poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Mahmut Şimşek
Yokluk Ve Yoksulluk
Yokluk yoksulluk büktü boynumu Yoğun yoksulu oldum duydun mu? Gurbet eldeyim sıhhat buldun mu? Yoklukla büktüm çocuklarında boynunu. Bir zamanlar sadaka veriyordum Bir garip görsem yardım ediyordum Şimdi ise yardıma muhtaç ben oldum Yoklukla büktüm çocukların da boynunu. Geçmişteki günlerim hayal oldu Doğan güneşim zindan oldu Bir fidan gibi çocuklarım soldu Yoklukla büktüm çocukların da boynunu. Susuz kalmış tarla gibiyim Çölde dağılmış kum gibiyim Sevgiye susamış çocuk gibiyim Yoklukla büktüm çocukların da boynunu. YAZAN VE DERLEYEN MAHMUT ŞİMŞEK ADIYAMAN
Veysel Kızlarkayası
Yoklukta Güzeldi Bayram
Yamalı güzel pantolum Döşekte ütüye vurdum Soğuk kuyu çizlavudum Başımın altına kordum Çocuktuk güzeldi bayram Yarın bizim bayramımız Çay şekeri toplamamız Cıncık şeker favorimiz Yoklukta güzeldi bayram Yavan yaşık neyse yerdik El açıp hiç dilenmedik Her daim şükürde idik Hamd olsun güzeldi bayram Kat, kat elbisemi battı Bizimki böyle hayattı Varlığı düşlerde tattı Çocuğum böyleydi bayram Veysel KIZLARKAYASI
Semra Şimşek
Yokmu Saysam
YOKMU SAYSAM Sustum yutkundum Aklım nedensiz duygularımdan hesap sorar Vazmı gecsem senden Unutsammı senli düşleri Dinlemesem Yokmu saysam feryat eden yüreğimi
Aydın Coşkun
Yokmudur
36 YOK MUDUR? Etme behey gönül sen feryat etme Neler çektiğini bilen yok mudur? Seni sevenleri bırakıp gitme Peşinden ağlayıp gülen yok mudur? Neden gönül neden bu halin neden Bende biliyorum ki seviyorsun sen Bir köylü kızına gönül vermişken Kaybettin sen seni bulan yok mudur? Dur behey gönül dur be kendi yerinde Bıktım su ahinle su kederinde Pertek dağlarının eteklerinde Yolunu gözleyen biri yok mudur? Neleri unutmuş neye dalmışsın Sen benim başımı derde salmışsın Ey gönül bir sen mi yalnız kalmışsın Senin gibi yalnız kalan yok mudur? Aydın COŞKUN 10 Kasım 82 Keşan
Yusuf Ter
Yokmudur İnsanlık
YOKMUDUR İNSANLIK Kan gölüne döndü, vay Ortadoğu Ağlıyor çocuklar, bu nasıl vicdan Gözüm de yaş akar, gözlerim buğu Savaş isteyenler, döküyorlar kan Buralarda nice kanlar döküldü Hüseyin’in başı burda kesildi Akanlar su değil, kan akan seldi Yok mudur insanlık, yok mudur izan? İnsanlar barışa doğru gelseler Savaş akıl dışı, bunu bilseler Barış yollarını bir bir örseler Bilin ki sevgiyle yaşanır o an Yusuf da diyor ki akmasın kanlar Sarılsın kardeşçe, sımsıkı kollar Silah değil, kalem tutmalı eller İnsanca anılır, her hizmet sunan Yusuf Ter 04.10.2014 Saat 00:30 İsviçre
Niyazi Sakar
Yokoldum
Madem sen ben oldun; ben de sen oldum Yaz geldi yandım,kış geldi yağanlarla soğudum Gittiğini duyunca kış zamherisinde bile kavruldum Bu kadar canla başla hayat içinde yokoldum... Yürüdüm yoruldum durgun ağaçlara sokuldum Ağaç kol kanatlarına tünedim sanki yuvasız kuş oldum Ağaçlar içinde ağaç gibi kaldım; ağaç oldum Senin yokluğuna alışamadım bende insanlıktan çıktım; yok oldum...
Ali Efeoğlu
Yoksa...
Yoksa... Seni düşünmek istedim, Hayallerimde sana yer bulamadım Yoksa kayboldumu sevgin kalbimden, Bu ihtimalden irkildim,korktum,ağladım Ali Efeoğlu 6.Eylül.2002.İzmir
Sumru Karabaş
Yokmuşsun Gibi
Yokmuşsun gibi yapıyorum… Oysa buradasın, Unutmaya çalıştığım sırada…. Yaşanmamış var sayıyorum… Oysa yaşandı, Tam şuramda….. Yukarılara bakıyorum Düşmesin diye göz yaşlarım…. Oysa içim dolup dolup taşıyor, Gereksiz bir neşe takınıp Yürüyorum yollarda Amaçsızca…..
Murat Dadaş
Yoksa
Kader mi yalnızlığın ilkesidir? Yoksa sevda mı bu kadar Irak? Seven mi bilir, kelime oyununu? Yoksa kader mi yapar, sevdayı ırak, yalnızlığı ilke, kelimeleri oyun...
Murat Kababaş
Yoksa
Karşılıksız ve çıkarsız kalbur altı meyhane sokaklarında gezerken kahvehane köşelerinde çürüyen gençlik ve unutulmaya yüz tutmuş gerçekliklere başını çevirip yürümüyorsan aşka ve sevgiye inancın varsa bir nebze bile hayatı bir yerinden yakalamak istiyorsan... Kadınına annene duyduğun saygıyı gösteriyor isen gurur duy kendinle... Yoksa... Yaptığın ve yapacağın şeylerin ne getirdiğini düşündüğün an hiçbirşey getirmeyeceğine göreceksin...
Hayati Gönültaş
Yokmuş Gibi
Bazen kendimi düşünüyorum da Omuzlar üstündeyim ve bir tabutta Derhal kaçıyor bütün dirliğim Kalmıyor içimde gelecekten hiçbir umutta. Titriyorum ölümün soğuk yüzüyle Sanki dağlanıyor vücudum cehennem közüyle Her şeyden vazgeçiyorum yarından yok teziyle Sonra da ölüm yokmuş gibi unutuyorum Mutluluk neyim ki sonuç kısa bir hayat Tek kazancım olur düşünsem ahiret Bir vardım,bir yokum işte seyahat İki kelimede korkuları bitiriyorum
Şenol Mersin
Yokolsun Gurbet
Dökülsün gurbetin hazan yemiş yaprakları, Baharı getirsin peşinden yazı getirsin, Dökülsün gurbetin bulutlarından yaşlar, Yıkansın bedenim düşen her damlada, Yeterki gurbet olmasın kara bulutların ardından, Kanat çırpsın gurbet kuşları enginlere, Uzaklaşsın benden sevdiklerimden, Rüzğarlar alsın götürsün ayrılık kokusunu, Kasırgalar yok etsin,ayrılık yollarını, Yeterki gurbet olmasın,güzelliklerin ardından, Dökülsün göz yaşlarım adım adım yollara, Açmasın çiçekler,açmasın güller, Yok olsun dünyadan bütün güzellikler, Kalmasın yaşantımızda ne hasret,ne gurbet, Dökülsün gurbetin hazan yemiş yaprakları,
Vedat Akdeniz
Yoksa
YOKSA Güneş sana mı gidiyor Sana mı gidiyor beni bırakıp Sende gece olmuyor mu yoksa Yıldızlarımı sen mi aldın böyle Sende mi batıyor aylar Bu yüzden mi böylesine karanlık gecem Yoksa saçlarına mı takılmış yıldızlar Ellerinde mi büyür acılar Sahi bu karanlığın sahibi kim Senden mi geliyor yoksa bu fırtınalar 20.10.2003 www.akdeniz.orgfree.com
Ayşegül Arat
Yoksa...
Düşündüm de Harf hece kelime Yan yana gelince Hele bir de Dizeye dönüşünce İletişim dili Şiirselleştirilince Sevinç çoğalıyor Hüzün azalıyor Yoksa bana mı öyle geliyor? Düşündüm de Sarı kırmızı mavi Yan yana gelince Hele bir de Gökkuşağına dönüşünce İletişim dili Renklenince Sevinç çoğalıyor Hüzün azalıyor Yoksa bana mı öyle geliyor? Düşündüm de Sahnede ya da perdede Repliklerle jest ve mimiklerle Hep birlikte beraberce Trajedi belki de komedi de İletişim dili Ruhta bedende hissedilişte Sevinç çoğalıyor Hüzün azalıyor Yoksa bana mı öyle geliyor? Düşündüm de Düşümde kaldı sadece… Yirmisekiz.mayıs.ikibinyedi Zaman:bilemediğim bir an
Mümtaz Beğen
Yoksa?
Yıllar sonra öder gibi ahtımı, Aydınlatıverdin, kara bahtımı, Sana tahsis etmiş, gönül tahtımı, Ben seni kendime, Sultan bilmiştim… Hani ne bir tutku, nede hevestim, Hani candım senin için, nefestim, İçini ürperten, titreten sestim, Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? .. Çok önce söylenmiş, çok önce denmiş, Âşığın Kâbesi, sevdiği yönmüş, Öyle bir sevmiş ki, deliye dönmüş, Kendimi yoluna, kurban bilmiştim… Hani ne bir tutku, nede hevestim, Hani candım senin için, nefestim, İçini ürperten, titreten sestim, Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? .. Eşit olmadı hiç günüm günüme, Sığmadı sayende içim içime, Sen getirdin beni, sen bu biçime, Ben aşkı Tanrı’dan, ferman bilmiştim… Hani ne bir tutku, nede hevestim, Hani candım senin için, nefestim, İçini ürperten, titreten sestim, Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? ..
Durdu Şahin
Yoksa Akıl İle Ahlak
Akıl, akıl olsaydı, Ahlaklı olurdu. Ahlak, ahlak olsaydı, Aklı bulurdu. Yoksa akıl ile ahlak, Zarardayız muhakkak.
Kenan Yeşilyurt
Yoksa Bana Doydun Mu
Duydun Mu Sarı Kız Duydun Mu Severek Ölenler Cennete Gidermiş Duydun Mu Sarı Kız Duydun Mu Öldü Dediler Yoksa Bana Doydun Mu Uyudumu Sarı Kız Yoksa Yorgun Mu Kefenden Mi Yoksa Yüzün Solgun Mu Sevdiğimde Daha Küçük Çocuktu Öldü Dediler Yoksa Bana Doydun Mu (Yozgat 2014)
Şahin Ertürk
Yoksa Sen Köpek misin?
Durmadan havlıyorsun Dişini geçirecek, Birini arıyorsun Yoksa sen köpek misin Adın yok,yaşın sahte Kalbin yok,kentin sahte Doğruyu söyler misin? Yoksa sen köpek misin? Şairi tırmaladın Şiiri yaraladın Harbiden zırvaladın Yoksa sen köpek misin? Yakalarım diyorsun Jandarma değilsin Polis de olamazsın Yoksa sen köpek misin? (21.10.2008) Şairleri rahatsız eden Şiir beğenmeyen Ruh hastalarına
İsa Yılmaz
Yokmuş Ayrılığın Sahtesi
düşlediğim hiç bir ayrılık sahnesi böyle değildi sen hiç bu kadar kanlı bıçaklı olmuyordun ben hiç bu kadar kan kırmızı ağlamıyordum hayat hiç bu kadar zehir zemberek konuşmuyordu düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi sen hiç bu kadar yürek yakıcı bakmıyordun ben hiç bu kadar kırılgan ve korkak olmamıştım hayat hiç bu kadar acımasız yaşanmıyordu düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi sen hiç bu kadar uzak düşmüyordun ellerime ben hiç bu kadar direnmiyordum feleğin çarkına hayat hiç bu kadar sensizliğe yenik düşmüyordu düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi sen hiç bu kadar fırtınalı, ama yağmursuz kalmamıştın ben hiç bu kadar çoraklara topraklara dönmemiştim hayat hiç bu kadar susuz kalmamıştı düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi gözlerin hiç bu kadar aşkla yaşarmamıştı ayakların hiç bu kadar çaresizce gitmemişti ben hiç bu kadar zincirlere vurulmamıştım düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi… 06.01.10
Gürhan Olcaytürkan
Yoksa Şimdi ben Melekmi Oldum..(Deneme)
Zehra Öykü’ye..Seni Seviyoruz.. Leyla ile Mecnun..Aslı ile Kerem.. Ne mücadeleler vermişler sevgileri uğruna değil mi anne, baba? Sizin sevginizi kim anlatsa duyuyorum aynıymış bunlarla.. Birlikte çok zorluklar yaşamışsınız, çok tehlikeler atlatmışsınız. Birbiriniz için canınızı katmışsınız sevginize. Sen anne ne fedakârlıkta bulunmuşsun babam için. Baba sen de annem için ne kadar da çaba harcamışsın böyle, zor olmuş sevgini söylemek, evlenmek teklifi etmek. Bir masa da nikâh memuru, iki şahit ve birkaç arkadaşın cılız ellerinden çıkan alkış adında ki ses ilk evetinizden geriye kalan. Sonra yıllarca çocuk hasreti çekmişsiniz konuşmalardan anladığım kadarıyla. Ve bir gün müjdeli haber geldi benden size. Odamı hazırlayın geliyorum iki kişilik dünyanıza. Masada bana da tabak koyun yerimi hazırlayın diye. Gelişimle evimiz cennet bahçesiyken, lunaparkken neden şimdi böyle oldu. Fark etmediğimi mi sanıyorsunuz akşamları ayrı yattığınızı. Babam hep mi televizyon seyrederken uyuya kalıyor anne kanepede. Benim odam var anne neden hep benle yatıyorsun ki? Aynı evde iki yabancı gibi olduğunuzu görmedim mi anne? Şimdi o yabancı olduğunuz ama ikinizi de gördüğüm günleri özlüyorum anne. En azından annemde babamda yanımda diyordum bebeğime sizi anlatırken. Şimdi babamın her gün bedeni yerine telefon kablolarında ki sesi var yanımda. Anne o kablolar babamın sevgisini, sıcaklığını getirmiyor ki. O kablolarda ki ses başımı okşamıyor, elimi avuçlarına almıyor ki. Hiç alo seni seviyorum güzel kızım kelimesinin yerini alır mı baba? Geceleri sımsıkı sarılıp yatıyoruz ya anne. Ne kadar da sarsan anne tüm sevginle beni, hep bir tarafım soğuk, hep bir tarafım üşümekte anne.Yatarken bebeğimi alıyorum öteki tarafıma ısıtsın beni diye ama olmuyor be anne olmuyor.Isıtmıyor bebeğimde beni anne. Neden hep odamda oynayalım, balkonda oturalım diyorum biliyor musunuz anne baba? Hiç düşündünüz mü bunu? Parkta yaşıtlarım gibi sallanmak, kaydıraktan kaymak istemez miyim oysa bende. Sen anne kaydırağa çıkardın mı beni aşağıda kollarını açıp beni bekleyenim yok ki. Yine kaydıraktan kaydım mı çakıl taşlarına düşeceğim, kanayacak dizlerim kolum yüreğim gibi anne. Baba düşündün mü hiç? Aile olmak eve ekmek getirmek midir sadece. Biliyorum işe gün ağarmadan gidiyorsun, hava kararınca geliyorsun. Yorgunsun bana anneme sevgini vermen için tatilimi bekleyeceğiz. Ama senin tatilin bayramdan bayrama baba. Bak şimdi hafta sonlarını beklemekteyim. Senle geçireceğim iki gün yeter mi? Sabah beni almaya geleceksin ya içim kıpır kıpır. Yine lunaparka gideceğiz, anneme söylemem dondurma da yiyeceğiz biliyorum. Aramızda sır baba. Ben senden çikolata, şeker istemiyorum ki baba. Yanağımdan öptüğünde çikolata, şeker tadı var mı baba? Bak büyüyorum. Seneye okula başlayacağım. Alfabeyi öğrendiğimde ilk kara tahtaya anne baba yazacağım. Sizi anlatacağım defterime, kalemime. Hemen yatayım ki sabah olsun. Gelinlik kız gibi hazırlandım yine. Dolmuşçu amca hızlı sür dolmuşunu. Durma her köşe başında. Babamı hemen getir bana. Anne bak babamda gözüktü yokuşun başında. Baba, anne beraber yer miyiz şimdi yemeği? Eskisi gibi masa da üçümüz olur muyuz şimdi. Bakmayın birbirinize öyle. Ben sizden bir parça değil miyim, kıracak mısınız beni şimdi. Ne güzelmiş annemle babamla aynı masada yemek yemek. Bakın şımarmaya başladım bile. Mahsuscuktan nazlanıyorum siz yedirin diye. Ağzımı açmıyorum ellerinizin tadını dudaklarımda hissedeyim diye. Nerden bile bilirdim ki bu yemek son yemeğimiz olacaktı beraber. İster miydim o zaman yemek yemeği aç kalma pahasına olsa da. Son kahkahalarımı atacağımı, son şımarıklığımı yapacağımı nerden bile bilirdim ki. Hal bu ki bugün size şaka hazırlamıştım. Sizi korkutacaktım ama ben korkuyorum şimdi. Anne neden babam kapının ağzında yatıyor? Gıdıkladım ayaklarından, karnından. Öptüm tombik yanaklarında ses vermedi yine bana. Sen neden mutfakta yerde yatıyorsun anne? Yeni bir oyun mu bu ben bilmiyorum. Anaokulunda öğretmediler bana bu oyunu mızıkçılık yapmayın bana da anlatın bunu. Ağlarım yoksa bakın. Anne baba neden beyaz elbise var üstümde. Ben kırmızı elbise giymemiş miydim sabah. Bu elbiseyi sevmedim. Üstünde çiçek desenleri yok bunun. Hani hep bir tarafım soğuk ve üşümekteydi ya üşümüyorum oysa şimdi. Neden anne baba tüm sevdiklerimiz burada, neye gözyaşı dökmekteler. Beni neden omuzlarına aldılar böyle. Yeni bir oyun mu bu da yoksa. Anneciğim…Babacığım.. Yoksa ben şimdi. Melek mi oldum?
Kazım Karagöz
Yoksa Neden Desinler?
Müslümanın gayreti din, iman, ümmet için, Yoksa neden desinler, bunlar müslüman, niçin?
Hüseyin Başaoğlu
Yoksan Yok...
Sen Yoksan Renkler Silik Sen Yoksan Yaşam Soluk Sen Yoksan Ben Yok Sen Yoksan Konuda Yok Hüzün Hüzün Hüzün...
Ahmet Nural Öztürk
Yoksa Bir Gelen Mi Var Kaçtığım Şehre
Yüreğimde bir kıpırdama var bu akşam Nasıl söylesem nasıl anlatsam Bir yolculuk mu var yoksa geldiğim yere Yoksa bir gelen mi var kaçtığım şehre Bilemiyorum...
Muharrem Çetinkaya
Yoksul
Ne evim var,ne-barkım ne arabam,ne katım,ne yatım toto oynarım tutmaz iddaa da tek maçla kaybederim. Ne gül'üm var,ne gülistanım sabah kalkar, düşerim yollara, ekmek parası...! Dün ayakkabım delikti bugün çorabım da.......! Bu yoksulluk,yürek yarası. Fabrikalarım iflas, dükkânlarım kepenkli bütün varlığım bitik sıfır elde var sıfır ikiyi çarparım ikiyle o da çıkar hep........... akşam yatarım sabah kalkarım akşam...................
Sunay Akın
Yoksul Bir Çocuk
Yoksul bir çocuk görsem, yağmur altında üşüyen köprü olmak geçer hiç değilse içimden...
İlhami Atmaca
Yoksul Bir Kedi Gördünüz mü Hiç
Şu bitmez dalgalarıyla deniz ruhumu Çalkalar bırakır sarhoş gibi kalırım Takılmam arkasına şarkılarının Yosun rengi saçlarını sulara salan denizkızlarının Matem tutarım, ayrılıklara şahit Gök gümbürder, yalnızlık tutar başımı İçimin kandili söner Kaç kere döndüm kapından umudum, aşkım Yardım isteyen dilimde çıkan çıban Kaç kere döndüm kıyılarından sevglim, içimde zehir Zıkkım çöreklenmiş acılardan Bir sepet çiçek gözyaşı çiği tomurcuklanan Bir tutam aşk, bir damar ah Parlak yıldızların altından kaçarak Yorgun gövdeler bıraktığım sabahlar Sanki intikam çığırtkanı Korkak ve zavallı insanlar Beni şaşırtan şehirlerde Masal kahramanlarıyla paylaşarak sokakları Korkutmaya kararlı bir kin Güçlü bir yaşama tutkusuyla kirletir insanları Neredesin peterpan, keloğlan, kırmızı şapkalı kız Gökyüzünden gerinerek dökülen karanlık Korkutmakta çocuk kalplerini kocaman adamların Sırrı çözülen bütün korkuların Hayata dair kuşkularını arıtın Korkusu varmı hiç yoksullara yatak olan sokakların Yağmur gökyüzünden yağar bilirim Kin çirkinlikten doğar, damardan akar kan Bir buğu gibi ruhum, gökyüzüne ağar Çok kandırılmış bir çocuk kadar kırılgan Gökten düşen üç elmayı arıyorum Neredesiniz cüceler, devler, periler Bir varmış, bir yokmuşlarla avunuyorum
Kazım Bükülmez
Yoksul Kardeş
Aç karnına yolda yürünmüyor, Yoksullara refah görünmüyor. Bak iktidar yoksula ölün diyor, Gör artık bunu yoksul kardeş. Odun kömür şeker makarna, Hepsi de olsa bile sana beleş. Onlar senin kesenden hepsi, Zaten senin o yoksul kardeş. Bir de bunu verenlere bak, Hep onlaradır yağlar ballar. Hepsininde pek iyidir hallar, Hani sana be yoksul kardeş. İşçi memur hepsi de sürünür, Emekli aç,ecel yakın görünür. Esnaf karamsarlığa bürünür, Tüm bitiyoruz yoksul kardeş. Ağlayan yoktur öldük çoktan, İşi bilenlerle çıkılır bu şoktan. Boşuna umut bekleme toktan, Tok ne bilir açı yoksul kardeş. Ülke bütünlüğü bir başka acı, Eşkiyalar oldu şimdi baş tacı. Destekçiler yolcu sense hancı, Gönder yolcuyu yoksul kardeş.
Atilla Kızılkaya
yoksul Bir Şiir
Kimsesiz boş kaldırımlar ve yalnızlık.. Sensizlik neyse de, sessizlik korkutuyor işte.. Ve adımlarımı daha bi hızlı atıyorum.. Çünkü dilimde; Yoksul bir şiirdir gece..! !
Bayram Yelen
Yoksul Kim?
Para pulun yoksulluğu geçici, Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Hariçten sürülen ıtır uçucu, Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Fakir odur; bakar ama göremez. Fakir odur; çeker aklı eremez. Fakir odur; ilme akıl yoramaz. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Muhabbet ehliyle sohbet bir başka. Dergâhta, cemlerde pişseydim keşke. Neyleyim, muhtaçlık sevgiye aşka. Gönüller sevgiye muhtaç olmasın. Yoksulluk, ilime uzak kalmaktır. Yoksulluk, doğruya tuzak olmaktır. Yoksulluk, yürekten sevgi silmekti. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Nice saraylarda baykuş ötüyor. Bakılmayan bağda otlar bitiyor. Kibir Yusuf'u da hiçe satıyor. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Fakir odur, güvenemez halkına. Fakir odur, uzanmıyor salkıma. Fakir odur, değer vermez talkıma. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Mala düşen odu ateş söndürür. Mal vardır kişiyi yâda döndürür. Mal gönüle korkuları kondurur. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Yoksulluk midenin boşluğu mudur? Yoksulluk gözlerin yaşlığı mıdır? Yoksulluk yüreğin taşlığı mıdır? Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Gün, güneşten yoksulsa geceleşir. Cümle, kelimesizse heceleşir. Ciciler, bir çırpıda öcüleşir. Gönüller sevgiye yoksul olmasın. Fakir odur ataleti iş eder Fakir odur uyanıkken düş eder Fakir odur yaz günün kış eder Gönüller sevgiye yoksul olmasın Yeleni yoksulluk; adil olmamak. Hakkı gözetmeyip, hakkı bulmamak. Kini, intikamı atıp silmemek. Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Seyraqif Coculu
Yoksul Kardeşim
YOK, SUL KARDEŞİM Benim yok, sul kardeşim, Bizle sizin farkı ne. Yoksa bizim kimisiz, Varırsızmı farkına. Okula giden çocuk, Rüşvet verir bir azcık. Valideyin zorlanır, Ter tökür muncuk-muncuk. Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi? Ele ki, canın yakır, Doktor parasız bakmır. Tedavi kötü gidir, Ağrı canından çıkmır. Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi? Bacar düşme polise, Yaman çıkır endişe. Sen subut eyleyince, Seni çekirler dişe. Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi? Biznese yol bağlıdır, Hakkı bi az yağlıdır, Biznes yapan kişiden, Sorur kimin oğludur. Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi? Işin düşse memura, Kafan batır çamura. Fırlatıb lahladırlar, Gönderirler tamire, Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi? Çarhını kurur felek, Yoksulun işi kelek. Ekir, biçir buğdayı, Sorur-sovurur külek(yel) . Bizde beledi kardeş, Sizde bele diyilmi?
Arif Damar
Yoksulduk Dünyayı Sevdik
Öyle uzak Gitgide Öyle güzelleşti ki O yüzü hiç görmedim Hiç yaşamadı belki Tülin'in yüzündeki Duru güzellik Nasıl da benzer Ben kırgın Küskünken Evsiz barksız bir anının Puslu Kırık Yerinden düşmüş camındaki Güneşsiz bir kış akşamındaki İnce Solgun Esmer Nasıl da benzer Ben kırgın Küskünken Kimselere görünmeden Dönüp dönüp baktığım Saksılara Deniz kabuklarına Kitap yapraklarına bıraktığım Ama zor Ama kolay Tavanda bir yarım ay Nasıl da benzer İnce Solgun Esmer Ben kırgın Küskünken Evsiz barksız bir anının Puslu Kırık Yerinden düşmüş camındaki Güneşsiz bir kış akşamındaki Tülin'in yüzündeki Duru güzellik Ama zor Ama kolay Yoksulduk Dünyayı sevdik Tavanda bir yarım ay
İsmet Öztürk Ankara
Yoksul Yürekler
Yoksulluk; Ne para da ne de malda Yoksulluk; Asıl yoksul kalan canda Kalpleri taşlaşmış olan yüreklerde İnsan sevgisinin olmadığı bedenlerde Yoksulluk; Bir çocuğun masum bakan gözlerinde Fakirlik; El uzatan bir garibanın yüreğinde Açlık ve susuzluk yalnız kursağında iken Sevgisizlik ve ilgisizlik onun yüreğinde. Yoksulluk; Hep açlık susuzluk olarak bilinir Üstü başı yırtık diye onlara yoksul denir Bir köşeye atılmış insanlar olarak görülür Sevgisizliklerde onların boyunları bükülür Beden yoksulluğu gelip geçididir varla yok arasında Yoksul bile şaşırır kalır bu ikilem arasında Bir medet umar yüreği bile olmayan insanlarda Kaybolur gider sonsuzlukta sevgi yoksulluğunda Gönüllerde olsun hep zenginlik dillerde değil Yoksulluğun fakirliğin üzerine serpiştirilsin Bir tutam gül olup sevgilerde birleştirilsin O zaman yoksullukta ölüm gelirse gelsin.
Mahmut Nazik
Yoksula Eziyet Bayram Dediğin
YOKSULA EZİYET BAYRAM DEDİĞİN Çarşıyı pazarı nazar eyledim Zengine ziyafet bayram dediğin Yüreği gerçeğe gözer eyledim Yoksula eziyet bayram dediğin Dünya güzel bir düş idi bir zaman Dünyanın malı boş idi bir zaman İslam’ın şartı beş idi bir zaman Şimdi bir rezalet bayram dediğin Kimi yoksulluktan çeker de çile Fukara babayı bir düşün hele Kimi gider beş yıldızlı motele Varsıllara fırsat bayram dediğin Rüşvetten soygundan verdiğin zekât Yiğidin yüzüne attığın tokat Bir yanda riya bir yanda sirkat Öylesi bir ibret bayram dediğin. Yoksul isen ömrün gider araya Her muhanet ateş olur yaraya Haramzade kurulur da saraya Fukaraya külfet bayram dediğin Yolara bakıp bakıp da ah eder Kimseler kapısın çalmaz vah eder Yarınını düşünür eyvah eder Gariplere hasret bayram dediğin Aslanı muhtaç etmişler kediye Alamaz yârine bir tek hediye Sorar bu dünyada işim ne diye Fakire sefalet bayram dediğin Hak diyen halk diyen girmiş mahpusta ‘Aydınlar’ satılmış kalemi susta Bayram nesine ki analar yasta Dertliye kasavet bayram dediğin Ne ölüsü kaldı ne de dirisi Hizbuşeytanın derdi kurban derisi Kaç kişidir şu ülkenin varisi Hine hâsılat bayram dediğin Soygun vurgun sömürü kalbe keder Burjuvaz kin eker peder der kader İşsizlik güçsüzlük zulüm şah çeker Yetmedi mi bunca kazık yediğin Yaşanan gerçek bu kınama beni Yanlışım var ise onama beni Açlıkla nefsimle sınama beni Ya sabır ya sebat bayram dediğin Mahmut NAZİK 30.09.2008 MERSİN Hizbuşşeytan: Şeytan’ın çetesi
Mehmet Tevfik Temiztürk
Yoksullarla Dayanışma Haftası 2
Yoksulluk konusunda dayanışma gerekir, Ezilenler var iken yarışmak hoş değildir… Göster birlikteliği esirgeme zekât ver, Rab seni alt etmeden bozulmasın dengeler… (2012)
Seyraqif Coculu
Yoksullar
Dünyanın yükünü alıb dalına, Hıqqana-hıqqana gedir yoksullar. Mazlumluk yazılıb onun alnına, Nale çə kir, fağan edir yoksullar. Elleri-kolları kandallı kuldur, Varları-yoxları bir çuxa-çuldur, Tapdanır haqları neçe min yıldır, Ne danışır, ne de dinir yoksullar. Tanrının nazari onlardan dönür, Dert-bela üstüne göklerden enir, Ocağı qaralır, çırağı sönür, Feleyin çarhına minir yoksullar. Türk demiş:-“Yoksulluk ölümden beter”, Ölüme ne var ki, hayatın biter, Ne kadar zülmata dözdüler, yeter, Vatan yolunda da ölür yoksullar.
Şerafettin Muş
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm Yarım papuç boş mideyle yaşarız Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm El verince kol keserler şaşarız Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm Vicdanımla cüzdanımın arası Dostluk ile düşmanlığın sırası Midem ile yüreğimin arası Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm Bağımlıyım boğazımdan dışarı Övünmenin adı oldu başarı Cenazemi yıkar gözüm yaşları Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm Pahalıya patladı bak bedeli Bağımlı kılmışlar çalışan eli Çaresizliğimin şimdi nedeni Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm Tarih oldu tırpanıyla orağı Dost Şeref im boş kalfanın çırağı Ekonomi siyasetin durağı Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm 01/02/2008 Dost şeref Kimden: derm (Bayan, 45) Kime: Dost Şeref Tarih: 01.03.2008 13:15 (GMT +2:00) Konu: Yn: Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm-Merhabalar Bu dünya düzeninde, yazdıklarınız o kadar gerçek ki; acıtıyor okuyunca insanı. Ama şairin yüreği de kalemi de çok zengin ve şiirleriyle çoğaltıyor güzel bir dünyanın sabahlarını. Kutlarım hocam. Saygıyla. Kimden: Bornovalı Nazmi (Bay, 50) Kime: Dost Şeref Tarih: 01.03.2008 10:49 (GMT +2:00) Konu: Yn: [kiyamete-kadar] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm Harika. Tebrik ederim. Maalesef, gruplar içinde paylaşılan şiirlerde sizinki gibi nitelikli olana pek rastlayamıyorum. Paylaştığınız için teşekkür ederim. Yüreğinize sağlık. Saygılarımla... İ.Hakkı Cengiz www.genelhaberler.com HOŞGÖRÜ köşesi Kimden: Renkler ve Yaşam (Bay, 65) Kime: Dost Şeref Tarih: 01.03.2008 10:24 (GMT +2:00) Konu: Yn: [papatyalarim] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm Sn.Dost Şeref Şiirinizi zevkle okudum. Gerçeklere değinen dizeleriniz taktir ve övgüye değerdir. Şairler sevmelidir ulusunu, şairler sevmelidir ülkelerini ve şairler en çok düşünmelidir ülkelerini... Sizleri candan kutluyorum kardeşim.. Kimden: çivrilgönen (Bay, 49) Kime: Grup: Zaman Sarrafları Tarih: 1.3.2008 08:28 (GMT +2:00) Konu: Yn: [zaman-sarraflari] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm Halk şiiri, aşık tarzı şiiri özlemişim. ' Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm' diyen Karacaoğlan duyarlılığından Mahsuni şiirinin tadına bağ kuran bir söyleyiş yakalamışsın. Sevgili şair, ağzına, diline, yüreğine sağlık gurbetçi kardeşim. Kimden: hoşçakal_yarın_ Kime: Grup: Kürt Dili ve Edebiyatı Tarih: 1.3.2008 09:30 (GMT +2:00) Konu: Yn: [kurt-dili-ve-ed..] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm Kucak dolusu çoğalıyor sensizlikte yoksulluğum gözlerim bulutların ardından kayboluyor bitip tükenmek bilmeyen sevda sonsuzluğunda yolculuğum bu son batışı değilse güneşin yarın yine doğuşunu bekleyeceğim Günay ÖZDEMİR.... çok güzel bir paylaşım..yüreğinize sağlık
Eftelya Dila
Yoksulluğum
Yoksulluk en acı dosttur insana, Ama dosttur. Acı soğanı,ekmeğe katık etmek, Yeri geldiğinde,Sadece kuru ekmek.... Özledim o acı dostumu, Çok zengin değilim ama, Yine de çok özledim, Kuru soframızı, Acı soğanımızı... Bütün servetler önüme gelse, Veremez bana o hazzı. Çok özledim yoksulluğumu, İnancım kaldı yoksulluğumda, Ümitlerim en güzel duygularım, Dünlerim ve yarınlarım... En samimi insandan, Daha tatlı yoksulluğum, Çünkü hayat çok acı....
Kağızmanlı Mehmet Kesen
Yoksulluğun Irkı
Üç küçük kızla birde annesi Beraber gelmişler Antalyaya tatile Dillerinden anlamıyorum Konuşmalarına bakılırsa Rus yada Polanyalı olabilirler Kızların en büyüğü on yaşında ancak var Kaldıkları bir hafta boyunca Annede çocuklarda Hep aynı mayoyu giydiler Tek bir gün bile değiştirmediler Belli ki ikinci mayoları yoktu Herkes çeşit çeşit giyerken Olsa onlarda mutlaka değiştirirlerdi Hatta büyük kızının giydiği mayo Öyle büyüktü ki üzerine Sanırım annesinin eski mayosuydu Onları böyle görünce çok üzüldüm Belli ki ülkelerinde dar gelirliydiler Kıt kanaat gelmişlerdi buralara dek Şimdi onlar benim için Bir Rus yada Polanyalı değildi Sadece yoksul birer insandılar Yoksulluk ülke yada sınır tanımıyordu Fakir her yerde fakirdi İster Rus ister Alman ister başka bir millet Çok üzüldüğümü görünce eşim dedi ki Onlara üzüleceğine kendi halkına üzülsene Onlar hiç olmazsa buralara dek gelebilmişler Senin memurun işçin dar gelirlin Gidebiliyor mu İspanyaya Fransaya tatile Bırak oralara gitmesini Kendi ülkesinde şuralara dek gelebiliyor mu Haklıydı eşim hem de çok haklı Yoksulluk ırk tanımıyordu Ne Türk ne Alman nedeki Rus Yoksul her yerde yoksuldu işte
Celal Topo
Yoksulluğun Resmi Boyanır Bakışlarımla
Gün ağarmadan Hüzünlerimi atarım sokaklara Islığımın soğuk nefesinde titrer Bir şarkının hüzünlü sesleri... İlk merhaba dediklerim Bir kaç aç sokak kedisidir Her sabah Oynaşan köpeklerin mutluluğunu kıskanırım Geçip giderim yanlarından sessizce Böyledir benim güne başlayışım... Bir resim çizilir Gözlerimin tuvalinde bir an Yoksulluğu boyar bakışlarım Çöpleri karıştıran Bir çocuğun kirli ensesinde.... 01 / 12 / 2005 Antalya
Mehmet Safi Sarı
Yoksulluğun Resmi
Huzur, refah,neşe bolluktan gelir Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Ne zarar gelirse, yokluktan gelir Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Hep yanıktır yüreğimin bir yanı Yeryüzünde gördükçe ağlayanı Yoksulluğun resmi her yerde aynı Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Ev diye kerpiçi-tahtayı çatmış Camları yok,naylon ile kapatmış Çul-kilim yok, yere bir hasır atmış Gözlerin kör olsun yoksulluk senin İçim sızlar çökmüş avurtlarına Altı yırtık ayakkabılarına Solmuş gömlekle eski şalvarına Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Kiminin evi yok sokakta kalır Katığı yok, sadece ekmek alır Utancından ufaldıkça ufalır Gözlarin kör olsun yoksulluk senin Kimi ekmeğini çöplükte arar Gecekondu yoksa bir çadır kurar Yorgan yok, döşek yok, çul neye yarar Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Çocuğun elinde bir parça ekmek Ayakları çıplak, yüzünde sinek Kollar kürdan olmuş, bacaklar değnek Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Hiç bir dert insanı böyle yakamaz Bir baba evine nasıl bakamaz Öldüğünde, bir miras bırakamaz Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Başı iki elinin arasında Daim aklı, yoksulluk yarasında Belki de suçun çoğu babasında Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Faydası yok, sönmüş umutlarının Sonu yok, acı hatıralarının Geleceği meçhul çocuklarının Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Ateşten bir çemberdir, kırılmıyor Bu kısır döngüden, kurtarılmıyor Bir girdaptır, sonuna varılmıyor Gözlerin kör olsun yoksulluk senin Ömür boyu bu kamburu taşıyor Kurtulmak için boşa uğraşıyor Yaşamak denirse, böyle yaşıyor Gözlerin kör olsun yoksulluk senin 10 Nisan 2006 Mersin
A. Esra Yalazan
Yoksulluğun Devleri, ‘Fil’ Ve Elio Vittorini
Sadece yıldızlardan değil, hafif bir kımıltıyla uzanıp dokunabileceğim bütün varlıklardan daha yakın görünüyor mehtap. Öyle kışkırtıcı bir yüzü var ki bakışlarımı onun tılsımlı bilinmezliğinden alıp suni ışıklar saçan bilgisayar ekranına çeviremiyorum bir türlü. Etrafı gümüşten sicimlerle halelenmiş incecik ay, şeffaf bir ayna gibi gök kubbede asılı kalmış. Biri ona yanlışlıkla haddinden uzun baksa yeryüzüne düşüp milyonlarca parçaya ayrılacak, yüreklere kıymık gibi batacak sanki. Yazarak düşünmek, çatlak duygularımın izlerini belli edecek taşları yerinden oynatmak istemediğim için muhtelif bahaneler icat ettikten sonra çaresiz masanın başına geçiyorum. Arada volta attığım odanın penceresine yaklaşıp dev sokak lambalarının aydınlattığı çöp yığınına bakıyorum. Biliyorum biraz sonra o cılız bacaklarını ağırlaştıran yalpalayışıyla gelecek. Önce kâğıt yığınından şişeleri ayıklayacak. Birer birer ters çevirip son damlalarıyla halleşirken homurdanacak. Sonra yeşil, mavi, beyaz camlar misketler gibi şıngır şıngır yokuştan aşağıya yuvarlanacak. Eğer hırka, çorap türü çaput bulursa onları itinayla katlayacak. Keyfi olursa rüzgârda titreşen poşetlerin dibine çöküp bir izmarit yakar. Gece hava tarçınlı cevizli anne kurabiyesi kokuyor. Çiçeğe durmuş eriklerin pembe yapraklarını uçuran ılık bir meltem esiyor Boğaz’dan. Belki daha uzun kalır. O gelmediğinde kimsenin meraklandığını sanmıyorum. Ötekine yabancılaşmanın çürüterek yalnızlaştırdığını kavrayabilseler belki onlar da kaygılanır ama bilmiyorlar işte. Kimsesizliğin yanık tülü öylesine uçucu ki, adamın beyaz çiğ ışığın altında parlayan kızıl sakalları bile bakışlara değmiyor. “Yoksulluğun prensi”, her akşam karnını doyurmak için ava çıkan kızgın martılar gibi çöp dağının üzerine tünüyor. Bense onu başka bir gezegende yaşıyormuş gibi uzaktan izliyorum. Bütün yaptığım bu. Bazen düşünüyorum da bir gece onunla “okyanusun” zifiri sularına dalıp, çocukluğumuzdan kalan eski bir hatırayı arar gibi kimbilir hangi omuzlara dokunan ceketlerden kopmuş kırık düğmelerin, eprimiş bir mendilin, eşini arayan yırtık bir terliğin, en kıymetli sayfalarını kaybetmiş defterlerin peşine düşsek. Birbirimizi kalp gözüyle anlar mıydık? Sanmıyorum. Bunun için ikimiz de epey yaşlıyız artık. Kelimeler yuvanızdır! Böylesine onur kırıcı, alçaltıcı, kimi zaman insanı yaşadığından utandıran “yoksulluğun” edebiyatı olur mu hiç. Ben beceremem herhalde ama oluyor. Üstelik eğer onu yapan, yazının bayağılaştıran tuzaklarına düşmeden insanın karanlığını iyi ifade edebiliyorsa hakiki bir iz bırakıyor. Acı, felaket, yoksulluk gibi bıçağı kendine batıran keskin duyguları, insanlık hallerini anlatmak biraz tehlikelidir. Sadece tenezzül etmediklerinden, kendilerini o dünyanın “hiçliğine” ait hissedemediklerinden değil, biraz da o “tuzağa” düşmekten ürktükleri için kaçınır yazarlar “yoksulluk edebiyatından”. Aslında neyi anlatırsanız anlatın seçtiğiniz kelimeler, hayatı omuriliğinden tutup sallayan dil, hakiki yuvanızdır! O duruş edebiyatın sizdeki karşılığını da belirler haliyle. Hikâyenizin gerçek veya kurgulanmış olması neticeyi değiştirmez. Okuyanı hikâyenin gerçekliğine inandırıp kuytuda kalmış duyguların manasıyla çoğaltabiliyorsanız ona dokunmuşsunuz demektir. Daha evvel Sicilya Konuşmaları isimli kitabıyla tanıştığım İtalyan yazar Elio Vittorini bahsettiğim türden esaslı bir yazar. Kahramanı Silvestro’nun annesiyle gezdiği Sicilya’daki yoksul iklimin kokusu, anısı kalmamıştı bende. O “anlatı/romanda” babasından aldığı mektupla trene atlayıp portakal toplayan işçilerin arasına karışan anlatıcı, –kitabın sonunda ironik bir dille reddetse de– elbette kendisiydi. Daha sonra edebiyat beğenisine güvendiğim bir arkadaşım yazarın da en sevdiği kitabı, Fil’i okumamı tavsiye etti. O küçük dev romanı okudum ve ancak o vakit Vittori’nin çağdaşlarının ona hayran olma sebebini anladım. O en baştan beri yoksun kaldığımız ne varsa yaşadığımız sürece onun eksikliğini hissedeceğimizi, ama belirleyici olanın başka değerler olduğunu mesafeli anlatımına eşlik eden lirik diliyle sezdiriyor. Ve aslında zor olanı başarıyor. Yoksulluğu, doyurulamayan ihtiyaçlarımızın doğallığından ayırmadan en çıplak haliyle gösteriyor. Dalgın bir çocuk gibi kafasını kaşıyarak, bazen de durup bu hayatta payımıza düşenin ne olduğunu içtenlikle sorarak. Yazarken devleşenler İşsizliğin edebiyatta fazlaca yer bulmadığı günümüzde, “Bir ev dolusu insandık, ama içimizde çalışıp aldığı haftalığı eve getiren tek insan kardeşim Euclid’di. Annemin kocası geçen güz evlendiklerinde zaten işsizdi” cümleleriyle açılan hikâye, okuruna lafı hiç dolandırmadan tekinsiz bir dünyanın atmosferine sokacağını söylüyor. Ve her şey orada, ev sanılan terk edilmiş bir depoda, yoksulluğun kendine has tabiatıyla zenginleşen bir masanın etrafında yaşanıyor. Anlatıcının annesi dünyanın büyük babası olabilecek irilikteki adama “fil” diyor. Yalnız övmek için değil onu küçümsemek için de kullanıyor bu sıfatı. Büyükbaba vaktiyle İtalya’daki tünel inşaatlarında, demiryolu inşaatlarında, köprülerde, santrallerde çalışmış bir adam. Artık hiç konuşmadan, kıpırdamadan karanlıkta o kocamış haliyle gıcırdayan iskemlesinde oturuyor. Umursamazlığı, kaba görünümü, sertliği, yaşamakta direnmesi annenin canını sıkıyor ama sürekli onun ne müthiş bir adam olduğunu hatırlatıyor çocuklarına. Euclid’in eve getirdi para sadece karaborsadan ekmek almaya yetiyor ve çoğunu büyükbaba yiyor. Bir de ormandan toplayıp kaynattıkları hindiba var. Bazen sofraya oturduklarında, gerçeğiyle karşılaştıklarında vahşiler gibi davranmamak için çorba, et, pilav ve meyve yermiş gibi yapıyorlar, Ağız şapırdatma sesleri çıkarıyorlar. Anne evlerine gelen işçi Katransurat’a, “Öyle zarif tavuk yiyişleri vardır ki, bale yapıyorlar sanırsın” diyor. Çocuk bir ara “kırmızı mercanlar gibi göz alan böğürtlenlerin” ve bodur ağaçların arasında büyük babasının hakkı olan ekmeği çeşmenin suyuna banarak yediğini itiraf ediyor. Tanıdık biri olmadığı sürece bu yaptığına aldırmadığını da söylüyor: “Düşünü kurduğum gelecek günlerde, yemek yemenin neredeyse tek sebebi görülmek, öbür insanlara beni yemek yerken görmenin tadını tattırmak olacaktı.” Buna benzer cümleleri okuduğumda, acıyı anlatmak için seçtiği kelimeleri kendisine benzeten yazarların da büyükbaba gibi “devleştiğini” düşündüm. Vakti geldiğinde çekip gidebilmek... Vittorini’nin babası yoksul çocukluk yıllarını tren istasyonlarında Macbeth sahneleriyle zenginleştiren bir demiryolu işçisi. Okuduğu kitapların etkisiyle on yedi yaşında Sicilya’dan ayrılıp düzeltmen olarak çalışmaya başladığında bir arkadaşının yardımıyla Robinson Cruose’yu çevirerek İngilizce öğrenmiş. Daha sonra önemli çevirileriyle Amerikan edebiyatının İtalya’da tanınmasını sağlamış. Onun edebiyat tutkusunda, yaşamın nabzını kitapların “bilgeliğiyle” buluşturabilen bir dinginlik gördüm ben. Hikâyedeki “fil” alegorisini, toplumsal bir gerçekliğe işaret etmekten ziyade “serin havanın, güneşin, gecenin karanlığının insanı mutlu ettiği, hayatın olduğu gibi yaşandığı” günleri hatırlatmak ve romanın belkemiğini oluşturan “vakti geldiğinde çekip gidebilmek” düşüncesinin etrafını dantel gibi incelikle örmek için kullanmış sanırım. Yazarın daha kitabın en başında “Ah, nerde insanların o fil gibi yaşadığı günler” diyerek zamanı müphem bir “filler çağını” hatırlatmasının çok katmanlı bir karşılığı var aslında. Basit ama dokunaklı diyaloglarla akıp giden anlatı, derinleşerek yarılıyor ve nereye karışacağı belli olmadığı halde şıkırtılı sesini işitebildiğiniz berrak bir pınar gibi kadim korkularımızın saklandığı yere doluveriyor. Fillerin gizli mezarlıkları... Romanın diğer kahramanı evlerini ziyaret eden yüzü katranlı bir işçi. Katransurat, Fil’e göz kırptığını onun da kendisine cevap verdiğini iddia ediyor ve ev halkı buna çok şaşırıyor. Yabancının varlığı ve anlattığı hikâyeler, büyükbabayı algılayışlarını da değiştiriyor; “Birden, filin belli başlı özellikleri bakıp durdukları bu manzaranın değişmez bir parçası olmaktan çıkıp insanın kalbindeki elle tutulup gözle görülmeyen birtakım niteliklere dönüşmüştü”. Katransurat kavalından çıkardığı gıcırtıya benzer bir sesle insanların havasını değiştirebildiğini düşünüyor. “Bulabileceğimiz şeyi bulduk mu da, işin sonu gelmiş olur. Artık gerisinin önemi yoktur. Ölümümüzü önce kendimiz biliriz, o zaman gelince de hazırlıklı olmamız lazım” diyor. Katransurat, hayatı boyunca görmediği halde haklarında bilgi topladığı fillerin gitme zamanı geldiğinde kendilerinin de bilmediği mezarlıklarından bahsediyor: “Aradıkları yerin nerede olduğunu kendileri de bilmez; arayıp bulmak zorundadırlar o yeri. Onun için bazen günlerce yürümeleri gerekir.” Ve onların bilgeliklerinin nerede saklı olduğunu hatırlatıyor: “Vakti gelince, ancak gidecek yere varacak kadar güçleri kaldığını anlamalarında.” Ne bir filim, ne de insan... Kitap bittiğinde “fil” sürüsünden ayrılıp kıraç topraklarda bir başına kalmış bir varlık gibi hissetim kendimi. Ne kendisini incitenlere zarar vermemek için etrafındaki her şeyi kırıp dökmeyi göze alan yürekli bir fil ne de tam olarak insandım. Bu hayatta ne aradığımı, ne bulduğumu düşünüyordum. Sonra aradığını bulduğu halde kıymet bilemeyenlerin ya da belki onu çoktan kaybetmiş olanların kemik sızlamasıyla ürperdim. Ya gerçekten bulduysam ve sahip çıkamadıysam, dedim. Ay hâlâ üstümde yeni gelin gibi tebessüm ediyordu. Mavi çöp poşetlerinin yumuşak bir battaniye misali serildiği kaldırıma baktım. Kızıl sakallı ihtiyar yoktu. Fil, sırtında ağır paltosu, eski kunduraları, şapkası ve bastonuna dayanmış köşede öylece duruyordu. Sırtı Vittori’nin tarif ettiği gibi dikleşmişti. Yüzünde aradığını bulmuş huzurlu insanın rahatlamış ifadesi vardı. Katransurat, kavalını başkalarının hayatında mucizeler yaratmak ister gibi çalıyordu. Gerçekten de Afrika’daki göllerin kıyısında yetişen körpe bir kamış gibi tınlıyordu gecenin ıssızlığında. Ben hâlâ çiğnemekle yutkunmak arasında geçen uzun saatler boyu acı çeken çocuğu düşünüyordum. İhtiyar ağacın kurumuş dalında kalan son yaprak gitme zamanının geldiğini anlamış gibi döne döne caddenin ortasına düştü. Yoksulluğun ıstırabı, kendinde saklı olan “mücevheri” bulmasıyla sona ermiyordu belki ama başka bir varlıkta kendi özünü gören insan hayatın kutsallığını daha iyi kavrıyordu. Filler ve ne aradığını bilen insanlar başkalarına yük olamamak için doğru zamanda bu dünyadan ayrılmayı biliyordu. Aslında iki insanın birbirini anlaması için göz kırpımı kadar kısacık bir süre yetiyordu. Ve gittiğimizde sadece gitmiş oluyorduk. (Fil, Elio Vittorini, Helikopter Yayınları, Çev. Gönül Çapan)
İrfan Kayagil
Yoksulluğun Türküsü
Bu bir aşk hikayesi değil, Var olmanın hiç değil, yok oluşun Öyküsü Çaresizlik; cahilliğin ülküsü Anadolu da yoksulluğun Türküsü. Terk edilmişliğin girdabı belki de, Yıkılmış köy evlerinin karabasanı, O delikanlının, sıladaki son anısı, Hani, o efendisi milletin? Anadolu köylüsü Anadolu da yoksulluğun Türküsü. Bir zamanlar o da savunmuştu Vatanı Açıklamak zor şimdi, akan bu kanı Sanki her şeyin sorumlusu, sürü içgüdüsü Anadolu da yoksulluğun Türküsü. Yaşamak varken hür ve kardeşçe Nice canlar yitirildi kalleşçe Var olmanın değil yok oluşun öyküsü Anadolu da yoksulluğun Türküsü... Ankara 2003 Ocak
Mehmet Tevfik Temiztürk
Yoksullarla Dayanışma Haftası
Çok şeyi bulamayan yoksulluk açlık demek, İyi beslenememe sokağa düşmek demek… Tedavi olamayan yoksulluk, azap demek, Barınağı olmayan eğlenemeyen demek… Rab’bim yoksul kılmasın hiçbir mahlûkatını, Açlıkla denemesin korusun kullarını… (2012)
Mehmet Özsan
Yoksulluk
Yoksulluk iyice işledi içime, Göz kapaklarım ağır, Göremiyorum görkemini zenginliğin. Göğüs kafesimde bir serçe ürkek; Yaşamak der, Can sıkıntısı yanı başında. Baş kaldırmak ister kaderine, Huşu içinde ram eder. Dinler yalanı. Yalan yalandır, bilir ama Umut var içinde. Yoksulum işte, Dünyalar beklerim, dünya içinde. (Eskişehir-2006)
Fatih Demir
Yoksulluk
İyi kavra bir baltanın sapını, Hasta olsan yutamazsın hapını, Konu komşu çalmaz olur kapını; Kalbe korku salar gider yoksulluk. İbret almak ister isen bak düne, Şükredelim halimize bu güne. Karabulut olur çöker üstüne, Kapıları çalar gider yoksulluk. Dünyadan bıkarsın, el aman dersin. Bulsan acı soğan ekmekle yersin. Bu eski, şu yırtık demez giyersin, Cebinize dolar gider yoksulluk. Kara kader sana ederse oyun, Ormanda, gezer mi kurt ile koyun? Bir dilim ekmekle, zeytinle doyun. Sofralara dalar gider yoksulluk.
Hasan Yıldız
Yoksulluk
Yoksulluk etmişti bizi esir gül bedene güller acı tesir Yün yataklar olmuştu bize teneşir Seni bıraktı hayat şimdi benimle depleşir 2006
Mehmet Kılıç
Yoksulluk.
Ekmeği bulursa bulamaz aşı Yakacak alamaz zor geçer kışı Dolaşır şehir,i bulamaz işi Kapıya konulmaz şeysin yoksulluk. Yamalı hırkası pabucu delik Günlerce cebine girmez metelik Ev sahibi ayda zam kor üstelik Devası onulmaz şeysin yoksulluk. Şilte yırtık, yastık köyün samanı Cefadan sefaya olmaz zamanı Bir dokun bin işit ahu amanı Dillerde anılmaz şeysin yoksulluk. Gaziantep 22/06/2006
Necati Keçeli
Yoksulluk
Yoruldum derdinle yorgunum artık Her gece nöbete çıktın yoksulluk Ne çektim elinden kurudum artık Evimi, yuvamı, yıktın yoksulluk Yıllarca getirdin beni oyuna Her gün tokat yedim ense, boyuna Benzettin kurbanlık bir koç koyuna Sen gözünü bana diktin yoksulluk Hep üstüme çöktün kara kış gibi Şu belimi büktün bir kiriş gibi Harcadın beni üç para, fiş gibi Sen aklını bana taktın yoksulluk Zengine gemiyi dağdan aşırttın Düz yolum olmadı aklım şaşırttın Yorgansız yatırdın her kış üşüttün Pire için yorgan yaktın yoksulluk Eller viski içti hep bardak, bardak Ben su bulamadım birde bana bak Aklına gelmez mi halimi sormak Gözümden yaşları döktün yoksulluk Bak geldi geçiyor ömrün yarısı Henüz cebimde yok kefen parası Ne cesaret kaldı ne göz karası Açlığa boynumu büktün yoksulluk Her neye el atsam kaçarak gitti Umutlar tükendi hayaller bitti Naçarlık, fakirlik canıma yetti Dünyama yavaşça çöktün yoksulluk Necati KEÇELİ İZMİR
Ozan Yayla
Yoksulluk
Kan ağlayan bir yürekti, Gözün kör olsun yoksulluk.. Gurbet nemize gerekti, Gözün kör olsun yoksulluk... Saldın bizi türlü derde, Muhtaç eyledin namerde, Gözden düştük her bir yerde, Gözün kör olsun yoksulluk... Bir avuç suyu kaynattık, İçine soğanı attık, Onuda koklayıp yattık, Gözün kör olsun yoksulluk... Burnumuzu sile, sile, Kol ağzımız koktu bile, Sensin veren bizi dile, Gözün kör olsun yoksulluk... Yalın ayak, kabak başlar, Gözümden eksilmez yaşlar, Yanında hiçtir savaşlar, Gözün kör olsun yoksulluk... Şu Ozan YAYLA der; nettim, Tükendim, gayrı ben bittim, Sessiz sedasız terkettim, Gözün kör olsun yoksulluk... Ozan YAYLA
İnci Bakraç
Yoksulluk
Sensizlik; Yoksulluk gibi... Her sabah üç yudum yalnızlık, Bir lokma acı Varsa biraz umut, Ve bi' yığın gözyaşı... Ben yoksulum Senden yoksun bi' yoksul! ! ! Oysa bu sabah, Yine diledim Tanrı'dan seni Yine kabul etmedi... Yoksa o da senin gibi UNUTTU MU BENİ? ? ?
Müjde Uzun
Yoksulluk
Yoksulluğu kim anlatabilir, yoksuldan başka! Yoksulken varlığa da konsa insan, Tek hazinesi yokluğu bilmesi... Varlığı elinden gitse de koymaz, Hayatı bilir,mücadele etmeyi... Yoksulluk anlamlılıkları taşır bağrında, Hüzünleri sevinçleri bambaşka... Yoksul sevinir ekmeğini böldüğüne, Kimi zengin sevinir,mekanlarda savurduğu paraya... Yoksul üzülür, insanların bencilliğine... Kimi zengin üzülür daha fazlası diye-e-e Yosul ağlar,canlar yanar yakılır diye... Kimi zengin,ölen ölmüş banane diye... Demem o ki; yoksulluk, Ağır bir yük olsa da kimi zaman, Yoksulluk bir yoldur, İnsan olmaya yapılan bir yolculuktur. Her insan taşıyamaz elbet şaşırır kalır, Taşıyabilense hakeder kazanır. Bu savaşı verdin mi, Ödülün her koşuluyla bilmektir yaşamı yaşamayıııııııııııııııııı! Tanımaktır gerçekten insan olanı! 15.Temmuz.2006 Müjde Uzun
Kemal Tekir
Yoksulluk
Düşersen sen bir gün dara, Cüzdanında yoksa para. Selam sabahı keserler, Dostlar seni terk ederler. Cüzdanında varsa para, Bak sende ki itibara. Olursan bir gün fukara, İtibarında beş para. Düşersen hiç dostun kalmaz, Feryadını duyan olmaz. Kimseler arayıp sormaz, Bir yudum su veren olmaz. Yoksulluk ateşten gömlek, Neye yarar ki üzülmek. Acılar gelir peş peşe, İsyan etsen de nafile. Yoksulluk başa beladır, Hiç güldürmez hep ağlatır. Yakar yüreği sızlatır, Yarana kabuk bağlatır.
Zirvede Olmak Güzel
Yoksulluk
Ben değil kaderim utansın, Eliyin altında beni esir tutarsın, Benimle yatıp benimle kalkarsın, Gözün kör ola yoksulluk.. Benimle doğdun benimle büyüdün, Hep benimle gezdin yanmda yürüdün, Yıllarca el kapısında süründürdün, Gözün kör ola yoksulluk.... Hep acı çektirdin güldürmedin, El içine katıp beni gezdirmedin, Senin için çalıştım sana bildiremedim, Gözün kör ola yoksulluk.. Bunca yıl dertler çektirdin, Bir gün olsun peşimi bırakmadın, Bana bu hayatı sen sevdirdin, Gözün kör ola yoksulluk... Yemek yerken yanıma oturdun, Senden her zaman kaçtım beni buldun, İçeri girerken banamı sordun? Gözün kör ola yoksulluk.. Yoksulluk seni nasıl terk edeyim, Sen var iken nasıl birini seveyim, Bırak yakamı artık bende güleyim, Gözün kör ola yoksulluk...
Mehmet Akşit
Yoksulluk
Yoksulluk bir kene gibi yapışıp emmişti bütün umutlarını, sonrası sefalet, sonrası zulüm yalan yok utanıyorlardı da ve gizli gizli ağlamışlılkları da vardı........
İsmet Zeren
Yoksulluk
Bu dağlara kement atmış yoksulluk Bu dağlar mahpus Bu dağlar sahipsiz Poturlu şalvarlı çizmelerin altında Korku sinmiş sidiklerine çocukların Ölüm derman olmuş çobanlarına Çiçekler bile köçekler bile Korkar olmuş baharlardan Kader diye öğretilmiş Bir ekmek parçası zeytinsiz Kızlar sermeye olmuş Nasırlı ellerde altın dişlere Bu dağlara kement atmış yoksulluk İnsanlık... İnsanlık o meşhur darağacında Arananlarla kovboyculuk oynuyor
Özkan Zalimer
Yoksulluk
yoksulluk bizim adımız yoksulluk, kankardaşımız bir parça ekmek olsa paylaşırız bizim adımız yoksulluk nerde fakir görsek içimiz kan aglıyor sokak çocukları, yoklukla yaşar kimisi aç,üstü yok bir köşede beyhudar bizim adımız yoksulluk yüregim parçalanır fakir görünce anılmaz adı unutulunca bizim adımız yoksulluk bir el uzansa ona gözleri parlar sıcak kucak olsa sevinci artar bizim çocuklarımız hepsi onlar bizim adımız yoksulluk şu garip özkanı sevda yaktı şu fakir açları aglattı inanki sevgilim fakir beni tanıyınca hepsi hüngür hüngür semadan boşalırcasına agladı
Birsen Akpınar
Yoksulluk
"Gönlümün aynasını hanginiz çaldı? Ona her baktığımda Ne zenginlikler görürdüm oysa Artık yalnızca siz varsınız karşımda Halbuki ne güzeldiniz o aynada Şimdi gördüklerim... Yoksulluk bu olsa gerek Aynamı kaybettim, Korkuyorum" (2 Eylül 2012/00:10)
Nurani
Yoksulluk 3
Yoksulun dünyada, hümmeti gider Hümmetsiz adamin, hürmeti gider Yoksulluk yaratmış , allahim bize Hürmetsiz bendeden, heybeti gider
İsa Yazıcı
Yoksulluk
Buğday taneleri, Mısır taneleri, Herhangi bir yiyecek Veya içecek, Ortaya çıkan kıtlıkta Doğan açlığı yatıştırıyor. Bazıları düşüyor; Bazıları ayağa kalkıyor. Ete yetişenler Ucundan koparıyor. Ekmek kuyruğu Uzadıkça uzuyor. Acının etkisiyle İnsanlar eğilip, bükülüyor. Giysi bulanlar Soğuktan korunuyor; Bulamayanlar titriyor. Derme, çatma evler İnsanlar içinde, dışında, Yoksulluk ısırıyor; Maddeden kopanlar Ölüme sürükleniyor.
Vecdi Hatunoğlu
Yoksulluk
Sırtındaki sepetiyle Hergün ev çarşı Ne yapacaksın elden ne gelir Yoksulluk sırtına binmişse Garipliğe benzer Eşin dostun azdır Evine gelen olmaz Yoksulluk sırtına binmişse Kişiliklidir adamdır Adam gibi gezer Kimseye minneti yoktur Yoksulluk sırtına binmişse Cebinde parası olmasada Kredi kartı taşımasada Banka kredisi olmasada Yoksulluk sırtına binmiştir Ne kadar sürecek bu Yoksulluğun tarihi yok Çünkü yoktan oluşmaktadır Yoksulluğun sırtına binmişse Vecdi derki alem böyle Kimler memnun biliyorsun söyle Ne gurbetler gezdim Yoksulluk sırtımdan inmedi 18.Ocak 2008 Ankara
Yakup Başar
Yoksulluk
Git Üstümden Hey Yoksulluk Üstüme Sinmiş Bir Koku Gibisin Süzülme Ne Olur Gözümden Yaşlar Bardakta İçtiğim Suya Dönmüşsün Geceleri Rüyamda Bile Rahat Vermezsin Uyuyan Gözleri Fal Taşı Gibi Açarsın Kalbim Yorgunluktan Gebermiş Gibi Çarparsın Sevdiğimin Gözünden Yaş Olup Akarsın Sanki Üstüme Vurdu Zemheri Ayazı Gibi Kahırdan Oldu Saçlarım Şimdi Ben Beyaz Yoruldum Ben Yaşlandım Artık Gene Geçmeyecek Yoksulluk Bu Yaz Yağmur Yağar Dolu Yağar Ayazlanır Benim Derdim Geceleri Haylazlaşır Gönlüm Sabaha Kadar Nerelerde Dolaşır Korkarım Bu Yoksulluk Çocuklarıma da Bulaşır Bu Sabah Saat Dörtte Sevdiğimin Hıçkırıklarına Uyandım Dedim Sevdiğim, Hayatım Sana Bu Saatte Ne oldu Rüyamda İçime Yine Bir Yoksulluk Doğdu Sabaha Karşı Bak Yine Gözlerim Yaşlarla Doldu
Nuray Ülker
-Yoksulluk
yoksulluk kimisine sınavdır yoksulluk kimisi tembeldir hak etmez bolluk kimisi olumsuz bakar, ister aynı kalmak ürkütür onları farklılık ve atılmak nuray ülker
Ozan Erol
*Yoksulluk*
Çile çekmeyemi geldim dünyaya Her zaman boynumu büker yoksulluk Nasıl bir balık düşer ise deryaya Benide içine çeker yoksulluk Çekilmez dertlerle dolu yüreğim Garip bir çobanım elde değneğim Bir ekmek bir soğan bütün emeğim Gül bahçeme diken eker yoksulluk Fakirlik sanadır benim sözlerim Düşmüşüm eline yürek közlerim Bir pınar misali ağlar gözlerim Damla damla olup döker yoksulluk Coşkunoğlu sazın alıp çalsa da Zengindir yüreği züğürt kalsa da Bükülmez çelikten köprü olsa da Geçmeden dokunsan çöker yoksulluk *************************************************** **********Dost kalemlere teşekürler**** Saltanatta hüküm süren fakirin hali acıdır Onun çektikleri belki de cehennem azabıdır O hazine Yaradan'dan kuluna armağanıdır Yüreği zengin olan yoksul, gönül sultanıdır....Kül kedisi ********************************************************* Mali hülya bir tohumdur ektim ama bitmedi, şu yoksulluk başa bela kovdum ama gitmedi..Duyguların tercümanı ************************************************************************** Yosulluk bacadan yükselen duman Kul kendine gelse var olsa iman Hakikat ne imiş sen gör o zaman İflas bayrağını çeker yoksulluk......osman öcal
Aşık Mahmut Çelikgün
Yoksulluk...
Gam,kasavet,keder hep dertler bende Genç yaşta boynumu, büker yoksulluk Bir insan sitemkâr olur mu günde Gözümden kanlı yaş döker yoksulluk... Hayat amir olmuş,yoksulluk alim Yavan ekmek,acı soğana talim Hayatta yaşanmaz böyle sağ salim Vurup dişlerimi söker yoksulluk... Biz de bir insanız nefsimiz olur Yavrular perişan,aç,susuz kalır Bir canım var, versem onu da alır Yuvamı başıma,yıkar yoksulluk... Duymaz, hiçe sayar benim sözümü Bir meclis içinde boyar yüzümü Feryatla döverken iki dizimi Acımaz,seyreder,bakar yoksulluk... Çelikgün; ölürüm ben bir diyarda Kefensiz cesedim kalır kenarda Akıbet,rahatsız eder mezarda Başıma bir çalı,diker yoksulluk... 1985-Aşık Mahmut Çelikgün.
Bülent Ateş
Yoksulluk
Yoksulluk toprağı işliyor Çatlamış eller ile Çapaklanmış gözlerini ovarken... Yoksulluk yeraltını dağlıyor Kararmış gözler ile Buğlanmış ışığa bakarken... Yoksulluk işçi oluyor Anlında ter Buram buram kokarken... Yoksulluk emek oluyor Emekçi oluyor Dişlilerin arasında... Yoksulluk hayat buluyor Kapital düzende.. Bir ülke oluyor yoksulluk Filistinde... Bazen de bir duygu oluyor Açlığı çekilse de Yokluğu üzüyor her zerresinde... Yoksulluk vefa oluyor Düşkünler yurdu bahçesinde... Sıhhat oluyor Bir hastane köşesinde... Gören göz oluyor Görmeyenler ülkesinde...
İlhami Arslantaş
Yoksulluk
Ne olacağım de ne oldum deme Seninde kapını çalar yoksulluk Her makamdan çalan sazın var ama Hâl hatır sormadan dalar yoksulluk Bir afet bitirir servetin malın Taş, tuğla düşünce kırılır dalın Sağlığını vermez uçağın,yalın Namert kapısına salar yoksulluk Alay etseniz de haddi bilmeden Hayalle bilinmez başa gelmeden Mezara götürür bir gün gülmeden Aklını sırığa dolar yoksulluk Köşe bucak kumarhane pokerde Eline denk gelmez her an joker de Bir düzenbaz bileğini büker de Elin ayağını küler yoksulluk Ne mercedez kalır ne kalır havan Havyar rüya olur ekmeğin yavan Üstüne çökecek sanırsın tavan Cebini kırk yerden deler yoksulluk Der İlhami bir eşeğin peşinde Katığı görürsün her gün düşünde Sekreterin kalmaz yirmi yaşında Sefahat namazını kılar yoksulluk
İbrahim Akbaş 1
Yoksulluk
Sen yiğidi öldürürsün, Dişlerini söktürürsün, Hayatını söndürürsün Ah yoksulluk vah yoksulluk. Kral’ı tahttan atarsın, Halka maskara yaparsın, Anasını ağlatırsın Ah yoksulluk vah yoksulluk. Geldikçe tam geliyorsun, Çoluk çocuk demiyorsun, Her tarafı yakıyorsun Ah yoksulluk vah yoksulluk. İbrahim Akbaş 05 06 2006 (1) P.tesi
Mehmet Gözükara
YoKSULLUK
YOKSULLUK Dünya nimetinin tadın aldırmaz Hükmeder içtiğin çaya yoksulluk Latife yaptırmaz şaka kaldırmaz Kovuklu oyuklu kaya yoksulluk Yokluğun kıtlığın neresi güzel Olan olmayana verirmiş ezel Umut ağacında yapraklar gazel Geldi mi gitmiyor köye yoksulluk Her bir ferdi razı eder ölüme Deli dedirttirir aklıselime Alıp baktım birkaç sefer elime Bulaşmış tasta ki suya yoksulluk Varın yaylasında görün dumanı Eli çenesinde erir zamanı Pamuk ipliğine bağlı imanı Sattırmaz insana paya yoksulluk Yokluğun içinde varlığı düşler Gözler kısılırken sıkılır dişler Ömür takviminin saati işler Yayılır gün, hafta, aya yoksulluk Geldi mutfağıma girdi aşıma Beni mahcup etti can yoldaşıma Babamdan devraldım bir tek başıma Sirayet ediyor soya yoksulluk Tuttu bırakmadı iki yakamı Bana zimmetledi kederi gamı Değirmende öğütüyor adamı Bir ömür yürütür yaya yoksulluk Ne büyükler sever ne küçük sayar Kime derdim yansam başından savar Odamda üstüme yürüyor duvar Tutmuyor badana boya yoksulluk Gözükara’m gel de kolay geçim de Fırtınalar kopar her gün içimde Seçkin beyler aday olur seçimde Karışır verdiğim oya yoksulluk Seyr ü Sefer (sh. 83)
Ozan Bindebir
Yoksulluk
Benim böyle bunca yıldır çektiğim, Hep senin yüzünden zalim yoksulluk… Mor sümbüller gibi boyun büktüğüm, Hep senin yüzünden zalim yoksulluk… Sen ettin ömrümü dünyada talan, Bir gün ölüm varken gerisi yalan. Bilmem neye güler şu bana gülen, Hep senin yüzünden zalim yoksulluk… Felek zehirden mi vermiş aş’ımı, Ağarttım saçımı, döktüm diş’imi. Akıttım gözümden kanlı yaşımı, Hep senin yüzünden zalim yoksulluk… Bindebir’im hani ne zaman güldüm? Kim demiş dünyada maksudum buldum? Şu gurbet ellerde perişan oldum, Hep senin yüzünden zalim yoksulluk… 1984
Yusuf Gürsoy
Yoksulluk
Çalmadım çırpmadım haram yemedim Böyle gelmiş böyle gider demedim Beni muhanete muhtaç eyledin Yoksulluk sen beni perişan ettin Bir gün olsun varlık nedir bilmedim Alemi dünyada dimdik gezmedim Dertsiz olupta zevkimden gülmedim Yoksulluk sen beni perişan ettin İn şu omuzumdan belimi büktün Yerinden kalkmayan ağır bir yüksün Sonunda benim de defterim dürdün Yoksulluk sen beni perişan ettin Muhanetin kapısını çaldırdın Değer değmez insandtan borç aldırdın Umutlara kucak açtım kandırdın Yoksulluk sen beni perişan ettin (26.08.1998)
Yaşar Yaman
Yoksulluk
Yoksulluk; insana ateşten gömlek, Düğündür, bayramdır yanında ölmek. Yoksulluk; insana eğdirir mağrur başını, Gelen giden vurur acı taşını. Selam keser: Kardeş komşu, ahbap; Ciğer yanar, olur közde bir kebap. Geceleri uyku tutmaz, döner durur; İnsanda kalmaz: Ne sabır, ne gurur. El içine çıkamaz, tenhada gezer; Her gün bir derttir, yaşamdan bezer. Hanım kaş çatar, çocuk surat asar; Nefes daralır, kalp çarpar, ter basar. Cümle güzellikler kötü görünür, Değerler çöker, hep, yerde sürünür. Sığınır yoksul, ulu Yaratana! Derman, güç gelsin kanadına! Rabbim, kulunu kula kul eyleme! Yoksulun değerini, indinde, pul eyleme! Zalimlere fırsat verme dünyada! Yoksulları düşürme, n’olur, feryada!
Eyüp Uysal
Yoksulluk
Sırtımda taşıdığım kamburumsun Gökten yağan yağmurumsun Islatırda kurutmazsın Bre hey yoksulluk Aşıma karışır yedirmezsin Giyitime karışır giydirmezsin İki “R” bir “B”ye karışır içirmezsin Bre hey yoksulluk Sofra da tuzum oldun Sokakta dolaşırken pozum oldun Herkese söyleyecek sözüm oldun Bre hey yoksulluk Varsıl gibi alamadım Cebime harçlık koyamadım Elit bir sofraya oturup doyamadım Bre hey yoksulluk Evi barkı şöyle geç Mağarada bile yaşamak güç İnsaf kalmadı sende hiç Bre hey yoksulluk Git birazda varsılda kal Ruhumda bıraktın infial Ölümüm olacaksın bemehal Bre hey yoksulluk Mezarıma taş istemem Yoksul yaşadım tas tamam Ne kefen,ne gusül istemem Mezara beraber gidelim bre hey yoksulluk
Mustafa Tanrıkulu
Yoksulluk
YOKSULLUK Yolculuk sana ise güzel olur sevgilim, Yoksulluksa lügatte sensizlik diye geçer. Hüsnünün karşısında bir kez sürçerse dilim, Bu, kitaba büyük bir densizlik diye geçer. Aşkın kokusu tüter ayağının tozundan; Bundan belki gönlümü ayırmadım izinden. Bir kere yüz çevirmek korkarım ki yüzünden, Mahkeme-i kübrada dinsizlik diye geçer.
Sebahattin Kömürlü
Yoksulluk
yoksulluk bir öğlen aç kalmak ya da akşam aç yatıp sabah aç aç yeni bir güne başlamak değildir yoksulluk tek başına bir çölde susuz kalmak da değildir yoksulluk kimsesiz kalmak veya yanında kimsenin olmaması da değildir yoksulluk elinin kopması gözünün kör olması bacaklarını kaybetmek de değildir yoksulluk varlıktan ya da yokluktan ölmek değildir yoksulluk özgür olamamak dahası özgür düşünememektir yoksulluk
Hamiş Mustafa
Yoksulluk
YaşadığımI sana anlatırım oğlum, Eve gitmek için olmadı yolum, Yırtık sökük olurdu kolum, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. Temmuz ayında ekin biçerdik, Yavan ekmek yer su içerdik, Ayağımıza batan dikenleri bilirdik, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. Kağnılar gelir samanlar yüklerdik, Gem sürenlere otlar verirdik, Anamın saldığı azıkları yerdik, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. Yırtık yamalıklı örtüde yatardık, Pençereye çektiğimiz naylondan bıkardık, Teneke sobasını yakmak için çaput yırtardık, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. Ocakların üstüne demir bulurduk, Bir döşekte beş kişi uyurduk, Teşlerde ekmek için hamur yapardık, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. Mustafa neyi anlatsın onu söylesin, Çoçuklarım yaşadığım günleri bilsin, Çektiğimiz çileleri ızdırapları öğrensin, Yoksulluk bırakmazdı yakamızı. 21 TEMMUZ 2012 Bu gün yaşayan gençlere yazılan şiirim.Eskiden çekilen ızdırapları hatırlatmak bu günlere böyle gelindi.
Nuh Comba
Yoksulluk
Her günü sıkıntı her günü keder Ben beni bileli hep böyle gider Bütün emekleri olurken heder Garibin sırtına vurur… Yoksulluk Akşam olur tüner bir kuş misali Çalınmaz kapısı, sorulmaz hali Kaybolur dostları yoktur emsali Kudretin sırrında durur… Yoksulluk İçinde bir sızı gülmez ki yüzü Gün doğsa da zindan olur gündüzü Derin iç çekerken yaş dolar gözü Hicran kirpiğinde kurur… Yoksulluk Bir telaş bir gayret çabalar durur Ah çeker derdini sazına vurur Dosdoğru bildiği yolunda yürür Minnetsiz ekmekte gurur… Yoksulluk Garibin yolları yokuşa çıkar Durulmaz suları bulanık akar Dalar ufuklara hüzünlü bakar Omzundan bağrına yürür… Yoksulluk Hayat yolunda hep yokuştur düzü Bağırsa çağırsa dinlenmez sözü Titrek hayalleri üşütür özü Hem çürütür hem de çürür… Yoksulluk Nuh Comba
Birkan Demirci
Yoksulluk
yoksulluk öğle işlemiş ki tenine; ne gelen konvoydan haberi var, ne de yakında gelecek olan başkandan. sedece; dokunmazlarsa eğer, yorgun bedenini dinlendirdiği, meclis bahçesinin önündeki kaldırımda biraz daha oturabilmek.
Hidayet Şakalar
Yoksulluk
Öyle bir yoksulluk ki; insanlıktan yoksunluk, Başına rahmet yağsa kin kusar oluk oluk. Allah'ım hayatımda çekeceksem bir yokluk, Beni susuz bırak da, adaletsiz bırakma, Ölümü kurt yesin de, görgüsüze yıkatma.
Osman Garip
Yoksulluk
Bu derde dermanı nereden buluruz Geceleri hep hayal mi kururuz Ah vah ile bir gün elbette ölürüz Mahşerde de gelir bulur yoksulluk Derler fakirde dert ölünce biter Fakirin bacası mahşerde tüter Yeter yaradanım çektiğim yeter Canımı al belki biter yoksulluk Bir hoca üç beş kişi koysun kabire Burada çoğalıyor dertler habire Bu anaca geçirdik ömrü sabrile Mahşere peşimden gelme yoksulluk Yazın iş bulunmaz kışın ise odun Yiyecek yoktur nereye kodun Peşimden gelirsen hep adım adım Ne kadar severmişsin yoksulluk Yiyecek yoktur giyimde öyle Dinleyen yok derdi söyle de söyle Ah gardaş hayat geçer mi böyle Hepimize bela oldu yoksulluk Köyden kaçsan şehirde de buluyor Ardımızdan her tarafa geliyor Kuru lafla herkes hatır soruyor Sözler ile geçmiyor ki yoksulluk 24 / 4 / 1980
Ümit Alphan
Yoksulluk
Koyu harflerle yazılmış yoksulluklara, Cılız kalemim bir şey söyler. 'Aşkını da sol yüreğimden koparamadınız ya' Ümit ALPHAN //Yoksulluk//
Muhammet Çal
Yoksulluk
Rahmet dağlarında gezdim dolaştım, Bir yol bulup; zirvelere ulaştım, Kar gibi eridim; nehre karıştım, Bir damla vermedin bana yoksulluk. Feryat figan ettim, dolandım boşa, Varmadım ömrümce bir pişmiş aşa, Tuttuğum ekmeği döndürdün taşa, Bir parça vermedin bana yoksulluk. Hep bir alın teri, bir bilek gücü, Aldın mı yoksulluk bendeki öcü, Yükledin sırtıma binlerce suçu, Bir gün göstermedin bana yoksulluk. Bir parçam gibisin, benle yaşadın, Sanki benle doğdun, bende Paşaydın, Düşmedin yakamdan, ben de coşaydım, Nefesimi kestin benim yoksulluk. Ömrümü tükettin benim yoksulluk. M ÇAL
Abdurrahman Tepe
Yoksulluk
Bizden çevirmedin soğuk yüzünü Kanımızı yedi içti yoksulluk Malıma canıma dikti gözümü Ateşten bir gömlek biçti yoksulluk Dert içinde göremedim günümü Pusulam yok bulamadım yönümü Nereye gittimse kestin önümü Poyraz gibi esti geçti yoksulluk Bir ömür boyunca çektirdin çile On sekiz yıl attın yabancı ele bırakmadın bir gün yüzümüz güle Bu gönlümde yara açtı yoksulluk Aslanı sen çakallara boğdurdun SAMİHİ’yi fakirlikle öldürdün Açamadan gonca gülüm soldurdun Beni bahtsız diye seçti yoksulluk
Işık German Ersoy
Yoksulluk
* Felsefe-Doktrin * Dünyada ve Antoloji.Com da ilk kez * Yoksulluk Tüm korkuların Efendisidir
Mehmet Özer 2
Yoksulluk
Yedi iklimde yaşarız Uçssuz bucaksız uzanır topraklarımız.. Geçtiği yerlere can verir bereket sunar ırmaklarımız.. Yinede solgun,endişeli Suskun ve bitkin insanlarımız… Sürüp gider işsizlik, bitmez yoksulluk borç ödemekten yorğunuz Hiç düşündünüz mü? Bu kadar zenginken neden yoksuluz.. Sömürgeyiz muhtaç kalmışız ekmeğe Yarı aç, yarı tok çalışırken; biraz düşünelim,kafa yoralım kimin eli,kimin cebinde… 12 mayıs 2014
Sedat Hünker
Yoksulluk.
Birgün göstermedin düşüp yakamdan. Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk. Ayrı düşürdün hem yar hem sıladan. Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk. Bir dağ gibi durdun bir aşamadım. Sarp yokuşlar oldun bir aşamadım. Elinden kurtulup bir yaşamadım. Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk. Ne param oldurdun nede malım. Hep elinden geçti sefil yaşamım. Bitmedin hiç bende ne tam ne yarım. Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk. Hep oldun gözümde yaş buram buram. Hep sızladın olup içimde yaram. Hiç bitiremedim seni ne yapsam. Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk. Sedat hünkar
Fethi Yıldız
Yoksulluk
Şu dünyada bir köşede Ağlıyorum sessiz sessiz Hasretim dosta eşede Ağlıyorum sessiz sessiz Yâd ellerde bir kimsesiz Çile yüklü sine, sensiz Yoksulluk eyler düzensiz Ağlıyorum sessiz sessiz Kan ağlıyor içten yürek Mecnun gibi bir dost gerek Yurdumda yurtsuz giderek Ağlıyorum sessiz sessiz Yoksulluk neden peşimde Ne tat ne tuz var aşımda Her gece annem düşümde Ağlıyorum sessiz sessiz Büklüm büklüm cana baktı Kader yazmış kara bahtı Yürekten çektikçe ahtı Ağlıyorum sessiz sessiz Çare bulunmaz gözyaşına Yazsınlar mezar taşına Mezarda da tek başına Ağlıyorum sessiz sessiz 06.07.2010
Paşa Özgür Yıldırım
Yoksulluk
Her gün gezerim hüzünle gam ile Kötüdür her zaman kötüdür yoksulluk Kapıma gelse de temiz saf dille Kapatırım kapımı seni almam yoksulluk Boş bir alemdir şu gördüğün dünya Üzer beni bir bir minnet ile borç ile Sırtıma bir ceket alsam da güç ile Yolda kimse selam vermez yoksulluk Hiç yemesem içmesem de cebim yine dolmaz Her gün kısalır yorganım asla uzamaz Sopayla kovsam da kapımdan yine gitmez Bekçi olup kapımda bekler yoksulluk Kısalır kemerim inceden inceye Sobam soğur buzlu gecede Bir kul girmez ki evime Ucuz pula satar beni yoksulluk Uzatsam ayağımı yorganıma sığmaz Fakirin yüzüme hiç kimseler bakmaz Akraban dostun kapını açmaz Yeryüzünün cennetinde kovulmuş yoksulluk Bir söz söylesen de kimseler duymaz Yüz çevirir herkes yüzüne bakmaz Yollarım hep uzar uzar da bitmez Ömrünü kurt gibi kemirir yoksulluk Gülmeyi bilmezsin umudun kırık Mumun da yanmaz gönlünde sönük Herkesin arkası daima dönük Selam vermez kimseler sana yoksulluk Yazmayla bitmez bu bir çiledir Dünya böyle yaratılmış işte böyledir Dost şaire Allah daima söyletir Yüzün soğuk yine de çok soğuk yoksulluk Anlatamam derdimi hem de kimseye Çekinirim herkesten söz söylemeye Gizlerim sırlarımı açamam ele Kırdın belimi sen kırdın yoksulluk 10.12.1993
Adem Güçlü
Yoksulluk
Yalın ayak bir yoksulluk Öylesine fakir düşünceler Dilenci bir hayat Ve açıkta kalan eller Kim geçerse geçsin önümden Yasaklıyım ben Sevdanda tutuklu, kalp kelepçeli Ve mühürlü gözler Suskunluğum satılık Yerlerdeyim Görmeden geçme Biraz umut at önüme Sevineyim,hep seveyim Yalın ayak bir yoksulluk bu Fakir düşünceler içinde Ben,hep sana dilenciyim
Meçhuli
Yoksulluk
Bıktım artık senden yeter Ah yoksulluk seni seni Ah çektikçe ahım artar Ah yoksulluk seni seni Diyar diyar dolaştırdın Köle edip çalıştırdın Kötü söze eliştirdin Ah yoksulluk seni seni Şu sararmış güde benim Sarpa düşen yolda benim Neyim eksik elde benim Ah yoksulluk seni seni Berrak suyum bulandırdın Devri daim dolandırdın Kapı kapı dilendirdin Ah yoksulluk seni seni Yoksulların yüzü gülmez Dilekleri kabul olmaz Satarım ya kimse almaz Ah yoksulluk seni seni Beni namertlere muhtaç Bir gün tokum kırk gün de aç Hayatımı eyledin felç Ah yoksulluk seni seni Meçhuli'yem benim fakir Fakirlere katık şükür Fakirim görüldüm hakir Ah yoksulluk seni seni
Baran Güçlü 2
Yoksulluk
Yalın ayak bir yoksulluk Öylesine fakir düşünceler Dilenci bir hayat Ve açıkta kalan eller Kim geçerse geçsin önümden Yasaklıyım ben Sevdanda tutuklu, kalp kelepçeli Ve mühürlü gözler Suskunluğum satılık Yerlerdeyim Görmeden geçme Biraz umut at önüme Sevineyim,hep seveyim Yalın ayak bir yoksulluk bu Fakir düşünceler içinde Ben,hep sana dilenciyim
Nurani
Yoksulluk
Kapidan Her zaman Girse yoksulluk Kaçarmiş Dinim Imanim Inancim Benim Demek ki Yoksulluk Güçlü olur Benim imanimdan Her şeyimden O için soru saldim Sana allahim Bilmem ne için Yoksul yarattin? Bilmem ne için Yoksulluk yarattin?
Alparslan Aymercan
Yoksulluk
Yoksulluk kötü bir marazdır İşini bilmeyene en iyi ikazdır Yoksulluktan kurtar yarab Yoksulluk kötü marazdır Yoksulluk kaderimdir deme İçki masalarında vakit geçirme Zamanı değerlendir blöf etme Yoksulluk kötü marazdır Çalışıyorum Allah vermiyor Bu sözler yalan kimse inanmıyor Geçti ömrüm ne yazık ki diyor Yoksulluk kötü marazdır YAZAN ÖĞRETMEN SERACETTİN BEYAZ (BALCI BABA)
Necdet Uçan
Yoksulluk
gözü çıksın yoksulluğun hayalleri bile fakir Temmuz 2015
Hüseyin Sönmez
Yoksulluk
Yoksulluk insanlara acı çektirir, Günlerini karartır hayatını bıktırır, İsyan etse de insanoğlu haklıdır, Kimse kimseye muhtaç olmasın. Acılarla inlemesin insanlar, Fakirleride düşünsün azanlar, Onları yazsın, söylesin ozanlar, Kimse kimseye muhtaç olmasın. Görmeyen gözler görsün. Kötülükler kaybolup solsun, İsteyen istediğini alsın, Kimse kimseye muhtaç olmasın. Gözyaşları akmasın, ağlamasın gözler, İncitmesin kimseyi kötü sözler, Onları söylesin, çalsın sazlar, Kimse kimseye muhtaç olmasın.
Yeter Ana
Yoksulluk (Anamdan Doğalı)
Anamdan doğalı yüzüm gülmedi Sanki bana miras kaldı yoksulluk Yalvardım yakardım ırad olmadı Kaçtıkça peşimden geldi yoksulluk Kendime baktıkça ele yerindem Gizledim yokluğu zengin göründüm Yavan yedim yırtık giydim büründüm Benim ile kardaş oldu yoksulluk Kim yardım ettiyse başıma kaktı Kimi namusuma gözünü dikti Kime dert yandımsa dudağın büktü Beni muhannete saldı yoksulluk Yeter Ana der ki gün böyle geçti Perişan insanlar yaramı açtı Doğurduğum evlat bırakıp kaçtı Yarimi de benden aldı yoksulluk
Kazim Öztürk 2
Hoş Seda!
Gönüllere ışık ol meş'ale yak, Kubbede hoş seda bırakmaya bak, Toprak gibi seril kibrini bırak, Dünyada hoş seda bırakmaya bak! Hayat adlı cevher gelip geçici, Zaman dediğimiz delip geçici, Madde köleliği kanlar içici, Kubbede hoş seda bırakmaya bak! Kazım Öztürk 17 AĞUSTOS 2008
Kemal Tekir
Yoksulluk Belası
Düşersen sen bir gün dara, Cüzdanında yoksa para. Selam sabahı keserler, Dostlar seni terk ederler. Cüzdanında varsa para, Bak sende ki itibara. Olursan bir gün fukara, İtibarında beş para. Düşersen hiç dostun kalmaz, Feryadını duyan olmaz. Kimseler arayıp sormaz, Bir yudum su veren olmaz. Yoksulluk ateşten gömlek, Neye yarar ki üzülmek. Acılar gelir peş peşe, İsyan etsen de nafile. Yoksulluk başa beladır, Hiç güldürmez hep ağlatır. Yakar yüreği sızlatır, Yarana kabuk bağlatır.
Hilmi Hasan Atasever
Yoksulluk Çiçekleri
Tavanda Yoksulluk çiçekleri Pul olmuş Dökülür üstüne Evin içinde Yer Gök Su Buz kesmiş Yağmur taneleri Tavanda Yoksulluk çiçekleri Göz açmış Gök Yüzüne Bir dokunsan Ağlayacak Göz bebekleri
Celal Işıldak
Yoksulluk evime gelme bir daha
Çocuklukta ana diye ağlardım Cahillikte sular gibi çağlardım Akıl balii oldum geçim sağlardım Yoksulluk evime gelme bir daha Yarı yaşta ben evimden ayrıldım Vazifeme dört elimle sarıldım Gönül ne istediyse onu alırdım Yoksulluk evime gelme bir daha Reçberdim dikkat ettim işime Yapacağım iş giriyordu düşüme Şeker kattım ekmeğime aşıma Yoksulluk evime gelme bir daha Bekir ne ararsan onu bulursun Çalışırdın karşılığını alırdın Sapmadım yolumdan doğru yürüdüm Yoksulluk evime gelme bir daha Bekir IŞILDAK
Hamdi Korkmaz
Yoksulluk Dediğin Nedir ki Kurban!
Toprak bir yamada Derme çatma biriketten İki göz odalı İçi çamur sıvalı Çatısı havalı Gece konduydu evimiz Elektriği suyu olmıyan Yolu dahi bulunmayan Yoksulluk dediğin neydi ki kurban' Dört kardeş yanyana,yerde yatardık Yağmur yağmaya görsün Uyuyamaz korkardık Üzerimize tencere,leğen koyardı anam Islanmayalım diye Ama biz hiç kuru kalktığımızı hatırlamazdım yatağımızdan Nede olsa dört kardeşe bir yorgan. Yoksulluk dediğin nedir ki kurban! Bazen, anam üç beş kuruş biriktirirdi de Ayda bir kerede olsa Bir kaç yumurta alırdık Bir tencere salçalı suya kırdın mı! O gün bizim evde bayram var dı Ye babam ye Ah benim güzel anam Yoksulluk dediğin nedir ki kurban! Televizyon, radyo yoktu ki! görelim Zenginlikte ne demek, nerden bilelim Yinede mutluyduk inan Yoksulluk dediğin nedir ki kurban! Bir kış günüydü O günü hiç unutamam Bir kaç tahta parçası getirmişti babam Elinde keser tahtaları kırıyordu Bir yandan da bana bağırıyor du Git burda oynama derken Olanlar oldu birden Paslı bir çiviye basmıştım Ayak tabanımdan girip,üstten çıkmıştı Keserin sapını yememle birlikte Sanki dünya yıkılmıştı! Ağlamayıda ogün unutmuştum Ana yüreği işte Kucakladığı gibi,kapmıştı beni Çivili tahtayı ayağımdan çıkarıp Hasteneye, doktara götürelim diyordu babama Hastanede,doktorda neydi Bilmezdik ki ozaman Yoksulluk dediğin nedir ki kurban! Ağlamayı hiç sevmezdi babam Çocukken unutmuştum ağlamayı Bu yüzdendir ağlamaksızlığım Acılara aldırmaksızlığım Şu an bir ağlayabilsem doya doya Anam için ağlardım İçimde uhdesi kalan Yüreğimde izleri duran Zor günlerdi yaşanan Yoksullukta dediğin nedirki kurban!