poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Ali Dilki
Yürekli Kadın
Eşim Havva'ya Ne yokluklar gördün ne çile çektin Yinede tırsmadın, yürekli kadın Ne de zalimlere boynunu büktün Kendini sarsmadın, yürekli kadın Dağlardan büyüktür çektiğin çile Bir kez getirmedin derdini dile Dedikodulara bir kere bile Hiç kulak asmadın, yürekli kadın Bu aşka çok emek verdin sultanım Hak ettin kalbime girdin sultanım Gözümde göklere erdin sultanım Kendini kasmadın, yürekli kadın Kalemime ilham oldun yıllarca Dertlerime derman buldun yıllarca Sayende tütüyor evimde baca Hiç surat asmadın, yürekli kadın ALİ der ki, büyük aşkın bitmesi Gül yüzünden güzelliğin gitmesin Tanrı başımızdan eksik etmesin Bir defa küsmedin, yürekli kadın.
Mehmet Kemal Işık
Yürekli Yiğidim
Aldılar elinden kültürünü özünü Bu millet gördü artık hainler sürüsünü Yüreği yaralı yiğidim ecdadın öldü denilirken diril'din Aydınlatırken bin yıllık geçmişin gökyüzünü Bütün dünya bilir ecdadımın hoşgörüsünü adaletli geçmişini Gurur duyarım selahattin eyyübi'nin kudüsü alparsalnın malazgirti yavuzun çaldıran zaferi fatihin istanbul'un fethi ecdadımın şanlı zaferleri Artık yeter herkes görsün bütün gerçekleri Geçmişini inkar eden avrupa hayranı hamam böceklerini
Ulaş Dahi
Yüreksiz Kadın
Bir kadın dedi ki beynine, Sev yüreğini sev Çünkü bilinmez aksamlar çağırıyor onu Ardında Azrail dans ediyor Saçları yangınlara yüzüyor Bir kadın dedi ki beynine Sev yüreğini sev, okşa onu Sımsıkı tut, ısıt ellerinde Yoksa her şey bitebilir.... Bir kadın seslendi yüreğine Sev dedi beynini sev Çünkü bilinir aksamlar çağırıyor onu Ardında melekler dans ediyor Saçları denizlere yüzüyor Bir kadın dedi ki yüreğine Sev beynini sev, anla onu Belki bir şey başlayabilir..... (Alıntı-yazarı bilinmiyor)
Yusuf Tellioğlu
Yüreksiz Dava
Yüreksiz davaya baş koyan ahmak Davasız yüreğine kim sahip çıkacak Senin bu yaptığını hayvan bile yapmaz Kendini üç kuruşluk namerde satmaz Yüzünde yüz kalmadı ortalıkta gezecek Kim görse seni yüzüne küfredecek Çıkarına hizmet edersen şerefsiz Bu gün yüzsüz kaldın yarında dilsiz
Yakup Selçuk
Yüreksiz Kaldım
Yürümedi ayaklarım sessiz kaldım, Karanlık sokağında ışıksız kaldım, Pencerenin karanlık köşesinde gözlerin vardı, Bakamadı gözlerim yüreksiz kaldım.
Zennehar Yılmaz
Yüreksiz Özlem
Kalemim dondu akmaz Hırçınlığı anlatılmaz Rüyada görsen bile Gerçeğe sayılamaz Kapkara olur dağı Ormanı dolu avı Kıymayın ceylanıma Rize den ayırmayın Kopmuş filiz tami dan Yüreğim yarıldı sevdalıktan Kör olsa da gözlerim Geçmez gönül yangınından Kuru çamın dalını Çıra yapar tutuşur Sözlerin yüreğime Hançer gibi sokulur Açmasın likapalar Yemişi gözlü yarın Tatmayınca dillerim Ne bilsin acı tatlı Kıymayın can özüme Mil çeksinler gözüme Beni yarsız bırakanlar Kalsın dünya yüzüne Cenneti olmasın Sevdasız yüreklerin Gecemi gündüzüme Kattım yar özümü beklerim Dağdağa olmaz meşe Yansa ömür gidişe Bu yüreğe girenin Düşüşü olmaz gidişe Açmasın begonyalar Dalıma toprağıma Sarmalar beden canı Ölür vermez salına Kuru soğan olmaz cücüksüz Yürekler sevgisiz olmaz Gönüle düşen yangın Denizler dökülse son bulmaz Koptum düştüm yoluna Kavuştum kavuşayım Böyle derin sevdayı Yar nerelerde bulayım Kim anlar beni derim Sevmeyeni sevene derim Aç kalmış yürekleri Sevgiyle aşkla beslerim Dumanı tüter katarım Suya dilek para atarım Umudu elden değil Yaradan dan anlarım Dolmasın boş kalsın yerin Sevmeseler sevmeyin Yüreğime gam yükü yükleyenin Gözyaşını hiç silmeyin Kimsesiz çocuk gibi Lokmam yok ki doyacak Elinden oyuncağı Alsan o an ağlayacak Kum eser savrulur mu? Gönül gülle avunur mu? İçimi açsan bir görsen Yangınlar son bulur mu? Kıy canıma şanıyla Sevdalık dilde şarkıyla Sözlere gerek kalmaz Yeter sesi çalgıyla Yarına düşmez kokum Solup ta eser rüzgara Öyle yaralar açtın Hiç çekilir mi zımpara Soluk dalım yaprağım Susuz kaldı toprağım Deminde almaz çayım Sevda çeker ırağı Kuytular kararacak Bu iş böyle olacak Kapansa tüm kapılar Gönül yar arayacak Kıpramasın komar yaprağı Estirmesin yılları Salımı saldım suya Görmez gözüm ırağı Kim derki yürek sevdasız yaşar Gönlüme giren dolar taşar Gözümde yansıman yok ama İçimde doldun da taştın
Necla Argüz
Yürekte Açan Çiçektir Kadın (prenses ortak şiiri)
YÜREKTE AÇAN ÇİÇEKTİR KADIN Başını kaldır omuzun dik yürü kadın Bize sunulan övgüye layık ol kadın Dünya yükü seni ezmesin gururla taşı Yürekte açan çiçektir KADIN......Necla Argüz Sen,şahısın kadınların kadını Kimse benzemez, sen ulusun kadın Anaların anasısın kadın Önünde ne kadar eğilsem azdır anamsın KADIN....Şenses Us Şarkılara,türkülere konu olmuş adın Oysaki tek dileğin, tek muradın -Bitmesindi gönüllerde saygınlığın-. Sen, bir tek gün'le anılmamalısın KADIN! ! ! ....MİMOZA SARIŞIN.. Yüreğin ne kadar güzel, şefkat saçar Narin ellerini tutsam içime sevgi akar Özlemin her daim, bağrımı yakar Canımın içindesin, sensiz olmaz kadın.... Ahmet Bektaş Kadın baş tacıdır sevip sayalım Her zaman ona biz saygı duyalım Onu hep biz baş üstüne koyalım Şefkatli bir anadır canımdır KADIN......İsmihan Erdoğmuş Erkeğine eştir, çocuğa ana, Sevmekte şevkatli, can katar cana. Kadın ar demektir, insan olana..... Evlerde başların tacıdır KADIN......Adnan Özkan Her ne olursa olsun adın Anasın eşsin bacısın kadın Bir elmanın yarısı ne ise öyle Erkeğin başının tacısın KADIN...........Mustafa Sina Arıncı Mecnunla ferhatı aşık ettı kendıne girdi gönüllerden gönüllere efsane oldu aşıkların dılınde dunyanın en zarid en asil varlıgıdır KADIN....... gökçe demır Bir kadın sevdim güneş gibi yüzü vardı Yüzüne dokunmaya kıyamazdım cizilir diye Elleri bir başka güzeldi öpemezdim kırlenır diye Gülüşünde güldümü inasını ısıtan güneş gibi Ve gözlerine baktığımda kömür karası gözleri Bir şelale gibi akar gözümde yaşlar Ve öyle bir kadınki beni aşkıyla yakıp kül eden Eriyen bir mum gibi yanar sevdalı yüreğim Ben böyle bir kadını aşık oldum____________Baki Ortak Anadolu mun toprağında çatlar ellerin Trakyamın üzüm bağında geçer günlerin Baharda açar bahçende rengarek güllerin Sen bir bacı sen bir abla Anasın sen KADIN....Hikmet Atiş Omuzu dayanağım dizi yastığım Sevdalanıp yüreğime bastığım Adını en tepeye gururla astığım Sevgi denizidir benim kadınım...M.M.REVANLI Sanki bir elmanın iki yarısı Onlar bir çiçek erkeğin yarısı Bekarların başına da darısı Evlerin olmaz güzel süsü KADIN.....Feyzullah Kırca Çocuğ'a güneş,adam'a eş olursun Hayat telaşında yorulur,kaybolursun Sevgisiz yaşamda sürekli boğulursun Değerini bilenlerle yaşa sen hep KADIN! ! ! ...MİMOZA SARIŞIN.. Şiir,yeni bir sevdanın en iyi bir nimetidir.Bu nimet Hakkın yüceliğidir.Oyücelik derin bir güzelliktir.O güzelliğe muhtacız! ! ! Ogüzelliklerin içinde eğitilerek değer verilmiş kadınlarımız vardır.Elleriden saygı ile öperim. Nazır ÇİFTÇİ,Ankara,06.03.2010 Bu coğrafyada yok hala adın Ne zaman öğrenirsek Adamdır kadın O zaman adam olacağız biz de KADIN Şiirin Kızı 07/03/2010 20:29 Anadır,yardır, çileli başı kadın Çıkan tüm engeli aşan kadın Tahta gözü olmayan, başarıda gözü kadın yasada, kanunda kabullenmiş sınırlanmış kadın..Bir damla gözyaşı bana kalan Dost'um; yazan kaleminiz hiç durmasın. Gül yüzünüzden gülücük eksik olmasın. Gözleriniz sevinçle parlasın, hiç yaş olmasın. Prensesler de prenslerde mutlu olsun......Yılmaz Kalpaklı Kadın bizim baş tacımız Bilemedik çok suçumuz Ağlasak anlar acımız Fedakardır, candır KADIN....İsmihan Erdoğmuş 7.3.2010..19:45 Gecenin içinde şimal yıldızıyım ben Uçurumlardan delice uçarak gelen Sevdayım ben Yalnızlığı çırılçıplak kucaklayan Hazin bir öyküyüm ben Mevsimler bitmiş son ateşler sönmüş Bir ölümle örselenmiş Kadınım ben... SERAP ATAY Namus adına töreye kurban giden sensin Şiddete maruz kalarak susan yine sensin Sen ise sadece sevgiyi görmek istersin Zordur işin çünkü senin adın KADIN…...Feride SERİN Ellerinde bereket hasat bitmez BAĞ GİBİ, Yuvasının üstünde, süzme çelik AĞ GİBİ, Erinin arkasında yıkılmaz bir DAĞ GİBİ, ERİŞİLMEZ YERLERE ERENSİN TÜRK KADINI.....Şefik Tiryaki. İnsanların hamurunu yoğuran Kendi yanıp,evladını çağıran Ol Yüce Resulu bile doğuran Eli öpülesi anadır Kadın...Ozan Coşkun HAYATI GÜZELLEŞTİREN, ÖMRÜMÜZÜ MUTLULUKLA ZENGİLEŞTİREN, RUHLARI GENÇLEŞTİREN, HAVA VE SU KADAR; TENEFFÜS EDİLMESİ, KANA KANA İÇİLMESİ GEREKEN, YÜREKLERDE SOLMAYAN ÇİÇEK, SEVDALARDA VAZGEÇİLMEYEN SEVGİ, UĞRUNA ÖLÜMÜNE SEVİLEN YARDİR. KADINLAR. ZÜLFİKAR KARAKOÇ 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ANISINA .08 03 2010
Özlem Şahin
Yürekte Kalan Şiir
Şairin yüreğindeki şiir gibi çırpınıyordun insanlık için. “İnsanlara özgürlük getireceğiz” diyordun. Özgürlük yolunda sen de tutsak edildin. Cezalar alıp, zindanlara atıldın. Özgürlük denildiğinde en öne atılan sen, Kavgalara atılır gibi atıldın zindanlara. Sen de özgürlük yolunda susturuldun. Ağzından düşmeyen özgürlük türküleri Artık anlamını yitirdi. Oysa ben, seni hep şairin isteyip de yazamadığı düşünüp de mısralara dökemediği şiir gibi ‘anlaşılmaz ve tanınmaz, tutsak alınmaz’ sanıyordum. Helâl olsun seni de aldılar ya… Seni de özgürlüğünden kopardılar ya… Helâl olsun Senden ve senin yazdıklarından korkanlara! Helâl olsun ülkenin ihtiyaç duyduklarına bir bir kıyanlara Helâl olsun aydınlığı karartmaya çalışanlara!
Sevinç Kavuk
Yürekte Aslan
Zahmet etme hiçbir şey ile emek armut şiş ağzıma düş demek En büyük değerdir, düşünürün var olduğunu bilmek Haydi aslan yürekler verin taze bir ses, ses, ses... Yürekliği solumayan yürekte aslan kendini kükremez Ocak 2009
Gülseven Aksoy
Yürekte bir heyecan..
tut ki hiç gitmedik birbirimizden hala adım seslerini bekleyen o kadınım ben.. sense gelmek için sabırsızlanan o adam.. ve yine mevsimlerden temmuz günlerden cumartesi.. saatlerden akşamın sekizi.. sofrada sevdiğin yemek, dolapta buz buzda rakı odada bi telaş.. bi telaş.. bütün ışıklar sönmüş sadece titrek bir mumun alevi duvarda raks eden gölgeler ve siyah saçlarını savuran bir kadın.. bi eda bi işve... tut ki hiç gitmedik birbirimizden günlerden cumartesi ve saatlerden aşk.. yürekte bi heyecan... bi heyecan.. Gülseven AKSOY____09.04.2015___düzeltme 15.04.2015
Zergül Kağan
Yürekte Ağlar
Bulutlandı yürek, Sağanak göz yaşlarımda saklı... Ağlama bebeğim! Bu yağmurda geçecek Geride enkaz bırakarak İzmir/2001
Yusuf Tuna
Yürekte açan mor menekşesin sen
Senin nazlı nazlı duruşun başka, Yürekte açan mor menekşesin sen. Duruşun kalbimi düşürür aşka, Yürekte açan mor menekşesin sen. Aşkınla yüreğim yapıyor yankı, Seni aşkla seviyorum inanki. Senin sevdan gönül gülüdür sanki, Yürekte açan mor menekşesin sen. Aşkla topladım gönül çıkısını, Sevdayla çiçek yaptım takısını. Sümbüller senden almış kokusunu, Yürekte açan mor menekşesin sen. Deli gönül yüreği eken mimzer, Sevdalı yüreğin balıdır Anzer. Ak nergizin çiçeği sana benzer, Yürekte açan mor menekşesin sen. Yusuf sensiz yaşayamazmış meğer, Seni sevmek var ya her şeye değer. Lale senin yanında boyun eğer, Yürekte açan mor menekşesin sen.
Nizamettin Korucu
Yürekte Saklı
Azgın dalgalı umutlarımız Sevda sırmalı sükutlarımız Hazan olurken serüvenimiz Yaşadık aşkı yürekte saklı İki yol var gidip geldiğimiz Gerçeğimiz ve hayallerimiz Sessiz çığlıkla feryatlarımız Harcadık aşkı yürekte saklı Ayrılık vakti vedalarımız İncecik yağmur özlemlerimiz Yolda yırtılır avazlarımız Bitirdik aşkı yürekte saklı Gün dönecektir olacak gece Şafak sökerken irkileceğiz Bir gurup vakti tükeneceğiz Ne varsa hepsi toprakta saklı Erzurum - 09.02.2006
Fazlı Çoban
Yürekte Yakılan Şehir
Diyar, ürkek yıldızlar Sustu dolunay Engerekler, çıyanlar Ve zehirler … Güvercin kanadıyla geldi canlar Kentler taşındı kente Bağlama ozan ömrü Kalem usta öykü Yaktı kin ateşini iki ayaklı Ateş köpüklerine karıştı Kalemin çığlıkları Kentte Ozanın sazı Ustamın ak yazısı kaldı Koca dağlar İndi toprağa Temmuz sıcağında
Osman Velioğlu
Yürekteki Kızıl Gül
Ay gülüm, ay gülüm, nerelerdesin? Silinmiş hayalin, duyulmaz sesin Kanatır durursun, yüreğimdesin Tenhadan saldığım kelam geldi mi Rüzgara yazdığım selam geldi mi Ay gülüm, ay gülüm, yollar yarılmış, Yarılan yollara yıllar serilmiş, Bakışlar durulmuş, gönül yorulmuş, Vuslat perdelenmiş, aralanır mı Gözlerin gözümde sıralanır mı Ay gülüm, ay gülüm, sensiz olmuyor, Dilim açılmıyor, yüzüm gülmüyor, İçimden eğlenmek, gülmek gelmiyor, Yaşamın renkleri seçilmez oldu, Yalnızlığa kefen biçilmez oldu. . Ay gülüm ay gülüm, yoklukta varsın Varlığın içinde bir ayrı sırsın İsterdim ki senle bir ömür sürsün Öyle bir hasret ki kavurur beni Buradan oraya savurur beni Ay gülüm, ay gülüm bahar mı dersin? Yoksa bir yalancı seher mi dersin? Bu arzu gönlüme sığar mı dersin? Bir tatlı esriktir, bırakta sürsün, Bırakta gönüller tahtını bulsun.
Tuba Gürdere
Yürekten Bakabilmek
Düşünceyi aşabilmektir sanat Çünkü o düşünceden kalbe yoldur. Sanatın yansıması kendimize dokunacak kadar yakındır Çünkü kendi içinden bizi varedendir o. En büyük hak; özgür yaşayabilme sanatıdır. ...En büyük sanat hayattır ki; yaşarken sanatı, çoğu kez sanatlaşabilmek başka bir yaşamdır. Bakışımızda ki küçük ayrıntılarda ki büyük duyuşlardadır sanat. Önemli olan yürekten bakabilmek.
Tutku Mürsel Karay
Yürekteki hesaplaşma
Yürekteki hesaplaşma. Hata mıydı yaşadıklarım? Dürüstçe, içten ve ölümüne yaşadığım, Yüreğimin en dip köşesine kadar sızan çoşku, İçimde en küçük bir günah sezisi hissetmediğim, Ölümü göze aldığım o günler haya mıydı? Rüya mıydı? Yaşamın tadını doyasıya hissettiğim, Dünyayı bir başka gözle gördüğüm, Damarlarımda kanımın dolaştığını duyduğum, Melodilerin yüreğime sızdığı o anlar rüya mıydı? Hayır, asla! Ne hata, ne de rüya değildi. Bence açık, başkalarınca gizli addedilen bir gerçek. Asla şüphe duymadığım, Şüpheyle karşılanmaktan bir türlü kurtulamadığım, Sonu rüya, belki hata olabilecek bir gerçek.
Mehmet Sıddık Şengül
Yürekteki Özü gör
Dost dost dediğin yüzü Ol dünyada düşte gör.
Tuba Gürdere
Yürekten Gülümseyerek
Gözyaşı tek bir düşünce için akar. Düşünce ise sonsuzca akandır herşeye. Düşünce ile tek bir gözyaşına dokunmak, bin kez ağlamak kadar ıslanmaktır ancak yürekten gülümseyerek.
Cemalettin Turan
Yürekteki Yangının Dumanı Yok Külü Yok
Yürekteki yangının, dumanı yok külü yok Derdi olan insanın, çilesiz bir günü yok Çileyi çeken bilir, anlatılmaz; dili yok Derdi olan insanın, çilesiz bir günü yok 28 Haziran 2015 - Kaletepe
Tuba Gürdere
Yürekten Bakanlar İçin
Aşkın sesi sükutta en derin sestir. Ve yaşam bürünür aşkla içten bir seslilik. Sessizlik yaşam olurken aynı dilde, Sesliliği duyanlar aşka duyuş oluyordu sessizce. Ve kelimelerde duygu olan heceler özde dile geliyordu yürekten bakanlar için.
Halil Çolak
Yürekten diyemiyor vatan sağ olsun
Ana etmiyor şehidini vatana emanet Vatanın her tarafını sarmış ihanet Şehidini ediyor Allaha emanet Vatan elden gidiyor büyük gaflet Yürekten diyemiyor vatan sağ olsun Nasıl bir millettik ne hale duşluk Uç beş çapulcuyla boğuştuk durduk Vatanı savunanı hapislere attık Vatan hainleriyle protokol yaptık Yürekten diyemiyor vatan sağ olsun Uyan ey millet gafletten uyan Vatan bölünüyor ediliyor talan Topraklarda yatan şehittir atan Kendine gel ecdattan utan Yürekten diyemiyor vatan sağ olsun Halil ÇOLAK 02.07.2011 ANKARA
Cengiz Çetik
Yürekten Gelen Sevgisin / DENEME
Ah Ata'm ah! Bugünler de seni daha çok arar ve daha çok anlar olduk. Seni anlamaktan aciz insanlarla birlikte yaşar olduk. Öyle ki son günlerde eserlerin bile yanlış yorumlarla çarpıtılarak, yanlışları doğru diye söyletmeye çalışanlarla birlikte yaşamaya başladık. Düşünce ve eserlerini adım adım kemirenlerle dolu günlerle sık sık karşılaşır olduk. Seni yürekten anlayamayanların sözleriyle seni tanımaya çalıştık. Acılarımızı, dertlerimizi içimize attık da seni anlamaktan aciz insanları beynimizden atamadık. Geçmişi aşan düşüncelerinle, sanki geleceği görmüş gibi anlatışını hayranlıkla okuduk. Öyle onur ve gurur dolu sözlerin var ki, onlar bizim yolumuzu aydınlatan ışık olsun. Ah Ata'm ah! On kasımlar geldiği gün bir hüzün kaplıyor içimi... Sana olan hayranlığım azalmıyor çoğalıyor. Kim ne derse desin. Senin eserlerin ve düşüncelerin onların cılız seslerini her zaman yok etmeye yeter. Bu ülke senin dediğin gibi şartlar ortaya çıktığı gün, yeni MUSTAFA KEMALLER göreve hazır olacak ve vatan için kendini adayacaktır. Seni bir Türk anası dünyaya getirdi. Gerekirse bin defa daha getirir bu vatan için. “BİZ KİMSENİN DÜŞMANI DEĞİLİZ.YALNIZ İNSANLIĞIN DÜŞMANI OLANLARIN DÜŞMANIYIZ”,“BİLELİM Kİ MİLLİ BENLİĞİNİ BİLMEYEN MİLLETLER BAŞKA MİLLETLERE YEM OLURLAR.” Bu sözün üstüne ne söylenebilir ki Atatürk'üm. “NE KADAR ZENGİN VE MÜREFFEH OLURSA OLSUN,İSTİKLALDEN MAHRUM BİR MİLLET,MEDENİ İNSANLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAK MEVKİİNDEN YÜKSEK BİR MUAMELEYE LAYIK SAYILMAZ.”Atatürk. Öyle anlamlı sözlerin var ki; senin sözlerini anlamaya çalışmaktan kendimizi alamıyoruz. “Milli egemenlik öyle bir nurdur ki,onun karşısında zincirler erir,taç ve tahtlar batar, mahvolur.Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.”M.K.Atatürk. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karekterimdir.Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi,hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur.Bence bir millete şerefin,haysiyetin,namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.Ben şahsen bu saydığım vasıflara,çok ehemmiyet veririm.Ve bu vasıfları kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını şart bilirim.Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım.Bu nedenle milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir.Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse,insanlığı teşkil eden milletlerin her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim.Ancak,benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin,bu arzusundan vazgeçinceye kadar,amansız düşmanıyım.” AB için herşeyi yapmaya çalışan ilgililere, birşeyler yapmadan önce bu sözleri okumalarını öneririm. Atatürk'üm sanki bugünü anlatıyor sözleriyle; ulus olmanın, onurlu kalmanın ne demek olduğunu bizlere... Sen bizlere manevi miras olarak akıl ve bilimi bıraktın.Bizler bu mirasa layık olabildik mi? Bilemiyorum.Çünkü akıl ve bilimden yoksun insanlar çoğaldıkça, yanlış davranışlar da çoğalır.Ve yanlış olanlar doğruymuş gibi bizlere empoze edilme hakkını kendilerinde görürler. Ama bilmedikleri bir şey var ki; AKIL ve BİLİM her zaman galip gelir. Seni daha iyi anlamak için; Yaşadıklarını hissetmek,eserlerine sahip çıkmak, sözlerini okumak ve anlamak; yeniden,yeniden, yeniden... Senin dilinden, seni anlatabilmek; “İki Mustafa Kemal vardır:Biri ben et ve kemik,geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu 'ben' kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir,yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur.”ATATÜRK. Onun içindir ki Mustafa Kemal ölmez. Mustafa Kemaller bitmez, tükenmez,ölümsüzdür. O daima aramızda yaşar. O'nun bıraktığı emanetlerle, emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz, edeceğiz de... CENGİZ ÇETİK-2006-ANTALYA
Hasan Sancak
Yürekten saygı sevgi-o kemal Atatürk’e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk’e
Alnımızın akıyla-aştık yüce dağları Hürriyete kavuştu-bahçe ile bağları Çocuk gençler amcalar-nine dede dayılar O düşman geçemedi-hep tutuldu kıyılar Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Demir dağları deldik-bizler murada erdik Vatan ve bayrak için-zorluğa göğüs gerdik Anayurdu dört yandan-çevirdik ruhumuzla Dağlar taşlar eridi-çekilen ahımızla Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Bütünleştik dirildik-doluştuk dört tarafa Mutluluk ve sevgiyi-hemen yaydık etrafa Saygıyı esenliği -birlikte bizler gördük Sıkıntılar kayboldu-düşüncemizle ördük Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Bilgiyle kültür ile-yarına koşuyoruz Çocuk gençler el ele-zorluğu aşıyoruz Türk Milleti cesurdur-merttir ve kahramandır Geçmişten geleceğe-hem şanlıdır yamandır Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Bombalar ve füzeler-yıldıramaz bizleri Daim takip ederiz-yerde duran izleri Göğsümüzü gereriz-memleket sınırına Tek hedefte birleştik-gidiyoruz yarına Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Bize durmak yaraşmaz-kanımız volkan gibi Azimli kararlıyız-anne baba ve abi Tarihlere şan veren-Türk'e durmak yaraşmaz Ruhlarımız coşuyor-idealimiz şaşmaz Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e Cumhuriyet hürriyet- ileri hep daima Erken davran kardeşim-büyümesin o yama Emanet gençliktedir-çalış oku ve öğren Hasan size seslenir-tembellik hırsını yen Yürekten saygı sevgi-O Kemal Atatürk'e Cumhuriyet hürriyet-hep kazandırdı Türk'e
Cafer Akyol
Yürekten Sesleniş
Seni nakış nakış beynime işledim bir tanem Gözlerimde nur oldun pırıl pırıl rengareg Kalbimde sevgi oldun özlem oldun Hasret oldun can oldun Ben sen oldum bir tanem ben sen oldum
Fatih Dursun
Yürekten sevdim
Yoktur içimde sana karşı nefret Aşkımıza etsende ihanet Yoktur bende kadere lanet Bu yürek ne acılara dayandı bunada daynaır ELBET.. Yalanmıydı verdigin o sözler Dilinden dökülen o nameler Sensiz bana hayat haram diye, Göz yaşı dökmeler.. Ben seni tek yürek sevdim Sen gibi aşkıma ihanet etmedim Oysa seni canıma can ettim Varsa bende tek suç seni YÜREKTEN ama YÜREKTEN SEVDİMM..
Vildan Uyar
Yürekteydi Aslında Yürek
gün batımı bir martının, kanadındaydı özlem... sahile vuran bir balığın, çırpınışındaydı ümit... yağan yağmurun ilk damlalarındaydı sevgi... gökyüzünün, yüzündeydi gözleri... yıldızları koynuna alan gecedeydi düşler... yürekteydi aslında, yürek... senin hiç tahmin edemediğin kadar... şiirin hikayesi: ------ anlamak; bazen gözüne bakınca, bazen omzuna yaslanınca... bazen de yüreğe yavaşça akınca anlam kazanır.' Anlam kazandığında, 'gerçek sevgi' daha bir yaşanır... yaşandığında, yürekte ki yürek dile gelir...
Seyfi Karaca
Yuroamerikan Narkozkeş
Kafasına yuro-amerikan sinemasalından yapıştırma kesme kareler püskürtülen Ve cennet, Cennet, Yalancı dünyanın cennet, bi cenneti ki diye, Uçuş kaçış bir olunan Yuro-amerikan Onun küçüğünden olacağız ille diye milimetrik zentralist Mendireksiz Mendereslerle En çalkantılı bulaşıklara ara vermeksizindünden bugüne varıp En az kırk milyon kişisi aç ve susuz köprüaltı hayatlarında hayatına tükürüyormuş Cennet cennet denen Amerika.. Ve yalnızca dörtyüz kişinin cebinde tomarlanmış banknotmuş baştansona Amerika Son yıllarda Türkiye sıralamasıyla eş, Zenginlerinin varlığına üç kat daha varlık katan kazzıkla Almanya bir milyon kayıtdışı sayılacak derecede Sözleşmesi sıfır insan sülüklüyormuş Rusyanın arka sokakları içkiyle kafasını arındıran zamane mahkumu çar-baron Çin.. İnsanlarının etinden kemiğinden satarak para- pul desteleyen hin-hayin Ve Türkiye bu cehennem kusan devin boğazında herzamanı hazır yutumluk Pürsüz pürüzsüz çıtır lokmacık Nufusunun yarıdan fazlası (elli milyona yakını) Pişir kurtar mutfağından kafaya sıkılan artist hayatların özendirdiği borç batağındaymış Kata Atsız arabaya Eceli kişnemiş lükse Kasnağı kırık mamüle Ve Fridom House Arap sudistanından Yeni Gine den Somaliden filan azbir fazlalığı olan Kısmen Özgürdür demiş, Türkiyeye... Ekmeğine kan doğranarak insanlığın canına kıyılan Cehennemden beter Cennetliklere bakar mısın... ? Seyfi Karaca.........Ocak / 12
Nazır Çiftçi
Yürekten Sevgi
YÜREKTEN SEVGİ Dünya yıkılmaz,dünyamız yıkılır Nefsin korursun, tasadan bıkılır, Özün topraktır, toprağa bakılır Yürekten sevgi , sevgi ürettirir. /* Aç kollarını, kucakla kucakla Gözde büyütme,yaşayın ocakta Dar günümüzde her köyde bucakta Yürekten sevgi, sevgi ürettirir! /* Yanardağ gibi çok yandın tutuştum Çölden çöllere nefsinle atıştım, Düşüncen farklı, milletle yatıştım, Yürekten sevgi, sevgi ürettirir. /* Sevda bilmeden elbise giydiren Onur yüklenir duvara siyinen! Kalsın diyorum, hukuka değinen, Yürekten sevgi, sevgi ürettirir! /* Gözleri doymaz arsayla saraydan, Millet parası çıkmıştır bu raydan, Vaz geçmiyorlar ,bıkmazlar halaydan Yürekten sevgi, sevgi ürettirir.! /* Nazır'ım gerçek bir liman olmalı Yaşayan insan, limana dolmalı, Gazeteci olan gerçeği bulmalı Yürekten sevgi, sevgi ürettirir! NAZIR ÇİFTÇİ, 16.6.2019 Ankara *** Bu şiirimle de BABALAR GÜNÜNÜ KUTLUYORUM.Saygılarımla.
Seyfi Karaca
Yuroamerikan Rus Deyyuslamali Kirlipazar Kiyim Ortakligi
Deyyusa bak deyyusa…..Rus….! Rus, öteden beri dünyanin kökünü kurutup insanligin soyunu tüketmekle Hitler`den zerrece farki olmayan soygun sömürü savas isgal yagma ganimet zulüm ölüm sirketlesmesinden türlü danisikli dögüsler etrafinda hem hasim hem de her kosulda vaszgecilmez ortaklik ettigi Yuro-amerika agirlikli Japon Cin Avusturalya vesairler haydutluguyla el elde kafa kafaya yan yana dip dibe birlikte beraber ajkil fikr plan proje pusukurgu oyun ve desiseler yapip yürüterek…. Tipki birinci ikinci dünya savaslari sirasinda oldugu gibi…. Soguk savas silahlasma restlesmellerinde oldugu gibi aynisinin aynisini… Bugüne BOP ana merkezli dünya kapsamindaki yagma zulüm siddet salgin ölüm isgal tecavüz soygun sömürü gasp savas tehdit korku kabus kavga kargasa bölünme parcalanma soguma kizisma ayrisma catisma insanlik buzullasmasini SURiYE baslikli cehennem girdabina daraltip bütün insanlik disiligini ortaya sergileyen azmis sapmis kabarmis kudurmuslugu kamcilayip `sen Iraktan ben Suriyeden ` parolasiyla kamcilayip kiskirtirken, ettikleri kanli kirli katilligin yükünü vebalini onlara sinirsiz sorgusuz hizmet etmeyi kendilerine onur sayan ISID ve PEKAKA gibileri en basta olmak üzere ismarlandiklari siparise göre her türlü sicili bozukluga vaziyet alan küresel –yöresel usaklara bitligin ve hainligin en seckin sabikaliligini bindirip güncelleyerek kaydetti. Oysa yasamin hayat buldugu her yerde kisi kendini kararli saglikli tedarikli akilli güvenli huzurlu mutlu dirayetli inancli deneyimli birikimli yetkili bilincli bilgili davranis tutum hak ve söz sahipliligine egitip büyütürken, ciktigi yasama sevinci kesfinde olasi hatalarindan düsünüp danisip eleyip süzüp tartip ölcüp sorup sorguladigi topyekün kazanim ve cikarimlarla cesurca sarfettigi tüm emeklerin karsiligi özgürlesir, özgüveni artar, sevgiyle bagli oldugu yasama sevincini kimsenin kulu köpegi olmadan yönnlendirip yönetmenin tükenmez kaynagina ulasir…. Bu gayret… Bu ölümsüz caba… Bu ezelden sonsuza kadar heryerde ve her kosulda insan dogup insan kalip insan gelip insan gitmek inanc ve itibarliligi, hayatin akis yönünde(bazan kizgin katran yaz bazan ayaz buza kesen kis kiyamet) akil fikir düsünce tutum bilinc bellek davranis cesaret atilganlik emek ve zahmetler yürüterek yani klasik deyimle `devrimci ` olarak günün tüm ihtiyac duydugu geregini eksiksiz (degisen kosullara üstesinden gelebilecek yetenekliligi ve esnekligi göstererek) yerine getirme gayretinin yaninda, hic degismesi mümkün olmayan sevgi,saygi, özgürlük, saglik, onur, hukuk, hak, vicdan, aidiyetlilik, emek, üretim, caba, huzur, güvenlik, itimat, sadakat, soy, nesil….gibi degismez degistirilemez degerlerle yani yine klasik deyim `milliyetcilik` le insana kisiligini kazandiran karakterliligin kopmaz ayrismaz eksik kalan bütünselligini saglar.. böylesi hassasiyet her türlü siyasi ve sosyolojik sebeplerle dengesi degisen dünya kosullarinda zamana birebir taniklik edip tüm olup biten tarihsel devinimlere klavuzluk eden biz Türk`lerde en gerekli akil düsünce fedakarlik sorumluluk cesaret fikir sevgi heybe kab kacak katar kervanlarini insan yürekli sirtina sararak daha huzurlu ve güvenli kosullarda nerde nasil yasayacaginin yeryüzü kesfine cikarken, harfi harfina ilim bilim sahibi, yani klasik deyimle devrimciydi…bütün bu ve böylesi varligina bedel adanmis ugurda hic kimselere siparis etmedigi (durduk yerde her cagiranin her asli var yoga finoluk etmekten kalip ve kisilik kotaran degisim budalasi olmaksizin) özgürlügünü soyunu namusunu emanetini sevgisini paylasimini hukukunu hakkini merhametini vicdanini bilgisini bellegini emegini üretimini birikimini dirligini birligini….aldigi nefes yudumladigi hayat kadar özünde ve itibarinda yasayip yasattigiyla da `milliyetci´ydi… Burasi Yigitligin ve Yurt sahibi olma kavraminin en temel ´aslolan tirnaginda getirir ` hesabiyla devlet üstüne devlet kurdu, erisilmez ulasilmaz cografyalara adini duyurup cismini silinmesiz kütüklere yazdirdi, dünya icinde dünyalar gezdi, dagar gördü,ovalara indi, doruklara ciktiti, köprüler kurdu, topraklar ekip isledi…nice sonra bugün Türkiye`yi Türkiye Cumhuriyet ile onurlandiran Atatürk sevgisiyle, tüm soyut silik sekilsel tapinilasi görselliklerin disinda ve uzaginda bilimi akli düsünceyi hukuku vicdani cesareti saygiyi güveni huzuru özgürlügü barisi dayanismayi özgüvenliligi kisiligiyle kalbimize karakterlesmis olan devrimcilik –milliyetcilik temelinde yuvamiz yurdumuz diye ülkelesti. Ne yazik ki bugünlerde bugün…. Tarla toprak kent maden orman deniz yol huzur sevgi bilgi kültür saglik ilgi iletisim doga tabiat duyum emek üretim paylasim aile toplum onur inanc beceri birikim egitim ulasim diye saymakla bitmeyen yasam kaynagini hicbir kural kanun nizam ölcü ve vicdan tanimayacak doyumsuzluk derecesiyleezip bozup cöllestirip kendi cikarini hersyin üstünde tutanlarin yagmasina talanina isgaline sömürüsüne soygununa kendi kendine ihale eden haram hirsiz yolsuz vurgunlar ittifaki cullanip tipki ARTViN misali cöreklenmeyle, kokusmus cürümüs hurda harabesine ceviren evrim cevrimi kendine ahbap muhatap kilan BOp… `ülkenizde Yuro-amerika karsitligi aleyhtarlik had safhada, ulusalciliksa ayni dengede en üst düzeyde bu kabul ediemez durumu acilen tersine cevirmeniz gerekir `diye ferman buyurdugu ofisine cagirarak BOP esbaskanligini madalyonlandirip cesaretlendiren ISRAiL merkezli küresel cehennem cellaligi hal ve gidislerinde bugünlerde bugün…. Öteden beri alisageldikleri bölen parcalayan ayiran ayristiran kiyamet yikimlarin harita mühendisligini katlayarak canavarlastiklari vahset dehset korku sürgün sefalet esaret katilliklerle gecmiste oldugu gibi bugün de Rus-Yuroamerika agirlikli paylasim yayilmaciligina imar ve icat ederlerken, hatalarindan hic birikim bilgi fikir akil düsünce bellek yol yordam onur itibar cikarimlari yapamayan ve yalnizca en seckin (ben olmazsam baskasiyla stratejik ortaklik esbaskanligi yapar saplantisina kapilan) tasoron yahut en kisiligi yatkin piyonlara `seni bütün bu enkazin kral –paisahi yapacagim yeter ki hizmette kusur isleme ` unsur ve elemanciligini kendine kaynagi tükenmez dayanak bildi… Bundan sonra Ulusalcilik (yani milliyetcilik) özel kanunname karariyla `tehlikelidir` tespit tutanagina sicillendirilip, Ergenekon isimlendirmeli (yani degisen dünya kosullarina göre Türk`ün akil fikir vicdan düsünce davranis cesaret sevgi yigitlik gösterme devrimciligi) inanctan güvenceye i egitimden kültüre güvenlikten huzura hukuktan özgürlüge varan tüm ülke ve inanlik degerlerimiz, özel BOP özellesmesi MEDYALAMA kiralik kahpelik-züppligiyl afyonlandi, hasar gördü, zarara ugradi, itibarsizlastirildi ve ziyan edildi… Ardindan CeKkic Güc`le evvelden sürüme sokulan Cia- ossad ve diger benzerleri ortakliginda kurgulu HOLLIWOOD katliam, Saddam`i bizzat kendi askerlerinin kümese tikip ihbar ettigi yerden onlara gelecekte devlet olma sözü verilerek ISID ölüm makinasi icat edildi ki….tam dalga Pekaka kilifinda kinindan cikarilmisligin Barzani modelli ayni yolun usaklik piyonluk yolcusuydu… Günlerce ve aylarca TELAFER, Birlesmis Milletler`in kapisina kimseyi koymadigi bekcilikle yakildi yikildi silindi süprüldü evi dünyasi basina dar dilerek kusursuz bir ETNiK TEMiZLEME tecavüzüne yuvasindan yurdundan KÜRT DEVLETI kotarma talaninin tarumarina ugradi…Türkiye`ye ÖZAL`ile baslayan bütün bölgesel BOP yikimlari tasaronundan HANEDAN HiSSESi kapma veren Stratejik Ortaklik ayarlama ve uyarlamaciligi, aslinda `artik senden vazgectim yepyeni ve daha karakteri bozuk her dedigime aninda heye diyen kaypak firildagini buldum ` ilanatli Yuro-amerika bildirimi, üstüne basa basa görmez duymazdan gelinen TELAFER KATLIAMI`yla tedavüle sürülmüstü… Simdi artik hic saklamayacak derecede bagira cagira aciktan aciga ve defaaatlerce sorulup belki baska söyler umuduyla dolasip dönen mevcut Türkiye Bop esbaskanligiin resmen yüzüne okunup bildirilmis olunan `seninle degil, daha heveslisini buldugum YEPEGE-PEKAKA küresel kusatmalar kara ordusu ile ahbap ve ortaklik tutaktayim ` bültenini hergün daha da artan siddette (ankara patlamasi) duyurup bildirip meydan okuyan Yuro-amerika-Israil birikteligi…. Rus deyyusunun Suriye`li Esad`a……. `ben seni koruyup kurtarmak icin degil kendi cikarlarimi önde ve üstün tutmak icin buradayim, öyle kafadan Suriye`nin hepisini geri alacagim demek sökmez bana, biz orayi Yuro-amerikayla bir olup Kürtlere devlet diye ayirip böldük parcaladik…` …dedigine yakinen ve iliskin, ülkesinde olabilecek CECEN yahut UKRAYNA yahut GÜRCISTAN eksenli ic veya dis savasi Yuro-amerika Irail ortakligiyla Suriye`ye tasiyarak Rus Deyyusu… Her kurdugu ortaklikta daha büyük yikim iliskisi doguran, isledigi hatalardan zerrece tutarli cikarimlar edinip kazanamayan kendi beylik sultanlik TÜRKIYE CUMHURIYETI yagma ve talan yollu hesap ve kurgulardan baska hicbirseyi öneme saymayip, herseyi düsüne kapildigi bu ihtirasa göre uydurup ayarlayan mafya medya tefeci vurguncu soyguncu sömürücü siyaset borsa banka iktidar iradeliligi, yikimin BOP tescilli Yeni Türkiye belgesi olarak Yeni Anayasa masasini Oslo`dan Dolmabahceye Cehepe Mehepe Akepe Hedepe Pekaka Barzani Biden Kerry Putin Medredev Fethul metal gibi tüm ekip ve elemanlariyla yükleyip tasiyarak ülkemizin heryerinden her an saldirip hucum etmekteler… Yenilmez yikilmaz gibi gözüken Yuro-amerka yahut Rus isgal yayilma manyaklarinin bilinmelidir ki piyonlsri olmadan bir dakka dahi hicbir savasi yapip yürütme sanslari yoktur ve cürümleri, gücüne ihtiyac duyduklari usaklik dalkavukluk ktilligi kadardir. Onlarin hic kimsenin olmadigi kadar zayiflari ve yumusak karinlari vardir, bu yüzden tüm iktidar eksikligi ve yönetim zaafiyetine ragmen Türkiye, bugünkü attigi cesur adimlar kararliliginda dursun…! Cünkü üstünde oynadiklari tarih onsuz hic mi hic yazilamayan yigitligin cesaretin hukukun barisin paylasimin emegin onurun fedakarligin vicdanin sevginin özgürlügün cesaretin aklin devrimciligin ve milliyetciligin kisiliginde bir olup, karakterindebirebir harmanlandigi Türk´tür, Türkiye`dir ve Atatürk sevgisidir, öyle tüm yeryüzü kahpelikleriyle kenardan dolanip Dünya hayatini herseye ve insanliga cehennem eden HACLI SEFERCi gelenekli insanlik sapkini dünkü soygun sömürü yetmesinin elinde rehin vasat kesat kalici degildir yani, insanliksa kendisinden sorulan biz iken bize, ne mutlu…! Seyfi Karaca……………..Subat / 16
Reyhan Tataroğlu
Yürrüü...Ense tıraşı...
İnsanlık çağ atlıyor,tiraj üstüne...tiraj Barbarlık dağ katlıyor,tıraş üstüne...tıraş
Seyfi Karaca
Yuro Dolar Dolayli Küresel Esir Pazari
cehennem cinneti gibi hayatin heryerini kusatip devleti kapai ve calismaz daireler gisesine evirip ceviren aciktan aleni KARABORSALALA GASPI hesabini gören DOLAR-YURO yüksek kur süksesi niye yahut nicin mi azdi köpürdü böylesine böylemesi…? ? Hep `her mahallede bir milyoner yaratma yahut kücük Amerika olma ` gayret güdücülügün bugüne bugün nice küresel baglamli uygun usaklik tasaronculugunu devamli daha etkin-yetkin IRADESIZLIGE devrederek BOP tecavüz ve isgallerine daha yüksek kalite kazasndiran gise maliyetli yüklü yükümlü islem görücülügün haciz kafasiyla herseyi SERBEST PIYASA ekonomiciliginin otamatigine talan, taciz, tarumar ve teslim edisi yüzündendir, üretimi olmayan ve varolan üretkenligini ARAP BAHARCIKLI Avrupa Birligine grime rüyalariyla süsleyerek bütün isgallere, sömürülere, tecavüzlere, soygunlara, vurgunlara, haramlara, hirsizlara pesges ceken sanal yapili servet saltanat düskünlügü iradesindeki Yuro-Dolar tükürügünden ekonomi idareleyen haciz yekunu. Serbest düsünmek ve özgün davranmak; akla, fikre, inanca, güvence, sorumluluga, sevgiye, hukuka, paylasimciliga, emege, egitime, ulasima, ilime, bilime, sorgulamaya, samimiyete, katilimciliga, ilgiye, belege, bilince, kültüre ve nice diger insani degerden iletisime dayali ÖZGÜR IRADELILIGIN özü ve esas itibariydi….Oysa altin ve bison avcilarinin, server düskünlerinin, köle tüccarlarinin, kita isgalcilerinin, toprak ve kültür yagmacilarinin acligindan nefesi kokanlarla ayni gemilerde sanki sonu gelmedik tufanlara dirilircesine kasirgasi kiyameti PAYLASAMAYAN INSANLIK ÖLÜMÜNDEN kopmus huzursuz mutsuz kacakligin kesintisiz MÜLTECI ÜLKESIYDi yerlilerini ISA ADINA carmiha gererek insanliga bela ve lanet okuyan bugünkü son hali dehset vahset korsan küresel sembollü ve tüm SERBEST PIYASALAR kuluk kölelik bayicisi AMERIKA´nin ta kendisi… Sabikali yollardan suikastci gaspci el izlerinden varligini ayni kiyametin kaynak saglayip sebep aktaran esasi ve özü olarak AVRUPA; zaten ayni cins karakterliligin eskiyen yüzüne kendini AMERIKA yahut AVUSTURALYA olarak yenileyen haydut haramiligin tüm dünyayi ÜRETIMSIZ kilarak, sürekli kendi ürettigi kimyasal ve sanal dünyasizligi DOLAR –YURO yüksek seans cerahat cerrahligiyla körükleyip kiskirtan baskidan tüketip kapis kapis kölelige kulluga tüm dünya insanligini mahkumlayan esaret veyagma dükkanciligiydi… Yetmedigi yerde kargasalar, catismalar, bozgunlar türlü türlü yikimlar kundaklayarak özel ve seckin usaklari sayesinde hali harabeye dönüsmüs dünya sokaklarinda siginacak birdilim huzur, bir nefes can, bir kuyu yahut duvar dibi cirilciplak sigintiya ARAP BAHARLI süslü rüyalar satarak… Dolar-Yuro hic kizginligi düseyen yüksek baskili küresel kur ayarini bu yüzden missal, Türkiyede PEKAKA Bop esbaskanligi dairesel ekseninde yüksek seviyelerde Piyasa Ekonomiciliginin herseyi kendiliginden düzeltecegini yaygaralayip Boplamakta… Sorunun temel ana kaynagina cirim ciglik ve tüm insanligin cipcirkin yüzünü disa vura vura; Avrupa-Amerika kovulmus ve kilitalti kapilaina mülteci akinlari hucum edip en rezil rüsva insanlik disi sigintilara herseyini ölü bir mezar gibi teslim eden köleligin zirve yaptigi piyasadan, mahrum ve haraba kitlik kiyametlilik harci etmekte… Türkiyedeki bütün bu Bop seyir düzenek eksen üzeri….Altili sayisali buluncaya kadar misali saray saltanat bölme parcalama küresel buyruklu fermandan kükremis dolar azmis kudurmus yuro kirbacinda ve Bop hususisi PEKAKA kiralik katilligi gardiyanliginda yürütülenTürkiye Cumhuriyeti yikimi tahvilli secimlerin aslini faslini, varin gayri siz düsünün….! Keske hayirli bayramlar olaydi, bütün bunlarin aksine günümz gündemimiz.. Seyfi Karaca…………Eylül / 15
Vedat Akdeniz
Yurt
YURT İkinci el özlemlerle değil Daha kullanılmamış bir sevdayla Dayandım kapına çaresiz Sahipsizdi ellerim Bir göçebenin yurtsuzluğu gibi Gezgin hasretler çekmedim Yurt aradım gözlerinde Yurt aradım katar katar sevgime. 24.03.2004 www.akdeniz.orgfree.com
Sevgili Özbek
Yurt Dışından İzlenimler 1
Paris Yurt dışi gezilerimin değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istedim. Bir nebze de olsa notlarımdan alıntılarla, Paris gözlemlerimi anlatmaya çalışacağım.. Aşklar diyarı ve medeniyetin doğduğu yer dediğimiz bu koca kent, sanki tüm dünyayı, içine almış. Paris’i daha önceleride bir kaç kez ziyaret etmiştim. İlk defa görüyorum gibi, her şey farklı bir şekilde dikkatimi çekiyor. Demek ki insan isterse, çok iyi tanıdığı yerleri bile, farklı yönleriyle, farklı güzelliklerin ve farklı renklerini görebiliyor. Hepimizin bildiği bu başkent, dünyanın tüm insanlarını, ırk ve renk ayırmaksızın yüreğinin şehrinde barındırmış; birlikte yaşıyorlar… Merkezindeki göçmenler, kendi kültürlerini adeta orada, kendi aralarında yaşarken, kendilerine özgü farklılıklarını da sunmaktalar. Gerçektende geçerken sanki, Paris’in içinde ama, başka başka yerleri ziyaret ediyorsunuz. Sokaklar, her ulusun kendi öz grafik yazılarıyla dolu. Her sokakta, onları tanıtan tabelalar, lokantalar, marketler vs. Öyleki bu yabancılık yadırganmıyor. Gerçektende güzel… İnsanlar, bu farklılıklara hayranlıkla bakıyor. Yabancı uyruklu lokantalar, tıklım tıklım dolu… Her ulustan insanlar, bu kendi gibi olmayan göçmen insanların, yemeklerini tanımak ve lezzetini bilmek için adeta yarışıyorlar. Marketlerinde ki eşyalar dahi sanki bir daha göremiyeceksiniz gibi insanı büyüleyen bir nitelikte. Bu insanlar öz kültürlerinin ağırlığında, modern bir dünyanın atmosferinde, diğer insanlarla yaşamayı biliyorlar. Bu güzellikler içerisinde dikkatimi çeken bir başka farklılıkta, Türk mahallesiydi. Sokağa girdiğinizde, İstanbul’un her hangi bir caddesindesiniz sanki! Marketler Türk usulü dizilmiş, meyve ve sebzeler gene aynı. Ekmek fırınları vs. İnsan öz kültürüne ait bir şeyleri gördüğünde ise hayranlıktan öte, sevinçli duygular hissederek sonsuz mutlu oluyor. Ve hayretle ‘aa bakın, Türk fırını, Türk marketi’ gibi ifadeler kullanarak mutluluğunu dile getiriyor. Memleketten uzak kalmanın simgelerinden biridir bu hayretler. Bu farkındalıkların içerisinde, biraz özlem, biraz, hasret, biraz da serzeniş var.. Gurbet dediğimiz bu yerlerde yaşam böylesine simgesel sürüp gidiyor. Evet, burda dikkatimi çeken diğer bir güzellikte, Tunceli’li bir kardeşimizin ticaret evi. Oldukça büyük bir yer; bir kısmı kitaplık olarak hazırlanmış, masalar oturup okuyabileceyin bir köşe... Bir kısmı, oturmak, sohbet etmek, yemek yemek için ayrılmış. Hemen yanında internetle uğraşmak için bilgisayarlar yerleştirilmiş. Oldukça güzel. Rahat edebileceğin bir yer. Duvarlar desenli kilimlerle, çoraplarla süslenmiş, geleneksel duvar süslemeleri insanı mutluluk içerisinde sarhoş ediyor. Garson oldukça genç ve oldukça iyi görünen ve Anadolu terbiyesini almış şirin bir arkadaşımız. Tanıştıktan sonra, daha bir kaynaşıyoruz. Ticaret evi aynı zamanda buluşup sohbet edebilecekleri bir alan… Buralarda genelde Türkiyeli vatandaşlarımızın en çok bildikleri ticaret alanı « dönercilik,» ama böylesine farklı kültürel içerikli bir yer görünce ben çok seviniyorum… Bu koca yerde oldukça, doğudan göç etmiş kardeşlerimiz var. Bu genç arkadaşlarımızın ilticacı olduklarını öğreniyorum. Hepsinin hallerinden anlaşılıyor yüreklerinde ki vatan özlemi… Sohbete başlıyoruz. Şurdan burdan derken, genç düşünceler anlaşılıyor. Hayata ve yaşama tek taraflı baktıklarını anlıyorum. Genel olarak ben, evrensel bakışımla fikirlerimi, her yerde birlikte yaşayabilmenin koşullarını vs. açıklıyorum. Çoğunluğu bana katılıyor… Aralarda ‘ama’lar ekleniyor. Yurt dışına çıkışlarını, doğup büyüdükleri yerlerden uzak kalışlarını da bu ‘ama’lara bağlıyorlar. Nerede olursa olsun insan daima kendi öz kültürünün mayasında var olduğunu anlıyorum. Dünya kalbin tam ortasındadır. Ne yana çeksek, ne etsekte yaşam orda atıyor.“Sacrecoeur”den Paris’i bir kez daha izliyorum. Yine cıvıl cıvıl, yine renk renk şirin animasyonlar…Bir çiçek bahçesi sanki! İçinde yaşayan her ulustan göçmen veya yabancı kökenli insanlar, her çiçeğin kendine özgü has rengi gibi, her gülün kendine özgü has kokusu gibi ve, kendilerince gülistana renk katarak güzelleştiren papatyalar gibi… Asıl güzellik ve asıl zenginlik bu olsa gerek diyorum kendime. Ve asıl yücelik dünyanın her yerinde bu güzellikleri yaratabilmek ve barındırabilmektedir diye düşünüyorum.. 10/09/2008
Rıdvan Yamuç
Yurt Sevgisi (2)
Yurt Sevgisi (2) Karadenuzun temelusun Fadimeyu seviyusun Balıklaru yeyusun Üç büyüklere kafa tutuyusun Yeşilliklere büründün Çayıda her zaman büyüttün Müteahitliğide kimseye kapturmadun Karadeniz de Rizesiz olmaz dedun İzmirimin Sıcağı Yürek yakar kızları Kordonda gezer faytonları Bornavada vardır askerleri Aydınımın efesi Her yerde oynar zeybeği Mideleri bayram ettirir incirleri Bembeyazdır pamukları Denizlimin tüccarı Her zaman yapar ihracatı Turist çeker kaplıcaları Uzun öter horozları Üzüm, tütün ekmek kapısı Orman yangınlarıda baş belası Şehsadelerinde eğitim sahası Manisam da egenin güzellik aynası Uludağı bir başka güzel Fabrikaları bir başka değer Yeşillikleri ömre bedel Somuncu Babası Manevi alemde gezer 16.10.2008 Rıdvan Yamuç
Cahit Külebi
Yurt
Tokat'la Niksar arasında Bir küçük ev görünür uzaktan Kütükten duvarlı, önünden çeşme akar Yeşermiş gibi topraktar Yağmur yağar camlarına dökülür Benim yüzümdür çizilencamlarda Yalnızlığın sesidir, rüzgar değil....................
Ahmet Said Taştekin
Yurt Sevgisi
Dört tarafın başka, Emsalin yoktur yurdum. Ankara, Konya, En güzel de İstanbul Her yerin cennet yurdum, Seni daima koruyacağım. Dünyalara değişmem senin, Bir karış toprağına. Denizli'de Pamukkale, Bodrum çeker en çok turisti. İstanbul'a ne demeli, Avrupa başkenti.
Bedrettin Naim Arslan
-*- Yurtkur Marşı
Aydınlık Türkiye, emin gelecek Payidar bir devlet, yüzler gülecek Budur gerçeğimiz dünya bilecek Yurtkur da söylenir bizim türkümüz Yurtta ve dünyada barış ülkümüz Eğitim öğretim gayemiz birdir Gençlerde söz hakkı fikrimiz hürdür Sahip ol vatana atanı güldür Yurtkur da söylenir bizim türkümüz Yurtta ve dünyada barış ülkümüz Tek çatı altında nefes alırız Zirveden inmeyiz orda kalırız Bir bayrak bir vatan öyle tanırız Yurtkur da söylenir bizim türkümüz Yurtta ve dünyada barış ülkümüz Eğitim adına doğan güneştir Aile aratmaz yüzler güleçtir Yurtkur tohum yoksa toprak kıraçtır Yurtkur da söylenir bizim türkümüz Yurtta ve dünyada barış ülkümüz 08.01.2009 / 03.05
Vasfi Mahir Kocatürk
Yurt Türküsü
Güzel yurdum, dağlarım Uzaktan göresim gelir Keskin esen yellerine Kendimi veresim gelir. Gözümde tüter damların, Sakız kokulu çamların, Türkü söyler akşamların; Bana kendi sesim gelir. Su içtim kaynaklarından, Gölgelerinde uyudum, Kuşlarının söylediği Şen türkülerle büyüdüm. Ninniyle salladın beni, Şefkatle kolladın beni, Sevginle bağladın beni; Güzel yurdum, güzel yurdum.
Hamdi Korkmaz
Yurtsavar Baykuşun Rüyası
Zumlanmış enstantaneleri Optik kaydırma becerisiyle Farklı resimlere dönüştürme gayreti Sanırım şeceat seğil Kalpazanlık mahareti. Bırakın artık bu ihaneti Şeytanın ruhunuza üflediği Menhus kehaneti: Yurtsever olmakla Yurtsavar olma arasındaki farkı Göremiyecek kadar gafil Vatan perverlikle, ten perverliği Ayıramıyacak kadar sefil Hele ki; eli kanlı çetelere Arka çıkabilecek kadar kefil Bu nasıl bir çetrefil? ? ! ! İnsanın kanını donduran bir manzara! Aman! ! gelmiyesiniz nazara Ne olur ne olmaz kazara Düşüverirsiniz mazallah Kazdığınız mezara.
Salih Eryılmaz
Yurtta Sulh Cihanda Sulh
Dünya'Ya Yaşamak İçin GönderiLDik SavaŞ,KavGa İçin DegiL İnsanLarı SevDik,Saydık,HoŞ Gördük İsraiL,Amerika Gibi öLDürmeDik EziLDik,HorLandıK Ama YıLMadık Irak,FiLisTin Gibi ŞimDi HerKez EL ELe SavaŞa,ZuLMe KarŞı
Ali Dost Aydın
Yurtta Barış Dünyada Barış
Yurtta Barış Dünyada Barış Düsturumuz olamadı Bu haykırış Dünya yine kan gölü Yurdumda her gün onlarca ölü Karıştırır durur dünyayı Karıştırır durur yurdumu Emperyalist puşt dölü Çomak sokmuş yurduna Savunmasız bırakmış Asırlık çınarı Birkaç ağaç kurduna Gelmeyin bu oyuna Türkü Kürt’ü Alevi’si Laz’ı Çerkez’i Sünni’si Ele el’e kenetlenin Kılın aklı egemen Bozun bu kirli oyununu Emperyalistlerin Bakmayın o şeytanın Öyle heybetli durduğuna Fiske vursan devrilir Koskoca bir kıtanın Soyunu kuruttular Dirilse Kızılderililer Hepsi mum’a çevrilir
Jale Ateş
Yurtta Barış Dünyada Barış
Ne yurdumdaydı barış ne de dünyada Cinayetler işleniyordu her gün Yeni bebekler doğuyor Yeni cinayetler işleniyordu Demleniyordu karanlık odalarda bir şeyler Anlamıyorum olan biteni Anlamıyordum hangi haktı bizi düşman eden Kahramanlar kahraman gibiler Kimdi onları kahraman yapan Kimdi bizi bu yanılgılara düşüren Kendi derdimizdeydik oysa Bizim ciğerimiz değildi ateşin düştüğü yer Geride kalan, yüzümüze yansıyan karanlık Sevgiliye yazılmış son mektuptu kulağımızda
Bayram Kaya
Yurtta Sulh Cihanda Sulh
Bu yazı kurtuluşun felsefesi yazı dizim içeriğindeki bir bölümdür. Söz gelimi, Atatürk; "yurtta sulh cihanda sulh" derken, asla pısırıklık ifade etmemişti. Cephelerden gelen biri, bu konuda pısırık olamaz. Aksine böylesi savaşçı ortam içinde gelen birisinin tutumları, sizi; savaşçı heveslere tutuşturabileceği dahi, değerlendirilebilirdi. Pısırıktı deme yorumu, hem izanı kıtların, hem kışkırtıcıların; hem de söylenen söz şartlarının uzağında olmanın rahatlığıyla söylenmiş olur. Sözü güncel bağıntılarından koparılışla, şimdiki güncel durumların ahkamı içinde anlamlandırılmayla söylenmiş, saptırılmış olur. Bu gibi söylemler akıldan, bilimsellikten, tarihsellikten yoksun söylem olurlar. Neden mi? Siz Atatürk’ün anı olmuş siyasi hayatını bilmeseniz de, olası tarih bilincinizle; bir önderin açık gizli söylemlerinin, konjonktürle bağıntılı olma alakasını rahatça kurabilirsiniz. Üstekik elinizde kuruluşun felsefesi olan tarihi dökümanlarınız da var. Sizin aydın oluşunuz da zaten buradadır. Değilse aydınlık keramet değildir. Atatürk gibi bir önder, hem tarihselliği olmayan, hem halin şartı olmadan; bir sözü alenen söylemez. Cumhuriyetin içindeki mücadele edilen ikilemlerden biri, Osmanlıcılık hülyasıydı. Diğeri de yine çağdışı kalmış imparatorluk yapıları gibi davranır olmanın şiarıyla; sizden bakiye coğrafyalara karşı, sizin; farklı psikoloji ve tutumlarla yaklaşır olabilmenizin doğal tavrıydı. Osmanlı hilafet ve saltanatını, yeniden dayatmaların politika hevesleriydi. Bu güncel sertliğin sürüp gittiği demlerde, Bu ikilemlere karşı Gazi, Osmanlıcılığı hem güncel olmayışıyla; hem güncel şartlarıyla taşınamayacak bir devasa oluşuyla; hem de Osmanlıcılıkla şimdiki zaman arası köprü altında; çok suların akmış olmasından kaynaklı bilinci ve kararlılığından ötürü; eskiyi ihya etmek gibi bir macera hevesiyle savaşmaya dönük tasavvur ve tavırlarının olmayacağına ilişkin bir beyanıydı. Bu özlü söz o günkü güncelliğe istinaden yutta barış, Dünya'da barış olmanın sınırıyla söylemiş olacağı vakıadır. Üstelik savaş sonrasının hem düşmanlara algılattığı bir cumhuriyet vakarı ortada vardı. Hem de misakı mili oluşla kimi yerlerin misakı milli sınırları içinde olmamasının kabarttığı durumlar ortada vardı. Bu konularda nasıl açık olup, içe ve dışa karşı güvencede olmanın sözünü verebilirdiniz? İşte bu güzel sözle devlet politikanızı o kaotiklik içinde berrakça ortaya koyardınız. Yani izaha muhtaç alanları açığa kavuşturmak için genç cumhuriyetin bu sözdeki açık politikayı ilan etmesi gerekiyordu. Oysa günümüz coğrafya ve ekonomik politik şartları ve siyasi girdapları düzey düzlemleri ve dünya konjonktörü oluşla dünya koalisyonları şartlarında, yurtta barış dünyada barış kurallarınız, bambaşka koşulara denk düşer. Yine çok değerli bir meslek adamı oluşla ama konjonktürü okumadaki nakiseleriyle beyhude hareket olacak olan Enver Paşa’nın siyaseti; genel olarak bu bağlam üzerinde o günkü gündemin salt turani hareket ve düşünme oluşuyla hem tartışılmasıydı hem de açık açık eylemiydi. Bu sözü söylemeğe giden somut yollardan diğer birisi de buydu. Ha keza Ulusal meclisle ve düzenli orduyla, bağlantılı olan siyasetini koparan; yine konjonktürü kavrayamamaktan malul, çok değerli kişilik; uzun vadede saman alevi olacak kendi usulleriyle kurtuluşa olanca katkın olmuş Çerkez Ethem; İstanbul hükümetine sığınırken de, gerisin geriye yine bu sözü söyletmenin şümulü içindeydi. Biz tüm bunlardan bağımsız oluşla bir önderin açık deklarasyonunu kendi zamanın dışına taşırsak; başta akıl, olmak üzere çok şeyleri kaybederiz. Bu veciz sözdeki siyasetçe söylenen zeminin; konjonktüründeki süren durumun kimisi bunlardı. Bu tartışmalara noktayı koyan, kendi politikasını açıklıkla ortaya koyan bu özlü cümlenin, bu şartlarla ifade edilmiş olması çok çok kuvvetli olasılıktır. İşte insanlar kendisine yabancılaştığı gibi böylesi düşünceleri kendi zamanları dışına esneterek de bu kabil ifade olan sözlere de insanları yabancılaştırmaktadırlar. Yani o düşünceyi kendisine yabancılaştırıp, sözlerin güncel zeminine olur mesajıyla kendi arasındaki mesafeyi kaldırırlar. Sanki güncele bir hitapmış gibi ortaya koyarlar. Biliyoruz ki çoğu barış, savaşmaktan geçtiği gibi çoğu savaşta barışnı yapmadan durulup kesikli sürekli olamaz. Şartları okuyup davranmaksa sizin güncel olup olmama bahtınızadır! Bir sözü zamanlar üstü oluşla ileri görüşlü olma türünden ambalajlayıp göstermek, bu hezeyanın tam da kendisidir. Zamanının olgularıyla anlaşılmayan bir söz, başka zamanların pek pek ifadecisi olamazlar. Üstelik ayak bağınız olurlar. Siz de kendi zamanınızın sorunlarına tümden o günler muhatapmışçasına günceli o zamanlara indirgemekle o zamanları küçültürsünüz. İşte ileri görüşlülük bu bir kaçıçıkarımla bu çıkarımların da ötesini sezen kavrayışın günceliğinde güncel oluşla davranmaktır. Bu bağlamda bir sözü kendi zamanının dışında oluşla zamanlar üstü gibi gösterme yanılgısı olan keşme keşliği içinde oluşla; güzide İslam dini de, bu kabil söyletilmelerden pek çok mustariptir. İslam’ın başlanışında, vahiy indiğinde; herkes vahyi anlıyordu. Kimse kimseye pek pek bu nedir diye sormuyordu. Bu anlaması yüzden Ebucehil gazaba geliyor, Ömer’ de Müslüman oluyordu. O günün Kuranı anlayan insanları bu günkü insanlardan eğitimce ve bilgice; sosyo ekonomik ve sosyo toplumsal bilgi ve teknoloji kullanımıyla olmanın anlama, yorumlama gibi geniş şümüllü izanı içinde olmaktan haliyle daha da geriydiler. Ve buna rağmen vahyi gayet güzel anlıyordular. Oysa bugünün insanları sakızın orucu bozup bozmadığını danışıyorlar! Kuran, rehber olarak gelmişti. Ve zaman zemin sistematikli devinimlerini sizlere rehber kılıyordu. Rehberlik o günle bir son değildi. Aksine islami alan devinimi içinde, kendinizi yeni yeni işletişlerinizle süreci bir ilkeler manzumesiyle ileri zamanlara doğru başlayışınızdı. Tıpkı insanlığın Arşimet'i bilmeyle, Arşimet'in o bilgi ve öğretisine sahip oluşuyla, Arişimet'in düzey ve düzleminde kalmamanın inanç ve becerisi gibi tavır olmalıydı bu. Bu alan zemin devinmesi içinde illa o günün sözleri bire bir olması gerkmiyor. O alan içi İslam'i ruhun imgesiyle sizlerin zamanı eğip büken kişisel üretimlerinizi de yapabilmenizin bir dinamizmidir İslamilik. Oysa şimdi Kuran bizlere açıklanıyor. Kuran'ın boy boy tefsirleri yapılıyor. İlahiyatçılar mide gazının oruca etkisini açıklıyor. Ama değerli Müslüman insanlarda ne bir icraat, ne bir üretimin islami başarısı vardır. Siz dışarda bünyenize sürekli vitamin (birinin birşeyleri hep açıklamasını beklenti) verirseniz, vücudun vitamin üretimini (beynin düşünmesini kadük edişle) engellersiniz. Bu da din olarak gelen güzide İslamın şiarı değildir.
Leyla Gülsüren
Yurtta Sulh
Chp lideri Kılıçtaroğlu ve Chp’li Metin Fevzioğlu, Ak Sarayda yapılan adli yıl açılışına "yargı bağımsızlığına gölge düştü" diyerek katılmadılar. Yargı kimden bağımsız olacak Türkiye’den mi? Kılıçtaroğlu ve Fevzioğlu ve onların bu itirazına destek olan Medya ve yorumcular "Yeni Kapı ruhu da, bir yere kadar, artık muhalefet yapılmalı" diyenler şunu anlamalı; "15 Temmuz gecesinde ve Yeni Kapı Mitinginde, Türkiye! Devleti ve Milletiyle, bütün terörist guruplara ve onları yöneten ülkelere, yani Türkiye’de başka bir Türkiye isteyenlere "Hodri Meydan, Ben Esaret Kabul Etmem! "dedi. Yani Türkiye Cephesi belli oldu, Türkiye’ye Paralel olan düşman Cephesi de belli oldu. Gazi Mustafa Kemalin dediği gibi ""hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. o satıh, bütün vatandır..." Türkiye’de şu an Yargı dahil bütün kurumlar, siyasilerde dahil olmak üzere ya Devlet ve Milletten yanadır, ya da Türkiye düşmanlarından yanadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Savunulan tek bir hat değil, bütün satıh’dır. O satıh, bütün Vatandır, Vatanın bütün Kurumlarıdır. Söz konusu Vatansa! Türkiye’de Yargı, Türkiye Devleti ve Milletinden bağımsız değildir. Ak Sarayda açılış yapan yargı Mensupları Türkiye’den ve Milletten yana olduğunu göstermiştir. Bütün tehlikeler bitene kadar, Devleti ve Milleti ve Kurumlarını ayrıştıracak siyaset yaparsanız, Türkiye ve Halkını terk etmiş, düşman cephesine geçmiş olursunuz. Bu nedenle, Sizlerin, yeni Kapı Mitinginde durduğunuz çizgiye geçmenizi istiyoruz. Yani, Milletin Devletinin ve Milletin kendisinin yanında durmanızı istiyoruz. Siz anlaşılmadınız, görünmediniz sanıyorsunuz oysa Millet görüyor, anlıyor haberiniz olsun. Gazi Mustafa Kemal’in bir sözünü daha söylerdiniz ya, "Yurtta Sulh" Cihanda Sulh" Bunu’da hatırda tutarak Milletle ve Milletin Devletiyle gerçek bir barış yapmanızı canı gönülden istiyoruz. Artık kararlı bir duruş gösterin. Allah’a ve O’nun adaletine emanet olun.
Bayram Kaya
Yurttaşlık Ve Halk Kavramı 3
Açıkçası otomobili ortaya koyan nesnel ilişki ve bağıntılar; otomobil üretim ilişkisini halka dek ilişki olmaktan çıkarır. Tüketime verilir otomobil ancak insanların öznel kullanması için vardır. Ancak böyle bir zaman içinde elma insanların yemeleri için, araba insanların hizmetleri için var olan bir nimettirler. İnsanın insana ve insanın kendisine yabancılaşmasına dek anlama ve anlatımları, öznel ve özel hayatın bu tür çarpıtılan anlamalarıyla ortaya çıkar. Baş ve son ilişkisi böylesi çevrim sel ilişkilerde baş olan sonda, son olan başta gibi birbirinin yerini alırlar. Yani sonda olan, başta olan bir amaç gibi çalışır. Sonda olan bir ön determine, bir neden gibi çalışabileceği gibi; başta olan sonda oluşla bir nimet olma konumuna düşer. İlk otomobil ilk başta bir nimet olarak üretilemez. Kendi pozitif şartlarının, ayrı ayrı bağıntı ve entegrasyonlarıyla ve zaman içinin birçok katkılarıyla ortaya konur. Otomobil seri üretimle bir kez ortaya kondu mu da, artık sondaki nimet olan düşünce başta otomobili bir nimet olarak tasarlayıp üretmeye ve kullanmaya başlar. Yabancılaşma budur. Yabancılaşma ilk başta doğanın işleyişine yabancılaşmadır. Yabancılaşma toplumsal gücü göremeyerek, toplumsal gücü bir başka güç sanışla ona atfen nimet verdi gibi anlamlar yükleyerek yabancılaşma, yabancılaşmanın bir başka aşaması oluşla karşımıza çıkar. Yani artık erken dönemde beri ilkte olan öznel sanı kanıcı anlamalar nimet, rızk, gönenç gibi özneci anlamalar üretimden sonra olur. Seri üretim aşamasından sonra gönenci olan rızkı olan anlama ve düşünmeler seri üretimin başına alınarak çevrimsel üretim yapılmaya başlanınca ilk olan üreten güç, üreten nesnel güç unutulur. Artık üretim gönenç oluşla söz gelimi insanlar tarlayı traktörle sürsünler diye üretilir. Oysa buğu gücü buhar kazanına uygulanırken ya da içten yanmalı motorlar dizayn edilirken şimdiki nimet olan traktör anlayışı o zamanlar hiç ortada yoktu. Ne akla hayale böylesi bir nimet gelirdi. Ne de böylesi bir nimet öngörülebilirdi. Böylesi bir nesnel girişmeler sonunda öznel olan irade devreye girer ve sonda olan yararcı olan nimet düşüncesini başta tasarım olarak ele alıp otomobili ya da traktörü nimet olarak düzenlemeye başlar. Bundan böyle sonda olan yarar, gönenç gibiler de başta olur. Ama asla ilk olan unutulmamalıdır. İşte toplum bu kabil unutmamanın bilinci ve garanti referansıdır. Çünkü sistem kendi düzeltmesini, kendisini hatalardan ve kör dövüşünden arındırmasını; bu kabil ilk olana göre referans edilip, bağıtlanacaktır. Aksi halde sistemin gönenci ilki oluşla ele aldığında sistem kendisinin düzeltmesini yapamaz. Tencerede kaynayan suyun tencere kapağını kaldırıp kaldırıp indirmesinin kezler kere keslerce olan gözlemi yapıldı. Ama bu tür gözlem, bir noktada bir kişiye buğu gücünü kullanmayı düşündürttü. Böylece şimdilerdeki insanlık, uzayda iyon devinimi yapmanın bambaşka süreç ve kullanımı içine girdiler. Bu muktedirlikti gönençle insan, yeni hayaller kurmanın yaşantı laması içine girdiler. Söz gelimi başörtüsüne selam durmak gibi çocukça bir siyasi söylem vardır. Söz toplumsal olanı bilmeyenin ya da bilmezden gelmenin çocukluk hastalığı düzeyince hitap edişin aldatan kirli bir siyasettir. Bu sosyal olanı, toplumsa olanla karıştıran vasatlık düzlemine ithaftır. Ve at izi ile it izini karıştırır olmanın kandıran, kişisel siyasal yararcılığıdır. İşte böylesi seslenmeler bilmezi yurttaşlar olama bilincine seslenmenin sakatlığıdır. Ya da kendisine söylenenin ne anlama geldiğini bilmeden, “ben yurttaşsam her şeyi talep ederim; ben yurttaşım, bunu da isterim”, demenin bilmezlik bağnazlığıdır. “Eğer toplum bende vergi alıyorsa, başörtüme de karışamazsınız” demenin bilmezi saflığıdır! Bir kere vergi türbanlı ya da türbansız olduğunuz için alınmıyor. Türbanlı da olsanız, türbansız da olsanız; vergi alınır. Dünyada; ‘ben yol istiyorum, ben sağlık istiyorum, ben dokunmuş pırtı istiyorum vs.’ demeler, toplumsal ilişkili girişmelere bağlı oluşla hak etmenin, her bir talepleri vergiler karşılığındadır. Başımı açacağım, başımı örteceğim demenin vergilendirilmesi yoktur. Verginin bir üretim-tüketim ilişkili zorunlu yüküm seldi bağıntılarsan olduğunu, hem duydum hem de biliyorum! Reel sistem ilişkisi bu iken; başörtüsünün yani kumaşın kişisi örtünmeli kullanım şeklinin; ne üretim ilişkisiyle bağıntılı olduğunu; ne de toplumsal ilişkilerle bağıntılı tüketim yapar olmanın yükümlersen vergilenmesi olduğunu; ne duydum ne biliyorum ne de olup biteni sosyo-toplum gerçeğine göre hafızam alıyor. Bir yaşıma daha girdim dostlar! Toplumsa bağıntılardan ötürü üretilen araba, yine araba rengi arabanın kullanım tercihi olurla ortaya çıkar. Araba renginin arabaya dek üretsen olan teknik ve iç nedenli işleyişine ne etkisi varsa; başörtüsünün de topluma o etkisi vardır. Genel siyaset, toplumu ilişkileyen işlerden ötürü vardır. Saygı topluma taalluk eden işlerde vardır. Bir şeyin saygın olabilmesi için toplumun istediği yükümlenmenin karşılıklı bağıntısı içinde olması gereklidir. Başın örtüsü, burnun hızması benim ne saygıma karşılık gelir. Ne de saygısızlığımdır. Umurum bile değildir. Çünkü bunlar toplumsa ilişkilersen bir bağıntı değil iken de, bunlar toplumsal hak da değildirler. Sosyal kullanımlı bir tercihtirler. Bunu kullanırlar. Sosyal hayat içinde benim giyinmeme, benim baş örtünmeme ne saygı duymalısınız, ne de saygısız olup nefret etmelisinizdir. Çünkü bu sosyal tavrım yansızlıkla (nötr-etkisiz) olunan bir bağıntısızlıktır. Başınız açık ya da örtük olduğu için değil de hoşlanırsam size yaklaşırım. Hoşlanmaz isek arkadaşlığımız yeğlenmez. Burada hiçbir zorunlu yükümse bağıntı yoktur. Hâlbuki toplumsal olanın tümü zorunlu ve genel kabulle bir bağıntıdır. Toplumsa olanın hiç biri sizin hoşlanma ya da hoşlanmamanızın ölçütü değildir. Toplum, kişi sel inancınızı özel hayatınızı yaşanılaşışla temsil etmeyi taşımanın ölçüsü ve ölçütü değildir. Asla olamaz da. Söz gelimi toplumsal yaşanışta sizin bacaklarınız varsa, aman canım tekerlekli sandalye üretmeyi ben mi düşüneceğim diye, kişisel bencillikle ya da kişisi hoşlanmayla tercih etmenin içinde olamazsınız. Oysa toplum bunu düşünür. Sizde bu düşünme için üreterek katkı verirsiniz ya da vergi vererek toplumsal mesainin katkısını yaparsınız. Bu özgeciliktir. Buna saygı duyulur. Daha doğrusu buna saygı duymak zorundasınızdır. Çünkü kör olan sizlere de toplum, zorunlulukla Kiril alfabesini amade kılmayı tam da bu nedenle sunar. Yükümlensinli olan tutumlu şeyler saygındırlar. Girişen ilişkiler saygındırlar. Gözünüze gözlük taktınız diye saygın olunmaz. Göze süs için, keyif için, öyle istediği için takılan gözlük, toplumsal bir girişen ilişki değildir. Başörtüsü ne özgecil olandır. Ne yükümleriler olan bir tavır olmamakla toplum içinde de ne de saygındır. Ne de saygısızlığın konusudurlar. Ne de kişisel tercihlerin toplum da talep edilmesi olası değildir. Yurttaşlık bilinci de bunu gerektirir. Toplum başörtüsünü değil üreten ilişkileri ve hayatın temel sağlananlarını düzenlemeyi ister. Başörtüsü ne üreten ilişkidir ne hayatın temel sağlasan zorunluluğudurlar. Yani başörtüsü özel hayatın konusudur. Toplum konusu değildir. Eğer siz başörtüsünün bir yurttaşlık bağ ve bağıntısı olmadığını biliyorsanız; eğer siz kişi sel başörtüsünün üreten bir ilişki olmadığını biliyorsanız; eğer siz imanı bağlamda başörtüsünün hiçbir eğitim öğretim ve üretim ilişkisinin genel geçer kural ve kaidesi olmadığını biliyorsanız; eğer siz özel hayatın toplum içinde yaşanan bir durum olmadığını, özel hayatın toplum içine taşınamadığını biliyorsanız; özel hayatın toplumda tercih edilmediğini biliyorsanız; bu söz sizlere toplum sal bir hak ve hakkaniyet oluşla söylenemez. Çünkü bu tür “ başörtülü de vergi veriyorsa” sözünü söyleyen kişi bu tür konuştuğu anda karşıda bir bilmezi konuşuyor durumuna düşer. Dinleyende de alkış değil bir kahkaha patlar. Patlamıyorsa bu da gariptir. Sizin bencilliğiniz ya da sizin hoşlanmanız toplumun ölçütü ve saygı duyulanı değildir. Toplumda saygı duymak için saygı duyulanın toplumsal bir nedeni olmalı. Başörtülü vergi verdiği için Marmaray’ı talep eder, boğaz köprüsünü talep eder vs. Başını açtı ya da başını örttü diye saygı duymanın ya da saygısız olmakla anlamsız olmanın âlemi var mıdır? Eğer siz sosyal hayatta, baş açmayı ya da baş örtmeyi benzer duyguyla ve benzer anlayışla benimsiyorsanız bu kabil tutumlara sosyal yönde bağıntılılık içinde saygı duyabilirsiniz. Bu da, kimsenin umurunda değildir. Sosyal hayatta saygı, bir ilişki başlatmanın bağıntı ve selamlaşmasıdır. Oysa toplumda ‘zorunluluklar’ daha baskındır. Zorunluluklara zorunlu oluşla bir saygı vardır. Sürecek
Yüksel Nimet Apel
'Yurtta sulh cihanda sulh' tatlıya bağlanmayacak ne var hayatta
Bir gün o da bitecek ne dağda duman kalır ne hain sinsi düşman ne onda güman kalır kahır bitecek elbet sürmez bu sonsuzadek inananlar göğsünde şehadet iman kalır 1/Eylül/2012/Cumartesi/Bodrum
Abdil Işık
Yürü Be Çocuk
Devrik sevdalar kuşanan çocuk, Yürü! Yürü dikenleri kanatsa da dar patikaların, düşe kalka,salına salına hiç durman menziline, direnci kırılsa da gün ışığının içinde ki aydınlıkla yürü, öksüz yurtların, güz bakışlı analarının koynundan emdiğin sütle yürü, tarih sayfalarında yerini almamış bir coğrafyanın dudaklarına kondur, en içten öpücüğünü, yağmur mevsiminden önce serpiştir barış tohumlarını, Tanrılar savaşa tutuşmadan. 23.07.2012 DİYARBAKIR
Zeki Çelik
Yürü
Bir kaza sonucu sakat kalmışsın, Kalçadan aşağı darbe almışsın, Yüreğe hüzünlü acı salmışsın, Umutsuz yaşama eriyeceksin. Hedefi daima yüksekten tuttur, Dile damağına lezzeti tattır, Annenin sunduğu sevgi şefkattır, Fiziğe devamet dirileceksin. Bedende kireçler tez çözülecek, Sende ki enerji de sezilecek, Spor aletleri de dizilecek, Kolları açarak gerileceksin. Koltuk deynekleri artık gereksiz, Sibel Kula güçlü olmaz yüreksiz, Hayata tutunmak zordur dileksiz, Caddede,sokakta görüleceksin. Seni tanıyalı dualar sonsuz, İnan üzülürüm yatarsan cansız, Gücü aktarırım bırakmam kansız, Zeki'ye koşarak yürüyeceksin. 21-3-1-2009
Şerafettin Muş
Yürü be Dost Şeref yol seni bekler
Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Umudumuz yarın yarınsa bahar Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Yatıp uyumak yok sabaha kadar Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Derelerde sular gibi dolaşmak Hasret ile özlem ile buluşmak Ne güzeldir hayaline kavuşmak Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Emek alın teri değer istiyor İnsan haklarıyla gülmek istiyor Yarına güvenip gelmek istiyor Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Çalışmak ibadet dedim koyuldum Bir sandal misali suda bulundum Ne dinnendim nede yolda yoruldum Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Bu günle yarını besler dünlerim Vicdanımla nasırlaştı ellerim Beni benden alıp giden günlerim Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Acep insanlığın başkenti nerde Sevgi derman imiş her türlü derde Kırıldımda eğilmedim namerde Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Acılarla hamur gibi yoğruldum Bulanıktım aka aka duruldum Tökezledim düşer iken doğruldum Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Dünyada sevginin sembolü güldür İnsansan insanın yüzünü güldür Ne demek efendim yaşamı öldür Yürü be dost şeref yol seni bekler Aşk ile sevdayla ömrüm ahu zar Nedemek efendim sitem intizar İnsanlığa ödenecek borcum var Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Bu günler yarına beni taşırken Dost Şeref’im yaramızı kaşırken Tan yeri sökerken güneş ışırken Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Hayatın verdiği rolü bir düşün Yaşam uğraş ise bitermi işin Yarınlara doğru yönün dönüşün Yürü be Dost Şeref yol seni bekler 12.05.2009 Dost Şeref Kimden: miyar Kime: Dost Şeref Tarih: 16.05.2009 09:37 (GMT +2:00) Konu: Yn: [sair-kazim-oztu..] Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Yürü be Dost Şeref yol seni bekler. Şiiri ni okudum samimi duyguların yoğun ifadesini yansıtıyor teşekkürler tebrikler.Mehmet Tekmen. Kimden: CEMREDE (Bay, 49) Kime: Dost Şeref Tarih: 16.05.2009 09:44 (GMT +2:00) Konu: Yn: [kultur-edebiyat..] Yürü be Dost Şeref yol seni bekler .NAMUSLU DİZELERİN İÇİN ELİNE EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK DOST ŞEREF..SEN YİNE DE BU YOLDA DEVAM ET... Ne dinnendim nede yolda yoruldum SATIRINDA HATA VAR DOST SELAMLAR.... Kimden: Erdal Dursun (Bay, 39) Kime: Dost Şeref Tarih: 16.05.2009 11:51 (GMT +2:00) Konu: Yn: [dunya-sairler-b..] Yürü be Dost Şeref yol seni bekler Dost şerif geliyor çekilin yoldan Barikat kurulu geçmesin soldan Neyin hesabını soruyor kuldan Yürü be Dost Şerif Kim Tutar seni Hayal kur gelecek gün ve aylara Yaz bahar ayında çık yaylalara Leyla mecnunundur bak aylalara Yürü be Dost şeref kim tutar seni Erdal’ın da nazı geçer dostuna Bak insan bürünmüş ayı postuna İyi koş ta muhtaç olma bastona Yürü be Dost Şerif kim tutar seni
Recep Uslu
-------Yürü Be Süleyman
Geldi sessizce koltuğa oturdu Darbeyi yapıp başkanı bitirdi Yönetime isteğini getirdi Yürü be Süleyman kim tutar seni Yanına aldı Yılmazla Bilgici Biri top tutar öbürü çalgıcı Ağayı bilirim o da belgeci Yürü be Süleyman kim tutar seni Dernekte oturup çayını içer Herkesle konuşmaz adamı seçer Dürüstlük hünerdir her yerde geçer Yürü be Süleyman kim tutar seni Futbol maçlarına komser gönderir Gideni beğenmez teftiş bindirir Rapor ister de yazanı sindirir Yürü be Süleyman kim tutar seni Ak gömleğe al kıravat takar Gözlüğünün üstünden kurnaz bakar Cebinden çıkarıp cigara yakar Yürü be Süleyman kim tutar seni Sporun başkanı bakmış yaşına Süleyman da düşmüş onun peşine Soğan doğramış pişmemiş aşına Yürü be Süleyman kim tutar seni Saltanat uzun sürmez bak bilesin Dünyada güldün ötede gülesin Zahmetsizce kırk katırla gelesin Yürü be Süleyman kim tutar seni.
Çiğdem Selçuk
Yürü be yüreğim...
içim kıpır kıpır bu gün.. içimdeki noktalar kıvrım kıvrım kıvrılmak,virgül olmak istiyor isyanla aşık olmak isitiyorum ben yeniden hiç vurmadığım kıyılara vurmak yakamozlarıyla öpüşmek istiyorum elimin beş hiçliğine beş çokluk katıp yüreğime sevgilerimi katıklayıp özlemek istiyorum yeniden kulağıma değen bir sesten heyecanlanmak bir çocuk gibi utanıp kızarmak bile belkide şımarmak istiyorum,naz yapmak.. hiç ummadığım bir zaman ummadığım bir yüzde gülümseyiş olmak istiyorum özlenen... vazgeçilmeyen olmak belkide... olmassa olmazı olmalıyım bekleyenin.. aşık olmak dört nala..şaha kaldırmak tüm unutmuşlukları ötelerden çok ötelerden çağırmak istiyorum gizlediğim beni yürü be yüreğim... ne olur yürü sevgilere... bırakma artık kendini hiçliklere 26/11/2006/EDİRNE Çiğdem SELÇUK
Yusuf Tuna
Yürü be dünya minnetim yok sana
Bunca derdi sardın benim sırtıma, Yürü be dünya minnetim yok sana. Bundan gayri uymuyorum şartına, Yürü be dünya minnetim yok sana. Girmeyeceğim senin gibi hana, Senin dertlerin yük geliyor cana. Yeter ettiğin yeter inan bana, Yürü be dünya minnetim yok sana. Saçıma ak düştü istersen tanı, Hayatta nasıl unuturum bunu. Dertler ile artık kocattın beni, Yürü be dünya minnetim yok sana. Sıkışınca yan çizip verme bel, Sakın insana eziyet etme gel. Dünya isen sen dünyalığını bil, Yürü be dünya minnetim yok sana. Yusuf olarak ben sözünü tutmam, Senin aklın ile bir yere gitmem. Bundan sonra sana eyvallah etmem, Yürü be dünya minnetim yok sana.
Karacaoğlan
Yürü Bire Yalan Dünya 1
Yürü bire yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekine misal Seni eken biçer bir gün Ağalar içmesi hoştur O da züğürtlere güçtür Can kafeste duran kuştur Elbet uçar gider bir gün Aşıklar der ki n'olacak Bu dünya mamur olacak Haleb'i Osmanlı alacak Dağı taşa katar bir gün Yerimi serin bucağa Suyumu koyun ocağa Kafamı alin kucağa Garip anam ağlar bir gün Yer yüzünde yeşil yaprak Yer altında kefen yırtmak Yastığımız kara toprak O da bizi atar bir gün Bindirirler cansız ata İndirirler tuta tuta Var dünyadan yol ahrete Yelgin gider salın bir gün Karac'oğlan der nasıma Çok işler gelir başıma Mezarımın baş taşına Baykuş konar öter bir gün
Hüseyin Demircan
Yürü bre ehli deve
yürü bre ehli deve endamını göreyim sen dağıt saçları savur at ben tekrar öreyim mecnun bir aşk yüzünden dağlara kaçmış diyorlar olabilir az öte yanaşta bende göreyim mesafeler uzak ise fazla sıkma canını bekleki vakitler vakfetsin uygun bir anını başım üstünde yer tutar yer çekimi kanunu ciddeten akarsular mecrasına göreyim hakikat arar kimse bürünür kuzu postuna her daim güvenmez düşmanı kadarda dostuna öğüt ister isen mantık ve felsefe üstüne adamına rasladınki tam kafana göreyim huzuruna nazır oldum davalarda hayli hakimin arasında doğmuşum aylardan eylül ekimin boy pos bağlamında kurbanıyım soya çekimin iki seksen ebat yok normal insana göreyim hiç yanaşmaz iken necmiye canan nihallere acımadı kodu vefasız beni bu hallere mecnun gibi bir aşk yüzünden düşmüşüm çöllere dalalım göllere yeşil başlı suna göreyim ancak büyüyünce başka yere kaçacak yoksa anası çocuğun ömrü nerde geçecek balık ol deniz derya içre bağrını açacak çinekop kefal ile lüfer kofana göreyim çok kutsal makam var tok tutar doyurur açları kralı gelsin vermez herkese başta taçları senin ile şenlenip canlanır oda içleri açılsın avuçta al kırmızı kına göreyim ziyaret iptali kolaydır aptalı bönüne anneler günü der sapar o batıl yönüne mümkün ise günlük gelim eftal evin önüne yakın olda damın orda birde dana göreyim sana mani olanımı var yoksa herhangi bahaneniz fırça alsa ele boyasa zatı şahaneniz güzel oluyor beyaza bulanınca haneniz duvarı kireç ile kapla badana göreyim arada uğrayıp çorbayla aşını yesene canım annem oğlun seni çok seviyo desene bol hediye alacaksanda güvenip kesene yılda bir hatırlasan yetinir ana göreyim yılda bir gün ayırım kutsal değere sövgüdür gerdanına taktığın kendi kendine övgüdür bir ananın evladından istediği sevgidir gönülden inanmış buna merdanını göreyim yürü bre ehli deve endamını göreyim ayağın yara ise altına merhem süreyim galiba mecnununda ayağı yaralı imiş mecnununda süreyim seninde süreyim...
Aşık Dertli
Yürü Gönül Yürü Dostundan Kalma
Yürü gönül yürü dostundan kalma Daim hatırını soruver gitsin Eski düşman sakın dost olur sanma Arkasından bıyık buruver gitsin Eğer arif isen dünyadan el çek Yalan meydan aldı tükendi gerçek Baktın bir düşmanın seni serecek Sakalına piyaz veriver gitsin Ey Dertli bu alem dost düşman olur Kişi sevdiğine son pişman olur Öfke baldan tatlı çok ziyan olur Hayr et yüzün hake sürüver gitsin
Şemsi Yastıman
Yürü Güzel Yürü Saçın Sürünsün
Yürü güzel yürü de saçın sürünsün Eşim aman aman sebeb aman aman gel gel aman Aç beyaz gerdanı da sinen görünsün aman aman Aman olsun badeler de dolsun Bize düşman olan Allah'dan bulsun Yürü güzel yürü de yolundan kalma Eşim aman aman sebeb aman aman gel gel aman Her yüze güleni de dost olur sanma aman aman Aman olsun badeler de dolsun Bize düşman olan Allah'dan bulsun
Ufuk Yöney
Yürü Gülüm
yürü gülüm bahar ardın sıra gelsin eteklerinde çiçeklerle dağ dağ yayla yayla memleket koşsun peşinde ama sen aldırma uzaklara uzaklar dediğin kaç saatlik ara yürü gülüm yağmurlar yıkasın saçlarını inceden bakışların ıslansın inceden sesin değsin soluğuma kuşlar peşinsıra uçsun ürkek gülüşlerinle bak hayata titrek ellerinle tut yakasından ben bu haline tabirler düzerken gel gülüm ardınsıra ümit gelsin ardınsıra hasret erisin dudağımda başlanmamış şarkı gibi kalma öyle
Münevver Şenol
** Yürü Dostum Anca Gidersin
Kumandaya pil takmış uzaktan yönetiyorsun Aklın sıra iyilik yapayım derken kötülük üretiyorsun Kendine hayrın yok ki kime ne öğretiyorsun? Buraları bırak koçum sen yaşadığın yere bak. Yürü dostum anca gidersin. Kötülük yapmaktan suratının Besmelesi silinmiş İnsan desem değilsin Haşa insanlık yakışmıyor sana Şeytan bile az kalır senin yanında ALLAH aşkına sen şeytanlardan önce mi geldin dünyaya? Buraları bırak koçum sen yaşadığın yere bak Yürü dostum anca gidersin 12.10.2006 Sevgili dostlarım hayatta kabullenemediğim tek şey kötü ruhlu insanların kendi egolarını tatmin etmek için dostlarıma zarar vermesi dir herkes gibi aman bana ne diyemiyorum benimde tek gücüm kalemime yetiyor işte
Mahmut Cantekin
Yürü Kardeş
Yeter artık bitsin gurbet, Yürü kardeş haydi yürü… Annen baban sana hasret, Yürü kardeş haydi yürü… Annen çıkmış yolun gözler, Bu ayrılık yürek közler, Geçit verir dağlar düzler, Yürü kardeş haydi yürü… Yeşil yeşil olmuş bağlar, Renk renk olmuş yüce dağlar, Bacı kardeş bekler ağlar, Yürü kardeş haydi yürü… Tatlı söze doyum olmaz, Anan bacın saçın yolmaz, Gül benizler artık solmaz, Yürü kardeş haydi yürü… Cantekin der; gurbet bırak, Gönlüm buruk yollar ırak, Sıla candır güzel durak, Yürü kardeş haydi yürü…
Kamil At
Yürü Kulum
Yüce dağda duman var herkes bilir Ben doğruyum diye, rezil övünme Dağda dumanı silmeye niyetler gelir Sen kendine gelirmisin sevinme. Kendini büyük görün, siz maşasınız Amerika yürü kulum, birer paşasınız Bahardan güzgelir yazdan kışasınız Örttüğün açığa çıkacak dövünme. Bu işler gözle görünmez ki izi bilinir Vaktiniz doğunca gidenleriniz salınır İnsanlar doğranır yalanmı size gelinir Şakşak köpekler satılıktır güvenme. Kamil At papazlar safta namaz kılar Kim üstün, dinler aynı davuldan çalar Kaçanınız korkaktır kendi izi yakalar Fiyatınız belli gitmeden zora sinme.
Halil Çolak
Yürü koçum kim tutar seni,Türk'e hesap vermen yakın..
Dilin kemiği yok at palavranı. Düşünerek konuş düşün yarını. Aşağı alırlar uzun paçanı. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Meydan boş at attığın kadar. Milletin malı sat sattığın kadar. Fırsat elde gül güldüğün kadar. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Çanakkale de oldun milliyetçi. Siirt'te helal sana oldun Arapçı. Müslüman yanında oldun ümmetçi. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Dün söylediğini inkar edersin. Her rolü eminim iyi oynarsın. Millete bakarak yalan söylersin. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Kimle kardeşsin ben anlayamadım. Senin gibi dansözü ben göremedim. Nasıl bulmacasın çözemedim. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Nifakı soktun millet içine. İtibar edersin apo piçine. Peygamber ocağının ettin içine. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Adriyatik'ten Çin setdine. Rastlamadım senin gibi birisine. İtibar etmem asla senin gibisine. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Sazım yok ki ben anlatamam. Yirmi dört ayar yalcısın tastamam Tarihte senin gibi dönek bulamam. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Stalin de senin gibi gürcü soyundan. Ahıska Türkü inledi gazabından. Anadolu Türkü çekiyor zulmünden. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Tarihime düşmanlığın var doğuşundan. Kıskanıyorsun Türkün hür oluşundan. Defol git benim ata yurdumdan. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Dilerim Allahtan boyun devrilsin. Türk yurdu yerine evin yıkılsın. Şeytan İblis olan soyun kurusun. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Milli servetimizi ettin hep talan. Bırak yakamızı git gemicikle oyalan. Haramdır damarında dolaşan kan Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Birde kabadayılık yapmıştın one munit. Vallahi yalan onun adı gel munit. Yahudi'yle dost olduğuna Allah şahit. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Hani sen hak yolunda yürümüştün. Emin ol sen haram ile büyümüşsün. El çabukluğu nice vurgun vurmuşsun. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Yeter yedin haram çatlayacaksın. Senin kokun çekilmez patlayacaksın. Bu cambazlıkla çok ip atlayacaksın. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Bilmem ölümün nasıl olur. Ömrü olan o sonu görür. Zalimler her zaman belasını bulur. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Tarihte her dönemde vardı nemrut. Kaftanlarını süslerdi değerli zümrüt. Seni gidi züğürt oğlu züğürt. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Hani Mısırda firavun vardı. O aptal kendini Allah sanırdı. Allah onu suda boğdu. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Sultan olamaya heveslisin. Yalnız sen pasaklısın. Geçmişinle pek paslısın. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Sultanda biraz asalet olmalı. Olaylardan çok çok ibret almalı. Soyu sopu asil ve temiz olmalı. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Bin bir yalan sende bir arada. Hangi yalanların var sırada. Bak musalla taşı orada. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Bak benden sana demesi. Acı olur haram malın kusması. Cehennemdir onun sonrası. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Gel tövbe et kapanmadan kapısı. Haramın sağlam olmaz yapısı. Sonu bil cehennemin ortası. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Şerefsizi ettin dostun. Bir gün deldireceksin postun. Nedir Türk'e söyle kastın. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Seni peygamber ettiler haşa. Daha ne melanet çıkacak paşa. Paşalar elinde oldular maşa. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Edirne'den Karsa kadar. Zulmün çıktı arşa kadar. Senin şahsın on para eder. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Kalemim aciz kalır anlatamam. Sen nasıl insansın tarif edemem. Sana fazladan kafa yoramam. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. İşte tas işte senin hamam. Akıbetini pek parlak bulamam. Milleti uyandırmaktır çapam. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Yürüdüğümüz yollarımızı. Berbat ettin de sularımızı. Ağu ettin pişmiş aşımızı. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Ne ekinimiz kaldı ne ağacımız. Ne öküzümüz ne çubuğumuz. Sadece sen kaldın öküzümüz. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Zehir ettin her günümüzü. Allah görüyor zulmünüzü. Toprak doyursun gözünüzü. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Haram ile helali karıştırdık. Sığırla tavuğu barıştırdık. Hakkı bıraktık Batılı seçtik. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Dost dediklerini arkadan vurdun. Haçlının önünde el pençe durdun. Ergenekon diye bir çete uydurdun. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Fikrin değişir sabahtan akşama. Rezillik yayıldı Halep'ten Şam'a. Gönlünde yatar haçlı kama. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Hayır yerine şeride seçtiniz. Zevk sefadan kendinizden geçtiniz. İslam adına fetva uydurdunuz. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Hacca gittiniz kafile kafile. Haramla hac olmaz o hac nafile. İnanılmaz iki yüzlü vekile. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Haram olana helal dediniz. Beytul malı yedikçe de yediniz. Üstüne de ballı şerbet içtiniz. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Ben pes ettim daha fazla yazamam. Çok marifetlerin var ben anlatamam. İblis bile seneden eder elaman. Yürü yavru kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Anlatsam mısralara sığmazsın. Millet yüzüne tükürse utanmazsın. Tarihte eşi olmayan bir alçaksın. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Ne kadar yesen de karnın doymuyor. Bağırsak isyan etti haramı kaldırmıyor. Ezaların bile sana isyan ediyor. Yürü koçum kim tutar seni. Türk'e hesap vermen yakındır. Tarih asla atfetmeyecek seni. Halil ÇOLAK 22.03.2013 ANKRA
Hayriye Aygül
Yürü Mehmet Ağa Yürü
Yürü Mehmet Ağa yürü Sarı çizmelinin kimliği Bilinnmez bu ülkede yürü İnsan hakkı olmaz Tarlaya tohum ekende Sel olup toprağın gidende Çor gelip sarı öküz ölende Çifte koşacağın umudun olmaz Yürü Mehmet Ağa yürü Sarı çizmelinin kimliği olmaz Ülkede bal tutan parmak yalatmaz Seni beni kapıdan içeri sokmaz Yürü Mehmet Ağa yürü Sarı çizmelinin kimliği olmaz Yaşadıklarını hiçkimse bilmez Dertlerine çare merci bulamaz Yürü Mehmet Ağa yürü Sarı çizmelinin kimliği olmaz Kendine vefalı bir dost bulamaz Beceriksizdir çalıp çırpamaz Yalan dolan hile hurdayı bilmez Haram lokma boğazından geçmez Aklı yetmeyince şansı yaver gitmez Yürü Mehmet Ağa yürü 23.08.2014 Alanya
Mahmut Küçük
Yürü Türk Evladı
Duydum ki, köpekler yine azıtmış: Şanlı tarih’imi, sözde kazıtmış! Doktor’a götürün, kesin tozutmuş; Yürü Türk evladı, tarih yazmaya! .. Yardıma muhtaca, şefkatli elin Çılgın Türk olmaya, hazırdır delin.. Kafa’ya koyarsak, sıradan gel’in; Yürü Türk evladı, tarih yazmaya! .. Gaddar coni’lerden çabuk bıkıldı Seksen yıl’dır boş’sun, canın sıkıldı.. Sayende, Ortaçağ zulmü yıkıldı; Yürü Türk evladı, tarih yazmaya! .. Çomar: defol sen git, sahibin gelsin Öfken’de süpüren azgın bir sel’sin Zafer’ler tarihin bağrını del’sin; Yürü Türk evladı, tarih yazmaya! .. Sabrımızı fazla, zorlamasınlar: Hasta adam diye, hor’lamasınlar, Kuduz köpek gibi, hırlamasınlar; Yürü Türk evladı, tarih yazmaya! ..
Kamil At
Yürü Ya Kulum
Yürü ya kulum Nerde zayıf görürsen Kafasına çök Sırtına kurşun yağdır Bombalar geliştir Omuzuna bin İnsanı ezmekten zevk al Silah yap patlat Ezdiğin insanları Kendine taptır İnlesin yer hem de gök Yaşamak isteyen hayvanı Kes kurban et... Atom yap kabloları birleştir Sınır tanıma Başkasının toprağını Yurdunu işgal et Sonra benimdir diye Gurur yap, kör gurur yap Kara gurur yap, kör eden Gurur yap içinden Çıkılmasın... Bütün işlerini ağaca as Bitirmek için maymunlar tırmansın... Kavurucu güneşte Yoksullar kavrulurken Kışta evsiz ettiğin İnsanlar donda buz kesilip ölürken İşte teknoloji, ya kulum, Sen kendine Soğukta sıcak Sıcakta soğuk Klima yak... Yoksul ettiğin insanlara Kader var, razı olun Diye sırıtıp onuda yuttur Doğruyu söyleyenleri Müebbet hapisle cezalandır İşkencede canına oku Gelişip hızlı hızlı Geleceğe gidiyorsun Arkanda pislik bırakarak İleriye, yürü ya kulum...
Cevat Sevil
Yürü yalancı dünya kandırma bizi.
Dünya sen namertsin olmazsın merdane Senin güzelliğin cihanda şahane Seni sevenler sevsin seni bana ne Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Güzelliğin bende asla beş para Vallahi bilmezem ak ile kara Gönlümde saklanmış türlü gevheri Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Boynuna takmışsın hılu mercanı Yardımcı olmuşsun nefsu şeytanı Vallahi sen düşünmezsin dinu imanı Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Bir zaman bir taştın gördüm seni Taş hiç kandırırmı hazretu insanı Üç sefer ağzımla tükürdüm seni Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Ben kul Hüdavendi’yem halden halere Benim kötülüğüm dolanıyor dilden dilere Senin yüzünden düştüm çölden çölere Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Sana diyorum ey koca dünya Yanımda yazılı en büyük künye Emir gelirse vallah kalmazsın bir saniye Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Karşımda boyatma kahpe sıfatı Hak Muhammed Mustafa sana etmiş nefreti Sende kalmamış insanlık süfeti Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Bir gemisin bir ümyanın üstünde Her zaman arıyorum senin kastına Hakikat şarabı içtim oldum mestane Yürü yalancı dünya kandırma bizi. Sen kandırırsın türlü canu ayalı Sen olmuşsun namertlerin hayalı Namertler tapar sana ben tapmam seni Yürü yalancı dünya kandırma beni. Üstünde yaşadı dört büyük millet Hiç bir eseri kalmadılar oldular ilet Yetmiş iki Adem geldi eyledi nefret Yürü yalancı dünya kandırma beni. Gözüne sırma çekmişsin parmakları kınalı Yanakları cilalı etmişsin dudakları boyalı Sana gönül veren gece gündüz kayğulı Yürü yalancı dünya kandırma beni. Sen sersemsin sersemleri kandırdın Bu meydanda nice canlar öldürdün Çok şahane büyük çıralar söndürdün Yürü yalancı dünya kandırma beni. Vurdu kırdı türlü insan canları Akıl ermez senin kötü halleri Senin sevgin dolmuş derin yerleri Yürü yalancı dünya kandırma beni. Sen olmuşsun dünya perest sultanı Zaten yoktur o zalimlerin derdin dermanı Senden yürütür namertlerin kervanı Yürü yalancı dünya kandırma beni. Senin aşkından kul gibi satılanı gördüm O zalim halleri ben senden sordum Yerden bir taş kaldırdım yüzüne vurdum Yürü yalancı dünya kandırma beni.
Soner Evran
Yürümek
yürümek çıplak ayakla kumlarda su kimi zaman kimi zaman vaha yürümek bir dere kenarında sal kimi zaman kimi zaman kurbağa yürümek yemyeşil uzun bir yolda sap kimi zaman kimi zaman balta yürümek sevgiyle kol kola aşk kimi zaman kimi zaman veda yürümek hak uğruna meydanlarda dost kimi zaman kimi zaman kavga 24 10 2013
İsmail Cömertoğlu
Yürüdük Üstüne
Savaş başlı ejderha saldırdı vatana Sömürgen ahtapot saldırdı vatana Aldırmadık korkunçluğuna Savaş başlı ejderhanın Aldırmadık korkunçluğuna Sömürgen ahtapotun Yürüdük üstüne üstüne Savaş başlı ejderhanın Yürüdük üstüne üstüne Sömürgen ahtapotun Sılahımız inancımızdı İstiklal savaşına döndü meydan Kan üstüne kan Can üstüne can verdik Kanımız aktıkça kanlandık Canımız çıktıkça canlandık Yürüdük üstüne üstüne Sömürgen ahtapotun Yürüdük üstüne üstüne Savaş başlı ejderhanın
Mahmut Nazik
Yürü Yalan Dünya Yiğit Değilsin
YÜRÜ YALAN DÜNYA YİĞİT DEĞİLSİN Gölgene sığındım döktün yaprağın Yürü kahpe dünya dürüst değilsin Güller ektim sele verdin toprağın Yürü yalan dünya yiğit değilsin Çöllere düşürdün Mecnun Leyla’yı Gurbet ettin hasret ettin sılayı Kan ile beslersin gülü laleyi Yürü yalan dünya yiğit değilsin Mazlum ağlar zalim koynunda yatar Viran olur gönlü baykuşlar öter Bir gül versen niye dikenin batar Yürü yalan dünya yiğit değilsin Görenin gözünü oyup gidersin Riyayla yağmayla doyup gidersin Yareni yoldaşı soyup gidersin Yürü yalan dünya yiğit değilsin Serçe olsam alıcı kuş olursun Sevgi desem dönüşsüz düş olursun Barış desem bir kör döğüş olursun Yürü yalan dünya yiğit değilsin Verdiğin sözlerden cayıp gidersin Su gibi elimden kayıp gidersin Elleri böğründe koyup gidersin Yürü yalan dünya yiğit değilsin Bir güzelin böyle m olur türküsü Toprağa karışır saçın örgüsü Yansın bu devranın dili döngüsü Yürü yalan dünya yiğit değilsin Sakındım sevdamı dillere düştü Büyüttüm besledim ellere düştü Kanadım toprağa güllere düştü Yürü yalan dünya yiğit değilsin Sevdamla büyüttüm canan eyledim Ninniler türküler neler söyledim Sevmek suç mu sana başka neyledim Yürü yalan dünya yiğit değilsin Mahmut Nazik 11 05 2010 Mersin
Ruhi Hatunoğlu
Yürüdü
Memleket soyuldu vatandaş sus pus İhanet edenler aldı yürüdü Cumhuriyet gitti çöktü bir kabus Vatana ihanet aldı yürüdü *** Bir torba kömürle bir makarnaya Satıldın ey halkım verdiğin oya Dönmüşsün bakarsan bir maskaraya Onurla gururu satan yürüdü *** Türbana bürünen donsuz geziyor Namuslu insanlar taciz oluyor Ülkeye dört yandan yobaz doluyor Din ile imandan çıkan yürüdü *** Meclise doluştu bir sürü yobaz Halkı sorarsanız çoğu oldu kaz Aptal çok oldukça ne yazarsan yaz Oy için satılan donsuz yürüdü *** Paşalar subaylar hep mahkum oldu Asılsız mesnetsiz ergenekondu Boşabakan kişi bu yurdu soydu Benim param ile gemi yürüdü *** Ruhi böyle yazar hep çekingesiz Utanmaz arlanmaza der ki dengesiz Haysiyetten yoksun nice şerefsiz İhanet ederek çıktı yürüdü 29.11.2013/OLTU
Hasan Erdoğan
Yürü Yürü Yalan Dünya
Yürü yürü yalan dünya Yalan dünya değil misin Yedi kez boşalıp gine Dolan dünya değil misin Bir od bıraktım özüme Dumanı girdi gözüme Bu gözle bugün yüzüme Gelen dünya değil misin Yunus Emre'm sür sefayı Sür sefayı çek cefayı Ol Muhammed Mustafa'yı Alan dünya değil misin
Mustafa Duyar
Yürümeye devam
Dag tepe demeden yürüyen insan Yolun açık olsun gez güle güle. Saglıklı olmaya fedadır o can Gönle neşe dolsun gez gülegüle. Soğukta durmayıp yola et devam Ulu dağında olan karlıdır ovam Dizin yorulmasın uygun at devam Gönle neşe bulsun gez gülegaüle. Acele etmeyin sabırlı olun Dağ eteklerini kavrayan kolun Melekle gidilen açılsın yolun Gönle nese bulsun gez gülegüle Beraberce gidin geri kalmayın Dikkatli yürüyün çukra dalmayın Sağlıklı gittiniz hünüz salmayın Gönle neşe dolsun gez gülegüle. Kangalliyim derim gülen yüzünle Halimi soransın tatlı sözünle Gönle hitap ettin gerçek özünle Gönle neşe dolsun gez gülegüle Tarih.18 ARALİK 2016 Saat.11.40
Eyüp Selahattin Dalkıran
Yürüdüğüm Topraklarda Hıyanet var
Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Kırıkı kırık akan gözyaşı var Hıyanet var. Bir dokunsalar hepsi Ağlayacaklar gibiler. Tut elimden gökyüzü çek kendine Yürüdüğüm topraklarda Her yer acı bir bayram hüznü gibi Her gördüğümde bir dudak ucu kül ve ateş var. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Yağmalanmış,yağmalanmakta olan yürekler var. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Cehennem zebanileri koro halinde şarkılar söylemekte. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Yüzlere acımazsıca kapanan kapılar var. Durun beyler,ağalar Tüm alemin ellerine bir sıkımlık hayatlara Kırlangıç hüzünleri bağlamışsınız sanki. tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda bir sıkımlık koşmalarla,konuşmalarla kefenlerini giymiş insanlar var yarı bellerine kadar sizleri koklamaya hazır vaziyette.
Köroğlu
Yürün Aslanlarım Savaş Edelim
Yürün aslanlarım savaş edelim Buna kavga derler bey ne paşa ne Haykırıp haykırıp kelle keselim Seyreyleyin eli ayağı şaşana Yürü beyler cenge harbi çalınır İyi kötü bu meydanda bilinir Kılıç değer adam iki bölünür Nusret bizim beyler neci paşa ne Gürzün kösteğini kola takmalı Arap atı sağa sola yıkmalı Kargılar mızraklar birden kalkmalı Fırsat vermen Arap atlar kaçana Köroglu der durman edek cengimiz Bundan belli olsun yiğit hangimiz Üç saat sürmeli burda hengimiz Tarih yazın şu dağlara nişane
Başak Ulutaş
Yürürsün hoyratça
En bilge kadında da aynı yürek vardır En cahilinde de Yüreğini karalamayacağım kadında yûrûdüm ben Sende Kar örttü sanırsın çamurlu ayak izlerin Yürürsün hoyratça Terbiyesizliğinle kapkara olur kadın En bilgesinde de kar gibi yûrek vardîr En cahilinde de Ne zaman ilahi yağmuru yağar Kar bıkar Kar yıkar kendini kendisiyle Kar kadın Gözyaşı ile.
Mehmet Soysal
Yürüyen Kuş
Bugün yolda yürüyen bi kuş gördüm. Sanırım uçmak değil de ölmekti niyeti..
Hüseyin Sönmez
Yürüyelim Çocuklar
Sevgi var içimizde, Dostluk var hepimizde, Atatürk'ün izinde, Yürüyelim çocuklar. 23 Nisan bugün, Geride kaldı hüzün, El ele tutuşalım, Yürüyelim çocuklar. Bayraklar elimizde, Şarkılar dilimizde, Hep beraber söyleyip, Yürüyelim çocuklar. Enerjimiz bitmesin, Bayrağımız inmesin, Cumhuriyet sönmesin, Yürüyelim çocuklar. Hiç durmadan yılmadan, Geride hiç kalmadan, Atatürk'ün yolundan, Yürüyelim çocuklar.
İnayet Koçak
Yürüye bilmek
bir kalabalığa karışmak özgürlük talebi olan kalabalığa yürüyebilmek slıgan eşliğinde haykırarak meydanları doldurmak için bir kalabalığa karışmak avazı çıkana kadar haykırmak...i.koçak
Sinan Oğuzhan
Yürüyen Merdiven
YÜRÜYEN MERDİVEN Daha beteri var mıdır bilmem, Nurlu cananı beklemek kadar Hayat yürüyen merdiven olur Aniden durdu sanırsın bir an, Aslında kalp durur heyecandan. 31.01.2010 10.20 Bursa AVM
Kemal Kabcık
Yürüyeceğiz! .
GÖRDÜĞÜMÜZÜN SORUMLULUĞUNDAYIM! . GÖRECEĞİMİZE HAZIRLANIYORUM! . BİR GÖRDÜĞÜMÜZ VAR ŞU AN İÇİN! . BİR DE YARIN GÖRECEĞİMİZ VAR! . HATALARIMA SAHİP ÇIKMAYA ÇABALIYORUM BEN! ÇOK ŞÜKÜRLER OLSUN! . HATALARIMIZA SAHİP ÇIKMALI; DAİMİLİKLERDEKİ: İLERİ ADIM İÇİN! . GERİNE BAK; NASIL İZ BIRAKTIN? İLERİNE BAK NEREYE VARACAKSIN? . { Metin Yazarı: Kemal KABCIK / ANTALYA / 10 Mayıs 2012 Perşembe 20:48:06 }
Zeynep Aydınlıoğlu
Yürüyor yaşlanmış iki diz
Yürüyor yaşlanmış iki diz agır- ağır patika yolda İlerliyor Karanlık ve taşlı sokaklarda Ay ışığı aydınlatırken Köy sokaklarını Korkusuzca ilerliyor yaşlı beden Arada bir soluklanıyor Bükülen belini doğrultarak Efsane çınar gibi aksaçlı insan Taş duvarlar a düşen gölgesini Koruması sayarak Ayağına takılan taşları Bastonuyla öteleyerek Korkusuzca adımlıyor Karanlık patika yolları Savaş topunu hala Omzunda taşıyan yorgun ve cesur insan Bükülen yaşlı dizler Ağaran saclarına tarih not etmiş Memleketi için savaşlar görmüş Arada bir vatan hainlerine küfür sallayarak Evinin avlusuna ulaşıyor tarih insan Masumiyet ve özgürlük kokan sokakları adımlayarak. Birçok şeyi hatırlatıyor bize... Değerleri bugün unut sakta biz... Zeynep aydınlıoglu 2012.11.23
Nazım Ercan
Yürüyor zaman
Yürüyor...! Zaman ellerimde, mantığım parmak uçlarımda, ayaklarımsa gövdeme ters. Ayaklarım dönüyor,kararan gözlerim ıslak saçlarımı izlerken, suskun dilimse yeniden konuşmayı öğrenmeye çabalıyor. Alaca lacivert bir yürek benimkisi tüm tonlarıyla mavinin dans ediyor, parmak uçlarım beynime hükmederken, devrik olmayan cümleler kurmaya çabalıyorum bu kez de tepetaklak bir kekeleme çullanıyor üzerime. Acıyor yapma. Sustur gözlerini diyor yürek. Ama nafile sabah’ım ben, gece belki de kor karanlık, alaca lacivert asla gündüz değil ama. Bıçak sırtı bir yaşamak hep söz konusu olan. Çullanmışlar yüreğe, parçalanmış, peşmürde ve pişman dönüyor kaburgaların arasına.! Sığınağına. Zaman...! Hep gözlerimde ama takipsiz bir imleçten başka ne ki Yelkovan ve Akrep. Takipsiz ama nereye gideceği belli hep. Ve kavga göbek adım benim. Çabası yetmiyor depresyonların en gizlisini saklamaya, belki de! Belki de... en apaçık olanını saklıyor kamufle edip gizlilikle. Masal belki de yaşamak, kötü kalpli. Bazen de melek oluyorum ama ortası yok gene. Sabahları kovalarken gecenin kucağına düşüyorum hep. Gece...! Kor karanlık bir suskuntunun içinde. Gözlerimde al beni götür, yüreğini yaşat bana, seni yaşat diyen ben kendi kendine. Dünyaya düştüğü an bilir bir bebek ağlamayı. Ağlamalıyım, ağlamak istiyorum,ben olmak istiyorum bana karşı. Savunmasız, biçare bir yürek benimkisi kekeme bir ritm vurarak atan. Oysa en sevdiğimdi benim gece yürüdükçe masallaşırdı karanlıktan sıyrılabildiğinde ay dede göğsümün bir yerlerinde. Bende mi geceyim? Yoksa, ağlayamayacak kadar insanlığını yitirmiş gecenin çocuğu muyum yoksa? Ne anlar ki aydınlığı bilmeyen bir yürek gündüzün tadından. Belki de hiç yaşamamışımdır ben. Bekliyor...! Yılıştım artık her şeye. Korkuyorum.! Sorularım var daha yazılmamış cevaplara, hadi yazın artık. Bir yaşamak ki benimkisi; aynı anda birkaç gezegenin yörüngesine sıkışmış bir yıldızcık gibiyim. Bağırıyorum, gürültü çok, cevap yok. Yaşamalı mıyım¿ Kuytuda...| Tiksinilmeyi bekliyorum artık ben. Cesedim çünkü, cesedimsi bir canlı yada. Toprakta mı olmalıyım, kendisimi yoksa toprağın, kim bilir? O kuytuda ben miyim onu bekleyen? Yoksa yoksa gecenin koluna taktığı o dilber mi beni sevdiğini söyleyen? Kaçmalıyım...! Kaçmalıyım belki de. Kaçıyorum...! Beraber olmak istiyorum seninle. Sevişemez ki bir ceset derdi bana, yoktur yürekleri çünkü. Kor karanlık, alaca lacivert bir yürek bile olsa, kekeler bir ritmde bile çarpsa bir yürek olmalı derdi. Kim bilir! Belki de o haklıdır? Bak gene başladı. Acıyor. Ne hissederdim rüzgarda savrulmayı becerebilen bir toz zerresi olsaydım eğer. Belki de bendim o dört elle sarılmış yüreğine.
Bülent Aydınel
Yürüyene Selam Olsun
Yıllarla yaş büyüttük Bir yürek telaş büyüttük Koyduk sevdayı orta yere Aşk için savaş büyüttük
Ayhan Baydil
Yürüyorum
Yürüyorum... Bir akdeniz akşamı Nisan yağmurun da Kırık dökük hayallerim İçimde küçük bir umut olsa da Yürüyorum... Bir dağın yamacında üstümde kara kara bulutlar yalnızlık,hüzün,hayaller hepsi de yan yana olsa da 8 Nisan 2017
Rahim Recep Akdora
Yürüyordu kadın
sabahın sonbahar ıslaklığına yeşeren bir yapraktı kadın yasaklar dikilmiş köprünün her iki tarafına sanki trafik özel durmuştu manifesto adına kadınlığın yürüyordu kadın köprüde kadınlığı sergiliyordu tek başına tüm kadınlar gizlenmişlerdi sanki serinliğine sabahın tek bir kadın tek başına yürüyordu galata köprüsünde kadınlığın tüm görkemiyle yürüyordu tek bir kadın adımları tane tane deliyordu bastığı yeri kesmişti sular nefesini balıklar dilsizlikleriyle saygı duruşundaydılar nefes kesmişti rüzgar kadın kadınlığın kadın kadın güzelliğinin ötesinde yürüyordu köprünün sessizliğinde mutluluk yürüyordu önümde ben gizlenmiştim şairliğimin utanmalığına kadının her adımı sözlere sığmayan bir dize mahcupluğum gizlenmişti doğan güneşin allığına buzul bir hayalettim peşinde tüm edepsiz erkekler dizilmişlerdi putlaşmışlardı köprünün korkuluklarında iç çekişleri suyun kıpırtısında balık dilsizliği hayasız düşüncelerini yelken yaparak süzüyorlardı kadında kadınlığın görkemini her bakış ayrı bir canavar kadına saldıran soydular kadını en hayasızca elleri boş kucakları boş boştu yatakları bir düşünce erkek nazikliğinde okşadılar yokları boş hayallerin hırsında adım adım uzaklaştı kadın uzaklaşan adımlarla yalnız kalıyordu erkekler düşüncelerinin tutarsızlığında kalplerinin vuruşu sesler çıkarıyordu köprü demirlerinden kadın yürüdü gitti umursamadan köprünün üstünden ezercesine boş hayalleri ezercesine tüm tacizleri
Mustafa Hasoğlu
Yürüyorum
Yürüyorum adım adım yollarda, Güç kalmadı, dizim ile kollarda, Gide gide tozdan artık yoruldum, Kuş olup uçsam, dinlensem dallarda. Gezdim gördüm dünya'yı ocak, bucak, Dünya güzel, ahiret ne olacak, Ne yaşadım, ne gördüm gibi oldum, Kimseden destek yok hatır soracak. Acı, sızı çektim ben duyurmadım, Kimseyie adaletsiz buyurmadım, Doğru söyleyenlerin yeri yoktur, Eller gibi çalıştım yorulmadım. Birgün ahirete çıkacak izin, Ölüm hak ahiret hepimizin, Ahiretde bizim, imanda bizim, İnanmayanlar herşey olsun sizin.
Yavuz Baki Dicle
Yürüyorum
Yürüyorum bu yolda, yürüyorum kalbimde senden kalan kırıntılarla Gözlerim ufukta geziniyor, nerdesin şimdi bilinmez Kalbimin acıdığını bilmiyor musun? İçine acı düşmüyor mu? Ben zaten her zaman yola revan oldum, içimde senden kalan kırıntılarla Topallamaya başladı düşlerim Gözlerim başka diyarlara uzanamaz oldu Hınç doldu, öfke doldu yalnızlığımın tellal küskünlüğü Seni götüren trenin ardından nefret kustum Kaçıyorum, Kumdan tepeler içine yalnızlığımı gizleyerek Beceremiyorum, hep ele veriyorum sevgimi ve gizlerimi Yalnız kalıyorum bütün oyunların sonunda...
Ayşegül Atmaca
Yürüyorum
yürüyorum yavaş yavaş ilerliyorum hergün gördüğüm ve bana yabancı gelen caddeler de kafam karmakarışık düşünmekle düşünmemek arasında bir yerde kurumuş ağaç gövdelerine bakıyorum nasıl da yorulmuş bıktırılmışlar hayatlarından ve kurumuş yapraklar kapı önlerinde sıkılıyorum kimsenin konuşası yok bugün ben de mühür vuruyorum dudaklarıma susuyorum içimden gelmese de ağlıyor muyum yağmur mu bu bilmiyorum kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum biri benden önce davranıp bütün şehri yakmış sanki her yer duman içime çekiyorum gözlerim yanıyor ciğerlerim soğuğu hissedemiyorum artık öyle bir yangın var ki içim de yürüyorum sadece insanlar görüyorum duvar diplerinde hepsine gülümsüyorum ileriye bakıyorum çocukluğumun geçtiği parka doğru salıncaklara doğru koşuyorum ağır ağır sallanıyorum çocukluğuma dönüyorum çocuk oluyorum
Salim Kabasakal
Yürüyorum
Yürüyorum, İstanbulun adımlarına karışmış adımlarım, Sessizlik; Öyleki kulakları sağır edercesine yükselen bir uğultuda derin sessizlik. Duruyorum, yüzüm güneşe karşı ve ruhum kaygısız. Bir kız çocuğu yüzünde utangaç gülümseme, gamzesine takılmış hayalleri; Elma şekeri sarhoşluğunda, Üşüyorum güneşin sarı saçlı saçlı kollarında Ve sonra kaçmak, içimdeki tüm tutkulardan uzaklara; Sığınıyorum bir gölgede üşümekli tutkularıma. Öyleki, nasırlı ellerimin arasında, dumanını hapsettiğim sigaram gibi, Özgür bırakıyorum içimde kalan tüm sevdaları ve de sana söylemediğim sözleri, Şimdi gülüyorum, gölgesinde kaybolduğum tutkularımla, Dilimin ucunda kayboluyor, kimliksiz soluklarım gibi kelimeler. Tutup yüreğimin bir köşesinden; erkeklik gururumu parçalayarak savursaydım, Değişir miydi? Değişir miydi? Mavinin rengi, güneşin sarısı ve süt mavisi düşlerimin yankısı. Kaybetmekten korkarken, hiç sahip olamamak ne zormuş!
Mustafa Cemil Dirier
Yürüyorum Bilinmez Yolda
Ne olur beni al yanına Yürüyorum bilinmez yolda Ellerimi açıp yalvardım Gecenin loş karanlığında Yağmur yağdı ıslanıyorum Elimi kaldırıp yalvardım Elim avuçlarım açıldı Yağmur damlası biriktirdim Avuçlarımda birikti yağmur Neden gidiyorum bu yolda Ne olur beni al yanına Gecenin ıssız karanlığında Yoruldum,tükendim ağladım Yağmur damlaları yanımda Avuçlarımda parlıyor Neden gidiyorum bu yolda
Sunay Birinci
Yürüyorum
yürüyorum rüzgara doğru yüzüme kırağı çalsa da gözlerimden kanlı yaş aksa da yürüyorum yağmur yağıyor umursamıyorum üzerime kuru bir yer kalmasa da ıslanıyorum direniyorum son nefesime kadar hava soğuk yürüyorum yürüyeceğim yolun sonuna kadar aynalara bakıyorum dost değiller artık sacımda aklar yanağımda çizgiler hergünden herkesten kalan cinsten acı anılar,sisli düşler yağarken dışarıdaki yağmurdan daha ıslak duygularıma umutlarıma sarılıp yürüyorum durmadan saklanacak korunaklı bir yer bir dost bulmadan, varabilmek amaç, sırılsıklam ıslanmadan duygularımı saklayıp etraftan yürüyorum kaderimin rüzgarına doğru yürüyorum ve ıslanıyorum 20.02.09 16.00
Bahtiyar Teke
Yürüyoruz
İki ayrı kişiden Bir erkek bir dişiden Ne olduğunu bilmeden Yürüyoruz Gen'e doğru Aylar haftalar gecti Ordaki süre bitti anladım zaman yetti Yürüyoruz Can'a doğru Beden her şeye muhtaç Yok daha kafada saç Sorma henuz yaşı kaç Yürüyoruz bir'e doğru OLduk birer afacan Kırıldı hep tabak cam Yaş yedı olduğu zaman Yürüyoruz bir'e doğru Zaman çabuk geçti Okul oyun bitti Yaş yirmiye yetti* Yürüyoruz Er'e doğru Tek yaşanmaz oldu Gönül birini buldu Yeni bir yuva kurdu Yürüyoruz Ev'e doğru Çoğalır arzu istek Gerekir tuz ekmek Bir fazla isteyerek Yürüyoruz Pul'a doğru Gelir gecer zaman Kalmaz güç derman Yokki dünyada kalan Yürüyoruz son'a doğru Değişik yer zamanda Beklemediğik bir anda Ecel bizi bulduğunda Yürüyoruz Sal'a doğru *erkekler için
Erdal Aksüt
Yürüyün Ayaklarım
Ümitler vardır, biter bugünden Benim ümitlerim bitmiş dünden Yürüyün ayaklarım bir meçhule Sitem etmeyin şu deli Gönlüme Maziden bir avuç mutluluk aldım Sonra güldüm, yine sensiz kaldım Yürüyün ayaklarım bilinmeyene Sitem etmeyin şu deli Gönlüme Mazide kalmış en güzel günler Bekler bu serseri, neleri bekler! Yürüyün ayaklarım sizi kim tutar Ah şu deli Gönlüm hep onu arar Bu sonu olmayan bir rekabet Olmadı ne bulduk? neye niyet! Yürüyün ayaklarım belirsiz sona Siz gelmessiniz Gönül oyununa Sadece bir yolcuyum bu hayatta Anladım sensiz yalnız kalsamda Siz Yürüyün ayaklarım yarınlara Gönlüm mahkum olsada yalnızlığa
Hayati Yavuzer
Yürüyoruz Dudağımızda Ay
Necati Zekeriya’nın hikayelerini ilk okuduğum günlerden beri Orhan ve Sevin’i hep merak etmişitim. Özellikle Orhan bir bilinç abidesiydi. Necati Zekeriya’nın, Makedonya Türklüğünün ideal çocuğu olarak ortaya koyduğu Orhan kimdi? Şimdi neredeydi, ne yapıyordu? Necati Zekeriya, onu kafasında dizayn etmiş, bütün milli ve insani değerlerle donatmış, öksüz/yetim Türk toplumuna ideal bir numune olarak sunmuştu. On yıllar boyu devam eden bir süreçte, Orhan’lı, Sevin’li hikayeler birçok Türk çocuğunun dimağını beslemişti. Ama neredeydi bu gençlik? Uzun bir süre bu soru zihnimi meşgul etti. ... Futbol dolu günlür yaşıyorduk... Dünya Futbol Şampiyonası bütün dünyayı saran ve sarsan bir heyecan fırtınasına dönüşmüştü. Türk Milli Takımı finale koşuyordu.Bütün Türk dünyası, sınırları hiçe sayan bir ruh beraberliğine ulaşmıştı. İşte bu günlerden birinde, kanepeme uzanmış, elimdeki “Bizim Sokağın }ocukları”na göz gezdiriyordum. Öylece dalmışım. Hayalle rüya arası bir haldeyim galiba... Bir çayhanedeyim. Üsküp’ün hayat iksiri değerindeki suyu ile demlenmiş limonlu çayımı yudumluyorum. Omzuma bir el dokundu. Dönüp baktım. Beyaz gömleği, desenli fuları ve yukarı kalkık kırlaşmış saçları ile Necati Zekeriya yanımda... Resimlerine ne çok benziyordu! Elinin sıcaklığını omzumda hissettim. Gülümseyen gözlerle “ Bu gece Orhan ve Sevin’i göreceksin. Onları iyi izle. Orhan ruh dünyasının kapılarını açacak sana” Oturup benimle bir çay içmesini istirham etmek üzere ayağa kalktım... elimdeki kitap yere düşmüş, uyanmıştım. }evreme baktım, ne Necati Zekeriya vardı ne de bir çayhanedeydim. ... Bir anda telefonlar, cep mesajları yağmaya başladı: “Hocam akşama kutlama var! Konvoylar oluşturulacak! .. Bayraklarızı almayı unutmayın.! ” ... Üsküp’te ender rastlanan coşkulu bir kalabalık önce Ertaş Mehmet Pa; a konağına doğru akıyor. Bu tür gece kutlamalarının ilk durağı bu konak. Nabızlar burada adeta ayar ediliyor... Ve bu konağa uğramadan şehrin caddelerine dağılmış, kendiliğinden oluşmuş yüzlerce araçlık başka konvoylar.. Biri giderken bir diğeri geliyor. Yediden yetmişe bir katılım. Ama en çok da kızlı erkekli genç gruplar.. Aklımda Necati Zekeriya’nın sözleri.. Bu gece Orhan ve Sevin’i göreceğim. Şehrin bütün caddelerinde coşkulu bir kalabalık.. Arabalar, bayraklar, korna sesleri.. Arabaların pencerelerinden sarkan eli bayraklı gençler.. Sanki bir anda bir aysbergin bütün varlığıyla su üstüne çıkması gibi onlarca, yüzlerce genç çıkmıştı ortaya. Bu coşkulu kalabalığın içinde Orhan ve Sevin’i nasıl tanıyacaktım? ... Geceyarısına kadar onları izledim, beraber oldum. Vakit hayli geç olmuştu, eve gelip biraz uzandım. Yine hayalle gerçek arasında bir yerdeyim. Zihnimde, kendileri de bayrak görünümlü, eli bayraklı gençler.. Gözkapaklarım kapandı. Karşımda Necati Zekeriya.. “Bundan sonrasını ben anlatayım mı? ” dedi. Gülümseyerek kalemimi ona uzattım. ... Biraz öncesine kadar sokakları dolduran davullu- zurnalı, bayraklı kalabalıklar artık yorulmuş, içlerindeki coşkuları ile evlerine çekilmişlerdi. Sevin için de vakit geçti, o da evine gitmişti. Ama Orhan’ın içindeki coşku evine sığmayacak kadar büyüktü. Tekrar sokaklara daldı. Yürüdü.. yürüdü.. }arşıya saptı. Ayakları onu Murat Paşa Camii avlusundaki şadırvana çektı. Şadırvanda elini yüzünü yıkadı, su içti. Üsküp’ün suyundaki lezzeti başka hiç bir yerde bulamadığını düşündü. Kendini sonsuz bir mutluluk içinde hissetti. Günlerdir yaşanan heyecanlar adım adım mutluluğa yaklaştırmıştı bir çok insanı. Adeta yediden yetmişe herkes futbolcu olmuştu. Hasan’ın, İlhan’ın, Ümit’in ayaklarındaki enerji gücünü bu sokaklardan da alıyordu. Bu sokaklardaki abidelerden, insanlardan... Temizliği, abide değerindeki eserlerle sembolleştiren atalarını düşündü. Onlar hayatın temel dinamiklerini ne kadar isabetli kavramış ve kültürlerine yerleştirmişlerdi! Bu kadar uzun soluklu olmak başka türlü nasıl mümkün olabilirdi ki... “Ben –kültürel anlamda- ben oldukça varım! Ve biz, birlik-beraberlik içinde oldukça, ‘hak’ta biz, vazifede ben’ diyebildikçe var olacağız. Futbolda olduğu gibi bir çok şeyde birlik beraberliğe ihtiyaç vardı. Kültürde, ekonomide, siyasette... Makedonya’da eksik olan, açlığı hissedilen de bu birlik-beraberlik değil miydi? Ertaş Paşa –ki Yiğit Paşa soyundan yüreği kendinden büyük bir insandı- ne demişti? “Futbol bir ekip oyunudur. Rakibe karşı önce iyi ve tek bir takım olun. Eğer bir takım olmazsanız, her biriniz, ayni sahada en az iki takıma karşı maç yapmak zorunda kalırsınız ve çoğu kez kendi kalenize gol atarsınız.” Orhan bu düşüncelerle Mustafa Paşa Camiine doğru yürüdü. Mehtap, bu muhteşem abideye bir başka heybet kazandırmıştı ama bu yarı aydınlıkta bile minarenin bir kısmı yaralı birini andırıyordu. Orhan içinde bir sızı hissetti. Bu eserler, kendisi gibi insanlar burada yaşadıkça var olabileceklerdi, ayakta kalabileceklerdi. Oysa hergün birileri göç ediyordu. Burada bir değerken, göç edip milyonlar içinde sıradan biri olmayı içine sindiremiyordu Orhan. Kaleye doğru baktı, burçları taradı. Bakışları biraz daha öteye kaydı. Ertaş Paşa Konağının üst katında, vakit geç olmasına rağmen, bir ışık yanıyordu. İçinde bir sıcaklık hissetti. Bakışlarını daha yukarı kaldırdı. Tepede, haleler içindeki ay hilal şeklini almış ve biri çok parlak bir çok yıldızı kucaklıyordu sanki. Hilal’in gülümsediğini hissetti Orhan. Gecenin serinliğini içine doldurup dudağında bir ıslıkla yıldızlara karışırcasına evinin yolunu tuttu. (30 Haziran 2002 Üsküp)
İslam Yıldız
Yürüyün Düşman Üstüne
__Kurtuluş Savaşı nedeni ile ülkemize bağımsızlığını kazandıran atalarımızı saygı ve rahmetle anarak__ Yürüyün beyler yürüyün! Düşman üstüne. Acımayın vurun düşmanın, Kanlı gö....................
Aşık Mahmut Çelikgün
Yürüyün Gidelim Sevgi Yolundan...
Verseler kim taşır koca dünyayı Yürüyün gidelim sevgi yolundan Vazgeçtim almadım hissem den payı Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Gün gelir yok olur dermanlar dizde İnanmak sadece kalmasın sözde Akıl de sizdedir,fikir de sizde Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Yuvarlak dünya da binlerce köşe Bir helâl, bir haram giriyor düşe Hep omuz omuza, kardeş kardeşe Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Saadetle sükunete gelelim Lokmaları kırk parçaya bölelim Maneviyat zenginliktir bilelim Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Kötülük yolundan kaç mümin gitmiş Sultan Süleyman'ın ömrü de bitmiş Barışı bizlere Hak emir etmiş Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Kulak ver kardeşim gel bu çağrıya Tekke çare olmaz Hak'tan eğriye Her zaman,her yer de,her gün doğruya Yürüyün gidelim sevgi yolundan... Mahmut Çelikgün'üm; yorgun dizlerle Sönse de meşale kalan közler le Niyet kılavuzdur,iman bizlerle Gidelim Mevlâ'ya sevgi yolundan.... 1988.
Mehmet Çoban
Yürüyüş (004 – Ürettiğin din)
Gönülden yaptığını Emrimle karıştırma Biri benim senden istediğim Diğeri senin bana verdiğin Senden istediğimi vermezsen Dinin gider elden Kendi istediğini vermezsen Kaybetmezsin dininden Gönlünden coşan değil din Sen onu fazladan verdin Böylece hem kendini Hem beni sevindirdin Ama karıştırırsan Emrimle istediğini Fark etmezsin şirke girdiğini Farzı ben emrederim Sen yaparsın Nafileyi sen istersin Sen yaparsın Karıştırırsan farzla nafileyi Boşa yaparsın bütün amelleri Amellerin hepsi güzel olsa da Farz nafile karışınca Din kalmaz ortada Üstün görme nafileyi farzdan Üstün görürsen nafileyi farzdan Koyarsan nafileyi farzın yerine Şirk gelir, inancının yerine Gördüm ki, farzlarım yok hayatında Nafile olanlar kavgan olmuş hayatında Farzlarım yok olmuşsa hayatında Nafileler olmuşsa hep din kavganda İnandığın ve yaşadığın din benim değildir İnandığın din, kendi ürettiğinden başkası değildir! .. 06.01.2006-İzmir
Mehmet Çoban
Yürüyüş (012 - Gözünden! ....)
Ey insan, Hep kendi gözünden Baktın dünyaya, Yaratılışına, yaşayışına Doğduğun, yaşadığın yere Tarihine, dinine, kültürlerine Hayallerine, düşüncelerine Ve dedin, Ben en doğruyum Ben en soyluyum Ben en üstünüm Birde, Tanrının gözünden, Dünyaya baktığında, Düşündün mü hiç? Durum ne olacak? Durum nasıl olacak? Çok samimi olarak, Bir kerecik, ciddi olarak.. Düşündün mü hiç? İstersen bir bak ne göreceksin.. Dünya'da sekiz milyar insan var.. Ve hepsi tanrının yarattıkları, Ve tanrı hepsine sevgisini eşit veriyor.. Kimi, Müslüman olarak, Kimi, Hıristiyan olarak Kimi, Musevi olarak Kimi, Budist olarak kimi, değişik dinleriyle Kimi, insancıl düşünceleriyle Tanrısına yükselmeye çalışıyor.. Tanrısını değişik, değişik tanımlıyor... Ve tanrı hepsini izliyor.. Kimi de; tanrısını inkar etmiş.. Kendine göre felsefelerle uğraşıyor.. Ve hepsi, En üstün biziz. En doğru biziz diyor.. Ve tanrı onları izliyor.. Ve onlar insan olarak Ayrılmışlar birbirinden Rengiyle, diliyle, doğduğu yerlerle Yaşamlarıyla, kültürleriyle, düşünceleriyle, Ve onlar bunlarla birbirlerine üstünlük taslıyor Birbirlerine düşmanlık besliyorlar, Birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar, Birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar,... Birbirlerinin haklarını çalmaya çalışıyorlar! .. Ve tanrı onları izliyor.. Ve tanrı onlara gülüyor.. Ve tanrı onları bekliyor.. Ve tanrı onlara soracak Ey insan, Seni bütün insanlarla eşit yaratmışken, Seni onlardan üstün kılan neydi? Ve onlara soracak, Ben demedim mi size? Ancak üstünlük benim yanımdadır diye? Ancak üstünlük insanlığa hizmet etmektir diye? Ancak üstünlük yarattıklarımı eşit görüp sevmendir diye? Demedim mi? Kim, yarattığım varlıklara zulüm ederse kim, yarattığım varlıkları hor ve hakir görürse Kim, yarattığım varlıklar arasında ikilik çıkarırsa Kim, yarattığım varlıkların canına haksız kıyarsa Kim, yarattığım varlıkların haklarını çalıp, çırparsa... Hesabım çetindir diye! .. 11.05.2006 - İzmir
Mehmet Çoban
Yürüyüş (041 - Aş, gel kucaklamaya…)
Doğarken ölmüştüm Geldiğim yere göre Ölürken doğacağım Gittiğim yere göre Gelirken öldüğüm yerde Hayatım çok güzeldi Cennet bahçeleri içinde Tanrı hediyesi sürerdi Tanrıma dedim Bana verdiğin nimetler Bana verdiğin özellikler Şükredilmeye değerler Dedi, “Tanrın kim bilir misin? ” “Tanrım sensin Senden başka Tanrı bilmem” “Sözünde durur musun,? ” “Elbette sözüme sadık biriyim” Geldim şimdi sözüm üzerine Tanrımı bilmenin sırrı üzerine Az bir zamanım var dünyada Gideceğim geldiğim dünyaya Gelirken ben ağladım Etrafımdakiler güldü, İsterim ki, Giderken ben güleyim Etrafımdakiler ağlasınlar Gelin gör ki, Gelirken ağladığım gibi Giderken de ağlayacağım şimdi Verdiğim sözleri tutamadım Rabbimle dostluk kuramadım Rabbimin emrettiği gibi Özgür insan olamadım Tanrıyı hepten unutanlar İnsanları, Çıkarlarına köle kıldılar Çıkarlarını, Kendilerine tanrı kıldılar Dünya yolculuğumda Az bir zamanım kaldı İçinde olduğum gerçekler Bütün ateşiyle beni yaktı.. Çağırıyor beni derinlerden İnsanlığın özgürlük çağrısı! .. Ey insan, Tanrı, Özgürlüğe çağırıyor Zulmü bırak gel diyor Hak ve eşit insanlığa Aş, gel kucaklamaya Eşit haklarla yaşamaya 12.07.2006 - İzmir
Mehmet Çoban
Yürüyüş (016 – Karşı çıkılan..)
İnsanların tanrıya karşı Tanrının dinine karşı Tavır ve davranışları Dikkatimi çekiyor İnsanları tanrıya Karşı dururken görüyorum Ve nedenini merak ediyorum Gerçekten, Karşı durulan nedir? Gerçekten, Tanrının gücü mü? Tanrının emirleri mi? Tanrının sevgisi mi? Tanrının hesabı mı? Tanrının yolu mu? Düşünmek gerekiyor.. Bazen bakıyorum Ya, insanlar tanrıyı Emirlerini yolunu Hiç bilmiyor? Etrafında gördükleri Dindarların yaşantılarını Din zannederek karşı çıkıyor Ya, biraz öğrenmeye başlayınca Kendini, Arap kültürünün etkisinde kaldığını zannediyor Bu sefer Arapçı olacağım endişesiyle geri duruyor Ya da, genelde yapılan gibi Tarihteki içtihatları tanrının emri kabul ediyor.. Bakıyor o içtihatların çoğunun zamanı geçmiş Olaylara yeniden bakış açısı gerekiyor Böyle düşününce birileri karşısına çıkıyor Yeniden yorum yapamazsın diyor Tanrının, insana verdiği Akıl etme, yorumlama ve fıkıh etme Haklarını insanların elinden alıyor Neye göre aldığı belli olmadan O zaman insan delirip çıkıyor Bu zamanda böyle şeyler olmaz diye İçtihatlar uğruna tanrı emirleri gidiyor güme Gerçek o ki, insanlar tanrıyı seviyor Tanrıyla arasında gölge istemiyor İstiyor ki, tanrıyla arasına kimse girmesin Tanrının sözlerini kendisi okusun öğrensin Ne zaman tanrısının sözlerini öğrenmeye kalksa Bazıları hemen dikiliyor insanların karşısına Hoop, sen kimsin ki, tanrı kitabını okuyacaksın Kendi aklınla tanrının sözlerini anlayacaksın Senin ilmin ne, bilgin ne, söyle bakayım Sana biraz tefsir, biraz usul, okutayım İnsanın önüne kitapları yığıyorlar Tanrıyla insan arasına kitapları sokuyorlar O şöyle dedi, bu şöyle dedi derken Akıllıysa başlıyor sormaya niçin neden O zaman kovuluyor hemen insan dinden İsteniyor ki, geçmişten gelene inanılsın Görüşler ne olursa olsun sorgulanmasın Dayatma gelince sorgulamanın önüne Aklını kullanan ya el sallıyor tanrının dinine Yâda, el sallıyor Müslümanların geçmişine Etki tepki derken, bulunmuyor denge Geçmişten istifade edilecekken atılıyor çöpe Tanrı diyor insana Çekil aramdan insanla Okusun beni kendi aklıyla Düşünüyorum, Okudukça tanrı kitabını Kullandıkça aklımı Sorguladıkça yanlışlarımı Edindikçe doğrularımı Önüme çıkıyor tanrı sevgisi Kucaklıyor beni onun şefkati O zaman soruyorum kendime, İnsanları tanrıdan, dininden iten ne? Bakıyorum olanlara, İnsanlar girmiş tanrıyla insan arasına. İnsanlar bırakmıyorlar insanı Okusun anlasın serbestçe tanrısını Hemen okuma kuralları getiriyorlar Tanrı sözlerini eğip büküveriyorlar Tanrının okuryazar bilmez topluma indirdiğini Bu günkü, modern, bilgi çağında anlayamayız diyorlar. Anlamak için geçmişe müracaat ediyorlar Geçmişte kalıp bir türlü günümüze gelemiyorlar Ve günümüzü yaşamak isteyenler, Geçmişte kalan düşüncelere karşı çıkıyorlar.. Sesleniyorum tanrıya inananlara, Bırakın insanları ulaşsın tanrılarına Çekilin aradan, okusunlar, düşünsünler Kendi kendilerine fikir edinsinler İnanmıyorlar mı insanlar? Gökleri yeri yaratanın Doğayı insanı yaratanın Her şeye hâkim olanın Mutlaka hesaba çekecek olanın Her şeyin sahibi olanın Allah olduğuna! ... İnsanları kuşattığına İnsanları sevdiğine İnsanlara egemen olduğuna Elbette inanıyorlar…. O zaman çekilin aradan Varsa bildiğiniz kitaptan Söz edersiniz doğruluktan Anlatırsınız insanlıktan Unutmayın asla… Değil tanrı karşı çıkılan Kurtulamadı bakışınız yanlıştan Senin yanlış tutumun karşı çıkılan Tanrı sevgisi, hoşgörüsü yerine Anlatırsın azabı, cehennemi niye? Cennetini kendine mi ayırdın söyle? Hidayet kapısı hep açık ölüm döşeğine Karalamaya hakkın yok asla biline Sadece tanrı sevgisi düşsün diline Davet et insanları iyiliğe güzelliğe Ama bunlara davet etmelisin kendini ilk önce Anlayışların engel olmamalı tanrının sözlerine! ..... 24.05.2006 - İzmir