text
stringlengths 0
191k
|
---|
makarr-ı saâdetlerine gelürler "ya kusur iki günlerin ne ile eğlenürler"didikde bende |
"Şâh'ım cum'a irtesi vezîr-i a'zamı da'vet iderler umur-u devlete müteallik ne kadar |
mesâlih ve hall ve akd-ı memleket var ise huzur-u hümâyuna arz ve müzâkere ve ikitizâsına |
göre hayek virirler çehâr-şenbe güni alessabâh eda salât ve duâ ve evrâd ve ezkârdan sonra |
rikâb-ı hümâyunda olan tir-endâzlar ve ve tüfenk-endâzler gelürler vakt-i zuhra dek |
onları seyr ider ve kendüler dahi tir ve tüfenk endâzlık iderler ve nişân ururlar ve |
urânlara en'âm ihsânlar iderler ba'de-z-zuhr silahşörler gelürler meydanda cirit ve tir ve |
nizedârlık iderler anı seyr iderler ve eğlenürler" didiğimde gâyet istihsân eylediler ve |
vezîrine beni medh idüp döndi bana didi ki "elçi efendi senin gibi elçi bu diyara kim |
gelübdir ne benim günümde ne babam gününde hiç gelmeyübdür seni hünkâr hazretleri |
intihâb idüp bana gönderübdür" didi hayır Şâh'ım ben ednâyım devlet-i âliye'de söz sahibi |
erbâb-ı maârifden vücud-u kâmiller vardur ki ben anların huzurunda kuuda hud-u kudretim |
yokdur didim hey hey efendi öyle dimeyin bilürüm vâllahi vâllahi hünkâr hazretleri seni |
intihâb idüp gönderübdür mutemea olsunlar bildimki tahkiki çok çok severler ki seni bana |
gönderdiler ğâyeb sizden memnun oldum ben ebnâ-yı Rumda senin gibi Fârsidân |
görmedim hoş geldin sefa getürdün deyü nevâzişler eyldiler tekrar makamıma varub |
oturdım şeker şerbetleri geldi sonra taâm gelüp döşendi sade nakâreye başladılar âhir |
oldukda binup konağıma geldim birkaç günden sonra hulûl idüp ânlar nev-rûza gayet |
tüfenk-endâzler cem' olup vakt-izahire dek anları seyr |
kendüleri dahi bir mikdâr tir-endâzlık ve tüfenk-bâzlık idüp |
nişânı urânlara bahşişler ihsân iderler ; bahşiş |
silahşörler meydâna çıkup cirid-bâzlık ve nize-endâzlık idüb anı seyr iderler |
gâyet ile istihsân ve beni vezir-i a'zama medh idüp ; mu'temed-üd-devlesine |
intihâb idüb gönderübdür |
ben ânların ellerini öpüb huzurlarında kuud itmeğe kâdir değilim didiğimde elini |
öpüb |
vâllahi hünkar hazretleri vâllahi vâllahi hünkar hazretleri |
tahkik itdim ki hünkar hazretleri beni çok sevdiklerinden seni bana göndermişler |
; seni bana gönderdiler |
sizin geldiğinizden ğâyet mahzûz oldum |
ben ebna-yi Rumda böyle Fârsidân görmedim işitmedim ; binâ-yı Rumda |
nevâzişler eyleyüp tekrar beni makâma götürüp şeker şerbetlerden sonra taâm döşenüp |
sade nakâye başlanup âhir oldukdan sonra binüp konağımıza geldik |
konağıma keldik |
nev-rûz-i sultâni hulûl idüp |
anlar nev-rûza ğâyet i'tibâr ve aydâ-i kebir deyü tesmiye idüp |
i'tibâr iderler ve id-i ekber deyü tesmiye iderler id-i ramazân ve id-i eshadan ziyade hâşâ |
mükerrem tutarlar kangi ayda vâki' olur ise anın nihayetine dek bir şey el urmayub tâze |
cedid libâslar ile kendülerin donadub gerek a'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve |
sabiyyân-ı sürür ve şâd- mân olub zevk iderler ibtidâ tahvil-i şems burc-i cümle ve |
duhulunde bil-cümle vüzerâ ve ümerâ â'yân-ı devlet Şâh'ın meclisine cem' olurlar önüne |
beşyüz bin altun mikdarı altun korlar Şâh anı eliyle karışdırur ve bir kabza alup ibtidâ |
i'timad-üd-devleye virür sonra cümle hazâr-ı meclise bahş iderler Şâh'ın eli |
dokunmuşdur deyü halk birbirine teberrük ve ihdâ ider ol gice kulunuzı da'vet eylediler |
i'tizâr idüp vaki' eyledim irtesi tekrar adam gönderüp da'vet eylediler vardık bize azim-i |
i'zâz ve ikrâm idüp ba'dehu "hünkâr hazretleri ne âlemdedir heman İstanbul'da mı |
eğlenürler yohsa beşer onar konak ba'zı şehirlerde geşt-ü güzâr sebz-i sülük iderler mi" |
deyü suâl eyledi "geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nâyadır" didim buyurdular ki "ba'zı |
diyarın âb havası bazının mesire-gâhları eyü olur ol cihet ile varmaz mı" didi bende dahi |
"Şâh'ım varmazlar" didim "niçün" didi " bizim İstanbul'umuz cenâb-ı bârinin tecellisine |
hâşâ mükerrem ve eşraf olmak üzre i'tibâr iderler imiş ; |
kanki ayda vâki' olursa ol-âyın nihayetine dek bir işe el urmayup |
cedid libâslar |
kendülerini donadub gice gündüz zevk şevk ile â'lâ ve ednâ zikür ve inâs ve nisvân ve sabiyyân-ı sürûr şâd |
mâni iderler |
Tahvil-i şems sâatinde bil-cümle vüzerâ ve ayânı devleti ; bil-cümle |
ayân-ı devleti |
Şâh'ın meclisine da'vet ve hazır ve Şâh'ın önüne beşyüz bin mikdarı meskûk altun korlar |
Şâh dahi eliyle ol altunı karışdırup bir kabza alup ibtidâ i'timâd-üd-devle vezir-i a'zamına virüp |
; vezire virüp |
tevzi' idüp tevzi' |
birbirlerine zu'm-u bâttallarınca teberrük deyü ihdâ iderler |
bu kulunuzı tahvil gicesi da'vet itdiler i'tizâr idüp gitmedim |
irtesi gün adam gelüp tekrar da'vet eylediler vardığımızda gördüm ki yine ikrâm ve hoş geldin didikden sonra |
yine |
seyr-i sülük |
bendahi Şâh'ım geşt-ü güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır ; bendahi geşt-ü |
güzâr buyurduğunuz ne ma'nayadır |
ba'zı diyarın âbı ba'zının havası ba'zının mesiresi eyü olur ol-cihet ile varmazlar mı |
anın içün varmazlar ki bizim İstanbul |
mazhâr olmuş zübde-i pây-ı taht mülük-ü âlemdir âlem-i cennetten mâada dünyada âb hava |
ve letâfet sizrâ ve cevvibâr ve dest ve küh-sar ve mesire-gâh hususa mecmu'-ül-bahreyn ve |
iki cânibinde sahilhâ-i zibâlar ki bâğ-i iremdir belki Firdevs yerine numunedir ol-makâm |
ferah-fezâları güne güne zevk ve safâ ve ab havası mahsûd-u âlemdir anları bırâgub |
âhir diyâra gitmek ta'zib-i hayvan bilâ-fâidedir |
didim " ya İstanbul güzel şehirmidir" |
deyü sordı bendahi bildiğim mertebe haber virdim çeyrek saat mikdarı İstanbulun Enderun |
Birunundan ve cevânib-i etrafından ve mesâcid minabârelâ ve medâris ibret-nümâlarından |
hususâ ki saray-ı cedid-i âmire sultanın tâk revâk ve kasr-ı hümâyun ve bâğçe-i hâssa |
ve sırça-i sarayda olan tekellifât ve ezcâr-ı eşcâr ve günâ gün ve servistân hıyâbât |
Sarayburnu mevki'nde olan keyfât ve hâlât ve esrâf gereği gibi takrirden sonra netice-i |
Şâhân-ı Hind ve Özbek gıbta eylerse değil bi-câ bu cihânda bu sevâd-ı a'zameye kim mâlik |
olmuşdur mülük-ü içere kime mahsusdur bu hutbe-i vâlâ bunun vasfıda cümle mecmu' |
hâlâti müberrâdır yâb rumun hâl ve hacet rûy-i zibâvera deyü hatm-i kelâm eyledim |
gayretinden bizim Isfahan dahi hûbdur ve mergubdur didi bendahi bendahi setânbul |
didim Isfahan şenidem şenidim ki bu demânend didim andan sonra biraz tefekkür idüb yine |
cennetten mâada âlem-i dünyaya ihsân olunan âb hava ve letafet ve nezâfet ve size-zâr ve cevvibâr deşt ve |
küh-sâr ver mesire-gâh |
hünkâr hazretlerini Sultan Ahmed'i ben çok severim şol mertebe ki muhabbetleri |
kalbimden çıkmaz ekser evkât derün haliyle müşâhede iderim acaba anlar dahi bizi severler |
mi ve muhabbetleri bizim kadar varmı sen nice bilüyorsun didi vallahi Şâh'ım elbette |
kalbden kalbe yol vardır bi-çeşm zâhir eğer temaşâ niyet niyete est kesi şâherâ-i delhârâ |
didim ya'ni zâhir göziyle bakmak mümkün değil ise gönüller şâherâhani kimse bağlamağa |
kâdir değildir vallahi kalb göziyle birbirinizi müşâhede buyurursuz didim çünki cenâb-ı |
saâdetiniz bu mertebe anları seversiz anlar dahi sizi severler eğer sevmiyeler idi beni size |
göndermezler idi ve nâme-i hümâyunda dostluk arz idüp bu kadar zamandır mektubunuz |
Subsets and Splits