz anlamaz şeytana tapmış,
Görmez gözü bir şey nefsi kör etmiş,
Belletmez zehirsiz yılandır kardeş.
Doğru ol, dürüst ol kul hakkı yeme,
Yiyipte sonradan enayi deme,
Veysel şimdi soruyorum kendime,
Bana da hep böyle diyendir kardeş.
|
Perihan Pehlivan | Yiyecek ekmeği içecek suyu varmış |
Yiyecek ekmeği, içecek suyu varmış &
Ev kalabalıktı. Feriha hanım, terasta neşe ile yenen yemekten sonra alt kata indi. Baktı, çöp hayli dolmuş, o saatte pek çöp atılmazdı ama götürüp atmak istedi. Damat televizyon izliyordu salonda. Çöpü aldı ve çıktı. Bahçeyi geçti, bahçe kapısını açtı ve çıktı. Çöp kutusuna kadar yürüdü, kapağını açıp çöpü attı. Ne çok çöp dedi. Hemen her evde iki ya da üç aile vardı. Yazlıklar dolu, dolu neşe içindeydi. Bu saatlerde çoğu ya denizde olur ya da evde yemekte veya da çayda. Feriha hanım giderken koca bir karton parçasının damadın arabasına yakın durduğunu görmüştü. Onu almak için eğildi ve çekmeye başladı, yanda ki evin bahçe kapısının önünde siyah bir şeye başını koyup yatan adamı gördü. Zayıf bir adamdı yüzü görünmüyordu. Üzerinde soluk bir atlet, siyah bir şort vardı. Aldırmadı, kartonu iyice duvarın kenarına çekti, içine büyükçe bir taş koydu rüzgâr yeniden savurmasın diye. Doğruldu, adama baktı. Hala oradaydı, ayak sesine dönüp bakmamış ya da hiç kımıldamamış olması dikkatini çekti. Biraz baktı öylece, sonra ama o evde kimse yok bu kim ki orada yatıyor diye merak etti. Döndü gitmek istedi, ama gidemedi meraklandı. Damada seslendi. Kapı açıktı ama damat duymadı. Televizyonun sesi yüksekti. Sonra evin kapısına kadar gitti. Serkan, Serkan! Diye seslendi. Damat kapıya geldi.
- Efendim, ne oldu?
- Bi baksana şurada bir adam yatıyor merak ettim.
Serkan telaşla terliğini giyip geldi.
- Hani nerde?
Önde Feriha Hanım, arkada damat bahçe kapısında çıktılar. Adam hala yatıyordu. O orada kızı onların sesini duyup gelmişti. Serkan adamın yanına gidip seslendi adama. Adam hafif döner gibi oldu nerdeyse düşecekti. Serkan tuttu.
- Dur kımıldama dedi. Feriha Hanım;
- Sor bakalım kimi tanıyormuş bu siteden. Adam birkaç isim söyledi ama o kadar yavaş konuşuyordu ki; Serkan ancak ikisini anladı. Mehmet Bey ve Nezihat Hanımmış dedi. Tamam dedi Feriha Hanım sen orda dur dedi ve koştu siteye doğru. Mehmet beyin misafiri çoktu. Belki onlardan biri diye düşündü.
- Mehmet amca, Mehmet amca! Diye eve doğru bağırdı. Mehmet Bey balkona çıktı arkasından da felçli hanımı. Ona dönüp sen otur hele dedi.
- Ne oldu ne var yinge?
Şurada bir adam yatıyor. Seni tanıyormuş. Mehmet Bey; Şaşkın, telaşla koştu.
Kim! Hani nirde?
Şurada işte bak! . Polisin bahçe kapısının önünde. Koşarak geldiler. Mehmet Bey önce tanıyamadı adamı. Yaşlıydı zaten birde heyecanlanmıştı. Sonra tekrar baktı.
Memeeet! Sen misin lan? Ne oldu sana? Feriha Hanıma dönüp,
- Ya! Bizim emekli astsubay arkadaş, Doğuş sitesinden. Dedi. Sonra soru yağmuru başladı adama, ama adam konuşamıyordu ki. Onun da adı Mehmet ti. Mehmet Bey Serkan’a dönüp,
- Çabuk! 112 yi arayın ambulans gelsin dedi. Ben üzerime bir atlet giyeyim. Şortuyla koşup gelmişti çünkü. Serkan telefon edip yolu tarif etti hemen. Marinada imiş ambulans hemencecik geldi. O arada evdeki herkes de geldi. Yoldan geçenler de toplandı. Hemşire çabucak nabzına baktı, alamadı. Sedye indirildi, sedyeye kondu ve ambulansa yerleştirildi. Ambulans şoförü sordu;
- Yanında kim gelecek?
Herkes bir birine baktı, henüz bir yakını gelmemişti. İstanbul’dan gelen enişte bey ben gideyim dedi ve düşünmeden bindi öne. Mehmet Beyde hastanın ailesini hastaneye yönlendirdi.
Uzun bir sessizlik oldu ve sonra herkes kabul etti. Ambulans bağırarak Didim devlet hastanesine doğru hızla ilerlerken, adeta zamanla yarış başladı. Diğerleri şaşkın, hararetli konuşmalarla eve girdiler. Demlenen çaylarını yudumlamaya başladılar. Bir saat sonra damat gidip enişteyi aldı. Hastaya doktor iğne yapmış ve acile yatırmıştı hemen sonrada hasta kusmuştu, bu çok iyi demişti doktor. Çünkü adamcağız kalp krizi geçiriyormuş ve beş damarı tıkalıymış. Hemen ameliyat edebilecek bir doktor ve hastane aranmış telefonla, Aydında boş yatak bulunmuştu. O arada oğlu ve eşi hastaneye gelmiş ve enişte onlara teslim edip hastayı hastaneden ayrılmıştı. Bir hafta sonra site bekçisi Dursun geldi. Feriha Hanıma hastanın ameliyat olduğunu yoğun bakımdan çıktığını gelip kendilerini ziyaret edeceğini söylemişti.
Feriha Hanım bahçe suluyordu. Son günler artık diye düşünüyordu zira artık İstanbul’a döneceklerdi. Yazlık sezonu bitmişti.
Biraz yüzü solgunca bir adam ona doğru yaklaştı. Çok yavaş yürüyordu, yüzü hala solgundu.
Feriha Hanım siz misiniz?
Evet. Dedi Feriha Hanım. Buyurun bir şey mi soracaksınız?
Yok, ben şu kapıda bulduğunuz adam. Size teşekküre geldim. Dedi. Feriha Hanım, biraz şaşkın onu bahçeye buyur etti. O arada eşi de geldi. Ona dönüp;
Bak! Hasta iyi olmuş bey, bizi ziyarete gelmiş. Cemil beyde hoş geldiniz, geçmiş olsun dedi ve sohbete başladılar. Adam durup, durup teşekkür ediyordu. Eniştenin telefon numarasını istedi. Herkese teşekkür etmek istiyordu. Bu iyi insanlara bir can borcu vardı. Feriha Hanım gülümseyerek rahat olun dedi ve ilave etti;
- Yiyecek ekmeğiniz, içecek suyunuz varmış daha bu dünyada ve Allahın sevgili kulusunuz ki bana ve enişteme rastladınız. Rabbime şükür ediniz. Hikmetinden sual olunmaz dedi. Ve boşalan çayları tazelemek üzere tepsiyle kalkıp gitti.
10.8.2011 AKBÜK
|
Ahmet Öztürk | Yiyip Kemiren Şey |
Darmadağın düşüşüm var sanki köklerimi
sağa sola savurdum işte
Kitabımı okuya okuya yırtıyorum
Süzülen balık bir denize sevdalı
Bir deniz okyanusa
Sözlerim tutuşan ateş hayata kurşun
Duvarlar hayal perdesi değil ki
Ben göremiyorum bir de
Gözlerime dokunuyorum
Parmak uçlarımda karanlık var şimdi
Gölgeler kaçıyor uzak ülkelerin martılarının çığlıklarına doğru
Ne varsa hayatımı dolduran
Bir o kadarını da söküp alıyor
İnsansın diyor bir evin bahçe duvarı
Hayal misin diyorum
Bana gerçeğini anlat diyor
Bak acılarıma bana bak
Ete kemiğe bürünen bu adama bak
Gerçek mi istiyorsun bak işte diyorum
Gülüyor bahçe duvarı gerçeği gör
Ve gel eğer yıkılmadıysam gerçeğini
anlatırsın bana diyor
neydi içimi yiyip kemiren şey soruyorum
yolun sesini dinlediğimizi
zannederiz camı açtığımızda
oysa dinlediğimiz şey
gelip geçen araçların değil akıp giden zamanın sesidir
işte böyle dinlemeliyim içimde kırılıp kalan
yiyip kemiren şeyin ne olduğunu
(06 Nisan 2003)
|
Merve Demircan | Yiyin İçin Giyinin |
Yiyin için giyinin; ama etmen hiç israf!
Hakarettir zira o; Haktan gelen nimete!
Küfran için değil de; şükür içinse masraf;
Asla kat’a yönelmen, günah olan o bet’e!
Merve Demircan
05.02.2013-İzmir
|
İhsan Şahin | Yobazlık cahilde din iman iken |
Yobazlık cahilde din iman iken
Cahil için kavga, etmeğe değmez
Ona akıl veren biri var iken
Pir’ine baş eğer Allah’a eğmez
Yobazlık cahilde din iman iken
Kur’an’ı tanırda içini bilmez
İmamı bilmezse ardından gitmez
Mescidinde kılar, camiye gitmez
Yobazlık cahilde din iman iken
Cahil fettahidir, ya da rebebçi
Irkçı değildir ha, katı ümmetçi
Kula kulluk eder özel hizmetçi
Yobazlık cahilde din iman iken
Seccadenin yeri güya vatanı
Kökten nesebsizdir vatan satanı
Şeyh’iyle meşrebi, dini imanı
Yobazlık cahilde din iman iken
|
Şair Ruhhastasi | Ylnzlk |
Yalnızlık susturuyor içimdeki şarkıları
Bir nehir dizleri üstüne çöküyor
Hayat yarımmış gibi
Yalnızlık haram
Durup seyrediyorum kendimi
Kelimelerim kırık birer nota hatalı basılmış
Bir alın yazısının büyük noktası gibi
Yalnızlık utanmaz utandırmıyor da.
Kalakala ben kalıyorum geriye
Hepsi hepsi ben
Yalnızlık en suskun şarkı
Yalnızlık öznesiz bir cümle.
Sırada ben varım yine
Her şeyim puslu bir ayna
Cilası hayallerim oluyor çoğu zaman
Zor seçiyorum kendimi bile
Kolay değil
Kendimi sayıyorum durmadan
Ondan da vazgeçmeliyim belki
Yalnızlık bunu bile hak etmiyor be
|
Necip Fazıl Kısakürek | Yobaz |
Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu! ..
Yine sen kesiyorsun, küfür uğrunda yolu! ..
|
Yusuf Bilge | Yodaş Sapanı |
Nice ömür aşındı, aşılamadı eşik;
Devrimci kariyer de artık bakır bilezik;
Yol taşına dönüşen onca sapana rağmen,
Eski tüfek namından hoşnut kulağı kesik.
YUSUF BİLGE
13 Temmuz 2012 Cuma-İstanbul
|
Ömer Hayyam | Yogrulurken Çamurum |
Yogrulurken camurum, sence de belliydi özüm,
Ne günah isleyeceksem biliyordun onu tüm,
Yargin olmazsa eger, isleyemez kimse sucu,
Neden öyleyse kiyamette yakarsin a gözüm!
|
Erdogan Bektas | Yoğumuş |
Dost bilip sıdk ile sarılır mıydım?
Meğer onun gibi dostlar çoğu muş
Dostuma bu denli kırılır mıydım?
Dost deyip üstüme çöken dağ imiş
Sayılmaz gönülde cehlin sayesi
Bülbülün zarıdır gülün payesi
Sır saklamak imiş dostluk gayesi
Dile düşen hazan değmiş bağ imiş
Harman eylediler yaşı kuruyla
Dilimi çözdüler sırlı soruyla
Dost deyip inanan dost hançeriyle
Vurulan ne ölü ne de sağ imiş
Düşündüm sabahtan akşama değin
Dostumun elinden dert yığın yığın
Hesabına çöktüm var ile yoğun
Güllük gülistanlık başka çağ imiş
Erdemim diyende erdem aradım
Can içinde canı bir dem aradım
Elif gibi düzgün her dem aradım
Geç hazani böyle bir dost yoğu muş
|
Nafi Çağlar Hacıömerli | Yoğrutla Ye Pekmezi |
Kuş burnu, bir de armut pekmezi.
Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi.
Derdine şifa olsun diyorsan,
Yoğurtla ye, bir umut pekmezi…
26 Ekim 2010 Salı 09:09
K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
|
Adem Armağan | Yoğunburç Kültür Evi |
Cuma akşamları şairler şiir okuyor,
Kayseri güzeldir, kültürle, sanat kokuyor,
"Yoğunburç Kültür Evi"ozanlar otağıdır.
Şuara burada sakarya olmuş akıyor.
|
Tamay Önal Polat | Yoğun Bakım Odası |
Yoğun bakım odalarını bilirsiniz. Görmüşlüğünüz olmasa da duymuşluğunuz, anlatılanları dinlemişliğiniz vardır. Burası İstanbulun en büyük hastanelerinden birisinin kardiyoloji yoğun bakım odası. Odadaki tüm yatakların yanı sıra sedyelerde yatan hastalar da var. Herkes bir yandan kendi acısı ile boğuşurken bir diğer yandan da yanındaki yöresindeki hastalara acımakla meşgul. Birçoğunda oksijen tüpü bağlı. Hemen hemen herkese irili ufaklı şişelerle sıvılar enjekte edilmekte. Her birisinin uygunlu uygunsuz yerlerinden inceli kalınlı hortumlar sarkmakta.
Yan yatağa yeni gelen hastanın durumu da bu anlattığımdan pek farklı değil. Oksijen maskesinin altındaki dudakları ile hiç durmadan hemşirelere yalvarışını duyunca başınızı ona çevirip dikkatle kulak kabarttığınız anda kendi derdinizi unutmanız çok doğal.
Bu yeni hasta öyle içten öyle telaşlı yalvarıyor ki. “Lütfen” diyor. “Lütfen sadece bir tek dakika… Hatta dakika bile sürmeyecek söz veriyorum. Sadece birkaç saniye. Lütfen… lütfen…”
“Aman beyefendi yoğun bakım odası burası, burada kesinlikle yasak” diyor hemşire ama adamcağızın hemşireyi ikna etmesi şart. “Bakın” diyor. “Bakın, bana başka hiçbir şey yapmayın. Burada başıma ne gelecekse gelsin. Ama lütfen... Lütfen... Sadece birkaç saniye için bana bir telefon verin.”
“Beyefendi lütfen, bakın kriz geçiriyorsunuz. Telefonla konuşamazsınız.”
“Geçireyim önemli değil. Siz telefonu vermezseniz ben zaten iyileşmem. Lütfen... Lütfen sadece bir tek yeri arayacağım ve sadece birkaç saniye.”
Zavallı hemşire çaresiz, soluna sağına bakıp başına bir felaket gelmemesine dua ederek cep telefonunu hastaya uzatır uzatmaz yakalanma riskini göze alamamış olacak ki hemen odadan dışarı çıkıyor. Onun çıkması ile kriz haklindeki atmışlık hastanın yaşından hiç de beklenmeyecek bir marifetle tuşlara dokunması bir oluyor ve hiç nefes almadan “BEN KALP KRİZİ GEÇİRDİM. MERAK ETME. DURURMUM GAYET İYİ BENİ SAKIN BENİM TELEFONUMDAN ARAMA” diyerek telefonu kapatışını odadaki tanık hastalar ağızları açık dinlerlerken katıla katıla gülmek istiyorlar ama her birinin bir yerinden sarkan hortumlar bu kahkahalara izin vermiyor.
Bizim zampara hasta artık rahatlıkla anjiyo masasına yatmaya hazır olduğunu güzel hemşireye söylemeye hazırlanırken belki de bekleme salonunda bir kadın aldatılmayı es geçip “ALDATMAK” isimli bir kitabın sayfalarını çeviriyor.
|
Nafi Çağlar Hacıömerli | Yoğurtla Ye Pekmezi |
Kuş burnu, bir de armut pekmezi.
Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi.
Derdine şifa olsun diyorsan,
Yoğurtla ye, bir umut pekmezi…
26 Ekim 2010 Salı 09:09
K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
|
İsa Yazıcı | Yoğun Yaylım Ateşi |
Herhangi bir alanda
Başarıyı tespit
Etmek için
Gerekli olan şart.
Sınav için
Baraj notu yedidir.
Barajağ yapmak
Veya kurmak;
Futbol veya hentbolda
Kalaye yapılan vuruşları
Önlemek için
Oyuncular kale önünü
Kapatacak biçimde sıralanmak,
Duvar yapmak.
Barajı aşmak;
Herhangi bir sebeple
Konulmuş olan şartı
Yerine getirip uzay
Başarı sağlamak.
Baraj ateşi,
Baraj mesafesi.
|
Muhsin Durucan | Yoğunlaşan Özlem |
Bakarsın ilkbahar yer yer;
Doğal çevre yeşerir,
Güneş yüzümüzü öper,
Badem ağaçları çiçeklenir.
Ardından ilkyaz yeli eser,
Yoğunlaşan kimi özlemlerle
Yaşam, bireye mutluluk verir
Gönülde sevgi açar, renklenir.
|
Şehmus Kartal | Yoğurt Treni |
Çok ömürler tüketti hep çalışır bu tren,
Yıllardır hiç bıkmadan hasret taşır bu tren.
Hizmet için koyulmuş ilk durağı Batmandan,
Gidecek son durağa dönüş Diyarbakır’dan.
Bende çok kez yolculuk, bu trende yapmıştım,
Kompartıman dolunca koridorda kalmıştım.
Hoş sohbetler yaparken yolculuk devam eder,
Her köyün hizasında bu tren durur gider.
Namı diğer adına yoğurt treni demişler,
Onu durdurmak için el kaldırın demişler.
Gerçekten bende gördüm bu trende giderken,
Koşarken bir köylünün ellerini sallarken.
Duruverdi orada ne durak ne istasyon,
Bu yoğurt treninde yolculuğum belki son.
Köylüler böyle diyor duruver bir dakika,
Tren durunca geçer zamandan on dakika.
Pazarda satmak için on dakika yüklenir,
Köyün bütün serveti peynir yoğurt ve sair.
Bu trende çalışan makinist ve ekibi,
Görev yaparken gördüm gerçekten de sabırlı.
Hiç kimseyi kırmadan treni durduruyor,
El sallayan olmazsa düdükle çağırıyor.
Bilet kontrol için memurun sesi gelir,
Bileti olmayanlar bin bahane uydurur.
Sonra kaçar memurdan en öndeki vagona,
Derken tren yetişir öndeki istasyona.
Kaçan yolcu inerek arka vagona biner,
Memur bey rahatlıkla ön vagonlara geçer.
Ön vagona geçerken bulamaz hiç kimseyi,
Bu sahipsiz yoğurda takacaktır kancayı.
Derken uzun bir düdük çalarak hız kestirir,
Son durak işareti bu trende belirir.
Batman garı bu günde kaynıyor yolcularla,
Yoğurt treni geldi yolcular hazır ola.
Tekrarla böyle geçti bir ömür elli yıldır,
Bu yoğurt treninde yolculuk büyük derttir.
Ömür dediğin ne ki sabah akşam arası,
Geçiyor bir bölümü gece uyku arası.
Her insan böyle yaşar yalnız köylüler farklı,
Bu yoğurt treninde geçen günleri farklı.
|
Batur Nafiz Tançağlar | Yoğurtla Ye Pekmezi |
Kuş burnu, bir de armut pekmezi.
Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi.
Derdine şifa olsun diyorsan,
Yoğurtla ye, bir umut pekmezi…
26 Ekim 2010 Salı 09:09
K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
|
Şair Ö_yk_ü | Yok |
Yağmur gözyaşlarım kadar gri,
Bulutlar ise,yok olmuş kalbim gibi
Belli belirsiz bir girdap,
Karanlığın ortasında
Gözyaşlarım içine düşüyor
Kalbim yok oluyor.
Yağmur diniyor,
Bulutlar çekiliyor.
Bütün anılar birer birer
Siliniyor şafak sökerken
Güneş doğacak birazdan
Yenibir gün başlıyor...
|
Mahmut Çam | Yok |
Zamansızlığı kadar amansız bir tutku bu
Çaresi yok
Kurtuluşu yok
Katlanacağız mecbur hayatın soyutluğuna
Somutluk yok
Gerçeklik yok
Ve belki unutacağız daha kavuşmadan içimizdeki sevgiliyi
Sevgi yok
Sevilmeler yok
O yok
Mana aramamalı böylesine umarsızken her şey
Anlam yok
Mantık yok
Bense hiç olmadım ki…
|
Fatma Saylak | Yok |
Bu şehrin son gemisi kalkıyor yüreğimden
Kıyıya vurulmuş bir sürü hatıra
Ve geride hiçbir şey yok
Uçsuz bucaksız gibi görünüyor sahil kenarları
Deniz masmavi
Galiba bu mevsim hiç giden yok.
|
Aydın Karatay | yok |
hayır diyemedim hiçbir zaman
tek hatamdı belki hayatım boyunca
ama söyleyemedim inan yalan sana
hep saklanmam gerekti sevdadan
hiç olamamışçasına aşık olmam
ama inan kaçamadım yalandan
hep arkamdan vurdu beni
her an ensemdeydi nefesi
kaçamadım ulan kaçamadım yalandan
şimdi görüyorum da
haksızların dünyasında yaşamışım
buca zaman......
ve yinede kurtulamadım bu ahlaksızlardan
sanki her yanımı sarmışlar
sanki ellerimi ayaklarımı bağlamışlar
küskünüm inan ki küskünüm mavi bulutlara
yıllar o kadar yavan
ve bu hayat o kadar yalanki
buruk bir tadı var sefaletin
hatırmda olan düşmanlıklar dahi
bir kahraman
yanlış yerdeyim inan
|
İsa Yazıcı | Yok 2 |
İnce fikirli
Macun kıvamında,
Düz yazıda
Son cümlede...
Uğraşıp yapamama,
Katılmış karıştırılmışlık,
Salata benzeri
İnişli çıkışlı yolda.
Kabiliyetsizlik kimde?
Alçakgönüllülük herkeste değil.
Yoksulluk birilerinde.
Sözcüğün eserde
Türkçe olduğu bildirilmekte
Acele edene
Yakışır biçimde.
|
Tame Korkut | Yok |
Özgürlük dağa kaçmış, gören yok, ardından ağlayan yok
Bir kaçımızın gözleri bağlanmış, din yok, savunulacak millet yok
Dağlar eskiden yarılmış, artık kurt yok, ardına geçecek Türk yok
Sana vaad edebileceğim geçmişten kalmış tek atımlık bir ok
|
Suat Sağlam | Yok |
Dışarıda başka bir dünya yok demiyorum
ama içimde senin olmadığın başka bir dünya yok
|
Üzeyir Aydın | Yok |
YOK
Gönül köprüsü kurmuşta geçen yok
Sevda türküsü okumuş duyan yok
Aşk ateşi sarmışta söndüren yok
El pençe divan durmuşta gören yok
Cebirin Defteri; 15,kasım,2009,Kütahya
|
Cengiz Okutucu | Yok |
Dehşeti korkulu,ebed memleketine yolculuk
Ömür az,sefer uzun,yol tedariki yok
Aciz elemlere, maruz kalınacak bir yolculuk
Kuvvet yok,kudret yok,görünecek yüz yok....
İnsanı dünyadan ayıran bir ayrılık
Hayır yok,amel defteri kapalı,yollar bulanık
Bütün sevdiklerinden,ayıran bir ayrılık
Gönüller kırgın,gözler yaşlı,kalpler kabarık....
Zaman mefhumu olmayan bir sonsuzluk
Katık yok,su yok,terimizi silecek mendil yok
Bir daha canların,ruhların terketmediği ölümsüzlük
Arkadaş yok,yandaş yok,hiç kimse yok........
|
İrfan Okyay | Yok |
Durgun bugün deniz, suskun, yorgun
Dalga atmaya mecali yok
Martıların kanatlarında uçmaya mecali yok
Benimse yürümeye gücüm var
Sen yoksun
Durgun bugün deniz, suskun, yorgun
Tutulmuş balıkların kokusu yok
Güneşin ışımaya zamanı yok
Benimse düşünmeye aklım var
Sen yoksun
Durgun bugün deniz, suskun, yorgun
İçiyorum biranın tadı yok
Sahilde bir tek ben varım kimseler yok
Hayalimde herşeyim tastamam
Sen yoksun
Durgun bugün deniz, suskun, yorgun
Sesi çıkmıyor dalgaların sedası yok
Durgunum bugün deniz gibi, suskunum, yorgunum
Seni seviyorum demeye mecalim var
Sen yoksun..
|
Zafer Zengin Etnika | Yok |
yok
sıra
sesinin
gölgesi
kim
gelse
aynı
ateş
bu
çocuklar
yaktı
maviyi
o
yüzden
hava
aydınlık
o
zamanlar
misket
oynardık
ikisi
vuruldu
eşkali
olmayan
zamanda
şimdi
martılar
kabuk
topluyor
boş
denizin
ortasında
ee
dedik
işte
bilmiyoruz
olay
neydi
mavinin
kaçışında
ses
sesle
susar
sonunda
dil
yananda
ver
adlarını
utanma
bak
umut
umut..umut..umut
kardeş
olmuş
umutla
burada
her insan
hasarlı doğar dünya'ya
15.09.2004 /bilmiyorum..düşünü/yordum
|
Nimet Köse 1 | Yok |
ağzımda bir tek kelime yok
çıkarabildiğim.
bir tek, kelimeleri olmayan
cümlelerim var
içimde hapsettiğim.
gören, duyan yok.
açıp da bakmaya korkan çok
bende de açmaya
hiç cesaret yok!
02 temmuz 2006
izmir
|
Fırat Çandır | Yok |
Daha hissetmediğim
Duygularım var tenimde
Henüz yaşamadığım
Asklarım var kalbimde
Hala söyleyemediğim
Sözlerim var dilimde...
Ama
Ne tattıracak sevgili
Ne yaşatacak umut
Ne de söyletecek cesaret
Yok içimde...
|
Harun Koçak | Yok |
Günlerden Perşembe ve ben gözyaşlarımla yaşatmaya çalışıyorum avuçlarımda solmak üzere olan güllerimi. Titrek bakışlar arasında bakıyorum artık hayata.
Bir gülüm kalmış elimde onuda alacak diye korkuyorum.
Canım yanıyor, sevmekle başlayan o güzel günler şimdi mazide ve bugün günlerden sensizliğin 3. ertesi.
Aylak aylak geziyorum kaldırımları sökük caddelerde.
Demek sevmek için bir ömür harcamak ve ayrılmak içinde tuhaf bir sebep yetiyordu. Gökyüzü karanlık, yıldızların kaybolduğu akşamlar çöküyor içime.
Mavilikler yok artık, umutlar yok, gülmek yok.
İliklerim çekiliyor kemiklerimden.
Aşk bu kadar acıysa eğer bundan sonra sevmekte yok.
|
İsmet Kanat | Yok Adalet |
Darul adalet var mı ola,
Sensen adalet kar ne ola,
Sağım solum mülkle dola,
Yetim öksüz yoktur adalet..
Ğün ışımaz yoktur keyfim,
Yüz ışısa boldur keyfim,
Malı mülkle çarpar beynim,
İşte zamane budur adalet.
Adalet mülkün temelidir,
Mülk içinde adalet neresidir?
Hukuk işler ama neresidir?
İşte zamane budur adalet.
Hazreti Ömer adalettir,
İnsan için fazilettir,
Ğüneş olsa emanettir,
İşte budur adalet.
|
Sinan Karakaş | Yok Adın |
Seçmenin yarısı kadın,
Anamız bacımız kadın,
Anayasa meclisinde,
Görüyorum ki yok adın.
|
Orhan Altinbasak | Yok Artık |
Yok artık beklemeye ne takat ne zamanım
Bin bir acı,hicranla geçti ömrü viranım
Feleğin emri imiş,böyle çıkmış fermanım
Bin bir acı,hicranla,geçti ömrü viranım
|
Turgay Çobanoğlu | Yok Arkadaş! .. |
Yok arkadaş benim demeyeceksin her şeye
Sahiplen meyeceksin öyle her önüne geleni
Zaten ne senin oldu ne buldun ellerin de
Yok arkadaş zaten kim tuttu ellerinden böyle
Kabullenmeyeceksin öyle her sözleri kendinde
Gölgeni bırakacaksın hayallerinin ötesin de
Yok arkadaş hemen pes etmeyeceksin yıkılsan da
Zaten neyi kabet medin ki kazandıkların nerede…
Yok arkadaş öyle ırmak gibi coş mayacaksın
Her önüne çıkanı güneşim demeyeceksin
Yok arkadaş öylesine seveceksin
Zaten neyi sevebildin ki bu kadar sevil medin
Yok arkadaş bağlan mayacaksın ucundan tutacaksın
Ellerinden kaysa da zaten öylesine bir bakmıştın
Her önüne düşeni vurup çelme takmayacaksın
Zaten ne ayakların kaldı ki bu kadar kaldırımlar dasın
Yok arkadaş öylesine geçeceksin bu diyardan
Yok arkadaş cennetine gideceksin cehenneme uğramadan
Öyle bir yaşayacaksın ki; ağlayacaksın güleceksin ama kahrolmadan arkadaş kahrolmadan..
|
Ali Şahin 7 | Yok arkadaş |
Dışarda güneş doğdu
Huzurum yok arkadaş
Sineme bir ok değdi
Kusurum yok arkadaş
İki yakam bitişmez
Soyka yürek yatışmaz
Zorda kaldım yetişmez
Hızırım yok arkadaş
Hayat büker belimi
Korkum bağlar dilimi
Sunsam arzu halimi
Yazarım yok arkadaş
Sağım solum tıkandı
Acı sözler dokandı
Olan aşkım tükendi
Hazırım yok arkadaş
Hayatım olmuş fallık
Bakanı koymuş bellik
Gönlümü fellik fellik
Gezerim yok arkadaş
Bela aldım dururken
Cezası büyük bilirken
Susmadım göl kururken
Özürüm yok arkadaş
Olsa da gözüm sulu
Şahin im sevgi dolu
Dostluğa seçtim yolu
Bezerim yok arkadaş
Almanya
Ali Şahin (Elbistanlı)
|
Semih Şevli | Yok Artık |
Gece bir keder salkımıyla geliyor.
Bir salkımda benden.
Bana böyle du....................
|
Ahmet Baruğ | Yok Arık O Eski Günler |
yok artık o eski günler gecenin karanlığına bürünüp şarap kadehlerinin tıkırtıları içimizi cız eden hüzün dolu korku yok artık
artık bir güneş ısısının altında mutluluk gösterisi yapan uçuşan kuşlar kadar hafiflendiğimiz mutlu umutlu günler var
ver ardın bizi bekleyen koskaca hayat var ideal isteyen kararlılık ve güvenen bir insan bekleyen bir hayat var ilk adımı atmanın zamanı geldi
|
Fatih Demir | ...Yok Artık Güzelim |
Sakın ola birtanem boş yere ağlama
Beyazları çıkarıp karalar bağlama
İntikam ateşiyle kendini dağlama
Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim
Kahpe felek senide, sevdalı sanmasın
Boş hayallere dalıp yüreğin yanmasın
Gönül ferman bilmiyor gözlerde kanmasın
Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim
Kalp gözün görmeyecek gözyaşın akacak
O güzel günlere de şimşekler çakacak
Kaderin beni yaktı senide yakacak
Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim
03: 01:2007
Çarşamba
Konya-Bozkır
Fatih DEMİR
|
Muhtalip Türkmen | Yok Benim |
Dolaşırım vatanımı, yurdumu
Seyyah olmak istediğim yok benim.
Başkasına söyle dostum derdini
Doktorluktan anladığım yok benim.
Düşünürüm köşelerde, kıyıda
İhtiyacım yoktur fazla öğüde
Gönlüm güzellerde aklıj iyide
Namerte verecek vaktim yok benim
Dünya bahçe olsa, çiçekler açsa
Hayat bayram olsa, çocuklar koşsa
Herkes seviğini kendisi seçse
Başka birşey diyeceğim yok benim
Her toplumda tek başıma gezerim
İnsanlarla alay etme kızarım
Şaka olsun diye şiir yazarım
İnan şairlikte gözüm yok benim
|
Cafer Akyol | Yok Artık Umut İle Örtüşen O Güzellikler |
Güneş farklı doğuyor sesini duymayalı
Sevinemiyorum sensiz uyandığım sabaha
Daralıyor göğüs kafesim çıldırıyor yüreğim
Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
Tadı yok artık ne yemeğin ne tuzun ne balın
Hepsi sözleşmişçesine terk ettiler beni
Yaşama sevincim bir celsede tutuklandı
Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
Yüreğim yalın ayak yollarda kaldı
Seni zirvede buldum uçurumlardayım
Bülbül gibi şakıyan yok oldu dilim
Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
Kulaklarımda sesin yüreğimde sevgin
Hayaline sarılmış bu yaralı gönlüm
Bir daha gelmez o özel o güzel günler
Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
Sol yanım ağrıyor gözlerim ağla
Bu deli sevdayı bir daha sorma
Umudum mahşere sakın unutma
Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
|
Ruşen Ayhan Macarlıoğlu | Yok böyle değildi |
Yok böyle değildi benim gemilerim
hiç böyle değildi
orta yerde kaptan köşkü olurdu yüksekçe
ardında uzun siyah baca kara duman
sandallar hava boruları filân
önde arkada birer direk
gövde eski siyah boyalı
daha altı kırmızı
Böyle değildi benim trenlerim
bir siyah bir beyaz dumanları vardı
buharla is kokardı trenler istasyonlar
Böyle miydi benim insanlarım
benimdi Cumhuriyet Bayramı
Oysa sokak kedilerim duvar tepelerinde
hiç mi hiç değişmedi
güzellerim hep benim zamanımdan
_________________________ (2009)
|
Özgür Şahin | Yok Bükmek Boynumuzu |
Yok bükmek boynumuzu.
İnanmalıyız çelik bileklerimize,
Mangal gibi yüreklerimize.
Düşsede gözlerimizden kanlı yaşlar,
Görmemeli bizden başka hiç kimse.
Yok bükmek boynumuzu.
Başarı orada,görüyoruz.
Bir uçurum mesafede.
Bir fırtına,bir yıldırım,
Bir kabus ileride.
Yok bükmek boynumuzu.
Tırmanacağız yükseklere.
Tutunacağız kayalardan,dört elle.
Parçalayarak ellerimizi ayaklarımızı
Amansız yalçın kayalarda
Ulaşacağız,hayallerimizdeki başarıya.
Yok bükmek boynumuzu.
Kaderin hileleri eksiltemez umudumuzu.
Kaderin takıldığımız tuzakları,
Tökezletirken bizi,
Ancak kamçılar,
Başarıya ulaşmadaki hevesimizi.
Yok bükmek boynumuzu.
Başarı orada görüyoruz.
Bir kabus ileride.
İnatla yürüyoruz.
(16,07,03)
|
Demet Taşocak | Yok daha neler |
YOK DAHA NELER
büyük sözler kimin umrundaydı. bir sonuca varmak için bir yere varmak gerekmiyor, diyaloglar çoklukla monologlara benzerken insan sadece kendini tanıyabilir deniyordu. bu esnada akıl sadece kendini tanıyanı tanıyabilir diye zavallı bir hükme takılıverdi. sonrası bulanıktı, halbuki güzel başlamıştı. hiçbir şeyin popüler olmasını önleyemedi, zaten istenilen bu değildi. okunaksızlık ya da gizli içerik arşivleri fındık fıstıkla doluydu. bu durum çözülemeyen sorunları beraberinde getiriyor. her şey tahminle biliniyor, iyi başlayan şeyler yağmalanıyordu...
sen ne anlatıyorsun bakışları arasında öncelikle ödevlerini unutmuş öğrenci misali sonra da ya aldatılmışsak gibi, aynı külü eşelediğini fark etti. bilenler susup gidiyor yerine yenileri gelip konuşuyordu. bu hep böyleydi. bu durumla cinsel arzularını kullanarak başa çıkamazdı. hafızada bir tasarruf değildi. istikbalinin karanlıklarında günah ve erdem arasında bir ara kablosu oldu.
bekleyip görmek lazımdı
|
Mahmut Balci | Yok Devenin Nali |
sevdin diye onun da sevmesimi lazim
gercek sevgi kar$iliksiz olmali
al gülün ver gülüm sevmek degildir
icinde biraz da özlem olmali
kapinda kul köle mi olmali
kar$inda elpence mi durmali
heran yaninda mi kalmali
yok devenin nali
sevmiyorsa terketmek mi lazim
biraz ümit biraz sabir olmali
anneler evladin nasil severse
sevgi de öyle kar$iliksiz olmali
sen ne dersen onu mu yapmali
kar$inda elpence mi durmali
her$eyi sana mi sormali
yok devenin nali
|
Kemal Berk | Yok Değeri |
Şu hayatta sanıyorlar bedava
Gece gündüz yapıyorlar şamata
Sıkışınca yüklenirler hamala
Gariplerin yok değeri vatanda
Her şeylerin kötüleri onadır
Dar gününde vatanında canıdır
Bak Bırakıp kaçanlar da çakaldır
Bu vatana, şu canıda helaldır
Para yok ki, okullara gidemez
Sıra gelmez, yurtlara da giremez
Ekmek bulsa, helva bulup yiyemez
Şu gençlerde insan diye sevilmez
Kimileri okul okul gezerler
Para ile en güzeli seçerler
Muhabbetin geyiğini ederler
Vatanın da değerini bilmezler
Asker olmak Türk gencinin onuru
Türk Bayrağı onun için gururu
Şehit olmak Allah’ın bir lutufu
Kaçaklar da yoktur Türk’lük şuuru
Hastalanır doktorada gidemez
Hastanede sıralara giremez
İğne ilaç parası da veremez
Dertler onun, yaşamayı bilemez
Kimileri bedavadan yaşıyor
Şu vatanda zevki sefa sürüyor
Vergi nedir şu ülkede bilmiyor
Şu garipler bedelini ödüyor
Nere gitse engelleri görüyor
Uzanacak yardım eli arıyor
Ağaların işleri de yürüyor
Kemal’e eren garibi üzmüyor
Kemal BERK
Fen ve Teknoloji Öğretmeni
Sunguroğlu İO Müdür Yrd
Çorum_Sungurlu
|
Şemsettin Veli Erbilli | Yok Edeyim Vayını |
Ağlarım yoksul için akar gözümün yaşı
Haksızlar olmaz dursum yoksul hakıyla karşı
Yerim arpa ekmeği ağız tadmasın aşı
Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
Yoksulların yarası bu yoksul gönlümde var
Taşınmayan yükleri bu güçsüz belimde var
Yoksula armağanım demet gül elimde var
Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
İçim yanar dağıdır alevini gönlüme
Bir yorğun yoksulum ki gel de bir bak halime
Paçalarım zalimi eğer düşse elime
Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
Yoksulluk viran etmiş gönlümün sarayını
Yitirmişim yıllımın gününü hem ayını
Çalışım insan gibi yok edeyim vayını
Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
|
Bayram Ünalan | Yok deyin |
Angut kuşu ayrılınca eşinden
İbret alın süleymanın kuşundan
Sarp kayalar kızıl toprak döşünden
Tek başına yuva yapmaz yok deyin
(Bayram Ünalan-Aralık 2007)
|
Taştan Çıralar | Yok Diye |
Otuz dokuz yıllık eşim rahatsız
Ona özel şiirlerim yok diye
Çoğu siteminde üzüntü adsız
Sözde sazda aşk kokusu çok diye
Bak kadınım sen bu evde anasın
Ben bilirim sen doğrudan yanasın
Kaynanasın, hem de anneannesin
Kim söyledi yüreğini yak diye
Biliyorsun şiir benim sanatım
Sevgi suvarisi altımda atım
Sevenler uğruna feda hayatım
Çok söyledim bana böyle bak diye
Güzelliği gören gözler kalptedir
Sevgi itirafı sözler kalptedir
Kerem’leri yakan közler kalptedir
İzin Hak’tan ona müstahak diye
Güzelliğe kim ilgisiz kalır ki
Güzel varken kim çirkinle olur ki
Yaşam bana Hak yazgısı bilir ki
Olur olmaz söze Taştan tok diye
|
Işık German Ersoy | Yok Edilenler |
Dünya
Tarihinde
Başka
Ülkelere
Cebren girip
Halklarını
Hiçe sayıp
Zavallı
Çoluk çocuk
Kadın yaşlı
Genç
Demeyip
İşlerine gelenleri
Kana bulayan
Ülkeler
Ulu Tanrı
Tarafından
Yokedilmişlerdir
Ve
Dünya
Batıncaya kadar
Da
Yokedileceklerdir
|
Durak Yiğit | Yok İmiş Anne..! ! |
Sevdayı yaşamak bende isterdim
Kadir kıymet bilen yok-imiş ANNE
Sevdanın dilinden iyi anlardım
Candan seven kimse yok-imiş ANNE
Kimi candan sevsem koyup kaçıyor
Ben sevdikçe onlar nefret saçıyor
Onca yara dolu canım acıyor
Gönülden saracak yok-imiş ANNE
Halden bilmezlerle uğraştım durdum
Hep düşler üstüne yuvamı kurdum
Viraneler şimdi meskenim yurdum
Kalbime sığacak yok-imiş ANNE
Her olur olmaza boynumu büktüm
Kaldıramam artık yoruldum cöktüm
Anladımki annem kendime yüküm
Sırtına alacak yok-imiş ANNE
Hüzün gemisinde çekerim kürek
Sadist duygularla bezenmiş yürek
Anladım insanlık zor olsa gerek
Birlikte çekecek yok-imiş ANNE
DURAK’ım der sanki hayat bir kumar
İnsan kısım kısım yer damar damar
Her gelen enseme vuruyor şamar
Dayanacak gücüm kalmadı ANNE
Durak YİĞİT
Gönüllerin Şairi
KOCAELİ
|
Mehmet Tevfik Temiztürk | Yok Etme Bilincimiz Uzaylılarca Engellenemezse 2 |
Sürekli gözlenmekte takip edilmekteyiz,
Bilimin örtbaslarından bunu da bilmekteyiz…
Desen ki gri yaratık, bulursun tımarhaneyi,
Desen ki uzaylılar var, denerler reddiyeyi…
Hiç reddedemez isen mutlak susturulursun,
Bir boşluğun içine atıp durdurulursun…
(2012)
|
Ümran Özlük | Yok İşte Yok. |
Yok işte yok.
Var ama yok,
Derdimi anlatıp,
Asumana dinleteceğim,
Gücüm, cesaretim yok.
Tükenmiş umutların,
Geçmiş de ki hayalleriyle,
Kalakalmışım dağ başların da.
Susuz pınarların gölgesinde,
Hayat bulan yalnız cerenler gibiyim.
Tutunduğum,
Hep kırılacak diye üzüldüğüm,
Bir kuru daldan başka,
Hiçbir şeyim yok.
Dün yok, yarın yok,
Anım ise bana ait değil.
19 Mayıs 2009 Ankara
|
Habibe Merih Atalay | Yok Kavramı |
Kavuşmak yok
Konmadı kanatları bu kuşun henüz
Kuş kanatsız uçamaz
Uçsun diye değil ki bu kuş
Hem kime ne, bu benim kuşum
Her kuş uçmaz
Kavuşmaz herkes de sevdiğine
Eksiktirler henüz
Kanatsızdırlar şu benim kuş gibi
Kavuşmak yoktur bazı hikayelerde
Ayrılık vardır
Kayboluş vardır
Ölüm vardır
Sus pus oturuş vardır
Çığlıklar çığlıklar...ve çığlıklar...
Çıplak tabanlı koşuşturuşlar....
Gözü kapalı... haykırışlarla...
Sessizliğin yırtılışı...
Aşar yapıtı
|
Murat Güney | Yok ki |
Hani bir ses duysam koşarak çıkacağım teneffüse, ama yok ki;
Gözlerim, camdan sızıp gelecek bir ışıkta, ama yok ki,
Gece olmuş, gökyüzü yıldız dolmuş ama samanyolu yok ki,
Uyumuşum mışıl mışıl o inanılmaz yastıkta,ama uyandım O YASTIK YOK Kİ:((
|
Adnan Ünal 1 | Yok Keder |
Yüreğimde gam keder bu iş nereye gider
Şu garip bundan böyle alır başını gider
Kazancımı sorarsan iki damla yaş eder
Taşlar bağlı burada, köpeklerde yok keder
Adnan Ünal "ö.ç.m"
|
Kasım Kol | .Yok ki Başka Türkiye |
Memleket bizimdir,insanlar bizim
Hepimiz aynıyız salkımda üzüm
Hoşgörü,kardeşlik en iyi çözüm
Akıllı ol yok ki başka Türkiye
Türkiye karışsın ister ecnebi
Karışsında farketmez ki sebebi
Unutma hoşgörü denen edebi
Akıllı ol yok ki başka Türkiye
İsimlerimiz bir, birdir dinimiz
Aynı denizlerde yüzer gemimiz
Ayrılık demeye varmaz dilimiz
Akıllı ol yok ki başka Türkiye
Saygı gösterirsen saygı görürsün
Bölmeye kalkarsan elbet ölürsün
Kötü düşünenler her gün sürünsün
Akıllı ol yok ki başka Türkiye
Ozan Kasım bende ülke evladı
Başka memlekette bulmadım tadı
Her daim yaşasın Türkiye adı
Akıllı ol yok ki başka Türkiye
|
Hasan Hüseyin Yılmaz | Yok Ki |
Can dayanır mı böyle kedere
Feleğin imana geldiği yok ki
Nasıl isyan etmem söyle kadere
Yüzüme bir kere güldüğü yok ki.
Halden anlayanın yanına çöksem
İçimde ne varsa çıkarıp söksem
Belki rahatlardım içimi döksem
Dostların halimi bildiği yok ki.
Hep yek düştü şansa attığım zara
Viranım ortada, işte manzara
Senede bir kere olsun kazara
Kimsenin kapımı çaldığı yok ki.
En kara sevdaya ibrettir halim
Zor çıkar bu gönül seneye salim
Vefasız vicdansız o kadar zalim
Gözümün yaşını sildiği yok ki...
Hasan Hüseyin Yılmaz
|
İsa Yazıcı | Yok ki Halbuki |
Karadeniz keşke
Yutak olmuş;
Dört yanı birden
Boğazdan boğaza...
Balıklarını geri ver!
Toplayamadığından yavruları
Bırakmaz; öteki.
Daha önce
Davranan değil;
Onu ona sar!
İçinden belki...
Kolay mı soran?
Vakti geldi.
|
Ramazan Ateş 2 | Yok Mu? |
Bu denli keder gönlümü dağlar
Bir dua yok mu, yalvar yakar…
|
Sena Demirel | Yok'luk |
Bedenim kocaman bir boşluk sanki
Mevsim sonbahar, gözyaşımın hasat vakti
Mısralar yankılanırken uçurumunda
Varlığım yokluğun ta kendisi...
|
Ali Akbey | Yok Mu? |
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hiç mi geçmeyecek acısı..hiç mi dinmeyecek sancısı...hep mi iyi biri olarak kalacağız böyle, hep mi yüzümüze aynı bahane..hep mi iyi birileri kaybedecek söyle...hep mi aynı virane..hep mi yıkılır düşleri insanın, hep mi kırar birileri, hep mi kanatır..hep mi aynı; bu manzara .. hep mi bırakıp gider sevgili, ne olur geçme zaman, ne olur dur! ..hep mi yanlış vakit ... hep mi kal demek için çok geç olur...hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hep mi canımız acıyacak.varlığın da yokluğundan farksız..hiç yok mu bize aşk, yokmu hiç ızdırapsız..
|
Ali Akbey | Yok Ki Sensiz Hiç Bir Şeyim.. |
Yok ki tadı tuzu, hiç bir yemeğin, ellerin dokunmayınca...yok ki bir anlamı hiç, işten eve dönmenin, kapıyı sen açmayınca...soldu gitti, susuz kaldı evdeki tüm çiçekler..tıpkı benim gibi, sanki benim gibi sensizlikten ölecekler..bu kadar mı kırıldın bana, bu kadar mı çok..hadi dön gel, hadi ne olur! hiç mi hatrım yok...ne kadar da boş bu ev, ne kadar da çekilmez..bu yalnızlık, bu dört duvar, yüreğimi boğuyor..yatağım buz gibi, bıraktığın sıcaklık günbe gün soğuyor..haklısın ne desen, haklısın biliyorum.sol yanımda bir boşluk bir boşluğa yürüyorum..beni böyle mahçup böyle sensiz bırakma..ben kırdım ya seni, hani kırıldın ya, sende benim gibi yapma..yüzünü dönme yüzümden, düşme yüreğime gözümden..yok ki tadı tuzu, sorsalar neyin var neyin? , yok ki bir anlamı hiç, yok ki sensiz hiç bir şeyim..
|
Şahin Ertürk | Yok ki Senin Gibisi |
ZELİHA çok zengindi
ZEYCAN aşkı bilendi
SEVCAN benim dengimdi
Pek çok güzeller gördüm
Yok ki senin gibisi
İzmir de sıcak kanlı
İstanbul da çok canlı
Ankara da hep haklı
Pek çok güzeller gördüm
Yok ki senin gibisi
Trakya da açılan
Kütahya da kapanan
Erzurum da utanan
Pek çok güzeller gördüm
Yok ki senin gibisi
Yurt dışında yaşayan
Başka dilde konuşan
Bana çokta yakışan
Pek çok güzeller gördüm
Yok ki senin gibisi
Meral,Sibel ve Canan
Hepsi aşkta ŞAHANE
Bende çoktu BAHANE
Pek çok güzeller gördüm
Yok ki senin gibisi
|
Gürkal Aylan | Yok mu bişeyler hayat biladerim? |
Hadi be moruk
Küllük yap bizi kullara
Yogacı aga naber ya
Yok mu bişeyler?
Transparan seyahat acentası
Cepteki canlı et ve balık lokantası
Dinlenme tesisin de var
Zincirli kuyu çay bahçesi
Akbaba naber ya?
Senin çölünde kum çok
Yüzmesini bilene her yer çöl be moruk
|
Şükrü Öksüz | Yok mudur Durduracak? |
Kim sever bu dünyada insanları üzeni
Güçlüler güçsüzleri neden hep vurduracak
Bilmem ne kadar sürer, bu sömürü düzeni
Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
Amerika Irak'ta hala kan mı dökecek?
Zalimin bileğini vardır elbet bükecek
Adalet bayrağını çıksın artık dikecek
Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
Emperyalist ülkeler halkları bölecek mi?
Adalet mefhumunu her insan bilecek mi?
Filistin'de çocuklar hep böyle ölecek mi?
Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
Öldükçe yiğitlerim yürekleri dağlıyor
Müslüman kardeşlerim karaları bağlıyor
Çeçenya'da analar neden hala ağlıyor?
Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
Daha fazla dönmesin zalim sömürü çarkı
Siyah ile beyazın aslında yoktur farkı
Afganlı insanın da olsun yaşama hakkı
Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
|
Hakan Özüçelenk | Yok Okul Bu Pazartesi |
Başladı Üniversite hevesi.
Şimdi okula veda gecesi.
Gençliğin zirve neşesi.
Hüzün ayrılık hecesi.
Kapandı, sınıf penceresi.
Yok okul, bu pazartesi.
Bu gece, okula veda gecesi.
Kim olacak, prensi,prensesi.
Anı kalacak zil sesi.
Görüyoruz son dersi.
Anılarda küpün karesi.
Yok okul bu pazartesi.
Yaşamın önemli köşesi.
Bilmiyoruz, ne olacak ötesi?
İçimizde gençlik ateşi.
Artık okula veda gecesi.
Ne çabuk bitti. Okul hikayesi.
Şimdi dans pisti almış sisi.
Eğlen şimdi bilinmez gerisi.
Yok zamanı dikecek terzisi.
|
Menevşe Sümen | Yok olan değerlerimiz |
Böyle düşündüm rençperlik yok oldu
Harman yerleri boş kaldı dumanıyla tozuyla
Gelip geçti nede çuval dolu buğday kaldı
Ocak yanmadan tütünsüz yemek yiyoruz
Böyle tarla kuşları uçmaz oldu nede çekirgeler kaldı
Kelebekler uçuşmuyor tek tavşanlar kaldı tarlada
Ata sözü öküz öldü kağnı sindi sabah yarı
Karanlıkken kağnı gıçırtılarıyla uyanırdık
Tütünsüz yemek yiyoruz develer tellalken
Pireler berberken oda yalan buda yalan fili yuttu
Bir yılan yazı yaban kaldı boş budamı yalan
|
Münevver Erilmez | Yok Olan Güzelliklerimiz |
Kaybolan değerler
Yitip giden güzellikler
Kalmamış bazı özellikler
Çalıştığım yIllarda bile;
Hıdrellezde,kaynatırdım
Buğdayı, nohut,fasulye ile
Çocuklarım unutmasın diye.
Hâlbuki buğday berekettir,
Tanrının insanlara bahşettiği.
Buğday sevgidir,
Bebeklerin dişi çıktığında,
Kaynatılıp, toplanır konu komşu.
Yenilir, Güle oynaya
Şükredilir Ulu Tanrıya.
Dolaştım birkaç diyar,
Kalmamış buğdaylar.
İnsanlar bir garip olmuş,
Ne olduğunu bile bilmiyorlar.
Düşündüm;
Ancak un fabrikasında bulunur diye.
Amma velâkin fabrikatör kibirlidir,
Hemşerin bile olsa,ilgilenmez,
Buğday ile,hedik ile.
Diş Buğdayı, Hıdrellez Buğdayı,
Sorunca,diyorlar ki;
' O da ne'?
Özür diliyorum ikizlerim;
Biz Avrupalılaştık ya!
Neye gerek buğdaymış,hedikmiş.
Bizi biz yapan güzellikler,
Kalmamış özellikler.
Bollukmuş, bereketmiş,
Kalmamış değerler.
Belki bir gün sizlere;
Masal gibi anlatırlar.
Münevver Erilmez
.
NİHAYET
Günlerdir aradım durdum,
Kaybolan değerlerimizi.
İstanbul Adapazarı derken,
Aklıma geldi bir sabah erken,
Beynimde şimşek gibi çaktı,
Alanya'dan, Dr. Ayhan,
Henüz oralar yozlaşmamıştır,
Vardır hala değerlerimize,
Sahip çıkan insanlarımız,
Telefon ettim;
Üçüncü günde geldi
İkizlerin diş buğdayları,
Önümüz Yılbaşı, Bayram,
Garip şair Okurcalar Köyüne hayran,
İşte benim köylüm,yüreği zengin,
Utansın fabrikatörler,yürekleri engin,*
Erilmez hiçbir zaman olmadı yılgın,
Sağ olasın sevgili arkadaşım Dr. Ayhan,
Sevgili can dostlarım,
Hepiniz davetlimsiniz,
Diş buğdayı yemeye,
Vaktiniz varsa eğer gelmeye,
Saygı duyuyorum verilen emeğe.
* engin./ değeri düşük
.
|
İsa Yasin Yüksel | Yok Oldu |
YOK OLDU
Güllerim vardı kırmızı kırmızı
Bir gün sulamadım soldu
Hayallerim vardı bir sürü
Bir gün kurmadım öldü
Balıklarım vardı akvaryumda
Bir gün sudan çıkardım boğuldu
Bir aşkım vardı,her şeyden sakındığım
Her gün sevgimi verdim ama şimdi yok oldu
|
Tarık Öcalan | Yok Olan Sen |
Boş bir sayfaya seni çizmeyi isterdim hep
Bana bakan, ikitane yeşil mercan
Ve ipekten yapılmış bir saç
Ama, buna cesaret edecek sayfa bulamazdım.
Boş bir kağıda seni anlatmak isterdim hep
Güldüğünde, dünyaların nasıl benim olduğunu
Gözlerindeki tek damlada, yüreğimin nasıl boğulduğunu
Buna, kalemlerde cesaret edemezdi.
Kalbimden seni anlatmasını isterdim hep
Susar,konuşamaz, ağlardı
Yokluğunu söyleyemezdi bana
Bunu kabul etmeye benimde cesaretim yoktu.
Biliyorum bir kaf dağının arkasında olduğunu
Bütün anka kuşlarını yardıma çağırdım
Meleklerden öğrendim, senin için zamanın durduğunu
Her gece, adını ruyalarımda çağırdım.
Seni çizmek, seni anlatmak, seni anlattırmak çok zor
Düşüncelerime, yokluğunu kabullendirmek
Zerdali yapraklarına sardım sensiz bütün günlerimi
İçimde bir his,açılacağı gün hiç gelmeyecek.
|
Güçlü Sönmez | **Yok Olmaktan Korkma |
Bir sevgili aradım yıllarca
Onlarcasını buldum yollarda
Aldıklarımı ve verdiklerimi
Toplayıp çıkarınca
Ellerimde sadece kalan
Yine o sevgili
Hala aranan
Sorumluluktan kaçınca
Sorunlardan kurtulunmuyor
Sırtında yük olmuş pişmanlıkların
Oysa yok gereği karışıklıkların
Hayatın senin yazdığın bir kitap
İster kahraman ol, ister bitap
Yok olmaktan korkma
Her yazdığın satırla
Daha da derin kazıyorsun
Kendini sonsuz hayata
(İstanbul, Kasım 2006)
|
Serap Demirtürk | Yok Olmadan Yaşamak - Hikaye |
Uzun süren kıştan sonra sımsıkı tutunup ağacın dallarına, şöyle bir baktı da filiz verdi domur domur. Güneşe göz kırptı, toprağı selamladı. Merhaba hayat, dedi. O cılız ama heyecanlı sesiyle daha önceleri hiç duymadığı sesler vardı bu evrende. Daha önce görmediği o kuvvetli ışık, gözlerini kamaştırdı. Ayasını iliklerine dek garip duygular kapladı içini. Bu, doğumdu… yaprağın doğumu. Gün geçtikçe serpilip güzelleşti de dönüp bakmaya başladı, diğer ona selam veren soydaşlaşma. Ne hoştular. Kimi ince uzun, kimi tombul, kimi yeşil, kimi yeşile benzemeye çalışan…
Tutunmaya çalışırken dalına, hava birden karardı…serin bir yel esti, ruhunu üşüten. Önce minik damlalar düştü yüzüne, sonra iri iri damlalar çarpı minnacık vücuduna. Nasıl da acıyordu canlı. Tüm çabasıyla tutunuyordu dalın ellerine… dolunun vicdanı yok gibiydi. Gözlerini kapadı titreyerek…bir süre sonra sessizlik oldu. Çıt yoktu doğada…
Gözlerini açtığında olanları algılayamadı.
Yaştaşı olan, o merhaba deyip selamlaştığı komşularının çoğunun ya dalı kırılmıştı ya da o gencecik komşuları yerlerde görünüyordu. Doluya, gözyaşları karıştı. Neden ki hayata bu erken veda? ...
Gün o saatten sonra oldukça hüzünlü geçti ve günler, günleri kovaladı. Nasıl oluyordu bilmiyordu ama büyüyüp serpilmişti. O büyürken dallarına başka komşular da gelmişti ağacın. Yaprağın ayası iyice belirginleşmişti. On beşlik gençlere taş çıkarırcasına güzeldi,
Duru ve sevgi dolu.
O gün gözlerini açtığında çocuk sesleri duydu ağacın dibinde. Bir grup çocuk, ağacın altında toplanmış, kıkırdaşıyorlardı. Kalp şekli kazıyorlardı ağacın iri gövdesine sevgi adına, sevgiyi hiçe sayarak. Ağaç bir şey diyemiyor, sessizce olanları izliyordu ilikleri sızlayarak. Ah edemeden öylece bakakaldı. Sonra sek sek oynarcasına hoplayarak uzaklaştı çocuklar…
Üzerine kaç yağmur yağdı, kaç yaprak gözyaşları damladı ağacın gövdesine, bilemedi.
Bir gün kalabalık bir aile yaklaştı ağaca. Yaprak, merakla bakıyordu gelenlere. Bunlarda mı bir şey yapacaklardı ağacına, babasına? O da ne! Biri bir halat attı, şu kalın olanına. Bir daha…sonra çekti, çekti, çekti ipi. Dal ses çıkaramadı; eli, ayağı buz kesti.adam bağırdı:”Ta mam! İp hazır, hadi sen kilimi getir.”iplerin arasına kilimi nasıl koydular bilemedi yaprak ama salıncağı gören şu kıvırcık saçlı esmer tenli çocuk koşarak geldi yüzünde bin tebessümle. Oturttular çocuğu salıncağa, ip ayaklarının altında kalıyordu ve canı yanıyordu ama sevincinden çok değildi acısı. Başladılar sallamaya yaramazı, “Daha yukarı! Daha! ”diye haykırıyordu çocuk. Bir an dal, kırılacak gibi oldu; gözyaşları acıyla damladı toprağa ağacın, gören olmadı. İnledi, duyan olmadı. Kızdı, söyleyemedi…Yaprağı hüzün sardı, babasıydı ağaç onun. Hangi zerresi sızlasa onun da ruhu ağlıyordu.
Sonra durdu salıncak…Çocuk, yavaşlayan salıncaktan hopladı, düştü; toz içindeki dizini sildi, top oynamak için babasını aramaya koştu. Büyükler, yüreklerindeki çocuğu uyandırıp top oynarlarken çocuklarıyla yüzlerinde garip bir mutluluk olur ya onu gördü yaprak ta uzaklardan.
Onlar oynarlarken minik bir kıpırtı oldu dalda. Küçücük bir çocuk, salıncağı sallıyordu boş boş. Öyle hoş bir ahenkti ki bu… dal, çektiği acıyı unuttu. Çocukla birlikte oynamaya başladı.
Bir ileri, bir geri… sanki duruluvermişti fırtınadan artakalan sızı. Birden salıncak durdu. Çocuğun annesi, kucaklayıp onu salıncağa yatırdı hırkasını yastık yapıp. Çocuğun sapsarı saçlarının bukleleri papatyalar gibi sardı yastığı ve göğe mahmur mahmur baktı masmavi gözleri.bir ninni tuttururken anne yanık sesiyle yavaş yavaş sallıyordu salıncağı, dalı incitmeden. Dağlar, taşlar, yapraklar, çiçekler, böcekler dinledi… duruldu tüm fırtınalar, uyudu çocuk. Dal da sakinleşti ninninin ahengiyle. Yaprağın gözleri doldu bu anın etkisiyle…
Gece olduğunda hâlâ o anı hatırlıyordu yaprak, gizli gizli özleyerek gök gözlü çocukla ninniyi, o sakin salınışı anarak…
Yaz bitiyordu. “Hayat ne de güzel devam ediyor.' diye mırıldanırken yaprak, bir çıtırtıyla sıçradı. Çocuklar… gene onlar mıydı; gene sapan yapacağız diye geçen günkü gibi babasının canından can mı alacaklardı? Hayır, kuru dallara basanlar, kelli felli adamlardı. Ellerindeki baltayı kimi sırtına vurmuş, kimi elinde sallıyordu. Kiminin elinden de sigara dumanları savruluyordu. “Sakın! ” diye inledi yaprak sesi çıkmadan, sessizce…”Sakın atma o sigarayı, söndürmeden! ” Hayır, atmadılar… oturdular ağacın dibindeki taşlara ve hangi ağacı keselim muhabbetine başladılar. Yılkıya çıkmış ağaç yoktu ki burada, hepsi yemyeşildi. Olacak iş miydi bu, göz göre göre cinayetti! “Bak dallara, kalın kalın… Bundan iyi çit olur.”deyip hiç düşünmeden vurdular baltayı karşıki ağaca. O güzelim dallar, bir bir yere serildi, yapraklar ağladı. Ağaç yalvardı “Durun! ” diye…Duyan olmadı…
Koruyu derin bir sessizlik sardı. Kuşlar bile korkudan darmadağın oldular. Sincaplar kaçtı. Börtü böcek dalları terk etti. Yüklendiler, götürdüler dalları. Yapraklar yerde ağladı, ağaç çırılçıplak kaldı.
Sanki günler mi kısaldı, ne! Daha erken kararıyor artık hava. Sabahları çiy taneleri ile başlayan gün, serinlemeye başladı. Yaza özlem duydu bir an yaprak derinden bir iç çekerek. Geçen zamanda nasıl da büyümüş, serpilmişti. Geçence ağaç onlara, karlı havaların ne kadar eğlenceli olduğunu; karla yüklü dallara bir kuş konduğunda yere süzülen kar tanelerinin yere inerlerken nasıl dans ettiklerini anlatmıştı. O günleri yaşamayı istiyordu. Yaprak, bir an ne çok şey yaşadığını düşündü yaşının küçüklüğünü göz ardı ederek. Sevgiyi, acıyı, huzuru tatmıştı; dostluğu öğrenmişti. Ancak kendini eskisi kadar iyi hissetmiyordu. rengi de değişmeye başlamıştı, eski gücü kuvveti yoktu sanki.
Bu aralar sık sık yağmur yağıyor; rüzgar daha sık okşuyordu ayalarını, estikçe esiyordu. Yeşilden ala, aldan sarıya geçen yaprak, ağacına, dalına çarpıyordu her rüzgarda olduğu gibi ve eli ayağı buz kesiyordu çektiği acılarla. Oysa o kadar çok seviyordu ki rüzgarı. Onunla ferahlamıştı ruhunun en ücra köşeleri bunca zaman.nereden bilebilirdi ki yokluklara savruluşunun nedeni olacağını…
Gece çok üşüdü, titredi ilikleri. Bir yağmur yağıyordu, bir rüzgar sarsıyordu. Dört elle tutunuyordu dalına. İçini, bilinmez bir korku sarmıştı. Yaşadığı her şey bir bir gözünün önüne geliyordu.elinde baltası olan adamlar kabusu oluyordu; sonra o kıvırcık saçlı çocuk, elinden tutup onu uzaklara götürüyordu.
Sabah gözünü açtığında kendini yerde buldu hazan yaprağı…Yerdeydi! .. ağacından uzaklarda bir yerde! .. çığlık atmak istedi, atamadı. Elini uzatıp tutmak istedi dalını, uzanamadı. İyice kurumuştu, üşüyordu iyiden iyiye… rüzgar savuruyordu çaresiz ve sararmış bedenini ordan oraya. O sırada bir ses duygu, son bir ümitle başını kaldırdı ve ölümün nefesini hissetti ensesinde, derinden bir acıyla. Ah, dedi…kimse duymadı. Bilmeden üzerine basan, yeni yürümeye başlayan çocuk bile duymadı inlemesini. Dağıldı… her bir parçası bir yere gitti. Bir zerresi de toprağa ulaştı yeniden dirilmek için.
3.6.2009
SERAP HOCA
|
Zennehar Yılmaz | Yok Olmayan Öfkem |
Uyumuyor öfkem her gün artıyor
Ruhum daralıp dayanamıyor sesini
Duymak bile yetiyor öfkemin uyanışına
Bu nasıl bin kindir bilmiyorum
Af diliyorum rabbimden duygumu yitirdim
Öyle bir yara aldım ki kelimelere dökemiyorum
Hani baba yarısıydı ya kesip attığı
Tırnağının mikrobu bile olmaya layık değilsin
Nefret ediyorum haykırmak istiyorum yüzüne karşı
Bir yanım durduruyor yine öfkeme hâkim olamamaktan korkuyorum
Yarım bıraktığım öfkemi anlatmaya devam yine
Boş sayfa bırakmayacak haykıracağım sitemimi öfke kinimi
Durup düşünüyorum seni anımsayacak bir iki hatıradan başka bir şey yok
Bir iki demem lafın gelişi değil bir iki ikincisi sana öfkemi kusmama sebep hatıram
İtham ediyorum seni vefasızlığına
Seni anımsayıp duygulanacak özlem duyacak bir sevgi bağıda kurulmamıştı zaten
Anlatacak çok şey var aslında duymaya kalbin dayanacak mı bilemiyorum bir hayli yaşlanmışsın
Kaldıramazsın haykırışımı sen hiç yarısı olmadın ki babamın
Sen babamın yarısı olmayı değil tırnağının mikrobu olmayı da hak etmiyorsun ki
Yıllar geçirdin hayat kavgasında unuttun hatırlamadın
Benimde bir hayat kavgam var ama içimdeki sana olan öfkemi uyutup unutamıyorum
Ben seni amcalığa kabul etmiştim bu yüzden sanırım öfkem
Ama sen beni yeğen olarak kabul etmemişin
El olmuşum hatıra değmeyen anımsanmaya gerek görülmeyen
Öfkem ulaşılmaz patlak volkanlar gibi yüksek erişilmez söndürülemez
On yedi yıldır hala ilk patlamış hali gibi lavlarını deniz yapmış çoğalttıkça çoğaltıyor
Seni bu denizde öfkemle boğmak ölmeden yüzüne haykırmak istiyorum
Beni affet toprak babam seninle aynı kanı taşıyana duyduğum öfke için kin için
Belki sen hayatta olsaydın geçerdi senin içindeki kızgınlığın ama benim geçmiyor geçmeyecek babammmm…
|
Nazan İzmirli | Yok olmayan tek şey |
yok
verilmiş bir söz
dilimizde
birbirimize
ne farkeder ki
ruh ikizimiz
birleşmişse
gönüllerde
değmesin
dudak dudağa
değmesin
tenin tenime
alevler sönermi
sanarsın
buz
denizinde
kalpten kalbe
bir yol
bilinmeyen
görülmeyen
sonsuzluğunu
hissettirir
masumane
gözlerde
.....yok
.............yok
....................yok
söz....................yok
............................yok
olmayan
tek şey
........................sensin
ben de.......................
08.02.2006-antalya
|
Seçil Karagöz | Yok Olsun Keder! |
Değil yıllar, aylar, günler, saatler;
Dakikalar bile önem arz eder.
Ömürler kısadır, boşa niyetler;
Her anı ararız, yok olsun keder!
Yer içer, güler ve coşar oynarız;
Zoru görünce de hemen kaçarız.
Serde yiğitlik var! Neden korkarız?
Her anı ararız, yok olsun keder!
Çokbilmiş olsak da mutsuz yürekler;
İki kere iki bazen beş eder!
Her zaman yeşermez özgün niyetler;
Her anı ararız, yok olsun keder!
Kendimize yetmek, varla yetinmek
Varken bu ne iştir, bunca tepinmek?
Mutlak var olmalı haddini bilmek.
Her anı ararız, yok olsun keder!
23.01.2012
|
Serap Tepedelen | Yok Oluş |
Güneşle tarayamadık saçlarımızı
Yıkayamadık bedenimizi ay ışığında
Sevdayı büyütemedik yüreğimizde
Ufacık ettik umutlarımızı
Un ettik,eledik
Güzel olan ne varsa
Yok ettik.
(1997- Bursa)
|
Sinan Karakaş | Yok Olur Değerler |
İnsana hakaret eder,Ahiret yoktur diyenler,
İnsanlar ot gibidir der,Deli gömleği giyenler,
İnsan dışında bir varlıkAkıldan noksan sayılır,
Akıl da yok sayılırsa,Birden yok olur değerler.
|
İhsan Altınışık | Yok oluş |
Sevmek güzel bir yakış
ona başlatan ise
bazen bir gülüş,
bazende bir bakış.
Akıldan çıkmaz bir an
kalplerdedir her zaman.
Sevenler değil asla
terkedendir aldanan.
Bendede durum aynı
onunlaydı var oluş,
terkedip gidince o
başlamıştı yok oluş.
29.05.1997
Perşembe
00:08
|
Divane Mustafa | Yok Oluş |
Son bir hayal daha kurdu bu gün yüreğimdeki göz yaşım. Son bir bulut isyan
etti işte yıkılmış olan çınara... ve son bir kez daha kalemim oynadı
içimdeki buruk isyan için beyaz kağıdın saflığında...
Hayal içinde bir düş gördüm sanırım. Anahtarsız bir rüyadı bu bir kez
açıldı ve üstüne kilit vuruldu. Kaldırımlara karışmış her duygu zerreceği
hatırlatır şimdi umudumu. Bir yakamoza şahitlik yaptırır işte düşlerime seni
sevdiğim gerçeğini. İsyanlarım bir alamot sonbaharında erir ve dökülür
yaprakları aşkımın. ayrılık dizesine düşmüş işte yaşam dediğimiz aşkım...
İsyanların satırlarında yitirdim ben geleceğimi. Paslı bir ışık düşer
şimdi görünmeyen karabasanlarıma. Birleşilmemiş bir ayrılık varya onun için
ağıt yakar şimdi gecelerdeki hüzün... Dumanı tüter şimdi buzun kayalaşmış
yüreğimde. Gölgesi yakar ellerimin içindeki ayrılık rüzgarını hüznün...
Hayal Perisi seni düşlerimde sevdim ben ve sesindeki ezgi sardı bedenimi...
Kelimeler aldı işte gerçekteki son umudumu. ve seni yine gölgesinde sevicek
bu çocuksu gözlerim düşlerin... Karanlığı yok etmedi işte ayrılığın aşkımı.
Sana dökülür şimdi gösteremediğim her duygu.. Bir korku saldırırdı
düşüncelerime umarsızca ve o korku gene alıyor işte seni kavuşturamadan
ellerimden....
Ve geceler...
İlk kez bir gece sunmuştu senin aşkını yüreğime. Ve yine yıkılmış
benliğimden bir gece sabaha dem tutarken alıyor düşüncelerimden. Sessiz bir
çığlık düşer şimdi üstüne düşlerimin her gece.. Birleşilmemiş bir ayrılık
kopar işte bir kasırga gibi ümitlerimin üstünde. Köpüğünde kaybettim ben
aşkı denizsiz bir çölde. Ve yosunlaşmış bir korku tutar umutlarımı Hayal
Perisi...
Ve son dileğim...
Sonsuz bir mutluluk tutsun ellerini..
(yıkılmış umutları canlandırmak değil artık düşüm. yok olmuşları anımsamak
sadece...)
|
Vaner Kayaçelebi | Yok Oluş |
Hiçbir şeyimiz yok. Aşk var. Aşkta kanlı bir gecenin kanlı mateminde tek edip gitti bizleri. Yalan, acı, gerçek, hakikat ne varsa silip süpürdü. Bir ara düşündüm de düşümde bir aşk kalmıştı. Acı çeken bedenlerde acıdan kaçar olduk tam da acıya alışmışken. Çok eskiden tek gecede bin aşk, bin aşkta tek gece vardı. Şimdi bin gecede tek aşk, tek aşkta bin gece bile yok. Sevdim ben Allah belamı versin ki sevdim.
Biliyorum her şey geçer, zaman bile kalmaz değişim içinde. Yoğrulup sıradanlığımızda gebereceğiz. Bir gebereceğiz bir yok olacağız. Gebermek bile yok edemeyecek bizleri. Yolda giderken kristal bir tabutta gördüm. Dokunsam parçalanacaktın. Sevdim seni ben bunu martılar böyle bilsin.
|
Refah Torlak | Yok Ortada Sorun Falan /... Asıl sorun İnanç sömürgenleri |
“ YOK ORTADA SORUN FALAN “
(asıl sorun inanç sömürgenleri)
Gıpta ile bakıyorum, gönlüm inanın sizlerle
Hepimiz kuluz, insanız, ne farkınız var bizlerle
Bilin oyun oynanıyor, türlü alicengizlerle
Sabır edin aşılacak, dürüst, kalbi temizlerle
Baş örtülü kardeşlerim, sizleri çok seviyorum
Bilin sizler üzüldükçe, için, için eriyorum
Art niyetli olmayana, selâmlar gönderiyorum
Samimi fikirlerimi, önünüze seriyorum
Türlü uygunsuzluk görüp, hep sabır gösteriyorum
Ne kimseye sataşıyor, ne ortamı geriyorum
Ne birini hor görüyor, ne kimseyi yeriyorum
Bu millet bölünmeyecek, sizlere söz veriyorum
İster mi sanırsın bu hali, girermiş girmezmiş falan
Ne O saflarda yer alan, ne de dışarıda kalan
Yok dışarı, yok içeri, yok, sokak kamusal alan
Eskiden bu böyle miydi, kim sanırsın fikri salan
İnanın hep nifakçılar, inanın ki hepsi yalan
Müslümanlık baş örtmek mi, peki ne olacak çalan
Farkında olmadan kimse, örtbas ediliyor talan
Fırsatçıya fırsat verme, yok ortada sorun falan
Örtün simgeye dönüştü, geleceğimizdir solan
Kullanıp ta yönlendirir, ister hep peşinde dolan
O inanç sömürgenleri, bir görünüp bir kaybolan
Dürüst saf millete olur, inanın ki bütün olan
Refah TORLAK / RETOR
Dipnot:
Evet hiç kuşkunuz olmasın, ortada sorun falan yok,
Başörtüsü meselesi yok, asıl sorun inanç sömürgenleri,
Asıl sorun, dinimizin siyasete alet edilerek kullanılması,
Saf ve temiz yürekli Müslüman kardeşlerimizin aldatılması,
Sorun başörtüsü değil, türban değil, örtünmek değil,
Sorun örtünmenin, türbanın simge haline dönüştürülmesi.
Bu art niyetli inanç sömürgenlerine alet olmayın ne olur.
Örtünürseniz yalnızca Allah için örtünün,
İnanırsanız yalnızca yüce Allah’a inanın,
Allah ile aranızda hiçbir şey hiçbir kimse yoktur,
Allah ile aranıza hiçbir şey giremez bunu asla unutmayın.
|
Serdar Çelebi | * Yok Oluyorum * |
gitgide siliniyor aynalardaki suretim
uyuşukluk tüm vücuduma yayılıyor
buna bir türlü engel olamıyorum
yaşam artık sadece uyumak
yemek yemek
ve yediklerimi hazmedip;
hazmedemediklerimi boşaltmaktan ibaret oldu
hep aynı yerde
yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide yürüyorum
adımlarımı dışa taşırmadan
bir uçurumun en uç noktasında
yere çömelmiş cevabı olmayan sorular soruyorum kendime
zihnimin algılayabilme kapasitesini aşıp
o cevapsız sorularımı yanıtlamaya çalışıyorum
ama bir şey mani oluyor sonuca ulaşamıyorum.
tam anlayacakken anlamsızlaşıveriyor hayat
her şeye en başından başlamam gerekiyor
ve her başlangıçta daha çok sürükleniyorum kıyılara
bu belirsizlik sonum olacak
göz göre yok oluyorum
22/06/2005
kıyı
|
Nebi Durmazoğlu | Yok oluyor hayvanlar |
Bizler yokken onlar vardı evrende
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Şöyle bir bak kaldılarmı çevrende
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Arenada hep güreşe başlarlar
Oley deyip boğaları şişlerler
Öldürünce şampiyonluk düşlerler
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Kurbanlığa çadırları kurarız
Kaçırınca otoyolda ararız
Yakalayıp bacağını kırarız
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Ava gidip at üstünde dururuz
spor diye kurdu kuşu vururuz
Kim sorarsa hayvanları koruruz
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Köpeklerle kızakları çekeriz
Fili vurup dişlerini sökeriz
Tilki için siyanürler dökeriz
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Horozun sesini duyamaz olduk
Leyleği havada sayamaz olduk
Arının balını yiyemez olduk
Sayemizde yok oluyor hayvanl
Yalan nedir,riya nedir,bilmezler
Alay edip arkamızdan gülmezler
Çıkar için,dostlukları silmezler
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
Mutluluk hayvanı sevmekten geçer
Hayvanı sevenler kalırmı naçar
Durmazda onlara kalbini açar
Sayemizde yok oluyor hayvanlar
25 02 2009
Durmazoğlu
|
Tuğrul Pekel | Yok oluşuma dair; Bir Mektup |
Yok oluşuma dair;
Bir mektup
Dün gece yatağımda seninle konuştuktan sonra telefonumu yastığın altına koydum. Uykum var derken yalan söylemiştim. Uyuyamadım.
Seni düşündüm Seninle beraber geçen son günlerimi düşündüm. tanıştığımız günden beri, seni düşünmediğim, seninle birlikte olmak istemediğim tek bir dakikam bile olmadı. Sadece yüzünü görmek sesini duymak yeterliydi bana. Aşık olduğum gerçek anlamda ilk genç kızdın.
Bir gün gelecek bunlarında yeterli olmayacağını da biliyorum. Dokunmak isteyeceğim. Pürüzsüz cildinde parmak uçlarımı gezdirirken keşfedilmemiş ormanlarda iz süren kaşiflerden farkım olmayacak. Ve hep sensiz geçireceğim günlerimi düşüneceğim Her alo deyişinde yüreğim bir kere daha burkulacak Beklediğim sona bir adım daha yaklaştığımı anlayacağım.
İstemesen de bir gün her şeyi yanına alıp geride sadece yok oluşumu bırakıp gideceksin
Senin için birtanem _____________________
27-08-2007-Pazartesi
Tuğrul Ahmet PEKEL
|
Muharrem Akman | Yok ortalarda |
Derenin şırıltısı kalmış kulaklarda
Yaklaştıkça canlanıyor hatıralarda
Harabe köy odası yok ortalarda
Şenlenirdi ramazanlarda, bayramlarda
Birkaç kap yemek koşulurdu köy odasına
İftar vakti doluşulurdu sofralara
Açılırdı oruçlar şen şakrak gırla
Ezan biter hoca kurulur baş uca
Yorgun akşamlarda bir tas çorbayla
Bir demli çay keyfi köşe başlarda
Ne yapsan fayda etmez haşarı çocuklara
Namaz vakti sıvışırlar köşe bucağa
Okul yolu uzak toplanılır bir araya
En süslü çantalar gururla koltuklarda
Ödevler tastamam kandil ışığında
Okul yolu uzak oyunlarda girer araya
Defterler sırada, öğretmende gözler kulaklarda
Neler vardı kim bilir o günkü konularda
Ya misket ya kovalamaca teneffüs aralarında
Öğle yemeği bekler çantalarda
Baba madende çalışır ana tarlada
Koşuşturmadır gider olur akşamlarda
Çıra neyine yetmez kandil yoksa da
Hep birden yapılır ödevler,evlerde sırasıyla
Yılar harcanıyor hazırdır diplomalarda
Hayat savurur her birimizi biryana
Vatan borcu var şimdi sırada
Koşulacak yurdumun bir ucundan bir ucuna.
Muharrem Akman
14/10/2008 Zonguldak
|
Erem Ala | Yok Oluyorsun Bende |
Ben taa eskiden yanık korum mangalda,
Sen tatil yapıyorsun hâlâ kumsalda,
Aramızdaki tek fark işte bu anla,
Nasıl anlayabilirsin ki sende nerde o kafa...
Sıkılmaya başladım seni sevmekten,
Uzağımdasın her zaman sen benden,
Yakınlık,sohbet mazide kaldı zaten,
Seni sevmeyi bırakacak bu kalp ebediyen...
|
Ahmet Refik Tavşanlı | Yok Say |
......................................................
Eyvaah; N’aptım Ben..! De-me-den,
......................................................
...........Olanı; { Yok - Say..! } N’olur’sun..!
......................................................
Önce; Durup Düşünmez’sen,
......................................................
...........Sonra; Düşünür Durur’sun..!
......................................................
..Ahretahû..
09.02.2011
...(09.30) ...
.Karşıyaka.
(Ata Sözü)
..........Öfke Gelince; Göz karartır,
..........Öfke Geçince; Yüz kızartır..!
|
Metin Soydeveli | Yok, Öyle Kendiliğinden Güzellik |
Yok, öyle kendiliğinden güzellik
Çiçek dalıyla…
Arı balıyla güzel.
Gül dikeniyle…
İnsan?
El parmağı,
Parmak tırnağıyla güzel.
Kaş gözü,
Göz kirpiğiyle…
İnsan kendine güzelleşir önce
Gülerek bakınca aynaya
Yok, öyle kendiliğinden güzellik
Dağ dumanıyla…
Gök güneşiyle…
Gece yıldızlarıyla güzel.
Kendiliğinden güzel değil,
Dünyayı güzelleştiren çok şey var
Dağı, taşı, ormanı, denizi, ırmağıyla.
Yaşamak da öyle
Sevince… Sevince…
(17.06.2008 İzmir)
|
Ahmet Can Akyol | Yok Şiir |
-Yaz günü Ağustos’ta
Üşüyorum yok’luğumla
Yaralı bir küskün müyüm
Bir eski yabancı mı yoksa
Şu eskitilmiş İstanbul’da-
(Akşam / üzgünüm)
Silinmiş o siluet şarkılar yok
Sularında oynaşan ışıklar yok
Aşk diyen anılarım nerde benim
Varlığımı bir bilen bir duyan yok
(Gece / hüzünüm)
Ben değil miydim o uçarı çocuk
Ellerim de saklı şimdi bir tutan yok
Kim yaşadı beni benden habersiz
Bir kırılmış gölgeyim tanığım yok
(Daha gece / ağlıyorum)
Ne bir mekan var bana ne sığınak
Sokaklar da karanlık bir adres yok
Fazlalığım sanki bu koca kentte
Kaybolup giderim be ötesi yok
Soru / üzgün müsün
Soru / hüzün müsün
Soru / ağlıyor musun
Cevap / yok
|
Gözde Hatiboğlu | Yok Senden Öncesi |
Bazen zorluyor sessiz kalmak.. sınamaların sonunda hep Orda olmaya çalışmak gücünden alıyor.. Götürüyor içinde sevdalı bir şeyleri, yine de tam değil.. Aşk hep var.. hayatıma girişin tanrının mucizesi, bilirim.. Çiçekler açarken karlar altından mevsimi geldiğinde, Sevgilerden el ele geçeceğiz.. tüketmek için değil çaba.. Emek ve paylaşımla var ediliyor bir hayat.. Dağılıyor geçmişin gölge misali takip eden bulutları.. Arzular vazgeçilmez ve tanıdık kılıyor birbirimizi.. Tanıdık ruhlar gibi, geçmişten geliyoruz aslında.. Gözlerimiz kapalı iç sesimizi dinliyoruz.. Öyle hırçın tavırlar yok artık, dingin sulardayız.. Kırık dökük cümleleri topladık, konuşuyor yürekli tarafımız.. Çağrışımlar sana dair artık hayatımdaki ve diyorum ki, Aşkı bildiğimi sandığım yanılsama yaşantılara son verdim.. Yok senden öncesi, senden ötesi.. verdiğin anlamlarla dolu yaşantılar Lütuf sanki, işle aşkı ellerinle yüreğime. Ayrılık uzak olsun düşlemlerimize bile.. yazgıysa bu Razıyım ve kabulüm seninle her şeye..
(7.ekim.2005)
|
Bayram Eser | Yok Sen |
“dün gece iyi geçti sen bendeydin
ama bu gece yalnızım sen yoksun
emin değilim belki ben sendeydim
ama bu gece yalnızım sen yoksun
geceler hep bu kadar uzun muydu
yalnızlık taşınmaz bir hüzün müydü
aklımda kalan yalnız yüzün müydü
ama bu gece yalnızım sen yoksun
geleceksin deyip bekleyeceğim
geceyi geceye ekleyeceğim
geldiğini kime söyleyeceğim
ama bu gece yalnızım sen yoksun
belki başka gece yine gelirsin
bana geldiğin yolları bilirsin
belki gitmez ömür boyu kalırsın
ama bu gece yalnızım sen yoksun…” 11.03.2011
|
Sefer Kurt | Yok Sende |
Hani çok çok seviyordun
Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende
Seviyorum diyordun şimdi unut diyorsun
Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende
Hani söz vermişdik birbirimize
Ebedi sevecekdik sözün nerede
Vurdun sırtımdan vurdun kahpece
Yok güzelim yok hiç gurur yok sende
Aşk farklı mutlulukla ölüm arası
Kainat içinde farklı alem aşk dünyası
Beni mutluluktan ettin geldi ölüm sırası
Yok güzelim yok hiç gurur yok sende
Senin mutluluğun için her şeyi göze aldım
Söyle vicdansız söyle sen benim için ne yaptın
Yaptın hemde en iyisini kalbime yara açtın
Yok güzelim yok hiç sevgim yok sende
Adaletsizmiş aşk adaletsizmiş dünya
Birde sen olunca bunların yanında
Tamamladınız birbirinizi beni bıraktın karanlıklara
Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende
|
Sinan Karakaş | Yok Sayamam |
Yok sayamam hiç kimseyi,
Beni de yok sayan olur,
Eşit herkesin düzeyi,
Saygı duyan, saygı bulur,
Ben mi var etmişim onu,
Ne haddimedir yok saymak,
İnsan ise eğer konu,
Bana düşen saygı duymak,
Kainatın sahibi var,
Ben aczimin farkındayım,
Haddimi aşarsam zarar,
Kul olmanın yolundayım,
Kendimi doğru bilmezsem,
Bilemem ben hiç bir şeyi,
Vahyin yolunda gitmezsem,
Kaybederim ben düzeyi.
|
Sevgi Uz | Yok Şimdi |
Ne umutlar vaat etmiştin, uğrunda ölünen sevgiler
Yok şimdi; uğrunda ölünmeye değecek sevgililer...
28 Ocak 2002
|