poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Ali Altın
Yitirmeyi Bilir Misin?
Yaz gecelerinde Akdeniz’in, insanın tenini okşar gibi estirdiği bir rüzgar gibidir sevmek. Senden çok uzakta da olsa sevdiğinin ellerini hissedersin rüzgarın okşadığı yüzünde. Bir iskeleden şehrin ışıklarını seyredersin. Kumsaldan taş toplarsın ve her birini ayrı bir dilekle atarsın denize. Kışın yerini kuru ayaza, zemheri yellerine bırakır Akdeniz’in rüzgarları. Yüzünü kırbaçlar gibi gelir, kör bir bıçak kesmiş gibi yüzünü acı verir. Aynıdır aslında her iki rüzgar da. Tek farkı güneşini kaybetmiştir kış ayında. Hissettirdiği acı soğuk kendi acısındandır kim bilir? Ama şu bir gerçektir, kışla birlikte güneşini yitirmiştir. Biliyor musun tanımazken bile seni, hep seni dileyerek atmışım kumsaldan tek tek topladığım taşlarımı. Ellerini hissetmiştim yüzümde. Ben, seni tanıdığım ilk gün anlamıştım onun sen olduğunu. Sen ise yüreğime yerleştikten sonra anladın onun ben olmadığımı. Doğmadı o günden sonra güneş dünyama. Ve ben seni yitirdiğimi anladım. Güneşimi yitirdiğimi...
Perizat Yönet
Yitiyoruz
Yitiyoruz yavaştan Yalancı baharı ömrümüzün Ben deli miyim bilmem ki Onbeşinde yeni yetmeyim bazen Bazen yıllar güler halime karşıdan Unutmayın yıllar Siz de tarih oluyorsunuz
Sezai Güler
Yivli Şiirler
Haklısın kalbim, silkindim, ürperdim, kendime geldim Ta en başımdan çaldım, hani bilirsin işte, en en geçmişim Haddime miydi yorgun atışlarına giderli, yivli şiirler saplamak Çaldım, onun anneliğine saygı, sana yeniden ölü toprağı serptim... S.Güler-26.1.2017
Veysel Şimşek
Yiyen Kavata
Kardeş hakkı yiyen girsin kabire, Çoktur böyle yer yer doymaz habire, Hayret kaldım şu bendeki sabıra, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Hakkım vardır her dökülen yaprakta, Adım adım karış karış toprakta, Utanmaz şerefsiz çıktınmı tahtta, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Sözlerim gerçektir değildir şaka, Suçlular kendini çıkarır aka, Hakkım helal etmem yırtarım yaka, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Baş belası şaşkın kızıl boğası, İn derine dahası var dahası, Hak yiyenler oldu köyün ağası, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Gözlerimle gerçekleri görürüm, Olan haksızlığa her gün eririm, Ancak şiirimle cevab veririm, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Dünyanın dengesi bozuk ritimi, Aç göz kardeş bilmedi kıymetimi, Veysel derki oldum dede yetimi, Lanet kardeş hakkı yiyen kavata. Tel:05379590555
Veysel Şimşek
Yiyendir Kardeş
Bir kardeş vardır ki düşmanda öte, Nefsine kul olmuş gerek yok ite, Güler yüzlü düşman mirasçı çöte, Kardeş mirasını yiyendir kardeş. Babadan geriye kalan mirası, Karnı tok, gözü aç kaçın kurası, Yok az kanaat var itirazı, Hep bana, hep bana diyendir kardeş. Az görür hakkına düşen mirası, Pay kardeş paydır var mı çaresi, Sınır bozan gaspçı tarla faresi, Kemire, kemire yiyendir kardeş. Kardeştir kardeşe ititbar etmiş, Akıl, söz anlamaz şeytana tapmış, Görmez gözü bir şey nefsi kör etmiş, Belletmez zehirsiz yılandır kardeş. Doğru ol, dürüst ol kul hakkı yeme, Yiyipte sonradan enayi deme, Veysel şimdi soruyorum kendime, Bana da hep böyle diyendir kardeş.
Perihan Pehlivan
Yiyecek ekmeği içecek suyu varmış
Yiyecek ekmeği, içecek suyu varmış & Ev kalabalıktı. Feriha hanım, terasta neşe ile yenen yemekten sonra alt kata indi. Baktı, çöp hayli dolmuş, o saatte pek çöp atılmazdı ama götürüp atmak istedi. Damat televizyon izliyordu salonda. Çöpü aldı ve çıktı. Bahçeyi geçti, bahçe kapısını açtı ve çıktı. Çöp kutusuna kadar yürüdü, kapağını açıp çöpü attı. Ne çok çöp dedi. Hemen her evde iki ya da üç aile vardı. Yazlıklar dolu, dolu neşe içindeydi. Bu saatlerde çoğu ya denizde olur ya da evde yemekte veya da çayda. Feriha hanım giderken koca bir karton parçasının damadın arabasına yakın durduğunu görmüştü. Onu almak için eğildi ve çekmeye başladı, yanda ki evin bahçe kapısının önünde siyah bir şeye başını koyup yatan adamı gördü. Zayıf bir adamdı yüzü görünmüyordu. Üzerinde soluk bir atlet, siyah bir şort vardı. Aldırmadı, kartonu iyice duvarın kenarına çekti, içine büyükçe bir taş koydu rüzgâr yeniden savurmasın diye. Doğruldu, adama baktı. Hala oradaydı, ayak sesine dönüp bakmamış ya da hiç kımıldamamış olması dikkatini çekti. Biraz baktı öylece, sonra ama o evde kimse yok bu kim ki orada yatıyor diye merak etti. Döndü gitmek istedi, ama gidemedi meraklandı. Damada seslendi. Kapı açıktı ama damat duymadı. Televizyonun sesi yüksekti. Sonra evin kapısına kadar gitti. Serkan, Serkan! Diye seslendi. Damat kapıya geldi. - Efendim, ne oldu? - Bi baksana şurada bir adam yatıyor merak ettim. Serkan telaşla terliğini giyip geldi. - Hani nerde? Önde Feriha Hanım, arkada damat bahçe kapısında çıktılar. Adam hala yatıyordu. O orada kızı onların sesini duyup gelmişti. Serkan adamın yanına gidip seslendi adama. Adam hafif döner gibi oldu nerdeyse düşecekti. Serkan tuttu. - Dur kımıldama dedi. Feriha Hanım; - Sor bakalım kimi tanıyormuş bu siteden. Adam birkaç isim söyledi ama o kadar yavaş konuşuyordu ki; Serkan ancak ikisini anladı. Mehmet Bey ve Nezihat Hanımmış dedi. Tamam dedi Feriha Hanım sen orda dur dedi ve koştu siteye doğru. Mehmet beyin misafiri çoktu. Belki onlardan biri diye düşündü. - Mehmet amca, Mehmet amca! Diye eve doğru bağırdı. Mehmet Bey balkona çıktı arkasından da felçli hanımı. Ona dönüp sen otur hele dedi. - Ne oldu ne var yinge? Şurada bir adam yatıyor. Seni tanıyormuş. Mehmet Bey; Şaşkın, telaşla koştu. Kim! Hani nirde? Şurada işte bak! . Polisin bahçe kapısının önünde. Koşarak geldiler. Mehmet Bey önce tanıyamadı adamı. Yaşlıydı zaten birde heyecanlanmıştı. Sonra tekrar baktı. Memeeet! Sen misin lan? Ne oldu sana? Feriha Hanıma dönüp, - Ya! Bizim emekli astsubay arkadaş, Doğuş sitesinden. Dedi. Sonra soru yağmuru başladı adama, ama adam konuşamıyordu ki. Onun da adı Mehmet ti. Mehmet Bey Serkan’a dönüp, - Çabuk! 112 yi arayın ambulans gelsin dedi. Ben üzerime bir atlet giyeyim. Şortuyla koşup gelmişti çünkü. Serkan telefon edip yolu tarif etti hemen. Marinada imiş ambulans hemencecik geldi. O arada evdeki herkes de geldi. Yoldan geçenler de toplandı. Hemşire çabucak nabzına baktı, alamadı. Sedye indirildi, sedyeye kondu ve ambulansa yerleştirildi. Ambulans şoförü sordu; - Yanında kim gelecek? Herkes bir birine baktı, henüz bir yakını gelmemişti. İstanbul’dan gelen enişte bey ben gideyim dedi ve düşünmeden bindi öne. Mehmet Beyde hastanın ailesini hastaneye yönlendirdi. Uzun bir sessizlik oldu ve sonra herkes kabul etti. Ambulans bağırarak Didim devlet hastanesine doğru hızla ilerlerken, adeta zamanla yarış başladı. Diğerleri şaşkın, hararetli konuşmalarla eve girdiler. Demlenen çaylarını yudumlamaya başladılar. Bir saat sonra damat gidip enişteyi aldı. Hastaya doktor iğne yapmış ve acile yatırmıştı hemen sonrada hasta kusmuştu, bu çok iyi demişti doktor. Çünkü adamcağız kalp krizi geçiriyormuş ve beş damarı tıkalıymış. Hemen ameliyat edebilecek bir doktor ve hastane aranmış telefonla, Aydında boş yatak bulunmuştu. O arada oğlu ve eşi hastaneye gelmiş ve enişte onlara teslim edip hastayı hastaneden ayrılmıştı. Bir hafta sonra site bekçisi Dursun geldi. Feriha Hanıma hastanın ameliyat olduğunu yoğun bakımdan çıktığını gelip kendilerini ziyaret edeceğini söylemişti. Feriha Hanım bahçe suluyordu. Son günler artık diye düşünüyordu zira artık İstanbul’a döneceklerdi. Yazlık sezonu bitmişti. Biraz yüzü solgunca bir adam ona doğru yaklaştı. Çok yavaş yürüyordu, yüzü hala solgundu. Feriha Hanım siz misiniz? Evet. Dedi Feriha Hanım. Buyurun bir şey mi soracaksınız? Yok, ben şu kapıda bulduğunuz adam. Size teşekküre geldim. Dedi. Feriha Hanım, biraz şaşkın onu bahçeye buyur etti. O arada eşi de geldi. Ona dönüp; Bak! Hasta iyi olmuş bey, bizi ziyarete gelmiş. Cemil beyde hoş geldiniz, geçmiş olsun dedi ve sohbete başladılar. Adam durup, durup teşekkür ediyordu. Eniştenin telefon numarasını istedi. Herkese teşekkür etmek istiyordu. Bu iyi insanlara bir can borcu vardı. Feriha Hanım gülümseyerek rahat olun dedi ve ilave etti; - Yiyecek ekmeğiniz, içecek suyunuz varmış daha bu dünyada ve Allahın sevgili kulusunuz ki bana ve enişteme rastladınız. Rabbime şükür ediniz. Hikmetinden sual olunmaz dedi. Ve boşalan çayları tazelemek üzere tepsiyle kalkıp gitti. 10.8.2011 AKBÜK
Ahmet Öztürk
Yiyip Kemiren Şey
Darmadağın düşüşüm var sanki köklerimi sağa sola savurdum işte Kitabımı okuya okuya yırtıyorum Süzülen balık bir denize sevdalı Bir deniz okyanusa Sözlerim tutuşan ateş hayata kurşun Duvarlar hayal perdesi değil ki Ben göremiyorum bir de Gözlerime dokunuyorum Parmak uçlarımda karanlık var şimdi Gölgeler kaçıyor uzak ülkelerin martılarının çığlıklarına doğru Ne varsa hayatımı dolduran Bir o kadarını da söküp alıyor İnsansın diyor bir evin bahçe duvarı Hayal misin diyorum Bana gerçeğini anlat diyor Bak acılarıma bana bak Ete kemiğe bürünen bu adama bak Gerçek mi istiyorsun bak işte diyorum Gülüyor bahçe duvarı gerçeği gör Ve gel eğer yıkılmadıysam gerçeğini anlatırsın bana diyor neydi içimi yiyip kemiren şey soruyorum yolun sesini dinlediğimizi zannederiz camı açtığımızda oysa dinlediğimiz şey gelip geçen araçların değil akıp giden zamanın sesidir işte böyle dinlemeliyim içimde kırılıp kalan yiyip kemiren şeyin ne olduğunu (06 Nisan 2003)
Merve Demircan
Yiyin İçin Giyinin
Yiyin için giyinin; ama etmen hiç israf! Hakarettir zira o; Haktan gelen nimete! Küfran için değil de; şükür içinse masraf; Asla kat’a yönelmen, günah olan o bet’e! Merve Demircan 05.02.2013-İzmir
İhsan Şahin
Yobazlık cahilde din iman iken
Yobazlık cahilde din iman iken Cahil için kavga, etmeğe değmez Ona akıl veren biri var iken Pir’ine baş eğer Allah’a eğmez Yobazlık cahilde din iman iken Kur’an’ı tanırda içini bilmez İmamı bilmezse ardından gitmez Mescidinde kılar, camiye gitmez Yobazlık cahilde din iman iken Cahil fettahidir, ya da rebebçi Irkçı değildir ha, katı ümmetçi Kula kulluk eder özel hizmetçi Yobazlık cahilde din iman iken Seccadenin yeri güya vatanı Kökten nesebsizdir vatan satanı Şeyh’iyle meşrebi, dini imanı Yobazlık cahilde din iman iken
Şair Ruhhastasi
Ylnzlk
Yalnızlık susturuyor içimdeki şarkıları Bir nehir dizleri üstüne çöküyor Hayat yarımmış gibi Yalnızlık haram Durup seyrediyorum kendimi Kelimelerim kırık birer nota hatalı basılmış Bir alın yazısının büyük noktası gibi Yalnızlık utanmaz utandırmıyor da. Kalakala ben kalıyorum geriye Hepsi hepsi ben Yalnızlık en suskun şarkı Yalnızlık öznesiz bir cümle. Sırada ben varım yine Her şeyim puslu bir ayna Cilası hayallerim oluyor çoğu zaman Zor seçiyorum kendimi bile Kolay değil Kendimi sayıyorum durmadan Ondan da vazgeçmeliyim belki Yalnızlık bunu bile hak etmiyor be
Necip Fazıl Kısakürek
Yobaz
Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu! .. Yine sen kesiyorsun, küfür uğrunda yolu! ..
Yusuf Bilge
Yodaş Sapanı
Nice ömür aşındı, aşılamadı eşik; Devrimci kariyer de artık bakır bilezik; Yol taşına dönüşen onca sapana rağmen, Eski tüfek namından hoşnut kulağı kesik. YUSUF BİLGE 13 Temmuz 2012 Cuma-İstanbul
Ömer Hayyam
Yogrulurken Çamurum
Yogrulurken camurum, sence de belliydi özüm, Ne günah isleyeceksem biliyordun onu tüm, Yargin olmazsa eger, isleyemez kimse sucu, Neden öyleyse kiyamette yakarsin a gözüm!
Erdogan Bektas
Yoğumuş
Dost bilip sıdk ile sarılır mıydım? Meğer onun gibi dostlar çoğu muş Dostuma bu denli kırılır mıydım? Dost deyip üstüme çöken dağ imiş Sayılmaz gönülde cehlin sayesi Bülbülün zarıdır gülün payesi Sır saklamak imiş dostluk gayesi Dile düşen hazan değmiş bağ imiş Harman eylediler yaşı kuruyla Dilimi çözdüler sırlı soruyla Dost deyip inanan dost hançeriyle Vurulan ne ölü ne de sağ imiş Düşündüm sabahtan akşama değin Dostumun elinden dert yığın yığın Hesabına çöktüm var ile yoğun Güllük gülistanlık başka çağ imiş Erdemim diyende erdem aradım Can içinde canı bir dem aradım Elif gibi düzgün her dem aradım Geç hazani böyle bir dost yoğu muş
Nafi Çağlar Hacıömerli
Yoğrutla Ye Pekmezi
Kuş burnu, bir de armut pekmezi. Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi. Derdine şifa olsun diyorsan, Yoğurtla ye, bir umut pekmezi… 26 Ekim 2010 Salı 09:09 K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
Adem Armağan
Yoğunburç Kültür Evi
Cuma akşamları şairler şiir okuyor, Kayseri güzeldir, kültürle, sanat kokuyor, "Yoğunburç Kültür Evi"ozanlar otağıdır. Şuara burada sakarya olmuş akıyor.
Tamay Önal Polat
Yoğun Bakım Odası
Yoğun bakım odalarını bilirsiniz. Görmüşlüğünüz olmasa da duymuşluğunuz, anlatılanları dinlemişliğiniz vardır. Burası İstanbulun en büyük hastanelerinden birisinin kardiyoloji yoğun bakım odası. Odadaki tüm yatakların yanı sıra sedyelerde yatan hastalar da var. Herkes bir yandan kendi acısı ile boğuşurken bir diğer yandan da yanındaki yöresindeki hastalara acımakla meşgul. Birçoğunda oksijen tüpü bağlı. Hemen hemen herkese irili ufaklı şişelerle sıvılar enjekte edilmekte. Her birisinin uygunlu uygunsuz yerlerinden inceli kalınlı hortumlar sarkmakta. Yan yatağa yeni gelen hastanın durumu da bu anlattığımdan pek farklı değil. Oksijen maskesinin altındaki dudakları ile hiç durmadan hemşirelere yalvarışını duyunca başınızı ona çevirip dikkatle kulak kabarttığınız anda kendi derdinizi unutmanız çok doğal. Bu yeni hasta öyle içten öyle telaşlı yalvarıyor ki. “Lütfen” diyor. “Lütfen sadece bir tek dakika… Hatta dakika bile sürmeyecek söz veriyorum. Sadece birkaç saniye. Lütfen… lütfen…” “Aman beyefendi yoğun bakım odası burası, burada kesinlikle yasak” diyor hemşire ama adamcağızın hemşireyi ikna etmesi şart. “Bakın” diyor. “Bakın, bana başka hiçbir şey yapmayın. Burada başıma ne gelecekse gelsin. Ama lütfen... Lütfen... Sadece birkaç saniye için bana bir telefon verin.” “Beyefendi lütfen, bakın kriz geçiriyorsunuz. Telefonla konuşamazsınız.” “Geçireyim önemli değil. Siz telefonu vermezseniz ben zaten iyileşmem. Lütfen... Lütfen sadece bir tek yeri arayacağım ve sadece birkaç saniye.” Zavallı hemşire çaresiz, soluna sağına bakıp başına bir felaket gelmemesine dua ederek cep telefonunu hastaya uzatır uzatmaz yakalanma riskini göze alamamış olacak ki hemen odadan dışarı çıkıyor. Onun çıkması ile kriz haklindeki atmışlık hastanın yaşından hiç de beklenmeyecek bir marifetle tuşlara dokunması bir oluyor ve hiç nefes almadan “BEN KALP KRİZİ GEÇİRDİM. MERAK ETME. DURURMUM GAYET İYİ BENİ SAKIN BENİM TELEFONUMDAN ARAMA” diyerek telefonu kapatışını odadaki tanık hastalar ağızları açık dinlerlerken katıla katıla gülmek istiyorlar ama her birinin bir yerinden sarkan hortumlar bu kahkahalara izin vermiyor. Bizim zampara hasta artık rahatlıkla anjiyo masasına yatmaya hazır olduğunu güzel hemşireye söylemeye hazırlanırken belki de bekleme salonunda bir kadın aldatılmayı es geçip “ALDATMAK” isimli bir kitabın sayfalarını çeviriyor.
Nafi Çağlar Hacıömerli
Yoğurtla Ye Pekmezi
Kuş burnu, bir de armut pekmezi. Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi. Derdine şifa olsun diyorsan, Yoğurtla ye, bir umut pekmezi… 26 Ekim 2010 Salı 09:09 K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
İsa Yazıcı
Yoğun Yaylım Ateşi
Herhangi bir alanda Başarıyı tespit Etmek için Gerekli olan şart. Sınav için Baraj notu yedidir. Barajağ yapmak Veya kurmak; Futbol veya hentbolda Kalaye yapılan vuruşları Önlemek için Oyuncular kale önünü Kapatacak biçimde sıralanmak, Duvar yapmak. Barajı aşmak; Herhangi bir sebeple Konulmuş olan şartı Yerine getirip uzay Başarı sağlamak. Baraj ateşi, Baraj mesafesi.
Muhsin Durucan
Yoğunlaşan Özlem
Bakarsın ilkbahar yer yer; Doğal çevre yeşerir, Güneş yüzümüzü öper, Badem ağaçları çiçeklenir. Ardından ilkyaz yeli eser, Yoğunlaşan kimi özlemlerle Yaşam, bireye mutluluk verir Gönülde sevgi açar, renklenir.
Şehmus Kartal
Yoğurt Treni
Çok ömürler tüketti hep çalışır bu tren, Yıllardır hiç bıkmadan hasret taşır bu tren. Hizmet için koyulmuş ilk durağı Batmandan, Gidecek son durağa dönüş Diyarbakır’dan. Bende çok kez yolculuk, bu trende yapmıştım, Kompartıman dolunca koridorda kalmıştım. Hoş sohbetler yaparken yolculuk devam eder, Her köyün hizasında bu tren durur gider. Namı diğer adına yoğurt treni demişler, Onu durdurmak için el kaldırın demişler. Gerçekten bende gördüm bu trende giderken, Koşarken bir köylünün ellerini sallarken. Duruverdi orada ne durak ne istasyon, Bu yoğurt treninde yolculuğum belki son. Köylüler böyle diyor duruver bir dakika, Tren durunca geçer zamandan on dakika. Pazarda satmak için on dakika yüklenir, Köyün bütün serveti peynir yoğurt ve sair. Bu trende çalışan makinist ve ekibi, Görev yaparken gördüm gerçekten de sabırlı. Hiç kimseyi kırmadan treni durduruyor, El sallayan olmazsa düdükle çağırıyor. Bilet kontrol için memurun sesi gelir, Bileti olmayanlar bin bahane uydurur. Sonra kaçar memurdan en öndeki vagona, Derken tren yetişir öndeki istasyona. Kaçan yolcu inerek arka vagona biner, Memur bey rahatlıkla ön vagonlara geçer. Ön vagona geçerken bulamaz hiç kimseyi, Bu sahipsiz yoğurda takacaktır kancayı. Derken uzun bir düdük çalarak hız kestirir, Son durak işareti bu trende belirir. Batman garı bu günde kaynıyor yolcularla, Yoğurt treni geldi yolcular hazır ola. Tekrarla böyle geçti bir ömür elli yıldır, Bu yoğurt treninde yolculuk büyük derttir. Ömür dediğin ne ki sabah akşam arası, Geçiyor bir bölümü gece uyku arası. Her insan böyle yaşar yalnız köylüler farklı, Bu yoğurt treninde geçen günleri farklı.
Batur Nafiz Tançağlar
Yoğurtla Ye Pekmezi
Kuş burnu, bir de armut pekmezi. Zile, Antep, Mersin, Mut pekmezi. Derdine şifa olsun diyorsan, Yoğurtla ye, bir umut pekmezi… 26 Ekim 2010 Salı 09:09 K.Sinan/Bahçelievler/ İst.
Şair Ö_yk_ü
Yok
Yağmur gözyaşlarım kadar gri, Bulutlar ise,yok olmuş kalbim gibi Belli belirsiz bir girdap, Karanlığın ortasında Gözyaşlarım içine düşüyor Kalbim yok oluyor. Yağmur diniyor, Bulutlar çekiliyor. Bütün anılar birer birer Siliniyor şafak sökerken Güneş doğacak birazdan Yenibir gün başlıyor...
Mahmut Çam
Yok
Zamansızlığı kadar amansız bir tutku bu Çaresi yok Kurtuluşu yok Katlanacağız mecbur hayatın soyutluğuna Somutluk yok Gerçeklik yok Ve belki unutacağız daha kavuşmadan içimizdeki sevgiliyi Sevgi yok Sevilmeler yok O yok Mana aramamalı böylesine umarsızken her şey Anlam yok Mantık yok Bense hiç olmadım ki…
Fatma Saylak
Yok
Bu şehrin son gemisi kalkıyor yüreğimden Kıyıya vurulmuş bir sürü hatıra Ve geride hiçbir şey yok Uçsuz bucaksız gibi görünüyor sahil kenarları Deniz masmavi Galiba bu mevsim hiç giden yok.
Aydın Karatay
yok
hayır diyemedim hiçbir zaman tek hatamdı belki hayatım boyunca ama söyleyemedim inan yalan sana hep saklanmam gerekti sevdadan hiç olamamışçasına aşık olmam ama inan kaçamadım yalandan hep arkamdan vurdu beni her an ensemdeydi nefesi kaçamadım ulan kaçamadım yalandan şimdi görüyorum da haksızların dünyasında yaşamışım buca zaman...... ve yinede kurtulamadım bu ahlaksızlardan sanki her yanımı sarmışlar sanki ellerimi ayaklarımı bağlamışlar küskünüm inan ki küskünüm mavi bulutlara yıllar o kadar yavan ve bu hayat o kadar yalanki buruk bir tadı var sefaletin hatırmda olan düşmanlıklar dahi bir kahraman yanlış yerdeyim inan
İsa Yazıcı
Yok 2
İnce fikirli Macun kıvamında, Düz yazıda Son cümlede... Uğraşıp yapamama, Katılmış karıştırılmışlık, Salata benzeri İnişli çıkışlı yolda. Kabiliyetsizlik kimde? Alçakgönüllülük herkeste değil. Yoksulluk birilerinde. Sözcüğün eserde Türkçe olduğu bildirilmekte Acele edene Yakışır biçimde.
Tame Korkut
Yok
Özgürlük dağa kaçmış, gören yok, ardından ağlayan yok Bir kaçımızın gözleri bağlanmış, din yok, savunulacak millet yok Dağlar eskiden yarılmış, artık kurt yok, ardına geçecek Türk yok Sana vaad edebileceğim geçmişten kalmış tek atımlık bir ok
Suat Sağlam
Yok
Dışarıda başka bir dünya yok demiyorum ama içimde senin olmadığın başka bir dünya yok
Üzeyir Aydın
Yok
YOK Gönül köprüsü kurmuşta geçen yok Sevda türküsü okumuş duyan yok Aşk ateşi sarmışta söndüren yok El pençe divan durmuşta gören yok Cebirin Defteri; 15,kasım,2009,Kütahya
Cengiz Okutucu
Yok
Dehşeti korkulu,ebed memleketine yolculuk Ömür az,sefer uzun,yol tedariki yok Aciz elemlere, maruz kalınacak bir yolculuk Kuvvet yok,kudret yok,görünecek yüz yok.... İnsanı dünyadan ayıran bir ayrılık Hayır yok,amel defteri kapalı,yollar bulanık Bütün sevdiklerinden,ayıran bir ayrılık Gönüller kırgın,gözler yaşlı,kalpler kabarık.... Zaman mefhumu olmayan bir sonsuzluk Katık yok,su yok,terimizi silecek mendil yok Bir daha canların,ruhların terketmediği ölümsüzlük Arkadaş yok,yandaş yok,hiç kimse yok........
İrfan Okyay
Yok
Durgun bugün deniz, suskun, yorgun Dalga atmaya mecali yok Martıların kanatlarında uçmaya mecali yok Benimse yürümeye gücüm var Sen yoksun Durgun bugün deniz, suskun, yorgun Tutulmuş balıkların kokusu yok Güneşin ışımaya zamanı yok Benimse düşünmeye aklım var Sen yoksun Durgun bugün deniz, suskun, yorgun İçiyorum biranın tadı yok Sahilde bir tek ben varım kimseler yok Hayalimde herşeyim tastamam Sen yoksun Durgun bugün deniz, suskun, yorgun Sesi çıkmıyor dalgaların sedası yok Durgunum bugün deniz gibi, suskunum, yorgunum Seni seviyorum demeye mecalim var Sen yoksun..
Zafer Zengin Etnika
Yok
yok sıra sesinin gölgesi kim gelse aynı ateş bu çocuklar yaktı maviyi o yüzden hava aydınlık o zamanlar misket oynardık ikisi vuruldu eşkali olmayan zamanda şimdi martılar kabuk topluyor boş denizin ortasında ee dedik işte bilmiyoruz olay neydi mavinin kaçışında ses sesle susar sonunda dil yananda ver adlarını utanma bak umut umut..umut..umut kardeş olmuş umutla burada her insan hasarlı doğar dünya'ya 15.09.2004 /bilmiyorum..düşünü/yordum
Nimet Köse 1
Yok
ağzımda bir tek kelime yok çıkarabildiğim. bir tek, kelimeleri olmayan cümlelerim var içimde hapsettiğim. gören, duyan yok. açıp da bakmaya korkan çok bende de açmaya hiç cesaret yok! 02 temmuz 2006 izmir
Fırat Çandır
Yok
Daha hissetmediğim Duygularım var tenimde Henüz yaşamadığım Asklarım var kalbimde Hala söyleyemediğim Sözlerim var dilimde... Ama Ne tattıracak sevgili Ne yaşatacak umut Ne de söyletecek cesaret Yok içimde...
Harun Koçak
Yok
Günlerden Perşembe ve ben gözyaşlarımla yaşatmaya çalışıyorum avuçlarımda solmak üzere olan güllerimi. Titrek bakışlar arasında bakıyorum artık hayata. Bir gülüm kalmış elimde onuda alacak diye korkuyorum. Canım yanıyor, sevmekle başlayan o güzel günler şimdi mazide ve bugün günlerden sensizliğin 3. ertesi. Aylak aylak geziyorum kaldırımları sökük caddelerde. Demek sevmek için bir ömür harcamak ve ayrılmak içinde tuhaf bir sebep yetiyordu. Gökyüzü karanlık, yıldızların kaybolduğu akşamlar çöküyor içime. Mavilikler yok artık, umutlar yok, gülmek yok. İliklerim çekiliyor kemiklerimden. Aşk bu kadar acıysa eğer bundan sonra sevmekte yok.
İsmet Kanat
Yok Adalet
Darul adalet var mı ola, Sensen adalet kar ne ola, Sağım solum mülkle dola, Yetim öksüz yoktur adalet.. Ğün ışımaz yoktur keyfim, Yüz ışısa boldur keyfim, Malı mülkle çarpar beynim, İşte zamane budur adalet. Adalet mülkün temelidir, Mülk içinde adalet neresidir? Hukuk işler ama neresidir? İşte zamane budur adalet. Hazreti Ömer adalettir, İnsan için fazilettir, Ğüneş olsa emanettir, İşte budur adalet.
Sinan Karakaş
Yok Adın
Seçmenin yarısı kadın, Anamız bacımız kadın, Anayasa meclisinde, Görüyorum ki yok adın.
Orhan Altinbasak
Yok Artık
Yok artık beklemeye ne takat ne zamanım Bin bir acı,hicranla geçti ömrü viranım Feleğin emri imiş,böyle çıkmış fermanım Bin bir acı,hicranla,geçti ömrü viranım
Turgay Çobanoğlu
Yok Arkadaş! ..
Yok arkadaş benim demeyeceksin her şeye Sahiplen meyeceksin öyle her önüne geleni Zaten ne senin oldu ne buldun ellerin de Yok arkadaş zaten kim tuttu ellerinden böyle Kabullenmeyeceksin öyle her sözleri kendinde Gölgeni bırakacaksın hayallerinin ötesin de Yok arkadaş hemen pes etmeyeceksin yıkılsan da Zaten neyi kabet medin ki kazandıkların nerede… Yok arkadaş öyle ırmak gibi coş mayacaksın Her önüne çıkanı güneşim demeyeceksin Yok arkadaş öylesine seveceksin Zaten neyi sevebildin ki bu kadar sevil medin Yok arkadaş bağlan mayacaksın ucundan tutacaksın Ellerinden kaysa da zaten öylesine bir bakmıştın Her önüne düşeni vurup çelme takmayacaksın Zaten ne ayakların kaldı ki bu kadar kaldırımlar dasın Yok arkadaş öylesine geçeceksin bu diyardan Yok arkadaş cennetine gideceksin cehenneme uğramadan Öyle bir yaşayacaksın ki; ağlayacaksın güleceksin ama kahrolmadan arkadaş kahrolmadan..
Ali Şahin 7
Yok arkadaş
Dışarda güneş doğdu Huzurum yok arkadaş Sineme bir ok değdi Kusurum yok arkadaş İki yakam bitişmez Soyka yürek yatışmaz Zorda kaldım yetişmez Hızırım yok arkadaş Hayat büker belimi Korkum bağlar dilimi Sunsam arzu halimi Yazarım yok arkadaş Sağım solum tıkandı Acı sözler dokandı Olan aşkım tükendi Hazırım yok arkadaş Hayatım olmuş fallık Bakanı koymuş bellik Gönlümü fellik fellik Gezerim yok arkadaş Bela aldım dururken Cezası büyük bilirken Susmadım göl kururken Özürüm yok arkadaş Olsa da gözüm sulu Şahin im sevgi dolu Dostluğa seçtim yolu Bezerim yok arkadaş Almanya Ali Şahin (Elbistanlı)
Semih Şevli
Yok Artık
Gece bir keder salkımıyla geliyor. Bir salkımda benden. Bana böyle du....................
Ahmet Baruğ
Yok Arık O Eski Günler
yok artık o eski günler gecenin karanlığına bürünüp şarap kadehlerinin tıkırtıları içimizi cız eden hüzün dolu korku yok artık artık bir güneş ısısının altında mutluluk gösterisi yapan uçuşan kuşlar kadar hafiflendiğimiz mutlu umutlu günler var ver ardın bizi bekleyen koskaca hayat var ideal isteyen kararlılık ve güvenen bir insan bekleyen bir hayat var ilk adımı atmanın zamanı geldi
Fatih Demir
...Yok Artık Güzelim
Sakın ola birtanem boş yere ağlama Beyazları çıkarıp karalar bağlama İntikam ateşiyle kendini dağlama Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim Kahpe felek senide, sevdalı sanmasın Boş hayallere dalıp yüreğin yanmasın Gönül ferman bilmiyor gözlerde kanmasın Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim Kalp gözün görmeyecek gözyaşın akacak O güzel günlere de şimşekler çakacak Kaderin beni yaktı senide yakacak Bu sevdanın sonu yok; yok artık güzelim 03: 01:2007 Çarşamba Konya-Bozkır Fatih DEMİR
Muhtalip Türkmen
Yok Benim
Dolaşırım vatanımı, yurdumu Seyyah olmak istediğim yok benim. Başkasına söyle dostum derdini Doktorluktan anladığım yok benim. Düşünürüm köşelerde, kıyıda İhtiyacım yoktur fazla öğüde Gönlüm güzellerde aklıj iyide Namerte verecek vaktim yok benim Dünya bahçe olsa, çiçekler açsa Hayat bayram olsa, çocuklar koşsa Herkes seviğini kendisi seçse Başka birşey diyeceğim yok benim Her toplumda tek başıma gezerim İnsanlarla alay etme kızarım Şaka olsun diye şiir yazarım İnan şairlikte gözüm yok benim
Cafer Akyol
Yok Artık Umut İle Örtüşen O Güzellikler
Güneş farklı doğuyor sesini duymayalı Sevinemiyorum sensiz uyandığım sabaha Daralıyor göğüs kafesim çıldırıyor yüreğim Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler Tadı yok artık ne yemeğin ne tuzun ne balın Hepsi sözleşmişçesine terk ettiler beni Yaşama sevincim bir celsede tutuklandı Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler Yüreğim yalın ayak yollarda kaldı Seni zirvede buldum uçurumlardayım Bülbül gibi şakıyan yok oldu dilim Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler Kulaklarımda sesin yüreğimde sevgin Hayaline sarılmış bu yaralı gönlüm Bir daha gelmez o özel o güzel günler Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler Sol yanım ağrıyor gözlerim ağla Bu deli sevdayı bir daha sorma Umudum mahşere sakın unutma Yok, artık umut ile örtüşen o güzellikler
Ruşen Ayhan Macarlıoğlu
Yok böyle değildi
Yok böyle değildi benim gemilerim hiç böyle değildi orta yerde kaptan köşkü olurdu yüksekçe ardında uzun siyah baca kara duman sandallar hava boruları filân önde arkada birer direk gövde eski siyah boyalı daha altı kırmızı Böyle değildi benim trenlerim bir siyah bir beyaz dumanları vardı buharla is kokardı trenler istasyonlar Böyle miydi benim insanlarım benimdi Cumhuriyet Bayramı Oysa sokak kedilerim duvar tepelerinde hiç mi hiç değişmedi güzellerim hep benim zamanımdan _________________________ (2009)
Özgür Şahin
Yok Bükmek Boynumuzu
Yok bükmek boynumuzu. İnanmalıyız çelik bileklerimize, Mangal gibi yüreklerimize. Düşsede gözlerimizden kanlı yaşlar, Görmemeli bizden başka hiç kimse. Yok bükmek boynumuzu. Başarı orada,görüyoruz. Bir uçurum mesafede. Bir fırtına,bir yıldırım, Bir kabus ileride. Yok bükmek boynumuzu. Tırmanacağız yükseklere. Tutunacağız kayalardan,dört elle. Parçalayarak ellerimizi ayaklarımızı Amansız yalçın kayalarda Ulaşacağız,hayallerimizdeki başarıya. Yok bükmek boynumuzu. Kaderin hileleri eksiltemez umudumuzu. Kaderin takıldığımız tuzakları, Tökezletirken bizi, Ancak kamçılar, Başarıya ulaşmadaki hevesimizi. Yok bükmek boynumuzu. Başarı orada görüyoruz. Bir kabus ileride. İnatla yürüyoruz. (16,07,03)
Demet Taşocak
Yok daha neler
YOK DAHA NELER büyük sözler kimin umrundaydı. bir sonuca varmak için bir yere varmak gerekmiyor, diyaloglar çoklukla monologlara benzerken insan sadece kendini tanıyabilir deniyordu. bu esnada akıl sadece kendini tanıyanı tanıyabilir diye zavallı bir hükme takılıverdi. sonrası bulanıktı, halbuki güzel başlamıştı. hiçbir şeyin popüler olmasını önleyemedi, zaten istenilen bu değildi. okunaksızlık ya da gizli içerik arşivleri fındık fıstıkla doluydu. bu durum çözülemeyen sorunları beraberinde getiriyor. her şey tahminle biliniyor, iyi başlayan şeyler yağmalanıyordu... sen ne anlatıyorsun bakışları arasında öncelikle ödevlerini unutmuş öğrenci misali sonra da ya aldatılmışsak gibi, aynı külü eşelediğini fark etti. bilenler susup gidiyor yerine yenileri gelip konuşuyordu. bu hep böyleydi. bu durumla cinsel arzularını kullanarak başa çıkamazdı. hafızada bir tasarruf değildi. istikbalinin karanlıklarında günah ve erdem arasında bir ara kablosu oldu. bekleyip görmek lazımdı
Mahmut Balci
Yok Devenin Nali
sevdin diye onun da sevmesimi lazim gercek sevgi kar$iliksiz olmali al gülün ver gülüm sevmek degildir icinde biraz da özlem olmali kapinda kul köle mi olmali kar$inda elpence mi durmali heran yaninda mi kalmali yok devenin nali sevmiyorsa terketmek mi lazim biraz ümit biraz sabir olmali anneler evladin nasil severse sevgi de öyle kar$iliksiz olmali sen ne dersen onu mu yapmali kar$inda elpence mi durmali her$eyi sana mi sormali yok devenin nali
Kemal Berk
Yok Değeri
Şu hayatta sanıyorlar bedava Gece gündüz yapıyorlar şamata Sıkışınca yüklenirler hamala Gariplerin yok değeri vatanda Her şeylerin kötüleri onadır Dar gününde vatanında canıdır Bak Bırakıp kaçanlar da çakaldır Bu vatana, şu canıda helaldır Para yok ki, okullara gidemez Sıra gelmez, yurtlara da giremez Ekmek bulsa, helva bulup yiyemez Şu gençlerde insan diye sevilmez Kimileri okul okul gezerler Para ile en güzeli seçerler Muhabbetin geyiğini ederler Vatanın da değerini bilmezler Asker olmak Türk gencinin onuru Türk Bayrağı onun için gururu Şehit olmak Allah’ın bir lutufu Kaçaklar da yoktur Türk’lük şuuru Hastalanır doktorada gidemez Hastanede sıralara giremez İğne ilaç parası da veremez Dertler onun, yaşamayı bilemez Kimileri bedavadan yaşıyor Şu vatanda zevki sefa sürüyor Vergi nedir şu ülkede bilmiyor Şu garipler bedelini ödüyor Nere gitse engelleri görüyor Uzanacak yardım eli arıyor Ağaların işleri de yürüyor Kemal’e eren garibi üzmüyor Kemal BERK Fen ve Teknoloji Öğretmeni Sunguroğlu İO Müdür Yrd Çorum_Sungurlu
Şemsettin Veli Erbilli
Yok Edeyim Vayını
Ağlarım yoksul için akar gözümün yaşı Haksızlar olmaz dursum yoksul hakıyla karşı Yerim arpa ekmeği ağız tadmasın aşı Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı Yoksulların yarası bu yoksul gönlümde var Taşınmayan yükleri bu güçsüz belimde var Yoksula armağanım demet gül elimde var Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı İçim yanar dağıdır alevini gönlüme Bir yorğun yoksulum ki gel de bir bak halime Paçalarım zalimi eğer düşse elime Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı Yoksulluk viran etmiş gönlümün sarayını Yitirmişim yıllımın gününü hem ayını Çalışım insan gibi yok edeyim vayını Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
Bayram Ünalan
Yok deyin
Angut kuşu ayrılınca eşinden İbret alın süleymanın kuşundan Sarp kayalar kızıl toprak döşünden Tek başına yuva yapmaz yok deyin (Bayram Ünalan-Aralık 2007)
Taştan Çıralar
Yok Diye
Otuz dokuz yıllık eşim rahatsız Ona özel şiirlerim yok diye Çoğu siteminde üzüntü adsız Sözde sazda aşk kokusu çok diye Bak kadınım sen bu evde anasın Ben bilirim sen doğrudan yanasın Kaynanasın, hem de anneannesin Kim söyledi yüreğini yak diye Biliyorsun şiir benim sanatım Sevgi suvarisi altımda atım Sevenler uğruna feda hayatım Çok söyledim bana böyle bak diye Güzelliği gören gözler kalptedir Sevgi itirafı sözler kalptedir Kerem’leri yakan közler kalptedir İzin Hak’tan ona müstahak diye Güzelliğe kim ilgisiz kalır ki Güzel varken kim çirkinle olur ki Yaşam bana Hak yazgısı bilir ki Olur olmaz söze Taştan tok diye
Işık German Ersoy
Yok Edilenler
Dünya Tarihinde Başka Ülkelere Cebren girip Halklarını Hiçe sayıp Zavallı Çoluk çocuk Kadın yaşlı Genç Demeyip İşlerine gelenleri Kana bulayan Ülkeler Ulu Tanrı Tarafından Yokedilmişlerdir Ve Dünya Batıncaya kadar Da Yokedileceklerdir
Durak Yiğit
Yok İmiş Anne..! !
Sevdayı yaşamak bende isterdim Kadir kıymet bilen yok-imiş ANNE Sevdanın dilinden iyi anlardım Candan seven kimse yok-imiş ANNE Kimi candan sevsem koyup kaçıyor Ben sevdikçe onlar nefret saçıyor Onca yara dolu canım acıyor Gönülden saracak yok-imiş ANNE Halden bilmezlerle uğraştım durdum Hep düşler üstüne yuvamı kurdum Viraneler şimdi meskenim yurdum Kalbime sığacak yok-imiş ANNE Her olur olmaza boynumu büktüm Kaldıramam artık yoruldum cöktüm Anladımki annem kendime yüküm Sırtına alacak yok-imiş ANNE Hüzün gemisinde çekerim kürek Sadist duygularla bezenmiş yürek Anladım insanlık zor olsa gerek Birlikte çekecek yok-imiş ANNE DURAK’ım der sanki hayat bir kumar İnsan kısım kısım yer damar damar Her gelen enseme vuruyor şamar Dayanacak gücüm kalmadı ANNE Durak YİĞİT Gönüllerin Şairi KOCAELİ
Mehmet Tevfik Temiztürk
Yok Etme Bilincimiz Uzaylılarca Engellenemezse 2
Sürekli gözlenmekte takip edilmekteyiz, Bilimin örtbaslarından bunu da bilmekteyiz… Desen ki gri yaratık, bulursun tımarhaneyi, Desen ki uzaylılar var, denerler reddiyeyi… Hiç reddedemez isen mutlak susturulursun, Bir boşluğun içine atıp durdurulursun… (2012)
Ümran Özlük
Yok İşte Yok.
Yok işte yok. Var ama yok, Derdimi anlatıp, Asumana dinleteceğim, Gücüm, cesaretim yok. Tükenmiş umutların, Geçmiş de ki hayalleriyle, Kalakalmışım dağ başların da. Susuz pınarların gölgesinde, Hayat bulan yalnız cerenler gibiyim. Tutunduğum, Hep kırılacak diye üzüldüğüm, Bir kuru daldan başka, Hiçbir şeyim yok. Dün yok, yarın yok, Anım ise bana ait değil. 19 Mayıs 2009 Ankara
Habibe Merih Atalay
Yok Kavramı
Kavuşmak yok Konmadı kanatları bu kuşun henüz Kuş kanatsız uçamaz Uçsun diye değil ki bu kuş Hem kime ne, bu benim kuşum Her kuş uçmaz Kavuşmaz herkes de sevdiğine Eksiktirler henüz Kanatsızdırlar şu benim kuş gibi Kavuşmak yoktur bazı hikayelerde Ayrılık vardır Kayboluş vardır Ölüm vardır Sus pus oturuş vardır Çığlıklar çığlıklar...ve çığlıklar... Çıplak tabanlı koşuşturuşlar.... Gözü kapalı... haykırışlarla... Sessizliğin yırtılışı... Aşar yapıtı
Murat Güney
Yok ki
Hani bir ses duysam koşarak çıkacağım teneffüse, ama yok ki; Gözlerim, camdan sızıp gelecek bir ışıkta, ama yok ki, Gece olmuş, gökyüzü yıldız dolmuş ama samanyolu yok ki, Uyumuşum mışıl mışıl o inanılmaz yastıkta,ama uyandım O YASTIK YOK Kİ:((
Adnan Ünal 1
Yok Keder
Yüreğimde gam keder bu iş nereye gider Şu garip bundan böyle alır başını gider Kazancımı sorarsan iki damla yaş eder Taşlar bağlı burada, köpeklerde yok keder Adnan Ünal "ö.ç.m"
Kasım Kol
.Yok ki Başka Türkiye
Memleket bizimdir,insanlar bizim Hepimiz aynıyız salkımda üzüm Hoşgörü,kardeşlik en iyi çözüm Akıllı ol yok ki başka Türkiye Türkiye karışsın ister ecnebi Karışsında farketmez ki sebebi Unutma hoşgörü denen edebi Akıllı ol yok ki başka Türkiye İsimlerimiz bir, birdir dinimiz Aynı denizlerde yüzer gemimiz Ayrılık demeye varmaz dilimiz Akıllı ol yok ki başka Türkiye Saygı gösterirsen saygı görürsün Bölmeye kalkarsan elbet ölürsün Kötü düşünenler her gün sürünsün Akıllı ol yok ki başka Türkiye Ozan Kasım bende ülke evladı Başka memlekette bulmadım tadı Her daim yaşasın Türkiye adı Akıllı ol yok ki başka Türkiye
Hasan Hüseyin Yılmaz
Yok Ki
Can dayanır mı böyle kedere Feleğin imana geldiği yok ki Nasıl isyan etmem söyle kadere Yüzüme bir kere güldüğü yok ki. Halden anlayanın yanına çöksem İçimde ne varsa çıkarıp söksem Belki rahatlardım içimi döksem Dostların halimi bildiği yok ki. Hep yek düştü şansa attığım zara Viranım ortada, işte manzara Senede bir kere olsun kazara Kimsenin kapımı çaldığı yok ki. En kara sevdaya ibrettir halim Zor çıkar bu gönül seneye salim Vefasız vicdansız o kadar zalim Gözümün yaşını sildiği yok ki... Hasan Hüseyin Yılmaz
İsa Yazıcı
Yok ki Halbuki
Karadeniz keşke Yutak olmuş; Dört yanı birden Boğazdan boğaza... Balıklarını geri ver! Toplayamadığından yavruları Bırakmaz; öteki. Daha önce Davranan değil; Onu ona sar! İçinden belki... Kolay mı soran? Vakti geldi.
Ramazan Ateş 2
Yok Mu?
Bu denli keder gönlümü dağlar Bir dua yok mu, yalvar yakar…
Sena Demirel
Yok'luk
Bedenim kocaman bir boşluk sanki Mevsim sonbahar, gözyaşımın hasat vakti Mısralar yankılanırken uçurumunda Varlığım yokluğun ta kendisi...
Ali Akbey
Yok Mu?
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hiç mi geçmeyecek acısı..hiç mi dinmeyecek sancısı...hep mi iyi biri olarak kalacağız böyle, hep mi yüzümüze aynı bahane..hep mi iyi birileri kaybedecek söyle...hep mi aynı virane..hep mi yıkılır düşleri insanın, hep mi kırar birileri, hep mi kanatır..hep mi aynı; bu manzara .. hep mi bırakıp gider sevgili, ne olur geçme zaman, ne olur dur! ..hep mi yanlış vakit ... hep mi kal demek için çok geç olur...hep mi kalbimiz kırılacak bizim..hep mi yaralarımız kanayacak..hep mi canımız acıyacak.varlığın da yokluğundan farksız..hiç yok mu bize aşk, yokmu hiç ızdırapsız..
Ali Akbey
Yok Ki Sensiz Hiç Bir Şeyim..
Yok ki tadı tuzu, hiç bir yemeğin, ellerin dokunmayınca...yok ki bir anlamı hiç, işten eve dönmenin, kapıyı sen açmayınca...soldu gitti, susuz kaldı evdeki tüm çiçekler..tıpkı benim gibi, sanki benim gibi sensizlikten ölecekler..bu kadar mı kırıldın bana, bu kadar mı çok..hadi dön gel, hadi ne olur! hiç mi hatrım yok...ne kadar da boş bu ev, ne kadar da çekilmez..bu yalnızlık, bu dört duvar, yüreğimi boğuyor..yatağım buz gibi, bıraktığın sıcaklık günbe gün soğuyor..haklısın ne desen, haklısın biliyorum.sol yanımda bir boşluk bir boşluğa yürüyorum..beni böyle mahçup böyle sensiz bırakma..ben kırdım ya seni, hani kırıldın ya, sende benim gibi yapma..yüzünü dönme yüzümden, düşme yüreğime gözümden..yok ki tadı tuzu, sorsalar neyin var neyin? , yok ki bir anlamı hiç, yok ki sensiz hiç bir şeyim..
Şahin Ertürk
Yok ki Senin Gibisi
ZELİHA çok zengindi ZEYCAN aşkı bilendi SEVCAN benim dengimdi Pek çok güzeller gördüm Yok ki senin gibisi İzmir de sıcak kanlı İstanbul da çok canlı Ankara da hep haklı Pek çok güzeller gördüm Yok ki senin gibisi Trakya da açılan Kütahya da kapanan Erzurum da utanan Pek çok güzeller gördüm Yok ki senin gibisi Yurt dışında yaşayan Başka dilde konuşan Bana çokta yakışan Pek çok güzeller gördüm Yok ki senin gibisi Meral,Sibel ve Canan Hepsi aşkta ŞAHANE Bende çoktu BAHANE Pek çok güzeller gördüm Yok ki senin gibisi
Gürkal Aylan
Yok mu bişeyler hayat biladerim?
Hadi be moruk Küllük yap bizi kullara Yogacı aga naber ya Yok mu bişeyler? Transparan seyahat acentası Cepteki canlı et ve balık lokantası Dinlenme tesisin de var Zincirli kuyu çay bahçesi Akbaba naber ya? Senin çölünde kum çok Yüzmesini bilene her yer çöl be moruk
Şükrü Öksüz
Yok mudur Durduracak?
Kim sever bu dünyada insanları üzeni Güçlüler güçsüzleri neden hep vurduracak Bilmem ne kadar sürer, bu sömürü düzeni Dünyada savaşları yok mudur durduracak? Amerika Irak'ta hala kan mı dökecek? Zalimin bileğini vardır elbet bükecek Adalet bayrağını çıksın artık dikecek Dünyada savaşları yok mudur durduracak? Emperyalist ülkeler halkları bölecek mi? Adalet mefhumunu her insan bilecek mi? Filistin'de çocuklar hep böyle ölecek mi? Dünyada savaşları yok mudur durduracak? Öldükçe yiğitlerim yürekleri dağlıyor Müslüman kardeşlerim karaları bağlıyor Çeçenya'da analar neden hala ağlıyor? Dünyada savaşları yok mudur durduracak? Daha fazla dönmesin zalim sömürü çarkı Siyah ile beyazın aslında yoktur farkı Afganlı insanın da olsun yaşama hakkı Dünyada savaşları yok mudur durduracak?
Hakan Özüçelenk
Yok Okul Bu Pazartesi
Başladı Üniversite hevesi. Şimdi okula veda gecesi. Gençliğin zirve neşesi. Hüzün ayrılık hecesi. Kapandı, sınıf penceresi. Yok okul, bu pazartesi. Bu gece, okula veda gecesi. Kim olacak, prensi,prensesi. Anı kalacak zil sesi. Görüyoruz son dersi. Anılarda küpün karesi. Yok okul bu pazartesi. Yaşamın önemli köşesi. Bilmiyoruz, ne olacak ötesi? İçimizde gençlik ateşi. Artık okula veda gecesi. Ne çabuk bitti. Okul hikayesi. Şimdi dans pisti almış sisi. Eğlen şimdi bilinmez gerisi. Yok zamanı dikecek terzisi.
Menevşe Sümen
Yok olan değerlerimiz
Böyle düşündüm rençperlik yok oldu Harman yerleri boş kaldı dumanıyla tozuyla Gelip geçti nede çuval dolu buğday kaldı Ocak yanmadan tütünsüz yemek yiyoruz Böyle tarla kuşları uçmaz oldu nede çekirgeler kaldı Kelebekler uçuşmuyor tek tavşanlar kaldı tarlada Ata sözü öküz öldü kağnı sindi sabah yarı Karanlıkken kağnı gıçırtılarıyla uyanırdık Tütünsüz yemek yiyoruz develer tellalken Pireler berberken oda yalan buda yalan fili yuttu Bir yılan yazı yaban kaldı boş budamı yalan
Münevver Erilmez
Yok Olan Güzelliklerimiz
Kaybolan değerler Yitip giden güzellikler Kalmamış bazı özellikler Çalıştığım yIllarda bile; Hıdrellezde,kaynatırdım Buğdayı, nohut,fasulye ile Çocuklarım unutmasın diye. Hâlbuki buğday berekettir, Tanrının insanlara bahşettiği. Buğday sevgidir, Bebeklerin dişi çıktığında, Kaynatılıp, toplanır konu komşu. Yenilir, Güle oynaya Şükredilir Ulu Tanrıya. Dolaştım birkaç diyar, Kalmamış buğdaylar. İnsanlar bir garip olmuş, Ne olduğunu bile bilmiyorlar. Düşündüm; Ancak un fabrikasında bulunur diye. Amma velâkin fabrikatör kibirlidir, Hemşerin bile olsa,ilgilenmez, Buğday ile,hedik ile. Diş Buğdayı, Hıdrellez Buğdayı, Sorunca,diyorlar ki; ' O da ne'? Özür diliyorum ikizlerim; Biz Avrupalılaştık ya! Neye gerek buğdaymış,hedikmiş. Bizi biz yapan güzellikler, Kalmamış özellikler. Bollukmuş, bereketmiş, Kalmamış değerler. Belki bir gün sizlere; Masal gibi anlatırlar. Münevver Erilmez . NİHAYET Günlerdir aradım durdum, Kaybolan değerlerimizi. İstanbul Adapazarı derken, Aklıma geldi bir sabah erken, Beynimde şimşek gibi çaktı, Alanya'dan, Dr. Ayhan, Henüz oralar yozlaşmamıştır, Vardır hala değerlerimize, Sahip çıkan insanlarımız, Telefon ettim; Üçüncü günde geldi İkizlerin diş buğdayları, Önümüz Yılbaşı, Bayram, Garip şair Okurcalar Köyüne hayran, İşte benim köylüm,yüreği zengin, Utansın fabrikatörler,yürekleri engin,* Erilmez hiçbir zaman olmadı yılgın, Sağ olasın sevgili arkadaşım Dr. Ayhan, Sevgili can dostlarım, Hepiniz davetlimsiniz, Diş buğdayı yemeye, Vaktiniz varsa eğer gelmeye, Saygı duyuyorum verilen emeğe. * engin./ değeri düşük .
İsa Yasin Yüksel
Yok Oldu
YOK OLDU Güllerim vardı kırmızı kırmızı Bir gün sulamadım soldu Hayallerim vardı bir sürü Bir gün kurmadım öldü Balıklarım vardı akvaryumda Bir gün sudan çıkardım boğuldu Bir aşkım vardı,her şeyden sakındığım Her gün sevgimi verdim ama şimdi yok oldu
Tarık Öcalan
Yok Olan Sen
Boş bir sayfaya seni çizmeyi isterdim hep Bana bakan, ikitane yeşil mercan Ve ipekten yapılmış bir saç Ama, buna cesaret edecek sayfa bulamazdım. Boş bir kağıda seni anlatmak isterdim hep Güldüğünde, dünyaların nasıl benim olduğunu Gözlerindeki tek damlada, yüreğimin nasıl boğulduğunu Buna, kalemlerde cesaret edemezdi. Kalbimden seni anlatmasını isterdim hep Susar,konuşamaz, ağlardı Yokluğunu söyleyemezdi bana Bunu kabul etmeye benimde cesaretim yoktu. Biliyorum bir kaf dağının arkasında olduğunu Bütün anka kuşlarını yardıma çağırdım Meleklerden öğrendim, senin için zamanın durduğunu Her gece, adını ruyalarımda çağırdım. Seni çizmek, seni anlatmak, seni anlattırmak çok zor Düşüncelerime, yokluğunu kabullendirmek Zerdali yapraklarına sardım sensiz bütün günlerimi İçimde bir his,açılacağı gün hiç gelmeyecek.
Güçlü Sönmez
**Yok Olmaktan Korkma
Bir sevgili aradım yıllarca Onlarcasını buldum yollarda Aldıklarımı ve verdiklerimi Toplayıp çıkarınca Ellerimde sadece kalan Yine o sevgili Hala aranan Sorumluluktan kaçınca Sorunlardan kurtulunmuyor Sırtında yük olmuş pişmanlıkların Oysa yok gereği karışıklıkların Hayatın senin yazdığın bir kitap İster kahraman ol, ister bitap Yok olmaktan korkma Her yazdığın satırla Daha da derin kazıyorsun Kendini sonsuz hayata (İstanbul, Kasım 2006)
Serap Demirtürk
Yok Olmadan Yaşamak - Hikaye
Uzun süren kıştan sonra sımsıkı tutunup ağacın dallarına, şöyle bir baktı da filiz verdi domur domur. Güneşe göz kırptı, toprağı selamladı. Merhaba hayat, dedi. O cılız ama heyecanlı sesiyle daha önceleri hiç duymadığı sesler vardı bu evrende. Daha önce görmediği o kuvvetli ışık, gözlerini kamaştırdı. Ayasını iliklerine dek garip duygular kapladı içini. Bu, doğumdu… yaprağın doğumu. Gün geçtikçe serpilip güzelleşti de dönüp bakmaya başladı, diğer ona selam veren soydaşlaşma. Ne hoştular. Kimi ince uzun, kimi tombul, kimi yeşil, kimi yeşile benzemeye çalışan… Tutunmaya çalışırken dalına, hava birden karardı…serin bir yel esti, ruhunu üşüten. Önce minik damlalar düştü yüzüne, sonra iri iri damlalar çarpı minnacık vücuduna. Nasıl da acıyordu canlı. Tüm çabasıyla tutunuyordu dalın ellerine… dolunun vicdanı yok gibiydi. Gözlerini kapadı titreyerek…bir süre sonra sessizlik oldu. Çıt yoktu doğada… Gözlerini açtığında olanları algılayamadı. Yaştaşı olan, o merhaba deyip selamlaştığı komşularının çoğunun ya dalı kırılmıştı ya da o gencecik komşuları yerlerde görünüyordu. Doluya, gözyaşları karıştı. Neden ki hayata bu erken veda? ... Gün o saatten sonra oldukça hüzünlü geçti ve günler, günleri kovaladı. Nasıl oluyordu bilmiyordu ama büyüyüp serpilmişti. O büyürken dallarına başka komşular da gelmişti ağacın. Yaprağın ayası iyice belirginleşmişti. On beşlik gençlere taş çıkarırcasına güzeldi, Duru ve sevgi dolu. O gün gözlerini açtığında çocuk sesleri duydu ağacın dibinde. Bir grup çocuk, ağacın altında toplanmış, kıkırdaşıyorlardı. Kalp şekli kazıyorlardı ağacın iri gövdesine sevgi adına, sevgiyi hiçe sayarak. Ağaç bir şey diyemiyor, sessizce olanları izliyordu ilikleri sızlayarak. Ah edemeden öylece bakakaldı. Sonra sek sek oynarcasına hoplayarak uzaklaştı çocuklar… Üzerine kaç yağmur yağdı, kaç yaprak gözyaşları damladı ağacın gövdesine, bilemedi. Bir gün kalabalık bir aile yaklaştı ağaca. Yaprak, merakla bakıyordu gelenlere. Bunlarda mı bir şey yapacaklardı ağacına, babasına? O da ne! Biri bir halat attı, şu kalın olanına. Bir daha…sonra çekti, çekti, çekti ipi. Dal ses çıkaramadı; eli, ayağı buz kesti.adam bağırdı:”Ta mam! İp hazır, hadi sen kilimi getir.”iplerin arasına kilimi nasıl koydular bilemedi yaprak ama salıncağı gören şu kıvırcık saçlı esmer tenli çocuk koşarak geldi yüzünde bin tebessümle. Oturttular çocuğu salıncağa, ip ayaklarının altında kalıyordu ve canı yanıyordu ama sevincinden çok değildi acısı. Başladılar sallamaya yaramazı, “Daha yukarı! Daha! ”diye haykırıyordu çocuk. Bir an dal, kırılacak gibi oldu; gözyaşları acıyla damladı toprağa ağacın, gören olmadı. İnledi, duyan olmadı. Kızdı, söyleyemedi…Yaprağı hüzün sardı, babasıydı ağaç onun. Hangi zerresi sızlasa onun da ruhu ağlıyordu. Sonra durdu salıncak…Çocuk, yavaşlayan salıncaktan hopladı, düştü; toz içindeki dizini sildi, top oynamak için babasını aramaya koştu. Büyükler, yüreklerindeki çocuğu uyandırıp top oynarlarken çocuklarıyla yüzlerinde garip bir mutluluk olur ya onu gördü yaprak ta uzaklardan. Onlar oynarlarken minik bir kıpırtı oldu dalda. Küçücük bir çocuk, salıncağı sallıyordu boş boş. Öyle hoş bir ahenkti ki bu… dal, çektiği acıyı unuttu. Çocukla birlikte oynamaya başladı. Bir ileri, bir geri… sanki duruluvermişti fırtınadan artakalan sızı. Birden salıncak durdu. Çocuğun annesi, kucaklayıp onu salıncağa yatırdı hırkasını yastık yapıp. Çocuğun sapsarı saçlarının bukleleri papatyalar gibi sardı yastığı ve göğe mahmur mahmur baktı masmavi gözleri.bir ninni tuttururken anne yanık sesiyle yavaş yavaş sallıyordu salıncağı, dalı incitmeden. Dağlar, taşlar, yapraklar, çiçekler, böcekler dinledi… duruldu tüm fırtınalar, uyudu çocuk. Dal da sakinleşti ninninin ahengiyle. Yaprağın gözleri doldu bu anın etkisiyle… Gece olduğunda hâlâ o anı hatırlıyordu yaprak, gizli gizli özleyerek gök gözlü çocukla ninniyi, o sakin salınışı anarak… Yaz bitiyordu. “Hayat ne de güzel devam ediyor.' diye mırıldanırken yaprak, bir çıtırtıyla sıçradı. Çocuklar… gene onlar mıydı; gene sapan yapacağız diye geçen günkü gibi babasının canından can mı alacaklardı? Hayır, kuru dallara basanlar, kelli felli adamlardı. Ellerindeki baltayı kimi sırtına vurmuş, kimi elinde sallıyordu. Kiminin elinden de sigara dumanları savruluyordu. “Sakın! ” diye inledi yaprak sesi çıkmadan, sessizce…”Sakın atma o sigarayı, söndürmeden! ” Hayır, atmadılar… oturdular ağacın dibindeki taşlara ve hangi ağacı keselim muhabbetine başladılar. Yılkıya çıkmış ağaç yoktu ki burada, hepsi yemyeşildi. Olacak iş miydi bu, göz göre göre cinayetti! “Bak dallara, kalın kalın… Bundan iyi çit olur.”deyip hiç düşünmeden vurdular baltayı karşıki ağaca. O güzelim dallar, bir bir yere serildi, yapraklar ağladı. Ağaç yalvardı “Durun! ” diye…Duyan olmadı… Koruyu derin bir sessizlik sardı. Kuşlar bile korkudan darmadağın oldular. Sincaplar kaçtı. Börtü böcek dalları terk etti. Yüklendiler, götürdüler dalları. Yapraklar yerde ağladı, ağaç çırılçıplak kaldı. Sanki günler mi kısaldı, ne! Daha erken kararıyor artık hava. Sabahları çiy taneleri ile başlayan gün, serinlemeye başladı. Yaza özlem duydu bir an yaprak derinden bir iç çekerek. Geçen zamanda nasıl da büyümüş, serpilmişti. Geçence ağaç onlara, karlı havaların ne kadar eğlenceli olduğunu; karla yüklü dallara bir kuş konduğunda yere süzülen kar tanelerinin yere inerlerken nasıl dans ettiklerini anlatmıştı. O günleri yaşamayı istiyordu. Yaprak, bir an ne çok şey yaşadığını düşündü yaşının küçüklüğünü göz ardı ederek. Sevgiyi, acıyı, huzuru tatmıştı; dostluğu öğrenmişti. Ancak kendini eskisi kadar iyi hissetmiyordu. rengi de değişmeye başlamıştı, eski gücü kuvveti yoktu sanki. Bu aralar sık sık yağmur yağıyor; rüzgar daha sık okşuyordu ayalarını, estikçe esiyordu. Yeşilden ala, aldan sarıya geçen yaprak, ağacına, dalına çarpıyordu her rüzgarda olduğu gibi ve eli ayağı buz kesiyordu çektiği acılarla. Oysa o kadar çok seviyordu ki rüzgarı. Onunla ferahlamıştı ruhunun en ücra köşeleri bunca zaman.nereden bilebilirdi ki yokluklara savruluşunun nedeni olacağını… Gece çok üşüdü, titredi ilikleri. Bir yağmur yağıyordu, bir rüzgar sarsıyordu. Dört elle tutunuyordu dalına. İçini, bilinmez bir korku sarmıştı. Yaşadığı her şey bir bir gözünün önüne geliyordu.elinde baltası olan adamlar kabusu oluyordu; sonra o kıvırcık saçlı çocuk, elinden tutup onu uzaklara götürüyordu. Sabah gözünü açtığında kendini yerde buldu hazan yaprağı…Yerdeydi! .. ağacından uzaklarda bir yerde! .. çığlık atmak istedi, atamadı. Elini uzatıp tutmak istedi dalını, uzanamadı. İyice kurumuştu, üşüyordu iyiden iyiye… rüzgar savuruyordu çaresiz ve sararmış bedenini ordan oraya. O sırada bir ses duygu, son bir ümitle başını kaldırdı ve ölümün nefesini hissetti ensesinde, derinden bir acıyla. Ah, dedi…kimse duymadı. Bilmeden üzerine basan, yeni yürümeye başlayan çocuk bile duymadı inlemesini. Dağıldı… her bir parçası bir yere gitti. Bir zerresi de toprağa ulaştı yeniden dirilmek için. 3.6.2009 SERAP HOCA
Zennehar Yılmaz
Yok Olmayan Öfkem
Uyumuyor öfkem her gün artıyor Ruhum daralıp dayanamıyor sesini Duymak bile yetiyor öfkemin uyanışına Bu nasıl bin kindir bilmiyorum Af diliyorum rabbimden duygumu yitirdim Öyle bir yara aldım ki kelimelere dökemiyorum Hani baba yarısıydı ya kesip attığı Tırnağının mikrobu bile olmaya layık değilsin Nefret ediyorum haykırmak istiyorum yüzüne karşı Bir yanım durduruyor yine öfkeme hâkim olamamaktan korkuyorum Yarım bıraktığım öfkemi anlatmaya devam yine Boş sayfa bırakmayacak haykıracağım sitemimi öfke kinimi Durup düşünüyorum seni anımsayacak bir iki hatıradan başka bir şey yok Bir iki demem lafın gelişi değil bir iki ikincisi sana öfkemi kusmama sebep hatıram İtham ediyorum seni vefasızlığına Seni anımsayıp duygulanacak özlem duyacak bir sevgi bağıda kurulmamıştı zaten Anlatacak çok şey var aslında duymaya kalbin dayanacak mı bilemiyorum bir hayli yaşlanmışsın Kaldıramazsın haykırışımı sen hiç yarısı olmadın ki babamın Sen babamın yarısı olmayı değil tırnağının mikrobu olmayı da hak etmiyorsun ki Yıllar geçirdin hayat kavgasında unuttun hatırlamadın Benimde bir hayat kavgam var ama içimdeki sana olan öfkemi uyutup unutamıyorum Ben seni amcalığa kabul etmiştim bu yüzden sanırım öfkem Ama sen beni yeğen olarak kabul etmemişin El olmuşum hatıra değmeyen anımsanmaya gerek görülmeyen Öfkem ulaşılmaz patlak volkanlar gibi yüksek erişilmez söndürülemez On yedi yıldır hala ilk patlamış hali gibi lavlarını deniz yapmış çoğalttıkça çoğaltıyor Seni bu denizde öfkemle boğmak ölmeden yüzüne haykırmak istiyorum Beni affet toprak babam seninle aynı kanı taşıyana duyduğum öfke için kin için Belki sen hayatta olsaydın geçerdi senin içindeki kızgınlığın ama benim geçmiyor geçmeyecek babammmm…
Nazan İzmirli
Yok olmayan tek şey
yok verilmiş bir söz dilimizde birbirimize ne farkeder ki ruh ikizimiz birleşmişse gönüllerde değmesin dudak dudağa değmesin tenin tenime alevler sönermi sanarsın buz denizinde kalpten kalbe bir yol bilinmeyen görülmeyen sonsuzluğunu hissettirir masumane gözlerde .....yok .............yok ....................yok söz....................yok ............................yok olmayan tek şey ........................sensin ben de....................... 08.02.2006-antalya
Seçil Karagöz
Yok Olsun Keder!
Değil yıllar, aylar, günler, saatler; Dakikalar bile önem arz eder. Ömürler kısadır, boşa niyetler; Her anı ararız, yok olsun keder! Yer içer, güler ve coşar oynarız; Zoru görünce de hemen kaçarız. Serde yiğitlik var! Neden korkarız? Her anı ararız, yok olsun keder! Çokbilmiş olsak da mutsuz yürekler; İki kere iki bazen beş eder! Her zaman yeşermez özgün niyetler; Her anı ararız, yok olsun keder! Kendimize yetmek, varla yetinmek Varken bu ne iştir, bunca tepinmek? Mutlak var olmalı haddini bilmek. Her anı ararız, yok olsun keder! 23.01.2012
Serap Tepedelen
Yok Oluş
Güneşle tarayamadık saçlarımızı Yıkayamadık bedenimizi ay ışığında Sevdayı büyütemedik yüreğimizde Ufacık ettik umutlarımızı Un ettik,eledik Güzel olan ne varsa Yok ettik. (1997- Bursa)
Sinan Karakaş
Yok Olur Değerler
İnsana hakaret eder,Ahiret yoktur diyenler, İnsanlar ot gibidir der,Deli gömleği giyenler, İnsan dışında bir varlıkAkıldan noksan sayılır, Akıl da yok sayılırsa,Birden yok olur değerler.
İhsan Altınışık
Yok oluş
Sevmek güzel bir yakış ona başlatan ise bazen bir gülüş, bazende bir bakış. Akıldan çıkmaz bir an kalplerdedir her zaman. Sevenler değil asla terkedendir aldanan. Bendede durum aynı onunlaydı var oluş, terkedip gidince o başlamıştı yok oluş. 29.05.1997 Perşembe 00:08
Divane Mustafa
Yok Oluş
Son bir hayal daha kurdu bu gün yüreğimdeki göz yaşım. Son bir bulut isyan etti işte yıkılmış olan çınara... ve son bir kez daha kalemim oynadı içimdeki buruk isyan için beyaz kağıdın saflığında... Hayal içinde bir düş gördüm sanırım. Anahtarsız bir rüyadı bu bir kez açıldı ve üstüne kilit vuruldu. Kaldırımlara karışmış her duygu zerreceği hatırlatır şimdi umudumu. Bir yakamoza şahitlik yaptırır işte düşlerime seni sevdiğim gerçeğini. İsyanlarım bir alamot sonbaharında erir ve dökülür yaprakları aşkımın. ayrılık dizesine düşmüş işte yaşam dediğimiz aşkım... İsyanların satırlarında yitirdim ben geleceğimi. Paslı bir ışık düşer şimdi görünmeyen karabasanlarıma. Birleşilmemiş bir ayrılık varya onun için ağıt yakar şimdi gecelerdeki hüzün... Dumanı tüter şimdi buzun kayalaşmış yüreğimde. Gölgesi yakar ellerimin içindeki ayrılık rüzgarını hüznün... Hayal Perisi seni düşlerimde sevdim ben ve sesindeki ezgi sardı bedenimi... Kelimeler aldı işte gerçekteki son umudumu. ve seni yine gölgesinde sevicek bu çocuksu gözlerim düşlerin... Karanlığı yok etmedi işte ayrılığın aşkımı. Sana dökülür şimdi gösteremediğim her duygu.. Bir korku saldırırdı düşüncelerime umarsızca ve o korku gene alıyor işte seni kavuşturamadan ellerimden.... Ve geceler... İlk kez bir gece sunmuştu senin aşkını yüreğime. Ve yine yıkılmış benliğimden bir gece sabaha dem tutarken alıyor düşüncelerimden. Sessiz bir çığlık düşer şimdi üstüne düşlerimin her gece.. Birleşilmemiş bir ayrılık kopar işte bir kasırga gibi ümitlerimin üstünde. Köpüğünde kaybettim ben aşkı denizsiz bir çölde. Ve yosunlaşmış bir korku tutar umutlarımı Hayal Perisi... Ve son dileğim... Sonsuz bir mutluluk tutsun ellerini.. (yıkılmış umutları canlandırmak değil artık düşüm. yok olmuşları anımsamak sadece...)
Vaner Kayaçelebi
Yok Oluş
Hiçbir şeyimiz yok. Aşk var. Aşkta kanlı bir gecenin kanlı mateminde tek edip gitti bizleri. Yalan, acı, gerçek, hakikat ne varsa silip süpürdü. Bir ara düşündüm de düşümde bir aşk kalmıştı. Acı çeken bedenlerde acıdan kaçar olduk tam da acıya alışmışken. Çok eskiden tek gecede bin aşk, bin aşkta tek gece vardı. Şimdi bin gecede tek aşk, tek aşkta bin gece bile yok. Sevdim ben Allah belamı versin ki sevdim. Biliyorum her şey geçer, zaman bile kalmaz değişim içinde. Yoğrulup sıradanlığımızda gebereceğiz. Bir gebereceğiz bir yok olacağız. Gebermek bile yok edemeyecek bizleri. Yolda giderken kristal bir tabutta gördüm. Dokunsam parçalanacaktın. Sevdim seni ben bunu martılar böyle bilsin.
Refah Torlak
Yok Ortada Sorun Falan /... Asıl sorun İnanç sömürgenleri
“ YOK ORTADA SORUN FALAN “ (asıl sorun inanç sömürgenleri) Gıpta ile bakıyorum, gönlüm inanın sizlerle Hepimiz kuluz, insanız, ne farkınız var bizlerle Bilin oyun oynanıyor, türlü alicengizlerle Sabır edin aşılacak, dürüst, kalbi temizlerle Baş örtülü kardeşlerim, sizleri çok seviyorum Bilin sizler üzüldükçe, için, için eriyorum Art niyetli olmayana, selâmlar gönderiyorum Samimi fikirlerimi, önünüze seriyorum Türlü uygunsuzluk görüp, hep sabır gösteriyorum Ne kimseye sataşıyor, ne ortamı geriyorum Ne birini hor görüyor, ne kimseyi yeriyorum Bu millet bölünmeyecek, sizlere söz veriyorum İster mi sanırsın bu hali, girermiş girmezmiş falan Ne O saflarda yer alan, ne de dışarıda kalan Yok dışarı, yok içeri, yok, sokak kamusal alan Eskiden bu böyle miydi, kim sanırsın fikri salan İnanın hep nifakçılar, inanın ki hepsi yalan Müslümanlık baş örtmek mi, peki ne olacak çalan Farkında olmadan kimse, örtbas ediliyor talan Fırsatçıya fırsat verme, yok ortada sorun falan Örtün simgeye dönüştü, geleceğimizdir solan Kullanıp ta yönlendirir, ister hep peşinde dolan O inanç sömürgenleri, bir görünüp bir kaybolan Dürüst saf millete olur, inanın ki bütün olan Refah TORLAK / RETOR Dipnot: Evet hiç kuşkunuz olmasın, ortada sorun falan yok, Başörtüsü meselesi yok, asıl sorun inanç sömürgenleri, Asıl sorun, dinimizin siyasete alet edilerek kullanılması, Saf ve temiz yürekli Müslüman kardeşlerimizin aldatılması, Sorun başörtüsü değil, türban değil, örtünmek değil, Sorun örtünmenin, türbanın simge haline dönüştürülmesi. Bu art niyetli inanç sömürgenlerine alet olmayın ne olur. Örtünürseniz yalnızca Allah için örtünün, İnanırsanız yalnızca yüce Allah’a inanın, Allah ile aranızda hiçbir şey hiçbir kimse yoktur, Allah ile aranıza hiçbir şey giremez bunu asla unutmayın.
Serdar Çelebi
* Yok Oluyorum *
gitgide siliniyor aynalardaki suretim uyuşukluk tüm vücuduma yayılıyor buna bir türlü engel olamıyorum yaşam artık sadece uyumak yemek yemek ve yediklerimi hazmedip; hazmedemediklerimi boşaltmaktan ibaret oldu hep aynı yerde yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide yürüyorum adımlarımı dışa taşırmadan bir uçurumun en uç noktasında yere çömelmiş cevabı olmayan sorular soruyorum kendime zihnimin algılayabilme kapasitesini aşıp o cevapsız sorularımı yanıtlamaya çalışıyorum ama bir şey mani oluyor sonuca ulaşamıyorum. tam anlayacakken anlamsızlaşıveriyor hayat her şeye en başından başlamam gerekiyor ve her başlangıçta daha çok sürükleniyorum kıyılara bu belirsizlik sonum olacak göz göre yok oluyorum 22/06/2005 kıyı
Nebi Durmazoğlu
Yok oluyor hayvanlar
Bizler yokken onlar vardı evrende Sayemizde yok oluyor hayvanlar Şöyle bir bak kaldılarmı çevrende Sayemizde yok oluyor hayvanlar Arenada hep güreşe başlarlar Oley deyip boğaları şişlerler Öldürünce şampiyonluk düşlerler Sayemizde yok oluyor hayvanlar Kurbanlığa çadırları kurarız Kaçırınca otoyolda ararız Yakalayıp bacağını kırarız Sayemizde yok oluyor hayvanlar Ava gidip at üstünde dururuz spor diye kurdu kuşu vururuz Kim sorarsa hayvanları koruruz Sayemizde yok oluyor hayvanlar Köpeklerle kızakları çekeriz Fili vurup dişlerini sökeriz Tilki için siyanürler dökeriz Sayemizde yok oluyor hayvanlar Horozun sesini duyamaz olduk Leyleği havada sayamaz olduk Arının balını yiyemez olduk Sayemizde yok oluyor hayvanl Yalan nedir,riya nedir,bilmezler Alay edip arkamızdan gülmezler Çıkar için,dostlukları silmezler Sayemizde yok oluyor hayvanlar Mutluluk hayvanı sevmekten geçer Hayvanı sevenler kalırmı naçar Durmazda onlara kalbini açar Sayemizde yok oluyor hayvanlar 25 02 2009 Durmazoğlu
Tuğrul Pekel
Yok oluşuma dair; Bir Mektup
Yok oluşuma dair; Bir mektup Dün gece yatağımda seninle konuştuktan sonra telefonumu yastığın altına koydum. Uykum var derken yalan söylemiştim. Uyuyamadım. Seni düşündüm Seninle beraber geçen son günlerimi düşündüm. tanıştığımız günden beri, seni düşünmediğim, seninle birlikte olmak istemediğim tek bir dakikam bile olmadı. Sadece yüzünü görmek sesini duymak yeterliydi bana. Aşık olduğum gerçek anlamda ilk genç kızdın. Bir gün gelecek bunlarında yeterli olmayacağını da biliyorum. Dokunmak isteyeceğim. Pürüzsüz cildinde parmak uçlarımı gezdirirken keşfedilmemiş ormanlarda iz süren kaşiflerden farkım olmayacak. Ve hep sensiz geçireceğim günlerimi düşüneceğim Her alo deyişinde yüreğim bir kere daha burkulacak Beklediğim sona bir adım daha yaklaştığımı anlayacağım. İstemesen de bir gün her şeyi yanına alıp geride sadece yok oluşumu bırakıp gideceksin Senin için birtanem _____________________ 27-08-2007-Pazartesi Tuğrul Ahmet PEKEL
Muharrem Akman
Yok ortalarda
Derenin şırıltısı kalmış kulaklarda Yaklaştıkça canlanıyor hatıralarda Harabe köy odası yok ortalarda Şenlenirdi ramazanlarda, bayramlarda Birkaç kap yemek koşulurdu köy odasına İftar vakti doluşulurdu sofralara Açılırdı oruçlar şen şakrak gırla Ezan biter hoca kurulur baş uca Yorgun akşamlarda bir tas çorbayla Bir demli çay keyfi köşe başlarda Ne yapsan fayda etmez haşarı çocuklara Namaz vakti sıvışırlar köşe bucağa Okul yolu uzak toplanılır bir araya En süslü çantalar gururla koltuklarda Ödevler tastamam kandil ışığında Okul yolu uzak oyunlarda girer araya Defterler sırada, öğretmende gözler kulaklarda Neler vardı kim bilir o günkü konularda Ya misket ya kovalamaca teneffüs aralarında Öğle yemeği bekler çantalarda Baba madende çalışır ana tarlada Koşuşturmadır gider olur akşamlarda Çıra neyine yetmez kandil yoksa da Hep birden yapılır ödevler,evlerde sırasıyla Yılar harcanıyor hazırdır diplomalarda Hayat savurur her birimizi biryana Vatan borcu var şimdi sırada Koşulacak yurdumun bir ucundan bir ucuna. Muharrem Akman 14/10/2008 Zonguldak
Erem Ala
Yok Oluyorsun Bende
Ben taa eskiden yanık korum mangalda, Sen tatil yapıyorsun hâlâ kumsalda, Aramızdaki tek fark işte bu anla, Nasıl anlayabilirsin ki sende nerde o kafa... Sıkılmaya başladım seni sevmekten, Uzağımdasın her zaman sen benden, Yakınlık,sohbet mazide kaldı zaten, Seni sevmeyi bırakacak bu kalp ebediyen...
Ahmet Refik Tavşanlı
Yok Say
...................................................... Eyvaah; N’aptım Ben..! De-me-den, ...................................................... ...........Olanı; { Yok - Say..! } N’olur’sun..! ...................................................... Önce; Durup Düşünmez’sen, ...................................................... ...........Sonra; Düşünür Durur’sun..! ...................................................... ..Ahretahû.. 09.02.2011 ...(09.30) ... .Karşıyaka. (Ata Sözü) ..........Öfke Gelince; Göz karartır, ..........Öfke Geçince; Yüz kızartır..!
Metin Soydeveli
Yok, Öyle Kendiliğinden Güzellik
Yok, öyle kendiliğinden güzellik Çiçek dalıyla… Arı balıyla güzel. Gül dikeniyle… İnsan? El parmağı, Parmak tırnağıyla güzel. Kaş gözü, Göz kirpiğiyle… İnsan kendine güzelleşir önce Gülerek bakınca aynaya Yok, öyle kendiliğinden güzellik Dağ dumanıyla… Gök güneşiyle… Gece yıldızlarıyla güzel. Kendiliğinden güzel değil, Dünyayı güzelleştiren çok şey var Dağı, taşı, ormanı, denizi, ırmağıyla. Yaşamak da öyle Sevince… Sevince… (17.06.2008 İzmir)
Ahmet Can Akyol
Yok Şiir
-Yaz günü Ağustos’ta Üşüyorum yok’luğumla Yaralı bir küskün müyüm Bir eski yabancı mı yoksa Şu eskitilmiş İstanbul’da- (Akşam / üzgünüm) Silinmiş o siluet şarkılar yok Sularında oynaşan ışıklar yok Aşk diyen anılarım nerde benim Varlığımı bir bilen bir duyan yok (Gece / hüzünüm) Ben değil miydim o uçarı çocuk Ellerim de saklı şimdi bir tutan yok Kim yaşadı beni benden habersiz Bir kırılmış gölgeyim tanığım yok (Daha gece / ağlıyorum) Ne bir mekan var bana ne sığınak Sokaklar da karanlık bir adres yok Fazlalığım sanki bu koca kentte Kaybolup giderim be ötesi yok Soru / üzgün müsün Soru / hüzün müsün Soru / ağlıyor musun Cevap / yok
Gözde Hatiboğlu
Yok Senden Öncesi
Bazen zorluyor sessiz kalmak.. sınamaların sonunda hep Orda olmaya çalışmak gücünden alıyor.. Götürüyor içinde sevdalı bir şeyleri, yine de tam değil.. Aşk hep var.. hayatıma girişin tanrının mucizesi, bilirim.. Çiçekler açarken karlar altından mevsimi geldiğinde, Sevgilerden el ele geçeceğiz.. tüketmek için değil çaba.. Emek ve paylaşımla var ediliyor bir hayat.. Dağılıyor geçmişin gölge misali takip eden bulutları.. Arzular vazgeçilmez ve tanıdık kılıyor birbirimizi.. Tanıdık ruhlar gibi, geçmişten geliyoruz aslında.. Gözlerimiz kapalı iç sesimizi dinliyoruz.. Öyle hırçın tavırlar yok artık, dingin sulardayız.. Kırık dökük cümleleri topladık, konuşuyor yürekli tarafımız.. Çağrışımlar sana dair artık hayatımdaki ve diyorum ki, Aşkı bildiğimi sandığım yanılsama yaşantılara son verdim.. Yok senden öncesi, senden ötesi.. verdiğin anlamlarla dolu yaşantılar Lütuf sanki, işle aşkı ellerinle yüreğime. Ayrılık uzak olsun düşlemlerimize bile.. yazgıysa bu Razıyım ve kabulüm seninle her şeye.. (7.ekim.2005)
Bayram Eser
Yok Sen
“dün gece iyi geçti sen bendeydin ama bu gece yalnızım sen yoksun emin değilim belki ben sendeydim ama bu gece yalnızım sen yoksun geceler hep bu kadar uzun muydu yalnızlık taşınmaz bir hüzün müydü aklımda kalan yalnız yüzün müydü ama bu gece yalnızım sen yoksun geleceksin deyip bekleyeceğim geceyi geceye ekleyeceğim geldiğini kime söyleyeceğim ama bu gece yalnızım sen yoksun belki başka gece yine gelirsin bana geldiğin yolları bilirsin belki gitmez ömür boyu kalırsın ama bu gece yalnızım sen yoksun…” 11.03.2011
Sefer Kurt
Yok Sende
Hani çok çok seviyordun Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende Seviyorum diyordun şimdi unut diyorsun Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende Hani söz vermişdik birbirimize Ebedi sevecekdik sözün nerede Vurdun sırtımdan vurdun kahpece Yok güzelim yok hiç gurur yok sende Aşk farklı mutlulukla ölüm arası Kainat içinde farklı alem aşk dünyası Beni mutluluktan ettin geldi ölüm sırası Yok güzelim yok hiç gurur yok sende Senin mutluluğun için her şeyi göze aldım Söyle vicdansız söyle sen benim için ne yaptın Yaptın hemde en iyisini kalbime yara açtın Yok güzelim yok hiç sevgim yok sende Adaletsizmiş aşk adaletsizmiş dünya Birde sen olunca bunların yanında Tamamladınız birbirinizi beni bıraktın karanlıklara Yok güzelim yok hiç vicdan yok sende
Sinan Karakaş
Yok Sayamam
Yok sayamam hiç kimseyi, Beni de yok sayan olur, Eşit herkesin düzeyi, Saygı duyan, saygı bulur, Ben mi var etmişim onu, Ne haddimedir yok saymak, İnsan ise eğer konu, Bana düşen saygı duymak, Kainatın sahibi var, Ben aczimin farkındayım, Haddimi aşarsam zarar, Kul olmanın yolundayım, Kendimi doğru bilmezsem, Bilemem ben hiç bir şeyi, Vahyin yolunda gitmezsem, Kaybederim ben düzeyi.
Sevgi Uz
Yok Şimdi
Ne umutlar vaat etmiştin, uğrunda ölünen sevgiler Yok şimdi; uğrunda ölünmeye değecek sevgililer... 28 Ocak 2002