poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.027 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = IV = Tahir: Yetmiş milyonu aşmış; duyarlı ve samimi, tüm dostluklar senden yana, Zühre! . Zühre: Evet biliyorum! . Fakat, asıl dostluk makamını incitmemek için düşünmeliyim! . Tahir: Düşüncendeki samimiyet ve de duyarlılık seni zaferlere taşıyacaktır, Zühre! . Zühre: Zafer; Yetmiş milyonu aşmış, duyarlılık yüklü Yurdumuz İnsanlarının olmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 02 Mart 2010 Salı 07:19:55 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.029 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = VI = Tahir: Paylaşımlarımızı; ilim ve de bilimin yaşanabilmesi adına: gerçekleştirmeli! . Zühre: Paylaşımlarımız şahsi çıkarları kenara koymalı ve dostluk makamı kazanmalı! . Tahir: İnançla ilerlemeliyiz ve asla aceleciliğe sapmamalı, çok düşünmeli-okumalı! . Zühre: Okudukça serinlik kazanan temiz kalplerimiz Yurdumuz İnsanını düşünmelidir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03 Mart 2010 Çarşamba 06:03:09 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.031 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = X = Tahir: Paylaşımlarımızla, okumalarımızla: kendimizi geliştirmeyi düşünelim, Zühre! . Zühre: Herkesin; sevdiği ve örnek aldığı insandan yana, kazanımları olmalı, Tahir! . Tahir: Ama bu düşünce insanı yorar, düşünmeyi öğretmek, düşünmeyi öğrenmekten zor! . Zühre: Zor işler; duyarlı insanların becerisidir! . Aramızda birileri vardır Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 04 Mart 2010 Perşembe 05:49:30 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.030 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = VII = Tahir: Düşüncelerimizi; kaleme almaya çabalamalı! İnsana yararlı olmaya çalışmalı! . Zühre: Evet! Düşüncelerimizi kaleme almalı; çünkü, eğitim kayıt altına girmelidir! . Tahir: Yeni öğreneceğimiz, bilgilerin ışığında; prensiplerimizin insanı olmalıdır! . Zühre: Her bir insanın, kendine göre hayati prensipleri olduğunu unutmamalıyızdır! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 04 Mart 2010 Perşembe 04:35:20 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.033 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XI = Tahir: Dostluklar kervanı; duyarlılık ve de samimiyet içerisinde ilerliyor, Zühre! . Zühre: Biz de, kendi konumumuzun gerektirdiği davranış biçimi içersinde olmalıyız! . Tahir: Duyarlılık ve samimiyet yolunda; dostluklarımıza yardımcı olmalıyız, Zühre! . Zühre: Bizler; hayattan edindiğimiz düşünce ışığı kaynaklarıyla hizmet vermeliyiz! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 06 Mart 2010 Cumartesi 07:47:26 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.032 =
Bir Durakçık Aşkımız İçin Kırma Kimseciğin Temiz Kalbini! . Antalya Kaleiçi mevkiinde bir durak, bir soluk alma yeri! . Kimi kitap okur; insancıl ve aradığı bir nefes ümittir! . Kimi, kitabını bu soluk alınan durakta kaleme alır; Çünkü biliyor sessizliğin verimli gücünü! Sakinliğin verdiği ümitli düşler! . Arayan buluyor; hoşnut bırakılan mevkii: Bir durak, bir soluk yeri; bülbüller aynı nakaratta! . Hayatımızın, ümit mavisi düşleri; sayfalarca uzar gider; Kimi özlemle, kimi vuslatla, kimi varoluşla 'aşk'a durmuş! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 05 Mart 2010 Cuma 16:21:16 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.034 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XIII = Tahir: Dostluklar kervanını; cömert paylaşımlarla, destekleyebilmeliyizdir, Zühre! . Zühre: Konumumuzun gerektirdiği davranış biçimi ve söz sarfiyatı içersinde olmalı! . Tahir: Duyarlılık ve samimiyetten yana; bize, örnek olan öğretmenlerimizi hatırla! . Zühre: Evet, haklısın Tahir; dostluğa kazandıracağımız değerler üzerine düşünmeli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 06 Mart 2010 Cumartesi 08:11:40 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.035 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XV = Tahir: Dostluklar kervanına yararlı olabilen; paylaşımlar ile ilerlemelidir Zühre! . Zühre: Konumumuzun gerektirdiği; davranış biçimi özelliklerini öğrenmeliyiz Tahir! . Tahir: Duyarlılık ve samimiyet; yolumuza ışık olur ve öğretmenlerimiz huzur bulur! . Zühre: Evet, haklısın Tahir; umut ve huzur: dostluğun en fazla ihtiyaç duyduğudur! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 06 Mart 2010 Cumartesi 08:37:24 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.036 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XVI = Tahir: Dostluklarımızın başarısına; tatlı dilli lisanımızı geliştirmeliyiz, Zühre! . Zühre: Evet, haklısın Tahir! . Şahsi çıkar ummayan yaklaşımla lisanımız için varız! . Tahir: Anlatı becerimizi ustalıkla geliştirmeli ve lisanımıza yardımcı olabilmeli! . Zühre: Bizler; hayattan edindiğimiz düşünce ışığı kaynaklarıyla: lisan için varız! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Mart 2010 Pazar 06:06:16 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.038 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XVII = Tahir: Zorlu işler; duyarlı dostlukların, ortak çabası ile başarılan bir güzellik! . Zühre: Her bir duyarlı dostluk; kendinde bulunan değerleri ile: hizmet vermelidir! . Tahir: Aceleciliğe sapmadan; yeni bir insanın kendine gelmesi adına çalışabilmeli! . Zühre: Her an için; kendimizi eğitime adamalı ve tecrübelerimizi kaleme almalıdır! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Mart 2010 Pazar 17:39:24 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.037 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . “HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “ANLAŞMA” {…..…} Yeşil ormanlar, verimli tarlalar, çağıldayarak akan nehirler, bir de şehir gördüm. Kaval çalan çobanları, şarkı söyleyen köylü kızlarını dinledim. Kitaplarınızda adeta meleklerin kanatlarına dokundum. {…..…} { Sayfa:103, Paragraf:02 – Anton ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 28 Mart 2010 Pazar 03:05:10 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.039 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XVIII = Tahir: Her işimi erteleyip, tüm dikkatimi; düşüncelerimi kaleme almaya vermeliyim! . Zühre: Dostluğun yararlanabileceği fikirlere; insanlık adına sahip çıkabilmelisin! . Tahir: Göreve davet eden çağrın için, bana destekçi olduğun için; çok teşekkürler! . Zühre: Başarmak için gerekli duyduğun motivasyonunu dostluklardan sağlayabilirsin! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Mart 2010 Pazar 18:00:45 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.041 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXI = Tahir: Dostluğa odaklı duyarlılıklar; yaşadığı her anda verimliliği görüyor Zühre! . Zühre: Ortak başarıya, duyarlı olan dostluklar; her sesten yararlanmasını biliyor! . Tahir: Sessizlik; derinliklerde yol alır ve öğretmenlerimiz: huzur ile umut bulur! . Zühre: Rivayet eden çokmuş, riayet eden azmış! Sessizliklerde bile umut bul Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Mart 2010 Pazar 18:56:19 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.044 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . Tahir: Yurdumuzu ve Milletimizi; “Memleket Sevdası” ile sevdirmiş öğretmene saygı! . Zühre: Bizlere; “MEMLEKETİM! ” diye hitap zenginliği kazandıran öğretmene saygılar! . Tahir: Her bir Yurdumuz İnsanı; Temiz ve Serin Kalplidir! . ve MEMLEKET sevdalıdır! . Zühre: İyi niyetli yaklaşımlarla; öğretmenlerimizi: gereğince anlayabilmeli Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 30 Mart 2010 Salı 08:39:13 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.040 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XIX = Tahir: Dostluğun yaşayacağı; umut dolu, huzurlu günlere: inancım kuvvet kazanmalı! . Zühre: Dostluk ile birlik olduğunu unutma ve sıcak seslenişe derinlikler kazandır! . Tahir: Beni motive ettiğin için, yapmam gerekenlere ışık olduğun için teşekkürler! . Zühre: Temiz ve serin kalbinin; başarıya dair motivasyonunu kaybetmesin istiyorum! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Mart 2010 Pazar 18:56:19 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.043 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXIV = Tahir: Dostluğa odaklı duyarlılıklar; paylaşımı yaşattığı için: huzurlu-umutluyum! . Zühre: Huzur ve umudumuzu, daimi kılacak arayışımızı; ebediyete taşımalıyız Tahir! . Tahir: Paylaşımcı duyarlılıkların birlikteliği; Yurdumuz İnsanlarına yararlı olur! . Zühre: Paylaşımı yaşayan ve yaşatan dostlukları; gereğince anlayabilmeliyiz Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 08 Mart 2010 Pazartesi 10:36:48 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.042 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . “HİKAYELER” Adlı, Dünya Çocuk Klasiğinden Kısa Bir Anlatı: “ANLAŞMA” Kitaplarınız bana yol gösterdi. Asırlardır insanların buldukları düşünceler, gerçekler, sıkışıp beynimin içine girdi. {…..…} { Sayfa:103, Paragraf:03 – Anton ÇEHOV – Parıltı Yayıncılık - Hazırlayan: Ali Kemal – M.E.B. Tavsiyeli - 29 Mart 2010 Pazartesi 05:06:05 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.045 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . Tahir: Biz Eğitim Gönüllülerini; gerçek manada arayışını sürdüren, gerçekleştirdiğimiz davranış biçimi ve söz sarfiyatlarına, temiz ve serin duygular kazandıracak, destekçi olacak, düşünceli ve duyarlı, samimiyet yüklü insanlarımızın var olduğuna dair asla şüpheye düşmemeli, diye düşünüyorum, Zühre! . Zühre: Şüpheci yaklaşımlar; insana tedirginlik yaşatır ve dünyalık kaygılar içersinde yaşayan bir insan: verimlilik ve üretkenlik adına, çoğu zaman geri adım atar ve kendi canının, kendi hayatının muhafazası için, olmadık stratejiler planlamaya başlar! . Kendi aklının bencilliğinde yaşayan ve paylaşımdan uzak kalan insanlar; erdem yüklü dostluk adına, verimli ve etkili olamaz, diye düşünüyorum, Tahir! . Tahir: Çok haklısın Zühre! . Erdem; paylaşımcı ruhu ile kendini muhafaza eyleyebilendir! . Paylaşımcı olan ve düşüncelerini, şahsi çıkar ummayan bir yaklaşımla sunabilenlere ne mutlu bir gün bugün! . Zaman; dostluğu anmak ve dostluğu yaşatmak zamanı! . Kendimize göre bir değerler kültürü bütünlüğümüz olmalı ve düşüncelerimiz ile prensiplerimizle; hayata ve aşka kural koymadan, her bir Yurdumuz İnsanın kendi özgürlüğünde, kendi öz günlüğünü yaşayabilmelerini umut edebilmelidir, diye düşünüyorum Zühre! . Zühre: Umut; dalında açan, bakımlı ve verimli bir çiçek gibi: kazanmış olduğu olgunluğu muhafaza edecek, davranış biçimi ve söz sarfiyatı içersinde olmalı! . Ve huzur; Yetmiş Milyonluk Yurdumuz Sathında Yaşayan ve Yaşatan Duyarlı ve samimi, Erdem arayışı içersinde olan, Memleket Sevdası ile yoğrulmuş, Temiz ve Serin Kalpli Yurdumuz Dostluklarının olmalıdır, diye düşünüyorum Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 30 Mart 2010 Salı 11:25:24 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.046 =
Okumanın Ümidinde; Yeni Bir Hayata Başlayabilmek Gerek! . = 000.000.001 = Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışını Sürdürmeli! . “ÜZÜNTÜLÜ YILLAR” Adlı Roman Anlatısından Kısa Bir Alıntı: 1919 senesi Aralık ayının beşine rastlayan rutubetli bir gün, hayatımda büyük bir başlangıcın tarihi oldu. {…..…} { Kaleme Alan: A.J. CRONİN – Çeviren: Dr. Hayri ESEN – Baskı: Yeni Matbaa/1966 - 01 Nisan 2010 Perşembe 00:41:19 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.047 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXV = Tahir: Maddi-manevi kazanımlarımız için, dostluğun zafere ulaşması için çalışmalı! . Zühre: Dün ne yaptın Tahir? Çalışmalarından bizleri haberdar et! . Yardımcı olayım! . Tahir: Çiçekçiliğe başladım ve; “Güzele bakmak: kalbi yumuşatır.” demeyi öğrendim! . Zühre: Çok güzel şeyler öğreniyorsun Tahir! . Öğrenim hayatında; başarılar dilerim! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 10 Mart 2010 Çarşamba 05:57:23 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.049 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXVII = Tahir: Esnaflığın hakkını; gereğince verebilmeli ve dürüst olabilmeliyimdir Zühre! . Zühre: Senin bu ince fikirli hassasiyetlerin ve samimiyetliklerin başarıya ulaşır! . Tahir: Destekçi olduğun için; teşekkürler Zühre! . Sen olmasaydın, yorgun kalırdım! . Zühre: Yorgunluğun en iyi ilacı; dostluklardan edineceğin, motivasyonlardır Tahir! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 10 Mart 2010 Çarşamba 06:54:27 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.048 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXVI = Tahir: Çiçekçiliğe iyi ki başlamışım, diyorum! . Çalışmak; dinlendirici oluveriyor! . Zühre: Verimli olmanın huzuruna erebilenler için; emeğe hizmet: dinlendirici olur! . Tahir: Dostluklar arasına girmek; çok güzel, Zühre! . Dostlukları; muhafaza etmeli! . Zühre: Esnaflığın inceliklerini öğrenmelisin ve de esnaf duyarlılıklarıyla ilerle! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 10 Mart 2010 Çarşamba 06:31:29 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.050 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXVIII = Tahir: Her şey, olacağına varıyor, Zühre! . Temiz kalbin ile iyi niyetlilikte yaşa! . Zühre: Haklısın Tahir, kaderin önüne geçilmiyor ve biz kaderin neresindeyiz acaba? . Tahir: Bizler; yani, dostluğa adanan duyarlılıklar hizmet vermeye devam etmelidir! . Zühre: Kader çizgisinin gerektirdiği bir bilinçle Yurdumuz İnsanına yardım etmeli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 11 Mart 2010 Perşembe 05:21:16 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.051 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXIX = Tahir: Hazır mevcut imkanlarımız ölçüsünde; dostluklara yardımcı olabilmeliyizdir! . Zühre: Kaleme alınmayan kazanımlar; bir hazineyi toprağa gömmeye benzermiş, Tahir! . Tahir: Haklısın Zühre! Paylaşımdan uzak kalmak; bencilliklerde hayatı tüketmektir! . Zühre: Paylaşımcı ol Tahir! . Seni gereği gibi anlayacak bir dostun varlığına inan! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 12 Mart 2010 Cuma 04:54:47 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.055 =
Okumanın Ümidinde; Yeni Bir Hayata Başlayabilmek Gerek! . = 000.000.004 = Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışını Sürdürmeli! . Pir Edindiğimiz Saygıdeğer Öğretmenimiz İçin Umut Gerek! . Tahir: Pir aşkı adına; ne incinmeli, ne incitmeli artık! . Zühre: Pir aşkı adına; cömertçe, paylaşıma devam etmeli! . Tahir: Şahsi çıkar ummayan yaklaşım; Pir Aşkıyla birlik! . Zühre: Şahsi çıkar ummayan yaklaşım; Pir’e yakın olmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 01 Nisan 2010 Perşembe 09:12:46 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.052 =
Okumanın Ümidinde; Yeni Bir Hayata Başlayabilmek Gerek! . = 000.000.002 = Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışını Sürdürmeli! . “ÜZÜNTÜLÜ YILLAR” Adlı Roman Anlatısından Kısa Bir Alıntı: Davet insanın kollarını kabartacak cinstendi. {…..…} { Kaleme Alan: A.J. CRONİN – Çeviren: Dr. Hayri ESEN – Baskı: Yeni Matbaa/1966 – Sayfa:003/06 - 01 Nisan 2010 Perşembe 08:21:32 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.053 =
Okumanın Ümidinde; Yeni Bir Hayata Başlayabilmek Gerek! . = 000.000.003 = Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışını Sürdürmeli! . Pir Edindiğimiz Saygıdeğer Öğretmenimiz İçin Umut Gerek! . Tahir: Pir edindiğin öğretmen; kalbi yumuşatmalı, Zühre! . Zühre: Haklısın! . Sevdiğimiz öğretmen kalbi yumuşatmalı! . Tahir: Sevgi; gereğince anlam vermeyi: emrediyor, Zühre! . Zühre: Saygı; gereğince muhafaza etmeyi gerekli buluyor! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 01 Nisan 2010 Perşembe 08:36:35 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.054 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . Tahir: Hareket özgürlüğü içersinde; Yurdumuz İnsanlarının menfaatini düşünmelidir! . Zühre: Kendimize ve Yurdumuz İnsanlarına yararı olacak bilgi arayışında olmalıdır! . Tahir: Çalışmak ve üretmek konusunda, örnek teşkil eden, Öğretmenlerimizi hatırla! . Zühre: Çalışma azmi, kararlarımızda istikrarlılık ve paylaşımda cömertlik gerekli! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 20 Mart 2010 Cumartesi 05:19:16 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.056 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXXV = Tahir: Bir saniye sonrasının ne getireceği belli değil, Zühre! . İyimser olmalıdır! . Zühre: İyimserlik; olumsuzlukları lehimize çevirir inşallah! Dostluk kazanmalıdır! . Tahir: İyimserlikler; hayra yorma yolu ile bizlere hak ettiğimiz başarıyı getirir! . Zühre: Yolun açık olsun Ey Tahir! . Dualarla; her zaman için: dostluğun yanındayım! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 14 Mart 2010 Pazar 06:00:11 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.057 =
Her Bir Öğrenci; Öğretmenlerinin Cömert Paylaşımları ile: Hayatını Muhafaza Eyler! . = XXXVI = Tahir: Gül yüzünde, tebessümün daimi olsun, Zühre! . Dostluklar; senin için vardır! . Zühre: Çok teşekkür ederim, Tahir! Fedakarlığın; dostluğa aşk-i nefes’i yaşatmalı! . Tahir: Nefesin ruhuma can katıyor Zühre! . Tebessümünün daimiliği için çalışacağım! . Zühre: Yolun açık olsun! Berekete ulaş-paylaş! . Dualarım; her zaman için dostluğa! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 14 Mart 2010 Pazar 06:41:10 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.059 =
Kitap Dostluklarının Muhafazası İçin; Arayışlarımı Sürdürebilmeliyim! . Her insanla dost kalabilmeyi amaç edinmiş karakteri ile, ebedi dostluklardan yana olan ve ebedi dostlukları savunan kişiliği ile dikkatleri üzerlerine çekebilmeyi başarabilendirler. İnsanları okuyabilme kabiliyeti ile donanımlı olan ve her insandan bilmediği yeni bir şeyi öğrenebileceğine inanan karakter yapıları ile; öğrenim yolunda kendilerini sürekli olarak geliştirmeleri gerektiği düşüncesini savunurlar. Her insana sevgi ve saygı ile yaklaşırlar ve onlar için; ebedi dostlukların kurulabilmesi ve ebedi dostlukların korunabilmesi önemlidir. { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03.09.2004 17:17 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.058 =
Eğitim Gönüllü Tanımında Hayatı Yakalamak! . Olgunluğu yakalama adına mücadele etmiş ve tecrübelerini paylaşma gereğine yürekten inanmış tutumları ile; öğretirken de kendini öğrenime açık tutabilecek olgun davranış ile donanımlı, eğitim gönüllüsü karakterdirler. { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03.09.2004 17:18)
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.060 =
“ÜZÜNTÜLÜ YILLAR” Adlı Roman Anlatısından Kısa Bir Alıntı: {…..…} Sağ eliyle çenesini adeta bir iç duyguyla kavradı. Bu hareket ona güven veriyor, bana da dokunuyor, ona karşı duyduğum muhabbet ve derin saygıyı bir kat daha arttırıyordu. { Kaleme Alan: A.J. CRONİN – Çeviren: Dr. Hayri ESEN – Baskı: Yeni Matbaa/1966 – Sayfa:004/01 - 05 Nisan 2010 Pazartesi 01:19:18 }
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.061 =
Okumanın Ümidinde; Yeni Bir Hayata Başlayabilmek Gerek! . = 000.000.001 = Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışını Sürdürmeli! . “ÜZÜNTÜLÜ YILLAR” Adlı Roman Anlatısından Kısa Bir Alıntı: “{…..…} Bize hiçbir zararın dokunmaz.” { Kaleme Alan: A.J. CRONİN – Çeviren: Dr. Hayri ESEN – Baskı: Yeni Matbaa/1966 – Sayfa:004/05 - 05 Nisan 2010 Pazartesi 01:42:50 } Pir Edindiğimiz Saygıdeğer Öğretmenimiz İçin Umut Gereklidir! . Tahir: Kendini bilen, haddini aşmayan yaklaşım; dostluk için! . Zühre: Dostluğu; kendini bilen, haddini aşmayan: koruyabilir! . Tahir: Dostluklarımızı; muhafaza edebilmeli ve ilerlemelidir! . Zühre: Saygıyı; unutmamalı Tahir! . Saygı; muhafazanın gereği! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 05 Nisan 2010 Pazartesi 01:48:33 } Okumanın Ümidinde; Her Gün, Yeni Bir Hayata Müjdeci Olmalı! . TEŞEKKÜRLER TÜRKİYE! . DOSTLUKLAR SAĞOLSUN! . Okumanın Ümidinde; Gerçek Dostluk Arayışına Hizmet Vermeli! .
Gül Aycan
Yol
Bir yol uzar da gider Geçmişten geleceğe. Herkes kendiyle yürür Gitmek istediği yere. 11 Mart 2004
Kemal Kabcık
'Yol' = 000.000.062 =
21 Nisan 2010 Çarşamba Saygıdeğer Volkan KONAK Ağabeyime Gönderdiğim Mesajımı, Paylaşmak İstedim! . SAYGILARIMLA! . İYİ Kİ VARSIN 'ANTOLOJİ.COM! .' DOĞA İÇİN ÇALMAK İSTER ERENLER Ayrılık hasretlik; doğa için can, doğa için can! . Seher yeli; doğa ile birlik can! . Seher yeli; doğa ile birlik can! . Seher yeli; doğa: bir haber bize, bir haber bize! . Seher yeli; doğa ile birlik can! . Seher yeli; doğa ile birlik can! . Sevmiş Eren Hakkı; Doğa Adına, Doğa Adına! . Erenler Söyler Bize; Doğa İçin! . Erenler Söyler Bize; Doğa İçin! . Bugün Bize Hoş Geldin; Ey Can Doğa, Ey Can Doğa! . Pirler Aşkına Çal, Söyle Erenler! . Pirler Aşkına Çal, Söyle Erenler! . Doğa İçin Çalmak İster Gönüller, İster Gönüller! Birlik Olun Hey Can, Dost Erenlerle! . Birlik Olun Hey Can, Dost Erenlerle! . Daim Olsun Umudun Ey Dost Doğa, Ey Dost Doğa! . Pirler Gelir Sarılır; Toprağına! . Pirler Gelir Sarılır; Toprağına! . Alın Teri, Emek; Sanadır Doğa, Sanadır Doğa! . Kabul Görün Bizi; Pirin Aşkına! . Kabul Görün Bizi; Pirin Aşkına! . Doğa İçin Çalar; Bizim Telimiz, Bizim Telimiz! . Erenler Aşkında Bizim Pirimiz! . Erenler Aşkında Bizim Pirimiz! . Can Olur Bakarlar; Doğa Adına, Doğa Adına! . Ererler Seher Yelinde; Aşkın Tadına! . Ererler Seher Yelinde; Aşkın Tadına! . { Bu Sözleri; “Arif SAĞ” Öğretmenimizin, “AYRILIK HASRETLİK” TÜRKÜ EZGİSİ Üzerinde Esinlenerek, Kaleme Almaya Çabaladım! .} SEHER YELİ SERİNLİĞİNİN İFADESİ OLAN ve ANNECİĞİNE; ANACIĞIM, Diye SESLENEN DOST YÜREKLERİN, HUZUR ve UMUDU DAİMİ OLUR İNŞALLAH! . SAYGILARIMLA VOLKAN AĞABEY! . HUZUR ve UMUT; DOSTLUKLARLA HER BİRLİK OLSUN, TEŞEKKÜRLER! . 'DOĞA İÇİN ÇAL'mak İSTİYORUM EY GÜVENLİ DOST Doğa İçin Çalmak İsteyince Ben De Divane Oldum! . Doğa İçin Çalmak İsteyince Ben De Divane Oldum! . Bağlamam Çalmak İster, Bağlamam Çalmak İster; Aldım Soluğu Maçka'da! . Bağlamam Çalmak İster, Bağlamam Çalmak İster; Aldım Soluğu Maçka'da! . Ben Doğanın Sevgisiyle, Ben Yarimin Nefesiyle; Maçka'dayım, Maçka'da! . Ben Doğanın Sevgisiyle, Ben Yarimin Nefesiyle; Maçka'dayım, Maçka'da! . Doğa İçin Çalmak İstiyorum Ey Güvenli Dost! . Doğa İçin Çalmak İstiyorum Ey Güvenli Dost! . İster Bir Bağlamada, İster Bir Kemençede; Anarım Ben Maçka'yı, Anarım Maçka! . İster Bir Bağlamada, İster Bir Kemençede; Anarım Ben Maçka'yı, Anarım Maçka! . Ben Doğanın Sevgisiyle, Ben Yarimin Nefesiyle; Maçka'dayım, Maçka'da! . Ben Doğanın Sevgisiyle, Ben Yarimin Nefesiyle; Maçka'dayım, Maçka'da! . AĞAÇLAR.NET DOSTLUKLARINA TEŞEKKÜRLER! . Saygıdeğer Arkadaşlar; DOĞA İÇİN, Bir Şeyler Yapmak İstedim! . Katkılarınızla; DAHA İYİ ve DAHA GÜZEL, Bizlerin, DOSTLUKLARIN OLMALI, diye düşünüyorum! . TEŞEKKÜRLER! . SAYGILARIMLA! . İYİ Kİ VARSINIZ! . Saygıdeğer Volkan Ağabey; www.agaclar.net Adresinde, 'Balkon Bahçeciliği Güncesi' Paylaşım Sayfasında, Kaleme Almaya Çabaladığım Bir Metin ile Size ve Sevdiklerinize Ulaşmak İstedim! . Anne Sevgisi ve Anne Saygısı; ve de ANNE VİCDANINA ULAŞMAK İSTEMEK; Gerçek Yar Anlayışına Işık Tutan Bir NİMET! . MAÇKA'da; DOĞA ve ANNE SEVGİSİ ile; YURDUMUZ İNSANLARININ HUZUR ve UMUDU İçin VAR OLABİLMELİ! . SAYGILARIMLA! . İYİ Kİ VARSIN DOSTLUK! . TEŞEKKÜRLER TÜRKİYE! . TEŞEKKÜRLER VOLKAN AĞABEY! . Volkan Ağabey, Ben; Size ve Sevdiklerinize Ulaşmak İçin; Bu Sayfa Üzerinden, Size Mesaj Gönderdim! . SAYGILARIMLA! .
Alperen Biçer
Yol
Bir yol var altımızda, Acaba nereye gider? Var mıdır gönlünde hasret, Yüreğinde keder? Mayıs/2006 Karabük
Neşe Yay
Yol
Gri bir güvercin kanadında asılı yaşam, Ve ölüm med-cezir ortasında meczup kayıkçının ensesine dayalı. İpince,yılan kıvrımında yol sürgünü arta kalanlar, Süregelen mimli sorular serilmiş, saçılmış dehlizlere…
İsmail Özabacı
Yol
Son dersin zil sesi duyuldu, sınıfın uğultusu zil sesine karışırken sağ eliyle şakağını ovdu, uykusuz göz altları biraz şişmişti, ama kahverengi gözleri yinede güzel bakıyordu. -İyi günler öğretmenim diye birer birer önünden geçti öğrenciler. Kimisi koşturuyor kimisi ağır adımlarla çıkıyordu sınıftan. Yavaşça doğrultu ders notlarını masanın üstünden topladı, öğretmenler odasının yolunu tuttu, okulun hizmetlisi yanından geçerken –Nasılsınız? Hoca hanım diye seslendi, dalgındı duymadı, kafasında dolanan sorular, yılların yorgunluğu yüzüne değilse de kalbine yansımıştı. Öğretmenler odasından montunu ve çantasını aldı, ders notlarını dolaba koydu. Göz ucuyla saate baktı, biraz yürümek istedi, okul çıkışı en sevdiği şey o yolda yürümekti… küçük adımlarla koridoru geçti. Merdivenlerden yavaşça indi. Son derste sınıfın yaramazı Ahmete biraz sinirlenmişti, aklına geldi, üzüldü. Çok mu ileri gittim diye düşündü kendi kendine… Şimdi sevdiği yola gelmişti, yolun iki tarafındaki ağaçların yaprakları sararmış, ve yerlere dökülmüştü. Ayakları değdikçe hışır hışır ses çıkarıyordu. Etrafı güzelleştirmek için dikilen çiçekler solmuş, boyunlarını bükmüşler sadece kuru birer dal olarak kalmışlardı, çimlerin yeşilliği yaz yeşili değil de, sonbahar yeşili gibiydi, solgun. Dolmuş durağı yaklaşık beş dakikalık mesafedeydi, keşke dedi uzasa yol, temiz hava ve sonbahar güneşi iyi geliyordu, inceden bir rüzgar esti, sarı saçı gözlerinin önüne geldi,eli ile saçını kulağının arkasına attı. Biraz üşümüştü, kabanına sarıldı, acaba kendimi üşümüştü, içimi titremişti. Hem yürüyor hem de kendiyle iç hesaplaşma yaşıyordu. Onu dışarıdan görenler hüzünlü olduğunu anlardı ama duruşu, yürüyüşü, karizmasıyla güçlü bir iş kadını imajı veriyordu. Ki bu yüzden etrafından geçenler bir bakış atıyor beklide göz göze gelmek için çaba sarf ediyorlardı. Ama o başı hafif eğik, kafasında düşünceler ve kalbinde bir film şeridi gibi (klasik bir cümle ama) geçmişte yaşadıkları geçiyordu… Neden? diye düşündü, neden bunca zaman sonra kafasına gelen bu düşünceler… Okuduğu kitaplar mı etkilemişti onu, yoksa dinlediği şarkılar mı? Kendi kendine sordu bu soruyu, yaşamak sadece nefes almaktan mı ibaretti, örtünmek için giyinmek, ya da aç kalmamak için yemek yemek miydi hayat? Amaç neydi? Ya sevgi? Ya dostluk? Arkadaşlarla geçirilen güzel vakitler, o geçmişteki masumluk, o doğallık, o çocuk ruhumuza ne olmuştu… -Binecek misiniz Hanfendi? diye sesle irkildi, çoktan dolmuş durağının yanına gelmişti. Dolmuşçu açık kapıdan yüzüne bakıyor, bir müşteri daha kazanmak için sabırsızlıkla içeri girmesini bekliyordu, kafasıyla –hayır işareti yaptı. Dolmuşçu biraz bozulmuş bir şekilde dolmuşun kapısını kapattı ve gaza bastı. Ayakta durmuş kafasındaki bu sorulara cevap ararken arkada ki dolmuş yaklaştı, kapısı yavaşça açıldı. İstem dışı bir hareketle yavaşça merdiveni çıktı, boş bulduğu pencere kenarı bir yere oturdu. Kafasını cama dayayıp tekrar düşüncelere daldı. -Çantanızı alır mısınız? Hocam Dedi, genç bir Üniversite öğrencisi, uzun boylu, esmer klasik bir öğrenciydi, ona hocam derken acaba öğretmen olduğunu bildiği için mi yoksa üniversiteliler arasında kullanılan bir hitap olduğu için mi öyle seslendi bilemedi. Dalgınlıkla çantasını yan koltuğa koymuştu. Araba yavaşça hareket etti. Hani bazen insan bir yolculuğa çıkar, uzun bir yolculuğa bir tanıdığının yanına gitmek için, ve o yolculuk sonunda o tanıdığa kavuşmak olunca ayrı bir haz verir, hemen kavuşayım istersin ama o yolculukta bitmesin de istersin, hafifte bir müzik çalar diye düşünüyordu ki, dolmuş şoförü radyoyu açtı. Radyodaki ses ‘Yak gel, bildiğin ne varsa, yak gel gözüm yok para pulda’ diye söylemeye başladı. Şarkı hoşuna gitmişti, mırıldanmaya başladı. Yanındaki öğrencinin tuhafına gitmiş olacak ki, göz ucuyla ona baktı. İçinden ne var şarkı söyleyemez miyim diye, geçirdi ama o ciddi duruşu, üstündeki elbisenin ağırlığı, sanki onu farklı kılıyor ve tuhaf kaçıyordu. İçinden geçirdi, toplumun hep bastırıldığını düşündü, oysa insan bağıra çağıra şarkıda söyleyebilmeliydi, içinden geçenleri yapmalıydı. Bu düşünceler kafasını dağıtmıştı. Dolmuş ineceği yere yaklaşmıştı, inecek var demesine gerek yoktu, bu durakta mutlaka öğrenciler inip bindiği için yavaşça yerinden kalktı, yanındaki öğrenci yana dönerek ona yol verdi, arabadan yavaşça inip evin yolunu tuttu. Şimdi sorumlulukların başladığı yere evine yaklaşmıştı. Ağır ve dingin adımlarla evin yolunu tuttu… Evde onu bekleyen bir şeyler vardı...ya uzakta?
Saniye Sarsılmaz
Yol
Yürü diye zorlandığım bir yol var, Hem öyle zor geçebilmem, önüm dar. Umut doğmaz ufkuma, çünkü benden, Uzaktır öksüzün anası kadar. Almıyorsa akıl, öğüt kâr etmez, Yol yöntem bilmeyenin derdi bitmez. Derya, deniz nerede kalmış bilmem, Çakıldı karaya gemim, gitmez. Güçtür adam olup geçmek sıraya, Bin bir çeşit engel konmuş araya. Minnet borcunu bilir, saygı duyar, Öğrenci hocaya, çırak ustaya. Ödevle yüklü zayıf omuzlarım, Üstelik vakit yok, bitmiş zamanım. Çekemem bu yükü gücümden öte, Kim dinler ki, ben kime nazlanırım.
Nevzat Peskütancı
Yol
Kimler gelip geçti burdan Faydası yok parasından pulundan Ayrılırmı mümin islam yolundan Bu yola düşdümki Allaha gider Geceleri Aşar Sabaha gider
Akın Akça
Yol
***'Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir...' I. …….. Değil mi, nerden nereye? Bir bilmem ne kadar, insan kendisini avaza çığırttıysa; bir o kadar da belki muamma. Ama dönüp bakmana bile duacı olmayacak olan o bir şey –ki ne olduğunu bilmezsin bu salaş sallandırılmış halinle- bilmez senin onu bildiğinden doğru dönüp bakmayacağını -eminsindir çünkü- bunu sen bilirsin. Yine de, senin hazırlayıcın o, şükran borçlu olduğun da odur. Çevresinde hanımelili bir tünelde, burun delikleri olamayacak kadar sıkıntı veren bir düz duvarlı(lı) ğa sahip mağarasal bir yapıya özenti –ki bu bile olanak dışı görünmektedir, şükür- bir temel yan unsur yapı ki aynı, mukozalar bulaşığı; bu derecede de gerçek dışı olmalıdır gerçeküstücülüğe suçlama kalıplar üreten bir para basım tersanesi. Çünkü armatörün ulaşığı marinaları kadar da kutsal bir yerdir –ki hep öyle kalacaktır- çiçeklerle ve böceklerle sarf, dolu bir koy bile –rahat bırak onu! . Öyle bir geçit var ki –yine de- bulabilene aşk olsun. Bu geçit, kendinden geçerken, başkalarını kendi üzerinden geçirerek değil; o kişiler, kendisinin başlangıç eşiğine geldiğinde onlara bu zevki veriyor ve bunu da, sezmekten öte biliyor. Ve böylece, doğmakta olan bir birey, doğumundan ölümüne kadarki periyodu için, “Ben, doğmuştum” diyebiliyor. Tam diyeceksin: “Körkötük oldum.”, birden dikiliveriyor şakak elçisi ecel muşambaları gibi rimelli tek tük izbe o pastanelerin, masaların, kenarların; büzüşmüş, burulu ve ki mandalları konan, konmuş, buruşmamaları amaçlı mesa kenarlarının… Ama sonra çevrende bazı karartılar beliriyor, sonrasında ışıltılı hüviyetlere bürünecek olan Ve sen güç alarak bundan, bir kez daha doğruluyorsun. Ki şaşırtıcı ve; hep, bu sürüyor: Bir çeşit mutluluk mu? Nereye ulaştığına, ulaşacağına yani, bağlı… Hem güneş ışığında gün gibi berrak, üzerinden ceylan –Bambi- sektiren bir odun parçası eteklerine ilişebildiğin zaman bir yüce ormanın ta içlerinde, merkez vakti; de o zaman, kuşku da duyma: “Ben, buradayım.” Öyle ki, zamk ile zamklanmak sandığın senin bu şey, çelik gibi sertleştirerek seni, duyargalarını kapatmış da değildir hayata Çünkü böyle güzel bir döngüden geçenin sonucu güzel bir şeyden de başka olmayacaktır. Şimdi, bir şey diyorsun: “Ben bir şey bekliyorum, bir kişiyi. E iyi de, o kişi de bunu biliyor. Peki, ağaçlar, dağlar ve ayışığına düşmüş bir tuhaf denizse hep e suskun? Okyanuslarsa, karalarda oluşmayan o hortumları dinlemeye uykuya dalmış Atlantiğin de ötesinden ama… Ne olacak şu halde? Vaz mı geçeceksin vaazlarınla, vaz mı geçmeyeceksin susup da; yoksa konuşarak mı, haykırarak mı isyanını dile getireceksin. Yine de, seçeceğini bildiğin şeyi seçtiğinde, seçtiğin ya da seçeceğin veya her ikisi de olmuş olanın, zor olduğu için seçilmediğini/ seçilmeyeceğini ya da her ikisi,..bilmektesin. Sonra, kan ter içinde uyanıyorsun ve yanındaki eğreti, iskemlesel şifoniyerin yüzeyinde titrek, ama sebatla durmakta direnen o klasik çalar saati iki elinle birden kavrayarak.. Sallayıp onu sağa sola kuzeye ve güneye; yetinmeyerek, bunların hepsinin ara yönlerine de…; “Bilmiş olduğumu daha iyi anlamaya başlıyorum sanırım” gibi bir laflar vızıldıyorsun. Bunlar havada uçuşuyor. Uykudan uyanıp da uyanıklığı idrak etmemiş olduğunu ta en başından beri ve sürecin içinde de ama bilmene rağmen; gene de, şimdi, uykudan uyanıp da sırf, saati tutmadığını belki anlamaya başlıyorsun. Çiçeklerin arasından devam eden, ağaçların yukardan selam durduğu o içbükeysi yol, bir çizgi dizideki gibi pastel bir ortamdan sırıttırıyor seni hayata. Kurbağa entarili insanlar; küçük gölün yamacına masasına dizilmiş, bestesini yazmaya girişmiş, postunu koleraya vefa Pyotr* cinsi bir şemal; Ford ilk patlar motorunu keşfe çıkmış, ilksel endüstri misyoneri bir denizleraşırı muhacir mağduru; ve bazı şirinler ve bazı şirineler, mavi mavi… Ve nemli pamuktan fırlayarak, önce küçük ama giderek büyüyen fasülye ağacı tohumundan yukarı, göğe, devlerin yaşadığı mekana –ki Vikinglerin, her nasılsa, sabırcıl bir haline de benzeşiyor bu yer- tırmanan o çocuk… Hepsiyle mütabakattasın şimdi (İçgüveysinden silsilece bir gıdak, horoz nasıl verirse bir cenin-can haline filiz; yine de soruyor karadul örümceğinin yapısını değil, onun istem dışı oluşturduğu ağlarının yapısını bu düşün kıvrımları. Böylece olacak bir şey, daha önce olmuş bir şey ve hala devam etmekte de olan bir şey; yoksa hiç olmamış ve olmayacak ve olmuyor da olan, o şey... Daha dün gibi; kıstırmıştın kendinle bağışıksız bir uzvu, kendini. Bugün de öyle, değişmez, aynı; ama bu sezilmez, yine de ne istiyorsun kendinden sormalı. Başka bir nesneyi kendinden farklı gören bir insan/ aklı sahibi canlı cinsi bunu, bu derece ve bu şekilde yapmamalı; -farklı görmeyen- hep yılmadan denemeli aksi takdirde. Atlas’ta bir Samsonian bir biri bre; ama adaletli dağıtan, sözde –ki denilesi, ‘sırf’- kendine mal edilmiş o dünya mülkü! Sonra dağlar oynuyor, ve sert hasta-çocuk yapma çadırları altında bitkisel ama yapma-mühür viks ve hava tabiatlı buhar banyosu teneffüs ettirilen o okul çocuğuna Vezüvlerin öğütleri tutturuluyor. Ama esas öğütler is’ten kaynaklı. Vezüv -ve gri cürufu, şüpheyi, bilmeksizin, öğüt eden Bruno’ya- Giordano’nun** babası sis ise… Çünkü is menşeili bazilika bir kral sarayı ve –ortada tek bir alçak irtifa kartalı, sağda ve solda ise ikizler- 3 kiriş-sütunlar’ın tuttuğu bir defderdar’dan tutanak kiliseler olarak bilineliberi.. Ve –işte ki- ayrıca, ruhbanların tavrı da düşünülürse, gereklidir böyle, babanın oğluna öğütlemesi de… Ehh, böyle feraha çıkar ve çıkacak karanlık bazı hemşerilerin töhmeti üstü’nce büst, çıkıyorsa Atlas ve Samsonian’ı ortaya çıkaran Samson da; yoksa onlar, yani kıtalara eski nesil bir okyanus ve Samson, tutunurken tuttukları, sıralandıkları sıra kolonlara, sütunlara hala hapis ki ‘esir’ halde bekleşiyor.) II. Zor bir berceste,(1) her nasıl kolay hatırlanıyorsa; kırık bardak'taki dökülmesi olası su da sıradan bir ad tamlamasıyken, bir de bakmışsın ya da bakmaksızın bile bilmişsin, alışılmamış bağdaştırması'ndan(2) 'mutlu' bir 'bardak' beklenilmezi’nin ama bir o derece kolay’ının, o denli değişik 'kırık bardak'tan: Biladiyelerin(4) içindeki aşk ve sevgi niteliksel bozlak’lardır(5) bizim burlesk’imiz.(6) Ama zaman zaman aşkı da aşıp kan davalarına v.s. de dokundururuz; buna mukabil, karşı satıhta, bayağı komiklikler örneklemelerini de az tutmamız gerekir.. o sefer belki ya da budur, her sefer: Bir garip dengede gider (v) e gelir çuvaldız: iğne mi? o yoktur ki bizde; hem çuvaldız, hep de bize… Abstre! (7) ile açık olmayan o bir mektubu(8) belirtmek gibi sevdiğine, zoraki ve alelacele. İmgenin hayal kurmacalarında yaratılan bir tür tünel, dengediyor aslında asıl gerçeği bent’lerimizden(3) her birine. Ve sanki bu karışıklıkta sanıyoruz ki, biz nasıl oluşturduk böyle bir koca şiir demetini. Halbuki, bakıldığınca yelpazeye ve bakıldığında da ama, ışık spekturumundaki her damla bir dalga; bize anlatıyor göksel prizmanın dışa dokunur kinayesini.(9) Pastoral(10) damıtılışta idil'lerdir(10) bizim işimiz ve bunun için de eglog'lardadır(10) bir gözümüz: (İlk bir) Aşksal sezinleyiş ve (yinelenmecil) evrensel aşktaki sevgisel sezinleyiş bizim doğamızken; tabiat mıdır sanki hiç, bize gökdelenleri dikmemizi bir görev vaadeden? Kuralsız bir komedyanın kapşonsuz sığınağı, sığınaklığı gibi ilerliyorken kör Ankara kırkikindilerinde yolumuzca hali hazır, bir de şemsiyelerden medet bazen umuyoruz –sahi gerçekten umuyor muyuz? . Oysa, daha çok, doğaya bir jesttir ‘cırcırböcekliği ile bir uğurböceği’; bizim içimizdeki doğa’ysa, tabiata bir lütuf ve ona bir köprüdür asıl, tabiattan doğru içimize uzatılan ama… Ayrımsayıp bağdaştıracağımız daha neler var aşık Ali? Sözün ele avuca sığmaz eri, musikinin fıldır fış, zemheri(11) feri, tuvallerin kusursuza yakın Lynch(12) bilinçaltısında alelade bir mağaranın dişe dokunur meşalesi; söyle de gelsin ey, sevgilinin duraksamış suskun dili! Evet Lynch şafakları’ndaki doruklara uğrarız ve aniden ve her sefer çizgi filmleri baz alırız, denizlerin yolunu ordan gözleriz ve her sefer de ıslanmış olarak ama geri çıkarız, tırmanırız! Ressam olmaktan nasıl vazgeçtin söyle! (Philadelphia şehrinin büyüsüne mi kapıldın? Haydi diyelim, Paris mi sanki; kırsal Aix daha güzel Cezanne’de ama anlıyorum gene: -eminim paletin ve tuvalin olsa çıkardın Robert Frost’un kayın ağaçlarına- İnsan yüzxleri, insan gene ruhları ve alaşımsız, şehrin ışıkları; çünkü her yerde insan, her yerde yaşam…) George Lucas’ın Star Wars’una tercih –sanırlar ki fiyaskosal- bir Dune’un hikayesini söyle bana. Asıl amacının uzaya çıkmak değil, dünyayı uzaya plazmada paylaşımsal taşımak olduğunu; Lost Highway’den hemen önce vefat eden Jack Nance sanki kanıtlamadı mı -daha anlatsana bunu kitlelere- ya da “The Straight Story (1999) “daki başrol kanserli aktörün’ün oyunu kotarışı da buydu! Ahoa oh ah… Eraserhead’indeki köpük yanaklı hoş sesli hanımefendi demedi mi,(!) gerçeklerin giz ve gizem karşısında dize gelişinin bazen ve çok özel biçimleriyle de çok zorladığın bir idealizmde ters süreciyle vuku bulabilirliğini ve bemberrak olayların o derece şık da su yüzüne çıkabildiğini! … …….. III. Petits Poemes en Prose, Le Spleen de Paris (fakat çevrimsel olan tekerrür, mesela, kırsal Aix) . Küçük Düzyazı Şiirler, Paris Sıkıntısı, Baudelaire kah da tavanarasında bir, bir sandık dolusu haklı tahtakuruntusu -Rimbaud. Dökün bakalım içinizi: Bilir misiniz uğur ile dikilen bir Atakule’nin Hitit Güneşi’nin yıkılmayışı için Gökçek tarafından zoraki yerleştirilişini belediye otobüs biletlerine, -ki bunlar bu topraklarda halen geçerli; Ermenileri bazı katliamcıları abideleştiren hükumetler için ise, değil artık onlar için huzursuzluk geçerli! - Eiffel görünmeksizin ama Pizza (Kulesi) gibi sallanırken düşeye ve Ganj gibi cılızlaştırırken Big Ben sesini nazlı Thames(4) usulca? (5) Kalıphaneden çıkma –olmamacasına biteviye- rediflerin(1) gitar serenadında; yukarı balkondaki, onun, sevgilinin babasının küçük kız çocuğu-geceyarısı sevgilisi’ne.. zıpçıktı barok(2) üslubu banıyor göçebe leyleğin yassı, bir de yetmezmiş gibi koskocaman tabağına sinsi, kendisini… Çetrefil çekişmeler ve tazatlıklar(2) bir süre kasılıyor duruyor, sonsuz bir süre gibi. Ve sonra birden ama olanca haşmetiyle, günlük güneş deviriyor ‘cüssesi ile ruhu’nu –kaldırımdan öte, akan kalabalık vdüşünen-hisseden etten ee capcanlı asfalt taşlarına- Batı’dan Doğu’ya,ve Doğu’dan da Batı’ya… Tek başın orgun zarafetin duyuluyor Bach ve Wagner, oh Klavier! Bir kartal uçuşuyor kilise içli, sonra bir güvercin, ta ki bir serçeye değin; sonra aniden oluşuveren kubbeler daha da yükselerek minarelerine dönüşüyor camilerin. Hepsi yıkılıyor en son, ve bambaşka bir düzen kuruluyor: artık, safi saf yaratıcı; şans’ı onun kendi demek talih’i imdi. İkbal verici ve ilham bahşedici. Tünaydın! Ve redifler artık çokça, cinas(3) : ve Orta Çağ Gotlarından gotik ve salaşlaşmış hippi punk(mısh pış) artık barok, tünaydın! Oysa ikisinin arası bir Barokta; iki çehreliliğin tamamen zıddı bir düzen yok mudur ki ince dudaklı bir* -Chaplin Hitler’e veryansınal traji-komedyal- Ve daha bir umut dolu –koyamadılar adını(1) - Fin* Hamamı, ya da Türk Santa Claus Noel Bab, Viyana’da vals sihri -sıradan bir yılbaşı eğlentisi... Yine sonra ve yine en son, minareler daha da yükseliyor ve en tepe noktasına sanki vardığında, artık gidecek bir yer bulamayacak gibi olduğunda, tekrar bir insan dünyaya doğuyor ve o an yeniden dallanıp bıdaklanan bu doğanın ağaçlarını budamaya koyulacak olan bazı sahte tarlacıları aramaya çıkacak olan ormancılar işte onlardır! ... Savaşlardır, bıundan mı bitmiyor … Eğer teşhisi doğru koyarsak, çareleri bulması kolay. Önemli olanı, bulmak önümüzde seyreden olan biteni. Barışın açmak önünü, savaşlar için bir olay! Bundan, bunu martı ve balık yapmalı el ele, omuz omuza. Sonra da şanlı haberi salmalılar ulu ve ufksuz ve dalgalanan canhıraş çayırdaki uykusunda çiti atlayan, aç ve açık –ama bir o kadar da anlamlı mesken- saf, ak koyunlara, koyunlara, bu ikisi söz birliği içinde! ... Şöyle ki, artık doğacak yeni bir gün yoktur insanlık için, mutluluğun gözü yaşartan, gülümseten yüzleri ve yüreklere su serpen iç dolu sevincinden başka barışın, cesaretinden başka aşkın; sevginin bilir bekleyişinden başka, fedakarlığından… ”her şeyin toz pembe göründüğü ve ama kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olduğu' değil, her şeyin toz pembe olduğu ama kimsenin sütten çıkmış ak kaşık görünmediği; deliliğin gündelik hayatın ruh ikizi olduğu... İnsanların neden sanatın her şeyin üzerinde bir anlama mazhar olması gerektiğini söylediğini anlayamıyorum: Hayatı o kadar anlamdan yoksun yaşıyorlar ki...” - Açıklamalar: I. Eyl. 6. ’06. 00:14/ dzltm, 00:17 dzltm, 00:19 eklm, 00:27 dzltm, 00:29 dzltm, 00:31 dzltm, 00:32 dzltm, 00:34 dzltm, 00:38 dzltm, 00:39 eklm, 00:47 dzltm, 00:48 dzltm, 00:50/51 eklm, 01:02 dzltm, 01:04 eklm, 01:18 dzltm, 01:19 dzltm, 01:24/27/40/02:06 * çaykovski ** Giordano Bruno - 9+3 prgf II. (1) Berceste: Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir. (2) “Her dilde, birden çok sözcükle tamlamalar ve çeşitli öbekler oluşturulur. Bunların kuruluşu sırasında kavramların anlamsal, mantıksal özellikleri (dilbilimdeki terimiyle ANLAMBİRİMCİKLER’i [Fr. semel]) arasında bir uyum sağlandığı görülür. Örneğin KIŞLIK GİYECEK, KIRIK BARDAK, SOĞUK SU, ESKİ CEKET gibi sıfat tamlamalarında, OKUL KAPISI, KÖMÜR TOZU, EV KEDİSİ gibi ad tamlamalarında bu özellik bulunmaktadır; bardak kırılabilen bir nesnedir; kömürün tozu olabilir. Buna karşılık, şiir dilinde, etkili ve coşkulu anlatımlarda, anlambirimcikleri birbiriyle uyum içinde olmayan, kimi zaman biri soyut, biri somut kavramlar bir araya getirilmektedir ki, yukarıdaki örneklerden farklı, dilin sınırlarını zorlayan ve onun anlatım gücünü gösteren bu birleştirmelere ALIŞILMAMIŞ BAĞDAŞTIRMALAR adını veriyoruz. Dilde kullanılan BEMBEYAZ BİR DUVAR, YÜZÜN SOLGUNLUĞU, KAYBEDİLEN PARA gibi tamlamaların yanında, şiir ve yazın dilinde BEMBEYAZ UYKUSUZLUK, KAYBEDİLEN KİMYA, YÜZÜN SESİ (Cemal Süreya) gibi bağdaştırmalara sık rastlanır ki, bunlar, alışılmamış bağdaştırmalardandır. (Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle Şiir Çözümlemeleri, Prof. Dr. Doğan Aksan kitabı’ndan b.sayara geçtiğim notlardan oluşturulma bir yazımdan..) (3) Bent: Bir şiirin 4, 5, 6,.... dizeli bölümlerinden her biri. (4) Biladiye: Beldeleri konu edinen edebi eserler. Sanatçıların; gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatmaları. (5) Bozlak: Halk edebiyatımızda bir ezgi türü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır. (6) Burlesk: Kaba, aşırı ve bayağı komiklik. (7) Abstre: Bir kitabın özeti. (8) Açık Mektup: Bir kişiye seslenen ancak başkalarının da okuması için gazete veya dergilerde yayımlanmak amacıyla yazılan mektup... (9) Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz (10) PASTORAL ŞİİR Doğa güzelliklerini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban hayatını ve bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. 'Pastoral' kelimesi 'çobanlara ait' demektir. Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya doğa manzaralarını canlı biçimde anlatan şiirlere idil, konuşma biçiminde yazılan pastoral şiirlere de eglog denir. referans: sevgili Rahim Taş'ın 'şiir türleri' yazısı. Teşekkürler (11) kara kış (tdk sözlk) (12) David Lynch Açılış lafı: lynchten tamamen alıntı. Kapanış lafı: ”her şeyin toz pembe göründüğü’nden “yoksun yaşıyorlar ki...”e kadar devam eden bölüm, esnetmelerle yumuşatılan alıntılar tvden lynch’e dair, sözleri. Eyl. 6. ’06. 04:45 III. (2) M.S 1600-1750 yılları arasındaki klasik sanatı izleyen resim ve mimarlık üslubu: 'Barok üslubu dağınık, yüklü, şişkin biçimlerin aşırı ölçüde yığılmasıyla kendini gösterir.'-. Batı edebiyatlarında dengeden çok harekete, düşünceden çok duyuma, biçimlerin serbestçe yaratılmasından duyulan coşkuya önem veren, abartmalı, etkileyici, çelişkiden çekinmeyen edebiyat akımı. (http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/sozara.htm) Barok müzik: Çalgılar arasında veya çalgılarla sesler arasında karşıtlıklar kuran XVI-XVIII. yüzyıllar arasındaki müzik reformunu oluşturan müzik. (1) Redif: edebiyat Şiirde uyaktan sonra tekrarlanan, aynı harflerden oluşan kelime veya ek, yedek. (http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/sozara.htm) (3) Cinas: Çok anlamlı bir kelimeye, her defasında başka bir anlam yükleyerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma: 'En çok beğendiği manzumeler hep cinas, telmih, nükte gibi söz sanatları ve oyunlarıyla dolu olanlardı.'- A. Ş. Hisar Çok anlamı olan bir kelimenin iyi anlamını kullanır görünerek kötüsünü öne çıkarma. (http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/sozara.htm) Not, ara ara Lynch’e öykünmeler sitemkar gibi gözükürse –mesela ilk başlangıç yazısı ve belki bitiş yazısı için hatta- gene de ama değildir, bazı lafları anlamaya dönük karşılıklı tartışmalar ya da sorgulamaca :) p not, kapanış lafının yarıdan sonrası için, sorgulamaca. ayrc. yazı tvden alıntıydı, kafamda kalanlardan esnetmelerle ve bir yerde benden bir ekleme * Bir’de biten Fin’den devam ediyor anlamında asteriks işareti (4) ve (5) t. S. Eliot’tan alıntı kelimeler.
Sami Çiftçi
Yol
Yolculuk... Biçimsiz bir yaşam öyküsü Kimi yolu olmayan yolların Kimi de vatanı olmayanların düşü Düşü olmayan düşüncelerin de olabilir Gözlük çerçevesinden başka penceresi Olmayan insanların da hikâyesi olabilir Yolculuk...
Hüseyin Başaoğlu
Yol
Yol uzun dost, yolculuk zor Ayrılık ne, gel bana sor. Uzaklıklar üst üste biner Yol uzun dost, yolculuk zor. Öteler, aykırı uzak öteler. Rengarenk ırak tepeler Adımlar uzadıkça uzar, Ruhuma yalnızlık sepeler. Günbatımları aykırı pembe Işıklar mora çalar gönlümde Yollar paletim, adımlar fırça Çiziyorum kaderimi sende. Bulutlar yağmursuz kurak Gölgeler dayanaksız, uzak Her adım atışımda yolda Yaklaşıyor sanki son durak. Sarıdan çıkıp kaçıyorum Yeşile gidip saklanıyorum Maviyle morun karışımında Seni bulmaya çalışıyorum. Yol uzun dost, yolculuk zor Gamlar içimde yakan bir kor. Gel, acımı dindireyim, desem Gelemezsin, yolculuk zor..
Harun Taşkın
Yol
'Her yolculuk illaki geceden geçerdi... Ve her gecede yıldızlar ismini hecelerdi' Çalınmış serinliklerden habersiz Yanarak gecenin kalbine gidiyorum Yine mahsun, yine garib, yine sensiz Çığlıklar refakatinde hücreye giriyorum Seni düşlüyorum, geceyle paylaşmadan Birden maviye çalıyor gökyüzü, umutlar yeşile Her şeyin özeti sayılacak bir damla yaştan Kitaplar yazılıyor, silüetsiz hayaline... Yolculuk bir yalnızlık bulvarında bitiyor Gözlerimdeki yaşı, görünmez eller siliyor Gene yoksun..Gene beni bekleyen sen değilsin... Acı içime buram buram siniyor...
Çiğdem Bir
Yol...
Sustum Gerisi yolculuk… Alaca bir akşamüstünden geçiyoruz… Camına taş isabet etmiş bir trenin böğürtüsünde gülümseyen çocuk yüzleri… usulca uzaklaşıyoruz…
Serdar Özmilli
Yol
Uzundur, incedir, sürer gündüz ve gece; Hayâllerden gerçeklere taşır bizi yol. Sanki hepimize sorulan bir bilmece; Bileni de bilmeyeni de kuşatır yol. Getirir götürür, ömür boyunca uzar. Arzularımızı sarar bu bükülmez kol. Düşenlerin azı güler, pek çoğu ağlar; Varlığımızla bütünleşen bir ağdır yol. Seyahat etmek bugün yürek ister yolda; Sarhoşu, serserisi, canavarı çok bol. Sıladan da ayırır bizi dünyadan da; Yüzbinlerce insanın son durağıdır yol.
Yavuz Hakkani
Yol...
Yol... Hani bir yere gitmeyen… Gitmeyen ama götüren… İnsan da bir yoldur… Katar katar turnaların, kırlangıçların; heybesinde aşkı taşıyan Yunusların fersah fersah aşındırdığı… Kendi hürmetine duaya açılan ellerin dualarına “âmin” demek gibidir yolculuk… Yolculuk, Merh ile Afar ağaçlarının ateşinde pişmek gibi… Gerisi söyleyenin bilmediği, bilenin söylemediği… İnsan da bir yoldur… Belki ayak izlerini takip ettiğiniz Firistade’nin yandığı gibi yanmazsınız, ama yolda olmak yeter… Uğrunda her defasında düşmekten kurtulamasanız da, bükülmeden atılan adımlarınız tarif eder adanmışlığınızı… Ayaklarınıza hain birer diken sokuluverir de durmak nedir bilmezsiniz. Bişr-i Hafi gibi yalın ayak yürürken sevgilinin zahmetli yolundan, bir “of” bile süzülmez dudaklarınızdan… Acıyı, bir sadaka gibi gömersiniz toprağa… Belki heyecandan “seyahat” dileyenler gibi kavuşamazsınız maksuda… Uzun bir seyahat düşmez payınıza… İnsan da bir yoldur… Ve her insan kendi kaderinde yol alan bir seyyahtır hâsılı… Yolda azığını çar-çur eden de menziline varır, sahibine vakfeden de… Kıymetinden düşen de taşınır yolda, paha biçilemeyen de… Taşıyanın taşıdığı vasıl olunanda belli olur. Zeynel Abidin gibi… İnsan da bir yoldur… Ve her yolun doğduğu bir başlangıç noktası vardır. Nutfeden haşr olan âdemin evvelinin yokluğu gibi… Yollar… Kimi zaman hadsiz korkuların içerisinde yapayalnız… Kimi zaman birbirine dolaşık… İnsan da bir yoldur… Ve yollar birbirine yoldaşlık ederler… Bir noktada birleşirler… Dört mevsim; yaz-kış, sıcak-soğuk, yağmur-çamur, güneş… birlikte olmak üzere… Kimi yoldaşlıklar, keskin uçurumlarla biter… Nuh ve Lût misali… Kimi yoldaşlıklarsa yol boyunca sürer gider… Yol boyunca her bağın gülünden bir rayiha, her ırmağın tazeliğinden can alarak… Farklı menzillere uzanan yeni yollara bir çiçek dalı gibi taptaze eşkinler vererek… Tıpkı Adem’in Havva’da çoğaldığı gibi… Yollar birbirine çok şeydirler… İnsan da bir yoldur… Peki, birbirine kavuşamayan, birbirine bağlanamayan yollar yok mudur? İnişli çıkışlı yolların bir türlü birleştiremediği iki insan… Yollar kimine yârdir… Bazen çöllere götürür Mecnun olanı, bazen aratır durur Leyla’yı… Ken’an ilinden doğup Züleyha’ya imtihan olan yol gibi… Kuyuda düğümlenen Yusuf gibi… İnsan da bir yoldur… Sır’at-ı Müstakim gibi… Yollar, koca koca sarayların gölgesinde yitip giden, Süleyman gibi… Hüt hüt’ün kanatları da bir yoldur, taht da, Süleyman da… İkileşen her yolun gittiği bir yer vardır… Yollar felaha da çıkar, Veyl’e de… Fil ordusunun ilerlediği de bir yoldur nihayetinde… İnsan da bir yoldur… Balığın karnından geçen bir yol vardır mesela… Nuh’un gemisinde düğümlenen de yoldur… Kimi yollarsa hiç kat edilemez mesela… Yemenli çobanın eşiğini gözyaşıyla yıkadığı yol gibi… Cebeli Tarık’ta birbirine karışmayan iki deniz, iki yol… Mescid-i Haram’da uyuyan Yolcu’ya fısıldanan da bir yoldur… Hani Beyt’ül Makdis’ten Miraç’a yükselen… Ateşi anlamlı kılan sudur… Mutluluğu üzüntü; aydınlığı karanlık, beyazı siyah, hayatı ölüm… Her şey zıddıyla bilinirdi ya, zıddıyla mana bulurdu ayrıca… Yol da yolcuyla tamamlar anlamını… Yandım, ama ateş de benim, su da… Sonra kuyudan Yusuf da çıkar, su da, Hû da… Yol da benim, yolcu da…
Ayşe Bozkurt
Yol
yol yolculuk uzayıp giden önünde sabah olmalı ilk adımın çayını içmelisin sonuna kadar vaktin olmalı geriye bakacak balkona çık derin bir nefes olmalı bu günün... baharı seçişin de bu yüzden ya özenle kitle kapısını geçmişin evvelini unutma.... ellerini saklama sakın boşluğundan yerinme ilk adımı attığında tökezlersen onlarla tutunacaksın yol yolculuk bilinmeze uzarken kulağında ki müzik hiç duymadığın olmalı dilinde ki hece ilk defa söylenmeli... ve arkana son bir defa daha çevirirken başını duyduğun koku geleceğin olmalı ne önemi var kaç yaşında olmanın saçında ki akların yüzünde taşıdığın her çizgi bir daha tekrarlanmıyacak olan hayatın... yanında götürdüğün sadece ve sadece yüreğin yolculuk boyunca rehberin güllerini soldurma sakın yol yolculuk uzayıp giden önünde sabah olmalı ilk adımın çayını içmelisin sonuna kadar derin bir nefes al bu senin hayatın........... ayşe
Tayyar Yıldırım
Yol
Bir gecenin yarısı, doğruldum yatağımdan, Sanki uzak diyarlar, çekiyor ayağımdan. Rüya içinde rüya, ay ışığı geceler. Dökülür dualarım, dudağımda heceler. Bu yol gizemli bir yol, benzemiyor dünyaya. İçimdeki vesvese, sır katıyor rüyaya. Gidiyorum sırata, geçer miyim bilmem ki… Bu iksirli şerbeti, içer miyim bilmem ki… Cehennemin ateşi, sanki yakın bir yerde. Yalamakta yüzümü, sıcaklık var seherde. Hurilerin sesleri duyuluyor uzaktan, Allah’ım koru beni, kurtulayım tuzaktan. Ölüm belki böyledir, yaşıyorum o anı. Terk eyledim belki de, dünya denen o hanı. Hayaliyle gerçeğin ilgisi yok öğrendim, Dünyadaki hayattan işte şimdi iğrendim. Pişmanlıklar faydasız ölüm gelse yanına, Pazarlığa girmez ki, gidip gelse yarına. Uyandım yine bugün, rüya imiş gördüğüm. İnsanoğlu çaresiz, düşünceler kördüğüm. 01/2011/Konya
Çağrı Kayalıdere
Yol
Bakmazdı insanların yüzlerine incelemezdi kim nedir ne değildir diye Gözleri uzaklara dalar giderdi düşünmezdi ne olcağanı yarına Bakardı uzaklara öylesine düşünürdü yaşadığı ülkeyi İçinde yaşayan insanları severdi karşılıksız Birçok başarıyı hayal ederdi insanlık uğruna severcesine Düşünürdü hayalinde kurardı ve yapıcam birgün derdi Biliyordu ki istemek başarmanın yarısıydı Ve bu zorlu yolculuğa ne zaman ve nerden başlıcağına Karar vermek zorundaydı yapmalıydı ki hayatta bende varım demeliydi Bir çok kişi uğruna bu yola baş koymuştu başarı uğruna Yolda bulduklarıyla değişmedi değiştirmemişti onu bu Ama karar vermeliydi ya evet ya hayır seçim onundu
Ayten Çobanoğlu
Yol
Kötülük yapmak için kötü olmalı, bu bir yoldur, Acizlerin, korkakların tercih ettiği bir yol, Kolay yoldur herkes gidebilir bu yoldan, Aslolan yol iyilik yoludur,doğru yoldur, Ancak iyi olmak, doğru olmak çok zordur, Hele bu devirde imkansıza yakın, Yürek ister bu yolda yürümeye, Biz yüreklilere katılmaya davet ederim sizi,
Abdullah Konuksever
Yol
Bu yol çok geniş ve uzundur Sonu sonsuz mutluluktur Hak yolu herkeze yeter Sağa sola sapmaya gerek yoktur… (3 ocak 2013)
Necati Kemaloğlu
Yol
Elin ters ede yaren, enis ne ede. Esrik mecnun firak-ı gönle ne ede. Har-ı Gül, merdi mürde eder ki görün… Muştak-ı cemalin, makberim ne ede. Leyle düşen, sehre de çıkar bu yolda. Gâh yokuş çıkar, gâh inilir bu yolda. Durduk yerde pişer mi aşı sofinin? Elin yanar, bağrın yanar bu umurda. Ubudiyete seyahat yürek ister. Yürek yandıkça sözüne sebat ister. Zatına tefahürü temaşa etme! Zeval-i zahir ömürden vefa ister.
Enfal Törün
Yol
kimse bilmez bu yolu sen ve benden başka aynı arabaya koşulu doludizgin gider aşka Enfal Törün / 1978 / Ankara
Canan Taşcılar
Yol
Avucumun içinde terleyen kabuk Tenimden ufalanan kum taneleri… Siz ki Anısını saklarsınız Bir akşam güneşinin Denizin Ve o nihai kederin… Şu toprak Toprağın üstündeki su birikintisi Birikintiye yansıyan gökyüzü Ah… O kararsız gökyüzü Şahit can’a -yaşayacağım-
Sermin Gönenli
Yol
Öyle bir yol ki adresi belli mi? Biri der belli,biri der,burası Biri der gitmeli,biri döner,olmuş deli. Haberi olmayana her yer orası. Öyle bir yol ki,başında ordasın. Bir uzağa,bir yakına gidersin. Bir bakmışsın ki başka yoldasın, Sana kalmış,nereyi yeğlersin. Bir ev yapmalı yol üzerinde, Yağmurda,çamurda içine girmeli. Kiminin saray,kiminin konulmuş gece. Aslında bilinmez kimin evi görkemli. Yolda bir ışık var ki unutturur herşeyi. Neyleyim dersin,bulduğum ateşi. Şiddeti keskinse,biraz geri dönmeli. Bir ev olmalı,içine yavaş girmeli...
Cansu Mine Çıtır
Yol
Düz yollarda savrulan karanlık gecenin ıssızlığında yürüyor ateşim Ejderha gözlerinin savruk alevinde yanıyorum.. Ay rengi saçlarının bıraktığı ıslak küller, yağmur duası gibi.. Adanmış adakların gözlerindeki korku mor dudaklarım.. Ya kalbinin derinliklerinde vurgun yiyerek öleceğim Ya da bırakacaksın ucsuz bucaksız sonsuzluklara yüreğimi Ağıt gibi uzayan bu sessizlikte dinleyeceğim yıldızlarla yıkanmış gecelerin şarkılarını Öpeceğim gecenin karanlık dudaklarından... Küflü bir yaz gecesinin şarkısı devam ederken mor dudaklarımda Kırmızı bir ay yer eder içime Eski sandıklardan çıkarılıp armağan edilen, Eski sözler bulurum ölü çocukluğumdan Tarih öncesi bir gök gürler Boşluğun bekçisi gelir dikilir tepeme Ey kendi ışığını göremeyen kör! İçime yanan ateşe rüzgar gülü oldun. Yay kaşlarından ok kirpiklerine kaç aylık yol vardır Yolların sonu gider mi kalbine Yoksa gözlerinde kaybolup hiç bulamaz mıyım kalbini Söyle kaç gün? Kaç ay? Kaç yıl gereklidir kalbine?
Özlem Süyev
Yol
Ölüm oyundur dostum ürkütmez beni Yılan bile masumdur aydınlığı bilene Sonsuzlukta Arayışın girdaplarında Kavradığın Sonsuzlukta her şeyin bir olduğudur Doğarken ölür Ölürken doğarsın Kötülük iyiliği anlatmak içindir İyilikte bile bazen saklıdır kötülük Masum bir yüzün yanıltıcılığında En ürkütücü olan bazen en masumdur Unutma Bu yol aşkın yoludur Ve aşkın bin yüzüyle yüzleşmeden Bu yoldan çıkış yoktur… 14.04.2013
Deniz Akgüngör
Yol
Tamamen arafta kalmak. Ayrıldığın yerde değilsin, varacağın yere varamamışsın. Biraz çılgınsan, o iki yere de asla gitmezsin, gitmek istemezsin ama zorunluluklar seni oralara gitmeye zorlar. Sen de boynunu büküp ilerlersin. Bazen karşıda seni neyin ve kimin beklediğini bilemezsin. Bir bakarsın kimse beklemiyor seni orada. O zaman; "Yine aynısı oldu, benden bu kadar." diyip tövbe edersin yolculuğa ama yine de zorlarlar seni ve yine kimsenin beklemeyeceği o lanet yere yolalmaya başlarsın. Yolda uyuyamazsın çoğu zaman eğer senin de aklında fikirler varsa. O fikirler seni asla uyutmaz ve yol, bazen işkence haline döner senin için. Ama o işkencenin sana ne yararı olacağını bilemezsin. Bir bakarsın bir şarkı yazmışsın, bir bakarsın bir resim çizmişsin. Nasıl olduğunu anlayamazsın. Sadece yapmışsındır gecenin karanlığıyla ve otobüsün aynı asfaltlarda aynı frekansta titreşen, yol ve eğim değişince değişen motorunun sesiyle. Uyuduğun zaman, o karanlık senin için çok kısa sürer. O zaman da anlayamazsın yolda ne oldu, mola verildi mi, son sigaramı ne zaman içtim. Bir bakmışsın aydınlık, ve lanet yerin tabelasını görürsün. İşte o an, anlarsın ki yolculuk bitmiştir hiçbir heyecan ve hareket olmadan.
Yıldız Serhatoğlu
Yol
Yol uzun,hayat kısa Koşmak nereye? Yetişe bildin mi? Söyle zamana! Zaman acımasız hızla geçiyor, Avare ömür nefes nefese Bugünde geçse Virane bahçe, güller kurumuş Bir yaprak düşse san ki fırtına
Günan Ülgen
Yol
Sanırım yola dönme zamanları yaklaşıyor, İçimize çekilmek ve insanı çok kafaya takmamak gerek, İnsanca titreşimler müziğin tınısında kalmış, Bazılarımızın yeni keşifleri bizim eskidiklerimiz Bazılarımızın yazdıkları bizim usandıklarımız, Çerçeve ve manzara bir gölge gibi,kaplamaya çalışıyor memleketi, Biz genede gölgede değil,güneşin altındayız, İçimde kalmalıyım, en güvenli ve en ben olan yerde.... 2013 sus ma ma yılı olsun... yani gerçekten susmak ve onu anlamak.. Benim için ne zor.
Nilay Aksu
Yol
ne yana yürüsek hayat sırtını dönüyor ne yana baksak hayat bir başka hayatla sınanıyor
Nur Emiroğlu
Yol almaz türkiye
Biz türkler bu kafayla gittikce Düşmanı dost,dostu düşman bildikce Garibi ezip,zengine boyun eğdikce Yol almaz türkiye,yol almaz dostlar. Helal ile haramı ayırmadıkca Ana ile babaya hürmeti azalttıkca Namus kavramını kaldırıp,yok saydıkca Yol almaz türkiye,yol almaz dostlar. Kadın ile erkek zina yaptıkca Nikahsız çocuklar dünyaya geldikce Çocuğuna sahip cıkmayıp,sokağa saldıkca Yol almaz türkiye,yol almaz dostlar. Özenirsen gavurların işine Gençler nikahsız yaşarlar aynı evde Birbirlerini böyle rezil ettikce Yol almaz türkiye,yol almaz dostlar. Ne özümüz kaldı,ne osmanlımız Ne dinimiz,ne müslümanlığımız Türk,türkün oldu düşmanı,acı kaybımız Yol almaz türkiye,yol almaz dostlar.
İbrahim İmer
Yol Ankara Şairler Buluşması
Yol Ankara Şairler Buluşması Yol Dergisi ile Kültür Çağlayanı Dergisinin birlikte düzenlediği “YOL-ANKARA ŞAİRLER BULUŞMASI” 16 Temmuz 2011 Cumartesi günü Mamak-Hüseyin Gazi Türbesi’nde gerçekleşecektir. Şairlerimiz bu etkinliğe davetlidirler. Hüseyin Gazi Türbesi’ne, araçlarımızla gidilecektir. Bu etkinlik için şairlerimizden ve konuklardan herhangi bir ücret talep edilmeyecektir. İsteyen şairler yanlarında konuk da getirebilirler. Hüseyin Gazi Türbesi’ne ulaştıktan sonra kısa bir tanıtım gezisi gerçekleştirilecek, burada birlikte öğle yemeği yenecek daha sonra şiir dinletisinin programı uygulanacaktır. Dinletinin detay programı aşağıdadır. Öğle yemeği Yol Dergisinin ikramıdır. Bu programın düzgün ve aksamadan yürütülmesi amacıyla şu hususlara riayet edilmesi sizden istemektedir. - Şiir okuyacak şairlerin şiirlerini yanlarında getireceklerdir. Şairlerin okuyacakları şiirlerin uzun şiir olmamasını özen gösterilecektir. - Şairler, şiir okurken kullanmalarını istediği fon müziği varsa önceden irtibat için görevli Erhan İvgin’e (0533 713 63 18) ulaştırmaları gerekecektir. - Etkinliğe katılacak şairler 13 Temmuz 2011 Çarşamba günü akşamına kadar Erhan İvgin’e bildireceklerdir. - Hüseyin Gazi Türbesi’ne araçlarla ulaşmak için hareket yeri Vedat Dalokay Nikah Salonu Kurtuluş Parkı Sıhhıye’dir. ÖNEMLİ NOT - Programdan sonraki günlerde; şairlerin okudukları şiirler bir antoloji haline getirilerek bastırılacaktır. Bu nedenle şairler; şiirleriyle birlikte bir fotoğraf ve kısa biyografileri şiir dinletisinden hemen sonra Erhan İVGİN’e teslim edilecektir. Kısa sürede bastırılıp dağıtılacak olan bu antoloji için şairlerimizden herhangi bir ücret talep edilmeyecek, bu antoloji Yol Dergisi’nin ve Kültür Çağlayanı dergisinin bir kültür hizmeti olarak şairlere armağan edilecektir. PROGRAM Tarih: 16 Temmuz 2011 Yer: Hüseyin Gazi Türbesi - Saat 13.30: Hüseyin Gazi Türbesi’ne hareket - Saat 14.00: Hüseyin Gazi Türbesi’ne varış - Saat 14.00/15.00: Hüseyin Gazi Türbesi ve çevre gezisi - Saat 15.00: Öğle yemeği - Saat 16.00/19.30: Şiir ve kültür etkinliği - Saat 20.00: Hüseyin Gazi Türbesi’nden dönüş (Otobüs dönüşünde son varış yeri Vedat Dalokay Nikâh Salonu Önü) İRTİBAT Erhan İVGİN Cep: 0 533 713 63 18 E-mail: [email protected] Coşkun Mutlu - Erhan İvgin - İbrahim İmer ETKİNLİĞİ FACEBOOKTA GÖRMEK İÇİN http://www.facebook.com/event.php? eid=252653434751601&ref=ts KÜLTÜR ÇAĞLAYANI GRUBUNA FACEBOOKTA KATILMAK İÇİN http://www.facebook.com/event.php? eid=252653434751601&ref=ts#! /group.php? gid=365639064297 VEYA PROFİLİMDEN http://www.facebook.com/ibrahim.imer
Önder Gülbay
Yol Boyu Aşk
Ben giderken; düşlediğim aşkı anlattım.neyana baksam sen sen oluyordun.Ay oluyordun, dağ oluyordun, hatta mavi bir göl.Herşey sen oluyordun.Ama her şey sen olmaya yetmiyordu, yol boyu aşk zamanlarında.
A. Yüksel Şanlıer
Yol biter
Sis sarıyor dağları, karlar yağar, Dertli çoban, kıl keçiden süt sağar, Doktoru yok köyülerin, hasta var, Korkusu dağ sardı, hemen kar yağar. Bir çare der, hastayı sarmış gider, Atlı kızak, hastayı almış gider, Yolları kar dolduruyor, durmadan, Fırtınadan hasta donar! ” yol biter.”
Farettin Çakal
Yol Arkadaşım
Yıllar önce coşkuyla çıktığımyolda, Hiç bitöez mi bu çile bilemiyorum. Her köşebaşında bir garip durur, Gün batımı sessizlikler içerisinde. Bunca sızı,acı neyin nesi ki, Düşen her yaprakta ayrılık bir esinti, Her aşkın sonunda elem tasa bana mı, her poyraz esintisinde. Düşen kar mıdır saçında aklar, Ellerin tutmaz olmuş,ayazdan korkar, Gözlerinden yaşlar sel olur coşar, Her bahar esintisi savrulduğunda.
Şair Nehreyn
Yol Arkadaşı
Kırık rüzgarların tımarlandığı bahar Uysallaşır deliliği sözcüklerin İki yüzlülükten arınmış suratını bırakır / Turuncu Yanılgısız mektuplar tutuşur hasrete Yol arkadaşlığına gelir dolunay Sessiz sedasız bir kayboluş biletidir şehir Kör sokakların açığa çıkardığı korku Muhacir rüzgarların heybesinde sakladığı muska Zamansız iç çekişlerin çizdiği kabartı Yol arkadaşlığına gelir kibrit çöpü Yıldız karanlığında öpüşür / sevinçler
İzzet Kocadağ
Yol Ayrımı
Katlanmışım ezelden, dünyanın her gamına, Gizlemişim seni ben, mazimin her demine. Git yolun açık olsun, kara gözlüm elveda! Bundan sonrası hicran, geldik yol ayrımına. (Kasım 1988 – Ankara)
Mehmet Çoban
Yol - Batıya doğru…
Yol (02 - Batıya doğru…) Batı dün Avrupa idi Bu gün Amerika eklendi Geçmişte batıcılık/batıcı olmak Avrupalı gibi düşünmek/olmak Olarak algılandı ve yaşandı Bu gün Amerika batıyı/batılıyı Avrupa’nın önünde temsil ediyor Dünyaya küreselleşme diyor Amerika’nın tarihine baktığımızda Amerika geçmişte küçük Avrupa Keşfedildikten sonra Avrupa’nın Kolonisi, cezaevi/sürgün yeri Avrupa’nın emperyalist ülkeleri İngiltere, Fransa, Almanya Portekiz, İtalya ve İspanya Her biri Amerika kıtalarında Ülkelerindeki suçluları oraya Sürüyorlar, çalıştırıyorlar Ülkelerindeki insanları oraya Çağırıyorlar, paylaşıyorlar Amerika kıtasının kuzeyi/güneyi Baktığınızda sanki Avrupa ülkeleri Güneyde, Portekiz, İspanya egemenliği Kuzeyde, İngiliz, Sakson egemenliği Ya Amerika’nın yerlileri demeyin Onlar yok edildi, vahşice katledildi Hem de yok edilen Kızılderililer Amerika’nın çevirdiği filmlerle Anlattıkları tarih ve hikâyelerle En kaba ve vahşi halklar olarak Tanıtıldılar/yazıldılar tarihe Şimdi dünya onları anıyor Kafa derisi yüzen insanlar sanıyor Aztek medeniyetlerini bilmiyor Onlardaki kültürü/tarihi hatırlamıyor Avrupa’nın Amerika’daki vahşetinde Oralarda neleri yok ettiğini kavrayamıyor Tıpkı Avustralya kıtası gibi Tıpkı İngiliz cezaevi adası gibi Tıpkı orada katledilen/yok edilen Yerli halk Aborjinler gibi Ve iki kıtada bu güne bırakılan Üç beş numunelik örnek gibi Dünya tarihine baktığınızda Avrupa, sömürgeciliği temsil ediyor Güçleriyle dünyanın her tarafına Uzanabildiği kadar sömürmeye gidiyor Avrupa’nın kültürü, inancı, tarihi İnsan ve insanlık değerlerinden uzakta Dünyayı sömürmek, insanları sömürmek Üzerine kurulu bir inancı yaşamakta Asya’nın kuzeyindeki Rusya Batı düşünce ve inançlarıyla Zamanlar içinde sömürüye uzansa da Batılılar gibi başarılı değil hayatta Afrika’nın gelişmiş ülkesi Mısır Doğunun büyük gücü Çin Sayısal çoğunluk sahibi Hindistan Uzak doğu ülkesi Japonya, Endonezya ve Malezya Batı egemenliklerinin Batı sömürgeciliklerinin Dalgalarıyla savrulsalar da Bu gün farklı kulvarlarda Ama hiçbir tarih bu ülkelerin Avrupalı/Amerikalı batılılar gibi Dünyayı sömürmeye çıktıklarını Tarihler görmedi, çizmedi/yazmadı Bu ülkeler kendi içlerinde Dünya insanlığına sürekli Kendi inanç ve kültürlerini Medeniyetlerini ve ticaretlerini Yaydılar/geliştirdiler insanca Onları dünyanın hiçbir yerinde Bir başka ülkeyi yok ederken Bir başka ülkeyi sömürürken Görmeniz olası değildir Doğulu insanlarını/ülkelerini Avrupa’da, Afrika’da, Amerika’da Devletlerini yıktıklarını Toplumları soyduklarını Göremezsiniz, anlatamazsınız Ama batılılar her yerde İnsanlık dışı davranışlarıyla Vardır, yakar, yıkar, soyar Ve batılılar geçmiş tarihin En büyük suçunu işlerler Afrika’dan topladıkları insanları Sanki hayvanmışlar gibi bağlı Özellikle/çoğunlukla Amerika’ya Ve başka yerlere götürürler Afrika’nın doğal değerlerini soyarlar Hayvanlarını öldürürler/yok ederler Bir dönem safaricilik Avrupalının Manyakça sadist duygularını giderdiği En güncel ve önemli spor etkinliğidir Orta Asya’dan gelen Türkler Anadolu’da hâkimdiler Zaman içinde üç kıtaya İnsanlığı yaymaya başladılar Doruğa ulaştığı yıllarda Avrupa’yla kurduğu akrabalıklarda Dünyaya bakış açıları değişti yavaşça Başlangıç noktalarındaki özler kayboldu Ve tarih serüveninden silindi yok oldu Yok oluş aşamalarında ülkemde Batıcılık girmişti artık düşüncelere Birinci dünya savaşı incelendiğinde Batıcı paşaların kavgasıyla rekabetinde Almanya’nın yanında savaşıyorduk Eğer, İngiliz, Fransız, Rus yanlıları Daha önce ve çabuk davranabilselerdi Almanlarla birlikte savaşmayacaktık İşgalci ülkelerle birlikte beraber Almanlara karşı savaşacaktık Hatırlayınız o günün aklı erenlerini Birinci dünya savaşındaki halimizi Subaylarını, paşalarını, yazarlarını İkiye ayrılmışlar yapıyorlar kavgalarını Savaşalım, savaşalım, savaşalım Savaşa hayır diyenler cılızlık içinde Savaş taraftarları kavgalar içinde Merak edenler o güne baksınlar Kimler hangi tarafta anlasınlar Savaş karşıtlarına korkaklar diyenler Bize, 1.dünya ve kurtuluş savaşını Bütün acılarıyla/sorunlarıyla hediye ettiler. Peki, ne oldu sonuçlar? Harabeye dönmüş bir ülke Hayal kırıklığında düşünce Koca bir imparatorluk bitti Batı bölüşüyor zenginlikleri Petrol damgasını vuruyor Gelecekte yaşam benim diyor Ve ülkem petrol bölgelerini İşgalcilere kurban veriyor Arkasında savaşın kamburu Önünde batılılaşma yolu Yürüdük geldik bu günlere Ve AB göründü bu günlerde Nedir AB? Soruyor muyuz kendimize? Bakıyor muyuz geçmiş tarihine? O bir Hitler rüyasıdır bütün Avrupa Birleşecek Alman liderliğinde dünyaya Meydan okuyacak bütün insanlara Hey işte Avrupa, tüm dünya kıtalarına Tarihteki tüm sömürgecilik hakları bizim İnsanlar üzerine kurulan medeniyet bizim Yeryüzü/gökyüzü, üstündeki/altındaki bizim Dünya üzerindeki tek egemenlik bizim Haykırışlarıyla bu gün içten yükseliyor Geleceğin dünyasında ben varım diyor Ve benim ülkem, Büyük Avrupa ideali içine Bütün varlığıyla benliğine Girmek istiyor, yalvarıyor Alın beni bende varım diyor İşte batılılaşmanın sonucu karşımızda Dünyayı sömüren Amerika’nın yanında Dünyayı sömürmeye hazırlanan Avrupa Dünya insanlığına esareti hazırlıyor Ülkem bende varım bu işte mi diyor? Bakınız Avrupa’nın konuşmalarına Biz yokuz onların hesaplarında Tek şartla kabul ediyorlar bizi Bırakın gelin artık tüm kimliğinizi Kapımızda kul köle olun hepiniz Diyorlar, ancak böyle kabul ederiz. Görmüyor musunuz? Duymuyor musunuz? Bu kadar bakar kör mü olduk? Batıcılık yolunda mı kaybolduk? Aklımızı, muhakememizi hepten İnsanlık dışı tarihiyle pekişen Avrupa’yla mı bozduk? Tarihinde bütün yaptıklarıyla Suçu tespit olunun Avrupa İnsanı, insanlığı hiçe sayan Avrupa Dünya insanlığını köle yapan Avrupa Bütün dünyayı sömüren Avrupa Ve göstermelik insancıllığıyla Bütün insanlığı kandıran Avrupa Kalbinde, içinde, yaşamında İnsan ve insanlık bulunanları Niçin kabul etsin yanında? Hiç düşünmüyor musunuz? Avrupalı olabilmek için Sömürgecilik ruhu taşımanız Bencil, çıkarcı, ikiyüzlü olmanız İnsanı, insanlığı tanımamanız İnsana, insanlığa değer vermemeniz Gerekiyor bilmiyor musunuz? Eğer uzak ve yakın tarihe İnsan ve insanlık değerlerine Dikkatle bakarsanız Olayları dikkatle yorumlarsanız İnsana ve insanlığa değer veriyorsanız? Batıcılık batmıştır, Batıcılık döktüğü kanlarda kaybolmuştur. Yok, eğer fark etmez diyorsanız? İnsan ve insanlık değerleri de neymiş diyorsanız? Bireysel ve toplumsal çıkarcılık önemli diyorsanız? Batıcılık kan dökmektir Batıcılık insanlığı öldürmektir Batıcılık dünyayı sömürmektir Batıcılık insanları köleleştirmektir Batıcılık özgürlükleri yok etmektir Buyurun onlarla ortak olun Geçmişte yazılan tarihi Tekrar yazmalarına ortak olun Ben insandan, insanlıktan yanayım Ben özgürlükten/özgürlüklerden yanayım. Ve bir gün, batı ve batıcılar İnsan ve insanlık adına Özgürlük ve özgürlükler adına En büyük hesabı vereceklerdir 15.01.2007 - İzmir
Ayşe Bolat
Yol Boyunca
Tekirdağ günlük güneşlik Silivri'de yağmur var Keşan dağları sisli Gelibolu'da bahar Ulaşınca karşı kıyıya Çiçek açmış ağaçlar Koyun kuzu kırlarda Yine coşmuş ovalar Mavi gök mavi deniz Karşıda da mavi dağlar Mavi göğün altında Nöbet tutar martılar Yurdumun her köşesini Sarıvermiş ilkbahar Baharın coşkusu ile Ovalarda şenlik var
Şah Ali Yaşar
Yol Bulurum...
Sevda çiçekleri açmasa bile Sararsa yapraklar dönse gazele Kar boran bağ-bahçe kapılsa sele Sana vereceğim bir gül bulurum!.. Yalnızlık bağrımda yanar köz olur Pusulam şaşırır yönler giz olur Hayalin canlanır kılavuz olur Sana varacağım bir yol bulurum!.. Ummanlar bedenin, dağlar omuzun Gözlerin yakamoz, saçların yosun Dört mevsim nefesin soluğun olsun Seni saracağım bir kol bulurum!..
Mehmet Kuvvet
Yol (Çakmak Ateşi)
Kırmızıyla beyaz fosforu Yansıtan direklerin arasında Gecenin karanlığında İnişi çıkışı Gidişi gelişi olandır Yol Bizim Melahat’a da yollu diyorlar Beyazı mı, kırmızıyı mı yansıtır içi Bilemem Asfalt gibi değildir İnişli çıkışlıdır Zordur yolu Melahat’ın zor Nereye kıvrılıp giderse yollar dost orada, düşman oradadır. Nereye incelip giderse yollar geniş umutlar oradadır Nereye uzarsa yollar meyhaneler orada Melahat oradadır hayalleriyle Çook yolludur Melahat çok (17. 06. 2003, Trabzon)
Selim Uğur Örs
YoL Daşım
MAVİ-yi çok severim huzur verir bana Rahata erişim gibidir. Mavi gecelerde mavi mavi gel sevgili Mavi ol gel Mesela deniz mavisi ol sevgili Mesela gök mavisi ol sevgili mavi gecelerimde mavi yüreğimde Mavi ol da gel YOL-DAŞIM mavi mavi gel Ada_mSessiz____________ada_sessiz
Semih Eratlı
Yol Deniz İçinde
Beni bende bilmeyin, ben deniz içindeyim, Bir garip balık oldum, bambaşka biçimdeyim, Ummanda su özlerim, bu nasıl balık olmak, Gönüle yol ararım, yolumu seçimdeyim. Hem balık, hem denizim, denizde su ararım, Balığa deniz olmak, budur esas kararım, Balıksız olmaz deniz, su bile denmez ona, Denizsem balık nerde, balıklara sorarım. İçe içe bitirsem, ben balık olur muyum, Yollar suya yazılmış, ben yolum bulur muyum, Karınca yola çıkmış, bense şükür balığım, Yollar deniz içinde, görüp te durur muyum?
İlhami Arslantaş
Yol eyleyelim
Gelin kin nefreti atalım özden Yürekleri alıp düştüğü közden Şöyle kendimizi geçirip gözden Acı dilimizi bal eyleyelim Saygıyla sevgiyle yurdumda barış Vatan toprağında hep karış karış Olsun mutluluğa sevgiye yarış Çalıyı dikeni gül eyleyelim Haydi kucaklaşın işte bu bahar Olmadı olamaz düşmanlıkta kar Gözü bu vatanda Amerika var Yırtık çulumuzu şal eyleyelim Bu günden tezi yok barış zamanı Fakir ocağının tütsün dumanı Tarihten silelim zan’ı, güman’ı Yurdu çiçek açan dal eyleyelim Şiarımız olsun sevginin adı Gitmesin kimsenin ağzının tadı Her zaman ozanın budur inadı Bileği bükülmez kol eyleyelim Hep beraber göze alıp hedefi Yurda bezeyelim inci sedefi Düzeltelim gelin eğriyi, sefi Güzel yanağında hal eyleyelim Der İhami her gün eriyor zaman Hatırı, gönül ü kırmayın aman Kalksın başımızda şu kara duman Gelin yolumuzu yol eyleyelim
Hasan Sözeri
Yol Gider Mi Gider Mi
Yol gider mi gider mi da Bizım böyük limana Ne ben eldum kurtuldum da Ne sen geldun imana Yüklendum mavizeri da Düştüm senun peşune Bi çif çaruk yiprattum da Kız senun ateşune (Kız senun sebebune) Liman böyük liman da Yok mi yarumi bulan Alacaksan al beni da Sora olursun bişman Taktum mavizerumi da Geldum senun peşune Dört arma fişek yaktum da Kız senun ateşune Böyük liman içine da Pazar kurulur pazar Eli kalem tutanlar da Yarina mektup yazar Böyük limanda pazar da Pazarun tellali var Gidu bulayim oni da Beki yarumi arar
Cemile Cevher
Yol Gider Mi Gider Mi
Yol gider mi gider mi (de) Bizim böyük limana Ne ben öldüm kurtuldum (da) Ne sen geldin imana Oy liman böyük liman (da) Yok mu yarimi bulan Alacaksan al beni (de) Sonra olursun pişman Böyük liman içina (da) Pazar kurulur pazar Eli kalem tutanlar (da) Yarine mektup yazar Oy şeytan kara şeytan (da) Düştüm senin eline Bir çift çarık yaptırdım (da) Kız senin sebebine
Muhtar Gazi Topal
Yol'dur Öğretmen
Bilgindir sevgiyle başlar dersleri Çiçeklere hitap eder sesleri Bulunmaz benzeri yoktur eşleri Bilime sunulan kul’dur öğretmen Ağlarken sınıfta ana kucağı Özleme yeniksen baba ocağı Şefkati dudaktır öper yanağı Renklere yakışan mor’dur öğretmen Silinir cehalet tatlı sözüyle İnsanlık öğretir insan özüyle Isıtır canları yakmaz közüyle Bedene yakılan kor’dur öğretmen Dikensiz hazırlar hayat yolunu Cahille savaşır bozar oyunu Kucaklar yüreği sormaz soyunu İnsana sarılan kol’dur öğretmen Dalar tarihe kokular yayar Aşıktır doğaya yeşil de bakar Hafiftir uykusu denklemler kurar Dalgada durulan koy’dur öğretmen Türkçe’si mükemmel akar dilinden Bazen şiveler satar ilinden Güldürür yüzleri geçer serinden Hayata ezilen sol’dur öğretmen Yarseverim dersi aldım onlardan Arınıp paklandım bütün suçlardan Yıllar geçse de gitmez usumdan Deryaya varılan yol’dur öğretmen 24/11/2010 Muhtar Gazi TOPAL
Engin Nayman
Yol Görünür
Geceden aldım yükümü. Ağır ağır yol görünür. Mevsim ilk yaprak dökümü. Gurbet gurbet yol görünür. .............. ..............
Sevinc Arzulu
Yol göster
Sayar qepik-quruşumu, Felek yeyer xuruşumu. Seyr et xarla vuruşumu, Tanrı,bene bir yol göster. Her terefim kül asımı, Dolu döydü gül yazımı. Kimden alım qisasımı, Tanrı,bene bir yol göster. Adi qumdan tökülüb him, Qüsse çalar hey sarı sim. Dostum kimdir,düşmenim kim Tanrı,bene bir yol göster.
Rıdvan Ulaş
Yol Haritası
Yüzmede mahir değilseniz, Derinlerde vurgun yersiniz. Temmuz 2015
Cihat Şahin
Yol Haritası
Yolcu yolunda gerek, madem birer yolcuyuz! Gönül vermek durağa, gafletinden o kulun. Başka tevil beyhude, gerçek ayan biz buyuz! Göz kapamak sefere, cehlindendir akılın. Sanma kara topraktır, gideceğin son durak! Epey fazla duraklar, azığını bolca koy. Kabir ebed yolunda, varılacak bir uğrak, Demediyse kimseler, bu gerçeği iyi duy! Gayet uzun o yollar, rehber gerek gidene, Rehberin melek ise, seyahat kolay olur! Kimse olmaz kılavuz, Hakka hep zıt gidene! Talep etse bu işi, tahkir ve alay olur. Yayan bitmez onca yol, ihtiyaç var Burak’a! Al Burak’ı dünyada, orda bulman imkânsız! Varırsın şimşek gibi, onunla son durak’a, Hak yanında her imkân, isten Rab’den imkân siz! Hesabını doğru yap, mahcup olma mizanda! Yanlış hesap dönmüyor, ne yazık ki sırattan. Doğru hesap ne gezer, isyan ile azanda? Dostu şeytan olanın, yok hissesi berattan! Güvenme pek amele, varsa riya iptal o! İhlâstan yoksun taat, rızaya medar olmaz! Kim düşerse ucub’a, en katmerli aptal o, İhlâslı müminlerin, ameli heder olmaz! Haritayı koy cebe, şaşma yolda, sokakta! Sarptır yolu cennetin, ulaşılmaz kolayca. Cennetlerin miftahı, bil rızada ve hakta! Bulmak için miftahı, mübarek ol hep say’ca! Cihat ŞAHİN 11.09.2009-İZMİR
Taha Nur
Yol ile Yolcu
Yol uzayan bir ip, Yolcu ağlayan bir garip. Yol çeker, yolcu gider, Böyle yazılmış keder.
Habip Altıok
Yol Hikâyeleri
Ankara'dan memlekete çıkalım yola, Daha hemen evde, başlar yolculuk. Çanta, bavul, poşet, bidonla... Bizi en başından, tuşlar yolculuk... -Ön koltuk benim abla! Sen geç arkaya. -Kızım! İtiraz istemem, yer ver ablaya. Biner, tüm çoluk çocuk, güle ağlaya, Dizi tutmaz tekerin, patlar yolculuk... Peşine düşme hurdacının, dolmuşun. Bir bakarsın, Mamak'a gelmiş(s) in. Hız limitini aştın, ceza almış(s) ın. Paran yoksa cüzdanı, çarpar yolculuk... İki şeride düşer, Lalahan yolu. Kamyonlar işgal eder, hep sağı solu. Nasıl bir mühendislik Allah'ın kulu? Canımı çok sıkar, sıkar yolculuk... Hasanoğlan'dan, Elmadağ'a çıkarım. Elmadağ'dan aşağı, arabayı sallarım Kamyon, otobüs, hepsini sollarım Kulağıma bir basınç, yapar yolculuk... Kırıkkale'ye kadar dikkat ederim. Lambalardan sonra sağa saparım. Kayseri şiltini kaçırman derim, Yoksa Çorum'a, Samsun'a, yapar yolculuk... Daha yolun uzun, çok hayâl kurma. Sakın ha! Rafineri yoluna girme. Orda bir viraj var, sen hızlı sürme, Araba takla atar, biter yolculuk... Gelmişken Hasandede'yi, ziyaret edelim. Üzüm, kavun, karpuz, ceviz alalım. Dik yokuşa doğru, tam gaz verelim Yokuşta da olsa, çıkar yolculuk... Ustalar diyarı diyorlar Keskin. Hamit Köyü, Akpınar, yollara küskün. Federasyon tesisine yaparsak baskın. Oturup bir demli çay, içer yolculuk... Çuğun'da, Özbağ'da uçuyor kuşlar, Kavakların başına yuva kurmuşlar. Kırşehir'e gelince, ışıklar başlar, Kaplumbağa hızıyla, gider yolculuk... Kırşehir'de köprü denilen üstgeçit. Kim yapmış onu, büyük bir mucit. Günü kurtarmış "Ah ulan yezid! " Her şoför böyle bir küfür, eder yolculuk... Kırşehirden sonra, biraz nefes al. Dikkat et Rüzgara, direksiyona hakim ol. Mucur yolunda bir ışık var dur orda kal. Şanal'ın petrolde bir sigara, yakar yolculuk... Mucur'dan devam et, limiti aşma. Kızılağıl, Topaklı'da fazla uğraşma. Kozaklı yol çatından ileri koşma, Sağa dön Sarılar, sana, bakar yolculuk...
Ferah Güneri Bircan
Yol Mekanı
Canlarıma değil, Cananlarıma, Gerçekleşmesini, Ne kadar istediklerini, Bilmediğim, Yarınlarımıza; Verdiklerinde değil, Vermeyi istediklerimde, Dinlemekten çok, Yaşamayı isteyenlere; Dini mekana özgü olmalı, Ama! Tapınak olmamalı; Fiziksel çalışmalar gibi görülmeli, Fakat! Bir spor salonu aranmamalı; Askere benzemeli, Lakin! Bir kışla düşünülmemeli; Daima! Çekirdeğin özünü, Kavramaya çalışmalı.
Semir Rende
Yol işçisi
Bir yol işçisi karanlıkta servisini beklerken niye geçer caddeyi bilmem telaşsız aradım ambulansı sükunetle koşturdular geçenler bir yol işçisiydi bir akşam üstü ölen Bir işçi karısı daha dul çocuklar yetim yaşam yaslarının dehşetli üzüntüleri içinde akıyordu ve onlar kurumaya yüz tutmuş fide gibiydiler öldüğü an anıya dönüşen yol işçisinin feryatlarında boğulan dölleriydiler... Doğa yas tutmuyor onlar yasta yaşam oynaşta ve insan yalnız kendine yakın yüreklerin yasını tutmakta doğa yas tutmuyor binlercesi ölse de insanların erik ağacı filiz veriyor ve insan yalnız yakın bulduklarının yasını tutuyor.
Nazan İzmirli
Yol mu? yolcu mu?
yol mu olmak yolcu mu özlem dolu bir kalbi kavuşturmak mı yoksa kavuşan olmak mı farkeder mi? yol un sonuda yolcu nun sonuda aynı nokta giden dönmek zorunda oysa yol kalacak orada karar vermek! zor............yol........ bir ışık süzmesi isen........ zor yolculukda...... yol olmak da zor yolcu olmak da. 27.01.2006-antalya
Necdet Uçan
Yol gösterici
izli mermimsin işaret fişeğim göz kırpar gibi yanıp sönen yıldızım Eylül 2014
Mehmet Akif Gülhan
Yol Kayboluyor
İlerledikçe bu yolda Bastığım yerler kayboluyor Geri dönüşüm yok Yol ayrımındayım Bir tarafta gel gözyaşı Bir tarafta kal gözyaşı Kader itiyor sırtımdan Bir mızrak ucu sanki İnsafsız kader Direniyorum ama Gücümde kalmadı Öleyim mi ben Mehmet Akif Gülhan 13.11.2005 Saat 23.01
Enver Özçağlayan
Yol Kavşağı
Bir kuytuda oturmuş öylece bakıyorum Camgöbeği ışıyan yakamoz gözlerine Üstüme geliyor dev dalgaların üstüme Sen yıllara sığmazken,Ben Sende akıyorum. Akşam yine düşüyor mavilerin üstüne Ürpertiyor sessizlik sıkışan yüreğimi Gök yangını eriyor, yavaş kalkıyor gemi Gün akşamla başlıyor her Akdeniz dostuna. Mavinin coştuğu yer ufukları aşıyor Yaprak yaprak yeşiller,sarıya eren dallar Moda soyunan kızlar,al yazmalı güzeller Torosu delen yollar Kıbrısa ulaşıyor... (21.02.2005)
Mustafa Hoşoğlu
Yol Olur Karadeniz
Yol Olur Karadeniz SEVGİ kalbe düşünce sürülür aşkın izi, Kısalır bütün yollar, il olur Karadeniz, Sancılara dönüşür yüreğe düşen sızı, Sevdalı bakışlara dil olur Karadeniz. Aşkın zili çalınca yollara düşer Hıdır, Görünce Kara Gözü, başlar saygı ve hatır, Gönül ferman buyurur: Ömrünü buna yatır, Başlıyor seyrüsefer, yol olur Karadeniz. Kısalır mesafeler, seyyah düşer yollara, O dem dünya dar gelir hasret çeken kullara, Teknoloji devrede, gerek var mı pullara? Dikenleri kim sorar, gül olur Karadeniz. Artık ıssız dağlara rüzgarlar başka eser, Esir düşen bir kalbe raconu tutku keser, Geceler uzayınca sevda nazlanır, küser, Aşka bir kabus düşse zül olur Karadeniz! Akıl tutulmuş olur gönül gözü bakarken, Kor, sineye sığmayıp volkan gibi yakarken, Dere vadiden çıkıp kalpten kalbe akarken, Coşar sevda yağmuru, sel olur Karadeniz. Munzur’un esmer gülü düştü Karadeniz’e, Trabzon dur demedi kucak açınca Rize, Kapılar açık dedi, bazen gel uğra bize, Yaprağım var diyene dal olur Karadeniz. Tıpkı vadiler gibi, dostluklar derin olsun, Kışın üşütmeyesin, yazların serin olsun, Nerde yaşarsan yaşa, gönülde yerin olsun, Bir göze üfleyene, yel olur Karadeniz. Sevda hali yamandır, sayılmaz üçer, beşer! Bazen çölü yurt bilir, bazen dağları eşer, Murada erenleri tebrik eylemek düşer, Mutlu bir çift görünce bal olur Karadeniz. Kızımızı dost bildik, ayrılık zor kelime, Kader bu olsa bile, hoş gelmiyor dilime, Her şey elde olsaydı kim gider ki ölüme? Bir acı haber duysa lal olur Karadeniz! Kader-kısmet denince nasibe yol görünür, Bilinmeyen yarına hiç durmadan yürünür, Her insan er yada geç mekanına bürünür, Önce insan diyene kul olur Karadeniz. Mustafa Hoşoğlu 18.09.2014
Adnan Özer
Yol Şarkıları III
Geçiyor Balkan günlerim bir elmanın nazik soyuluşunda. Kalp de yaradır, diyor ayazda türküm, kanıyor her yola koyuluşumda. Ölümün dişlediği bir meyveymiş geçmiş özlemi, çocukluğun çürüyüp yapışması deriye. Ah, o kar fısıltılı bahçeler dedemi, amcamı, hele de babamı çağırırlar mı geriye... Trakya, nasıl ayrıldım ....................
Nurcan Göksel
Yol tutar gökkuşağına
Yollar ne zaman varır Sana, gözlerin Okunu yayından çıkarıp Ne zaman saplar Sevdaya? Adım adım gitmek Ne kadar zor, Aşk nasıl çoğalır, Nasıl uğrar yaşam denen Dünyaya? Ekindedir göz pınarları, Her daim akmaya hazır. Ekindedir kalp çarpıntıları, Bir bakışınla çoğalır. Yollar ne zaman varır Sevdaya, Bakışlarımız ne zaman Aydınlanır? Ne zaman yol tutar gökkuşağına, Ne zaman ondaki renkler gibi Çoğalır?
Ozan Efe
Yol Üstü Duyumları-10
koşuşturma adına coşuşturna tadına duldada hoyrat tutku geçiştirme yadına derin bir okyanusum deniz dibi yunusum duldada hoyrat tutku ışımakta fanusum ozan efedir ömrün nedir efendim emrin duldada hoyrat tutku teninde çıkar terin 220509yolüstü
Kamil Çolak
Yol Ve Akşam
İnce bir izdir önümde, yollar İnerken aklımın oymaklarına akşam Kal, git; gitmek bir tutkudur Bilinmez bir ölümü evetler Her şey aslında hazan sarısıdır Yollar bile... Aklımın kaç kere kaç, küpünü aldım Dalgın uyuyan rençbere yaslanarak Gül kırığı çocukluk düşlerimize düştü Akşamları içimizde ısıtarak yollarda yaşadık Yollar sarı bir sondur, alevle ışık arası Akşamla sabah arası Ölümle hayat arası Her akşam duvarlar sarı Çocuklarsa sarı saçlı perilerin çarpılmışlığı Gergin hücreli akrep çemberinde döner, döner de Sarı bir ay doğar evlere. Anneler anneler onlar incir resmederler nakışlara Kuruyan ağaçların yapraklarından sarı bileklikler yaparlar Onlara yolu sordum anlattılar akşamı sordum ağlattılar Portakal çiçekleri getirdim yollardan akşama Mızrabın alevi tükenirken tellerde Yollar sarı bir sondur, alevle ışık arası Akşamla sabah arası Ölümle hayat arası
Ozan Efe
Yol Üstü Duyumları-19
ıslak günlerde mutluydu gülerdi kırmızı çiçek bülbüller sustu kutluydu çilerdi kırmızı çiçek neydi o coşku heyecan taşınmaz mı tendeki can uğruna inanıp her an dilerdi kırmızı çiçek sensiz şaştım bilmiyorum ömrrüm sensin salmıyorum boşa düşe dalmıyorum silerdi kırmızı çıçek ömür boyunca beraber özledim yari sal kader ozan efeye bir haber yıl erdi kırmızı çiçek 220509-06:15 27.05.2009denizli
Meral Meri
Yol Uzun Değil
Dağılırsak,sakat kalırız Dağılırsak,hedef ... Nefret edersek,sevgisiz kalırız Öfkelenirsek,evsiz ... Başarı sabırsa; Başarı birlikte yürüyebilmekse, Başarı bir aile ise Aramıza ayrılıkları almayacağız öyleyse 02.04.15.Bolu ...
Veysel Çakır
Yol Uzar Hayal Uzar
Bir gecenin sabahı oluyor yine sensiz Uyanacak uykudan bütün tabiat bensiz Gece karanlıklarda nöbet tuttum habersiz Yolcu olduğum gemi neden böyle dümensiz. Denizden çıkan bulut ne kadar da haşmetli Ne yazar gelse üstüme kussa da şiddetini Yıllardır yaşıyorum fersah fersah heybeti Sanki üstüme çöker taşırım memleketi. Hayalimde bir umut uzaklarda bir diyar Bana sanki gel diyor gel olursun bahtiyar Koyulurum yollara, yol uzar, hayal uzar Plak yeniden sarar, bana kalır ahu zar. Çıktığım yolculuklar başlamadan hep biter Oturur düşünürüm payıma düşer keder Bir değirmen misali dönerim, keder döner Soluyorum hayatı yaşıyorum derbeder. 03.11.2013