poet
stringlengths 3
47
| title
stringlengths 1
168
| poem
stringlengths 3
159k
|
---|---|---|
Mahmut Şimşek | Yokluk Ve Yoksulluk |
Yokluk yoksulluk büktü boynumu
Yoğun yoksulu oldum duydun mu?
Gurbet eldeyim sıhhat buldun mu?
Yoklukla büktüm çocuklarında boynunu.
Bir zamanlar sadaka veriyordum
Bir garip görsem yardım ediyordum
Şimdi ise yardıma muhtaç ben oldum
Yoklukla büktüm çocukların da boynunu.
Geçmişteki günlerim hayal oldu
Doğan güneşim zindan oldu
Bir fidan gibi çocuklarım soldu
Yoklukla büktüm çocukların da boynunu.
Susuz kalmış tarla gibiyim
Çölde dağılmış kum gibiyim
Sevgiye susamış çocuk gibiyim
Yoklukla büktüm çocukların da boynunu.
YAZAN VE DERLEYEN
MAHMUT ŞİMŞEK
ADIYAMAN
|
Veysel Kızlarkayası | Yoklukta Güzeldi Bayram |
Yamalı güzel pantolum
Döşekte ütüye vurdum
Soğuk kuyu çizlavudum
Başımın altına kordum
Çocuktuk güzeldi bayram
Yarın bizim bayramımız
Çay şekeri toplamamız
Cıncık şeker favorimiz
Yoklukta güzeldi bayram
Yavan yaşık neyse yerdik
El açıp hiç dilenmedik
Her daim şükürde idik
Hamd olsun güzeldi bayram
Kat, kat elbisemi battı
Bizimki böyle hayattı
Varlığı düşlerde tattı
Çocuğum böyleydi bayram
Veysel KIZLARKAYASI
|
Semra Şimşek | Yokmu Saysam |
YOKMU SAYSAM
Sustum yutkundum
Aklım
nedensiz duygularımdan hesap sorar
Vazmı gecsem senden
Unutsammı senli düşleri
Dinlemesem
Yokmu saysam feryat eden yüreğimi
|
Aydın Coşkun | Yokmudur |
36
YOK MUDUR?
Etme behey gönül sen feryat etme
Neler çektiğini bilen yok mudur?
Seni sevenleri bırakıp gitme
Peşinden ağlayıp gülen yok mudur?
Neden gönül neden bu halin neden
Bende biliyorum ki seviyorsun sen
Bir köylü kızına gönül vermişken
Kaybettin sen seni bulan yok mudur?
Dur behey gönül dur be kendi yerinde
Bıktım su ahinle su kederinde
Pertek dağlarının eteklerinde
Yolunu gözleyen biri yok mudur?
Neleri unutmuş neye dalmışsın
Sen benim başımı derde salmışsın
Ey gönül bir sen mi yalnız kalmışsın
Senin gibi yalnız kalan yok mudur?
Aydın COŞKUN
10 Kasım 82
Keşan
|
Yusuf Ter | Yokmudur İnsanlık |
YOKMUDUR İNSANLIK
Kan gölüne döndü, vay Ortadoğu
Ağlıyor çocuklar, bu nasıl vicdan
Gözüm de yaş akar, gözlerim buğu
Savaş isteyenler, döküyorlar kan
Buralarda nice kanlar döküldü
Hüseyin’in başı burda kesildi
Akanlar su değil, kan akan seldi
Yok mudur insanlık, yok mudur izan?
İnsanlar barışa doğru gelseler
Savaş akıl dışı, bunu bilseler
Barış yollarını bir bir örseler
Bilin ki sevgiyle yaşanır o an
Yusuf da diyor ki akmasın kanlar
Sarılsın kardeşçe, sımsıkı kollar
Silah değil, kalem tutmalı eller
İnsanca anılır, her hizmet sunan
Yusuf Ter 04.10.2014
Saat 00:30 İsviçre
|
Niyazi Sakar | Yokoldum |
Madem sen ben oldun; ben de sen oldum
Yaz geldi yandım,kış geldi yağanlarla soğudum
Gittiğini duyunca kış zamherisinde bile kavruldum
Bu kadar canla başla hayat içinde yokoldum...
Yürüdüm yoruldum durgun ağaçlara sokuldum
Ağaç kol kanatlarına tünedim sanki yuvasız kuş oldum
Ağaçlar içinde ağaç gibi kaldım; ağaç oldum
Senin yokluğuna alışamadım bende insanlıktan çıktım; yok oldum...
|
Ali Efeoğlu | Yoksa... |
Yoksa...
Seni düşünmek istedim,
Hayallerimde sana yer bulamadım
Yoksa kayboldumu sevgin kalbimden,
Bu ihtimalden irkildim,korktum,ağladım
Ali Efeoğlu
6.Eylül.2002.İzmir
|
Sumru Karabaş | Yokmuşsun Gibi |
Yokmuşsun gibi yapıyorum…
Oysa buradasın,
Unutmaya çalıştığım sırada….
Yaşanmamış var sayıyorum…
Oysa yaşandı,
Tam şuramda…..
Yukarılara bakıyorum
Düşmesin diye göz yaşlarım….
Oysa içim dolup dolup taşıyor,
Gereksiz bir neşe takınıp
Yürüyorum yollarda
Amaçsızca…..
|
Murat Dadaş | Yoksa |
Kader mi yalnızlığın ilkesidir?
Yoksa sevda mı bu kadar Irak?
Seven mi bilir, kelime oyununu?
Yoksa kader mi yapar, sevdayı ırak, yalnızlığı ilke, kelimeleri oyun...
|
Murat Kababaş | Yoksa |
Karşılıksız ve çıkarsız kalbur altı meyhane sokaklarında gezerken kahvehane köşelerinde çürüyen gençlik ve unutulmaya yüz tutmuş gerçekliklere başını çevirip yürümüyorsan aşka ve sevgiye inancın varsa bir nebze bile hayatı bir yerinden yakalamak istiyorsan...
Kadınına annene duyduğun saygıyı gösteriyor isen gurur duy kendinle...
Yoksa...
Yaptığın ve yapacağın şeylerin ne getirdiğini düşündüğün an hiçbirşey getirmeyeceğine göreceksin...
|
Hayati Gönültaş | Yokmuş Gibi |
Bazen kendimi düşünüyorum da
Omuzlar üstündeyim ve bir tabutta
Derhal kaçıyor bütün dirliğim
Kalmıyor içimde gelecekten hiçbir umutta.
Titriyorum ölümün soğuk yüzüyle
Sanki dağlanıyor vücudum cehennem közüyle
Her şeyden vazgeçiyorum yarından yok teziyle
Sonra da ölüm yokmuş gibi unutuyorum
Mutluluk neyim ki sonuç kısa bir hayat
Tek kazancım olur düşünsem ahiret
Bir vardım,bir yokum işte seyahat
İki kelimede korkuları bitiriyorum
|
Şenol Mersin | Yokolsun Gurbet |
Dökülsün gurbetin hazan yemiş yaprakları,
Baharı getirsin peşinden yazı getirsin,
Dökülsün gurbetin bulutlarından yaşlar,
Yıkansın bedenim düşen her damlada,
Yeterki gurbet olmasın kara bulutların ardından,
Kanat çırpsın gurbet kuşları enginlere,
Uzaklaşsın benden sevdiklerimden,
Rüzğarlar alsın götürsün ayrılık kokusunu,
Kasırgalar yok etsin,ayrılık yollarını,
Yeterki gurbet olmasın,güzelliklerin ardından,
Dökülsün göz yaşlarım adım adım yollara,
Açmasın çiçekler,açmasın güller,
Yok olsun dünyadan bütün güzellikler,
Kalmasın yaşantımızda ne hasret,ne gurbet,
Dökülsün gurbetin hazan yemiş yaprakları,
|
Vedat Akdeniz | Yoksa |
YOKSA
Güneş sana mı gidiyor
Sana mı gidiyor beni bırakıp
Sende gece olmuyor mu yoksa
Yıldızlarımı sen mi aldın böyle
Sende mi batıyor aylar
Bu yüzden mi böylesine karanlık gecem
Yoksa saçlarına mı takılmış yıldızlar
Ellerinde mi büyür acılar
Sahi bu karanlığın sahibi kim
Senden mi geliyor yoksa bu fırtınalar
20.10.2003
www.akdeniz.orgfree.com
|
Ayşegül Arat | Yoksa... |
Düşündüm de
Harf hece kelime
Yan yana gelince
Hele bir de
Dizeye dönüşünce
İletişim dili
Şiirselleştirilince
Sevinç çoğalıyor
Hüzün azalıyor
Yoksa bana mı öyle geliyor?
Düşündüm de
Sarı kırmızı mavi
Yan yana gelince
Hele bir de
Gökkuşağına dönüşünce
İletişim dili
Renklenince
Sevinç çoğalıyor
Hüzün azalıyor
Yoksa bana mı öyle geliyor?
Düşündüm de
Sahnede ya da perdede
Repliklerle jest ve mimiklerle
Hep birlikte beraberce
Trajedi belki de komedi de
İletişim dili
Ruhta bedende hissedilişte
Sevinç çoğalıyor
Hüzün azalıyor
Yoksa bana mı öyle geliyor?
Düşündüm de
Düşümde kaldı sadece…
Yirmisekiz.mayıs.ikibinyedi
Zaman:bilemediğim bir an
|
Mümtaz Beğen | Yoksa? |
Yıllar sonra öder gibi ahtımı,
Aydınlatıverdin, kara bahtımı,
Sana tahsis etmiş, gönül tahtımı,
Ben seni kendime, Sultan bilmiştim…
Hani ne bir tutku, nede hevestim,
Hani candım senin için, nefestim,
İçini ürperten, titreten sestim,
Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? ..
Çok önce söylenmiş, çok önce denmiş,
Âşığın Kâbesi, sevdiği yönmüş,
Öyle bir sevmiş ki, deliye dönmüş,
Kendimi yoluna, kurban bilmiştim…
Hani ne bir tutku, nede hevestim,
Hani candım senin için, nefestim,
İçini ürperten, titreten sestim,
Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? ..
Eşit olmadı hiç günüm günüme,
Sığmadı sayende içim içime,
Sen getirdin beni, sen bu biçime,
Ben aşkı Tanrı’dan, ferman bilmiştim…
Hani ne bir tutku, nede hevestim,
Hani candım senin için, nefestim,
İçini ürperten, titreten sestim,
Sevgimi gönlünden, kovdun mu yoksa? ..
|
Durdu Şahin | Yoksa Akıl İle Ahlak |
Akıl, akıl olsaydı,
Ahlaklı olurdu.
Ahlak, ahlak olsaydı,
Aklı bulurdu.
Yoksa akıl ile ahlak,
Zarardayız muhakkak.
|
Kenan Yeşilyurt | Yoksa Bana Doydun Mu |
Duydun Mu Sarı Kız Duydun Mu
Severek Ölenler Cennete Gidermiş
Duydun Mu Sarı Kız Duydun Mu
Öldü Dediler Yoksa Bana Doydun Mu
Uyudumu Sarı Kız Yoksa Yorgun Mu
Kefenden Mi Yoksa Yüzün Solgun Mu
Sevdiğimde Daha Küçük Çocuktu
Öldü Dediler Yoksa Bana Doydun Mu
(Yozgat 2014)
|
Şahin Ertürk | Yoksa Sen Köpek misin? |
Durmadan havlıyorsun
Dişini geçirecek,
Birini arıyorsun
Yoksa sen köpek misin
Adın yok,yaşın sahte
Kalbin yok,kentin sahte
Doğruyu söyler misin?
Yoksa sen köpek misin?
Şairi tırmaladın
Şiiri yaraladın
Harbiden zırvaladın
Yoksa sen köpek misin?
Yakalarım diyorsun
Jandarma değilsin
Polis de olamazsın
Yoksa sen köpek misin?
(21.10.2008)
Şairleri rahatsız eden
Şiir beğenmeyen
Ruh hastalarına
|
İsa Yılmaz | Yokmuş Ayrılığın Sahtesi |
düşlediğim hiç bir ayrılık sahnesi böyle değildi
sen hiç bu kadar kanlı bıçaklı olmuyordun
ben hiç bu kadar kan kırmızı ağlamıyordum
hayat hiç bu kadar zehir zemberek konuşmuyordu
düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi
sen hiç bu kadar yürek yakıcı bakmıyordun
ben hiç bu kadar kırılgan ve korkak olmamıştım
hayat hiç bu kadar acımasız yaşanmıyordu
düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi
sen hiç bu kadar uzak düşmüyordun ellerime
ben hiç bu kadar direnmiyordum feleğin çarkına
hayat hiç bu kadar sensizliğe yenik düşmüyordu
düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi
sen hiç bu kadar fırtınalı, ama yağmursuz kalmamıştın
ben hiç bu kadar çoraklara topraklara dönmemiştim
hayat hiç bu kadar susuz kalmamıştı
düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi
gözlerin hiç bu kadar aşkla yaşarmamıştı
ayakların hiç bu kadar çaresizce gitmemişti
ben hiç bu kadar zincirlere vurulmamıştım
düşlediğim hiçbir ayrılık sahnesi böyle değildi…
06.01.10
|
Gürhan Olcaytürkan | Yoksa Şimdi ben Melekmi Oldum..(Deneme) |
Zehra Öykü’ye..Seni Seviyoruz..
Leyla ile Mecnun..Aslı ile Kerem..
Ne mücadeleler vermişler sevgileri uğruna değil mi anne, baba?
Sizin sevginizi kim anlatsa duyuyorum aynıymış bunlarla..
Birlikte çok zorluklar yaşamışsınız, çok tehlikeler atlatmışsınız. Birbiriniz için canınızı katmışsınız sevginize. Sen anne ne fedakârlıkta bulunmuşsun babam için. Baba sen de annem için ne kadar da çaba harcamışsın böyle, zor olmuş sevgini söylemek, evlenmek teklifi etmek.
Bir masa da nikâh memuru, iki şahit ve birkaç arkadaşın cılız ellerinden çıkan alkış adında ki ses ilk evetinizden geriye kalan.
Sonra yıllarca çocuk hasreti çekmişsiniz konuşmalardan anladığım kadarıyla. Ve bir gün müjdeli haber geldi benden size. Odamı hazırlayın geliyorum iki kişilik dünyanıza. Masada bana da tabak koyun yerimi hazırlayın diye. Gelişimle evimiz cennet bahçesiyken, lunaparkken neden şimdi böyle oldu. Fark etmediğimi mi sanıyorsunuz akşamları ayrı yattığınızı. Babam hep mi televizyon seyrederken uyuya kalıyor anne kanepede. Benim odam var anne neden hep benle yatıyorsun ki?
Aynı evde iki yabancı gibi olduğunuzu görmedim mi anne?
Şimdi o yabancı olduğunuz ama ikinizi de gördüğüm günleri özlüyorum anne. En azından annemde babamda yanımda diyordum bebeğime sizi anlatırken. Şimdi babamın her gün bedeni yerine telefon kablolarında ki sesi var yanımda.
Anne o kablolar babamın sevgisini, sıcaklığını getirmiyor ki. O kablolarda ki ses başımı okşamıyor, elimi avuçlarına almıyor ki.
Hiç alo seni seviyorum güzel kızım kelimesinin yerini alır mı baba?
Geceleri sımsıkı sarılıp yatıyoruz ya anne. Ne kadar da sarsan anne tüm sevginle beni, hep bir tarafım soğuk, hep bir tarafım üşümekte anne.Yatarken bebeğimi alıyorum öteki tarafıma ısıtsın beni diye ama olmuyor be anne olmuyor.Isıtmıyor bebeğimde beni anne.
Neden hep odamda oynayalım, balkonda oturalım diyorum biliyor musunuz anne baba? Hiç düşündünüz mü bunu? Parkta yaşıtlarım gibi sallanmak, kaydıraktan kaymak istemez miyim oysa bende. Sen anne kaydırağa çıkardın mı beni aşağıda kollarını açıp beni bekleyenim yok ki. Yine kaydıraktan kaydım mı çakıl taşlarına düşeceğim, kanayacak dizlerim kolum yüreğim gibi anne.
Baba düşündün mü hiç? Aile olmak eve ekmek getirmek midir sadece. Biliyorum işe gün ağarmadan gidiyorsun, hava kararınca geliyorsun. Yorgunsun bana anneme sevgini vermen için tatilimi bekleyeceğiz. Ama senin tatilin bayramdan bayrama baba.
Bak şimdi hafta sonlarını beklemekteyim. Senle geçireceğim iki gün yeter mi? Sabah beni almaya geleceksin ya içim kıpır kıpır. Yine lunaparka gideceğiz, anneme söylemem dondurma da yiyeceğiz biliyorum. Aramızda sır baba. Ben senden çikolata, şeker istemiyorum ki baba. Yanağımdan öptüğünde çikolata, şeker tadı var mı baba?
Bak büyüyorum. Seneye okula başlayacağım. Alfabeyi öğrendiğimde ilk kara tahtaya anne baba yazacağım. Sizi anlatacağım defterime, kalemime.
Hemen yatayım ki sabah olsun. Gelinlik kız gibi hazırlandım yine. Dolmuşçu amca hızlı sür dolmuşunu. Durma her köşe başında. Babamı hemen getir bana. Anne bak babamda gözüktü yokuşun başında.
Baba, anne beraber yer miyiz şimdi yemeği? Eskisi gibi masa da üçümüz olur muyuz şimdi. Bakmayın birbirinize öyle. Ben sizden bir parça değil miyim, kıracak mısınız beni şimdi. Ne güzelmiş annemle babamla aynı masada yemek yemek.
Bakın şımarmaya başladım bile. Mahsuscuktan nazlanıyorum siz yedirin diye. Ağzımı açmıyorum ellerinizin tadını dudaklarımda hissedeyim diye.
Nerden bile bilirdim ki bu yemek son yemeğimiz olacaktı beraber. İster miydim o zaman yemek yemeği aç kalma pahasına olsa da.
Son kahkahalarımı atacağımı, son şımarıklığımı yapacağımı nerden bile bilirdim ki. Hal bu ki bugün size şaka hazırlamıştım. Sizi korkutacaktım ama ben korkuyorum şimdi.
Anne neden babam kapının ağzında yatıyor? Gıdıkladım ayaklarından, karnından. Öptüm tombik yanaklarında ses vermedi yine bana. Sen neden mutfakta yerde yatıyorsun anne? Yeni bir oyun mu bu ben bilmiyorum. Anaokulunda öğretmediler bana bu oyunu mızıkçılık yapmayın bana da anlatın bunu. Ağlarım yoksa bakın.
Anne baba neden beyaz elbise var üstümde. Ben kırmızı elbise giymemiş miydim sabah. Bu elbiseyi sevmedim. Üstünde çiçek desenleri yok bunun. Hani hep bir tarafım soğuk ve üşümekteydi ya üşümüyorum oysa şimdi. Neden anne baba tüm sevdiklerimiz burada, neye gözyaşı dökmekteler. Beni neden omuzlarına aldılar böyle. Yeni bir oyun mu bu da yoksa.
Anneciğim…Babacığım..
Yoksa ben şimdi.
Melek mi oldum?
|
Kazım Karagöz | Yoksa Neden Desinler? |
Müslümanın gayreti din, iman, ümmet için,
Yoksa neden desinler, bunlar müslüman, niçin?
|
Hüseyin Başaoğlu | Yoksan Yok... |
Sen Yoksan Renkler Silik
Sen Yoksan Yaşam Soluk
Sen Yoksan Ben Yok
Sen Yoksan Konuda Yok
Hüzün Hüzün Hüzün...
|
Ahmet Nural Öztürk | Yoksa Bir Gelen Mi Var Kaçtığım Şehre |
Yüreğimde bir kıpırdama var bu akşam
Nasıl söylesem nasıl anlatsam
Bir yolculuk mu var yoksa geldiğim yere
Yoksa bir gelen mi var kaçtığım şehre
Bilemiyorum...
|
Muharrem Çetinkaya | Yoksul |
Ne evim var,ne-barkım
ne arabam,ne katım,ne yatım
toto oynarım tutmaz
iddaa da tek maçla kaybederim.
Ne gül'üm var,ne gülistanım
sabah kalkar,
düşerim yollara,
ekmek parası...!
Dün ayakkabım delikti
bugün çorabım da.......!
Bu yoksulluk,yürek yarası.
Fabrikalarım iflas,
dükkânlarım kepenkli
bütün varlığım bitik
sıfır elde var sıfır
ikiyi çarparım ikiyle
o da çıkar hep...........
akşam yatarım
sabah kalkarım
akşam...................
|
Sunay Akın | Yoksul Bir Çocuk |
Yoksul bir çocuk görsem,
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse içimden...
|
İlhami Atmaca | Yoksul Bir Kedi Gördünüz mü Hiç |
Şu bitmez dalgalarıyla deniz ruhumu
Çalkalar bırakır sarhoş gibi kalırım
Takılmam arkasına şarkılarının
Yosun rengi saçlarını sulara salan denizkızlarının
Matem tutarım, ayrılıklara şahit
Gök gümbürder, yalnızlık tutar başımı
İçimin kandili söner
Kaç kere döndüm kapından umudum, aşkım
Yardım isteyen dilimde çıkan çıban
Kaç kere döndüm kıyılarından sevglim, içimde zehir
Zıkkım çöreklenmiş acılardan
Bir sepet çiçek gözyaşı çiği tomurcuklanan
Bir tutam aşk, bir damar ah
Parlak yıldızların altından kaçarak
Yorgun gövdeler bıraktığım sabahlar
Sanki intikam çığırtkanı
Korkak ve zavallı insanlar
Beni şaşırtan şehirlerde
Masal kahramanlarıyla paylaşarak sokakları
Korkutmaya kararlı bir kin
Güçlü bir yaşama tutkusuyla kirletir insanları
Neredesin peterpan, keloğlan, kırmızı şapkalı kız
Gökyüzünden gerinerek dökülen karanlık
Korkutmakta çocuk kalplerini kocaman adamların
Sırrı çözülen bütün korkuların
Hayata dair kuşkularını arıtın
Korkusu varmı hiç yoksullara yatak olan sokakların
Yağmur gökyüzünden yağar bilirim
Kin çirkinlikten doğar, damardan akar kan
Bir buğu gibi ruhum, gökyüzüne ağar
Çok kandırılmış bir çocuk kadar kırılgan
Gökten düşen üç elmayı arıyorum
Neredesiniz cüceler, devler, periler
Bir varmış, bir yokmuşlarla
avunuyorum
|
Kazım Bükülmez | Yoksul Kardeş |
Aç karnına yolda yürünmüyor,
Yoksullara refah görünmüyor.
Bak iktidar yoksula ölün diyor,
Gör artık bunu yoksul kardeş.
Odun kömür şeker makarna,
Hepsi de olsa bile sana beleş.
Onlar senin kesenden hepsi,
Zaten senin o yoksul kardeş.
Bir de bunu verenlere bak,
Hep onlaradır yağlar ballar.
Hepsininde pek iyidir hallar,
Hani sana be yoksul kardeş.
İşçi memur hepsi de sürünür,
Emekli aç,ecel yakın görünür.
Esnaf karamsarlığa bürünür,
Tüm bitiyoruz yoksul kardeş.
Ağlayan yoktur öldük çoktan,
İşi bilenlerle çıkılır bu şoktan.
Boşuna umut bekleme toktan,
Tok ne bilir açı yoksul kardeş.
Ülke bütünlüğü bir başka acı,
Eşkiyalar oldu şimdi baş tacı.
Destekçiler yolcu sense hancı,
Gönder yolcuyu yoksul kardeş.
|
Atilla Kızılkaya | yoksul Bir Şiir |
Kimsesiz boş kaldırımlar ve yalnızlık..
Sensizlik neyse de, sessizlik korkutuyor işte..
Ve adımlarımı daha bi hızlı atıyorum..
Çünkü dilimde; Yoksul bir şiirdir gece..! !
|
Bayram Yelen | Yoksul Kim? |
Para pulun yoksulluğu geçici,
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Hariçten sürülen ıtır uçucu,
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Fakir odur; bakar ama göremez.
Fakir odur; çeker aklı eremez.
Fakir odur; ilme akıl yoramaz.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Muhabbet ehliyle sohbet bir başka.
Dergâhta, cemlerde pişseydim keşke.
Neyleyim, muhtaçlık sevgiye aşka.
Gönüller sevgiye muhtaç olmasın.
Yoksulluk, ilime uzak kalmaktır.
Yoksulluk, doğruya tuzak olmaktır.
Yoksulluk, yürekten sevgi silmekti.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Nice saraylarda baykuş ötüyor.
Bakılmayan bağda otlar bitiyor.
Kibir Yusuf'u da hiçe satıyor.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Fakir odur, güvenemez halkına.
Fakir odur, uzanmıyor salkıma.
Fakir odur, değer vermez talkıma.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Mala düşen odu ateş söndürür.
Mal vardır kişiyi yâda döndürür.
Mal gönüle korkuları kondurur.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Yoksulluk midenin boşluğu mudur?
Yoksulluk gözlerin yaşlığı mıdır?
Yoksulluk yüreğin taşlığı mıdır?
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Gün, güneşten yoksulsa geceleşir.
Cümle, kelimesizse heceleşir.
Ciciler, bir çırpıda öcüleşir.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
Fakir odur ataleti iş eder
Fakir odur uyanıkken düş eder
Fakir odur yaz günün kış eder
Gönüller sevgiye yoksul olmasın
Yeleni yoksulluk; adil olmamak.
Hakkı gözetmeyip, hakkı bulmamak.
Kini, intikamı atıp silmemek.
Gönüller sevgiye yoksul olmasın.
|
Seyraqif Coculu | Yoksul Kardeşim |
YOK, SUL KARDEŞİM
Benim yok, sul kardeşim,
Bizle sizin farkı ne.
Yoksa bizim kimisiz,
Varırsızmı farkına.
Okula giden çocuk,
Rüşvet verir bir azcık.
Valideyin zorlanır,
Ter tökür muncuk-muncuk.
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
Ele ki, canın yakır,
Doktor parasız bakmır.
Tedavi kötü gidir,
Ağrı canından çıkmır.
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
Bacar düşme polise,
Yaman çıkır endişe.
Sen subut eyleyince,
Seni çekirler dişe.
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
Biznese yol bağlıdır,
Hakkı bi az yağlıdır,
Biznes yapan kişiden,
Sorur kimin oğludur.
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
Işin düşse memura,
Kafan batır çamura.
Fırlatıb lahladırlar,
Gönderirler tamire,
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
Çarhını kurur felek,
Yoksulun işi kelek.
Ekir, biçir buğdayı,
Sorur-sovurur külek(yel) .
Bizde beledi kardeş,
Sizde bele diyilmi?
|
Arif Damar | Yoksulduk Dünyayı Sevdik |
Öyle uzak
Gitgide
Öyle güzelleşti ki
O yüzü hiç görmedim
Hiç yaşamadı belki
Tülin'in yüzündeki
Duru güzellik
Nasıl da benzer
Ben kırgın
Küskünken
Evsiz barksız bir anının
Puslu
Kırık
Yerinden düşmüş camındaki
Güneşsiz bir kış akşamındaki
İnce
Solgun
Esmer
Nasıl da benzer
Ben kırgın
Küskünken
Kimselere görünmeden
Dönüp dönüp baktığım
Saksılara
Deniz kabuklarına
Kitap yapraklarına bıraktığım
Ama zor
Ama kolay
Tavanda bir yarım ay
Nasıl da benzer
İnce
Solgun
Esmer
Ben kırgın
Küskünken
Evsiz barksız bir anının
Puslu
Kırık
Yerinden düşmüş camındaki
Güneşsiz bir kış akşamındaki
Tülin'in yüzündeki
Duru güzellik
Ama zor
Ama kolay
Yoksulduk
Dünyayı sevdik
Tavanda bir yarım ay
|
İsmet Öztürk Ankara | Yoksul Yürekler |
Yoksulluk;
Ne para da ne de malda
Yoksulluk;
Asıl yoksul kalan canda
Kalpleri taşlaşmış olan yüreklerde
İnsan sevgisinin olmadığı bedenlerde
Yoksulluk;
Bir çocuğun masum bakan gözlerinde
Fakirlik;
El uzatan bir garibanın yüreğinde
Açlık ve susuzluk yalnız kursağında iken
Sevgisizlik ve ilgisizlik onun yüreğinde.
Yoksulluk;
Hep açlık susuzluk olarak bilinir
Üstü başı yırtık diye onlara yoksul denir
Bir köşeye atılmış insanlar olarak görülür
Sevgisizliklerde onların boyunları bükülür
Beden yoksulluğu gelip geçididir varla yok arasında
Yoksul bile şaşırır kalır bu ikilem arasında
Bir medet umar yüreği bile olmayan insanlarda
Kaybolur gider sonsuzlukta sevgi yoksulluğunda
Gönüllerde olsun hep zenginlik dillerde değil
Yoksulluğun fakirliğin üzerine serpiştirilsin
Bir tutam gül olup sevgilerde birleştirilsin
O zaman yoksullukta ölüm gelirse gelsin.
|
Mahmut Nazik | Yoksula Eziyet Bayram Dediğin |
YOKSULA EZİYET BAYRAM DEDİĞİN
Çarşıyı pazarı nazar eyledim
Zengine ziyafet bayram dediğin
Yüreği gerçeğe gözer eyledim
Yoksula eziyet bayram dediğin
Dünya güzel bir düş idi bir zaman
Dünyanın malı boş idi bir zaman
İslam’ın şartı beş idi bir zaman
Şimdi bir rezalet bayram dediğin
Kimi yoksulluktan çeker de çile
Fukara babayı bir düşün hele
Kimi gider beş yıldızlı motele
Varsıllara fırsat bayram dediğin
Rüşvetten soygundan verdiğin zekât
Yiğidin yüzüne attığın tokat
Bir yanda riya bir yanda sirkat
Öylesi bir ibret bayram dediğin.
Yoksul isen ömrün gider araya
Her muhanet ateş olur yaraya
Haramzade kurulur da saraya
Fukaraya külfet bayram dediğin
Yolara bakıp bakıp da ah eder
Kimseler kapısın çalmaz vah eder
Yarınını düşünür eyvah eder
Gariplere hasret bayram dediğin
Aslanı muhtaç etmişler kediye
Alamaz yârine bir tek hediye
Sorar bu dünyada işim ne diye
Fakire sefalet bayram dediğin
Hak diyen halk diyen girmiş mahpusta
‘Aydınlar’ satılmış kalemi susta
Bayram nesine ki analar yasta
Dertliye kasavet bayram dediğin
Ne ölüsü kaldı ne de dirisi
Hizbuşeytanın derdi kurban derisi
Kaç kişidir şu ülkenin varisi
Hine hâsılat bayram dediğin
Soygun vurgun sömürü kalbe keder
Burjuvaz kin eker peder der kader
İşsizlik güçsüzlük zulüm şah çeker
Yetmedi mi bunca kazık yediğin
Yaşanan gerçek bu kınama beni
Yanlışım var ise onama beni
Açlıkla nefsimle sınama beni
Ya sabır ya sebat bayram dediğin
Mahmut NAZİK 30.09.2008 MERSİN
Hizbuşşeytan: Şeytan’ın çetesi
|
Mehmet Tevfik Temiztürk | Yoksullarla Dayanışma Haftası 2 |
Yoksulluk konusunda dayanışma gerekir,
Ezilenler var iken yarışmak hoş değildir…
Göster birlikteliği esirgeme zekât ver,
Rab seni alt etmeden bozulmasın dengeler…
(2012)
|
Seyraqif Coculu | Yoksullar |
Dünyanın yükünü alıb dalına,
Hıqqana-hıqqana gedir yoksullar.
Mazlumluk yazılıb onun alnına,
Nale çə kir, fağan edir yoksullar.
Elleri-kolları kandallı kuldur,
Varları-yoxları bir çuxa-çuldur,
Tapdanır haqları neçe min yıldır,
Ne danışır, ne de dinir yoksullar.
Tanrının nazari onlardan dönür,
Dert-bela üstüne göklerden enir,
Ocağı qaralır, çırağı sönür,
Feleyin çarhına minir yoksullar.
Türk demiş:-“Yoksulluk ölümden beter”,
Ölüme ne var ki, hayatın biter,
Ne kadar zülmata dözdüler, yeter,
Vatan yolunda da ölür yoksullar.
|
Şerafettin Muş | Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm |
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Yarım papuç boş mideyle yaşarız
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
El verince kol keserler şaşarız
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Vicdanımla cüzdanımın arası
Dostluk ile düşmanlığın sırası
Midem ile yüreğimin arası
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Bağımlıyım boğazımdan dışarı
Övünmenin adı oldu başarı
Cenazemi yıkar gözüm yaşları
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Pahalıya patladı bak bedeli
Bağımlı kılmışlar çalışan eli
Çaresizliğimin şimdi nedeni
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
Tarih oldu tırpanıyla orağı
Dost Şeref im boş kalfanın çırağı
Ekonomi siyasetin durağı
Yoksulluğum yoksunluğum ölümüm
01/02/2008
Dost şeref
Kimden: derm (Bayan, 45)
Kime: Dost Şeref
Tarih: 01.03.2008 13:15 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm-Merhabalar
Bu dünya düzeninde, yazdıklarınız o kadar gerçek ki; acıtıyor okuyunca insanı. Ama şairin yüreği de kalemi de çok zengin ve şiirleriyle çoğaltıyor güzel bir dünyanın sabahlarını.
Kutlarım hocam. Saygıyla.
Kimden: Bornovalı Nazmi (Bay, 50)
Kime: Dost Şeref
Tarih: 01.03.2008 10:49 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [kiyamete-kadar] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm
Harika. Tebrik ederim.
Maalesef, gruplar içinde paylaşılan şiirlerde sizinki gibi nitelikli olana pek rastlayamıyorum. Paylaştığınız için teşekkür ederim. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...
İ.Hakkı Cengiz
www.genelhaberler.com
HOŞGÖRÜ köşesi
Kimden: Renkler ve Yaşam (Bay, 65)
Kime: Dost Şeref
Tarih: 01.03.2008 10:24 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [papatyalarim] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm
Sn.Dost Şeref
Şiirinizi zevkle okudum. Gerçeklere değinen dizeleriniz taktir ve övgüye değerdir. Şairler sevmelidir ulusunu, şairler sevmelidir ülkelerini ve şairler en çok düşünmelidir ülkelerini...
Sizleri candan kutluyorum kardeşim..
Kimden: çivrilgönen (Bay, 49)
Kime: Grup: Zaman Sarrafları
Tarih: 1.3.2008 08:28 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [zaman-sarraflari] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm
Halk şiiri, aşık tarzı şiiri özlemişim.
' Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm' diyen Karacaoğlan duyarlılığından Mahsuni şiirinin tadına bağ kuran bir söyleyiş yakalamışsın. Sevgili şair, ağzına, diline, yüreğine sağlık gurbetçi kardeşim.
Kimden: hoşçakal_yarın_
Kime: Grup: Kürt Dili ve Edebiyatı
Tarih: 1.3.2008 09:30 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [kurt-dili-ve-ed..] Yoksulluğum Yoksunluğum Ölümüm
Kucak dolusu çoğalıyor
sensizlikte yoksulluğum
gözlerim bulutların ardından kayboluyor
bitip tükenmek bilmeyen
sevda sonsuzluğunda yolculuğum
bu son batışı değilse güneşin
yarın yine doğuşunu bekleyeceğim
Günay ÖZDEMİR....
çok güzel bir paylaşım..yüreğinize sağlık
|
Eftelya Dila | Yoksulluğum |
Yoksulluk en acı dosttur insana,
Ama dosttur.
Acı soğanı,ekmeğe katık etmek,
Yeri geldiğinde,Sadece kuru ekmek....
Özledim o acı dostumu,
Çok zengin değilim ama,
Yine de çok özledim,
Kuru soframızı,
Acı soğanımızı...
Bütün servetler önüme gelse,
Veremez bana o hazzı.
Çok özledim yoksulluğumu,
İnancım kaldı yoksulluğumda,
Ümitlerim en güzel duygularım,
Dünlerim ve yarınlarım...
En samimi insandan,
Daha tatlı yoksulluğum,
Çünkü hayat çok acı....
|
Kağızmanlı Mehmet Kesen | Yoksulluğun Irkı |
Üç küçük kızla birde annesi
Beraber gelmişler Antalyaya tatile
Dillerinden anlamıyorum
Konuşmalarına bakılırsa
Rus yada Polanyalı olabilirler
Kızların en büyüğü on yaşında ancak var
Kaldıkları bir hafta boyunca
Annede çocuklarda
Hep aynı mayoyu giydiler
Tek bir gün bile değiştirmediler
Belli ki ikinci mayoları yoktu
Herkes çeşit çeşit giyerken
Olsa onlarda mutlaka değiştirirlerdi
Hatta büyük kızının giydiği mayo
Öyle büyüktü ki üzerine
Sanırım annesinin eski mayosuydu
Onları böyle görünce çok üzüldüm
Belli ki ülkelerinde dar gelirliydiler
Kıt kanaat gelmişlerdi buralara dek
Şimdi onlar benim için
Bir Rus yada Polanyalı değildi
Sadece yoksul birer insandılar
Yoksulluk ülke yada sınır tanımıyordu
Fakir her yerde fakirdi
İster Rus ister Alman ister başka bir millet
Çok üzüldüğümü görünce eşim dedi ki
Onlara üzüleceğine kendi halkına üzülsene
Onlar hiç olmazsa buralara dek gelebilmişler
Senin memurun işçin dar gelirlin
Gidebiliyor mu İspanyaya Fransaya tatile
Bırak oralara gitmesini
Kendi ülkesinde şuralara dek gelebiliyor mu
Haklıydı eşim hem de çok haklı
Yoksulluk ırk tanımıyordu
Ne Türk ne Alman nedeki Rus
Yoksul her yerde yoksuldu işte
|
Celal Topo | Yoksulluğun Resmi Boyanır Bakışlarımla |
Gün ağarmadan
Hüzünlerimi atarım sokaklara
Islığımın soğuk nefesinde titrer
Bir şarkının hüzünlü sesleri...
İlk merhaba dediklerim
Bir kaç aç sokak kedisidir
Her sabah
Oynaşan köpeklerin mutluluğunu kıskanırım
Geçip giderim yanlarından sessizce
Böyledir benim güne başlayışım...
Bir resim çizilir
Gözlerimin tuvalinde bir an
Yoksulluğu boyar bakışlarım
Çöpleri karıştıran
Bir çocuğun kirli ensesinde....
01 / 12 / 2005 Antalya
|
Mehmet Safi Sarı | Yoksulluğun Resmi |
Huzur, refah,neşe bolluktan gelir
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Ne zarar gelirse, yokluktan gelir
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Hep yanıktır yüreğimin bir yanı
Yeryüzünde gördükçe ağlayanı
Yoksulluğun resmi her yerde aynı
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Ev diye kerpiçi-tahtayı çatmış
Camları yok,naylon ile kapatmış
Çul-kilim yok, yere bir hasır atmış
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
İçim sızlar çökmüş avurtlarına
Altı yırtık ayakkabılarına
Solmuş gömlekle eski şalvarına
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Kiminin evi yok sokakta kalır
Katığı yok, sadece ekmek alır
Utancından ufaldıkça ufalır
Gözlarin kör olsun yoksulluk senin
Kimi ekmeğini çöplükte arar
Gecekondu yoksa bir çadır kurar
Yorgan yok, döşek yok, çul neye yarar
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Çocuğun elinde bir parça ekmek
Ayakları çıplak, yüzünde sinek
Kollar kürdan olmuş, bacaklar değnek
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Hiç bir dert insanı böyle yakamaz
Bir baba evine nasıl bakamaz
Öldüğünde, bir miras bırakamaz
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Başı iki elinin arasında
Daim aklı, yoksulluk yarasında
Belki de suçun çoğu babasında
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Faydası yok, sönmüş umutlarının
Sonu yok, acı hatıralarının
Geleceği meçhul çocuklarının
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Ateşten bir çemberdir, kırılmıyor
Bu kısır döngüden, kurtarılmıyor
Bir girdaptır, sonuna varılmıyor
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
Ömür boyu bu kamburu taşıyor
Kurtulmak için boşa uğraşıyor
Yaşamak denirse, böyle yaşıyor
Gözlerin kör olsun yoksulluk senin
10 Nisan 2006
Mersin
|
A. Esra Yalazan | Yoksulluğun Devleri, ‘Fil’ Ve Elio Vittorini |
Sadece yıldızlardan değil, hafif bir kımıltıyla uzanıp dokunabileceğim bütün varlıklardan daha yakın görünüyor mehtap. Öyle kışkırtıcı bir yüzü var ki bakışlarımı onun tılsımlı bilinmezliğinden alıp suni ışıklar saçan bilgisayar ekranına çeviremiyorum bir türlü. Etrafı gümüşten sicimlerle halelenmiş incecik ay, şeffaf bir ayna gibi gök kubbede asılı kalmış. Biri ona yanlışlıkla haddinden uzun baksa yeryüzüne düşüp milyonlarca parçaya ayrılacak, yüreklere kıymık gibi batacak sanki. Yazarak düşünmek, çatlak duygularımın izlerini belli edecek taşları yerinden oynatmak istemediğim için muhtelif bahaneler icat ettikten sonra çaresiz masanın başına geçiyorum.
Arada volta attığım odanın penceresine yaklaşıp dev sokak lambalarının aydınlattığı çöp yığınına bakıyorum. Biliyorum biraz sonra o cılız bacaklarını ağırlaştıran yalpalayışıyla gelecek. Önce kâğıt yığınından şişeleri ayıklayacak. Birer birer ters çevirip son damlalarıyla halleşirken homurdanacak. Sonra yeşil, mavi, beyaz camlar misketler gibi şıngır şıngır yokuştan aşağıya yuvarlanacak. Eğer hırka, çorap türü çaput bulursa onları itinayla katlayacak. Keyfi olursa rüzgârda titreşen poşetlerin dibine çöküp bir izmarit yakar. Gece hava tarçınlı cevizli anne kurabiyesi kokuyor. Çiçeğe durmuş eriklerin pembe yapraklarını uçuran ılık bir meltem esiyor Boğaz’dan. Belki daha uzun kalır. O gelmediğinde kimsenin meraklandığını sanmıyorum. Ötekine yabancılaşmanın çürüterek yalnızlaştırdığını kavrayabilseler belki onlar da kaygılanır ama bilmiyorlar işte. Kimsesizliğin yanık tülü öylesine uçucu ki, adamın beyaz çiğ ışığın altında parlayan kızıl sakalları bile bakışlara değmiyor. “Yoksulluğun prensi”, her akşam karnını doyurmak için ava çıkan kızgın martılar gibi çöp dağının üzerine tünüyor. Bense onu başka bir gezegende yaşıyormuş gibi uzaktan izliyorum. Bütün yaptığım bu. Bazen düşünüyorum da bir gece onunla “okyanusun” zifiri sularına dalıp, çocukluğumuzdan kalan eski bir hatırayı arar gibi kimbilir hangi omuzlara dokunan ceketlerden kopmuş kırık düğmelerin, eprimiş bir mendilin, eşini arayan yırtık bir terliğin, en kıymetli sayfalarını kaybetmiş defterlerin peşine düşsek. Birbirimizi kalp gözüyle anlar mıydık? Sanmıyorum. Bunun için ikimiz de epey yaşlıyız artık.
Kelimeler yuvanızdır!
Böylesine onur kırıcı, alçaltıcı, kimi zaman insanı yaşadığından utandıran “yoksulluğun” edebiyatı olur mu hiç. Ben beceremem herhalde ama oluyor. Üstelik eğer onu yapan, yazının bayağılaştıran tuzaklarına düşmeden insanın karanlığını iyi ifade edebiliyorsa hakiki bir iz bırakıyor. Acı, felaket, yoksulluk gibi bıçağı kendine batıran keskin duyguları, insanlık hallerini anlatmak biraz tehlikelidir. Sadece tenezzül etmediklerinden, kendilerini o dünyanın “hiçliğine” ait hissedemediklerinden değil, biraz da o “tuzağa” düşmekten ürktükleri için kaçınır yazarlar “yoksulluk edebiyatından”. Aslında neyi anlatırsanız anlatın seçtiğiniz kelimeler, hayatı omuriliğinden tutup sallayan dil, hakiki yuvanızdır! O duruş edebiyatın sizdeki karşılığını da belirler haliyle. Hikâyenizin gerçek veya kurgulanmış olması neticeyi değiştirmez. Okuyanı hikâyenin gerçekliğine inandırıp kuytuda kalmış duyguların manasıyla çoğaltabiliyorsanız ona dokunmuşsunuz demektir.
Daha evvel Sicilya Konuşmaları isimli kitabıyla tanıştığım İtalyan yazar Elio Vittorini bahsettiğim türden esaslı bir yazar. Kahramanı Silvestro’nun annesiyle gezdiği Sicilya’daki yoksul iklimin kokusu, anısı kalmamıştı bende. O “anlatı/romanda” babasından aldığı mektupla trene atlayıp portakal toplayan işçilerin arasına karışan anlatıcı, –kitabın sonunda ironik bir dille reddetse de– elbette kendisiydi. Daha sonra edebiyat beğenisine güvendiğim bir arkadaşım yazarın da en sevdiği kitabı, Fil’i okumamı tavsiye etti. O küçük dev romanı okudum ve ancak o vakit Vittori’nin çağdaşlarının ona hayran olma sebebini anladım. O en baştan beri yoksun kaldığımız ne varsa yaşadığımız sürece onun eksikliğini hissedeceğimizi, ama belirleyici olanın başka değerler olduğunu mesafeli anlatımına eşlik eden lirik diliyle sezdiriyor. Ve aslında zor olanı başarıyor. Yoksulluğu, doyurulamayan ihtiyaçlarımızın doğallığından ayırmadan en çıplak haliyle gösteriyor. Dalgın bir çocuk gibi kafasını kaşıyarak, bazen de durup bu hayatta payımıza düşenin ne olduğunu içtenlikle sorarak.
Yazarken devleşenler
İşsizliğin edebiyatta fazlaca yer bulmadığı günümüzde, “Bir ev dolusu insandık, ama içimizde çalışıp aldığı haftalığı eve getiren tek insan kardeşim Euclid’di. Annemin kocası geçen güz evlendiklerinde zaten işsizdi” cümleleriyle açılan hikâye, okuruna lafı hiç dolandırmadan tekinsiz bir dünyanın atmosferine sokacağını söylüyor. Ve her şey orada, ev sanılan terk edilmiş bir depoda, yoksulluğun kendine has tabiatıyla zenginleşen bir masanın etrafında yaşanıyor.
Anlatıcının annesi dünyanın büyük babası olabilecek irilikteki adama “fil” diyor. Yalnız övmek için değil onu küçümsemek için de kullanıyor bu sıfatı. Büyükbaba vaktiyle İtalya’daki tünel inşaatlarında, demiryolu inşaatlarında, köprülerde, santrallerde çalışmış bir adam. Artık hiç konuşmadan, kıpırdamadan karanlıkta o kocamış haliyle gıcırdayan iskemlesinde oturuyor. Umursamazlığı, kaba görünümü, sertliği, yaşamakta direnmesi annenin canını sıkıyor ama sürekli onun ne müthiş bir adam olduğunu hatırlatıyor çocuklarına. Euclid’in eve getirdi para sadece karaborsadan ekmek almaya yetiyor ve çoğunu büyükbaba yiyor. Bir de ormandan toplayıp kaynattıkları hindiba var.
Bazen sofraya oturduklarında, gerçeğiyle karşılaştıklarında vahşiler gibi davranmamak için çorba, et, pilav ve meyve yermiş gibi yapıyorlar, Ağız şapırdatma sesleri çıkarıyorlar. Anne evlerine gelen işçi Katransurat’a, “Öyle zarif tavuk yiyişleri vardır ki, bale yapıyorlar sanırsın” diyor. Çocuk bir ara “kırmızı mercanlar gibi göz alan böğürtlenlerin” ve bodur ağaçların arasında büyük babasının hakkı olan ekmeği çeşmenin suyuna banarak yediğini itiraf ediyor. Tanıdık biri olmadığı sürece bu yaptığına aldırmadığını da söylüyor: “Düşünü kurduğum gelecek günlerde, yemek yemenin neredeyse tek sebebi görülmek, öbür insanlara beni yemek yerken görmenin tadını tattırmak olacaktı.” Buna benzer cümleleri okuduğumda, acıyı anlatmak için seçtiği kelimeleri kendisine benzeten yazarların da büyükbaba gibi “devleştiğini” düşündüm.
Vakti geldiğinde çekip gidebilmek...
Vittorini’nin babası yoksul çocukluk yıllarını tren istasyonlarında Macbeth sahneleriyle zenginleştiren bir demiryolu işçisi. Okuduğu kitapların etkisiyle on yedi yaşında Sicilya’dan ayrılıp düzeltmen olarak çalışmaya başladığında bir arkadaşının yardımıyla Robinson Cruose’yu çevirerek İngilizce öğrenmiş. Daha sonra önemli çevirileriyle Amerikan edebiyatının İtalya’da tanınmasını sağlamış. Onun edebiyat tutkusunda, yaşamın nabzını kitapların “bilgeliğiyle” buluşturabilen bir dinginlik gördüm ben.
Hikâyedeki “fil” alegorisini, toplumsal bir gerçekliğe işaret etmekten ziyade “serin havanın, güneşin, gecenin karanlığının insanı mutlu ettiği, hayatın olduğu gibi yaşandığı” günleri hatırlatmak ve romanın belkemiğini oluşturan “vakti geldiğinde çekip gidebilmek” düşüncesinin etrafını dantel gibi incelikle örmek için kullanmış sanırım.
Yazarın daha kitabın en başında “Ah, nerde insanların o fil gibi yaşadığı günler” diyerek zamanı müphem bir “filler çağını” hatırlatmasının çok katmanlı bir karşılığı var aslında. Basit ama dokunaklı diyaloglarla akıp giden anlatı, derinleşerek yarılıyor ve nereye karışacağı belli olmadığı halde şıkırtılı sesini işitebildiğiniz berrak bir pınar gibi kadim korkularımızın saklandığı yere doluveriyor.
Fillerin gizli mezarlıkları...
Romanın diğer kahramanı evlerini ziyaret eden yüzü katranlı bir işçi. Katransurat, Fil’e göz kırptığını onun da kendisine cevap verdiğini iddia ediyor ve ev halkı buna çok şaşırıyor. Yabancının varlığı ve anlattığı hikâyeler, büyükbabayı algılayışlarını da değiştiriyor; “Birden, filin belli başlı özellikleri bakıp durdukları bu manzaranın değişmez bir parçası olmaktan çıkıp insanın kalbindeki elle tutulup gözle görülmeyen birtakım niteliklere dönüşmüştü”. Katransurat kavalından çıkardığı gıcırtıya benzer bir sesle insanların havasını değiştirebildiğini düşünüyor. “Bulabileceğimiz şeyi bulduk mu da, işin sonu gelmiş olur. Artık gerisinin önemi yoktur. Ölümümüzü önce kendimiz biliriz, o zaman gelince de hazırlıklı olmamız lazım” diyor.
Katransurat, hayatı boyunca görmediği halde haklarında bilgi topladığı fillerin gitme zamanı geldiğinde kendilerinin de bilmediği mezarlıklarından bahsediyor: “Aradıkları yerin nerede olduğunu kendileri de bilmez; arayıp bulmak zorundadırlar o yeri. Onun için bazen günlerce yürümeleri gerekir.” Ve onların bilgeliklerinin nerede saklı olduğunu hatırlatıyor: “Vakti gelince, ancak gidecek yere varacak kadar güçleri kaldığını anlamalarında.”
Ne bir filim, ne de insan...
Kitap bittiğinde “fil” sürüsünden ayrılıp kıraç topraklarda bir başına kalmış bir varlık gibi hissetim kendimi. Ne kendisini incitenlere zarar vermemek için etrafındaki her şeyi kırıp dökmeyi göze alan yürekli bir fil ne de tam olarak insandım. Bu hayatta ne aradığımı, ne bulduğumu düşünüyordum. Sonra aradığını bulduğu halde kıymet bilemeyenlerin ya da belki onu çoktan kaybetmiş olanların kemik sızlamasıyla ürperdim. Ya gerçekten bulduysam ve sahip çıkamadıysam, dedim. Ay hâlâ üstümde yeni gelin gibi tebessüm ediyordu. Mavi çöp poşetlerinin yumuşak bir battaniye misali serildiği kaldırıma baktım. Kızıl sakallı ihtiyar yoktu. Fil, sırtında ağır paltosu, eski kunduraları, şapkası ve bastonuna dayanmış köşede öylece duruyordu. Sırtı Vittori’nin tarif ettiği gibi dikleşmişti. Yüzünde aradığını bulmuş huzurlu insanın rahatlamış ifadesi vardı. Katransurat, kavalını başkalarının hayatında mucizeler yaratmak ister gibi çalıyordu. Gerçekten de Afrika’daki göllerin kıyısında yetişen körpe bir kamış gibi tınlıyordu gecenin ıssızlığında. Ben hâlâ çiğnemekle yutkunmak arasında geçen uzun saatler boyu acı çeken çocuğu düşünüyordum. İhtiyar ağacın kurumuş dalında kalan son yaprak gitme zamanının geldiğini anlamış gibi döne döne caddenin ortasına düştü.
Yoksulluğun ıstırabı, kendinde saklı olan “mücevheri” bulmasıyla sona ermiyordu belki ama başka bir varlıkta kendi özünü gören insan hayatın kutsallığını daha iyi kavrıyordu. Filler ve ne aradığını bilen insanlar başkalarına yük olamamak için doğru zamanda bu dünyadan ayrılmayı biliyordu. Aslında iki insanın birbirini anlaması için göz kırpımı kadar kısacık bir süre yetiyordu. Ve gittiğimizde sadece gitmiş oluyorduk.
(Fil, Elio Vittorini, Helikopter Yayınları, Çev. Gönül Çapan)
|
İrfan Kayagil | Yoksulluğun Türküsü |
Bu bir aşk hikayesi değil,
Var olmanın hiç değil, yok oluşun Öyküsü
Çaresizlik; cahilliğin ülküsü
Anadolu da yoksulluğun Türküsü.
Terk edilmişliğin girdabı belki de,
Yıkılmış köy evlerinin karabasanı,
O delikanlının, sıladaki son anısı,
Hani, o efendisi milletin? Anadolu köylüsü
Anadolu da yoksulluğun Türküsü.
Bir zamanlar o da savunmuştu Vatanı
Açıklamak zor şimdi, akan bu kanı
Sanki her şeyin sorumlusu, sürü içgüdüsü
Anadolu da yoksulluğun Türküsü.
Yaşamak varken hür ve kardeşçe
Nice canlar yitirildi kalleşçe
Var olmanın değil yok oluşun öyküsü
Anadolu da yoksulluğun Türküsü...
Ankara 2003 Ocak
|
Mehmet Tevfik Temiztürk | Yoksullarla Dayanışma Haftası |
Çok şeyi bulamayan yoksulluk açlık demek,
İyi beslenememe sokağa düşmek demek…
Tedavi olamayan yoksulluk, azap demek,
Barınağı olmayan eğlenemeyen demek…
Rab’bim yoksul kılmasın hiçbir mahlûkatını,
Açlıkla denemesin korusun kullarını…
(2012)
|
Mehmet Özsan | Yoksulluk |
Yoksulluk iyice işledi içime,
Göz kapaklarım ağır,
Göremiyorum görkemini zenginliğin.
Göğüs kafesimde bir serçe ürkek;
Yaşamak der,
Can sıkıntısı yanı başında.
Baş kaldırmak ister kaderine,
Huşu içinde ram eder.
Dinler yalanı.
Yalan yalandır, bilir ama
Umut var içinde.
Yoksulum işte,
Dünyalar beklerim, dünya içinde.
(Eskişehir-2006)
|
Fatih Demir | Yoksulluk |
İyi kavra bir baltanın sapını,
Hasta olsan yutamazsın hapını,
Konu komşu çalmaz olur kapını;
Kalbe korku salar gider yoksulluk.
İbret almak ister isen bak düne,
Şükredelim halimize bu güne.
Karabulut olur çöker üstüne,
Kapıları çalar gider yoksulluk.
Dünyadan bıkarsın, el aman dersin.
Bulsan acı soğan ekmekle yersin.
Bu eski, şu yırtık demez giyersin,
Cebinize dolar gider yoksulluk.
Kara kader sana ederse oyun,
Ormanda, gezer mi kurt ile koyun?
Bir dilim ekmekle, zeytinle doyun.
Sofralara dalar gider yoksulluk.
|
Hasan Yıldız | Yoksulluk |
Yoksulluk etmişti bizi esir
gül bedene güller acı tesir
Yün yataklar olmuştu bize teneşir
Seni bıraktı hayat şimdi benimle depleşir
2006
|
Mehmet Kılıç | Yoksulluk. |
Ekmeği bulursa bulamaz aşı
Yakacak alamaz zor geçer kışı
Dolaşır şehir,i bulamaz işi
Kapıya konulmaz şeysin yoksulluk.
Yamalı hırkası pabucu delik
Günlerce cebine girmez metelik
Ev sahibi ayda zam kor üstelik
Devası onulmaz şeysin yoksulluk.
Şilte yırtık, yastık köyün samanı
Cefadan sefaya olmaz zamanı
Bir dokun bin işit ahu amanı
Dillerde anılmaz şeysin yoksulluk.
Gaziantep 22/06/2006
|
Necati Keçeli | Yoksulluk |
Yoruldum derdinle yorgunum artık
Her gece nöbete çıktın yoksulluk
Ne çektim elinden kurudum artık
Evimi, yuvamı, yıktın yoksulluk
Yıllarca getirdin beni oyuna
Her gün tokat yedim ense, boyuna
Benzettin kurbanlık bir koç koyuna
Sen gözünü bana diktin yoksulluk
Hep üstüme çöktün kara kış gibi
Şu belimi büktün bir kiriş gibi
Harcadın beni üç para, fiş gibi
Sen aklını bana taktın yoksulluk
Zengine gemiyi dağdan aşırttın
Düz yolum olmadı aklım şaşırttın
Yorgansız yatırdın her kış üşüttün
Pire için yorgan yaktın yoksulluk
Eller viski içti hep bardak, bardak
Ben su bulamadım birde bana bak
Aklına gelmez mi halimi sormak
Gözümden yaşları döktün yoksulluk
Bak geldi geçiyor ömrün yarısı
Henüz cebimde yok kefen parası
Ne cesaret kaldı ne göz karası
Açlığa boynumu büktün yoksulluk
Her neye el atsam kaçarak gitti
Umutlar tükendi hayaller bitti
Naçarlık, fakirlik canıma yetti
Dünyama yavaşça çöktün yoksulluk
Necati KEÇELİ
İZMİR
|
Ozan Yayla | Yoksulluk |
Kan ağlayan bir yürekti,
Gözün kör olsun yoksulluk..
Gurbet nemize gerekti,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Saldın bizi türlü derde,
Muhtaç eyledin namerde,
Gözden düştük her bir yerde,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Bir avuç suyu kaynattık,
İçine soğanı attık,
Onuda koklayıp yattık,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Burnumuzu sile, sile,
Kol ağzımız koktu bile,
Sensin veren bizi dile,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Yalın ayak, kabak başlar,
Gözümden eksilmez yaşlar,
Yanında hiçtir savaşlar,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Şu Ozan YAYLA der; nettim,
Tükendim, gayrı ben bittim,
Sessiz sedasız terkettim,
Gözün kör olsun yoksulluk...
Ozan YAYLA
|
İnci Bakraç | Yoksulluk |
Sensizlik;
Yoksulluk gibi...
Her sabah üç yudum yalnızlık,
Bir lokma acı
Varsa biraz umut,
Ve bi' yığın gözyaşı...
Ben yoksulum
Senden yoksun bi' yoksul! ! !
Oysa bu sabah,
Yine diledim Tanrı'dan seni
Yine kabul etmedi...
Yoksa o da senin gibi
UNUTTU MU BENİ? ? ?
|
Müjde Uzun | Yoksulluk |
Yoksulluğu kim anlatabilir, yoksuldan başka!
Yoksulken varlığa da konsa insan,
Tek hazinesi yokluğu bilmesi...
Varlığı elinden gitse de koymaz,
Hayatı bilir,mücadele etmeyi...
Yoksulluk anlamlılıkları taşır bağrında,
Hüzünleri sevinçleri bambaşka...
Yoksul sevinir ekmeğini böldüğüne,
Kimi zengin sevinir,mekanlarda savurduğu paraya...
Yoksul üzülür, insanların bencilliğine...
Kimi zengin üzülür daha fazlası diye-e-e
Yosul ağlar,canlar yanar yakılır diye...
Kimi zengin,ölen ölmüş banane diye...
Demem o ki; yoksulluk,
Ağır bir yük olsa da kimi zaman,
Yoksulluk bir yoldur,
İnsan olmaya yapılan bir yolculuktur.
Her insan taşıyamaz elbet şaşırır kalır,
Taşıyabilense hakeder kazanır.
Bu savaşı verdin mi,
Ödülün her koşuluyla bilmektir yaşamı yaşamayıııııııııııııııııı!
Tanımaktır gerçekten insan olanı!
15.Temmuz.2006
Müjde Uzun
|
Kemal Tekir | Yoksulluk |
Düşersen sen bir gün dara,
Cüzdanında yoksa para.
Selam sabahı keserler,
Dostlar seni terk ederler.
Cüzdanında varsa para,
Bak sende ki itibara.
Olursan bir gün fukara,
İtibarında beş para.
Düşersen hiç dostun kalmaz,
Feryadını duyan olmaz.
Kimseler arayıp sormaz,
Bir yudum su veren olmaz.
Yoksulluk ateşten gömlek,
Neye yarar ki üzülmek.
Acılar gelir peş peşe,
İsyan etsen de nafile.
Yoksulluk başa beladır,
Hiç güldürmez hep ağlatır.
Yakar yüreği sızlatır,
Yarana kabuk bağlatır.
|
Zirvede Olmak Güzel | Yoksulluk |
Ben değil kaderim utansın,
Eliyin altında beni esir tutarsın,
Benimle yatıp benimle kalkarsın,
Gözün kör ola yoksulluk..
Benimle doğdun benimle büyüdün,
Hep benimle gezdin yanmda yürüdün,
Yıllarca el kapısında süründürdün,
Gözün kör ola yoksulluk....
Hep acı çektirdin güldürmedin,
El içine katıp beni gezdirmedin,
Senin için çalıştım sana bildiremedim,
Gözün kör ola yoksulluk..
Bunca yıl dertler çektirdin,
Bir gün olsun peşimi bırakmadın,
Bana bu hayatı sen sevdirdin,
Gözün kör ola yoksulluk...
Yemek yerken yanıma oturdun,
Senden her zaman kaçtım beni buldun,
İçeri girerken banamı sordun?
Gözün kör ola yoksulluk..
Yoksulluk seni nasıl terk edeyim,
Sen var iken nasıl birini seveyim,
Bırak yakamı artık bende güleyim,
Gözün kör ola yoksulluk...
|
Mehmet Akşit | Yoksulluk |
Yoksulluk bir kene gibi yapışıp emmişti
bütün umutlarını,
sonrası sefalet, sonrası zulüm
yalan yok utanıyorlardı da
ve gizli gizli ağlamışlılkları da vardı........
|
İsmet Zeren | Yoksulluk |
Bu dağlara kement atmış yoksulluk
Bu dağlar mahpus
Bu dağlar sahipsiz
Poturlu şalvarlı çizmelerin altında
Korku sinmiş sidiklerine çocukların
Ölüm derman olmuş çobanlarına
Çiçekler bile köçekler bile
Korkar olmuş baharlardan
Kader diye öğretilmiş
Bir ekmek parçası zeytinsiz
Kızlar sermeye olmuş
Nasırlı ellerde altın dişlere
Bu dağlara kement atmış yoksulluk
İnsanlık...
İnsanlık o meşhur darağacında
Arananlarla kovboyculuk oynuyor
|
Özkan Zalimer | Yoksulluk |
yoksulluk bizim adımız
yoksulluk, kankardaşımız
bir parça ekmek olsa paylaşırız
bizim adımız yoksulluk
nerde fakir görsek içimiz kan aglıyor
sokak çocukları, yoklukla yaşar
kimisi aç,üstü yok bir köşede beyhudar
bizim adımız yoksulluk
yüregim parçalanır fakir görünce
anılmaz adı unutulunca
bizim adımız yoksulluk
bir el uzansa ona gözleri parlar
sıcak kucak olsa sevinci artar
bizim çocuklarımız hepsi onlar
bizim adımız yoksulluk
şu garip özkanı sevda yaktı
şu fakir açları aglattı
inanki sevgilim fakir beni tanıyınca
hepsi hüngür hüngür semadan boşalırcasına agladı
|
Birsen Akpınar | Yoksulluk |
"Gönlümün aynasını hanginiz çaldı?
Ona her baktığımda
Ne zenginlikler görürdüm oysa
Artık yalnızca siz varsınız karşımda
Halbuki ne güzeldiniz o aynada
Şimdi gördüklerim...
Yoksulluk bu olsa gerek
Aynamı kaybettim,
Korkuyorum"
(2 Eylül 2012/00:10)
|
Nurani | Yoksulluk 3 |
Yoksulun dünyada, hümmeti gider
Hümmetsiz adamin, hürmeti gider
Yoksulluk yaratmış , allahim bize
Hürmetsiz bendeden, heybeti gider
|
İsa Yazıcı | Yoksulluk |
Buğday taneleri,
Mısır taneleri,
Herhangi bir yiyecek
Veya içecek,
Ortaya çıkan kıtlıkta
Doğan açlığı yatıştırıyor.
Bazıları düşüyor;
Bazıları ayağa kalkıyor.
Ete yetişenler
Ucundan koparıyor.
Ekmek kuyruğu
Uzadıkça uzuyor.
Acının etkisiyle
İnsanlar eğilip, bükülüyor.
Giysi bulanlar
Soğuktan korunuyor;
Bulamayanlar titriyor.
Derme, çatma evler
İnsanlar içinde, dışında,
Yoksulluk ısırıyor;
Maddeden kopanlar
Ölüme sürükleniyor.
|
Vecdi Hatunoğlu | Yoksulluk |
Sırtındaki sepetiyle
Hergün ev çarşı
Ne yapacaksın elden ne gelir
Yoksulluk sırtına binmişse
Garipliğe benzer
Eşin dostun azdır
Evine gelen olmaz
Yoksulluk sırtına binmişse
Kişiliklidir adamdır
Adam gibi gezer
Kimseye minneti yoktur
Yoksulluk sırtına binmişse
Cebinde parası olmasada
Kredi kartı taşımasada
Banka kredisi olmasada
Yoksulluk sırtına binmiştir
Ne kadar sürecek bu
Yoksulluğun tarihi yok
Çünkü yoktan oluşmaktadır
Yoksulluğun sırtına binmişse
Vecdi derki alem böyle
Kimler memnun biliyorsun söyle
Ne gurbetler gezdim
Yoksulluk sırtımdan inmedi
18.Ocak 2008 Ankara
|
Yakup Başar | Yoksulluk |
Git Üstümden Hey Yoksulluk
Üstüme Sinmiş Bir Koku Gibisin
Süzülme Ne Olur Gözümden Yaşlar
Bardakta İçtiğim Suya Dönmüşsün
Geceleri Rüyamda Bile Rahat Vermezsin
Uyuyan Gözleri Fal Taşı Gibi Açarsın
Kalbim Yorgunluktan Gebermiş Gibi Çarparsın
Sevdiğimin Gözünden Yaş Olup Akarsın
Sanki Üstüme Vurdu Zemheri Ayazı Gibi
Kahırdan Oldu Saçlarım Şimdi Ben Beyaz
Yoruldum Ben Yaşlandım Artık
Gene Geçmeyecek Yoksulluk Bu Yaz
Yağmur Yağar Dolu Yağar Ayazlanır
Benim Derdim Geceleri Haylazlaşır
Gönlüm Sabaha Kadar Nerelerde Dolaşır
Korkarım Bu Yoksulluk Çocuklarıma da Bulaşır
Bu Sabah Saat Dörtte Sevdiğimin Hıçkırıklarına Uyandım
Dedim Sevdiğim, Hayatım Sana Bu Saatte Ne oldu
Rüyamda İçime Yine Bir Yoksulluk Doğdu
Sabaha Karşı Bak Yine Gözlerim Yaşlarla Doldu
|
Nuray Ülker | -Yoksulluk |
yoksulluk
kimisine sınavdır yoksulluk
kimisi tembeldir hak etmez bolluk
kimisi olumsuz bakar, ister aynı kalmak
ürkütür onları farklılık ve atılmak
nuray ülker
|
Ozan Erol | *Yoksulluk* |
Çile çekmeyemi geldim dünyaya
Her zaman boynumu büker yoksulluk
Nasıl bir balık düşer ise deryaya
Benide içine çeker yoksulluk
Çekilmez dertlerle dolu yüreğim
Garip bir çobanım elde değneğim
Bir ekmek bir soğan bütün emeğim
Gül bahçeme diken eker yoksulluk
Fakirlik sanadır benim sözlerim
Düşmüşüm eline yürek közlerim
Bir pınar misali ağlar gözlerim
Damla damla olup döker yoksulluk
Coşkunoğlu sazın alıp çalsa da
Zengindir yüreği züğürt kalsa da
Bükülmez çelikten köprü olsa da
Geçmeden dokunsan çöker yoksulluk
***************************************************
**********Dost kalemlere teşekürler****
Saltanatta hüküm süren fakirin hali acıdır
Onun çektikleri belki de cehennem azabıdır
O hazine Yaradan'dan kuluna armağanıdır
Yüreği zengin olan yoksul, gönül sultanıdır....Kül kedisi
*********************************************************
Mali hülya bir tohumdur ektim ama bitmedi,
şu yoksulluk başa bela kovdum ama gitmedi..Duyguların tercümanı
**************************************************************************
Yosulluk bacadan yükselen duman
Kul kendine gelse var olsa iman
Hakikat ne imiş sen gör o zaman
İflas bayrağını çeker yoksulluk......osman öcal
|
Aşık Mahmut Çelikgün | Yoksulluk... |
Gam,kasavet,keder hep dertler bende
Genç yaşta boynumu, büker yoksulluk
Bir insan sitemkâr olur mu günde
Gözümden kanlı yaş döker yoksulluk...
Hayat amir olmuş,yoksulluk alim
Yavan ekmek,acı soğana talim
Hayatta yaşanmaz böyle sağ salim
Vurup dişlerimi söker yoksulluk...
Biz de bir insanız nefsimiz olur
Yavrular perişan,aç,susuz kalır
Bir canım var, versem onu da alır
Yuvamı başıma,yıkar yoksulluk...
Duymaz, hiçe sayar benim sözümü
Bir meclis içinde boyar yüzümü
Feryatla döverken iki dizimi
Acımaz,seyreder,bakar yoksulluk...
Çelikgün; ölürüm ben bir diyarda
Kefensiz cesedim kalır kenarda
Akıbet,rahatsız eder mezarda
Başıma bir çalı,diker yoksulluk...
1985-Aşık Mahmut Çelikgün.
|
Bülent Ateş | Yoksulluk |
Yoksulluk toprağı işliyor
Çatlamış eller ile
Çapaklanmış gözlerini ovarken...
Yoksulluk yeraltını dağlıyor
Kararmış gözler ile
Buğlanmış ışığa bakarken...
Yoksulluk işçi oluyor
Anlında ter
Buram buram kokarken...
Yoksulluk emek oluyor
Emekçi oluyor
Dişlilerin arasında...
Yoksulluk hayat buluyor
Kapital düzende..
Bir ülke oluyor yoksulluk
Filistinde...
Bazen de bir duygu oluyor
Açlığı çekilse de
Yokluğu üzüyor her zerresinde...
Yoksulluk vefa oluyor
Düşkünler yurdu bahçesinde...
Sıhhat oluyor
Bir hastane köşesinde...
Gören göz oluyor
Görmeyenler ülkesinde...
|
İlhami Arslantaş | Yoksulluk |
Ne olacağım de ne oldum deme
Seninde kapını çalar yoksulluk
Her makamdan çalan sazın var ama
Hâl hatır sormadan dalar yoksulluk
Bir afet bitirir servetin malın
Taş, tuğla düşünce kırılır dalın
Sağlığını vermez uçağın,yalın
Namert kapısına salar yoksulluk
Alay etseniz de haddi bilmeden
Hayalle bilinmez başa gelmeden
Mezara götürür bir gün gülmeden
Aklını sırığa dolar yoksulluk
Köşe bucak kumarhane pokerde
Eline denk gelmez her an joker de
Bir düzenbaz bileğini büker de
Elin ayağını küler yoksulluk
Ne mercedez kalır ne kalır havan
Havyar rüya olur ekmeğin yavan
Üstüne çökecek sanırsın tavan
Cebini kırk yerden deler yoksulluk
Der İlhami bir eşeğin peşinde
Katığı görürsün her gün düşünde
Sekreterin kalmaz yirmi yaşında
Sefahat namazını kılar yoksulluk
|
İbrahim Akbaş 1 | Yoksulluk |
Sen yiğidi öldürürsün,
Dişlerini söktürürsün,
Hayatını söndürürsün
Ah yoksulluk vah yoksulluk.
Kral’ı tahttan atarsın,
Halka maskara yaparsın,
Anasını ağlatırsın
Ah yoksulluk vah yoksulluk.
Geldikçe tam geliyorsun,
Çoluk çocuk demiyorsun,
Her tarafı yakıyorsun
Ah yoksulluk vah yoksulluk.
İbrahim Akbaş
05 06 2006 (1) P.tesi
|
Mehmet Gözükara | YoKSULLUK |
YOKSULLUK
Dünya nimetinin tadın aldırmaz
Hükmeder içtiğin çaya yoksulluk
Latife yaptırmaz şaka kaldırmaz
Kovuklu oyuklu kaya yoksulluk
Yokluğun kıtlığın neresi güzel
Olan olmayana verirmiş ezel
Umut ağacında yapraklar gazel
Geldi mi gitmiyor köye yoksulluk
Her bir ferdi razı eder ölüme
Deli dedirttirir aklıselime
Alıp baktım birkaç sefer elime
Bulaşmış tasta ki suya yoksulluk
Varın yaylasında görün dumanı
Eli çenesinde erir zamanı
Pamuk ipliğine bağlı imanı
Sattırmaz insana paya yoksulluk
Yokluğun içinde varlığı düşler
Gözler kısılırken sıkılır dişler
Ömür takviminin saati işler
Yayılır gün, hafta, aya yoksulluk
Geldi mutfağıma girdi aşıma
Beni mahcup etti can yoldaşıma
Babamdan devraldım bir tek başıma
Sirayet ediyor soya yoksulluk
Tuttu bırakmadı iki yakamı
Bana zimmetledi kederi gamı
Değirmende öğütüyor adamı
Bir ömür yürütür yaya yoksulluk
Ne büyükler sever ne küçük sayar
Kime derdim yansam başından savar
Odamda üstüme yürüyor duvar
Tutmuyor badana boya yoksulluk
Gözükara’m gel de kolay geçim de
Fırtınalar kopar her gün içimde
Seçkin beyler aday olur seçimde
Karışır verdiğim oya yoksulluk
Seyr ü Sefer (sh. 83)
|
Ozan Bindebir | Yoksulluk |
Benim böyle bunca yıldır çektiğim,
Hep senin yüzünden zalim yoksulluk…
Mor sümbüller gibi boyun büktüğüm,
Hep senin yüzünden zalim yoksulluk…
Sen ettin ömrümü dünyada talan,
Bir gün ölüm varken gerisi yalan.
Bilmem neye güler şu bana gülen,
Hep senin yüzünden zalim yoksulluk…
Felek zehirden mi vermiş aş’ımı,
Ağarttım saçımı, döktüm diş’imi.
Akıttım gözümden kanlı yaşımı,
Hep senin yüzünden zalim yoksulluk…
Bindebir’im hani ne zaman güldüm?
Kim demiş dünyada maksudum buldum?
Şu gurbet ellerde perişan oldum,
Hep senin yüzünden zalim yoksulluk…
1984
|
Yusuf Gürsoy | Yoksulluk |
Çalmadım çırpmadım haram yemedim
Böyle gelmiş böyle gider demedim
Beni muhanete muhtaç eyledin
Yoksulluk sen beni perişan ettin
Bir gün olsun varlık nedir bilmedim
Alemi dünyada dimdik gezmedim
Dertsiz olupta zevkimden gülmedim
Yoksulluk sen beni perişan ettin
İn şu omuzumdan belimi büktün
Yerinden kalkmayan ağır bir yüksün
Sonunda benim de defterim dürdün
Yoksulluk sen beni perişan ettin
Muhanetin kapısını çaldırdın
Değer değmez insandtan borç aldırdın
Umutlara kucak açtım kandırdın
Yoksulluk sen beni perişan ettin
(26.08.1998)
|
Yaşar Yaman | Yoksulluk |
Yoksulluk; insana ateşten gömlek,
Düğündür, bayramdır yanında ölmek.
Yoksulluk; insana eğdirir mağrur başını,
Gelen giden vurur acı taşını.
Selam keser: Kardeş komşu, ahbap;
Ciğer yanar, olur közde bir kebap.
Geceleri uyku tutmaz, döner durur;
İnsanda kalmaz: Ne sabır, ne gurur.
El içine çıkamaz, tenhada gezer;
Her gün bir derttir, yaşamdan bezer.
Hanım kaş çatar, çocuk surat asar;
Nefes daralır, kalp çarpar, ter basar.
Cümle güzellikler kötü görünür,
Değerler çöker, hep, yerde sürünür.
Sığınır yoksul, ulu Yaratana!
Derman, güç gelsin kanadına!
Rabbim, kulunu kula kul eyleme!
Yoksulun değerini, indinde, pul eyleme!
Zalimlere fırsat verme dünyada!
Yoksulları düşürme, n’olur, feryada!
|
Eyüp Uysal | Yoksulluk |
Sırtımda taşıdığım kamburumsun
Gökten yağan yağmurumsun
Islatırda kurutmazsın
Bre hey yoksulluk
Aşıma karışır yedirmezsin
Giyitime karışır giydirmezsin
İki “R” bir “B”ye karışır içirmezsin
Bre hey yoksulluk
Sofra da tuzum oldun
Sokakta dolaşırken pozum oldun
Herkese söyleyecek sözüm oldun
Bre hey yoksulluk
Varsıl gibi alamadım
Cebime harçlık koyamadım
Elit bir sofraya oturup doyamadım
Bre hey yoksulluk
Evi barkı şöyle geç
Mağarada bile yaşamak güç
İnsaf kalmadı sende hiç
Bre hey yoksulluk
Git birazda varsılda kal
Ruhumda bıraktın infial
Ölümüm olacaksın bemehal
Bre hey yoksulluk
Mezarıma taş istemem
Yoksul yaşadım tas tamam
Ne kefen,ne gusül istemem
Mezara beraber gidelim bre hey yoksulluk
|
Mustafa Tanrıkulu | Yoksulluk |
YOKSULLUK
Yolculuk sana ise güzel olur sevgilim,
Yoksulluksa lügatte sensizlik diye geçer.
Hüsnünün karşısında bir kez sürçerse dilim,
Bu, kitaba büyük bir densizlik diye geçer.
Aşkın kokusu tüter ayağının tozundan;
Bundan belki gönlümü ayırmadım izinden.
Bir kere yüz çevirmek korkarım ki yüzünden,
Mahkeme-i kübrada dinsizlik diye geçer.
|
Sebahattin Kömürlü | Yoksulluk |
yoksulluk
bir öğlen aç kalmak
ya da
akşam aç yatıp
sabah aç aç yeni bir güne başlamak değildir
yoksulluk
tek başına bir çölde
susuz kalmak da değildir
yoksulluk
kimsesiz kalmak
veya
yanında kimsenin olmaması da değildir
yoksulluk
elinin kopması
gözünün kör olması
bacaklarını kaybetmek de değildir
yoksulluk
varlıktan ya da yokluktan
ölmek değildir
yoksulluk
özgür olamamak
dahası
özgür
düşünememektir
yoksulluk
|
Hamiş Mustafa | Yoksulluk |
YaşadığımI sana anlatırım oğlum,
Eve gitmek için olmadı yolum,
Yırtık sökük olurdu kolum,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
Temmuz ayında ekin biçerdik,
Yavan ekmek yer su içerdik,
Ayağımıza batan dikenleri bilirdik,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
Kağnılar gelir samanlar yüklerdik,
Gem sürenlere otlar verirdik,
Anamın saldığı azıkları yerdik,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
Yırtık yamalıklı örtüde yatardık,
Pençereye çektiğimiz naylondan bıkardık,
Teneke sobasını yakmak için çaput yırtardık,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
Ocakların üstüne demir bulurduk,
Bir döşekte beş kişi uyurduk,
Teşlerde ekmek için hamur yapardık,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
Mustafa neyi anlatsın onu söylesin,
Çoçuklarım yaşadığım günleri bilsin,
Çektiğimiz çileleri ızdırapları öğrensin,
Yoksulluk bırakmazdı yakamızı.
21 TEMMUZ 2012 Bu gün yaşayan gençlere yazılan şiirim.Eskiden çekilen ızdırapları hatırlatmak bu günlere böyle gelindi.
|
Nuh Comba | Yoksulluk |
Her günü sıkıntı her günü keder
Ben beni bileli hep böyle gider
Bütün emekleri olurken heder
Garibin sırtına vurur… Yoksulluk
Akşam olur tüner bir kuş misali
Çalınmaz kapısı, sorulmaz hali
Kaybolur dostları yoktur emsali
Kudretin sırrında durur… Yoksulluk
İçinde bir sızı gülmez ki yüzü
Gün doğsa da zindan olur gündüzü
Derin iç çekerken yaş dolar gözü
Hicran kirpiğinde kurur… Yoksulluk
Bir telaş bir gayret çabalar durur
Ah çeker derdini sazına vurur
Dosdoğru bildiği yolunda yürür
Minnetsiz ekmekte gurur… Yoksulluk
Garibin yolları yokuşa çıkar
Durulmaz suları bulanık akar
Dalar ufuklara hüzünlü bakar
Omzundan bağrına yürür… Yoksulluk
Hayat yolunda hep yokuştur düzü
Bağırsa çağırsa dinlenmez sözü
Titrek hayalleri üşütür özü
Hem çürütür hem de çürür… Yoksulluk
Nuh Comba
|
Birkan Demirci | Yoksulluk |
yoksulluk öğle işlemiş ki tenine;
ne gelen konvoydan haberi var,
ne de yakında gelecek olan başkandan.
sedece; dokunmazlarsa eğer,
yorgun bedenini dinlendirdiği,
meclis bahçesinin önündeki kaldırımda biraz daha oturabilmek.
|
Hidayet Şakalar | Yoksulluk |
Öyle bir yoksulluk ki; insanlıktan yoksunluk,
Başına rahmet yağsa kin kusar oluk oluk.
Allah'ım hayatımda çekeceksem bir yokluk,
Beni susuz bırak da, adaletsiz bırakma,
Ölümü kurt yesin de, görgüsüze yıkatma.
|
Osman Garip | Yoksulluk |
Bu derde dermanı nereden buluruz
Geceleri hep hayal mi kururuz
Ah vah ile bir gün elbette ölürüz
Mahşerde de gelir bulur yoksulluk
Derler fakirde dert ölünce biter
Fakirin bacası mahşerde tüter
Yeter yaradanım çektiğim yeter
Canımı al belki biter yoksulluk
Bir hoca üç beş kişi koysun kabire
Burada çoğalıyor dertler habire
Bu anaca geçirdik ömrü sabrile
Mahşere peşimden gelme yoksulluk
Yazın iş bulunmaz kışın ise odun
Yiyecek yoktur nereye kodun
Peşimden gelirsen hep adım adım
Ne kadar severmişsin yoksulluk
Yiyecek yoktur giyimde öyle
Dinleyen yok derdi söyle de söyle
Ah gardaş hayat geçer mi böyle
Hepimize bela oldu yoksulluk
Köyden kaçsan şehirde de buluyor
Ardımızdan her tarafa geliyor
Kuru lafla herkes hatır soruyor
Sözler ile geçmiyor ki yoksulluk
24 / 4 / 1980
|
Ümit Alphan | Yoksulluk |
Koyu harflerle yazılmış yoksulluklara,
Cılız kalemim bir şey söyler.
'Aşkını da sol yüreğimden koparamadınız ya'
Ümit ALPHAN //Yoksulluk//
|
Muhammet Çal | Yoksulluk |
Rahmet dağlarında gezdim dolaştım,
Bir yol bulup; zirvelere ulaştım,
Kar gibi eridim; nehre karıştım,
Bir damla vermedin bana yoksulluk.
Feryat figan ettim, dolandım boşa,
Varmadım ömrümce bir pişmiş aşa,
Tuttuğum ekmeği döndürdün taşa,
Bir parça vermedin bana yoksulluk.
Hep bir alın teri, bir bilek gücü,
Aldın mı yoksulluk bendeki öcü,
Yükledin sırtıma binlerce suçu,
Bir gün göstermedin bana yoksulluk.
Bir parçam gibisin, benle yaşadın,
Sanki benle doğdun, bende Paşaydın,
Düşmedin yakamdan, ben de coşaydım,
Nefesimi kestin benim yoksulluk.
Ömrümü tükettin benim yoksulluk.
M ÇAL
|
Abdurrahman Tepe | Yoksulluk |
Bizden çevirmedin soğuk yüzünü
Kanımızı yedi içti yoksulluk
Malıma canıma dikti gözümü
Ateşten bir gömlek biçti yoksulluk
Dert içinde göremedim günümü
Pusulam yok bulamadım yönümü
Nereye gittimse kestin önümü
Poyraz gibi esti geçti yoksulluk
Bir ömür boyunca çektirdin çile
On sekiz yıl attın yabancı ele
bırakmadın bir gün yüzümüz güle
Bu gönlümde yara açtı yoksulluk
Aslanı sen çakallara boğdurdun
SAMİHİ’yi fakirlikle öldürdün
Açamadan gonca gülüm soldurdun
Beni bahtsız diye seçti yoksulluk
|
Işık German Ersoy | Yoksulluk |
* Felsefe-Doktrin * Dünyada ve Antoloji.Com da ilk kez *
Yoksulluk
Tüm korkuların
Efendisidir
|
Mehmet Özer 2 | Yoksulluk |
Yedi iklimde yaşarız
Uçssuz bucaksız uzanır topraklarımız..
Geçtiği yerlere can verir
bereket sunar ırmaklarımız..
Yinede solgun,endişeli
Suskun ve bitkin insanlarımız…
Sürüp gider işsizlik,
bitmez yoksulluk
borç ödemekten yorğunuz
Hiç düşündünüz mü?
Bu kadar zenginken neden yoksuluz..
Sömürgeyiz muhtaç kalmışız ekmeğe
Yarı aç, yarı tok çalışırken;
biraz düşünelim,kafa yoralım
kimin eli,kimin cebinde…
12 mayıs 2014
|
Sedat Hünker | Yoksulluk. |
Birgün göstermedin düşüp yakamdan.
Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk.
Ayrı düşürdün hem yar hem sıladan.
Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk.
Bir dağ gibi durdun bir aşamadım.
Sarp yokuşlar oldun bir aşamadım.
Elinden kurtulup bir yaşamadım.
Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk.
Ne param oldurdun nede malım.
Hep elinden geçti sefil yaşamım.
Bitmedin hiç bende ne tam ne yarım.
Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk.
Hep oldun gözümde yaş buram buram.
Hep sızladın olup içimde yaram.
Hiç bitiremedim seni ne yapsam.
Canın çıksın senin kıtlık yoksulluk.
Sedat hünkar
|
Fethi Yıldız | Yoksulluk |
Şu dünyada bir köşede
Ağlıyorum sessiz sessiz
Hasretim dosta eşede
Ağlıyorum sessiz sessiz
Yâd ellerde bir kimsesiz
Çile yüklü sine, sensiz
Yoksulluk eyler düzensiz
Ağlıyorum sessiz sessiz
Kan ağlıyor içten yürek
Mecnun gibi bir dost gerek
Yurdumda yurtsuz giderek
Ağlıyorum sessiz sessiz
Yoksulluk neden peşimde
Ne tat ne tuz var aşımda
Her gece annem düşümde
Ağlıyorum sessiz sessiz
Büklüm büklüm cana baktı
Kader yazmış kara bahtı
Yürekten çektikçe ahtı
Ağlıyorum sessiz sessiz
Çare bulunmaz gözyaşına
Yazsınlar mezar taşına
Mezarda da tek başına
Ağlıyorum sessiz sessiz
06.07.2010
|
Paşa Özgür Yıldırım | Yoksulluk |
Her gün gezerim hüzünle gam ile
Kötüdür her zaman kötüdür yoksulluk
Kapıma gelse de temiz saf dille
Kapatırım kapımı seni almam yoksulluk
Boş bir alemdir şu gördüğün dünya
Üzer beni bir bir minnet ile borç ile
Sırtıma bir ceket alsam da güç ile
Yolda kimse selam vermez yoksulluk
Hiç yemesem içmesem de cebim yine dolmaz
Her gün kısalır yorganım asla uzamaz
Sopayla kovsam da kapımdan yine gitmez
Bekçi olup kapımda bekler yoksulluk
Kısalır kemerim inceden inceye
Sobam soğur buzlu gecede
Bir kul girmez ki evime
Ucuz pula satar beni yoksulluk
Uzatsam ayağımı yorganıma sığmaz
Fakirin yüzüme hiç kimseler bakmaz
Akraban dostun kapını açmaz
Yeryüzünün cennetinde kovulmuş yoksulluk
Bir söz söylesen de kimseler duymaz
Yüz çevirir herkes yüzüne bakmaz
Yollarım hep uzar uzar da bitmez
Ömrünü kurt gibi kemirir yoksulluk
Gülmeyi bilmezsin umudun kırık
Mumun da yanmaz gönlünde sönük
Herkesin arkası daima dönük
Selam vermez kimseler sana yoksulluk
Yazmayla bitmez bu bir çiledir
Dünya böyle yaratılmış işte böyledir
Dost şaire Allah daima söyletir
Yüzün soğuk yine de çok soğuk yoksulluk
Anlatamam derdimi hem de kimseye
Çekinirim herkesten söz söylemeye
Gizlerim sırlarımı açamam ele
Kırdın belimi sen kırdın yoksulluk
10.12.1993
|
Adem Güçlü | Yoksulluk |
Yalın ayak bir yoksulluk
Öylesine fakir düşünceler
Dilenci bir hayat
Ve açıkta kalan eller
Kim geçerse geçsin önümden
Yasaklıyım ben
Sevdanda tutuklu, kalp kelepçeli
Ve mühürlü gözler
Suskunluğum satılık
Yerlerdeyim
Görmeden geçme
Biraz umut at önüme
Sevineyim,hep seveyim
Yalın ayak bir yoksulluk bu
Fakir düşünceler içinde
Ben,hep sana dilenciyim
|
Meçhuli | Yoksulluk |
Bıktım artık senden yeter
Ah yoksulluk seni seni
Ah çektikçe ahım artar
Ah yoksulluk seni seni
Diyar diyar dolaştırdın
Köle edip çalıştırdın
Kötü söze eliştirdin
Ah yoksulluk seni seni
Şu sararmış güde benim
Sarpa düşen yolda benim
Neyim eksik elde benim
Ah yoksulluk seni seni
Berrak suyum bulandırdın
Devri daim dolandırdın
Kapı kapı dilendirdin
Ah yoksulluk seni seni
Yoksulların yüzü gülmez
Dilekleri kabul olmaz
Satarım ya kimse almaz
Ah yoksulluk seni seni
Beni namertlere muhtaç
Bir gün tokum kırk gün de aç
Hayatımı eyledin felç
Ah yoksulluk seni seni
Meçhuli'yem benim fakir
Fakirlere katık şükür
Fakirim görüldüm hakir
Ah yoksulluk seni seni
|
Baran Güçlü 2 | Yoksulluk |
Yalın ayak bir yoksulluk
Öylesine fakir düşünceler
Dilenci bir hayat
Ve açıkta kalan eller
Kim geçerse geçsin önümden
Yasaklıyım ben
Sevdanda tutuklu, kalp kelepçeli
Ve mühürlü gözler
Suskunluğum satılık
Yerlerdeyim
Görmeden geçme
Biraz umut at önüme
Sevineyim,hep seveyim
Yalın ayak bir yoksulluk bu
Fakir düşünceler içinde
Ben,hep sana dilenciyim
|
Nurani | Yoksulluk |
Kapidan
Her zaman
Girse yoksulluk
Kaçarmiş
Dinim
Imanim
Inancim
Benim
Demek ki
Yoksulluk
Güçlü olur
Benim imanimdan
Her şeyimden
O için soru saldim
Sana allahim
Bilmem ne için
Yoksul yarattin?
Bilmem ne için
Yoksulluk yarattin?
|
Alparslan Aymercan | Yoksulluk |
Yoksulluk kötü bir marazdır
İşini bilmeyene en iyi ikazdır
Yoksulluktan kurtar yarab
Yoksulluk kötü marazdır
Yoksulluk kaderimdir deme
İçki masalarında vakit geçirme
Zamanı değerlendir blöf etme
Yoksulluk kötü marazdır
Çalışıyorum Allah vermiyor
Bu sözler yalan kimse inanmıyor
Geçti ömrüm ne yazık ki diyor
Yoksulluk kötü marazdır
YAZAN
ÖĞRETMEN
SERACETTİN BEYAZ
(BALCI BABA)
|
Necdet Uçan | Yoksulluk |
gözü çıksın
yoksulluğun
hayalleri bile fakir
Temmuz 2015
|
Hüseyin Sönmez | Yoksulluk |
Yoksulluk insanlara acı çektirir,
Günlerini karartır hayatını bıktırır,
İsyan etse de insanoğlu haklıdır,
Kimse kimseye muhtaç olmasın.
Acılarla inlemesin insanlar,
Fakirleride düşünsün azanlar,
Onları yazsın, söylesin ozanlar,
Kimse kimseye muhtaç olmasın.
Görmeyen gözler görsün.
Kötülükler kaybolup solsun,
İsteyen istediğini alsın,
Kimse kimseye muhtaç olmasın.
Gözyaşları akmasın, ağlamasın gözler,
İncitmesin kimseyi kötü sözler,
Onları söylesin, çalsın sazlar,
Kimse kimseye muhtaç olmasın.
|
Yeter Ana | Yoksulluk (Anamdan Doğalı) |
Anamdan doğalı yüzüm gülmedi
Sanki bana miras kaldı yoksulluk
Yalvardım yakardım ırad olmadı
Kaçtıkça peşimden geldi yoksulluk
Kendime baktıkça ele yerindem
Gizledim yokluğu zengin göründüm
Yavan yedim yırtık giydim büründüm
Benim ile kardaş oldu yoksulluk
Kim yardım ettiyse başıma kaktı
Kimi namusuma gözünü dikti
Kime dert yandımsa dudağın büktü
Beni muhannete saldı yoksulluk
Yeter Ana der ki gün böyle geçti
Perişan insanlar yaramı açtı
Doğurduğum evlat bırakıp kaçtı
Yarimi de benden aldı yoksulluk
|
Kazim Öztürk 2 | Hoş Seda! |
Gönüllere ışık ol meş'ale yak,
Kubbede hoş seda bırakmaya bak,
Toprak gibi seril kibrini bırak,
Dünyada hoş seda bırakmaya bak!
Hayat adlı cevher gelip geçici,
Zaman dediğimiz delip geçici,
Madde köleliği kanlar içici,
Kubbede hoş seda bırakmaya bak!
Kazım Öztürk 17 AĞUSTOS 2008
|
Kemal Tekir | Yoksulluk Belası |
Düşersen sen bir gün dara,
Cüzdanında yoksa para.
Selam sabahı keserler,
Dostlar seni terk ederler.
Cüzdanında varsa para,
Bak sende ki itibara.
Olursan bir gün fukara,
İtibarında beş para.
Düşersen hiç dostun kalmaz,
Feryadını duyan olmaz.
Kimseler arayıp sormaz,
Bir yudum su veren olmaz.
Yoksulluk ateşten gömlek,
Neye yarar ki üzülmek.
Acılar gelir peş peşe,
İsyan etsen de nafile.
Yoksulluk başa beladır,
Hiç güldürmez hep ağlatır.
Yakar yüreği sızlatır,
Yarana kabuk bağlatır.
|
Hilmi Hasan Atasever | Yoksulluk Çiçekleri |
Tavanda
Yoksulluk çiçekleri
Pul olmuş
Dökülür üstüne
Evin içinde
Yer Gök Su
Buz kesmiş
Yağmur taneleri
Tavanda
Yoksulluk çiçekleri
Göz açmış
Gök Yüzüne
Bir dokunsan
Ağlayacak
Göz bebekleri
|
Celal Işıldak | Yoksulluk evime gelme bir daha |
Çocuklukta ana diye ağlardım
Cahillikte sular gibi çağlardım
Akıl balii oldum geçim sağlardım
Yoksulluk evime gelme bir daha
Yarı yaşta ben evimden ayrıldım
Vazifeme dört elimle sarıldım
Gönül ne istediyse onu alırdım
Yoksulluk evime gelme bir daha
Reçberdim dikkat ettim işime
Yapacağım iş giriyordu düşüme
Şeker kattım ekmeğime aşıma
Yoksulluk evime gelme bir daha
Bekir ne ararsan onu bulursun
Çalışırdın karşılığını alırdın
Sapmadım yolumdan doğru yürüdüm
Yoksulluk evime gelme bir daha
Bekir IŞILDAK
|
Hamdi Korkmaz | Yoksulluk Dediğin Nedir ki Kurban! |
Toprak bir yamada
Derme çatma biriketten
İki göz odalı
İçi çamur sıvalı
Çatısı havalı
Gece konduydu evimiz
Elektriği suyu olmıyan
Yolu dahi bulunmayan
Yoksulluk dediğin neydi ki kurban'
Dört kardeş yanyana,yerde yatardık
Yağmur yağmaya görsün
Uyuyamaz korkardık
Üzerimize tencere,leğen koyardı anam
Islanmayalım diye
Ama biz hiç kuru kalktığımızı hatırlamazdım yatağımızdan
Nede olsa dört kardeşe bir yorgan.
Yoksulluk dediğin nedir ki kurban!
Bazen, anam üç beş kuruş biriktirirdi de
Ayda bir kerede olsa
Bir kaç yumurta alırdık
Bir tencere salçalı suya kırdın mı!
O gün bizim evde bayram var dı
Ye babam ye
Ah benim güzel anam
Yoksulluk dediğin nedir ki kurban!
Televizyon, radyo yoktu ki! görelim
Zenginlikte ne demek, nerden bilelim
Yinede mutluyduk inan
Yoksulluk dediğin nedir ki kurban!
Bir kış günüydü
O günü hiç unutamam
Bir kaç tahta parçası getirmişti babam
Elinde keser tahtaları kırıyordu
Bir yandan da bana bağırıyor du
Git burda oynama derken
Olanlar oldu birden
Paslı bir çiviye basmıştım
Ayak tabanımdan girip,üstten çıkmıştı
Keserin sapını yememle birlikte
Sanki dünya yıkılmıştı!
Ağlamayıda ogün unutmuştum
Ana yüreği işte
Kucakladığı gibi,kapmıştı beni
Çivili tahtayı ayağımdan çıkarıp
Hasteneye, doktara götürelim diyordu babama
Hastanede,doktorda neydi
Bilmezdik ki ozaman
Yoksulluk dediğin nedir ki kurban!
Ağlamayı hiç sevmezdi babam
Çocukken unutmuştum ağlamayı
Bu yüzdendir ağlamaksızlığım
Acılara aldırmaksızlığım
Şu an bir ağlayabilsem doya doya
Anam için ağlardım
İçimde uhdesi kalan
Yüreğimde izleri duran
Zor günlerdi yaşanan
Yoksullukta dediğin nedirki kurban!
|