poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Vahap Dağkılıç
Yoksulluk Damgası
YOKSULLUK DAMGASI Kelimeleri sararmış anılarda vuslat yoksa kaplıyorsa her yanı körlük yırtılıyorsa takvimlerde zaman senden habersiz ve avuçlarını ıslatmıyorsa hala ırmaklar taşımıyorsa ayaklar seni beyaza sarınan gönül senin olsun. A VAHAP DAĞKILIÇ Bu şiir Şairin GÜN GÖRMEMİŞ DÜŞLER adlı şiir kitabından alınmıştır.
Talibi
Yoksulluk (Gezdirir Gurbet İleri)
Gezdirir gurbet ileri Yol ettirir bu yoksulluk Ayırır kavim kardaştan El ettirir bu yoksulluk Fukarayı kim kayırır Her gelen yumuş buyurur Fakirhaneden ayırır Del' ettirir bu yoksulluk Sabah olur yola revan İş bulamaz gezer avan Aç kalır ekmeği yavan Bal ettirir bu yoksulluk Kahve köşesinde yatar Bunalır yorganı satar Hanesi burnunda tüter Gel ettirir bu yoksulluk Aslından bellidir beylik Vicdan olan eder eylik O da sen de dokuz aylık Kul ettirir bu yoksulluk Talibi hakka güvenci Bu zaman da çok düzenci Altın olsa da kazancı Pul ettirir bu yoksulluk
Ruhsati
Yoksulluk Elinden Dad İle Feryad
Yoksulluk elinden dad ile feryad Otururdum bir köşede avara Dedim var mı bir kolayca zanaat Başım alıp gitsem hangi diyara Düşünü düşünü hiffet getirin Bu gidişle ocağını batırın Niçin böyle tembel tembel oturun Git biraz et getir şu çocuklara Oradan yellendim aniden kaçtım Bir garip yiğidin kapısın açtım Bir çıtırtı geldi andan savuştum Bir tavuk elime geçti mudara Ünümüzü duydu Baba Hasanlar Gece gündüz yolu beli kesenler Bir araya geldi söyledi anlar Çare yoktur gireceğiz mezara Dedim bir zengin var damını yarak Kutnu kumaş ne var ise çıkarak Gece gündüz beni alıyor merak Yitirdim muşambada hesapsız para Bir idik üç daha geldi dört olduk Dördümüz de altı patlar doldurduk Orta bacadaki taşı kaldırdık Oradan gir ettik büyük ahıra Biraz sonra kendimizi döşürdük Bir tenhaca yerde işi pişirdik Onar lira düştü görlük kefenlik Birer top bez ile birer entare Baktım arkadaşın biri geveze Malı satmak için gitti Sivas'a Orada çıkarmış çok kötü niza Olanca eşyayı dökmüş pazara Anıma tenbih olmuş tellalbaşına Toplanmışlar kelepirin başına Seyreyle gör kör şeytanın işine Sahip olmaz portar gider yulara Baktım onda arkadaşlar bulmuşlar Bağlamışlar kayım bende almışlar Gördüm eşek cennetine gelmişler Ne yemin fayd 'eder ne de dubara Aman deyin kardaş mal kazanmadım Çok yerleri gezdim hal kazanmadım Daha şimdiyece din kazanmadım Ne yüz ile varacağım mezara Ruhsati'yim kendi kendimden geçtim Bu gece menamda çok yerden uçtum Bir de rüya imiş gözümü açtım Beyim heves etme bu rezil kâra
Hamza Şenyurt
Yoksulluk Evi
Yoksulluk evine kar düştü bir ikindi vakti, Bir tokat gibi… Yoksulluk evinde elleri üşüdü çocuğun, Yandı kalbi annenin. Yoksulluk evinde evin bacasından hiçlik tüttü, Biz hiç görmedik.
Ozan Efe
Yoksulluk Gibi
gece üzerime çöken ağırlıkta tinim titrerdi yoksulluk gibi çok bekledim gelen giden yok yıllar akıp gitti yoksulluk gibi karanfiller elimde kaldı kurudu döküldü yoksulluk gibi uyan dediler uyanabilseydim uyur gezerim yoksulluk gibi gülümsemen yeterdi bir bakışında erir gibiydim yoksulluk gibi yok yere mi bekledim seni umudum sönmedi yoksulluk gibi 09:37 07.05.2009denizli
Nuray Açar
Yoksulluk Günlerimde
Yoksulluk günlerimde Avuçlarım saklardı kendini İçi boş ama doluymuş gibi duran Ceplerimde sımsıcak kendini Yoksulluk günlerimde Dostlarımı bilirdim Öyle azı içten gülümserdi ki Bilirdim bir tas çorbasını Paylaşmaya hazır olduğunu Zaten işte o günlerimde Dost diye anımsadıklarım Benden farkı olmayanlardı Belki benim bir cebim vardı Onları sa elleri hep boşlukta Soğukta ve görünmez bir noktadaydı.
Aydın Gürz
Yoksulluk Hikayesi
Bir yoksulluk hikayesi aslında benimkisi. Kısaca özetlemek gerekirse; Sen yoksun... AYDIN GÜRZ
Salim Kanat
Yoksulluk Halleri
Yazı, gölgesiz sıcak kışı ise ayazdır, Renkler çok zaman siyah arasıra beyazdır.
Şehmus Kartal
Yoksulluk Kırdı Geçti
Yine karanlık bastı şehrin sokaklarını, Bu gecede yoksulluk bırakmadı yakamı. Nemli barakalarda kâbuslar görmekteyim, Böyle geçiyor ömrüm el sanır ki evdeyim. Gün geçer aylar biter ne arayan ne soran, Karanlıkla dost oldum bu gece halim yaman. Hayallerle boğuşmak sanki bir alev gibi, Her gece sarar beni sadakatli yar gibi. Yoksulluk kırdı geçti çocuklarım perişan, Günlerim böyle geçer bu kış halimiz yaman. Karanlık iz bırakır katran gibi ruhumda, Duramıyorum biran kemirgen var beynimde. Bu halde yıllarımı geçirdim bin umutla, Hep karşıma çıkıyor hendekle birçok bela. Kan kusarken içimde sevdaları unuttum, Hatırdan çıkmıyorsun nerde kaldın ey dostum. Yoksulluk dehşet gibi insanları yıkıyor, Bu dehşet hiçbir zaman yakamı bırakmıyor. Görmüyorum ufukta bir ışık bir aydınlık, Güneşim batık kalmış bu çile bitsin artık.
İsmail Aksoy
Yoksulluk [Pablo Neruda]
Çok da hevesli değilsin, yoksulluk korkutur seni, çok da istekli değilsin pazara yıpranmış ayakkabılarla gitmeye ve eski giysilerle eve dönmeye. Zenginlerin arzuladığının tersine sefaleti sevmeyiz biz, sevgilim. Bugüne dek insan yüreğini kemiren şeyi çekip çıkaracağız ikimiz çürük bir diş gibi. Fakat istemem ki korkasın ondan. Eğer sorumlusu bensem evine gelmesinden, eğer yoksulluk kovalamışsa altın renkli ayakkabılarını, bırakma kovalamasına gülüşünü, hayat ekmeğini. Ödeyemezsen kiranı, gururlu adımlarla git işe, ve bakışlarımın seni izlediğini düşün sevgilim, ve yeryüzünde daha önce hiç görülmemiş en büyük servetiz biz birlikteyken. Pablo Neruda Çeviren: İsmail Haydar Aksoy (“Kaptanın Dizeleri”nden, 1952)
Kemal Tekir
Yoksulluk Korkusu
Dünya’nın her yerinde, Gelir dağılımındaki dengesizlik, Yoksulluğu arttırmakta. Yaşanan ekonomik krizler, İnsanlarda geleceğe, Güvensizlik yaratmakta, Yoksulluk korkusunu arttırmaktadır. Yoksulluk korkusun temelinde, Ölüm korkusu yatmakta Yeterli yiyeceğimiz, İçeceğimiz,giyeceğimiz, Barınacak yerimiz, Olmadığını hayal etmek bile, Hayatta kalma duygumuzu tehdit etmektedir. Birçok insan yoksul olmasa da, Korkusu yüzünden endişelenir. Zaman gelir bu korku, İnsanın zihninde yerleşir.. Olumsuz düşüncelerçoğunlukla, Olumsuzlukları davet eder. Hayalde başlayan korku, Gerçeğe dönüşmeye başlar.. Yoksulluk korkusuna kapılanlar, Daha çok çalışmaya başlar. Kazandıkça hırslanırlar, Belki bir gün zengin olup, Mala paraya boğulurlar. Yoksulluk korkusu yüzünden, Harcama yapmaktan korkarlar. Bolluk bilincine sahip olanlar, Hareket ve seçim özgürlüğüyle, Yerinde harcama yaparlar, Huzurlu,mutlu olurlar. Yoksulluk korkusu insanlarda, Güvensizlik yaratır. Korkunun dozu arttıkça, İnsanlar ihtiyaçlarını, Ertelemeye çalışır. Ertelemeler toplumsal bir şekle girerse, Tüketim azalmaya başlar. Arz cephesinde artan stoklar, Üretimi yavaşlatmaya, Neden olur çoğunlukla. İşsizlik azalacağına, Artmaya başlar zamanla. Ekonomik durgunluk, Uzun süreli olunca, Fabrikalar,işyerleri kapanmaya başlar. Piyasada borçların ödenmesinde, Yaşanır büyük güçlüklerde. İcralar ve iflaslar, Poplumsal moralimizi bozar. Yurt ve Dünya genelinde, Süregelen krizde, Yoksulluk korkusunun, Payı yok mudur sizce? Yoksulluk korkusunu yenerek, Ertelediğimiz ihtiyaçları, Bilinçli harcamalarla, Başlarsak karşılamaya. Tüketimdeki artışlar, Üretimi tetikleyecek, Ekonomilerdeki olumsuzluklar, Yavaş yavaş aşılacak, Ekonomi canlanacak, İnsanlara iş,aş sağlanacak.
Mahmut Buldu
Yoksulluk kokan
Yoksulun, yoksulluk kokan damında açtı gözlerini istem dışı. bir odalı, kerpiçten, rutubetli bir evde. biti verdi, çocuk iken çocukluk yılları, girmemişti daha onikisine, ama girmişti yöresinde, güya genç kızlık çağına. başlamıştı kahırlı günler, acılı umutlarla. kalkmıştı sabah erken, tan yeri ağarmadan, çatlamıştı bebiş elleri, sarıkızın dışkısıyla, tezek yapmaktan.
Ramazan Mutlu Doğaner
Yoksulluk Neydi
Yoksulluk özlemekti Ne istediğin bilerek özlemek Herkes doyasıya çocukluğunu yaşarken Hızlıca büyümeyi istemek Küçük,çatlak elleriyle hayata tutunurken Bilinmeyen,o girdaplı geleceği özlemekti Yoksulluk hayal etmekti Ne istediğini bilerek hayal etmek Söylenmekti kendi kendine Düş kurduğu dünyanın efendiliğinde Ekmeğe muhtaçken Rüzgarın her tokadına inat Arzulamaktı geleceğe yön vermeyi Yoksulluk hissetmekti Korlar altında yananları bilerek hissetmek Nasır tutmuş kalbin her zerresinde titremek Hem de varlıklı varsızlara karşın Sevdaların en hasını yaşayıp,özümsemekti Yoksulluk umut etmekti Nereye koştuğunu bilerek sadece umut etmek Solgun bakışlara rağmen Yeni günü,doğacak güneşi Evsilerin evi,sokakta beklemekti Yoksulluk Kimsesiz,bahar güneşleri altında Heves etmekti çocukluğa Hiç sönmeyecek mutluluk ateşiyle Yol almaktı aydınlık yarınlara
Yusuf Gürsoy
Yoksulluk Rezil Eder
Yoksulluk başıma musallat oldu Herkes alacaklı başıma doldu Yalvardım yakardım olmaz bir türlü Rezil rnüsva etti yoksulluk beni Uykularım kaçar rahat yatılmaz Muhanet kapısı kolay açılmaz Yatacağın yatak yorgan satılmaz Rezil rüsva etti yoksulluk beni Çok yaşadım onca gamı hüzünü Unuttum dostların güler yüzünü Rüyalarda gördüm salkım üzümü Rezil rüsva etti yoksulluk beni Alacaklı aslan olmuş parçalar Akraba dostlarım benden kaçarlar Yanımda olanlar benden naçarlar Rezil rüsva etti yoksulluk beni Kul Yusufum yoksulluğu bilirsin Senden uzak değil ondan gelirsin Her insana aynı değer verirsin Rezil rüsva etti yoksulluk beni (22.11.2004)
Önder Demir
Yoksulluk senin kaderin değil
Yoksulluk senin kaderin değil İstersen sende zengin olursun Fakat asıl zenginlik kalpte başlar Ancak böyle mutlu olursun Ver insanlara vermeyi öğren Bil ki sende sadece Allah kulusun Hor görme kimseyi kırma kalbini Ancak böyle mutlu olursun. Secde et Allaha ağla içinden İsteklerini söyle ona gönlünden İyi düşün iyi bak kendi özünden Bak gör yaşlar akar gözünden.
Hüseyin Salman
Yoksulluk Söz Dinlemiyor
YOKSULLUK SÖZ DİNLEMİYOR Aklıma gelince çocukluğum, İçimi derin bir sızı kaplar… Omuzlarıma binen bir yüktü yoksulluğum, Masallarda kaldı tozlu raflar… Fakirlik ayıp mıydı? O Dokuz nüfusa, Babam yatalak, anam bir o kadar hasta, Yok saydım çocukluğumu yok saydım… Sessiz-sessiz; bakarken Arş’a. Giydiklerim yama tutmuyor parça/parça, Vereceğin üç-beş kuruş kendim için olsaydı Eyvallah etmezdim. Bacak kadar çocuk olsam da… Ama ne yaparsın yoksulluk söz dinlemiyor, Ayakkabılar su çekiyor, insaf diyemedim be usta! Bak kör ocaksın, çocuğunda olmuyor, Ağlarken bile gözyaşlarımı rol sandın be usta! Hak ettiğim haftalığımın günü dolmuştu, Sevinçliydim, çünkü dokuz nüfus yolumu gözlüyordu, Peki bu parayı verirken neden ellerin titriyordu… Senden sadaka da istemedim, istemezdim de zaten. İstemeden kırdığım bardak parasını bile kestin, Allah bunun hesabını senden sormaz mı be usta! Halbuki o kestiğin parayla iskarpin alacaktım, Haydi çocuğun yok, sen hiç çocuk olmadın mı? Hayallerimi yıktın varsın canın sağ olsun … Bir bilsen o hayallerime nasıl sarılıp yatacaktım. Sanma yatak ve döşeğim yok be usta! Ben hasır üstünde doğmuş, hasır çocuğuyum. Yoksulluğum zindanlara bağlı kelepçem olsa da, Ben onurlu ve şerefli Türk çocuğuyum... Rızk veren Allah, rızkımı verdi be usta! Yok olmadım, yok etmedim o sabileri… Şimdi ne mi yapıyorum? Tabii senin yaptığını değil… Çevremde ne kadar yoksul varsa arayıp buluyorum. Yoksullukla değil be usta! Yoksulluğuna kader deyip, Kendi kaderine küsenlerle boğuşuyorum.
İlknur Çekici Sareh
Yoksulluk Türküsü
Sonsuz bir bekleyiş bu Dipsiz bir uçurum Yılların çelişkisi Yolların belirsizliği gülüm Gözlerimi kör eden Beni sensizliğe iten Bir yoksulluk türküsü İçin için eriten Mutsuz eder her gün Yanlız eder be gülüm Kör karanlık içinde Bitiyor tüm ömrüm İSTANBUL
Turgut Çakır
Yoksulluk Vurdu Beni
Dünyaya geldim geleli Hayat acısı çektim Hayat yüce dağ gibi Üstüne üstüne gelince Yaralı kuş gibi inlersin Senin için yüreğimi yastık ettim Senin için ışık gözlerimi verdim Gönlümü verdim geri gelmedi Akşam olunca ağlar gözlerim Vefa bekledim senden boş yere Bayırdan aşağı akan dere Sevenlerin gözyaşı olur Yoksulluk vurdu beni yere Vurdu beni Dünyaya geldim geleli Hayat acısı çektim Hayat yüce dağ gibi Üstüne üstüne gelince Yaralı kuş gibi inlersin Yoksulluk vurdu beni yere Vurdu beni
Esma Özan
YOKSULLUK konulu şiir yarışması Hece Şiirleri Jüri Değerlendirmeleri
Hece sonuçları.. 1 NUMARALI ŞİİR RIZIK Felek beni karşısında çürüttü Surat astı yaşattırdı hazanı Sulamadı umudumu kuruttu Anlaşıpda kuramadık düzeni Ben koştukca kendi kaçtı öteye Sığındı zenginde ambar siteye Bir türlü yaklaşmaz benim kıtaya Bilemedim aramızı bozanı Hep uğraştım anlamadım dilinden Doya doya içemedim gölünden Bir nebzecik tadamadım balından Yalamadım kovanından sızanı Ömür boyu koştum onun peşinde Emek verdim hem yazında kışında Ne hikmet var anlamadım işinde Tüm kazancım doldurmadı kazanı Işıkoğlum der ki kime küseyim Gücüm yok ki daha hızlı eseyim Payım bu kadarmış kime ne deyim Şükürle yücelttim rızık yazanı Mehmet Işıkoğlu/Almanya Şakir ALİMOĞLU: 55 Osman ÖCAL: 50 Hasan KOCABAŞ: 62 Deniz ŞAHİNOĞLU: 80 TOPLAM: 247 2 NUMARALI ŞİİR FAKİRİN HÂLİ Eşi dostu çıkagelmiş evine Ekmeği yok, katığı yok fakirin. Yama vurmuş eski yama üstüne Gömleği yok, atleti yok fakirin. El işinde köle gibi çalıştı O erirken zengin daha gelişti Soğuk evde yaşamaya alıştı Odunu yok, kömürü yok fakirin. Sanki suçlu her kesimde yerilir Gözü dolar sinirleri gerilir Akşam olur hasırlara sarılır Döşeği yok, yorganı yok fakirin. Alacaklı kapısına dizildi Görür görmez rengi soldu, büzüldü Tâ derinden bir of çekti üzüldü! Cüzdanı yok, parası yok fakirin. Öz anası gözyaşını silmiyor Çok dert çekmiş bu nedenle gülmüyor Hasta olmuş tabip nedir bilmiyor İlacı yok, şifâsı yok fakirin. Seçim gelir vurur ya da vurulur El kazanır o beyhûde yorulur O’nun hâli “rey”i için sorulur Oy’u vardır, kendi yoktur fakirin… Kendi vardır, kendi yoktur fakirin! ! ! Hanifi KARA Alemdarlı ALİMOĞLU: 80 Osman ÖCAL: 80 Hasan KOCABAŞ: 62 Deniz ŞAHİNOĞLU: 40 TOPLAM: 270 3 NUMARALI ŞİİR 'ONBEŞÇE –1* Yollar..Upuzun yollar,üstünde izler! Adımlar sıra sıra öper toprağı... Önce düzgün bir zemin sonra patika Hep ümitle aşılır,çok çetin gedik Birkaç tepecik amma; aratmaz dağı Bir iki değil; her gün,doksan dakika Palto,parke yoksa da var kara lastik Sen ülküsün! Peşinde taze filizler! .. Xxxxxxxxxx***********xxxxxxxxx Minicik yoksul köylüm artık yol açık İnşallah tükenmez lambanın gazı Unutma! Hayat yolu,yokuş ve iniş Gönüllerin ümidi haydi yola çık! Mutlu sonla birlikte karşıla yazı Sıcak-soğuk,kar-çamur! Okumak zor iş Uyuşur eller-ayaklar,titreşir dizler... Xxxxxxxxx*********xxxxxxxx *ONBEŞÇE –2* Dayan Osman’ım dayan! İyi piş ve ezil Her şeye göğüs gerip, oku-yaz sabret Ancak böyle mümkün...Zoru başarmak Dünya gizli bir saray, anahtar tahsil Alış,çalış ve kazan! Emek ibadet... Gözden uzak olan,gönülden ırak; Uçsuz yollar ve izler,ne sırlar gizler! Yokuşlar inişleri,gün günü izler... Xxxxxxxxx*********xxxxxxxx Korkma! Bıkma! Üzülme...Gülümse çocuk Sana şarkı besteler; dereler,kuşlar Kim bilir sana söyler sırrını güneş? Çiçekler senin için açar tomurcuk! Tenhada sever seni sımsıcak bahar; Seni öylece sevdim,ey küçük kardeş! Kaç yüreği sızlatır? Çaresiz gizler. DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKILDI 4 NUMARALI ŞİİR Fakirlik. Fakirlik baba mirasım, söyle seni ne yapayım, Kolun bacağın kırayım, dağlar ardına atayım. Acar yiğidi göçüren, taze yüreği çürüten, Yetmiş bohçaya sarayım, ateşe atıp yakayım. Kapının önüne koyup, vursam tekmeyi atılmaz, Çeksem yularından tutup, varsam pazara satılmaz. Hayatımı zindan eden, evimden uzak olası, Kış ayazında sarılıp, alsam koynuma yatılmaz. Babam gideli yıl oldu, çöreklendin ocağıma, Gül benzim sararıp soldu, takat gitmez bacağıma. Püsküllü belamısın be, çık git gayrı hayatımdan, Yedi yıllıkk süren doldu, sığmaz oldun kucağıma. Özlü'dür söyler sözünü, fakirim düz yolda şaşar, Cin,peri görsün yüzünü, fakirlik dağları aşar. Yalan dünyanın tadına bakmak yazılı degilse, Toprak doyurur gözünü, yalandan bir insan yaşar. İshak Özlü ALİMOĞLU: 75 Osman ÖCAL: 80 Hasan KOCABAŞ:60 Deniz ŞAHİNOĞLU: 90 TOPLAM: 300 5 NUMARALI ŞİİR Hani Nerde Yaradan? Evin barkın bir de varsa araban, Yeter sanır insanoğlu sıradan, Kız beğendin hem de çayda çıradan, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Evvel alfa, sonra kalfa, öğrendin? .. Muhtaç sorsa para sana, iğrendin… Varsa yoksa egon için davrandın, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Para-pula geldi miydi duraman, İşten güçten, eşi dostu araman, Borç istese babaannen veremen, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Görüyom da hayli zengin olmuşsun? ... Kalça basen yağlı her yer, dolmuşsun, Fakir-fukarayı da sen yolmuşsun, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Ali Şahin ALİMOĞLU: 45 Osman ÖCAL: 50 Hasan KOCABAŞ: 14 Deniz SAHİNOĞLU: 40 TOPLAM: 149 6 NUMARALI ŞİİR YOKSUL KİM? Para pulun yoksulluğu geçici Gönüller sevgiye yoksul olmasın Hariçten sürülen ıtır uçucu Gönüller sevgiye yoksul olmasın Fakir odur bakar ama göremez Fakir odur çeker aklı eremez Fakir odur kokar suya giremez Gönüller sevgiye yoksul olmasın Yolumuz muhabbet ehline düşse Dergâhta cemlerde pişseydim keşke Neyleyim muhtaçlık sevgiye aşka Gönüller sevgiye muhtaç olmasın Yoksulluk ilime uzak kalmaktır Yoksulluk doğruya tuzak kurmaktır Yoksulluk yürekten sevgi silmekti Gönüller sevgiye yoksul olmasın Nice saraylarda baykuş ötüyor Bakılmayan bağda otlar bitiyor Kibir Yusuf'uda hiçe satıyor Gönüller sevgiye yoksul olmasın Fakir odur güvenemez aklına Fakir odur uzanmıyor salkıma Fakir odur değer vermez talkıma Gönüller sevgiye yoksul olmasın Mala düşen odu ateş söndürür Mal vardır kişiyi yâda döndürür Mal gönüle korkuları kondurur Gönüller sevgiye yoksul olmasın Yoksulluk midenin boşluğu mudur Yoksulluk gözlerin yaşlığı mıdır Yoksulluk yüreğin taşlığı mıdır Gönüller sevgiye yoksul olmasın Gün güneşten yoksulsa geceleşir Cümle kelimesizse heceleşir Ciciler bir çırpıda öcüleşir Gönüller sevgiye yoksul olmasın Fakir odur ataleti iş eder Fakir odur uyanıkken düş eder Fakir odur yaz günün kış eder Gönüller sevgiye yoksul olmasın Yeleni; yoksulluk; adil olmamak Hakkı gözetmeyip hakkı bulmamak Kini intikamı atıp silmemek Gönüller sevgiye yoksul olmasın BAYRAM YELEN ALİMOĞLU: 45 Osman ÖCAL: 50 Hasan KOCABAŞ: 50 Deniz ŞAHİNOĞLU: 70 TOPLAM: 215 7 NUMARALI ŞİİR Yoksulluk. Varlık içerisinde, yokluk çekenlerdeniz, aç yatanları görüp, şükür edenlerdeniz, gönül bahçelerine, güller dikenlerdeniz, merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. Onurumuzu kırıp, ele avuç açtıran, mutlulukları bozup, akşam sabah içtiren, köyümüzü terkedip, şehirlere göçtüren, merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. Vatanını bırakıp, diyar diyar gezdiren, aileyi unutup, hayatından bezdiren, köleliğe iterek, zalimlere ezdiren, merhameti olmayan,acımasız yoksulluk. Kimi sevgiden yoksun, kimi hakkaniyetten, belki sıra ondadır, uyanmazsa gafletten, aklı başında değil, sarhoş olmuş servetten, merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. Selami Tıraşlar-Elazığ ALİMOĞLU: 45 Osman ÖCAL: 50 Hasan KOCABAŞ: 54 Deniz ŞAHİNOĞLU: 50 TOPLAM: 199 8 NUMARALI ŞİİR Yok yok yok Dağ başı dumanlı; kar boran, tipi, Tütmüyor ocağı, odun yok, gaz yok. Çocuklar sararmış tıpkı gül gibi, Ayakları çıplak, sırtta esvap yok. Bir iplik çekilse kırk yama düşer, Artık yamayacak bir yer bile yok. Ninecik, kurumuş bir ağaç gibi, Çorap örmek ister, bir çile yün yok. İki çocuk bir kalemi üleşir, Ne çanta, ne önlük, ne de defter yok. Bir ekmeği altı çocuk bölüşür, Yanında bir kuru soğan bile yok, Bahçelerde yeşil otlar tükendi, Kar bürüdü artık, alabilen yok, Garibin nafakası da kesildi, Suya katmak için bulgur bile yok. Sarı kız bu kışı atlatamadı, Tarlayı sürmeye koca öküz yok. Bu iş galiba Gül Bacı’ ya kaldı Öküzün yerine, başka çare yok. Borç için satıldı emektar inek, Faize zor yetti, elde para yok. Gurbette çalışmak farz olsa gerek, Gayrı yapılacak başka bir şey yok. İşsizlik diz boyu, kimin derdine? Toklar yiyor, açlara bir lokma yok. Vay benim Türkiye’min ahvaline Satın beyler satın, biteceği yok! ? ... Naime Özeren-17 Şubat 2008 ALİMOĞLU: 45 Osman ÖCAL: 45 Hasan KOCABAŞ: 66 Deniz ŞAHİNOĞLU: 50 TOPLAM: 206 9 NUMARALI ŞİİR ZALİM YOKSULLUK Doğuştan bu yana gurbet elleri Gezdimde bitmedi zalim yoksulluk Çileyle doldurdum geçen günleri Bezdimde bitmedi zalim yoksulluk Bu feleğin bilmem bize kastı ne Göz yaşımı döktüm aldı desti ne Derdimi topladım üstü üstü ne Dizdimde bitmedi zalim yoksulluk Arı çiçekten bal yapar kova na Garip kuş sığınır yıkık tava na Fakir yüreğimi attım hava na Ezdimde bitmedi zalim yoksulluk Bilmem coşkunoğlu nasıl edecek Zalim bey olacak insan güdecek Belki böyle geldi böyle gidecek Sezdimde bitmedi zalim yoksulluk Ozan Erol DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKILDI 10 NUMARALI ŞİİR GARİBİM, YOKSULUM Bir duvarın gölgesinde. İten garibim, yoksulum. Azığı yok heybesinde. Biten garibim, yoksulum. Yarım kuru ekmek payı. Islatır, bulursa suyu. Unutmuş sıcak uykuyu. Zaten garibim, yoksulum. Gece soğuk gece ayaz. O sıcak nedir tanımaz. Üstüne bir yırtık palaz. Atan garibim,yoksulum. El vursan kanar yarası. Cebinde yok beş parası. Soba diye sigarası. Tüten garibim,yoksulum. Halin sordum şükür dedi. Fazla bir şey söylemedi. Etrafında köpek.kedi. Yatan garibim, yoksulum. Sormasam dert,sorsam ayıp. Herhalde ailesi kayıp. Çöplükten kâğıt toplatıp. Satan garibim,yoksulum. ..... der es rüzgâr es. Harıl harıl uyur herkes. Kış gününde bir tek nefes. Yeten garibim, yoksulum. AŞIK BİNALİ ALİMOĞLU: 45 Osman ÖCAL: 45 Hasan KOCABAŞ: 73 Deniz ŞAHİNOĞLU: 80 TOPLAM: 243 11 NUMARALI ŞİİR Tükendim Boşaldı kadehim hayale daldım Bezgin dudaklara mühürdar oldum Yağmalandı kalbim şiryanda soldum Çoğaldı küllerim közde tükendim Doymadım seyrana pervane döndüm Gam vurdu bağrıma yıkıldı bendim Aradım ummanı divane dendim Aşıldı dağlarım düzde tükendim Efkâr yağdı bulut tütmedi ocak Susuz kaldı mevsim kurudu göcek Kararsız dalıma konmadı çiçek Soyuldu baharım yazda tükendim Eğdirdim kaşımı gülmedi yüzüm Sam değdi saçıma karardı gözüm Kurudu yaprağım dövündü özüm Sayıldı aylarım güzde tükendim Titredi mızrabım tellerim sustu Bozuldu düzenim makama küstü Yoksul günlerimin kalmadı dostu Yoruldu kavalım sazda tükendim Dağıldım dört yana yuva kurmadım Göçebe kuşlara adres sormadım Oynaştım serapla düşü yormadım Uzadı yollarım dizde tükendim Gönül sarayımda dem süremedim Yıkıldı dergâhım cem kuramadım Tavlı taylarıma gem vuramadım Sürüldü kervanım tozda tükendim 25 Aralık 2007 Murat Aydın Doma ALİMOĞLU: 95 Osman ÖCAL: 100 Hasan KOCABAŞ: 55 Deniz ŞAHİNOĞLU: 90 TOPLAM: 340 12 NUMARALI ŞİİR Yoksulun Ölümü Dar gününde elinden tutmayacak sa devlet, Vicdan firar etmesin, insaf hiç şaşırmasın.. Bir de sahip çıkmaz sa, bel bağladığın evlat Allah elden ayaktan, kimseyi düşürmesin... Kulak veren olmadı, yoksulun avazına.. İki damla yaş aktı gözlerinden ağzına, Yutkundu, çıkmadı söz, dolandı boğazına.. Allah kimseyi evlat eline düşürmesin... Yoktu, yoksuldu, naçar, ele güne muhtaçtı.. Adam düşünce çaptan, karı da ele kaçtı. Oğlu var, kızı vardı, ama onlar da açtı, Allah gördüklerinden kimseyi düşürmesin... Adam, olan aklını sonunda yitirmişti, Onu öyle sahipsiz koyanlar bitirmişti.. Kader onu yoksullar evinde yatırmıştı Allah kimseyi sıcak yuvadan düşürmesin... Birgün köprüde yattı, birgün çıkmaz sokakta, Dondu yorgun bedeni, kaldığı soğuk parkta.. -Yoksulun biri- dendi, şimdi cesedi morgta, Allah vicdansızlara kimseyi düşürmesin... Antalya-2008 Halil Şakir Taşçıoğlu ALİMOĞLU: 80 Osman ÖCAL: 80 Hasan KOCABAŞ: 74 Deniz ŞAHİNOĞLU: 80 TOPLAM: 314 13 NUMARALI ŞİİR yorar yoksulluk Mademki insandır saygı duyalım Garibin gönlünü yorar yoksulluk Gelin bu soruna çare bulalım Fakirin belini kırar yoksulluk Tok açın halinden anlamıyorsa Yetimin hakkını çalıp yiyorsa Fakirlik doğuştan kader diyorsa Beşikten mezara sürer yoksulluk Kaynağımız boldur herkese yeter Toprağın altında servetler yatar Adil bölünmezse çok çabuk biter Ansızın kapıyı vurur yoksulluk Yoksulun umudu tükenir ise Devlete güveni hiç kalmaz ise Toprak yabancıya satılır ise Gözü olanlara yarar yoksulluk Gaflet uykusundan uyanmak gerek Yatırım istihdam en büyük erek Bu gidişle bir bir, boşalır terek Ülkemde her yanı sarar yoksulluk Beş şarttan biridir zekat islamda Böyle emredilmiş yüce kelamda En kolay vergidir maddi anlamda Hakkıyla verilse kurur yoksulluk… MEHMET NALBANT ALİMOĞLU: 75 Osman ÖCAL: 70 Hasan KOCABAŞ: 60 Deniz ŞAHİNOĞLU: 80 TOPLAM: 285 14 NUMARALI ŞİİR YOKSULLUK Nereye gittimse hep ardım sıra, Yük oldu sırtıma geldi yoksulluk. Uğraştım didindim geçeyim kâra, Her yerde aradı buldu yoksulluk. Sıladan gurbete olmuşum sürgün, Gece uykum bölük gündüz tedirgin, Dur durak bilmedim üzgün ve yorgun, Rahatımı elden aldı yoksulluk. Ne deyim dostlarım halim sırlaştı, Hesap soram dedim bana hırlaştı, Ayrılmaz hanemde durdu yerleşti, Sanki ebedi kök saldı yoksulluk. Hem garibim hem de boynum büküldü, Saçlarım ağardı dişim döküldü, Gurbet illerinde ömrüm söküldü, Yıllarımı bir,bir çaldı yoksulluk. MEHMET EREN ALİMOĞLU: 95 Osman ÖCAL: 85 Hasan KOCABAŞ: 55 Deniz ŞAHİNOĞLU: 80 TOPLAM: 315 BİRİNCİLİK : Murat AYDIN DOMA …….…Tükendim….….…...340 İKİNCİLİK : Mehmet EREN………………..Yoksulluk……..…...315 ÜÇÜNCÜLÜK : Halil Şakir TAŞÇIOĞLU….….Yoksulun Ölümü..…314 DÖRDÜNCÜLÜK: İshak ÖZLÜ ………………….Fakirlik…….………300 BEŞİNCİLİK : Mehmet NALBANT………….Yorar Yoksulluk…...285 ALTINCILIK : Hanifi KARA………………….Fakirin Hali …...….270 YEDİNCİLİK : Mehmet IŞIKOĞLU……….…Rızık …………….…247 SEKİZİNCİLİK : Aşık BİNALİ………………...Garibim Yoksulum…243 DOKUZUNCULUK: Bayram YELEN………….….Yoksul Kim………....215 ONUNCULUK : Naime ÖZEREN…….…….…YokYokYok……...….206 ONBİRİNCİLİK : Selami Tıraşlar………………Yoksulluk………..….199 ONİKİNCİLİK : Hani Nerede Yaradan………...Ali Şahin………..…..149 HASAN KOCABAŞ (M.KAYRA) HECE ŞİİRLERİ DEĞERLENDİRMELERİ 1 NUMARALI ŞİİR RIZIK Felek beni karşısında çürüttü Surat astı yaşattırdı hazanı Sulamadı umudumu kuruttu Anlaşıpda kuramadık düzeni Ben koştukca kendi kaçtı öteye Sığındı zenginde ambar siteye Bir türlü yaklaşmaz benim kıtaya Bilemedim aramızı bozanı Hep uğraştım anlamadım dilinden Doya doya içemedim gölünden Bir nebzecik tadamadım balından Yalamadım kovanından sızanı Ömür boyu koştum onun peşinde Emek verdim hem yazında kışında Ne hikmet var anlamadım işinde Tüm kazancım doldurmadı kazanı ……………… der ki kime küseyim Gücüm yok ki daha hızlı eseyim Payım bu kadarmış kime ne deyim Şükürle yücelttim rızık yazanı ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır ve hece sayısı tüm mısralarda 11’dir. Ancak bir yerde (İkinci dörtlüğün ikinci dizesinde) ölçüye uygunluk sağlamak için “ambara” şeklinde kullanılması gereken kelime “ambar” şekline, “yalayamadım” sözcüğü “yalamadım” şekline, “kime ne diyeyim” ibaresi “kime ne deyim” şekline dönüştürülmüştür. 11’li hece ölçüsüyle yazılan şiirlerin durak sistemi (4 + 4 + 3) veya (6 + 5) şeklinde düzenlenebilir. Şiirde genel olarak (4 + 4 + 3) durak sistemi başarıyla kullanılmıştır. Ancak sistem, ikinci dörtlüğün 2. ve 3. dizeleriyle şiirin son iki dizesinde (6 + 5) şeklinde düzenlenmiştir. Tamamının aynı durak sistemiyle düzenlenmesi okunuştaki akıcılığı artırabilirdi, diye değerlendirilmiştir. (85) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, Ozan geleneğine göre yazılmıştır. Kullandığımız alfabeye göre kafiye ve redif uyumsuzluğu olarak görülen hususlar, Osmanlı zamanında kullandığımız elifbaya göre uyumlu kafiye ve redif olabilmektedir. Örneğin çürüttü ve kuruttu kelimeleri, eski alfabeye göre yazıldığında (“çim – vav – ra – vav – te – te – ya” ile “kaf – vav – ra – vav – te – te – ya”) olmaktadır. Bu durumda, kelime sonlarındaki (te – ya) redif, (vav – ra – vav – te) harfleriyle ise zengin uyak oluşmaktadır. Kafiye (uyak ve ayak) ve redif kullanımı, ozan geleneğinde halen bu yapıyı muhafaza etmektedir. Bu nedenle şiir, kafiye ve redif yönünden incelenirken ozan geleneğindeki ayak ve uyak yapı özelliği dikkate alınmıştır. Ancak bu bir yarışma olduğundan, yine de kullanılan kafiye ve rediflerin, kullanılan yazım diline göre durumu da puanlamada dikkate alınmıştır. ŞİİRİN TAMAMINDA HEM KAFİYE, HEM DE REDİF KULLANILMIŞTIR. Şiirin ayağını HAZAN, DÜZEN, BOZAN, SIZAN, KAZAN ve YAZAN kelimeleri oluşturmuştur. Kelimelerin sonundaki –ı ve –i harfleri rediftir. Ayak olarak kullanılan HAZAN ve KAZAN kelimeleri kök isimdir. DÜZEN kelimesi de sistem manasında kök isim sayılabilir. Ozan geleneğinde ayağı oluşturan harfler Z ve N olarak tam kafiye olarak düşünülse de, güncel edebiyat yönünden yarım kafiye durumundadır. Zira A ve E farklı iki sestir. Ayağı oluşturan BOZAN, SIZAN ve YAZAN kelimeleri ise kafiye yapısını tümüyle bozmaktadır. Çünkü kelimeler, eylemi yapanı göstermek için fiil kökünden türetilmiştir. Yani sonlardaki –AN sesleri kafiyeye dahil edilemez, rediftir. Ayağı oluşturan isim kök isimlere, bunlardan yalnızca biri dahil edilseydi, kafiye bozulmamış olacaktı, üçü birden kullanıldığından AYAK uyumsuz duruma düşürülmüştür. Dörtlüklerdeki diğer uyaklara gelince; İlk dörtlükteki ÇÜRÜTTÜ ve KURUTTU kelimeleri, ozan geleneğine göre kafiye sayılabilirse de, güncel edebiyatta kafiye olarak kabul edilemez. Zira, (t) harflerinin yarım kafiye sayılabilmesi için redifi oluşturan seslerin aynı olması gerekir. Eski alfabeyi kullanıyor olsaydık, yazılış itibariyle zengin kafiye kullanılmıştır, diyecektik ama diyemiyoruz. İkinci dörtlükteki ÖTEYE, SİTEYE, KITAYA kelimelerinin kökü, ÖTE, SİTE, KITA’dır. KITA kelimesi, hem bugün kullandığımız alfabeye, hem de önceden kullandığımız alfabeye göre kafiyeyi bozmaktadır. Doğal olarak aynı aksaklık rediflerde de devam etmektedir. Üçüncü dörtlükte kafiyeyi oluşturan kelimeler DİL, GÖL ve BAL kelimeleridir. Yarım kafiye durumundadır. Ancak redifi oluşturan seslerde uyum bulunmadığından, günümüz edebiyatında kafiye de bozulmuş sayılır. Ozan geleneği irticali söyleyişe dayandığından ve irticali söyleyişte de bu hal normal karşılandığından kafiye var kabul edilse bile, yarışma ortamında iricali söyleyiş aksaklığı kabul edilemez. Dördüncü dörtlükte de aynı durum söz konusudur. PEŞ, İŞ, KIŞ kelimeleri arasındaki yarım kafiye, rediflerdeki aksaklık nedeniyle bozulmaktadır. Beşinci dörtlükteki aksaklık biraz daha derindir. Zira ilk iki dizedeki kafiye KÜS ve ES fiil kökleriyle yapıldığı halde, üçüncü dizede fiil kökü DE’dir. Ayrıca “ne deyim” ifadesinin aslı “ne diyeyim” şeklindedir. Hem ölçüye, hem de kafiyeye uydurmak için şiirdeki haline getirilmiştir. (40) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin temasında belli belirsiz şekilde yoksulluk varsa da, asıl tema zengin olamayış nedeniyle sitemdir. Yoksulluğun getirdiği zorluklara ve çileye ilişkin temel vurgular da yapılmamıştır. Zengin olamayış ile yoksulluk arasında ise önemli farklar bulunmaktadır. Ancak, vurgu yokluğu veya azlığı, yarışmada değerlendirmeye engel teşkil etmemektedir. Temel tema, zenginlikten uzak oluşa sitem olarak kabul edildiğinde, hem şiirin bütününde, hem de dörtlüklerin kendi içinde bütünlük sağlanmıştır. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. Sonuç olarak yoksulluğun işlenişi, şiirde aşırı basit kalmıştır. (40) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmamıştır. Şiir, ozan geleneğini yansıttığından, noktalama işaretlerinin kullanılıp kullanılmaması, anlam kaymalarına veya anlam bozulmalarına sebep olmamaktadır. Şiirde, aşağıdaki imla kuralı ihlalleri yapılmıştır: “Anlaşıpda kuramadık düzeni” dizesinde “da” ayrı yazılmalıydı. Çünkü hal eki değildir. “Ben koştukca kendi kaçtı öteye” dizesinde, “koşdukca” kelimesi “koştukça” şeklinde yazılmalıydı. “Sığındı zenginde ambar siteye” dizesi düz yazıyla yazılmış olsaydı “Sığındı zengindeki ambara, siteye” şeklinde olacaktı. Ölçü nedeniyle, iyelik eki olan –ki ve hal eki –a kelimelerden kaldırılmıştır. Bu nedenle de dize, söylenmesi zor, anlaşılması güç bir hale gelmiştir. “kime ne deyim” ifadesinde de aynı nedenle kısaltma ve aksaklık bulunmaktadır. Sözün doğrusu “kime ne diyeyim” şeklindedir. Halk ağzı dikkate alınsa bile, halk ağzında da ifade “kime ne diyem” şeklindedir. Ölçü ve kafiyeye uydurma çabası, ifadeyi bozmuştur. (70) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Genel değerlendirmeyle üslup akıcıdır. Ancak bazı dizeler (altı çizili) bu akıcılığı bozmakta, zorlamayla yazılmış dizeler düşüncesini çağrıştırmaktadır. Dil anlaşılır durumdadır. Şiir basit bir tarzda yazılmıştır. Okuyanı cezbeden, duygulanma oluşturan, özellikle konu dikkate alındığında yoksullara karşı merhamet ve şefkat duygusu meydana getiren bir üslup söz konusu değildir. (40) (75) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 310 / 5 = 62 2 NUMARALI ŞİİR FAKİRİN HÂLİ Eşi dostu çıkagelmiş evine Ekmeği yok, katığı yok fakirin. Yama vurmuş eski yama üstüne Gömleği yok, atleti yok fakirin. El işinde köle gibi çalıştı O erirken zengin daha gelişti Soğuk evde yaşamaya alıştı Odunu yok, kömürü yok fakirin. Sanki suçlu her kesimde yerilir Gözü dolar sinirleri gerilir Akşam olur hasırlara sarılır Döşeği yok, yorganı yok fakirin. Alacaklı kapısına dizildi Görür görmez rengi soldu, büzüldü Tâ derinden bir of çekti üzüldü! Cüzdanı yok, parası yok fakirin. Öz anası gözyaşını silmiyor Çok dert çekmiş bu nedenle gülmüyor Hasta olmuş tabip nedir bilmiyor İlacı yok, şifâsı yok fakirin. Seçim gelir vurur ya da vurulur El kazanır o beyhûde yorulur O’nun hâli “rey”i için sorulur Oy’u vardır, kendi yoktur fakirin… Kendi vardır, kendi yoktur fakirin! ! ! ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır ve hece sayısı tüm mısralarda 11’dir. Ölçüye uygunluk sağlamak için tahrif edilen kelime de bulunmamaktadır. 11’li hece ölçüsüyle yazılan şiirlerin durak sistemi (4 + 4 + 3) veya (6 + 5) şeklinde düzenlenebilir. Şiirin tamamında (4 + 4 + 3) durak sistemi başarıyla kullanılmıştır. Ancak yazılışı bakımından dizelerin uzunlukları arasında büyük farklar vardır. (90) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin ayağı “YOK FAKİRİN” redifiyle oluşturulmuş, kafiye kullanılmamıştır. Son dörtlükte redif de bozulmuştur. Oysa halk şiirinde ayak çok önemlidir. Dörtlüklerdeki diğer uyaklara gelince; İlk dörtlükteki EVİNE ve ÜSTÜNE kelimelerinde kafiye bulunmamaktadır. Zira kelime kökleri EV ve ÜST’tür. İkinci dörtlükteki ÇALIŞTI, GELİŞTİ, ALIŞTI kelimelerinin kökü, ÇALIŞ, GELİŞ, ALIŞ ’tır. Ozan geleneğine göre L ve Ş harfleriyle tam kafiye yapılmış gibi görünse de, güncel edebiyata göre GELİŞTİ kelimesi ham kafiyeyi, hem de redifi uyumsuz hale getirmektedir. Ozan geleneği irticalen söyleyişe dayandığından ve irticalen söyleyişte de bu hal normal karşılandığından kafiye var kabul edilse bile, yarışma ortamında irticalen söyleyiş aksaklığı kabul edilemez. Üçüncü dörtlükte de aynı aksaklık söz konusudur. Dördüncü dörtlükte de aynı aksaklık söz konusudur. Beşinci dörtlükte de aynı aksaklık söz konusudur. Altıncı dörtlükte kafiye ve redif VURULUR, YORULUR, SORULUR kelimeleriyle oluşturulmuştur. –ULUR redif, köklerin sonundaki –R harfleri de yarım kafiyedir. (20) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Yoksulluk, çeşitli görünümleriyle, şiirin tamamında vurgulanmıştır. Yarışmanın konusu olarak belirlenen tema yönünden, hem şiirin bütününde, hem de dörtlüklerin kendi içinde bütünlük sağlanmıştır. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (90) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmıştır. Kullanılan işaretler yerli yerindedir. Ancak, birbirini takip eden benzer cümleler arasına (,) konulmamıştır. Bu bir eksiklik olarak kabul edilebilir. Şiirde, imla kuralı ihlali bulunmamaktadır. (80) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Genel değerlendirmeyle üslup akıcıdır. Akıcılığı bozan önemli bir aksaklık da bulunmamaktadır. Ancak son dörtlüğün ilk dizesinde “vurur ya da vurulur” ifadesinin niçin kullanıldığı anlaşılamamıştır. Seçimle vurmak ve vurulmak fiilleri arasında bağlantı yoktur. Kanaatimce, kafiye kaygısıyla dizeye konulmuş kelimelerdir. Dil anlaşılır durumdadır. Şiir basit bir tarzda yazılmıştır. Okuyanda, yoksullara karşı merhamet ve şefkat duygusu oluştursa da, okuyucuyu cezbeden bir şiir zevki yaşatmamaktadır. (70) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 350 / 5 = 70 3 NUMARALI ŞİİR 'ONBEŞÇE –1* 'ONBEŞÇE –1* Yollar..Upuzun yollar,üstünde izler! (12) - A Adımlar sıra sıra öper toprağı... (12) - B Önce düzgün bir zemin sonra patika (12) - C Hep ümitle aşılır,çok çetin gedik (12) - D Birkaç tepecik amma; aratmaz dağı (12) - B Bir iki değil; her gün,doksan dakika (12) - C Palto,parke yoksa da var kara lastik (12) - D Sen ülküsün! Peşinde taze filizler! .. (12) - A Xxxxxxxxxx***********xxxxxxxxx Minicik yoksul köylüm artık yol açık (12) - E İnşallah tükenmez lambanın gazı (11) - F Unutma! Hayat yolu,yokuş ve iniş (12) - G Gönüllerin ümidi haydi yola çık! (12) - E Mutlu sonla birlikte karşıla yazı (12) - F Sıcak-soğuk,kar-çamur! Okumak zor iş (12) - G Uyuşur eller-ayaklar,titreşir dizler... (13) - A Xxxxxxxxx*********xxxxxxxx *ONBEŞÇE –2* Dayan Osman’ım dayan! İyi piş ve ezil (13) - H Her şeye göğüs gerip, oku-yaz sabret (12) - I Ancak böyle mümkün...Zoru başarmak (11) - İ Dünya gizli bir saray, anahtar tahsil (12) - H Alış,çalış ve kazan! Emek ibadet... (12) - I Gözden uzak olan,gönülden ırak; (11) - İ Uçsuz yollar ve izler,ne sırlar gizler! (12) - A Yokuşlar inişleri,gün günü izler... (12) - A Xxxxxxxxx*********xxxxxxxx Korkma! Bıkma! Üzülme...Gülümse çocuk (12) - J Sana şarkı besteler; dereler,kuşlar (12) - K Kim bilir sana söyler sırrını güneş? (12) - L Çiçekler senin için açar tomurcuk! (12) - J Tenhada sever seni sımsıcak bahar; (12) - M Seni öylece sevdim,ey küçük kardeş! (12) - L Kaç yüreği sızlatır? Çaresiz gizler. (12) - A ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 12’li hece ölçüsüyle yazılmaya çalışılsa da bazı dizelerde 13 ve bazı dizelerde 11 hece kullanılmıştır. Şiirde belirli bir durak sistemi kurulmamıştır. Birçok dizede kelimeler 7 + 5 şeklinde tamamlanmakla birlikte, bu duraklar belirgin bir vurgu oluşturmamaktadır. (60) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, kendine has bir kafiye sistemi kullanılmıştır. Redif yalnızca (A) harfiyle işaretlediğim dizelerde kullanılmıştır: - LER. B harfiyle işaretli dize sonlarında da –I hal eki rediftir. A harfiyle işaretli dizelerde kafiye olarak İZ (İsim) , FİLİZ (İsim) , DİZ (İsim) , GİZ /LE (İsimden fiil) , İZ / LE (İsimden fiil) , GİZ (İsim) kelimeleri kullanılmıştır. Bazen bu kelimelerle cinas yapılmıştır. Son dörtlüğün 2. ve 5. dizeleri hariç tutulursa, tüm dizelerde tam veya zengin kafiye kullanılmıştır. A harfiyle işaretli dizelerin belirli bir sistemde kullanılmayışı da hata olara değerlendirilmiştir. (90) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, yoksulluktan ziyade modernizmden uzak bir hayat süren köylülerimizin çektiği zorluklar anlatılmıştır. Hem de yalnızca ilk iki kıtada. Son iki bölümde (kıtada) ise, çalışıp çabalamanın ve ümidin daha zengin ve zorluklardan daha uzak bir hayata ulaşmanın anahtarı olduğu vurgulanmıştır. Yoksulluğun getirdiği zorluklara ve çileye ilişkin temel vurgular da yapılmamıştır. Zengin olamayış ile yoksulluk arasında ise önemli farklar bulunmaktadır. Ancak, vurgu yokluğu veya azlığı, şiirin yarışmada değerlendirilmesine engel teşkil etmemektedir. İlk iki bölümle, son iki bölüm arasındaki anlam ve tema bütünlüğü belli belirsizdir. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (50) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmış ve yerli yerinde kullanılmıştır. Ancak, üç nokta ve virgül işaretlerinden sonra boşluk bırakılmamış, bu da şiirin okunuşunda ve vurguların yapılmasında aksaklık oluşturmuştur. Şiirde, imla kuralı ihlali veya ölçüye uydurmak maksadıyla kelimelerin yapısının değiştirilmesi hatası bulunmamaktadır. Ancak bölümler arasına konulan ve uzayıp giden simgeler, şiirin görünümünü bozmuştur. (75) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: (Ve) bağlacının kullanıldığı yerlerde bir tutukluk oluşmuş olsa da, genel değerlendirmeyle üslup akıcıdır. Akıcılığı bozan önemli bir aksaklık da bulunmamaktadır. Ancak yine de rüzgarın esişi gibi, suyun akışı gibi, kartalın atılışı veya turnaların süzülüşü gibi bir akıcılık söz konusu değildir. Dil anlaşılır durumdadır. Şiirde belirgin şekilde sanatkârane şiir yazma çabası ve havası bulunmaktadır. Oldukça da başarılıdır. İmgeler, tasvirler, gizemli anlatım, varlıkların şiire yansıtılması hususunda da başarı sağlanmıştır. (80) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 355 / 5 = 71 4 NUMARALI ŞİİR FAKİRLİK Fakirlik baba mirasım, söyle seni ne yapayım, (A) Kolun bacağın kırayım, dağlar ardına atayım. (A) Acar yiğidi göçüren, taze yüreği çürüten, (X) Yetmiş bohçaya sarayım, ateşe atıp yakayım. (A) Kapının önüne koyup, vursam tekmeyi atılmaz, (B) Çeksem yularından tutup, varsam pazara satılmaz. (B) Hayatımı zindan eden, evimden uzak olası, (Y) Kış ayazında sarılıp, alsam koynuma yatılmaz. (B) Babam gideli yıl oldu, çöreklendin ocağıma, (C) Gül benzim sararıp soldu, takat gitmez bacağıma. (C) Püsküllü belamısın be, çık git gayrı hayatımdan, (Z) Yedi yıllıkk süren doldu, sığmaz oldun kucağıma. (C) ………….. söyler sözünü, fakirim düz yolda şaşar, (D) Cin,peri görsün yüzünü, fakirlik dağları aşar. (D) Yalan dünyanın tadına bakmak yazılı degilse, (Q) Toprak doyurur gözünü, yalandan bir insan yaşar. (D) ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 16’lı hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şiirde duraklar, 8 + 8 şeklindedir. (100) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, her dörtlüğün 1, 2 ve 4. dizeleri arasında kafiye sistemi oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak ilk dörtlükte kafiye yoktur. Dizelerin sonundaki (AYIM) sesleri rediftir. Kelime kökleri olan YAP, AT ve YAK arasında kafiye oluşturacak ses bulunmamaktadır. İkinci dörtlüğün B işaretli dizeleri arasında tam kafiye vardır (AT, SAT, YAT) . (ILMAZ) sesleri ise rediftir. Üçüncü dörtlüğün C işaretli dizeleri arasında zengin kafiye vardır (OCAK, BACAK, KUCAK) . (IMA) sesleri ise rediftir. Dördüncü dörtlüğün D işaretli dizeleri arasında tam kafiye vardır (ŞAŞ, AŞ, YAŞA) . YAŞA nedeniyle zengin kafiye düşünülse de diğer iki dize tam kafiye sayılmasına neden olmaktadır. Geniş zaman eki olan (AR, R) sesleri ise rediftir. (70) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, yoksulluk anlatılmamış, yoksulluk hicvedilmiştir. Ancak hicvedilen yoksulluk nedeniyle oluşabilecek durumlar şiirde yoktur. Şair, aç mı kalmıştır, giyecek elbisesi mi yoktur, bedelini ödeyemediği için elektriği, suyu mu kesilmiştir, ayakkabısı delik olup yeni ayakkabı alamadığı için ayağı mı ıslanmaktadır, hayatını devam ettirebilmek için nelere katlanmaktadır, hiçbir şey belli değildir. Şiir, mevhum bir fakirliğe fantezi olarak söylenmiş gibidir. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü bulunmakla birlikte, bir önceki paragrafta belirttiğim gibi, ortada bir konu yoktur. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (30) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmış ve yerli yerinde kullanılmıştır. Ancak “cin” kelimesi sonundaki virgülden sonra boşluk bırakılmamıştır. Hece ölçüsüne uyum sağlayabilmek için “Kolun bacağın” kelimelerinde ekler kaldırılmıştır. İrticalen söyleyişte veya ozan geleneğinde bu normal sayılsa da, burada her ikisi de söz konusu değildir. Şiirde, üç yerde imla kuralı ihlali yapılmıştır: İlk olarak soru eki ayrı yazılması gerekirken “belamısın” kelimesi birleşik yazılmıştır. “değilse” kelimesinin “degilse” şeklinde ve “yıllık” kelimesinin “yıllıkk” şeklinde yazılması, anlaşıldığı kadarıyla acele etmekten ve yazdıktan sonra şiirin yeniden okunmamasından kaynaklanmıştır. Bu ise, yarışmaya sunum yapan birisinin yapmaması gerek bir hatadır. (50) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: 8 + 8 = 16’lı hece sisteminin kullanılması, şiirin akıcı olmasını engellemiştir. Bazı seslerin belirli bir sistem ve akış içinde çokça kullanılması aliterasyon sanatını oluşturup şiirde belirtilen olayı sesle de duyurmayı sağlar. Ancak bu şiirde bazı seslerin sıklıkla kullanımı tam tersi bir etki oluşturmakta, okumayı zorlaştırmakta, akışı boğmaktadır. “Yetmiş bohçaya sarayım, ateşe atıp yakayım”, “taze yüreği çürüten”, “Çeksem yularından tutup, varsam pazara satılmaz”, “Püsküllü belamısın be, çık git gayrı hayatımdan”, “Cin,peri görsün yüzünü, fakirlik dağları aşar” bunlardan bazılarıdır. Dil anlaşılır durumdadır. Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. (50) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 300 / 5 = 60 5 NUMARALI ŞİİR HANİ NERDE YARADAN? Evin barkın bir de varsa araban, Yeter sanır insanoğlu sıradan, Kız beğendin hem de çayda çıradan, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Evvel alfa, sonra kalfa, öğrendin? .. Muhtaç sorsa para sana, iğrendin… Varsa yoksa egon için davrandın, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Para-pula geldi miydi duraman, İşten güçten, eşi dostu araman, Borç istese babaannen veremen, Peki kardeş hani nerde Yaradan? Görüyom da hayli zengin olmuşsun? ... Kalça basen yağlı her yer, dolmuşsun, Fakir-fukarayı da sen yolmuşsun, Peki kardeş hani nerde Yaradan? ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’lİ hece ölçüsüyle yazılmıştır. Ancak bu hece ölçüsünü oluşturabilmek için o kadar çok kelime tahrif edilmiştir ki hece ölçüsünün 11’li olması şeklendir, gerçekte oluşturulamamıştır. Şiirde, 4 + 4 + 3 şeklinde durak sistemi oluşturulmaya çalışılmış ama başarılı olunamamıştır. (10) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, son dörtlükteki OLMUŞSUN, DOLMUŞSUN, YOLMUŞSUN kelimeleri arasındaki tam kafiye dışında, düzgün şekilde kafiye yapılamamıştır. (10) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, yoksulluk anlatılmamış, zenginler, başkalarına yardım etmeyen zenginler hicvedilmiştir. Bir de YARADAN. İçerisinde “fakir – fukara”, “muhtaç” kelimelerinin kullanılması dışında, şiirin yoksullukla herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bu üç kelimenin de içi doldurulamamıştır. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü bulunmakla birlikte, bir önceki paragrafta belirttiğim gibi, ortada bir konu yoktur. Dörtlüklerin sonunda tekrarlanan ve sonuna soru işareti konulan “Peki kardeş hani nerde Yaradan? ” sözü, Allah’a isyan şeklinde anlaşılmaya müsaittir. (20) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmış olsa da yerli yerinde değildir. Hece ölçüsüne uyum sağlayabilmek için kelimeler tahrif edilmiş veya olması gereken ekler kaldırılmıştır: nerde (nerede) , peki (pekiyi) , evvel (evvela) , Para-pula (Paraya-pula) , duraman (duramazsın) , araman (aramazsın) , veremen (veremezsin) , görüyom (görüyorum) (10) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde belirli bir üslup yoktur. Dizelerde kelimeler gelişigüzel ve acemice sıralanmıştır. Kelimelerin tahrif edilmesi şiiri edebi olmaktan çıkarmıştır. Yapılan tahrifat, ağız farklılığından da kaynaklanmamaktadır. Yalnızca hece sayısının 11’e uydurulmasına yöneliktir. Dil anlaşılır durumdadır, ancak kullanımı hatalıdır. Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. (20) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 70 / 5 = 14 6 NUMARALI ŞİİR YOKSUL KİM? Para pulun yoksulluğu geçici (11) (A) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Hariçten sürülen ıtır uçucu (11) (A) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Fakir odur bakar ama göremez (11) (C) Fakir odur çeker aklı eremez (11) (C) Fakir odur kokar suya giremez (11) (C) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Yolumuz muhabbet ehline düşse (11) (.) Dergâhta cemlerde pişseydim keşke (11) (.) Neyleyim muhtaçlık sevgiye aşka (11) (.) Gönüller sevgiye muhtaç olmasın (11) (.) Yoksulluk ilime uzak kalmaktır (11) (.) Yoksulluk doğruya tuzak kurmaktır (11) (.) Yoksulluk yürekten sevgi silmekti (11) (.) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Nice saraylarda baykuş ötüyor (11) (D) Bakılmayan bağda otlar bitiyor (11) (D) Kibir Yusuf'uda hiçe satıyor (11) (D) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Fakir odur güvenemez aklına (11) (.) Fakir odur uzanmıyor salkıma (11) (.) Fakir odur değer vermez talkıma (11) (.) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Mala düşen odu ateş söndürür (11) (E) Mal vardır kişiyi yâda döndürür (11) (E) Mal gönüle korkuları kondurur (11) (E) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Yoksulluk midenin boşluğu mudur (11) (F) Yoksulluk gözlerin yaşlığı mıdır (11) (F) Yoksulluk yüreğin taşlığı mıdır (11) (F) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Gün güneşten yoksulsa geceleşir (11) (G) Cümle kelimesizse heceleşir (11) (G) Ciciler bir çırpıda öcüleşir (11) (.) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) Fakir odur ataleti iş eder (11) (H) Fakir odur uyanıkken düş eder (11) (H) Fakir odur yaz günün kış eder (10) (H) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) ……….; yoksulluk; adil olmamak (.) (İ) Hakkı gözetmeyip hakkı bulmamak (11) (İ) Kini intikamı atıp silmemek (11) (İ) Gönüller sevgiye yoksul olmasın (11) (B) ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’lİ hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yalnızca “Fakir odur yaz günün kış eder” dizesi 10 hecelidir. Bu durum da, imla hatasından kaynaklanmış, “günün” kelimesinin sonuna hal eki konulması unutulmuştur. Hece ölçüsünü sağlamak için, bazı kelimeler olması gereken şekilde değil, imla kurallarına aykırı şekilde kullanılmıştır: ilime (ilme) , sevgi (sevgiyi) , Şiirde, bazen 4 + 4 + 3 şeklinde, bazen 6 + 5 şeklinde durak sistemi oluşturulmuş, ancak bazı dizelerde her iki durak sistemi de oluşturulamamıştır. (Mal vardır kişiyi yâda döndürür - Cümle kelimesizse heceleşir - Ciciler bir çırpıda öcüleşir) dizeleri bunlardandır. (70) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, ozan geleneğine göre yazılmış, ayak olarak kafiye değil, aynı dize “Gönüller sevgiye yoksul olmasın” tekrarlanarak redif kullanılmıştır. Geçici – uçucu kelimeleri arasında irticalen söylenen ozan şiirinde yarım kafiye olduğu kabul edilse de, yarışma için yazılmış bir şiirde kafiye olarak değerlendirilememiştir. İkinci dörtlükte (emez) sesleri rediftir, (gör, er, gir) kökleri arasında ise yarım kafiye kullanılmıştır. (düşse, keşke, aşka) kelimeleri arasında kafiye bulunmamaktadır. (kalmaktır, kurmaktır, silmekti) kelimeleri arasında da kafiye yoktur. Ötüyor, bitiyor, satıyor kelimeleri arasında zorlamayla da olsa yarım kafiye kullanıldığı kabul edilmiştir. Aklına, salkıma, talkıma kelimeleri arasında da kafiye kabul edilmemiştir. Kaldı ki Türkçede talkım diye bir kelime bulunmamaktadır, kelimenin doğru kullanılışı telkin şeklindedir. Söndürür, döndürür, kondurur kelimeleri arasında zorlamayla da olsa yarım kafiye kullanıldığı kabul edilmiştir. Boş, yaş, taş kelimeleri arasında yarım kafiye vardır. Gece, hece, öcü arasında kafiye yoktur, dizeler arasında redifle uyum sağlanmaya çalışılmıştır. İş, düş, kış arasında da yarım kafiye kullanılmıştır. Olmamak, bulmamak, silmemek kelimeleri arasında zorlamayla da olsa yarım kafiye kullanıldığı kabul edilmiştir. (40) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, farklı bir yoksulluk anlatılmıştır. Şiire göre yoksulluk, insanın sevgiden, özgüvenden, vicdandan, hoşgörüden, merhametten … yoksun olmasıdır. Asıl yoksulluk paranın, pulun, yiyeceğin, giyeceğin olmaması değil, yürekte sevginin, merhametin … olmamasıdır. Maldan, mülkten yoksunluk geçici olduğu halde, bunlardan yoksunluk kalıcıdır. Buna rağmen, pratik anlamlı yoksulluktan da satır aralarında söz edilmiştir. Parası pulu olmayanlar, midesi boş olup gözü yaşlı olanlar gibi. Şiiri oluşan dörtlüklerde, esas alınan tema doğrultusunda anlam ve tema bütünlüğü bulunmaktadır. (50) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmamıştır. Dördüncü dörtlükteki “silmekti” kelimesinin sonuna (r) harfinin konulması unutulmuştur. İlme şeklinde yazılması gereken kelime hece sayısını tutturmak için ilime şeklinde yazılmış, silmektir kelimesi unutkanlık sonucu silmekti şeklinde bırakılmıştır. “Para pulun yoksulluğu” sözünün doğrusu “Paranın pulun yoksulluğu” şeklindedir. Yusuf’u da şeklinde yazılması gerekirken, dahi anlamındaki da bitişik yazılmıştır. Altıncı dörtlükte kullanılan talkım kelimesi telkin yerine kullanılmıştır ki yanlıştır. Türkçede talkım, dallardaki filizlerin uzaması anlamındadır. (50) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde irticalen söylenmiş halk ozanı üslubu vardır. Şairine has bir özgünlük bulunmamaktadır. Ölçü veya kafiyeye uydurmak için kelimelerde aşırı tahrifat yapılmamıştır ama buna karşılık kafiye siteminde bozulmalar oluşmuştur. Ayrıca dizeleri oluşturan cümlelerde, çoğu kez anlam ve söz dizilişi bakımından bir anlaşılmazlık, kulağa hoş gelmeyen bir aksaklık mevcuttur. Örneğin şiirin ayağını ve temel felsefesini oluşturan “Gönüller sevgiye yoksul olmasın” cümlesinin söylenişinde tanımlanması zor bir hata görülmektedir. “Gönüller sevgiden yoksun olmasın” denilebilir, “Gönüller sevgi yoksulu olmasın” denilebilir ama mevcut söyleyiş anlam bakımından da kulağı tırmalamaktadır. Yine “Fakir odur çeker aklı eremez”, “Fakir odur kokar suya giremez”, “Neyleyim muhtaçlık sevgiye aşka”, “Kibir Yusuf'uda hiçe satıyor”, “Mala düşen odu ateş söndürür”, “Gün güneşten yoksulsa geceleşir”, “Cümle kelimesizse heceleşir”, “Fakir odur uyanıkken düş eder” dizeleri aynı şekilde kulak tırmalamaktadır. Dil anlaşılır durumdadır, ancak yukarıda belirtildiği gibi kullanımı hatalıdır. Bu da söyleneni anlaşılmaz kılabilmektedir. Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. (40) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 250 / 5 = 50 7 NUMARALI ŞİİR YOKSULLUK Varlık içerisinde, yokluk çekenlerdeniz, (14) /A aç yatanları görüp, şükür edenlerdeniz, (14) /A gönül bahçelerine, güller dikenlerdeniz, (14) /A merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. (14) /B Onurumuzu kırıp, ele avuç açtıran, (14) /C mutlulukları bozup, akşam sabah içtiren, (14) /C köyümüzü terkedip, şehirlere göçtüren, (14) /C merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. (14) /B Vatanını bırakıp, diyar diyar gezdiren, (14) /D aileyi unutup, hayatından bezdiren, (14) /D köleliğe iterek, zalimlere ezdiren, (14) /D merhameti olmayan,acımasız yoksulluk. (14) /B Kimi sevgiden yoksun, kimi hakkaniyetten, (14) /E belki sıra ondadır, uyanmazsa gafletten, (14) /E aklı başında değil, sarhoş olmuş servetten, (14) /E merhameti olmayan, acımasız yoksulluk. (14) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 14’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Hece sayısında hata olmadığı gibi, heceye uydurmak için kelime tahrifi de bulunmamaktadır. Şiirde durak sistemi, istisnasız biçimde 7 + 7 şeklindedir. (100) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, ozan geleneğinden farklı, daha serbest bir tarzda düzenlenmiştir. Dörtlüklerin, ayak olarak kabul edilebilecek son dizeleri redif biçiminde aynen tekrarlanmıştır ki bu hatadır. İlk dörtlüğün ilk üç dizesi arasında kafiye oluşturulamamış, ses uyumu rediflerle sağlanabilmiştir. Kelime (fiil) kökleri (çek – et – dik) arasında ses uyumu yoktur. İkinci dörtlükteki (açtıran, içtiren, göçtüren) kelimeleri arasında zorlama ile yarım kafiye bulunduğu söylenebilir. Ancak, irticalen söylenen bir şiir olmadığına, yazılı eser olarak yarışmaya sunulduğuna göre, (aç, iç, göç) köklerini kafiye olarak kabul edebilmek için sonuna gelen eklerin (rediflerin) de ses uyumuna sahip olması gerekirdi. Bu uyum yoktur. Üçüncü dörtlükte (gez – bez – ez) fiil kökleri ile tam kafiye ve (-diren) redifi kullanılmıştır. Dördüncü dörtlükte de (hakkaniyet – gaflet – servet) isimleriyle tam kafiye yapılmıştır. Sonlardaki (-ten) eki rediftir. (40) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Muhteva bakımından şiir, iki farklı bölümden oluşmuş gibidir. İkinci ve üçüncü dörtlüklerde yoksulluktan söz edilmiştir. Ancak bu yoksulluğun ne olduğuna değil, yoksulluğun nelere sebep olduğuna ilişkindir. Yani şiirde “Yoksulluk nedir, nasıl bir şeydir” sorusunun cevabı yoktur. Birinci ve dördüncü dörtlükte ise zenginlerin halinden söz edilmiştir ama bu anlatımda da tutarsızlıklar bulunmaktadır. Örneğin ilk dizede “Varlık içerisinde, yokluk çekenlerdeniz” sözüyle anlatılmak istenenin şiirde cevabı yoktur. Hemen ikinci dizede, birinci dizeyle hiçbir ilgisi olmayan “aç yatanları görüp, şükür edenlerdeniz” dizesi yazılmıştır. Ancak burada da aç yatanları görüp şükredenlerin kim olduğu ve niçin şükrettiği anlaşılamamaktadır. Durum böyleyken, üçüncü dizede, konuyla hiçbir ilgisi olmayan “gönül bahçelerine, güller dikenlerdeniz” cümlesi kullanılmış ve tutarsızlık artmıştır. Zira gönül bahçelerine güller diken birisinin aç yatanları görüp şükretmesi mümkün olamaz. Bu üç dize ile “Merhameti olmayan, acımasız yoksulluk” dizesi arasında da herhangi bir bağlantı görülmemektedir. Şiiri oluşan dörtlüklerde, esas alınan tema doğrultusunda anlam ve tema bütünlüğü bulunmamaktadır. (40) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmıştır. Doğru kullanıldığı da kabul edilebilir. Ancak hem noktalama işareti kullanıp, hem de dizelerin ilk harflerinin büyük yazılmaması şiir tekniğine aykırıdır. Zira şiir, serbest tarzda değil hece ölçüsüyle yazılmıştır. “Terk edip” kelimelerinin birleşik yazılması bir yazım hatasıdır. (50) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. Şiirde, rüzgârın esişi veya suyun akışı gibi ahenkli bir akıcılık yoktur. Kullanılan sesler nedeniyle okuma sırasında kekemelik oluşturmaktadır. İkinci ve üçüncü dörtlüklerde de, sıra cümleler arasında anlatım bozukluğu bulunmaktadır. Örneğin, cümlelerin akışına göre “köyümüzü terk edip” denilemez, “köyümü/zü terk ettirip” denilebilir. Yine “Vatanını bırakıp” denilemez, “vatanından ayırıp” denilebilir, “aileyi unutup” denilemez, “dostları unutturup, evladı unutturup, aileden ayırıp” denilebilir. Çünkü bunlar kendiliğinden olmamış, yoksulluğun sonucu olarak meydana gelmiştir. Dörtlüklerin son dizesinde eşanlamlı sözcüklerin (merhameti olmayan – acımasız) farklı bir anlamı varmış gibi kullanılması da şairin dile hâkim olmadığını göstermektedir. Dil anlaşılır durumdadır, ancak yukarıda belirtildiği gibi kullanımı hatalıdır. (40) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 270 / 5 = 54 8 NUMARALI ŞİİR YOK YOK YOK Dağ başı dumanlı; kar boran, tipi, (11) /A Tütmüyor ocağı, odun yok, gaz yok. (11) /B Çocuklar sararmış tıpkı gül gibi, (11) /A Ayakları çıplak, sırtta esvap yok. (11) /B Bir iplik çekilse kırk yama düşer, (11) /X Artık yamayacak bir yer bile yok. (11) /B Ninecik, kurumuş bir ağaç gibi, (11) /Y Çorap örmek ister, bir çile yün yok. (11) /B İki çocuk bir kalemi üleşir, (11) /C Ne çanta, ne önlük, ne de defter yok. (11) /B Bir ekmeği altı çocuk bölüşür, (11) /C Yanında bir kuru soğan bile yok, (11) /B Bahçelerde yeşil otlar tükendi, (11) /D Kar bürüdü artık, alabilen yok, (11) /B Garibin nafakası da kesildi, (11) /D Suya katmak için bulgur bile yok. (11) /B Sarı kız bu kışı atlatamadı, (11) /E Tarlayı sürmeye koca öküz yok. (11) /B Bu iş galiba Gül Bacı’ ya kaldı (11) /E Öküzün yerine, başka çare yok. (11) /B Borç için satıldı emektar inek, (11) /F Faize zor yetti, elde para yok. (11) /B Gurbette çalışmak farz olsa gerek, (11) /F Gayrı yapılacak başka bir şey yok. (11) /B İşsizlik diz boyu, kimin derdine? (11) /G Toklar yiyor, açlara bir lokma yok. (11) /B Vay benim Türkiye’min ahvaline (11) /G Satın beyler satın, biteceği yok! ? ... (11) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şiirde durak sistemi, genel olarak 6 + 5 şeklindedir. Ancak, İki çocuk bir kalemi üleşir - Garibin nafakası da kesildi - Toklar yiyor, açlara bir lokma yok - Vay benim Türkiye’min ahvaline dizelerinde durak sistemi bozulmuştur. Bu da dizelerin okunuşunu zorlaştırmaktadır. (70) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şekil bakımından şiirin, halk şiiriyle ilgisi bulunmamaktadır. Dörtlüklerde, ayak olarak kullanılan dizeler (B) , dörtlüklerin ikinci ve dördüncü mısralarıdır. Bu yönüyle ozan geleneğinden farklıdır. Ayrıca ayak oluşturmak için yazılan dizelerde kafiye bulunmamaktadır. Bağlantı (YOK) redifiyle sağlanmaya çalışılmış ama kulak tırmalayıcı bir hal almıştır. Dörtlüklerin 1. ve 3. dizeleri arasında olmak üzere, ilk dörtlükte zorlamayla da olsa yarım kafiye (tipi – gibi) yapılmıştır. İkinci dörtlükte kafiye ve redif bulunmamaktadır (düşer – gibi) . Üçüncü dörtlükte yarım kafiye bulunmakla birlikte (üleş – bölüş) , redif sesleri uyumsuzdur. Dördüncü dörtlükte kafiye yoktur (tüken – kesil) , uyum redifle sağlanmaya çalışılmıştır (di) . Beşinci dörtlükte kafiye oluşturulamamış, ses uyumu rediflerle sağlanmaya çalışılmıştır (dı) . Altıncı dörtlükte tam kafiye kullanılmıştır (inek – gerek) . Son dörtlükte yine kafiye yoktur, ses uyumu (ine) redifiyle sağlanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla şiirde belirgin bir ahenk oluşturulamamıştır. (30) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin tamamına hakim olan yoksulluk temasıdır. Her dörtlükte, her dizede, yoksul insanların farklı bir hali ayrıntılarla incelenmiştir. (100) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmış ve oldukça da doğru kullanılmıştır. “Ne çanta, ne önlük, ne de defter yok” cümlesinin imlası yanlıştır. Zira “ne… ne…” olumsuzluk bildirir, “yok” da. İki olumsuzluk cümlenin anlamını olumlu yapar. Bu durumda cümle “Çantaları da var, önlükleri de, defterleri de” anlamına gelir. Cümlenin doğrusu “Ne çanta, ne önlük, ne de defter var” biçimindedir. Ancak bu durumda da ayağın bozulması durumu oluşmaktadır. “Gül Bacı’ ya” kelimelerinin yazılışı, eğer kadının ismi Gül Bacı ise doğrudur, Gül ise ve bacı kelimesi sevgi - saygı ifadesi olarak kullanılmışsa imla hatası söz konusudur. (80) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. Yoksulluğun ayrıntılarının verilmesi ve anlaşılır bir dil ve cümle yapısı kullanılması olumlu bir durum olmakla birlikte, kafiye düzeninin anlamı duraksatması ve kafiye kullanımında başarılı olunamaması, şiirin değerini düşürmektedir. Hiç kafiye kullanılmasaydı, belki de şiir daha akıcı ve daha cezp edici olabilirdi. (50) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 330 / 5 = 66 9 NUMARALI ŞİİR ZALİM YOKSULLUK Doğuştan bu yana gurbet elleri (11) /A Gezdimde bitmedi zalim yoksulluk (11) /B Çileyle doldurdum geçen günleri (11) /A Bezdimde bitmedi zalim yoksulluk (11) /B Bu feleğin bilmem bize kastı ne (11) /C Göz yaşımı döktüm aldı desti ne (11) /C Derdimi topladım üstü üstü ne (11) /C Dizdimde bitmedi zalim yoksulluk (11) /B Arı çiçekten bal yapar kova na (11) /D Garip kuş sığınır yıkık tava na (11) /D Fakir yüreğimi attım hava na (11) /D Ezdimde bitmedi zalim yoksulluk (11) /B Bilmem ………………….. nasıl edecek (.) /E Zalim bey olacak insan güdecek (11) /E Belki böyle geldi böyle gidecek (11) /E Sezdimde bitmedi zalim yoksulluk (11) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 11’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Durak sistemi, şiirin tamamında 6 + 5 şeklindedir. Yalnızca “Arı çiçekten bal yapar kova na” dizesinde zorlama vardır. (90) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, ozan geleneğine göre ve basitçe yazılmıştır. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , yarım kafiye kullanılmıştır (GEZ – BEZ – DİZ – EZ – SEZ fiil kökleri) . Aynı dizelerde (- dim de bitmedi zalim yoksulluk) ek ve kelimeleri redifi oluşturmaktadır. İlk dörtlüğün birinci ve üçüncü dizeleri arasında kafiye yoktur, uyum redifle sağlanmaya çalışılmıştır. İkinci dörtlükteki kafiye yapısı hatalıdır. Zira üçüncü ve dördüncü dizelerde (dest ve üst kelimeleri kök (yarım kafiye) , (ine, üne) ise rediftir. (kastı ne) ibaresinde ise (kast) kök, (ı) ek, ne ise yine kök isimdir. İki kök isimle bir ek (redif) arasında kafiye oluşturulabilir amaiki ekle bir kök arasında kafiye oluşturulamaz. Üçüncü dörtlükte (kovan – tavan – havan) kökleri arasında zengin kafiye vardır. 8a) ekleri rediftir. Dördüncü dörtlükteki (et – güt – git) kökleri arasında yarım kafiye oluşturulmuştur. (ecek) sesleri ise rediftir. (80) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, yoksulluk anlatılmamış, yoksulluk hicvedilmiştir. Ancak hicvedilen yoksulluk nedeniyle oluşabilecek durumlar (Gurbete düşmek sonucu dışında) şiirde yoktur. Şair, aç mı kalmıştır, giyecek elbisesi mi yoktur, bedelini ödeyemediği için elektriği, suyu mu kesilmiştir, ayakkabısı delik olup yeni ayakkabı alamadığı için ayağı mı ıslanmaktadır, hayatını devam ettirebilmek için nelere katlanmaktadır, hiçbir şey belli değildir. Şiir, mevhum bir fakirliğe fantezi olarak söylenmiş gibidir. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü bulunmakla birlikte, bir önceki paragrafta belirttiğim gibi, ortada bir konu yoktur. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (40) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmamıştır. Ozan geleneği olduğundan eksiklik olarak değerlendirilmemiştir. Ayağı oluşturan dizelerin ilk kelimelerinin sonundaki (de) , amma, dahi anlamına gelen bir kelimedir. Ayrı yazılması gerekirken birleştirilmiştir. (desti ne, üstü ne, kova na, tava na, hava na) kelimeleri ise bitişik yazılması gerekirken hatalı olarak bölünmüştür. Yine (Göz yaşımı) kelimesi birleşik kelimedir, hatalı olarak bölünmüştür. (30) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. Yoksulluğun ayrıntılarının verilmemesi de, ifadelerin somutlaşmasını önlemekte, ne olduğu belli olmayan mevhum bir durum haline düşürmektedir. İfadelerde de belirgin bir tutarsızlık ve aksaklık gözlenmektedir. Örneğin, gezmekle, bezmekle, dizmekle, ezmekle, sezmekle yoksulluğun bitmesi arasında herhangi bir sebep sonuç ilişkisi kurulamamaktadır. Yine örneğin, “Doğuştan bu yana” ifadesinde belirgin bir aksaklık söz konusudur, belki “Doğduğumdan beri” şeklinde kullanılmalıydı. (50) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 290 / 5 = 58 10 NUMARALI ŞİİR GARİBİM, YOKSULUM Bir duvarın gölgesinde. (8) /A İten garibim, yoksulum. (8) /B Azığı yok heybesinde. (8) /A Biten garibim, yoksulum. (8) /B Yarım kuru ekmek payı. (8) /C Islatır, bulursa suyu. (8) /C Unutmuş sıcak uykuyu. (8) /C Zaten garibim, yoksulum. (8) /B Gece soğuk gece ayaz. (8) /D O sıcak nedir tanımaz. (8) /D Üstüne bir yırtık palaz. (8) /D Atan garibim,yoksulum. (8) /B El vursan kanar yarası. (8) /E Cebinde yok beş parası. (8) /E Soba diye sigarası. (8) /E Tüten garibim,yoksulum (8) /B Halin sordum şükür dedi. (8) /F Fazla bir şey söylemedi. (8) /F Etrafında köpek.kedi. (8) /F Yatan garibim, yoksulum. (8) /B Sormasam dert,sorsam ayıp. (8) /G Herhalde ailesi kayıp. (9) /G Çöplükten kâğıt toplatıp. (8) /G Satan garibim,yoksulum. (8) /B ..... der es rüzgâr es. (.) /H Harıl harıl uyur herkes. (8) /H Kış gününde bir tek nefes. (8) /H Yeten garibim, yoksulum. (8) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Fakat altıncı dörtlükteki “Herhalde ailesi kayıp” dizesi 9 hecelidir. Durak sistemi, genel olarak 4 + 4 olmakla birlikte, başta ayağı oluşturan dizeler olmak üzere bir çok dizede durak bulunmamaktadır. (80) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, ozan geleneğine göre yazılmıştır. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , yarım kafiye kullanılmıştır (İT – BİT – (ZATEN) – AT – TÜT – YAT – SAT - YET) . Aynı dizelerde (- an, - en garibim, yoksulum) ek ve kelimeleri redifi oluşturmaktadır. Redifi oluşturan eklerin ses olarak birbirine uyumsuzluğu, irticalen söyleyişte hoş karşılanırsa da, yazılı edebiyatta hata olarak kabul edilebilir. İlk dörtlüğün birinci ve üçüncü dizeleri arasında yarım kafiye (gölge – heybe) vardır. İkinci dörtlükteki kafiye yapısı hatalıdır. Zira üçüncü ve dördüncü dizelerde (su ve uyku kelimeleri kök (yarım kafiye) , (yu) ise rediftir. İlk dizedeki kök ise (pay) kelimesidir, sondaki ek (ı) ses bakımından diğer eklerle de uyumsuzdur. Ekler uyumlu olsaydı yarım kafiye diyebilecektik, uyumsuzluk nedeniyle kafiye de hatalı hale gelmektedir. Üçüncü dörtlükte tam kafiye, dördüncü dörtlükte zengin kafiye yapılmıştır. Beşinci dörtlükte kafiye hatalıdır. (dedi, söylemedi, kedi) kelimeleri arasında, ilk iki (di) ek olduğundan kafiye oluşturulamamıştır. Altıncı ve yedinci dörtlükte tam kafiye vardır. (75) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin tamamına hâkim olan yoksulluk temasıdır. Her dörtlükte, her dizede, yoksul insanların farklı bir hali ayrıntılarla incelenmiştir. (100) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmış olmakla birlikte, doğru kullanımı başarılı değildir. Bir – iki yerde nokta unutulmuş, birçok yerde virgül konulması gerekirken nokta konulmuş, bazen virgü veya noktadan sonra boşluk bırakılmamıştır. (30) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, basit halk şiiri üslubuyla yazılmıştır. Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. Ancak meram (bir sokak çocuğunun yaşantısı) , başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Dil anlaşılır biçimde kullanılmıştır. (80) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 365 / 5 = 73 11 NUMARALI ŞİİR TÜKENDİM Boşaldı kadehim hayale daldım (11) /A Bezgin dudaklara mühürdar oldum (11) /A Yağmalandı kalbim şiryanda soldum (11) /A Çoğaldı küllerim közde tükendim (11) /B Doymadım seyrana pervane döndüm (11) /C Gam vurdu bağrıma yıkıldı bendim (11) /C Aradım ummanı divane dendim (11) /C Aşıldı dağlarım düzde tükendim (11) /B Efkâr yağdı bulut tütmedi ocak (11) /D Susuz kaldı mevsim kurudu göcek (11) /D Kararsız dalıma konmadı çiçek (11) /D Soyuldu baharım yazda tükendim (11) /B Eğdirdim kaşımı gülmedi yüzüm (11) /E Sam değdi saçıma karardı gözüm (11) /E Kurudu yaprağım dövündü özüm (11) /E Sayıldı aylarım güzde tükendim (11) /B Titredi mızrabım tellerim sustu (11) /F Bozuldu düzenim makama küstü (11) /F Yoksul günlerimin kalmadı dostu (11) /F Yoruldu kavalım sazda tükendim (11) /B Dağıldım dört yana yuva kurmadım (11) /G Göçebe kuşlara adres sormadım (11) /G Oynaştım serapla düşü yormadım (11) /G Uzadı yollarım dizde tükendim (11) /B Gönül sarayımda dem süremedim (11) /H Yıkıldı dergâhım cem kuramadım (11) /H Tavlı taylarıma gem vuramadım (11) /H Sürüldü kervanım tozda tükendim (11) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, hatasız biçimde 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Durak sistemi, tüm dizelerde 6 + 5 olarak uygulanmıştır. (100) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, ozan geleneğine göre yazılmıştır. Ancak, ilk dörtlüğü ile son dörtlüğü eksik gibidir. Zira ayağın, ilk dörtlükte ikinci dizede de kullanılması gerekirdi. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , yarım kafiye kullanılmıştır (KÖZ – DÜZ – YAZ – GÜZ – SAZ – DİZ - TOZ) . Aynı dizelerde (- DE, - DA TÜKENDİM) ek ve kelimeleri redifi oluşturmaktadır. Redifi oluşturan eklerin ses olarak birbirine uyumsuzluğu, irticalen söyleyişte hoş karşılanırsa da, yazılı edebiyatta hata olarak kabul edilebilir. Ayağı oluşturan dizelerin başında rediflerle de olsa ses ve söyleyiş uyumu oluşturulması, söyleyişe güzellik katmıştır. İlk dörtlükte rediflerdeki ses uyumu bozulmakla birlikte yarım kafiye vardır (DAL – OL – SOL) . İkinci dörtlükteki kafiye yapısı hatalıdır. Zira BEND (BENT) kelimesi isim, -im iyelik ekidir. Diğer dizelerdeki DÖN fiil kökü, DE/N fiil gövdesi, -DİM ise geçmiş zaman ve şahıs ekidir. Üçüncü dörtlükte yarım kafiye varmış gibi görünüyorsa da, Türkçede “göcek” diye bir kelime bulunmadığından kafiye yapısı hatalı gibi durmaktadır. Göcek adlı bir beldemiz olmakla birlikte, dizede anlatılan göl veya gölet benzeri bir alandır. Dördüncü dörtlükte yarım kafiye kullanılmıştır (YÜZ – GÖZ – ÖZ) . Beşinci dörtlükte de, ikinci dörtlükte olduğu gibi kafiye hatalıdır. Altıncı ve yedinci dörtlüklerde yarım kafiye vardır. Ancak son dörtlükteki redif uyumsuzluğu ahenkte bozulma oluşturmaktadır. (40) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiire, yoksulluktan ziyade genel bir hoşnutsuzluk, serzeniş duygusu, doyumsuzluk hâkimdir. Şair, aç mı kalmıştır, giyecek elbisesi mi yoktur, bedelini ödeyemediği için elektriği, suyu mu kesilmiştir, ayakkabısı delik olup yeni ayakkabı alamadığı için ayağı mı ıslanmaktadır, hayatını devam ettirebilmek için nelere katlanmaktadır, hiçbir şey belli değildir. Şiir, mevhum bir olumsuzluğa fantezi olarak söylenmiş gibidir. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü bulunmakla birlikte, bir önceki paragrafta belirttiğim gibi, ortada somut bir yoksulluk yoktur. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (30) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmamıştır. Şiir Ozan geleneğine uygun olarak da düzenlenmediği için, doğrudan hata olarak kabul edilmiştir. Şiirde, göcek ve şiryan kelimeleri hatalıdır. Göcek kelimesinden ahenk bölümünde söz edilmiştir. Şiryan kelimesi, atardamar anlamına gelir ki, şiirde kullanılışıyla atardamar arasında herhangi bir ilgi bulunmamaktadır. (50) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, basit halk şiiri üslubuyla yazılmıştır. Şiirde okuyucuyu cezbeden bir ifade tarzı veya imgeleme bulunmamaktadır. Kullanılan imgeler, duygularla bütünleşmiş değildir, yalnızca söz olarak şiire girmiştir. Anlatımda, mantıksal sonuçları yanlış gelen bir şeyler hissedilmektedir. Bezgin dudaklara mühür vurulmasının anlaşılır bir nedeni olamaz, zira zaten konuşmamaktadır; küllerin çoğalması mümkün değildir; ummanı aramanın bir gayesi bulunmamaktadır, bulut efkar yağmışsa mevsim susuz kalmaz… gibi. Dil, genel anlamıyla anlaşılır biçimde kullanılmıştır. (55) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 275 / 5 = 55 12 NUMARALI ŞİİR YOKSULUN ÖLÜMÜ Dar gününde elinden tutmayacak sa devlet, (14) /A Vicdan firar etmesin, insaf hiç şaşırmasın.. (14) /B Bir de sahip çıkmaz sa, bel bağladığın evlat (14) /A Allah elden ayaktan, kimseyi düşürmesin... (14) /B Kulak veren olmadı, yoksulun avazına.. (14) /C İki damla yaş aktı gözlerinden ağzına, (14) /C Yutkundu, çıkmadı söz, dolandı boğazına.. (14) /C Allah kimseyi evlat eline düşürmesin... (14) /B Yoktu, yoksuldu, naçar, ele güne muhtaçtı.. (14) /D Adam düşünce çaptan, karı da ele kaçtı. (14) /D Oğlu var, kızı vardı, ama onlar da açtı, (14) /D Allah gördüklerinden kimseyi düşürmesin... (14) /B Adam, olan aklını sonunda yitirmişti, (14) /E Onu öyle sahipsiz koyanlar bitirmişti.. (14) /E Kader onu yoksullar evinde yatırmıştı (14) /E Allah kimseyi sıcak yuvadan düşürmesin... (14) /B Birgün köprüde yattı, birgün çıkmaz sokakta, (14) /F Dondu yorgun bedeni, kaldığı soğuk parkta.. (14) /F -Yoksulun biri- dendi, şimdi cesedi morgta, (14) /F Allah vicdansızlara kimseyi düşürmesin... (14) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, hatasız biçimde 14’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Durak sistemi, tüm dizelerde 7 + 7 olarak uygulanmıştır. (100) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, halk şiiri tarzında yazılmakla birlikte daha serbest formdadır. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , kafiye bulunmamaktadır. Uyum (düşürmesin) redifiyle sağlanmaya çalışılmıştır. Üstelik ilk dörtlüğün ikinci dizesinde de farklı bir kelime (şaşırmasın) kullanılmıştır. Ayağın bu şekilde kullanılması hata üstüne hatadır. İlk dörtlüğün birinci ve üçüncü dizeleri arasında yarım kafiye kullanılmıştır (DEVLET – EVLAT) İkinci dörtlükte de yarım kafiye vardır (avaz, ağız, boğaz) . (ına) ekleri rediftir. Üçüncü dörtlükte (muhtaç, kaç, aç) kelimeleri arsında tam kafiye vardır. (tı) ekleri rediftir. Dördüncü dörtlükte yarım kafiye kullanılmıştır (YİT – BİT - YAT) . Redifteki ses uyumunda eksiklik vardır. Beşinci dörtlükte, kafiye bozulmuştur. (Morg, park, sokak) kelimeleri arasındaki uyum kulağa yöneliktir. (30) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin tamamına hâkim olan yoksulluk temasıdır. Her dörtlükte, her dizede, yoksul insanların farklı bir hali olmasa da, yoksulluğun farklı bir sonucu anlatılmıştır. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü vardır. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (90) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kısmi hatalar olsa da, doğru biçimde kullanılmıştır. Belki aceleyle, üç nokta konulması düşünülen yerlere iki nokta konulduğu olmuştur. “Kader onu yoksullar evinde yatırmıştı” dizesinin sonuna işaret konulmaması da bir başka hatadır. “tutmayacak sa”, “çıkmaz sa” kelimelerinde imla hatası vardır, zira şart ekleri ayrı değil birleşik yazılır. “morgta” kelimesinin doğru yazımı da “morgda” şeklindedir. (70) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, halk söyleyişiyle edebi söyleyiş arasında, kendine has bir üslup bulunmaktadır. İmgeler ve deyimler oldukça başarılı bir biçimde kullanılmıştır ve okuyanı ruhsal olarak etkileyecek niteliktedir. Ancak, şöyle olsaydı daha güzel olurdu denilebilecek ifadeler de bulunmaktadır. Örneğin “Allah elden ayaktan, kimseyi düşürmesin” ifadesi “Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin” şeklinde, aslına uygun olarak kullanılabilirdi ve duraklarda herhangi bir bozulma da söz konusu olmazdı. Yahut “Allah kimseyi sıcak yuvadan düşürmesin” sözünde “düşürmesin” sözü, öncesindeki kelimelerle mütenasip değildir. Bir başka yönden, devam eden olaylara bakıp, “bu da nasıl oldu? ” denilebilecek olaylar anlatılmakta, tutarsızlık ortaya çıkmaktadır. Örneğin adam, çocukları bakmadığı için huzurevine düşmüşken, birdenbire sokakta donarak ölmektedir. Yoksullar evinden nasıl ve niçin çıktığı belirtilmediği için, olaylar arasında kopukluk oluşmaktadır. Dil, genel anlamıyla anlaşılır biçimde kullanılmıştır. (80) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 370 / 5 = 74 13 NUMARALI ŞİİR YORAR YOKSULLUK Mademki insandır saygı duyalım (11) /A Garibin gönlünü yorar yoksulluk (11) /B Gelin bu soruna çare bulalım (11) /A Fakirin belini kırar yoksulluk (11) /B Tok açın halinden anlamıyorsa (11) /C Yetimin hakkını çalıp yiyorsa (11) /C Fakirlik doğuştan kader diyorsa (11) /C Beşikten mezara sürer yoksulluk (11) /B Kaynağımız boldur herkese yeter (11) /D Toprağın altında servetler yatar (11) /D Adil bölünmezse çok çabuk biter (11) /D Ansızın kapıyı vurur yoksulluk (11) /B Yoksulun umudu tükenir ise (11) /E Devlete güveni hiç kalmaz ise (11) /E Toprak yabancıya satılır ise (11) /E Gözü olanlara yarar yoksulluk (11) /B Gaflet uykusundan uyanmak gerek (11) /F Yatırım istihdam en büyük erek (11) /F Bu gidişle bir bir, boşalır terek (11) /F Ülkemde her yanı sarar yoksulluk (11) /B Beş şarttan biridir zekat islamda (11) /G Böyle emredilmiş yüce kelamda (11) /G En kolay vergidir maddi anlamda (11) /G Hakkıyla verilse kurur yoksulluk… (11) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, hatasız biçimde 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Ölçüyü sağlamak için kelimelerde herhangi bir tahrifat yapılmamıştır. Durak sistemi, tüm dizelerde 6 + 5 olarak uygulanmıştır. (100) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, halk şiiri tarzında yazılmıştır. Genel değerlendirmeyle kafiye kullanımı başarısızdır. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , ozan geleneğine göre yarım kafiye uygulanmıştır (YOR – KIR – SÜR – VUR – YAR – SAR – KUR) . Halk şiiri dışında, kafiye ile birlikte rediflerde de ses uyumu olması şarttır. Halk şiirindeki aksine durum, şiirlerin irticalen söylenmesinden kaynaklanan bir hoşgörüdür. Yazılarak oluşturulan şiirde ise bu durum hatadır. Ayağı oluşturan rediflerde, (YOKSULLUK) kelimesi dışındaki ekler ses uyumuna sahip değildir. İlk ve ikinci dörtlüklerde ayak dışında kafiye bulunmamaktadır. Uyum, rediflerle sağlanmaya çalışılmıştır. Üçüncü dörtlükte (YET, YAT, BİT) kelimeleri arasında yarım kafiye vardır. Ancak redifi oluşturan eklerde ses uyumu bozulmaktadır. Dördüncü dörtlükte de kafiye yoktur. Uyum redifle sağlanmaya çalışılmıştır. Beşinci dörtlükte, zengin kafiye (GEREK, EREK, TEREK) , son dörtlükte de yine zengin kafiye (İSLAM, KELAM, ANLAM) kullanılmıştır. (30) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, yoksulluktan ziyade yoksulluğun sebepleri ve yoksulluğun nasıl ortadan kaldırılabileceği anlatılmıştır. Yoksulluk nedeniyle oluşabilecek durumlar şiirde yoktur. Şiiri oluşan dörtlüklerde anlam ve tema bütünlüğü bulunmaktadır. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (60) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, (bir adet virgül dışında) noktalama işareti kullanılmamıştır. Son dörtlükte şairin isminin geçmemesi dışında şiir Ozan geleneğine uygun olarak düzenlenmiştir. Eğer o virgül kullanılmasaydı, noktalama işareti kullanmamak şairin tarzı da olabilirdi. Bu nedenle noktalama işareti kullanılmaması, hata olarak kabul edilmiştir. Yazım bakımından “islamda”, kelimesinin kullanımı hatalıdır, “İslam’da” şeklinde yazılması gerekirdi. (50) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, tümüyle halk şiiri söyleyişi hâkimdir. İfadeler tümüyle düşüncelere dayanmakta, duygular işe karışmamaktadır. Bu nedenle de okuyanda, yoksullara karşı duygusal bir yakınlık veya acıma duygusu oluşturamamaktadır. Dil, genel anlamıyla anlaşılır biçimde kullanılmıştır. (60) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 300 / 5 = 60 14 NUMARALI ŞİİR YOKSULLUK Nereye gittimse hep ardım sıra, (11) / A Yük oldu sırtıma geldi yoksulluk. (11) /B Uğraştım didindim geçeyim kâra, (11) /A Her yerde aradı buldu yoksulluk. (11) /B Sıladan gurbete olmuşum sürgün, (11) /C Gece uykum bölük gündüz tedirgin, (11) /C Dur durak bilmedim üzgün ve yorgun, (11) /C Rahatımı elden aldı yoksulluk. (11) /B Ne deyim dostlarım halim sırlaştı, (11) /D Hesap soram dedim bana hırlaştı, (11) /D Ayrılmaz hanemde durdu yerleşti, (11) /D Sanki ebedi kök saldı yoksulluk. (11) /B Hem garibim hem de boynum büküldü, (11) /E Saçlarım ağardı dişim döküldü, (11) /E Gurbet illerinde ömrüm söküldü, (11) /E Yıllarımı bir,bir çaldı yoksulluk. (11) /B ŞİİRİN ÖLÇÜ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, hatasız biçimde 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Ölçüyü sağlamak maksadıyla bazı kelimelerde tahrifat yapılmıştır: NE DEYİM, SORAM. Durak sistemi, tüm dizelerde 6 + 5 olarak uygulanmıştır. (90) ŞİİRİN AHENK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiir, halk şiiri tarzında yazılmıştır. Genel değerlendirmeyle kafiye kullanımındaki başarı zayıftır. Dörtlüklerde ayak olarak kullanılan dizelerde (B) , ozan geleneğine göre yarım kafiye uygulanmıştır (GEL – BUL – AL – SAL - ÇAL) . Halk şiiri dışında, kafiye ile birlikte rediflerde de ses uyumu olması şarttır. Halk şiirindeki aksine durum, şiirlerin irticalen söylenmesinden kaynaklanan bir hoşgörüdür. Yazılarak oluşturulan şiirde ise bu durum hatadır. Ayağı oluşturan rediflerde, (YOKSULLUK) kelimesi dışındaki ekler ses uyumuna sahip değildir. İlk dörtlüğün birinci ve üçüncü dizeleri arasında tam, ikinci ve üçüncü dörtlükte yarım, dördüncü dörtlükte ise tam kafiye yapılmıştır. Ancak 1., 2. ve 3. dörtlüklerde şeklen kafiye bulunuyor olsa da, kullanılan kelimelerin ses yapısı nedeniyle ahenk oluşamamıştır: (ARDIM SIRA – GEÇEYİM KÂRA) , (SÜRGÜN – TEDİRGİN – YORGUN) , (SIR/LAŞTI – HIR/LAŞTI – YER/LEŞTİ) (45) ŞİİRİN MUHTEVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirin teması, yoksulluk değil, ne olduğu belli olmayan (mevhum) bir yoksulluktan şikâyettir. Yoksulluk nedeniyle oluşabilecek durumlar şiirde yoktur. Şiiri oluşan dörtlüklerde, işlenen (işlenmesi gereken değil) konu bakımından anlam ve tema bütünlüğü bulunmaktadır. Şiirde, ahlaka aykırı, siyasi maksatlar güden, kişileri hedef alan bir husus bulunmamaktadır. (40) ŞİİRİN NOKTALAMA VE İMLA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, noktalama işareti kullanılmıştır ama yeterli şekilde kullanılmamıştır. Örneğin sıra cümleleri arasında virgül bulunmamaktadır. Dize içinde kullanılan tek noktalama işareti (Yıllarımı bir,bir çaldı yoksulluk) de hatalıdır. Zira tekrarlanan kelimeler arasına virgül konulmaz. Konulan virgülden sonra boşluk da bırakılmamıştır. Yazım bakımından “Ne deyim” ve “soram” kelimelerinin kullanımı hatalıdır, “soram” kelimesinin ölçüye uydurmak için kısaltıldığı kabul edilebilirse de, “Ne diyeyim” ifadesinin halk dilinde kısaltılmış hali “ne deyim” değil” “ne diyem” şeklindedir. (40) ŞİİRİN DİL ve ÜSLUP YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ: Şiirde, tümüyle halk şiiri söyleyişi hâkimdir, yani özgün bir üslup oluşturulamamıştır. İfadeler olabildiğince içtendir. Ancak suyun akışı gibi bir akıcılık bulunmamaktadır. Dil, genel anlamıyla anlaşılır biçimde kullanılmıştır. (60) SONUÇ OLARAK VERDİĞİM PUAN: 275 / 5 = 55 Saygılarımla Hasan KOCABAŞ (M.KAYRA)
Basri Turan
Yoksulluk Yakamda
Boranında, yağmurunda, kışında, Çocuk iken daha sekiz yaşında, Sığırtmaçlık yaptım davar peşinde, Yoksulluk yakamı bırakmadı hiç. Beşikte yitirdim daha anamı, Engeller kuşattı tüm hayatımı. Yoldaştır dünyanın cefası, gamı, Yoksulluk yakamı bırakmadı hiç. Bazen arazide, bazen şehirde, Amelelik yaptım inşaatlarda. Çare bulamadım çektiğim derde, Yoksulluk yakamı bırakmadı hiç. Ağustos 2003
Necdet Uçan
Yoksulluktan
boğazı varoşların tepesinden tiyatroyu salonun son sırasından futbol maçını kale arkasından izliyorsam yokluktandır gözü çıkası yoksulluktan ne görgüsüzlük ne ilgisizlikten Eylül 2015
Ramazan Kılıç
Yoksulluk YOL Aldırmazsın
Sevsekte sevmez sevgili Bakışları hep etkili Sevgim yetmez sevsem onu Ya şans ver ya sal eceli Yoksulların benzi soluk Sevilmezki gelir soğuk Çekilecek çile değil İnan bana bu yoksulluk Yoksulluk bilmezler halden Konuşmazsın aynı dilden Bilgin olsan sevilmezsin Sevsen yürekten gönülden Yoksulluk yol aldırmazsın Sap samanı kaldırmazsın Git başımdan derim her gün Sevilmezsin aldırmazsın Yoksulluk bana zorun ne Bende insanım sorun ne Şanslarıma çelme taktın Yaptığın ne ettiğin ne... KİLİS 1986
Mehmet Macit
Yoksullukla Savaşım
(Hikâye) Günlerdir, ılık bir mutfağın sünger kanepesinde oturmakta, pencereyi örten tülün ardından ara sıra yoldan geçenleri izlemekteyim. Çoğu zaman hiçbir şey düşünmeden, öylesine dalgın dalgın bakıyorum. Dışarıda güneş kendini göstermiş olsa da, bu durumun aldatıcı olduğunu anlamam zor olmamıştı. Pencereyi açıp biraz hava almak istediğim anda, içeri dolan aşırı soğuğun etkisiyle iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Tekrar yerime otururken, şu an binlerce insanın yokluk, yolculuk, savaş veya başka nedenlerle yeterince korunamadıkları için, aşırı soğukların etkisinde yaşadıkları zor anları aklıma geldi. Büyük, küçük yaşlı genç milyonlarca insanımız, Ülkemin pek çok bölgesinde şu veya bu nedenle soğukla mücadele etmekteydi. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar, gelir seviyesi çok düşük olan aileler ve sokaklarda yaşayan binlerce yoksul, şu anda Allah bilir ne acılar çekiyorlardı. Dünyanın pek çok bölgesinde ve komşu Ülkelerde de buna benzer durumlar yaşanıyordu. Bu zor durumdan en çok da çocuklar ve yaşlılar etkilenmekteydi. İnsanlığın geldiği bu noktada maalesef çok acılar yaşanıyor, medeni ülkeler değişmeyen sömürü zihniyetleriyle, gelişmemiş Ülkelerdeki bu durumlara karşılık duyarsız kalmakta veya sadece göstermelik demeçlerle günü kurtarmaktaydılar. Küçük fakat sıcak bir odada, yalnızlığımdan şikâyet ettiğim için kendime kızdım. Yerime oturup gözlerimi tekrar pencereye çevirdiğim zaman, yıllar öncesinde yaşadığım anılara dalıp gitmiştim. Henüz karlar tam olarak erimemiş, kuzeye bakan yamaçlar ve çukur alanlarla yüksek yerler, tamamen karlarla kaplıydı. Mart ayının sonu olsa da, yöremizin oldukça yüksek bir yerde bulunması ve Karadeniz dağlarının sert ikliminin etkisinde kalması nedeniyle, buralara bahar geç geliyordu. Kış aylarının hayli sert ve uzun olması, bazı ailelerde olduğu gibi bizim evde de bir takım sıkıntılara yol açmıştı. Elimizde, avucumuzda hemen hiç para kalmamış, unumuz ve diğer kış yiyeceklerimiz bitmek üzereydi. Eksiklerimizin bir kısmı, köyümüzde durumu iyi olanlardan borç karşılığında giderilmiş, şimdilik sıkıntı atlatılmıştı. Ama bu borçlar bir şekilde ödenecekti. Babam hasta ve yaşlı, dört çocuğum ise küçüktü. Bütün sorumluluğun benim üzerimde olduğunu biliyor ve bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum. Köyde, ot biçim zamanına kadar pek iş olmazdı. Olacak işleri de eşim ve babam yapabilirdi. Ben, bizim memlekete yakın, sahildeki sıcak şehirlere gidip çalışabilirdim. Yapacağım iş, bahçe işi, hamallık veya amelelikti. Çalışmak için gitmeye kara verince, durumu aileme ve babama açtım. Eşim boynu bükük, verdiğim karara itiraz etmemişti. O da biliyordu ki, geçinmek için bir şeyler yapılmalıydı, fakat kocasının kış sona ermeden yola çıkmasını da istemiyor, ancak sesini de çıkarmıyordu. Babam, gitmeye kararlı olduğumu anladığı zaman, sırtımı sıvazlayarak hayırlar dilerken, Allah yolunu açık eylesin diye dua ediyordu. Küçük bir hazırlığın ardından, yolculuk için kararlaştırılan gün geldiğinde, sabahın er vakti yola çıkmalıydım, aksi halde gün kararmadan dağları aşıp Rize’nin yüksek köylerine ulaşamazdım. Köyden bir arkadaş, yolun yarısına kadar bana eşlik edecek, kalan kısmını tek başıma gidecektim. Yolculuk günü sabahı, evde herkese veda ettikten sonra, arkadaşımla beraber mart ayının sert ayazında yola çıktık. Yanımıza biraz yiyecek almış, benim giysilerim de tahta bir bavula konularak bir eşeğe yüklenmişti. Evden ayrılmanın verdiği hüzün ve gideceğim yolun tehlikeli olmasının heyecanını derinden hissederek, biraz korku, biraz endişe ile yola çıkmıştım. Sabahın er vakti olduğu için dağlarda havanın nasıl olduğu anlaşılmıyor, ama köyümüzdeki aşırı ayazdan havanın açık olduğu görülüyordu. Yolumuzun başladığı ilk kısımlar yokuş yukarı olduğundan bizi yorsa da, bunu düşünecek ne zaman, ne de duracak vaktimiz vardı. Koşar gibi yol alıyorduk. Arkadaşım benden rahattı, çünkü o geriye dönecek, ben yalnız başıma dağı aşacaktım. Şuradan buradan konuşarak, bir ara durup bir şeyler yedikten ve biraz nefeslendikten sonra aynı hızla yola devam ediyorduk. Gün aydınlanmış, hava açıktı. Doruklarda bulut görülüyordu, ancak benim gideceğim yüksekliklerde berrak bir gökyüzü, içime bir ferahlık veriyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamış, ayrılık yerine gelmiştik. Arkadaşıma sarılıp veda ettikten sonra, tahta bavulumu elime almış, korku ve heyecan içinde arkama bile bakmadan, karlı tepelerin arasından koşar gibi gidiyordum. Yerdeki kar, soğukların etkisi ile sertleşmiş olduğundan, fazla zorlanmadan ve batmadan yürüyebiliyordum. Hava açık olsa da, bu yüksek dağlarda hava her an değişebilir, bir tipi ile karşılaşabilirdim. Bu dağlardan birkaç defa geçmiş olsam da, sis anında veya yoğun kar yağışında kaybolmam işten bile değildi. Aklıma bazen çocuklar, bazen eşim, bazen büyüklerim geliyor, bir an önce gideceğim yere varmanın telaşı içinde, yolumun da düz olması nedeniyle adeta uçar gibi yol alıyordum. Arkadaşımdan ayrılalı iki üç saat olmuştu ki, düz bir bölgeden geçerken birden korku ve endişeyle olduğum yerde kaldım. Önümde taze ayı izleri vardı ve yönü gideceğim yöne doğru gidiyordu. Ama ortalıkta her hangi bir canlı da yoktu. Ne yapmalıyım Allah’ım, diye derinden derine düşünmeye ve ağır ağır yol almaya devam ediyordum. Geri dönmem mümkün değildi, çünkü yolun çoğunu gelmiş, birkaç saat içinde dağın öbür yamacındaki köylere ulaşmış olacaktım. Ya izler! Geride kalanları düşünüyor, korkudan titriyor, bir başıma bu dağlarda kalmanın zorluğunu bedenimin her yanında hissediyordum. Aklıma çok kötü şeyler de geliyordu. Bu mevsimde ayılar uykudan yeni kalktıkları için aç olurlar ve insanlara da saldırırlardı. Çocukluğum bu hikâyeleri dinlemekle geçmişti. Ayının izleri arkasında ne kadar yürüdüğümü bilemeden, bir baktım ayı izleri yön değiştirdi. Aşağılara doğru bir yerlere gidiyordu. Allah’ım sana şükür, derken o kadar çok rahatlamıştım ki, içinde bulunduğum durum anlatılacak gibi değildi. Üzerime baskı kuran korku, bir anda hafiflememe neden olmuş, yolumun aşağıya dönmesinin de verdiği rahatlıkla bazen kayıyor, bazen yürüyor, bazen de koşuyor, yel gibi esiyordum. Hava bozulmamış, yolculuğum sırasında beni zor durumda bırakmamıştı. Karlarda yer yer erimiş olduğundan yolumun azaldığını anlıyor, bu durum daha da sakinleşmemi, rahatlamamı sağlıyordu. Ne kadar koştum, yürüdüm bilmiyorum, ikindi vakti sıralarında, gideceğim köyleri uzaktan görmeyi başarmıştım. Terden sırılsıklam olmuş, ağzımdan, burnumdan duman tütüyordu. Artık yavaş yürüyor, hatta türkü bile mırıldanıyor, sevinç içinde köye yaklaşıyordum. Hayatımın en zor yolculuğu olarak hatırladığım bu yolculuk, yoksulluğun verdiği savaşlarımdan biriydi. Belki, böylesi tehlikeli ve zor yolculuğu bir daha yapmadım, ama yaşamda daha nice zorluklar var ki, yaşadıkça anladım. Mehmet Macit 13.01.2014 Samsun
Nizamettin Gökbulak
Yoksuluk
Çok çalışırım hep faydasız, Gördüklerime ağlarım çaresiz, Bir gün ecelim gelirse ansız, Başımın belası yoksulluk bitmez., Durmadan sağa sola koşarım, Boş oturmaktan hep usanırım, Yoksul halime içimden ağlarım, Davet edilen yerlerden kaçarım, Fakirin derdini dinleyen olmaz, Canı gönülden el atanım olmaz, Yoksul hastayı hiç soran olmaz, Kahrımdan ölsem dost aldırmaz. Yaşarken san ki ruhen içten ölüyüm, Hayatta yoksulluğun iki büklümüyüm, Durmadan hep ağlayan yüzü gülmeyenim, Şaşırmışım yollarımı çareler bilmeyenim….
Göktu Kara
Yoksulun Nesli
açlık leylim güzelim sakınımlı yaşamlar üzgün kızarmış gözler yazık yoksuluz bu çağda ukdem leylim güzelim eller kuru nana özlem sevdam esketek yazık yoksuluz bu çağda
Altan Bekir Esen
Yoksuluz işte
Hiç kimse mutlu değil hayatta.. Çocuklar bile.. Hep birşeyler eksik,bir seyler yarım.. Kimi kalpden dem vurur, Kimi cepten.. Yoksulluk işte.. yoksuluz işte..
Ozan Ali Aydın
Yoksuluk Bışımda Bela Gardaşım
Çıkamaz olmuşum çarşı pazara Yoksulluk başıma bela gardaşım Çoluk çocuk giysi ister bu ara Almamak içimde yara gardaşım Ellerim boş eve nasıl gideyim Çoluk çocuk ekmek ister nedeyim Çare olsa çeketimi satayım Yoksulluk başıma bela Gardaşım Esnaftan kaçarım borçlar birikmiş Eyer yoksul isen ölmen gerekmiş Yada piyangoyu vurman gerekmiş Yoksulluk başıma bela gardaşım Eş dost uzak durur boş ise cebin Yoksulluk hastalık yoktur bir habım Ay sonunda tutmuyorki hesabım Yoksulluk başıma bela gardaşım Ceket yırtık ayakkabı su çeker Zenginin cebinde akrep var kakar Yoksul isen gül yüzüne kim bakar Yoksulluk başıma bela gardaşım Zengin arabası dağdada yürür Aç tavuk kendini anbarda görür Zenginde yok satar fakirde gurur Yoksulluk başıma bela gardaşım Can Alim var olsa bu dünya senin Penbe düşler kurmak neyime benim İşin yürür eğer var ise dayın Yoksulluk başıma bela gardaşım
Ejder Köse
Yoksun
Ne Güzeldi Ellerini Tutabilmek Meleğim İlkbahar Rüzgğarının Tadını Gözlerinde Yaşayabilmek Ne Güzeldi Her Nefeste Varlığını Hissetmek Şimdi Yoksun Ne Hallerdeyim Gel De Gör Güzel Meleğim…! Sen Yoksun Dökülüyor Şimdi Gözümden Hasret-İ Baran Katresi Sen Yoksun Yanıyor Şimdi Yüreğim Nar-I Hicranla Gel Bir Nisan Yağmuru Ol Şu Bahr-I Çilede Islat Yanan Yüreğimi Gözyaşlarınla Bir Sadef Misali…!
Zeki Altaş
Yoksun
Ben bu sevdanın acısını, an be an yüreğimde yaşarım. Sarı örtülü o küçük masada, hala seni bekliyorum, ama yoksun, yoksun işte… Biliyormusun! Yıldız düşmüş gözlerine düşerim, Ellerimi uzatıp ellerine düşerim. Bir bardak çayda kaybolur, Sarı örtülü o küçük masada, Boşluğa düşerim. Seni beklerim, ama yoksun, yoksun işte… Şimdi bir hüzünlü şarkının bestesindeyim. Sevdamız çakılı beynime. Şarkımız çalar, eşlik ederiz. Ardından yeminler ederiz. Sarı örtülü o küçük masada, Seni dinlerim. Ama yoksun, yoksun işte… Bir tutam gül vardı. Seni seyrettim durdum. Sarı örtülü o küçük masada, solmayın diye yalvardım. Fırtınalar esti gönlümde. Seni aradım maziden, ama yoksun, yoksun işte… Şimdi boynu bükük haldeyim. Mahsun mahsun bakarım. Etrafımda cıvıl cıvıl cocuklar, Sarı örtülü o küçük masada, Oyunlar oynamaktalar. Sana bakındım durdum. Ahh kızım yoksun, Yoksun işte, Yoksun işte…
Murat Polat 2
Yoksun
Ağlattın, kırdın, belki unuttun Sanki sen sondun... Öyle değil ey sevgili Sen benim için yoksun... Murat Polat 14 Şubat 2006
Mine Türk Ay
Yoksun
YOKSUN Saat 03: 00 Sen yoksun. Zifir gecelerime, Yıldız yıldız, Yağıyorsun. Düştüğün yeri, Aydınlatırken, Dağlayarak, Yakıyorsun… 7.4.2011 Mine Türk Ay
Sedat Sözen
Yoksun - 2
Seni aramakla geçti yıllarım, sessiz sedasız, Her yerde izin, kokun var ama sen yoksun, Bir ömür tükettim, bittim, sensiz sevdasız, Aldığım her nefes bir ceza senden yoksun... (01.12.2007 - Bursa)
Recep Metin Yerdelen
Yoksun...
Hayatı anlatmak insanlara ve zamana belki çok kolay. Kelimelerle şiirlerle ve gerçek öykülerle ama sana zor be güzel. Halen beklentilerini anlayamıyorum, hayattan nedir isteğin. Sanırım bunda en büyük etken avunduğun güzelliğin, bu nedenle mi 26 yaş. Yüzündeki kırışıkların arttığı, artık sürdüğün boyaların çözümlemediği ve daha fazla yönleri ile tanıdığın insanları tanımak için mi. Evet bir bayan için sınır bir yaş. O zaman mı anlayacaksın sana gelenin ben olduğumu, Aslında sana bu kadar uzaktan sevda kelimeleri kullanmak zor. Henüz seni tanımadan. Beraber oturup yemek yemeden, yanında müzik dinlemeden Yada, yada seni o sıcaklığınla yada soğukluğunla hissetmeden. Ve geçen zaman yaptığın uzun telefon konuşmaları beklide gerçekten ailen ile. Ama dedim a korkular beklide aynı anda birden çok sevgiye cevap vermek zorundasın. Seç bakalım dercesine. Ama ben seçim olamam çünkü sende seçim değilsin. Hayattan, bayanlarda koptuğum ve sevgi arayışında olduğum bir zamanda sen oluştun. Evet neden bilmiyorum seni hissettim. Daha genç bir bayan ararken o yaşa uygun diye duruldum, Bakirelik kavramını unutup sana sensiz kavuştum, Ama bu sayede hayatı insanları yaşamı ayrılığı ve ihaneti bileceğini umdum, Dedin ki ben ihanet yaşamadım, peki senden ayrılmakta bir ihanet değil mi? Neden bozuldu o dünyan, acaba ı seni kendi için ilk düşünürken bunu yaşayamadı da ondan mı? Bir insan neden birlikteliğine kara verdiği insandan ayrılsın. Yoksa asıl yüzünüz evlendikten sonramı orta çıktı. Ben baştan söyledim sana. Belki basit çözümler ama net çözümler. Bunlarla kendini hem arklı hem de sade hissedecektin. Tırnakların kısalığı, ojeler, daha az makyaj hatta hiç. Giydiğin spor ayakkabı. Hiç, etek kullanmamak. Saçlarının uzunluğu ama asla haftalıkta olsa kuaför seçimi yapmaman. Bunlar önemli. Benimle iken ben sana değer veririm, diğerleri ayrıntılar. Elbette hoş bir bayan olman önemli ama ben yanımda bir süs eşyası taşımıyorum. Bakımlı olman, temiz olan sen olmalıydın Aslında işin özü şu; yanımda olmalıydın…Ama yoksun…
Vedat Akdeniz
Yoksun
YOKSUN Sen yoksun işte Karanlıkta ışığı yakan ellerin yok Sabahleyin güneş gibi doğan gözlerin yok Dahası kapı gıcırtısından sonra Odayı dolduran sesin Ve yastığıma vuran gülüşlerin yok Kim bilir daha kaç gece olmayacaksın Güneş kaç kez sensiz doğacak odama Ve kent kaç gün daha yokluğunu kaldıracak An gelecek tek ben değil Bu şehrin bütün sokakları da Sensizlikten çıldıracak 28.05.2004 www.akdeniz.orgfree.com
Fazlı Akkuş
Yoksun
On altı Mayıs İki bin bir Çarşamba 23:01:25 Kocaeli Biliyor musun; Yoksun…
Yüksel Akkas
Yoksun 3
Yalnizligin caresiz kollarinda Seni bekliyorum Her gun Her gece Her saat basi Umitsizlik coktu yuregime Seni ariyorum sokaklarda Yollarda Belki gelirsin diye Bekliyorum her an her yerde Sen yoksun diye Aglamak istesemde Agliyamiyorum nedense 24 haziran persembe 1999
Hakan Gündoğdu
Yoksun...
Yoksun, sus pus olmuş, avazın çıktığı kadar susmaların. Göz yaşlarım kan ağlar yüreğime, sancısıdır uzakların... Yine yoksun... Bitip tükenmez bekleyişlerim... Ansızın, sızlarsa yüreğin dalarsa uzaklara gözlerin... feryat; sensizliktir, sessizce kulak çınlamalarım...
Tülay Taflan
Yoksun
Çiseler gözyaşlarım ağır ağır Karışır gider yağmur damlaları arasında Bugün yine sensiz günlerden biri Feryat feryat kanıyor içim Derinlerde dinmek bilmeyen bir acı Alışmak kolay değil öyle bir anda Şimdi çok uzaklardasın Başka başka şehirlerdesin benden Belki aynı havayı soluyoruz Aynı gökyüzünü seyrediyoruz Aynı yıldızları izliyoruz belkide için için O an birden döküldü yaprak yaprak hüzün Bir karanlık esti gittiğin yerden Bir daha dönmez Artık bekleme dercesine..
Vedat Aydemir
Yoksun
Ne sevda, ne aşk, ne tutku, Ne hazin, ne acı, ne karanlık, Ne bir rakı şişesi, ne bir sigara paketi, Ne de bir alyans parmağındaki Sen yoksun Uyumuyor şehir. Boş bomboş her yer Sen yoksun Şehir boş
Ahmet Dalkiz
Yoksun
inadına yaşamak gibiydi hayallere sarılmak hedefler benimdi hepsi bir tutku bir ümit sıcak bir arzuydu belkide hepsini vurdular şimdi hedefte ben varım içinde derin yaralar sakın gelme korkarım umutlar tükendi yürünecek bir yol bile yok ve sonunda bekliyen hiç kimse bir sen olsan yeterdin direnirdim HERŞEYE.
Onur Adıktı
Yoksun
sen sözümde bir senettin. bülbül feryat etmiş etmiş dalına. şimdi ben ağlıyorum kara bahtıma. sevgisiz açan güller solar. aramıza örmüşler koca bi duvar. gönlümdeki duygalar. seni bana sorar....
Yasemin Şentürk
Yoksun...
Gelemeyen yaz, Bitemeyen kış, Ve baharın bulutlar ardındaki hüznü… Öylesine koyu ki dünyanın rengi Sevgilinin külleri gibi, Çöküyor üzerime gri bir gökyüzü…
Hüseyin Sığırtmaç
Yoksun
Gönlünün köşküne koydun kimleri! Saatleri saydım günde de yoksun. Kasırgadır bende aşkın imleri! Çağrılara baktım önde de yoksun. Bakalım ne kadar sürecek yasın! Bilmem duyar mıyım bir daha sesin! Aklımda endişe; bir hal var kesin. Her yana bakarım yönde de yoksun. Dalgıç olmayınca derya boylanmaz. Bir varla bir yokla gönül eğlenmez. Aşkı tadanlara sevda söylenmez. Haftayı yokladım onda da yoksun. Hasretin olsaydı çekerdin teli. Yoksa benden öte sardın mı eli! Sığırtmaç vefa der; divane, deli! Baktım mesajlara sonda da yoksun. Antalya 09 Eylül 2008 Hüseyin Sığırtmaç Gama battım zulmet gökü tutanda Arzin yüzü mürgüleyip yatanda Son menzile kervan gelip çatanda Baktım son anımda bu günde yoksun......Gulnare Leman
Seyfullah Öztürk
Yoksun
Sen yoksun diye doğuyor ay ve göğe serpiştiriliyor yıldızlar. Kuldan yoksun kalan kula Râb'den hüzün dolu sanat avuntusu...
Ali Magemizoğlu
Yoksun
ve yoksun soğuk bir savaş başlatıyorum dünyaya tek başıma bunca fahişenin bunca aymazlığın üstesinden gelinir de sensizlik koca bir tabut gibi alıyor içine sorgusuz
Faruk Elma
Yoksun
yine sabah oldu yine yoksun bir haftadır dayanılmaz oldu bu yokoluşlar leylasını kaybetmiş mecnun gibi dolaşıyorum ortalarda sabahları ancak rüyalarda grüyorum seni senden ayrılmak istemiyorum ağlıyorum çaresizliğime yavaş yavaş doğrulabildiğim yatağımda dilimde hep aynı kelime ''yoksun'' yüzümü yıkarken ayna bile kullanmıyorum artık bulanık ifadeyi görmeme adına sen olmadıktan sonra yıkamanında temizliğinde hiç bir anlamı yok her sabah aynı şey çoçuksu bir sevinç yok içimde
Semra Şahin
Yoksun
Yoksun! Yokluğun beş kuruşsuz kadar yoksul Eriyip bitmekte gün Geceden fışkıracakken bugün Sen yoksun Ben senden yoksun Yokluğunsa çıplak ayak, çıplak ten, çıplak yürekte Başlarkenki kadar değilse de Dünkü kadar yoksul Sen yoksun 02/09/2002 Gazi Mah./İst.
Yurdanur Altan
Yoksun Artık
Ne sabahlar gördüm ben Yanlızlıgın tam dibinde Hiç böyle koymazdı ayrılık Hatıra bana bir kıyak yaptı cano Seni yolda gördügüm ilk an Kalbim aşkın ile doldu bir an Benim olmalıydın her an Hatıra bana bir kıyak yaptı cano Sen gideli çok olmadı ama Sensizlik çok agır geldi bana Artık bir bekleyenim olmayacak bundan sonra Hatıra bana bir kıyak yaptı cano Sarı tüylerinden birkaç tel kaldı üzerimde İnan sevgin ta yüregimde Ahirette buluşuruz belkide seninle Hatıra bana bir kıyak yaptı cano Bir resmin bile olmadı bakacak Adın kaldı dilimde hiç unutulmayacak Sevgiler köpegim cano,ya kucak kucak Hatıra bana bir kıyak yaptı Hatıra,köpegimi para için satandır Sahibi ben iken başka sahip bulandır Beni böyle eliboş cano,suz bırakandır Hayat,ta hatıraya bir kıyak yapsın cano
Rabia Filiz Aydın
Yoksun Artık
Artık birin mesaj atmasını beklemeyeceğim.Ne Bir günaydın,nede bir iyi geceler beklentisi olmayacak.Ne zaman buluşacağız acaba? , onu çok özledim ama, ne zmn gelecek ne zmn hoş geldin aşkım die boynuna sarılıcam? yanımdan ayrılmasın gibi şeylerde istemeyeceğim.Yanımdan geçen adama içimden benim sevgilim daha güzel diye düşünmeyeceğim.Bir yere giderken kimseye haber vermeyeceğim.Hasta olacağım belki kendi kendime naz yapacağım artık doğum günleri Eskiden 2 kişilik düşünürdüm.Şimdi tek kendim için düşüneceğim.Artık özlemlerim dağ olduğun da arayıp ''Aşkım beni seni çok özledim''de demicem.artık geceleri ortak şarkılarımızı dinleyip sabahın olmasınıda beklemicem.Günlerim eskiden elimde telefonla geçerdi şimdi aklımdaki işlerle uğraşacağım.Belki seninleyken yapamadıklarımı yaparım belkide bu söylediklerimin hiç birini yapamam.Tek bilidğim artık o yok..ßiz yok'uz...
Hüseyin Demircan
Yoksun etmesin sanat..
sevgi aşk şiiri sun dışla niçin insan at tanrı seni korusun yoksun etmesin sanat tarihi düğün toyuk şüphe yok asil soyuk alt yanında bir oyuk yoksun etmesin sanat üstü his döküp kağıt bazen efkarı dağıt ninni yaz yahut ağıt yoksun etmesin sanat eserin olur kıyak süsle kökleyip uyak yoplumu ne diye yak yoksun etmesin sanat ye dut elma kayısı olma dağın ayısı uçurumdu kıyısı yoksun etmesin sanat taşıyorca dağ höyük omuzunda nice yük esamen değil büyük yoksun etmesin sanat bir afisi cakası ızdıraba makası kavuşur mu yakası yoksun etmesin sanat ne bülbül ne şakayık sarhoşu var yok ayık batar elbet o kayık yoksun etmesin sanat..
Zekeriyya Bican
Yoksun Diye
Yoksun diye yanımda, kar donar damlarımda, Sevgin olmasaydı eğer, kan donar damarımda.. Demişsin ki bensiz de kış geçer, o kendini ısıtır, Ya öyle şey mi olur, buz keser kan damarımda..
Mehmet Kıyak
Yoksun Diye
Gezer dururum diyar diyar, Şu gönlüm avunsun diye, Bir gün oradayım, bir gün burada. Oysa, Bir adım atsam oradayım, Uzatsam elimi seni tutacağım, Fakat sen hep benden uzakta... Düğün olmuş, bayram olmuş, Ne anlamı var, Sen yanımda olmayınca! Oysa, Her günüm bayram olur, Her günüm düğün olur, Sen yanımda olunca!
Serdar Çelikkaya
Yoksun İşte
Bir nisan daha geçti Yoksun işte Zaten yoktun, bir umuttun sadece İnce bir nisan bulutunun arkasında saklanan, Bir mevsimlik, bir umut. Bir yudum aşk misali Rüzgar gibi geldi geçti Nisan bitti, bulut gitti Sen gittin, umut bitti..
Gülümhan Tunger
Yoksun Gül Güzeli
Yoksun Gül Güzeli Sende mi solacaktın gülgüzeli, daha küçücük bir goncayken? hani tüm gücünle hayata meydan okuyacaktın? Dikenlerin vardı, kimse dokunamazdı sana, dokunmuşlar gül güzeli, yıpratmışlar seni! Bak yaprakların yerlerde sararmış ve yırtılmış. Taç yapraklarına düşen yağmur damlaları ağlıyor senin için gül güzeli. Hani her bahar dalına konan bal arsı vardı ya, işte o geldi. Kokunu duymak istiyor. Yoksun gül güzeli yıpratmışlar seni., Aşıkların bakıp doyamadığı, bahçelerin en narin çiçeği...! Sen gamsız kedersiz, Hem huysuz hem sevecen... Nerdesin? Özlüyorum be gül güzeli, duy artık sesimi uyan gül güzeli...! Yoksun yıpratmışlar seni... Solan Bir Hayatın Hikayesi... Umutsuz değilim yeniden yeşereceksin...
Hıdır Işık
Yoksun Büyüyen Bir Issızlık Gibi
Yoksun, büyüyen bir ıssızlığın çınlamasına denk düşer gibi. Bu aslında bir yaranın kalbe nasıl kök saldığının işaretini gösteriyor. Vakit, gecenin yarım ağzında kalmış. İyiliklerin dünyasını izlek edinmiş şairlerden şiirler okuyorum, savaşın çocuklarıyla akran içimdeki çocuğa. Acıyı kaburgasında taşıyan hüzün, gözlerime yağmurlu bir sabahı çizmekte. Kadehleri iten ellerimi fesleğenlere uzatıyorum. Dokunamamanın ezici üstünlüğünden doğan ıstırap, kalbimdeki gizli günahları ifşa ediyor usulca. Siz diyorum, uykusunda atları gören bir şairin düşlediği sancısız dünyanın ufku musunuz ey yıldızlar? Uyku, gece ile karıncalanan gözlerim arasında kansız bir kavga. Anlam sularını aşmış sözcükler beliriveriyor, çocukluk anılarına tutunan dimağımda. Yokluğunu hatırlatan bu yersiz yurtsuz sözcükleri, acılara yaslanan imgeler sahipleniyor kendi derinliğine akan monologların hatırına. Sonra sen geliyorsun yine aklıma, güneşe eşdeğer bir parıltıyla. Kiraz mevsimini özleten dudaklarına uzuyor gecenin ıssızlığı; çığlık oluyor sessizlik. Çiçeklerin solduğu bu sessizlik, Kudüs’ten başlayıp Babil’e yankısı düşen derin bir ah’ın iniltisine dönüşüyor. Gözyaşlarının yerini, mağara duvarlarındaki yara imleyen figürler alıyor. Yanımı yöremi boşluğa çıkaran bir uzaklığın özlem ünlemiyle söylüyorum sevgili: Ayrılık ölümün provasıdır, ölümün! Yıldızsız göğün ahvalinde eriyip tükeniyor düşlerin muştuladığı umut; yokluğunla büyüyen ıssızlık, ah o ıssızlık içimdeki tükenen yaşam aritmetiğiymiş… gör bak ey sevgili, ayrılık diye bildiğimiz ölüm lekesiymiş!
Atilla Durukan
Yoksun Sen
korkunç bir çıglık,canhıraş feryat denizin korkunç tokadı,dogumun acı nagmesi.masum bir yüregin hesap vermesi, ne kadar zordur bilirmisin? zincirlerin vucutta açtıgı yara, falakalarda patlayan ayaklar, isyana feryat eden duvarların çıglıgı, duymak ne kadart acıdır, bilirmisin? yapragın daldan koparılması, yavrunun anadan uzak durması, yüregi sökülen koca çınarın yaşaması imkansızdır,bilirmisin? sen bilemezsin, hiç yaşamadın ki, seni sen yapan duyguların yok, yüregin sökülmedi, hiç aglamadın ki. aşk denen duyguyu hiç tatmadın ki, çünkü sen yaşamıyor çünkü sen yoksun ki?
Nesrin Göçmen
Yoksun(L) luk Ko(R) kusu
Kafa kafaya vermiş suskun bacalı evlerin çatılarında örülür korku, sevgiden yoksun ateşten köz sözlerle . Ayaklar kayar gri, siyah karelerde köpük köpük kabaran kahve umutlara özlemle yenilginin valsinde . Budanmış gölgelerde yoksulluk şerefine kalkar, bozuk hayallerle boyanmış yeşil cam(n) dan kadehler . Sıcak, soğuk eski, yeni bilmez çocuklarda neden, nasıl var oldukları gelmez akıllara . Bol gelen yaşam içinde gülümserken yar(z) gıya, alışırlar kör sokağın eteklerinde kuralsız işleyen yaşamın yoksun(L) luk ko(r) kusuna. . 21 Ekim 2006
Birkan Öztemel
Yoksun ya...
Sevgiye hasretken gurbet ellerde Bir seni aradım yoksun yanımda Aşkımı gizlerken her kelimede Oturup ağladım yoksun yanımda Bir hayal sanki; bir ruya gibi Sevmiştim seni, tüm benliğini Aklıma geldikçe çıldırır gibi Olsamda sevgilim yoksun yanımda Hayatın bir roman gibi karşımda Bin sitem doluyum bir satırımda Gözümü kapatıp bir an yanımda Sansamda sevgilim yoksun yanımda Sevgimi ifade etmedi dilim Senden başkasına tapmadı kalbim Dünyada iflah olmaz hislerim Sevdim seni zalim yoksun yanımda Onuru gururu kaldırdım rafa Kalbimi dinledim belki bir hata Yanlızlık tak etti artık canıma Sarıldım yastığa yoksun yanımda
Muammer Karadaş
Yoksun ya, Vardın
Sen kimdin, girdin bir macera gibi kanıma Her girişimde sana yeni bir coğrafya gibiydin Göklerinde bulutlar çarpışır ulurdu yıldırımlar Kınından sıyrılan bıçaklar gibi puslu havalarda Eritti kimsesizliğimi suç kokan ıtırlı vadin Nasıl bir yaban atı koşar gibi çayırlarda Attım eskisini yeni bir ben oydum o kokundan Dalgalarının varlığımı ıslattığı sıcak, kaygan Yoruldu yokuşlarında dilim, aç bir girdap uyandı Emdi, ne yoğun bir depremdi, çok sarsıldım Yüreğimden besledim önce olmaz huylar kattım sana Sonra azgın damarlarımdan besledim beyaz beyaz Bir gece iri bir şafak patladı ağzında beyaz beyaz Besledim aykırılığımdan çıkmaz bir yola koydum Dönülmez bir yola koydum mut bir su oldu da Ben biraz eksiktim sen biraz eksiktin önce Islanmak eksikti, gitmek ve gelmek eksikti biraz Çığlıklar eksikti, dağ-çayır, kasırgalar da öyle Sen bendin biraz ben de sen ikimiz bir yola düştük Önce kimdin sen ben kimdim önce: tek telli saz Sen beni yendin güzel düşman ben seni, öyle aradım Bir kentin yağmurlu sokaklarında hep bizi aradım
Necdet Uçan
Yoksunluk
yoksulluk geçer de yoksunluğa bulunmaz çare eksi hanesine yazılır ne giden geri gelir ne eksikler telafi edilir Ağustos 2015
Sedat Sözen
Yoksunluk! !
yoksun, gözlerimde son hüznümden kalan bir kaç damla yaş, yanaklarım nemli, gönlüm acılara kıdemli, canım sıkkın, yoksun... 8/2/2008 - Bursa
Çınar Göle
Yoksunluğum
Gözlerimde ilkbahar yoksulluğu, Zemheri ayazına tutulmuş bir karakış mı, hüzün kirpiklerinde asılı bir hazan mı belli değil. Sormayın, bir sevgili Ki o; Uzaklarda imkansızım, Yürek atımı kadar yakınımda yürek sızım Ah! .. çekip gidecek kadar vefasızım Belki bu yüzden bu kadar dağınık, bu kadar anlamsızım.
Ali Özkan Asafoğulları
Yoksun Yine
Yine yoksun... Yoksun yine... İnci inci yağmur taneleri dökülüyor, Tanrı’nın gözlerinden Hafif bir rüzgarla sarmaş-dolaş Hafif bir rüzgarla kucak kucağa Sağnak altında sarhoş adamlar Kimsesiz kadınlar Evsiz barksız çocuklar, ağlıyor aralarda... Bursa sağnak altında... Yine yoksun... Yoksun yine... Nerelerdesin, Hangi cehennemde? Sağnak altında tutmak istiyorum ellerini Gözlerini sağnak altında görmek Islak saçlarınla bağrıma basmak Sağnak altında alnından öpmek... Yine yoksun... Yoksun yine... Seni benden koparan, hain mesafeleri lanetliyorum, için için... Sevdiğim, aşkım için... Yine yoksun... Yoksun yine... Ağaçlar yapraklarını döktüler Yağmurdan evvel... Sarı bir gölge gibi Yollarda dolaştı hüzün... Yine yoksun... Yoksun yine... Umutlarım kırık dökük Daha kaç yıl sürecek bu bekleyişlerim Seni böyle delice özleyişlerim Böyle kaç sağnak daha görecek yüreğim Kaç güz geçecek... Yine yoksun... Yoksun yine... Hey be koca şehir... İstanbul’un kan kadeşi Sen de mi ha? Sen de mi salacaktın beni sevdaya Sen de mi pranga vuracaktın ayaklarıma Ulan, öldürmedin ya hüznümü Güldürmedin ya yüzümü Ulan be Bursa.. Ulan... Alacağın olsun senin... Bursa, 30 Eylül 1998
Abdullah Gültekin
Yoktun
Göz görmez gönül görürdü bazen Duvardaki resmindi aklımı çelen Odadaki boş koltuk masada kırık kalem Düşündüm hayalini zar zor sezdim şeklini Yanımda bir yar yoktu çayımı dolduracak Bende takat kalmadı elimi kaldıracak Beraber düşlediğimiz ev geldi aklıma Ev vardı şimdi çocuk yoktu avluda Perdeleri açmak gelmedi içimden Sen girmeden güneş girmesin diye TV deki şarkılar ikimizi anlatır Akşam yağan yağmurun sesini duya bilsen Uyurken yüzünü izlemeyi özledim Albümü karıştırdım resimleri seyrettim Kalbim durdu gözlerim doldu Sebebi resmindi içimde depremlerin
Işık German Ersoy
Yoktan Var Edilen
-Doktrin- Dünyada ve Antoloji.com da ilk kez Dünyada Yoktan var edilen Tek Devlet Türkiye Cumhuriyetidir
Esra Aksu
Yoktan Seçmeli-DENEME
Bugün cumartesi.. Çok şey demekti bugün, ama hep susmaktı.. Değişen onca şeyin ardında, gerçeğin parmak uçları sızlıyor; üşüyor hatıralar! Hangi dala tutunduysam elimde kaldı, kimse aksini anlatmasın bana. Kitap kapağı açmadan geçtiğim sınavlara benzemiyor bu, kaynaklardan alıntı yapılamayacak kadar derin bir mevzunun yoktan seçmelisi.. Böyle cümle kurumu olmazdı, olmasaydı ve zaten olmamalıydı lakin, oldu bir kere! Atsan atılmaz satsan para etmez..Öyle bir yazgı işte yağmurundan ayrı.. Bugün cumartesi.. Çok şey demekti bugün, ama hep susmaktı.. Susunca sevilesi olmak, konuşunca unutulası..Sevdanın dört yanı sızlıyor, tükeniyor umutlar! Fedakarlıktan uzak yerlerde şimşekler çakıyor, fırtına kopuyor kopmaz denilen zamanda! İplik kadar asil duruşun ardında geçen süreç yaralıyor gururu.. sadece doğum günlerinde hatırlanmak cezasıyla suçluyum! Kimse laf anlatmasın bana, eleğim duvar anlayacağımı anladım ben.. & fersude & 08.08.09 Çamlıca 14:03
Murat Demirci 2
Yoksunluğu taktı kolumuza yoksulluk...
Az kalmıştı işe girecektim Evleneceğimiz parayı denkleştirince Osman abi ve Neriman ablayla istemeye gelecektik seni Annen ters-ters bakmasın diye Lokumu en iyisinden alacaktım Sonra gücümüz yettiğince bir ev tutacaktık Sahilde Çocuklarımız olacaktı boy-boy Hepside sana benzeyecekti Ağlayacaktık gün boyu sarılıp birbirimize… Ama olmadı Param yoktu Annen zenginin birine verdi seni Yıktı masmavi umutlarımızı Yoksunluğu taktı kolumuza yoksulluk Çaldılar tenimden senin kokunu Sesini sanki kavanoza hapsettiler Bakkal rızanın önünden geçişini engellediler….
Gürcan Kırım
Yoktun...
Sarılmak istedim sıkıca,sımsıkı savaş rüzgarları eserken yoktun işte yoktun orda… bir çocuk koşuyordu yalın ayak büyük silahların gölgesinde kocaman gözlerinde ve titreyen yüreğinde; sen yoktun! yoktun işte yoktun orda… özgürce kanat çırpsın kuşlar ve dünyanın tüm renkleri … oysa; hep esirdi yüreklerimiz bir gıdım sevgiye ve şefkate kahraman olmasını bilirdik elbet bizde hemde ne kahraman küçük bir kol ayrılıyorken bedeninden açılan büyük kollarımız hep boştu, boştu işte… yatağının kenarına dayadığımız kuş tüyü yastıklar nerde? kim aldı onları? yoksa bizmi kaybettik zamansız sen yoktum yoktun işte...
Önal Irgıt
Yoktur kefenin cebi
Mahzun durma dalından koparılmış gül gibi bak şu dünyanın ne kulbu kaldı,ne de dibi Sen saf ve temizsin yeni doğmuş bebek gibi yetin elindekiyle yoktur kefenin cebi
Nurol Banabak
Yokuş
Hayatın yokuşunda adam Adamın yokuşunda kadın Kadının yokuşunda memeler Yürü yürü aynı yer mart 1985
Murat Önen
Yokuş
Bir lamba ve yokuş Tabela ve sola dön işareti Bir kapı ve bir meslek Cıvıl cıvıl her yer Rahat hazır ol sesleri Bir fotokopi gibi aynı yankı Saol! Yarab parlayan gözler ve Bir gelecek Bu kadar mı yakın görünecek Sonra bir kapı daha Ve bir kutu Ama şirin ve hediyelerle dolu Bir ses geliyor o an kulağıma Bir ses, ta uzaklardan Ve bir enkaz altından Van Van Van
Muhammet Kemaloğlu
Yokuşun Sonunu Göremedim
16.04.2004/G.Antep Yollar uzundu Ve Geceydi Anlık bir umuttu paylaşılan Tarifi ve tasviri önceden yapılmış Aramalardı sokakları Bir yokuşun başı Ve çocuk sesleri arasından sabahın Bekleyişiydi Yıllanmış bir binanın önüydü Rengi turuncu pembe arası Garipti /Gelen sesler Çıkan insanlar garip/Avludan Bir çocuktu/bir adamdı Ve bir kızdı Tanıdıktı Ardından bakınca Güzeldi Dokunmak garipti Ve bakmak gözlerine Acıydı
Hüseyin Durmuş54
Yoktur Veda Zamanı
Geceler gündüzlere, günler haftalara ulandı, Sevdamın acısı çoğaldıkça çoğaldı, arşa uzandı, Gönül gözlüm mevsimi değildi, yaza uzandı, İnsanı hoş görmelisin dediler, yoktur veda zamanı! Güller katmer katmer açtı, kan kırmızıya yandı Mor şebboylar yapraklarını sevdaya şimdi boyadı Acılara gark olsan da sevda yelinden, ol figandı, İnsanı hoş görmelisin dediler, yoktur veda zamanı! Zümbüller kokularını yitirdi kızgın güneşin altında, Aşk acısı kavurur sevda çölünün kalmışım ortasında, Sevdiceğim güzel “yok der” kırmış sokak ortasında, İnsanı hoş görmelisin dediler, yoktur veda zamanı! Ihlamur kokuları yok olmuş, solmuş çiçekleri, Gülyüzlüm salınır şimdi ortada sanki ol peykeri, Günlerce ardından koşturdu, bana der; “ ol serseri” İnsanı hoş görmelisin dediler, yoktur veda zamanı! Reyhanı bilir misin dediler, her şeyi yumuşatan! Sevdalın bir reyhan değil mi olsun bağışlatan, Güzelin vardır bir güzel yanı, sen ol bağışlatan, İnsanı hoş görmelisin dediler, yoktur veda zamanı! Hüseyin DURMUŞ www.kafiye.net Emekli edebiyat Öğretmeni
Ceyhun Yılmaz
Yokuş
saçlarından ödünç ver dört bahar geçti çiçek kokusu öpmedim çok oldu mutluluktan vazgeçeli... gülüşünden ver ömrümden al
Ergin Günçe
Yokuş Kasaba
Ben burda onu aradım kimdi nerde tanışmıştık Herşeyi gömdüğümüz o ılık güneş İlkin mintanımı yırttım bir çalılıkta Sonra dalgın kalabalıkta dolaştım Orda silah atılır tutulan aya Çingeneler geçer, ....................
Arzu Şeker
Yokuz
Düşünüyorsak Varız...diyiyorlar... Allah,ın dediği gibi ne Kadarda az Düşünüyorsunuz... Demekki İnsanlar Allah,ı ve Ahiret Gününü yeterince Düşünmüyor... Tefekkür etmiyor O halde Yoksunuz...Yokuz vesselam
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.002 =
Düşünce ve Hayaller! . Tahir: Duyarlılığın verdiği ince çizgide; kazanımlarımız için düşünmeli! . Zühre: Kazanımlarımız; maddi ve manevi değerlerimizi muhafaza etmelidir! . Tahir: Kazanımımız olan insani düşüncelerimiz; insana yararlı olmalıdır! . Zühre: Kendimize yararlı olanı; düşünce ve hayallerimizi: paylaşmalıdır! . Tahir: Evet! . Biz gerçekleştiremezsek bile; hayalimizi dostluklar yaşar! . Zühre: Kendimizi de düşünmeli! . Ortak bir düşüncede; verimlilik artmalı! . Tahir: İnancını yitirme! . Gerçekleşmesi kolay işler peşinde yürümelidir! . Zühre: Okumak gerek, kaleme almak gerek, inancımız ile; güçlenmek gerek! . Tahir: Disiplinli çalışmalarımızdan birden fazla sonuç almaya çalışalım! . Zühre: Ve başarı odaklı, düşünceli ve duyarlı olanlara; ulaşabilmeliyiz! . Tahir: İnsanların kalplerine sevgiyi işlemeli! . İnsana saygı duymalıdır! . Zühre: Eğitim gönüllüsü, saygınlıktaki öğretmenlerimiz özveri ile yaşar! . Tahir: Bize örnek teşkil eden, tüm öğretmenlerimizin kıymetini anlamalı! . Zühre: Şahsi çıkar peşinde iz sürmeyen yaklaşım ile düşünceleri yazmalı! . Tahir: Düşünen insanlara hizmet vermenin bir yolunu keşfetmeliyiz artık! . Zühre: Bu düşünceni geliştirmeliyiz ve emin adımlamalarla ilerlemeliyiz! . Tahir: Kazananlar; dostluk içersinde, saygınlığıyla anılanlar olmalıdır! . Zühre: Öğretmenlerimiz Yurdumuzu Sevmeyi öğretti! Yurdumuza adanmalıdır! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 27 Şubat 2010 Cumartesi 12:03:07 } SAYGILARIMLA! . DOSTLUKLAR SAĞOLSUN! .
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.003 =
Düşünce ve Hayallerim! . Tahir: Varlığınızdan almaya çabaladığım ışık ile; huzura erdim! . Zühre: Varlığın kıymetini anlayan bilinciniz başarıya yakındır! . Tahir: Başarı; sizi gereği gibi anlama çabasında, bir sır oldu! . Zühre: Çıkar peşinde iz sürmeyen düşünce ile; Yurda yararlı ol! . Tahir: İyiliğinizi düşünmek ve Yurdumuza yararlı olmak gerekli! . Zühre: Çalışma azmin ve kararlarındaki istikrarlılığınla devam! . Tahir: İyi ki varsın ve düşüncelerim ile birliksin, inançlısın! . Zühre: Gerçek dostluğun kıymeti iyi anlaşılırsa; işler ilerler! . Tahir: İnancınla verdiğin huzur-umut; dostluğa armağanın olsun! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK - ANTALYA - 27 Şubat 2010 Cumartesi 12:29:18 } SAYGILARIMLA! . TEŞEKKÜRLER! DOSTLUKLAR SAĞOLSUN! .
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.005 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımında; Bir Çiçeğe De Sevgi Duymalıdır! . = I = İnsan, öğrenmeye karşı, kendini hakkıyla adayınca; bir çiçekten bile, çok şey öğrenir! . Kendimize zaman ayırmalı ve bakımını gerçekleştirebileceğimiz, bir çiçeğimiz olmalı! . Çiçek sevgisi insan kalbini yumuşatır ve insanı olgunluğa taşır, hayatımıza mana katar! . Bir çiçeğin bakımı; fedakarlık-duyarlılık ister! . Bir çiçeği hakkıyla tanımak; az şey mi? . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 13 Eylül 2009 Pazar 06:51:20 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.006 =
“POZİTİF YAŞAM DERSLERİ” Adlı Kitaptan Kısa Bir Anlatı: {…..…} Her şeyden de önemlisi; kimse onu karanlık bir oda da yalnız bırakmamıştı. Ona sevgileriyle yaşama umudu vermişler ve asla terk etmemişlerdi. { Sayfa:039, Paragraf:08 – Zeynep Müge KASAROĞLU – Akis Kitap - 13 Eylül 2009 Pazar 06:22:32 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.009 =
“POZİTİF YAŞAM DERSLERİ” Adlı Kitaptan Kısa Bir Anlatı: {…..…} Kalbi umutla çarptı, sevgiyle ateşlendi ve yaşamla doldu. { Sayfa:038, Paragraf:07 – Zeynep Müge KASAROĞLU – Akis Kitap - 12 Eylül 2009 Cumartesi 04:26:10 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.008 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımı ile: Hayatına Mana Bulur! . = XXXV = Saygıdeğer öğretmenlerimizin paylaşımlarının ufkumuza yaktığı ışığı gör ki; İzinde yürüyeceğin yolu aydınlat! . Ve daima ileri adım eğitimde yürüyebil! . Öğretmenlerinin, cömert paylaşımlarının, kıymetini iyi bilenlerden olmalı! . Kaleme alınan her bir düşünce metni ile; öğretmenlerimize: saygı sunmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 12 Eylül 2009 Cumartesi 04:43:04 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.010 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXXIV = Tahir: Esnaflıkta; sağlam prensipleri olan, iyi bir insan olabilmeliyimdir, Zühre! . Zühre: Güzel insan; prensiplerine itaat eden ve de arayışını daimi kılan insandır! . Tahir: İyi insan; duyarlı olan, güzel insan ise; duyarlılığına sahip çıkabilendir! . Zühre: Doğru olan; iyi ve güzel bir insan olabilmektir! . Başarılar; bizimle olsun! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 13 Mart 2010 Cumartesi 05:03:00 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.013 =
“HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “AH ŞU İNSANLAR” = XXX = {…..…} Ne yapmaya çalışıyorsunuz. {…..…} { Sayfa:088, Paragraf:03 – Antov ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 12 Mart 2010 Cuma 05:15:27 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.012 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXXIII = Tahir: Paylaşımcılığın yolu, açık kaldığı için; çok huzurlu ve de umutluyum Zühre! . Zühre: Kaleme almaya çabaladığın düşüncelerin, aradığı umudu; serinliliğe taşısın! . Tahir: Temiz ve serin bir kalp ile; kaleme almalı! . Dostluklar adına düşünmelidir! . Zühre: Dostluklar zafere ulaşmalı Tahir! . Kaleme alma çabasında; tembelliğe sapma! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 12 Mart 2010 Cuma 05:37:34 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.007 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımı ile: Hayatına Mana Bulur! . = XXXVI = Eğitim gönüllü öğretmenlerimizin paylaşımlarından; şahsi çıkar elde etme! . Şahsi çıkarlar; manevi değerlerimiz olan, tüm hisleri, yıpratır ve köreltir! . Yurdumuz insanlarının huzur ve umudu için var olmaya çabala ve ilerle ki; Yurduna yararlı olabilmenin fedakarlığında, kendi varlığına: mana katabil! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 13 Eylül 2009 Pazar 06:05:08 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.011 =
“HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “AH ŞU İNSANLAR” = XXXII = {…..…} yolcuyu hem sakinleşmeye çağırdı hem de kendisine gelmesi için uyardı. {…..…} { Sayfa:088, Paragraf:05 – Antov ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 12 Mart 2010 Cuma 05:39:59 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.014 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXXI = Tahir: Temiz ve serin kalpliler diyarı Yurdumuz Topraklarında huzur ve umuda yürü! . Zühre: Kaleme alınmaya çabalanan kazanımlar; aradığın huzur ve umudu verir, Tahir! . Tahir: Huzur ve umut adına; kendi rahatımızı terk eyleyerek dostluğu düşünmelidir! . Zühre: Duyarlılık yüklü samimiyetler; beklentisi içerisinde olduğu başarıyı yaşar! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 12 Mart 2010 Cuma 05:22:24 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.016 =
“HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “ANLAŞMA” {…..…} Onlar, çok güzel masalları kulaklarıma fısıldadılar. {…..…} { Sayfa:103, Paragraf:02 – Anton ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 26 Mart 2010 Cuma 06:14:09 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.017 =
“HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “ANLAŞMA” {…..…} sabahleyin güneşin doğuşunu, akşamleyin harika kızıllıklar içerisinde batışını izledim. {…..…} { Sayfa:103, Paragraf:02 – Anton ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 26 Mart 2010 Cuma 06:20:31 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.018 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımı ile: Hayatına Mana Bulur! . = XXXIV = Paylaşılabilecek değerler ile; daima, ileri adım eğitimimizde: duyarlılıklar! . Duyarlılık ve cömertlilikte; biz öğrencilerine örnek olan öğretmenlerimize; Çok çok, tekrar tekrar teşekkür ederim! . Paylaşımlarınız bizlere bin umut! . Duyarlı paylaşımlar ile; öğretmenlerimizin izinde yürüyerek ilerleyeceğiz! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Eylül 2009 Cuma 06:05:53 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.021 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatına Mana Kazandırandır! . = XXXIII = İletişim kurduğumuz lisanımızı geliştirmekte, biz öğrencilerine; örnek olmuş: Saygıdeğer, eğitim gönüllüsü, tüm öğretmenlerimize, çok çok teşekkür ederim! . Kazanımımız olan manevi değerler ile; Yurdumuz adına hizmete durabilmelidir! . Şahsi çıkar ummayan yaklaşım; daima, lisanımızı geliştirmek adına varolmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Eylül 2009 Cuma 05:43:09 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.020 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımı ile: Hayatına Mana Kazandırır! . = XXXIV = Bize; özverili davranışlarda örnek olan öğretmenlerimizin kontrolünde ilerle! . Değerler kültürü bütünlüğü içersinde kendi konumunu keşfet ve manaları kazan! . Hayatına mana kazandırmak; bir mücadele, manayı korumak ayrı bir mücadeledir! . Arayış halindeki hassasiyetin ile, ince ayrıntılardaki manayı yakala ve koru! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 28 Şubat 2010 Pazar 14:42:56 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.019 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmeninin Cömert Paylaşımı ile: Hayatına Mana Kazandırır! . = XXXIV = Paylaşılabilecek değerler ile; daima, ileri adım eğitimimizde: duyarlılıklar! . Duyarlılık ve cömertlikte; biz öğrencilerine örnek olmuş tüm öğretmenlerimize; Çok çok, tekrar tekrar teşekkür ederim! Paylaşımlarınız öğrencinize bin umut! . Duyarlı paylaşımların peşinde, öğretmenlerimizin izinde yürüyerek ilerlemeli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Eylül 2009 Cuma 06:05:53 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.024 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = I = Dostluklarımız; derinlikler içerisinde: temizliğini ve serinliliğini, korumalıdır! . Dostluğa yardımcı olmak isteyen; şahsi çıkar ummamalı ve paylaşımda cömert olmalı! . Dostluğu yaşamak ve dostluğu yaşatmak; asıl görevimiz olmalı, düşünceli olmalıdır! . Düşünen bilincimiz; dostluklara hizmet verebildiği ölçüde varoluşu yaşayabilendir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 01 Mart 2010 Pazartesi 06:28:26 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.022 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatına Mana Kazandırandır! . = XXXII = Yurt sevgisi adına; cömertlilik ve duyarlılıklarda, biz öğrencilerine örnek olmuş olan: Saygıdeğer, eğitim gönüllüsü, tüm öğretmenlerimize çok çok teşekkürler ve de saygılar! . Kazanımımız olan manevi değerlerimiz ile; Yurdumuz için, hizmete durabilmelidir artık! . Ve şahsi çıkar ummayan bir yaklaşımla; daima ileri adım eğitim adına varolabilmeliyiz! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Eylül 2009 Cuma 05:20:33 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.025 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = II = Tahir: Seni, hüzne boğan ve derin derin düşündüren, asıl meseleler nelerdir Zühre? . Zühre: Ben, kendi düşüncem ile, kendime yararlıyım! . Dostluklar nerede bilmiyorum! . Tahir: Seni gereği gibi anlamaya çalışacak dostlukların varlığına dair inançlı ol! . Zühre: Ben dostlukların acı çektiğini isteyen değilim! Dostluk; muhafaza edilmeli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 02 Mart 2010 Salı 06:25:12 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.023 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatına Mana Kazandırandır! . = XXXI = Kazanımımız olan, her bir değeri; Yurdumuz insanının menfaatine, feda edebilirsek eğer, Kazanımımız olan, manevi değerlerimiz ile, Yurdumuz insanlarını da düşünebilirsek eğer; Gerçek manada, hayata tutunabiliriz ve kendimizi, inanç içinde muhafaza eyleyebiliriz! . Kaleme alınan ve okunan her bir metni; iyi anlamalı ve hayra yorarak: ilerleyebilmeli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Eylül 2009 Cuma 04:50:52 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.026 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = III = Tahir: Senin, temiz ve serin kalbin başarıları kendine çekecek kadar güçlü, Zühre! . Zühre: Senin bana olan güvenin, haddini aşmamalı, Tahir! . Başarılar; dostlukların! . Tahir: Evet biliyorum! . Ancak; birbirimize destek olmalı ve de yüreklendirmelidir! . Zühre: Ben, dostluğun kazanacağı zaferden yanayım! . Beni düşündüğün için teşekkür! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 02 Mart 2010 Salı 06:47:22 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.028 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = V = Tahir: İlim ve bilimi yaşamalı-yaşatmalı! . Yurdumuza yararlı bir insan olabilmeli! . Zühre: Evet biliyorum! . Düşünmek gerek ve düşünebilmeyi öğreten, iyi insan olmalı! . Tahir: Düşünen ve de düşüncede yılgınlık sergilemeyecek insanların varlığına inan! . Zühre: Düşünmek; insanın kendine sunabileceği en büyük iyilik! Bir şeyler yapmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03 Mart 2010 Çarşamba 05:43:52 }