poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Şair Berk
15 Yaş
‘Çaldılar kalbimi’ dedim, etmedi yardım evkaf Nedir sendeki dediler bu zaaf, yaptılar tanımadan Mecnun’u gaf Etmeyin benle alay dedim var göğsümde bir paraf, Ama onlar da sandı beni sana karşı bir saf. Götürdün kalbimin keselerini, koyduğun yer ki hep aynı raf Küçümsedin beni de onlar gibi yeter artık insaf! 15 yaşın neresi küçük bahane bulma bana etme aklını sarf, ‘’Seni sevmiyorum’’ diye zaten yolladın bana bir zarf. Seviyorum seni diyip yapmıştım bir itiraf Sen ki aşkımı hafife aldın kalbim bir dükkân ve kaçtı gitti o esnaf ‘’Onu sevmiyorum! ! ’’ dedikten sonra öldü kalbim örttüler üstüne çarşaf Ne desen boş artık edemeyeceksin beni itlaf. Aklın hep hayale dalıyor ediyorsun bana bir basit laf Başkaları gibi sandın beni, onlara söylersin belki, yapma kelimelerini benim için israf Anlattın daha önce de ama hala yanıyor göğsümde iki taraf… Beynimin kaçıncı uyarışıydı bu ‘Bir soygun daha! ’ Fakat almadım dikkate sözü, sandım ki bu da aşina ‘’Bırak, geri alırız.’’ dedim ‘’Bu sadece bir macera.’’ İşte o anda başladı zaten bitmek bilmeyen o büyük cefa Şimdiyse kalbin kalbime savaş açtı, ne zaman gelecek Tanrım safa? Tek yol sana kalmış, etmiyor yardım Huda Kalbim beynime kafa tutuyor, nedir bana verdiğin bu ebedî ceza? Ele geçiriyor her safhada ruhumu bir basit fasarya Bazen hiç çıkmıyor kalbimden ses seda, Bazense kopuyor bir daha gelecek sandığın ürkütücü bir narâ. Kalbimin kadehine aşk şarabı damlıyor geçen her dakika Bir bak da aynaya; değil bu dediklerim birer hulya. Şimdi çekiliyorum hayatından açıyorum kendime yeni bir sayfa, Fakat her sayfada izin kalmış bastırmışsın istemeden sana ayrılanlara. Unutma, artık göstermese de seni bu pusula, izlerin üstünden geçmek kolay olur daima… Ben bir idam mahkumu sense bir cellat Kalbimi yakaladın oyun bitti şah mat! Sen yazıyorsun bu sayfaları, senin ellerinde bu hayat, İster bağışla ister yırt at. Hangi kararı versen de değişmez ya gidişat Senin yanındayken de boynuma dolanıyor, düğümleniyor bir halat Sevsen de zaten feda edecek canını senin için bu zat Sevmesen zaten belli; duracak dünya, ilerlemeyecek benim için saat. Ömür kaçar yürek kovalar, bitmez ki bu seyahat Göğsümde yanan Yunan ateşi, haydi durma ıslat! Benim sevgimi anlamadın galiba, o yüzden biçemedin bir fiyat Her şeyi açıklamak için yetmez mi yaptığın tahribat? Tüm bunlar bir rüya galiba, atın bana bir tokat. Aşkımı hafife alıyorlar olmaz olsun böyle fesat! O kadar afra tafraya olabilir mi ki insan rahat? Acı versen de yüreğime senin için atıyor kalbim Göz gönlü görmez oldu, beynim beni uyarmaz oldu, sanki ben, ben değilim Göğsümde bir hançer var, kanıyor galiba, sevgilim? Alıştım artık; o kanar, ben, yoluma devam ederim… Aşıklar masasında kalkmaz kadehim Çünkü ben senin için aşık değil deli divaneyim Şu fani dünyada aşıkları ben eğitirim, Ama ne anlasın, yaş on beş diyen bir zalim Çektiğimiz, hayattaki üzücü bir film Sensin benim tek yönetmenim. Fakat yaktın beni yandı karelerim Sen oynamaz oldu sandın, ama bitmez oldu bu kafesteki repliğim… ‘’Nasıl anlar aşık olduğunu insan? ’’ ben bu soruya ne diyim Sözler gerekli değil, bellidir deli divane halim, Seni düşündüğüm her an erir biterim. Benim gibi aşığın emsali yoktur bu cihanda, Ne ettin de bana çekildim kozama? Gömmeye çalışsan da bitmeyecek ki bu aşk asla, Sönmeyecek ki kalbimi eriten bu humma. Erken denecek kadar neyi küçük bu yaşın, nedir kasdettiğin ima? İllaha ayrılık mı gerekiyor her aşkın sonunda? Benim aşkım son bulursa zira, İşte o zaman ölüyümdür bu dünyada… Her gece nöbet tutarım kefenimin başında Bu aşk denilen şey sanki bir sigara Seni gördükçe içiyorum, içtikçe seni anımsıyorum her rüyamda Donuyorum geceleri, zehirledim kalbimi; hissetmiyorum kanımı damarlarımda. Şimdi bekliyorum yapraklarını dökmüş bir ağaç misali sonbaharda Bir gün gelir mi ki ilkbahar acaba? Yoksa 6 aydır hiç solmayan çiçek, bir anda yumar mı ki gözlerini hayata?
Mehmet Göden
Unutma biterim dost..!
Vefa mı görmedin, boşa mı gitti Sen bana küsersen, bil ölürüm dost Farkına varmadık, zamanda bitti Sen bana uzaksan, bil gelirim dost. Bahar uğradı mı, tarumar bağa Acıdir ayrılık, gençlik var daha Umarsız olma ha, kalbinden koma Sen bana tutunda, bil sararım dost. Gödenim unutma sebebi elim Kırılsa bırakmam, ayrılsa dalım İnsana neyler ki, kötü bir ölüm Sen bana yitiksen, bil biterim dost. Mehmet Göden, nisan 2012.
Ahmet Yozgat
15Minikler İçin: Yiğitbaşı Keloğlan
YİĞİT BAŞI KELOĞLAN Özgüven bende tekmil, Masalların oğluyum! Kimseden almam gücü, Yüreğime bağlıyım… *** Şu dağlar Kaf olsa da… Vız gelir, tırıs gider! Anacığım çekinir: “Sonra bize el ne der? ” *** Hiç çekinme ana can, Senin oğlun, bir yiğit! Onu devler yiyemez, Ve bağrını hiçbir bit… *** Keloğlan dersiniz ya… Hah işte, odur bu zat! Korku korku üstüne, Yüreciğim kat be kat… ***
Necdet Erem
157 ARDINDAN YETİŞ ş
Sanat; Allah’ın sonsuz sıfatlarından, mahlûka yansımış olan varlığın hikmet sebebi. İlim; İnsanda tecelli etmiş, sanat, hikmet ve marifet sırının çözüm şifresi. İhtiyaç ve imkân anası, merak, doymak bilmeyen müşterisi. Denizler kadar derin, sonsuza açılan ufuklar kadar geniş. Ey insan! .. Hadi bak senindir meydan. Kıyamete kadar koş ta ardından yetiş.
Mehmet Tevfik Temiztürk
15 Temmuz Unutulmayacak 4
Bu ne asi kalkışma bu ne büyük gaflettir! Bu ne büyük hainlik bu ne yoz ihanettir! Unutur mu yarınlar böyle vicdansızlığı? Hakk’a layık görülen bu acımasızlığı… Rab’den emredilen inanç ve din bu değil, Kalpleri aldatıp da etmeli miydin rezil? Önce hoca şeklinde haram helal savunup, Ardından şeytan gibi nefis ile bir olup… (2016)
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin:Al Beni Uzay Amca
1/: Yıldız yıldız gözleriyle, Her gece tam saat onda, Evimi gözetleyen uzay amca... Beni de, Bir yıldız say, Koy göğün en uzak ucuna. 2/: Güneşle gülümse bana, Ay dede ile el salla, Bu gece gel yanıma. 3/: Yıldız yıldız gözleriyle, Her gece tam saat on on ikide, Penceremi gözetleyen uzay amca... Beni de, Al koynuna... Kardeş eyle, Binlerce yıldızınla. 4/: Güneşinle gülümse, Ay dede ile el salla, Bu gece gir rüyama.
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin: Mavi Kartal
1/: Mavi kartal amca, Mor kayalıklara tüne... Ama bazen de kon, Karşıdaki mavi pencerenin önüne, Yani benim camıma... *** Bakayım, Daha yakından sana. 2/: Mavi kartal amca, Mavi pencereme tüne. Ama bazen de götür beni, Karşıdaki mor kayalıkların yanına... *** Bakayım, Daha yüksekten bu dünyaya.
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin:Çocuklar Günü Nerde?
1/: Günlerden bir gün, Anneler günü... Bir diğer günün ise, Sahibidir babalar. 2/: Neden yoktur diye? Merak ederdim doğrusu, Biz çocuklara ait bir gün... 3/: Oysa, Duydum ki, Deliye her gün bayrammış, Tüm bayramlarsa biz çocuklara...
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin: Merhaba Yeni Hafta
1/: Haftalar sanki zincir, Ulanırlar, Peş peşe. Aylar akar, Mevsimler geçer, Yıl dayanmaz tükenir, Sonunda bu hızlı geçişe... *** biz de bir neşe bir neşe, 'Biraz daha büyüdük.' diye. 2/: Bir bakarsın bir olur, Bir de bakmışsın ki iki... Devrilir günler. Sıralanır haftalar. Bir bakarsın elli iki... *** biz de bir neşe bir neşe, 'Bir yaş daha büyüdük.' diye.
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin: Savaşla Savaşan Asker
1/: Savaşla savaşan asker, Koy bir yana, Elindeki ateş kusan tüfeğini. Sana yüreğin yeter. 2/: Savaşla savaşan asker, At bir yana ağır tankını, Batır kocaman gemilerini, Silahını geri çek... 3/: Savaşla savaşan asker, Mayın gömdüğün tarlaya, Kırmızı güller ek, Renk renk karanfiller ek. 4/: Savaşla savaşan asker, Eratını terhis et, Sök apoletlerini, Sana çocuklar yeter...
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin: Türkümün Rengi Maviye Çalar
1/: Türkümün rengi, Maviye çalar... Her kim dinlerse, Mavi mavi türkümü, Kırpar maviş gözlerini, Lacivert geçmişine dalar. 2/: Türkümün rengi, Çalar kestaneye. Bu yüzden incir dikilir, Kahverengi hastanenin önüne. 3/: Sabah güneşi gibi, Ela ela doğar türküm, Kasvetli hapishanelere... 4/: Her kim dinlerse, Kestane kestane türkümü, Kırpar kahverengi gözlerini, Gül kurusu geçmişine dalar.
Ahmet Yozgat
15Miniklerİçin: Mor Öküzler
1/: Mor öküzler, Girer kağnının altına. Asla 'I-ıh,' demez, Hiç şikayet etmez... *** Ama ben şikayet ederim. 2/: Mor öküzler, Koşulur karasabana. Evlek evlek sürer tarlayı, 'Sürmem, süremem.' demez... *** Ama ben 'Süremez.' derim. 3/: Mor öküzler, Yorgun argın girer ahıra. İnekler yerken arpanın hasını, Kuru samana itiraz etmez... *** Ama ben itiraz ederim.
Zeki Çelik
16- Asker ŞEHİT
İki zırhlı araç görev dalında, Mayınlar patladı kanlı yolunda, Rütbe takılıydı yaka, kolunda, Dağlıca mevkide on altı şehit. Hainler daima kuruyor pusu, Şehit veren hane tutuyor yası, Barış olmadıkça gelir arkası, Dağlıca mevkide on altı şehit. Temizlik yapana kurşun sıktılar, Çocuklar yetimdir yuva yıktılar, Düşmanlar kalleşçe bize baktılar, Dağlıca mevkide on altı şehit. Yaralı tedavi edilmektedir, Teröristin izi güdülmektedir, Askerin ismi de yazılmaktadır, Dağlıca mevkide on altı şehit. Türkiye gücünü sınamaktadır, Duyarlı liderler kınamaktadır, Zekiler dualar dilemektedir, Dağlıca mevkide on altı şehit. 7-9-2015
Ceyda Altınışık
16.05.09 Cumartesi Saat=15:37
K-ırmızı ve siyah qecenin örtüsü sarmış bedenimi E-llerin dolaşmış vücudum da, bir dokunuş sarmış beni R-engim kararmış önce, sonra kırmızı olmuş ellerin E-llerin, qözlerime dokunmuş sonra bir ıslaklık qözlerimde M-erkezi sen olan dünyamı, kapatmışsın ellerinle Laleler de sormamış Sen de sormamışsın aqlayışımı K-ırmızı bir rüya qörmüş, düşlerim,seni qörmüş E-mretmişler hayatıma, sen çıkıp qitmişsin R-enkler solmuş, ne kırmızı varmış ne de siyah, yok olmuş E-llerim ellerini,dudaklarım dudaklarını aramış, kırmızı bir qece aramışım M-eleklerle açmışım qözümü, kırmızı bir gece aramış sende ellerim Birkaç damla yaş süzülmüş yanaklarımdan avuçlarıma Birkaç çizik atmışım kollarıma, birkaç kan damlası düşmüş K-ırıklaşmış bedenim,sensiz damla damla kırılmışım E-llerinle sardıqın bedenim kırık bir cam parçası olup batmış ellerine R-engin kırmızı olmuş önce,sonra yıqılmışsın öylece E-llerinden kırmızı damlamaya, oluk oluk akmaya başlamış kırmızı M-eleklerle açmışsın qözlerini, ne kırmızı var ne mavi... Kaybolmuşum sende Kaybolmuşsun kırmızı ile K-albinden çıkmış siyahlar, kırmızılar, maviler E-llerinle bırakmış beni gözlerin, dudakların R-enkler terketmiş bizi, bizi biz bırakmışız E-llerimizde yazılmış senaryomuz, roller paylaşılmış M-erkezi sen olan oyunun, oyuncusu olmuşuz Ne ben dur demişim Ne de sen, kırmızı bir oyun oynamışız.
Recep Uslu
16 Aralık 2007
Bu gün 16 Aralık,Kurban bayramına dört gün,yılbaşına ondört gün var.Hadi yılbaşı için bir gün daha ekleyelim.Benim için çok önemli ve çok güzel geçen günlerden biri.Sevinçliyim ve mutluyum. Bu gün sanalda tanıştığım, Kocaeli’de yaşayan şair arkadaşlarımla Kavaklı sahilinde buluştum,tanıştım.Günler öncesinden heyecanlıydım,ilk kez buluşup tanışacaktık. Hanımı aldım yanıma,Kavaklı sahilinde bildiğim yerleri anlatarak belirli bir yere geldik.Orada tek başına bir adam yürümekteydi.Yanına yaklaşıp sordum: -Afedersiniz, buraları bilir misiniz? -Pek değil ama nereyi arıyorsunuz? -Tropikal kafeyi -Bende orayı arıyorum, şurası galiba.. -Siz kimsiniz? -Şerefim-Şerafettin Yıldız.. -Öylemi…ben Recep Uslu, haydi gidelim. Oraya vardığımızda görevliye sorduk: -Burada şairler toplanıyorlarmış… -Evet..buyrun..şurası.. İçeriye girdik.Şule Ersöz o sıcacık gülümsemesiyle karşıladı bizi.Lider Nemci Kocaman hoş geldiniz derken heyecanı gözlerinden okunuyordu.Gesotim Tuğba kendisini tanıttı.,Osman Karahasanoğlu/ardıçkuşu ile tokalaştık,yeliz_naz Özge’nin annesi çekingen selamlaştık, el sıkıştık tabi eşimde bir başka yerden başladı tanışmaya.Sevim Aslanalp-son_mevsim eşimi yanına alarak “ gel hemşerim” diye şakalaştı.İbrahim Durmuş-büyükharman’ı köşeye sıkıştırdık.Sohbet faslı başlarken Koray_kapadokya ve Gülfüz Sarıçam- ay_gülüm geldiler.Çaylarımızı söylememiştik ki Şükrü Topallar –sukrut, ve tavanarasıcadısı Ayşe Bozkurt geldiler. Çay ve pastalarla birlikte kendimizi kısaca tanıtmaya başladık.Toplantının Kavaklı sahilinde yapılmasını isteyen Şule hanım, biraz tedirgin durmaktaydı.Geleceğim deyipte gelmeyenleri,gelemeyenleri kafaya taktı.Toplantı saati epey geçmişti çünkü.Biz şiirlerimizi okumaya başlamıştık bile. O arada Ferah Yılmaz-dağarcık, bizlerin “Kocaeli Esintisi” olarak birleşmemiz için çaba harcayan şair, yanında kızı Özlem-yaban inciri,Celil Taş-mavim ol, Adnan Yılmaz- Adam_o, olduğu halde geldiler.Geç geldikleri için özür dilediler ve erken geldiklerini ancak gurubumuzun üyesi BENHUZUR’u ziyarete gittiklerini söylediler. Onlar geldikten sonra daha da hareketlenen toplantımızda saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadık. Bu arada dışarıda şiddetli bir yağmur başlamış, üzerimize tavandan yağmur damlayınca anladık. Şule Hanımın “Kimsesizim” şiirini okudum, çok etkilendi..iyimi yaptım, kötümü yaptım anlayamadım. Haa, bu arada edebiyatcı misafirimiz vardı,Hülya Büyük…kelimeleri daha dikkatli seçeceğiz artık. Büyükharman, eleştirilerini ve yorumlarını okuyana da yazana da devam ederken, “ Bende yorum isterim” dedim. Yüzüme baba baka “Bir şey bulamadıklarıma yorum yapmam ben “ dedi yahu…. Benim ilk toplantıya katılmamdı, umarım isimleri karıştırmamışımdır ve umarım unuttuğum kimse kalmamıştır.Haa Sevim hanımın eşini unuttum bak, neydi adı…söylemedi galiba, sadece eşim dedi herhalde. Ben bu toplantıda sevgi gördüm, saygı gördüm, sıcaklık gördüm, bütün duyguların aynı yerde toplandığını hissettim.Yürekten birlik ve beraberlik hissettim.Biz kırk yıldır berabermişiz de haberimiz yokmuş sanki, ne anlatsam bilemiyorum, nice paylaşımlara. Şimdi arkadaşlar, bu toplantıyı düzenleyenlere teşekkür ediyorum ve sizleri seviyorum.
Ozan Efe
16.Göz 'gülce' Güne Değer Göz
kaldır elini karanlığını gece güne değer göz gökyüzü sessizliğe ayırır akşam akla kara içinden kuş yuvasına gökyüzü ıssızlığa ondan mı giden içinde bitiveren maviliğinde gökyüzü issizliğe martı kanadı yakamoz yetiminde dolanır hüzün gökyüzü hissizliğe 260210-6denizli
Cemal Süreya
16 Dize
Doru at doğru at, Küfür diyorum bir saldırmama eylemidir. İnsan süsüdür günah. Gömmeden önce biraz gezdirin beni. Zincir gibi öten ağaçkuşları. Çayım....................
Ahmet Yozgat
16 Düşleriyle Sevişen Adam’a Dair 9
1/: Adı İrfanullah’tı, Ya da Abdullah... Ama düşleriyle sevişen bir adamdı o, Bu sebeple tuzlu tuzlu ölüm terledi, Yattığı son uykunun kapanmayan gözlerinden... *** Düşleriyle ölümüne sevişen adam... Teker teker ağladı çürümüş zamanları. Lacivert ezgiler hönkürdü gri aynalara karşı. En soğuğunu sıvadı ateşlerin tenine. Ve kutupların en sivri ve sıcak aysberglerini... Kutsal zeminleri karaladı gözyaşı acemi darbelerle. Dağladı kronik yaralarını maharetli elleriyle Araf’ta. *** Organları burulmuş otisler çırptı günahlarını, Ötenin ve berinin orta yerine, Düşleriyle sevişen adam... Tek noktaya bağladı sitemkar okyanusu, Yaşamdan artakalan sevdaların masum ipiyle. Geleceğin ışıltılı sözleriyle uzanıp sonra, Sırlayıp arkada bırakılan sonbahar yağmurlarını, Ve lacivert gecelerde kan kokan, Arsız tırpanların silip pasını, Düşleriyle inadına sevişen adam, Ölümün o ücra adresine, Savurdu temreni bolat olan kadim kargısını... Ağıt ağıt şerareler doğurdu, “Sidreyimünteha”nın karşısındaki en sert kaya. “Merhaba ehli kubur! ” “Merhaba ehli dünya! ”
Sezai Güler
16 Haziran
Gökyüzü delindi bugün Gök gürlemeleri içime içime akıyor… S.Güler-16.6.2015
İhsan Hasan Kaya
16 Haziran Babalar günü akrostişşş
16 HAZİRAN (B) aba evde olmayınca değeri bilinir, görülür… (A) na gibi olmasa da gözlerinden yaş süzülür. (B) abaları duygusuz, kaba olarak bilirler. (A) nalar gibi babalar da evi için çalışır, gürler… (L) ütfen! Babaların değerini bilin, verin.. (A) nalar gibi babaların da sevgisi içten ve derin. (R) üya alemi gibi güzellikleri babalara da verin. (G) eceler babalar sayesinde aydınlanır. (Ü) zülen çocuklar babaları gelince canlanır. (N) erede kaldı babam diye heyecanlanır. (Ü) züntülü, ağlayan çocukları en iyi babalar tanır. 16.06.2013 Hasan KAYA Eğitimci-Şair-Yazar
Müzeyyen Keskin
16. HİKMET OKUYAR ÖDÜLLÜ ŞİİR YARIŞMASI ŞARTNAMESİ Yayınlandı..
16. HİKMET OKUYAR ÖDÜLLÜ ŞİİR YARIŞMASI ŞARTNAMESİ Yayınlandı.. Türkiye genelinde geleneksel olarak tertiplenen 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması şartnamesi yayınlandı. Yarışma sonunda yapılacak değerlendirmede belirlenecek, 10 Adet şiir için ' 2013 Hikmet Okuyar Türkiye Birincilik Ödülü ' verilecektir. = 16. HİKMET OKUYAR ÖDÜLLÜ ŞİİR YARIŞMASI; TÜRKİYE’nin, illerimiz ve ilçelerinin, t a n ı t ı m turizm kültür sanat etkinliklerine canlılık kazandırmak; ' Türkiye O k u y o r ' kampanyasına ' Okuyar ' diyerek yüzde yüz katkı yapmak adına Şüsiyad Başkanı Şair Yazar Gazeteci Hikmet Okuyar tarafından Giresun, Şebinkarahisar, Köprübaşı’nda Proje çalışması olarak hazırlanan Tanıtım Turizm Kültür Sanat Eseri Türkiye Sevdası’na kaynak oluşturmak gerekçesi ile ' ÖZELLİKLERİ ve GÜZELLİKLERİ ile İLLERİMİZ ve İLÇELERİ ' Konulu ” 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması ’’ düzenlendi. Ş a h e s e r l e r Üreten Sanatçılar, İ l e t i ş i m c i l e r, Yapımcılar Yönetmenler, Araştırmacılar ve Derlemeciler (Şüsiyad) Topluluğu ile Tekirdağlı Edirneli Kırklarelili Şairler Şiir Yorumcuları ve Aşıklar Topluluğu (Tekşat) öncülüğünde; birçok vakıf, dernek, birlik, gönüllü kişi ve kuruluşun manevi katkılarıyla TÜRKİYE genelinde geleneksel olarak tertiplenen; ' 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması ' nın Konusu: ' ÖZELLİKLERİ ve GÜZELLİKLERİ ile İLLERİMİZ ve İLÇELERİ ' olarak belirlendi. 16. HİKMET OKUYAR ÖDÜLLÜ ŞİİR YARIŞMASI YARIŞMA ŞARTLARI: Şüsiyad Başkanı Hikmet Okuyar adına tertiplenen ŞİİR yarışmasına katılmak isteyen AŞIK, OZAN ve ŞAİRLER; 01 – Özellikleri ve Güzellikleri ile DENİZLİ ve İLÇELERİ 02 – Özellikleri ve Güzellikleri ile EDİRNE ve İLÇELERİ 03 – Özellikleri ve Güzellikleri ile KARABÜK ve İLÇELERİ 04 – Özellikleri ve Güzellikleri ile KAYSERİ ve İLÇELERİ 05 – Özellikleri ve Güzellikleri ile KOCAELİ ve İLÇELERİ, 06 – Özellikleri ve Güzellikleri ile KONYA ve İLÇELERİ 07 – Özellikleri ve Güzellikleri ile NİĞDE ve İLÇELERİ 08 – Özellikleri ve Güzellikleri ile OSMANİYE ve İLÇELERİ 09 – Özellikleri ve Güzellikleri ile SİİRT ve İLÇELERİ 10 - Özellikleri ve Güzellikleri ile YALOVA ve İLÇELERİ'nin ŞİİRLERLE TANITIMLARI için 6 + 5 = 11 veya 7 + 7 = 14 Hece Vezni düzeneğinde yazacakları şiirlerle yarışmaya katılacaklardır. Yarışma sonunda ödüle değer eserler içinden seçilen 1O ADET KONULU ŞİİR; ' 2013 Hikmet Okuyar Türkiye Birincilik Ödülü' ile ödüllendirilecektir.. AYRICA, 2013 HİKMET OKUYAR TANITIM TURİZM KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ kapsamında; 1 YAZAR, 1 BESTEKAR,3 RESSAM, 2 KARİKATÜRİST, 3 FOTOĞRAF SANATÇISI, 3 MÜZİSYEN 3 RTV ŞİİR PROĞRAMI SUNUCUSU, 3 ŞİİR ETKİNLİKLERİ ORGANİZATÖRÜ, 3 ŞİİR YORUMCUSU, 5 HİKMET OKUYAR ŞEBİNGÜLÜ DOSTU'na 2013 Hikmet Okuyar Şiire Üstün Hizmet Ödülü verilecektir. YARIŞMALARA PRENSİP OLARAK KATILMAYAN ve ARŞİVİNDE DOĞUP BÜYÜDÜKLERİ YA DA YAŞADIKLARI İL VE İLÇELERİ için yazdıkları güzellemeleri bulunan AŞIK OZAN ve ŞAİRLER ile AKÇAKOCA, AKÇAY, ALANYA,ALUCRA, AYANCIK, BAFRA, BEYPAZARI, ÇAMBAŞI, ÇUKUROVA, DERELİ, GEMLİK, GÖRELE, İNEBOLU, KELKİT, KUŞADASI, MANAVGAT, MERZİFON, NİKSAR, REŞADİYE, SALİHLİ, SORGUN, ŞAVŞAT, PENDİK, ŞEBİNKARAHİSAR, TARSUS, YERKÖY veya ZARA Şiirleri yazanlar; örneklerinden gönderirlerse ve gelen eserler de Türkiye Sevdası ile yayına uygun görülürse eser sahipleri 2013 HİKMET OKUYAR ŞİİRE SEVGİ ŞAİRE SAYGI ÖDÜLÜ ile ödüllendirilecektir. Yarışmaya katılan aşık, ozan ve şairlerimiz şiirlerini; A – 4 çizgisiz kağıda bilgisayarla yazılmış imzalı ve CD’si ile birlikte kısa özgeçmiş, nüfus cüzdanı fotokopisi, bir fotoğraf, açık adres ve telefon numarası yazılmış olarak “ 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması ” Cumhuriyet Meydanı, Kömbeler Pasajı Kat:1, Nu: 2 ŞEBİNKARAHİSAR / GİRESUN adresine kargo ya da aps ile gönderecektir. Yarışmacılar, yarışmaya en çok 2 Adet Şiir ile katılacaktır. 16. Hikmet Okuyar Ö d ü l l ü Şiir Yarışması’na son k a t ı l ı m tarihi; 30 NİSAN 2013 olarak tespit edilmiştir. Yarışmaya gönderilen şiirler; iade edilmeyecek, yayına uygun bulunanlar ve dereceye girenler hiçbir ücret istenmeden ve ödenmeden yayın hakkı sahibi Hikmet Okuyar tarafından Giresun, Şebinkarahisar, Köprübaşı’nda PROJE çalışması olarak hazırlanan Tanıtım Turizm Kültür Sanat Eseri TÜRKİYE SEVDASI ‘nın yeni basımında yayınlanacaktır. Yarışmacılar ya da konu ile ilgilenen aşık ozan ve şairler; yarışma dışı olarak Giresun Güzellemesi, Şebinkarahisar Güzellemesi ya da doğup büyüdükkleri il ve ilçeleriyle ilgili şiir gönderirlerse 7 Gün 7 Gece Şebinkale Şiir Şenlikleri kapsamında, Şebinkarahisar Atatürk Evi ve Müzesi bahçesinde gerçekleştirilecek 17. Şebinkarahisar Bir Bahar Akşamı Şiir Dinletisi etkinliklerinde ŞİİR YORUMCUSU şiir dostları tarafından yorumlanacak daha sonra da uygun zaman ve zeminlede Okuyar Türkiye Sevdası Şiir Sohbetleri kapsamında değerndirilip tanıtılarak paylaşılacaktır. Dereceye girenlereve Türkiye Sevdası ile şiiri yayınlananlara (Kargo ücreti alıcıya ait olmak kaydıyla) birer adet TÜRKİYE SEVDASI veya Karadeniz Sevdası armağan olarak gönderilecektir. ÖDÜLLER: BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ KAZANANLARA: Birincilik Belgesi ve 1 Adet Türkiye Sevdası ile 1 Paket Şebincevizli Dut Pestili,1 Paket Şebincevizli Fındık Helvası, 1 Paket Tirebolu Çayı, 1 Paket Mevlana Şekeri, 1 Paket Çorum Leblebisi, 1 Paket Şebincevizli Şebingüllü Türk Lokumu 1 Adet Gök Boncuklu Gümüş Bileklik, veya Gök Boncuklu Gümüş Tesbih örneklerinden birisi verilecektir..Ayrıca Şebinkarahisar Atatürk Evi ve Müzesi bahçesinde,Atatürk'ün Türk kahvesi içtiği mekanda; Abdi Beğ, Hasan Ali Yücel, Mehmet Emin Yurdakul, Aziz Nesin, Hasan Tahsin Okutan,Coşkun Ertepınar, Vahit Kaya, Can Akengin, Nurhayat Sakarya Hüseyin Toygar şiirleri okunurken etkinlikte hazır bulunan jüri üyelerine Türk Kahvesi ikram edilecektir. 2013 HİKMET OKUYAR ŞİİRE ÜSTÜN HİZMET ÖDÜLÜ KAZANALARA; “ 2013 Hikmet Okuyar Kültür Sanat Ödülü ” olarak; 1 Adet TEŞEKKÜR BELGESİ, 1 Adet Türkiye Sevdası ve yöresel ürünlerden oluşan ÇAM SAKIZI ÇOBAN ARMAĞANI türünden bir armağan verilecektir. ÖDÜL TÖRENİ: “ Özellikleri Güzellikleriyle İlimiz ve İlçeleri ” konulu ‘’ 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması’nın ÖDÜL TÖRENİ; 7 Gün 7 Gece Şebinkale Şiir Şenlikleri kapsamında 19 MAYIS 2013 Tarihinde; ŞEBİNKARAHİSAR KALESİ KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ Alanı’nda yapılacaktır. Ödül törenlerine mazeret bildirerek katılamayanlar için daha sonraki zaman dilimlerinde ve şartlar uygun olduğunda Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Bursa, Yalova ve Yozgat illerinde de sembolik törenler tertiplenecek.Giresun Simidi, Türk Kahvesi, Kalem ve Defter gibi sembolik armağanlar verilecek.. TANITIM TOPLANTILARI: Yarşmaya katılarak dereceye giren ve TÜRKİYE SEVDASI isimli projeye katkıda bulunan aşıklarımız, ozanlarımız, şairlerimiz; bestekarlarımız, şarkı türkü müzik dostlarımız, şiir yorumcularımız, şiir proğramları sunucularımız, şiir ile ilgilenen sinema ve tiyatro oyuncularımız, kitle iletişim uzmanlarımız, ressamlarımız, karikatüristlerimiz, fotoğraf sanatçılarımız, medya kuruluşlarımız, belediyelerimiz, vakıf, birlik ve derneklerimiz ile gönüllü kültür sanat elçilerimizin katkılarıyla şenliklerde, festivallerde, şiir toplantılarında, imza günlerinde, şiir saatlerinde, şiir dinletilerinde ve şiir sohbetlerinde sanatseverlere duyurulacak; bu vesileyle de, 2013 yılı içinde 65 MİLYON ŞİİRSEVEN sanatseverle iletişim sağlanacaktır. Haberleşme ve İrtibat Adresi: Hikmet OKUYAR Şüsiyad Başkanı Cumhuriyet Meydanı Kömbeler Pasajı Nu: 2 ŞEBİNKARAHİSAR / GİRESUN [email protected] ………………….. kitle iletişim:[email protected]
Murat Tali
16 Haziran'da Baba OL'mak
Bundan tam 20 sene önce babalar gününde kızım Cansu doğmuştu, bir baba için bundan daha iyi bir hediye olabilir mi? Bu sene yine bir babalar gününde binlerce, on binlerce, yüz binlerce çocuğum oldu, yürekleri ile bu ülkenin yarınlarını doğurdular. Ne şanslıyız ki, bu güzel yüreklere sahip çocukların babalarıyız. Bütün bu güzelliklerin içinde içimize kör bir karanlık gibi sokulan gecenin bile baş edemediği bir güzelliği taşıyoruz babalar olarak; çocuklarımızı… Evet, iki gün önce anneleri gidip, onların yüreklerine dokundular ve yerlerini gördüler. Yarın babalar gününde tüm babalar, çocukları için yollara düşmeliler. Bu ülke iki ayrı kutup değil, iki ayrı kıtada da olabilir, iki ayrı yakada da olabilir. Fakat iki ayrı yürek de değiliz, olmadık da hiçbir zaman. Bugün içimize düşen kurt, bizi ayrı gibi göstermeye çalışsa da, çocuklarımız aynı parkta oynuyor, aynı bakkala gidiyor, aynı sırada oturup, aynı suyu içiyor. Kimse bir başkasından daha öte olmadı, olamaz da. Birbirimize sevgi vermiş ve aşk almış insanlarız biz ve anneyiz, babayız, kardeşiz, eşiz, dostuz… Kimi zaman gelmiş aynı lokmayı bölüşmüşüz, cenaze namazlarında aynı safları tutmuşuz. Askerde omuz omuza nöbetler tutup birlikte bağırmışız, gülmüşüz, hasret çekip, ağlamışız… Askerde hepimizin babası ve annesi aynı renk gözyaşı dökmüştür ve hepimizin yüreğinde aynı ateş vardır anne ve babalarımıza karşı. Hepimiz büyüdük ve baba olduk. Oğullarımız ve kızlarımız oldu. Bizim dostluklarımızın ve paylaştığımız güzelliklerin aynalıkları oldular hepsi birden. Ne zaman bir siyasetçi çıkıp, bizim ayrı olduğumuzu söylese ilk başta ona inansak da, günün sonunda yaşanan tüm darbelerden aynı yaralarla kurtulduk ve yolumuza devam ettik. Bizi birbirimizden ayıran tek bir şey varsa bizim adımıza konuştuğunu söyleyenlerden ötesi olamazdı. Oysa bizler çocukları için yüreklerini avuçlarına koyup, hayatını onların geleceğine harcamış babalarız. An geldi, onların yaşamlarını devam ettirmek için gereken parayı kazanan olduk, eve yemek getirmek zorunda kalan aile reisi olduk, eşini mutlu etmeye çalışan koca olduk, hayatın yükünü evde hissettirmemeye çalışan büyük adamlar olduk. Yani tüm kimliklerden arınıp, sadece çocuklarımıza baba olduk ve kendimize sırdaş… Bugün sokaktaki her çocuk bizim çocuğumuz. Hangi birine kalkan eli kabul edip, o ele teşekkür edebiliriz ki? Hangi baba ve anne yüreği dayanır çocuğuna yapılan şiddete. Kim kabul edebilir ki, komşusunun çocuğunun yaralanmasını, ölmesini, sakat kalmasını. Yarın bütün bu olanlar bittiğinde aynı sokakta kim bakacak birbirinin yüzüne. Kimse bir diğerinden ayrı değil, kimse öteki değil, kimse %50 değil ve kimse inanan ve inanmayan değil. Hepimiz babayız, anneyiz, çocuğuz ve hep birlikte halkız. Bunu unutturmaya çalışıp da, yüreğimize yangın düşürenlere inat sevgi ve aşk ile birbirimize kenetlenip, mutlu bir yarın için birlikte yürüyelim her nereye gideceksek. Ben bir babayım, babamın da oğluyum ve onun yüreğindeki ateşin aynısını ben de taşıyorum. Tüm babaların yüreklerindeki ateş aynı yanar ve aynı korkuyu besler, aynı düşünceyi taşır yarınlar için. Çocuklarımız, geleceğimiz ve mutlu birlikteliğimiz için gelin bu babalar gününde ayrışmadan el ele babalar gününü kutlayalım. Polisi, askeri, yaşlısı, genci her baba ve oğul el ele bağıralım “Babalar Günün Kutlu Olsun Baba” diyerek. Evet, babalar günün kutlu olsun baba. Babalar günüm kutlu olsun. Babalar gününüz kutlu olsun…
Yılmaz Tosun
16 Kasım
16 KASIM bir devrin döndüğü,bir çağın değiştiği tarihtir 16 kasım.daha gelirken henüz dünyaya,sanki yaşayacaklarını bilir gibi, ağlayarak gözlerini açmaya çalışan bir çalı kuşunun,bir türkünün,bir gamzelinin doğumudur 16 kasım. minicik bir prensesken büyüyüpte ileride bir yüreği fet eden sevginin en doyumsuzuna sahip olacak bir prensin düşlerinin, doğduğu bir tarihtir 16 kasım. 16 kasım bir aşkın yeni yeni filizlenmeye başladığı,bir kundaktan beyazlar içinde çıkıp bem beyaz gelinliğin giyindirilemeyeceği- bir al yazmalı gelinin doğumudur. bir kalbi alt üst edecek kadar,yasak bir sevdaya mahkum edecek bir güzelin doğumudur 16 kasım. seneler geçtiğinde yuvasında apırcın edilen,yüreğinde güzellikleri yaşatırken,çile çekmeye mahkum edilmiş- bir meleğin dünyaya geldiği tarihtir 16 kasım. 16 kasım henüz bir tomurcukken solması için sevgiden mahrum bırakılarak kurumaya terk edilmiş bir yaz gülünün doğumudur. sevgiyi karlı tepelerde arayan,her buluşunda acı çektirilen bir kardelenin hikayesinin başladığı bir tarihtir 16 kasım. kısacası 16 kasım yaşanmaya başlayacak olan ölümüne bir sevdanın ilk tohumlarının atıldığı bir bahçenin topraklarıdır. 16 kasım kimisi için önemsiz bir tarih benim için ise doğum günümdür hiç bitmesini istemediğim bir hikayedir........ YILMAZ TOSUN
İbrahim Kıbrıs
16 Mayıs Pazar Batı Finlandiya/meliahti Sahili.
16 Mayıs 2010; Pazar, Batı Finlandiya/Meliahti sahili. Helsinki’de bir iç denizin kenarında, güneşi yiyorum, denize teras kızıl kayalıkların üzerinde. Saat 17.15. Geleli iki saati geçti. Güneş hâlâ tepelerde. Gideceği yok gibi duruyor iki saattir. İlk kez gölgeleri aratan bir sıcaklık var. Ağaçlar ha açtı ha açacağı iki gün geçti. Yapraklar şekillerini aldı çoğu ağaçta. Kavaklar önde gidiyor bu yarışta. İnsanlar erkekli kızlı, çoğunluğu bir başına, Özgürlüğün ve güvende olmanın simgesi kadınlar, bir başlarına bisikletleriyle gelip bembeyaz vücutlarıyla pay alıyorlar güneşten. Kısa ve karanlık kış günlerinin güneşsizliğini unutmak üzere düşlere dalıyorlar okudukları kitapların sayfalarında.
Recep Yağar
16 Mayıs
Vatan olur, millet olur, bayrak olur davamız, İşte bunun için, düşman ile kavgamız, Her on altı mayısta bir başkadır ovamız, Davul zurna çaldıkça, gençlerimiz coşuyor. Sarıoğlan ovasında bu gün bayram var, Dalgalanır ovamızda, şanlı bayraklar, Yağar mayıs yağmurları, sel olur çağlar, Daha canlı, daha diri, bak bu millet yaşıyor. Elden ele dolaşıyor, emanetimiz, Bu bayrağın üstünde, kemiğimiz etimiz, Hiç umutsuz olmasın, kahraman milletimiz, Bak Zeynep anam bile, bayrak taşıyor. Kurtuluşu yaşıyorum, şu gençlerin yüzünde, Umut dolu gözünde, derman dolu dizinde, Bak nasılda koşuyorlar, Atatürk’ün izinde, Ankara’ya varmak için, en son hızla koşuyor. Mayıs geldi yeşillendi, bahçeler bağlar, Davul sesleriyle yankılanır, karşıki dağlar, Erir dağların karı, sel olur çağlar, Türk Milleti engelleri, birer birer aşıyor. Bu milletin vatanı, bayrağı her şey, Türk’e saldıran düşman, beni dinle heyyy! Dört cephede sizleri, hırpalamıştık epey, Bu milletin inancına, bütün dünya şaşıyor. Bu yıl iki bindeyiz, savaş daha bitmedi, Türk’e karşı düşmanın, kini daha gitmedi, Size iyi bir ders verdik, bunlarda mı yetmedi, Seksen yıl geçti, hala bizimle savaşıyor. Kızlarımız mumlarla, çayda çıra oynuyor, Sarıoğlan’ın gençleri, oyuna hiç doymuyor, Bu coşkuyu gördükçe, içim dışım kaynıyor, İşte bu coşku, bu sevinç, yine tarih taşıyor. Yüce bayrak gelince, gururlanır ilçemiz, Bu gün bir başka ilçem, her tarafı tertemiz, Ay yıldızlı bayrak için toplandık hepimiz, Avşarım, çerkezim, türkmenim ne güzelde kaynaşıyor. Belediye başkanım geçer, halay başına, Çeker bütün gençleri, halayının peşine, Bu coşkuyu yaşamayanın, söyle burda işi ne, Erkeğimiz, kızımız, oh ne güzel oynaşıyor. Haydi gençler gidin, bayrağımı getirin, Atam Ankara’da bekliyor, alın O’na götürün, Anıt-Kabir’e varınca üzerine yatırın, Atam da bu günleri, görmek için yaşıyor. Bu sevgi ölürse, bayrak coşkusu biter, Yurdum viran olur, baykuşlar öter, Bayraksız yaşamak, ölümden beter, Bu millet işte,bu bayrak için yaşıyor. Hepimizde heyecan, tatlı mutlu bir sevinç, İhtiyarı, gençleri, hepsi diri, hepsi dinç, Ay-yıldızlı al bayrak, sensiz yaşanır mı hiç? Bayrağını alan gencim, Ankara’ya koşuyor. Hoş geldiniz sayın valim, hoş geldiniz misafirlerimiz, Atamızdan böyle gördük, başım üstü yeriniz, Size saygı ile bağlı, şu çarpan kalplerimiz, Sizi gördükçe Sarıoğlanlım, daha başka coşuyor. Her on altı mayısta, millet tekrar dirilir, Bize gelen misafire, elbet yemek verilir, Yufka ekmeğinin üstüne, etli pilav serilir, Pilav piştikçe, kazan taştıkça, millet coşuyor. Beştepeler bölgesi, buluşma yerimiz, Yılda bir kere böyle, şenleniyor yöremiz, Bu bayrağı taşımak, en büyük görevimiz, Gençlerimiz bayrağı, elden ele taşıyor. Türk gençliği diyor ki: Yaşasın Milletim. Feda olsun vatana, kanım, kemiğim, etim, Yaşasın al bayrağım, yaşasın cumhuriyetim, Türk Milleti, bu ülkü uğrun da yaşıyor. Recep Yağar 16.05.1996
Birol Hepgüler
(16) Zarif Palamut
Bu akşam,yine balık vardı rakıya hasret soframda. içmiyorum,bıraktım artık mereti, çok eski zamanlardan kalma, her günah gibi keyifli bir alışkanlıktı. Günah diye içmiyorum ama, banada günah oluyor, Balığa'da... Tuttum ayırdım kılçığından sıyrılıverdi bembeyaz etleri titreyerek göz kırptı bana uzandığı tabaktan. Ne rakı vardı ne sigara. şaşkın şaşkın baktım ot gibi yuttum odun gibi geçti boğazımdan sanki saman yedim, taş gibi oturdu mideme, çok zarif bir palamuttu. Ben balık yedim, balık zıkkım oldu... (25 Haziran 2002)
Necdet Erem
161 Mümkün Görünmüyor.
'Bir müminin ölmesi kadar Kolaydı yaşamak Korkmak aklıma bile gelmezdi' Dilemma/Tahir AKAY. Bir Mü-minin ölmesi kadar kolaydı yaşamak. Evet Mü-min Allaha ve ahirete olan iman ve inancı ile ne ölümden korkar, ne yaşamaktan sıkılır. Ölüm korkusu ile, hayatın anlamsızlığını, niçin yaşadıklarını bilmeyen, kem talih DÜNYA ESİR KAMPININ, zavallı İNANÇSIZLARINA SORMAK LAZIM. Hayat, TOZ PEMBE GÖRÜNSEDE, Hakikat maalesef ki öyle değildir. Bir üzüm yedirse, bin tokat vuran dünyada, inançsız yaşayanlara nasıl yaşadıkları adına, HAYRET ETMEKTEN KENDİMİ BİR TÜRLÜ KURTARAMIYORUM. Hele ÖMRÜNÜN EKONOMİK KISMINI BİTİRİP RİSKLİ ÇAĞINDA, HERGÜN KAZA, BELA, ÜLSER, KANSER, KRİZ, DEPRESYON Vs. TEHDİDLERİ ALTINDA AZAP ÇEKEREK çürümeyi yaşam zan eden zavallıları anlamak mümkün değil. Evet, iman güven ve mutluluk kaynağı olduğundan, inanan EYLENCE VE ALKOL ESİRİ OLMAYA İHTİYAÇ HİS ETMEZ. ÇÜNKÜ YAŞAM TİCARET, ÖLÜM ÜCRET ALMAK İSE! Kimden, Niye korksun? Neden ve niçin sıkılsın? Hayat her şeye gücü yetenin kontrolünde, İnananda O kudreti sonsuzun korumasında olduktan sonra. Kazanmak mutluluk. Kaybetmek elem ve hüzün olduğuna göre! İnanmayan ise yaşamak için, kalp ve kafasındaki ruhsal ebediyet feryadını, morfinlemekten, uyuşturmaktan his ve duygularını susturmaktan başka yol bulamaz. Morfinsiz, anestezisiz kalp ve kafa ameliyatı olamıyor ise, Sonunu unutmadan, Unutmaya çalışmadan, İNANÇSIZ BİR HAYATIDA MAALESEF MANTIK İLE YAŞANAMAK MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR.
Sait Yıldırım
17 Ağustos
En acısıdır Ayların Ağustos! Vede en yaslısıdır 17’si. Ölüm kokar sokaklar, tek şuurlu sözcüktür ”Sesimi dayan var mı ” Şuursuz ca yardım istiyenlerin kolanlar altında kaldığı anlarda …
Hasan Hüseyin Yılmaz
17 Ağustos
Kıyamet vaktiydi sanki Gölcük'te Yalova,Sakarya hepsi göçükte Yer sarsılıyordu yedi ölçekte İç içe girmişti denizle kara 17 Ağustos kapanmaz yara Sarsıldı hayatlar enkaza döndü Göçükler altında ocaklar söndü Tarifi imkânsız bir kara gündü Hem nasıl karaydı karadan kara 17 Ağustos kapanmaz yara Ne temel bıraktı ne binada kat Yürekleri yaktı acı hakikat Kimisi yaralı kimisi sakat Bir daha olmasın böyle manzara 17 Ağustos kapanmaz yara Anne babasını yitiren oldu Sokaklar öksüzle yetimle doldu Enkazlar altında hayatlar soldu Ortada kaldı hep fakir fukara 17 Ağustos kapanmaz yara Deprem değil çürük kolonlar yıktı, Demirden betondan çalanlar yıktı, İşinde harami olanlar yıktı, Ne bir iddia bu ne de iftira 17 Ağustos kapanmaz yara Kurtulan olsa da gülmedi yüzü Eşini oğlunu aradı gözü Anlatabilir mi Hasan'ın sözü Kırkbeş saniyede çöktü Marmara 17 Ağustos kapanmaz yara Hasan Hüseyin YILMAZ
Ali Emre Alan
17 Ağustos
Zaman gecenin bir yarısı Gözler uykuda ki; uykunun en derini en tatlısı Önce gecenin en derinini kapladı depremin sarsıntısı Sonra betonlardan duyuldu depremin çatırtısı Ölüm indi soğuk duvarlara bir gece yarısı Yıkılan kiminin gecekondusu kiminin kat kat binası Ocaklar yıkıldı, yürekleri kapladı ölüm acısı Bugün tarihlerden 17 ağustostur Uyan uykudan rüya değil, bu bir kabustur Ölüm çığlıkları ile sarsılır enkazlar Her tarafı kaplamış adi molozlar Kapkaranlık geceyi boğuyor duman ve tozlar Ağustosun sıcağında üşüdü yürekler Yıkıldı direk üstüne direkler Ölüm sessizliğini yırtıyor, sağ salim kurtulmak adına dilekler Marmara sel olmuş ağlar Acı taşmış yürekleri dağlar Bir tarafta sallandı Kocaeli Gece koynunda taşıyordu soğuk yüzlü eceli Bir taraftan sallandı Adapazarı Gecenin sessizliğini yırttı insanların ahu zarı Bir yandan sallandı Bolu Gözlerde endişe, gözlerde endişe dolu Bir yandan sallandı Düzce Karanlıktı daha da karar dı gece Sığmadı kabına Marmara Acı sığmadı ocaklara, sokaklara Demirden çimentodan binalar yaptılar Milletin ocağını başlarına yıktılar İlk fırsatta kaçmaya çalıştılar Yaptığı bina misali çürük şahsiyetler.. Herkesin başına gelir unutma ha aman! Depremdir, geleceği belli olmaz ne zaman O gece Marmara idi sallanan Daha dün de sallanmadı mı Van! 17 Ağustos Marmara depreminde hayatını kaybeden herkese Allahtan rahmet dilerim. Dileriz ki memleket olarak bir daha böylesi acılar yaşamayız... 17.08.2013
İkram Gökhan Akcebe
17 Ağustos
17 Ağustos gecesi Ayakta olanlarımız Hepsi birden yıkıldı. Saniyeler içerisinde, Bir anda yıkılanlar El ele verilip yapıldı. Daha dün gibiydi, On binlerden bize Acı hatıraları kaldı. Unutmayız demiştik! 17 Ağustos gecesini Bakın işte hatırlandı.
Şeyda Berkman
16.Yıllar geçiyor
Ne hoş. Tarlalarda kar var bu sabah ve ağaç gölgeleri hem soğuk hem loş... gri bir kuş kanadı titriyor gölgenin üstüne ve kar taneleri yapışıyor kabuklarına ağacın.. Bir yani beyaz,bir yanı gri kalmış gövdede biraz hüzünlü biraz neşeli gibi karışık... ,, üstüne yatasım geldi karın. sırtımı beyaza verip donasım... yavaş yavaş... gözlerim kutsal tastan dökülen gök tanelerinde yavaş yavaş ölesim... ,, seni unuttuğu için kalbimi kara gömesim var serinlesin artık diye damarları odacıkları karıncıkları artık huzurla uyusun diye can sızım soğutasım var tüm ovayı ,, kapa gözlerini geliyorum ocak,05 1424 01:13
Necla Kutlu
17 Ağustos
Gece üçü beş geçe Hergele atlardan Birkaçı Geçti odamdan Gözüme kaçtı yeleleri Gece üçü beş geçe Bilenmiş hallaç Toz ve moloz Yarıştı gecede Gün ağardı Kalbime sokak kaçtı Üçü beş geçe
Fikret Kuşçuoğlu
17 Ağustos Destanı
On yedi ağustos sabaha karşı Kül oldu umutlar ocaklar söndü Yalvarış yakarış titretti arşı Sel oldu gözyaşı ummana döndü İstanbul,Avcılar,Yalova,Gölcük Çürük binaların altında öldük Bir lokma ekmeği ikiye böldük Sel oldu gözyaşı ummana döndü İzmit,Adapazar geçilmez zardan Ayırdılar bizi anadan yardan Mahşer dedikleri farklı mı burdan Sel oldu gözyaşı ummana döndü Kolonlar kesilmiş göz göre göre Gencecik fidanlar serilmiş yere Nasıl isyan etmem böyle kadere Sel oldu gözyaşı ummana döndü Azrail ant içmiş defter dürmeye Yedi kardeş bir mezara girmeye Yürek dayanmıyor son kez görmeye Sel oldu gözyaşı ummana döndü Yalılar saraylar olmuş virane Ulusça ağladık kahrolduk yine Evler mezar olmuş sahiplerine Sel oldu gözyaşı ummana döndü Enkazın altında sesleri kısık Budanmış bebeler el ayak eksik Yaralı yürekler yüz yerden kesik Sel oldu gözyaşı ummana döndü Bağıra çağıra gitti nefesler Nihayet kesildi enkazdan sesler Acımız çok büyük bitmez yeisler Sel oldu göz yaşı ummana döndü Yıkıntıdan çıkmış cansız kollara Yaşlı gözler ile baktık yollara Tanrım sabır versin böyle kullara Sel oldu gözyaşı ummana döndü Er subay general koyun koyuna Ebedi uykudan nasıl uyana Hakkımızı helal ettik vatana Sel oldu gözyaşı ummana döndü Yürekteki yangın nasıl dinecek Giden sevgililer nasıl dönecek İçimdeki ateş nasıl sönecek Sel oldu gözyaşı ummana döndü Ey deprem şehidi cennetin nasıl Bu sonsuz kederle biz öldük asıl Anasız babasız kaldık velhasıl Sel oldu gözyaşı ummana döndü Kuşçuoğlu Fikret ağlatmış sizi Biraz duygulanmış uzatmış sözü Asırlar geçse de silinmez izi Sel oldu gözyaşı ummana döndü
Hüseyin Yanmaz
17/ağustos Anısına...
17 Ağustos 1999, Tam üzerinde 10 yıl geçti, Yüz yılda geçse, Bu acılı günü hiç kimse kolay kolay unutmaz, Daha dün gibi aklımızda,16 ağustos kızımın doğum günü, Evde herkes toplanmış,Tüm sevdiklerimiz bir aradayız,Bilemeyiz ki, Felaket bizleri bekliyor gece yarısı, Daha saat gecenin üçü, Bilemeyiz ki birazdan kıyamet kopacak, Oturduğumuz evlerimiz başımıza yıkılacak insanlar göçük altında kalacak, Bilemeyiz ki kaderimiz anlımıza yazılmış,Bilemeyiz ki yaşayacağımız günler buraya kadarmış, Çok büyük bir acıydı, Türki ye için hepimiz acılar içinde sabahlara kadar hem korku hem üzüntü hem de acılar içinde sabah ettik, Kimileri ağlıyor, Kimileri can çekişiyor, Her taraf yıkık ve hare be, Kimileri evde kimileri sokakta kimileri anne kucağında kimileri anne karnında bir sürü insan 17 ağustosu sabah edemedik. Kimilerini uykuda uyandığında bir kabus gibi uyandı, Belki de kimilerini uykuda yakaladı, Hiç haberi olmadan, O kötü felaketin kurbanı oldu. Binlerce insanımız göçük altında kaldı, Bu nasıl bir acıydı, İnsanları yetim ve öksüz anasın babasız bacısız kardeşsiz bıraktı, Böyle acı Allah hiç kimseye göstermesin, O karalı günde kaybettiğimiz tüm insanlarımızı Allah gani gani rahmet etsin, Mekanları cennet olsun, Kalanlara Allah sağlık versin, Bir daha Allah böyle kötü günler hiç kimseye göstermesin… Hüseyin yanmaz 16/08/2009
Meryem Şahin
17 Kasım Cumartesi Davetlisiniz
Çanakkale Şehitleri anısına çıkardığımız antolojimizin tanıtımı ve Zeytin Dalı Kültür sanat Grubumuzun 1. Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle düzenleyeceğimiz programımız 17 Kasım 2007 Cumartesi günü yapılacaktır. gündemi sıcak bir atmosfer olarak saran şehit kanlarının kokusu bu programımızın çok yerinde ve gerekli olduğu kanaatini uyandırmıştır. bu nedenle Çanakkale Şehitleri ile birlikte birebir yaşadığımız şu acı günlerin gencecik fidanlarını da anmak için duyarlı bütün arkadaşlarımızı programımızda görebilmeyi umuyor ve özellikle antolojide şiirleri bulunan şairlerimizle, grup arkadaşlarımızın katılımlarını önemle bekliyorum. şiir okumak isteyen arkadaşların özelime bildirmelerini rica ederim. program harici söz verme imkanı olmayacağını belirtir saygılar sunarım. bütün şehitlerimizin ruhu şadolsun. Yer: Beyazıt Devlet Kütüphanesi Tarih: 17 Kasım 2007 Cumartesi saat: 13.00 - 17.00 arası KATILIM ÜCRETSİZDİR
Ali Cemal Ağırman
17 Ağustos Düzce Depremi
17 AĞUSTOS DÜZCE DEPREMİ 17 AĞUSTOS 1999 DÜZCE DEPREMİ FERYAT FİGANIN ACININ ARŞA YÜKSELDİĞİ KARA GÜN 17 ağustos Düzce depremi Yakmıştı yürekleri Yerle bir etmişti, tüm evleri,daireleri Deprem yutmuştu adeta tüm şehri Ayırmış tı biri birinden sevenleri Kedere, yasa, göz yaşlarına gark etmişti Ulus olarak inan bizleri. Kimi verilere göre 17 bin Kimi verilere göre 25 bin ölü Yüz bin yaralı Ulus ayakta,! ! ......................... Korku, deşehşet ölü sayısı Her saniye, her dakika artmakta Kabuslar yaşanıyor, ciğerler yanıyor Yürekler kanıyor, Koşmuş halk yardıma Kadın kız çocuk demeden Yaralar sarılıyor. Sahipsiz cenazeler kokuyor. Binalarının enkazları altında İmdat, çığlık sesleri yükseliyor Kol bacak, kafa kopmuş vaziyette çıkıyor. Bir Kerbela vakası, bir acı yaşanıyor 17.Ağustos, Aklın mantığın, izanın durduğu Vicdanların sızladığı, İnsanlığın ağladığı Göz yaşlarının oluk,oluk aktığı kanadığı gün 17.Ağustos! ! .. Ocakların söndüğü,taze körpe bebeklerin Can çekiştiği, o gece evlenip, kınalı elleri ile Mutluluğa koşan kalpleri ile Gerdeğe giren gençlerin, ölüme gittiği gün 17.Ağustos, Allah, Allah, seslerinin yükseldiği Feryat, figan, acı göz yaşı korku, Çaresizliğin kimsesizliğin dehşetin Arşa yükseldiği Mahşerin dolu, dolu yaşandığı gün ======ÜZGÜNÜM============== Allah bir daha öyle bir gün yaşatmasın.. Geçmişini unutan kaybetmeye mahkumdur.. Unutmayıp sürekli hatırlayıp ders çıkartanlar daima kazanırlar.. ULUSUMUZUN TÜM İNSANLIĞIN TEKRAR BAŞI SAĞ OLSUN DİYORUM ÖLENLERE ALLAHTAN RAHMET, YARALILARA ACİL ŞİFALAR DİYORUM YILLAR GEÇMESİNE RAĞMEN HALA O TRAVMAYI KORKUYU YAŞAYAN CANLARIN OLDUĞUNU BİLİYORUM GERİDE KALAN SEVENLERE SABIRLAR DİLİYORUM SAYGILARIMLA 17.AĞUSTOS. 2008. ____ŞAİR 67_____ ALİ CEMAL AĞIRMAN
Muharrem Dalkıç
17 Aralık Sahte Müslümanlar Günü
Bir eliniz yağda bir eliniz balda daha doymadınız mı Siz varlık içinde vatandaş geçim derdinde duymadınız mı Sahip olmadığınız ne kaldı ülkede daha soymadınız mı 17 Aralık Sahte Müslümanlar Günü bunu hatırlamadınız mı ……………………………………………………………… Her gün Müslüman kanı dökmekten bıkmadınız mı Suçsuz insanları cezaevi koğuşlarına tıkmadınız mı Sivas ‘ ta günahsız masum insanları yakmadınız mı Müslümanlığınızdan insanlığınızdan daha utanmadınız mı ……………………………………………………………… Tarih mutlaka bir gün torunlarınıza bunu hatırlatacak Belki böyle bir neslin çocukları olmaktan utanç duyacak Tarih yanlış yapanları ve yandaşlarını asla unutmayacak 17 Aralık Sahte Müslümanlar Günü tarihe ışık tutacak ……………………………………………………………… Muharrem Ezberbozan bu günü ömrünce unutmayacak Türk yargısı sizden bir gün hesap soracak Tarih bu hatalarınızı kayıp hanenize yazacak 17 Aralık Sahte Müslümanlar Günü sizi hatırlatacak 17 Aralık 2015 Derince / Kocaeli Yazar : Muharrem DALKIÇ Bir Şair Muharrem Ezberbozan Şiiri
Gürcan Günay
17'nin Hikayesi
Bir Salı akşamıydı düştü kalbe cemre Saat on altıydı, yaşı henüz on yedi Yürek derin bakışlarda vurgun yedi Çocuksu gözlerinde yakamozlar Saçlarında tel tel Ekim güneşi Yüzü ışıl ışıl ay gibi gencecik tay gibi Gözlerinde aşka davet, yaşı henüz on yedi… Bir Salı akşamı alevlendi içimde kor Çocuk bakışlarında masum kurşunlar Vuruyordu can evimden bir bir Bir Salı akşamıydı, aylardan Ekim O bakışlarda tutuldu lal oldu dilim Çıra gibi yandım eridim yağ gibi Derin derin o baktı… ben baktım! Saat on altıydı, yaşı henüz on yedi… O ne güzellik ne can alıcı bakış öyle O çocuk yüreğinle bu nasıl yakış böyle Aylardan Ekim, günlerden Salı Alevlere teslim bedenimin her yanı Karşımda o güzel yüz, o tatlı tebessüm Sordum kendime “Bu güzeller güzeli kim? ” Aşk yüreğimde sanki bin kanatlıydı Aylardan Ekim, günlerden Salı Yaşı henüz on yedi, saat on altıydı… O bir yavru ceylan, ben yaralı aslan Koştum peşinden yüreğim aşka susamış Dedim: “Ey güzel, gel bağrıma yaslan! ” Al al yüzüne vurdu mahcupluğu Titredi gözleri birer ürkek kısrak gibi Yüreğine sanki kor düştü Leyla’nın Aylardan Ekim, günlerden Salı İlk o gün aldı gönül aşka daveti Saat on altıydı, yaşı henüz on yedi… Tuttum o ince elinden erirken içim Gözlerim ona, o benden uzaklara daldı İkimizin de aklında bir soru işareti kaldı Günler günleri kovaladı aylar ayları Korlar içinde yanarken ben tenhalarda O bir kelebek gibi özgürdü havalarda Bir gün vardım yanına aşk yorgunu Günlerden Salı… aylardan Nisan… Sordum: “Nedir sence aşk, ey can? ” Vardı elbet kendince bir bildiği Vardı olmasına da, aşk nedir söylemedi… Saat on altıydı, yaşı henüz on yedi…
Erdal Ceyhan
17 Nisan –Köy Enstitülerinin Kuruluşu
KÖY ENSTİTÜLERİ EFSANESİ 17 Nisan demek uyanmak demek, aymak demek Bir yurdun öğretmenlerini okula çağırmak demek İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel,İsmail Hakkı Tonguç elele Çağırdı yurdumuzun zeki ilkokul mezunlarını eğitime. Atatürk,ölmeden önce uyanık çavuşları göreve çağırdı Hepsine görev verdi, eğitmen olarak köylere atandı. Köy Enstitüleri 17.Nisan 1940’da yasayla açıldı Projeye M. Eğitim Bakanı olan H.Ali Yücel arka çıktı. Koskoca Osmanlı Devleti yıkılırken okuyanı yüzde beşti Cahiliyet yüzünden koca bir devlet 600 yıl sonra göçtü. Yeni Cumhuriyetin büyükleri bu durumu gördüler Aydın bir dünyanın temellerini Enstitülerle ördüler Her şeyden önce bir öğretmen köyü bilmeli köye gitmeli Köyden gelmeli ama bilgisiyle köylüye önderlik etmeli Köylerden,sağlam uyanık kız ve erkek çocuklar toplandı Yurdun her yanında 21 Köy Enstitüsünde eğitim başladı. Eğitim başladı diyoruz ama, okul yok yatacak yer yok Bu kadar yoklukta gençler için yapacak iş elbette çok Hepsi de kollarını sıvadı, okullarını yeniden yaptılar Çevresini cennet gibi ağaçlarla süsleyip donattılar. Başta İsmail Hakkı Tonguç başusta her yere yetişti Öylesine sevildi ki, başı göklere erişip arşı alayı geçti. Tam 21 Köy Enstitüsü yurdun her yanında sıralandılar Türkiye’nin dört bir ucunda iri inciler gibi yer aldılar. Kızılçullu, Kepirtepe, Aksu, Arifiye, Beşikdüzü, Cılavuz Çifteler, Dicle, Düziçi, oldular Köy Enstitüsüne kılavuz. Arkasından Gönen, Hasanoğlan, İvriz, Akpınar, izledi Akçadağ, Ortaklar, Pamukpınar ben de varım dedi. Pazarören, Pulur adeta hepsi de birbirleriyle yarıştılar Savaştepe de her yerde uygarlıkta birbirlerini aştılar. Hocaları: Ş. Tekben, H Arman..bu okulları sevdiler Yıllar içinde öğretmen yetiştirmeğe kendilerini verdiler. Nice canlar yetişti,yurdun dört bir yanına dağıldılar Köylerde kalıp,kendi gibi köy çocuklarını okuttular. Onlar sadece öğretmen değildi, her sanatı kaptılar Tarımcılık, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik yaptılar. Köyde, önder oldular her şey onlardan sorulurdu Terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık çok az bilinirdi. Marangozluğu,müzik aletleri çalmasını öğrettiler Yiğittiler, yurdun hiç gidilmemiş köylerine gittiler. Sanatta da birinciydiler,Aşık Veysel öğretmenleri Saz, mandolin çalmak, tiyatro yapmak dertleri. Nice nice değerli büyük, insanlar yetiştirdiler Hem ellerine marifetli, hem de aydın kişiydiler. İş içinde eğitim ilkesi burada uzun yıllar uygulandı Sonra ağaların şikayeti üzerine bu okullar kapandı Tam 14 yıl bir efsane olan bu okullar yıkıldı gitti Yerine öğretmen okulları kuruldu ama devrim de bitti. Atatürk’ün düşüncesi kaldı yobazlık yüzünden yarım Bu yüzden ben eğitim tarihine biraz da utançla bakarım. Mahmut Makal, Mehmet Başaran, yetişen o insanlar Talip Apaydın, Fakir Baykurt ve nice nice aydınlar Şimdi eski okullarını her 17 Nisan’da ziyaret ederler “Bu duvarları biz ördük, bu ağaçları biz diktik derler” Evet onlar bir vatan inşa ettiler,emanet edip gittiler Bazıları da emanete hepten hiyanet edip içine ettiler. Daha başka söyleyecek söz mü var Atatürk’den ne kaldı Devrimlerden ne kaldıysa yobazlar onu da elimizden aldı.
Mükerrem Kalkan
17 Şubat
17 Şubat sabahı güneş bir başka doğuyordu Kelkit’e bir başkalık vardı bu gün nice badirelerden geçti bu kent yıkılmadı, yıkılmayacaktı da biliyordu vatan olmadan namusun olmayacağını özgürlük genlerinde saklıydı bir nefeste yok edecekti bütün kara bulutları güneş yürekten gülüyordu Kelkit’e değişecekti kara talihi kıracaktı zincirleri bir bir mağrur bir kartal olacaktı semada zaman durmuş asude bir sessizlik kaplamıştı her yanı fırtına öncesi sessizlik sanki… bir tercih yapacaktı ya esareti kabul edecek ya da ölecekti zaten esaret ölmek demekti tek yürek oldu Kelkit bütün gücüyle vurdu düşmanın göğsüne hançerini tarihe ak bir sayfa açtı hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı artık yıldızları gök kubbeye mıhladı karanlıkları aydınlatmak için bir başkalık vardı bugün güneş bir başka doğuyordu Kelkit’e
Ebubekir Sıddık Künden
17. Yaş
17 sene geçikmeli başlamıştı hikayemiz, Ya yanlış zamandı yada yanlış mekandı hayatlarımız. Kısmetsizmiydi bahtımız kapalımıydı şansımız, Hayatımız boyunca bir dengimizi bulamamışız. 17 senelikti bu hasret bu özlem, Kimse bilmezdi kime bu hasret kime bu özlem. Aslında biliyorumki yarına bu hasret, sevgiye bu özlem, Ama bilmiyorum değermi hakedermi, sevgiyi bu özlem.
Necdet Erem
172 Dİn
Din insana kıymet, hayata yaşanmaya değer anlam, insan onuruna yakışır düzen ve disiplin kazandırıp, melekler ile yarıştıran, insan ve insanlığın önünde ölümsüzlük kapısını açıp, ölümün öldürüleceği, ruhun ebediyet ülkesine davet edildiği ilahi yolun adı. İnsan ruhundaki ebediyet arayışına ilahi muştuyu veren, Yaratıcının insana sunmuş olduğu dünya ve ahiret hayatının kurtuluş reçetesinin adı ve değişmeyen adresidir.
Bedrettin Keleştimur
17.Uluslararası Hazar Şiir Akşamları
17.ULUSLARARASI HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları Türkiye’nin ve Türk Dünyasının en uzun soluklu, en kapsamlı ve ‘en’leriyle bu milletin genlerine en uyumlu bir edebi organizasyon! Her şeyin ilki veya başlangıcı anlamlıdır. Orada, bir faaliyetin kökleri vardır. Köklerin üzerine bir gövde üzerine dal ve budak salışı vardır. Bu fikrin manevi mimarı tabii ki, Şener Bulut kardeşimiz… Biz ona ve arkadaşlarına, bu davanın ‘vefalı, fedakâr, çilekeş dostları…’ diyoruz. Ve şehrimizde görev yapan Valilerimiz; Lütfullah Bilgin, Osman Aydın, Dr. Kadir Koçdemir, Muammer Muşmal ve şimdiki Valimiz Muammer Erol Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına yürekten destek vermişlerdir. Şüphesiz ki; şiirin, sanatın, edebiyatın ve bu gibi sosyal organizasyonların devamında, şehrin müşterekliği çok önemlidir. Elâzığ Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu’nun 2004 Mart ayından günümüze gelinceye kadar göstermiş olduğu ‘sıcak tavır…’ her türlü takdirin üzerindedir. Fırat Üniversitesi hakeza… Prof. Dr. Eyüp G. İsbir, Prof. Dr. M. Hamdi Muz ve Prof. Dr. Fevzi Bingöl (iki dönem) isimleri bütün bu organizasyonlarda hayırla yâd edileceklerdir. Başta ETSO olmak üzere şehrin sivil toplum örgüleri o kadar candan, içten ve yürekten bu kutlu yolculuğa sarılmışlardır. Velhasılı Elâzığ’ın yüzünü bütün Türkiye’de, Türk Dünyasında, gönül coğrafyasında ağartan ‘marka…’ bir organizasyon! *** *** *** Bir kutlu yolculuk dedik, Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları için… Bizlere, Gaspıralı İsmail’i, Yusuf Has Hacip’i, Kaşgarlı Mahmut’u, Ali Şiir Nevai’yi, Bilge Kaan’ı ve Orhun Kitabelerini, Ahmet Yesevi’yi, Yunus Emre’yi ve daha nicelerini bir anda hatırlatan her şeyiyle devasa bir faaliyet… Böyle bir faaliyetin yanında olmak, ona gönül vermek, hizmetkârlık yapmak bir kutsi görev olarak görüyorum. Sadece, ‘kültürün yani irfanın taşıyıcısı dil…’ *** *** *** Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının ilki, Fikret Memişoğlu anısına yapılıyordu. Daha sonra; Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Cenani Dökmeci, İshak Sunguroğlu, Harputlu Şair Hacı Hayri Efendi, Fethi Gemuhluoğlu, Ahmet Kabaklı, Nüzhet Dede, İsa Yusuf Alptekin, Şeref Tan, Bahtiyar Vahapzade, Elmas Yıldırım, Mağcan Cumabay, Cengiz Aytmatov ve Necip Fazıl Kısakürek isimleri edebi şölenlerde haklı olduğu ‘zirvelere…’ taşınıyorlardı! En yakınımızdan tutunuzda, Türk Dünyasının en müstesna isimleriyle tanış oluyorduk! Tarih bizleri, edebi ve kültür zenginliğimizle buluşturuyordu. Elâzığ bir anda ismiyle, Balkanlarda, Kafkaslar ve ötesinde maşeri vicdanımızda layık olduğu yere oturuyordu. *** *** *** Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarını bizler öncelikle, ‘güldestelerle…’ tarihe ve geleceğe en güzel miras olarak bırakıyorduk… Güldesteler şöyle bir incelendiğinde, son yirmi yıl içerisinde onlarca şairin, Harput’la ilgili birkaç kitap hacminde olacak zenginlikte ‘şiirler yazdıklarına…’ şahit oluyoruz. Ve diyorum ki, şairler bu şehrin/veya bu coğrafyanın gönül mimarları/ ruh doktorları ve en samimi, bu şehre en meftun şairleri… Şairin, milletine sunduğu ‘hikmet cevherinde…’ nutku ilahi olarak da telaffuz ettiğimiz söz billurcukları vardır. *** *** *** Bu yıl 17.si yapılacak Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları’na şimdiye kadar; Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, KKTC, İran, Kosova, Romanya, Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Altay Özerk Cumhuriyeti, Kırım, Batı Trakya, Gagavuzya, Doğu Türkistan, Kerkük’ten şairler, yazarlar, edipler, mütefekkirler geliyorlardı… Elâzığ’da bir kutlu ‘otağ…’ kuruluyordu. Elbette bunun adına/ şanına/ ismine Türk Dünyasının ‘edebi sofrası…’ ses ve söz meclisi, irfan kurultayı vs. diyeceğiz. Şairlerin geçeceği yollar riyadan ve gösterişten uzak tamamen ziyalı bir yoldur! ... Doğu ve Batı’nın kesiştiği durakta, Harput’un olması ne kadar güzel! Tarihi buluşturan şehrin asrımızda oynadığı rol bizlere gelecekten muştular sunuyor… *** *** *** Bu yıl 17.si yapılacak olan Uluslararası Hazar Şiir Akşamları; Bir ayağı Ankara’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TİKA, Atatürk Yüksek Kurumu, TÜRKSOY, Avrasya Yazarlar Birliği, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı’ndan oluşuyor… Elâzığ’da, şehri birleyen/ derleyen/ kaynaştıran tarihi format; Elâzığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, ETSO, EMK, FHGC ve şehirdeki bir o kadar sivil ve gönüllü kuruluşlar… *** *** *** İsmini bizatihi şair Elmas Yıldırım’ın teklifiyle Gazi Atatürk’ün verdiği eski adıyla ‘gölcük…’ günümüzde ideal adıyla, ‘Hazar Gölü’ bu yıl, tekrar şairlerini serin esintilerle dalgaların gün boyu okşadığı kıyılarında, bir gurup vakti ağırlayacak! Tarihe bir daha yürek dolusu selamlarla yolculuk yapılacak… Daha dün Hazar, kimleri ağırlamadı ki? Kimler bir ahde vefa borcu yerine getirilerek anılmadı ki! Cengiz Aytmatov’un Elâzığ’a teşrifleri tarihi bir olaydı… Hazar, geçen 17 yıl içerisinde unutulmaz destanlar yazılıyordu.. Bunu nasipse bugün yenileri takip edecekler… *** *** *** Uluslar arası Hazar Şiir akşamlarında; dünden bugünlere kadar içimizdeki aydınlarda anıldı, hatıraları birlikte yâd edildiler. Türk Dünyasının yetiştirdiği müstesna şahsiyetler Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle Elâzığ’a taşındı… Bu yıl, bir müstesna isim, Rahmet Mekân Necip Fazıl Kısakürek anısına ithaf ediliyor. Bir neslin üzerinde tesirleri ve hizmetleri olan bir şahsiyetin bütün yönleriyle Elâzığ’da anılması ve hatıralarının dile gelmesi elbette ki bir vefa borcudur. *** *** *** 2009 yılının 25-28 Haziran tarihlerinde, Elâzığ Hazar’da ‘edebi sofra’ kurulacak… Elâzığ farkını bir daha bütün Türkiye’ye anlatma fırsatını yakalayacak. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının bir farklı formatı var… O formatta, Elazığ Valiliği, Belediye Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, ETSO ve şehirdeki diğer gönüllü kuruluşları müşterekliğini yansıtıyor… Elâzığ Valisi Muammer Erol’un, 2009 Ocak ayından itibaren bizatihi Başkanlığını yürüttüğü bir seri toplantılar bir dantel gibi faaliyetin örgüsünü meydana çıkarmıştır. Ne diyoruz; az gittik, uz gittik dere tepe düz gittik bir ulvi gayeye kenetlenerek şehri, şehrin insanını bütün Türkiye’ye ‘marka…’ olan Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına yüz akıyla taşındı… Bugünden itibaren gayri merhaba diyorum… Şiirin ve Sanatın Şehrine tekrar merhaba diyorum… *** *** *** Bu yıl Türk Dünyası Hizmet Ödülünü, kendilerini bu coğrafyaya adayan abidevi şahsiyet Turan YAZGAN Hocaya veriliyor… 2003 tarihinde Elâzığ’da, Günışığı gazetesinin başlattığı bu ulvi ve kadirşinas yolculuk kâh kendisini Yavru Vatanda, kâh Ata yurdunda, kâh Evladı Fatiha’n Yurdunda buldu! Ve şimdi bir gönül erenine, coğrafyanın alperenine, onun yıllar boyu verdiği hizmetin ulviliğine yöneliyor; 2008 yılı Türk Dünyası Hizmet Ödülünü, Prof. Dr. Turan YAZGAN Hocamıza veriyoruz… O ödül, Türk Dünyasına taşan bir büyük hizmetin izdüşümünde elbette ki daha da anlamlı olacaktır. *** *** *** 17. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları bir öncekiler gibi aynı akıcılığa, benzer aksesuara sahip olacağını daha şimdiden söylemek isterim. Elâzığ Akgün Otelinde misafirlerin tanışma kokteyli… Burada bir serbest kürsü kurulacak… Coğrafyamızdan Elâzığ’a yönelen o tatlı esintilerle baş başa kalacağız… Sonrasında, ‘şairler yürüyüşü…’ Dağların omuz omuza verişindeki misal gibi… Bir şuur yürüyecek, bir fikir ve ideal yürüyecek… Elâzığ Öğretmenevi Önü, tarihi günlerinden birini daha yaşayacak… Burada, misafirlere ‘hoş geldiniz…’ sefalar getirdiniz denilecek… Ak yüzler adına sohbetler olacak… Program bir su gibi kendi mecrasında akacak… O akışta, Üstat hatıralarıyla ‘bilge kişilerce’ anlatılacak… Ve Erkan Oğur konseri sahne alacak program çerçevesinde… Anadolu Dergiciliği Elâzığ’da ilk defa Türkiye’nin gündemine taşınmıştı… Kültür ve Turizm Bakanlığının Anadolu Dergilerine sıcak bakışları alkışlanmıştı, o yıllarda! 2009 yılının Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları programında öncelikli olarak, ‘dergi paneli…’ Türkiye’nin gündemine bir daha taşınacağına inanıyorum. Anadolu Dergileri için bizler bu coğrafyanın ‘irfan ocakları’ dedik. O ocaklar bizim kültürümüzü nesiller arasında köprüler kurarak yaşatan ‘bozkırlara can veren ırmaklar’ olarak da tanımlayabiliriz. Türk Şiirini ve Dergiciliği birlikte konuşacağız… Ve 17. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarıyla birlikte Türk Dünyasının dört bir yanından gelen misafirleri İlçelerimizde; Ağın’da, Keban’da, Baskil’de, Sivrice’de, Karakoçan’da yapılacak çok önemli oturumlarla tarihe bir daha iz bırakacak… Prof. Dr. İskender Pala’nın sunumuyla gerçekleştirilecek olan, “şiirin Sultanları resim sergisi…” öyle inanıyorum ki, uzun yıllar konuşulacaktır… Ve Eski Hükümet Konağımızda bu önemli sergiyle bir güzel açılışla şehrin insanına bir daha merhaba diyecektir. Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Prof. DR. Mustafa İsen Beyefendinin Oturum Başkanlığını yapacakları, “Hatıralarla Necip Fazıl Kısakürek Paneli” inde, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. İbrahim Kavaz(milletvekili) , Abdurrahman Şen, Prof.Dr. Mehmet Törenek, Mustafa Miyasoğlu, Mehmet Kısakürek, Doç. Dr. Galibe Hacıyeva, Eşqanә Babayeva, Razil Veliyev, Mesud Aktar bizlere çok özel duygularını ve hatıralarını aktaracaklar şüphesiz ki… Ve Hazar Gölü kıyısında tarihi zirve program; 17. uluslar arası Hazar Şiir Akşamları… Elâzığ’dan, Türkiye’den ve Türk Dünyasından gelen şairlerimizin ‘söz sohbeti…’ veya ‘gönül muhabbeti…’ diyebileceğimiz bir tatlı esinti… [email protected], [email protected]
Necdet Erem
171 YOLCULuK NEREYE
Soruyorsun yolculuk nereye, Herkes geldiği yere dönerken sen nereye gittiğini sanıyorsun. Herkesin gittiği yerden başka bir yere gitme şansın varmı? . Evet, gidiş herkesin gittiği yer olan senin geldiğin yere dönüşündür. Önemli olan oraya nasıl gittiğin, ve ne götürdüğündür. Bence nereye gittiğinden çok nasıl gittiğini ve ne götürdüğünü kendine sorsan daha iyi bir iş yapmış olursun.
Halil Şakir Taşçıoğlu
173 Dersim'iz Dersim
Su gibi ezberledik şu dersimiz “Dersim’i.” Diğer derslerimizden geçmiştik nasıl olsa(!) Kök boyayla boyanmış, hiç solmuyor resimi... Vükela ne yapardı öyle erkenden solsa? Halka kuş gösterirken cep boşaltırmış gibi, Askerlik çıkarmışlar hem kredi kartıyla! Dersim’le uğraşırken çıkmış ordunun dibi, Artık vatan sevgisi ölçülüyor tartıyla... Bundan böyle dağları bakanlar bekleyecek! Bilmem partiler aday bulabilecekler mi? Hem “yan gelip yatmadan” hedefi dekleyecek! Bakalım karda buzda kalabilecekler mi? Belki bütün dağları tatil köyü yaparlar! Şakilerde vazgeçer zevkten pay kapmak için. İnde sürünmektense havuzlara saparlar, Mayınla uğraşmazlar bol tatil yapmak için… Bir de“vicdani ret” var, geri kalanlar tamam! Maksat, kutsal vatanın çıkarmak ya suyunu! Nasıl da oynuyorlar billahi anlatamam... Nereden kaptık bilmem biz bu kıvrak oyunu? Zaman, özür zamanı, hassas olalım hassas! Dedemiz için özür, hatırasına tazim... Mücerret olmasa da varsın olsun müşahhas! Dünyayı kendinize güldürmeyin azizim... Ermenilerden özür dilemedik mi yani? Hepimiz Ermeni’yiz deyip yürünmedi mi? Dersimli’lere özre gelince malayani… Bir deyin böylelikle ayak sürünmedi mi? Buradaki gayeniz Ata’yı taşlamaksa, Hiç boşa uğraşmayın, ona gücünüz yetmez! Tam bir asır geriden yeniden başlamaksa O külüstür aklınız bir adım öne gitmez Değerlendirilmeli, her vak’a zamanıyla. Eski defterler açmak müflis tüccara mahsus… Karıştırılmamalı, saplar hiç samanıyla! Suçu suçluya sorun, bu çok nazik bir husus… Antalya–2011/11 TDK: malayani: manasız, faydasız, boş söz vükela: vekiller, nazırlar deklemek: nişan almak
Sibel Öner
17 Yaşında
Bir başkadır dünya 17 yaşında Tazecik beyinler Körpecik bedenler Herşey toz pembedir İlk kıpırdanışlar başlar kalpte Okul sıralarındaki arkadaşlıklar Ve başlamadan bitiveren Samimilik 17 yaşında Bazen en ufak tartışmada Kararır sanki dünyası Yaşam anlamını yitirir Ve sonra.... Biri biterken yenisi başlar Yeniden canlanır dünyası Hayat dolu mutlu insanı Her zaman hep 17 yaşın meyvası Sibel ÖNER
Işık German Ersoy
173. Genel Kültür Yarışması..10 - 16.04.2017
- 2017 - YGS 1. si nerelidir...? 1. İzmir 2. Bingöl 3. Ankara 4. Rize 5. İstanbul 6. Malatya
Necdet Erem
174 İNTİKAM KILINCı
İntikam kılıcı, hırs kalkanını kullanan yenilmekten kurtulamaz. Zafer, sevgi süngüsünün ucunda, saygı tankının kulesinde, fedakârlı ve hoşgörü atomunun fünyesindedir. En tesirli silah, SABIR. En büyük servet, SEVGİ. En güçlü dost sabır silahını kullanacak İRADE, Sevgi servetini Paylaşacak GÖNÜL ZENGİNLİĞİ’dir.
Hacı Ali Kılıç
.۩ ۞ ۩ KaDıN ۩ ۞ ۩
...Bir kadın,bir anne,bir dost ve birde arkadaş dost o kadar az bulunuyorki zamanımızda belkide şart`lardandır belki,belki başkasına göre bizlerde dost olamayız bir annede belirli bir müddet sonra ya aramızdan zamansız ayrılır gider veya bizler evlenir çoluk çocuk sahibi oluruz ve annelik sevgisini tam olarak tadamayız ve arkadaş bu ntelik günümüzde o kadar yabancılaşmışki belirli bir süre sonra bu bağın zaman arkadaşlığı olduğunu kanıtlanr yaşamımızda bu bağ kalsada çok nadiren yaşıyor,lakin bir tarafın yanlış hata veya değişiminden dolayı bu uzun ömürlü olmuyor. ilk başta belirttiğim gibi nitelikleri,şıkları hatırlarsanız dost,anne,arkadaş ve kadın diğerlerini aklımız aldığınca anlattık ve geriye kadın kaldı evet(KADIN) aslında bütün sayılanların onda bulabilmek aramak veya bulmak mümkün. veya ben kendime göre öyle düşünmekteyim. kadın evet kadın ana,kadın yâr ve ona söylenen sıfattır ama birşey daha eklemek gerekirse bir çiçek anında solan suyu havası eksik kalınca solan bir varlık. şimdi sıfatlandırmaları bir kenara bırakıpta olmasını, istediğimiz olunması gereken ve herkesin hayal ettiği bir özlem gerçekten muhtaç olunan,mutlu olunacak bir gerçektir. bir kadın o kadar muhtaç olunan,saygı duyulması gereken bir varlıktır. yanında mutluluk duyulan,sevgi duyulup sevgisini esirgemeyen bir kadın bir anne bazen şefkâte muhtaç bir çocuk,duygulandığında gözyaşına bile kıyılamayan bir değer ve hepimiz insanız bazen büyükte olsak zayıf ve sevgiye muhtaç olduğumuz o kadar anımız olur`ki,işte o anımızda bir annenin,bir arkadaşın bir dostun gereksinimini tek başına karşılayabilecek o kadındır. bu ihtiyacı hayatta kendi adıma en çok hissedenlerden biriyim erkeğin zorlukları aşmasının en kestirme yoludur ve onun adıda kadın ve ona duylan sevgidir. işte o zaman dış etkenler ne aileye ne eve girer. velhasılı kadın dost`tur,bazen sarılabileceğin bazen sözü dinlenen kadın bazende en iyi bir arkadaştır,hemde nereye gidersen git seni asla yalnız bırakmayacak arkadaş hastalığında başında senin için kaygılanan,üzülen ve mutluluk sevinçlere ortak ve layık bir arkadaş. kadın beraber olduğunda zamanın geçmesini istemediğin sonsuza kadar,ölüme kadar ayrılamayacağın güzel bir varlıktır. ve kadın bir çiçektir,kadın anadır,dosttur arkadaştır. ve zarif hassas bir varlıktır eğer onu çiçek olarak farzedebiliyorsanız lütfen bizlerde arı olalım,hak eden her varlığa saygılar ve sevgiler olsun.. ali kılıç
Necdet Erem
178 CAN ALAN CAN VERMEDiKÇE
CAN ALAN CAN VERMEDİKÇE ADALET TECELLİ ETMEZ. HAK YERİNİ BULMAZ. CİNAYETLERİN ADI ARKASI KESİLMEZ. İnsan Allah c.c. en güzel bir biçimde yarattığı (tin süresi 4) ve yaratılmışların en şereflisi olarak tanımlanan bir varlıktır. (İsra süresi 70) İnsan doğuştan bazı haklar ile donatılmıştır. Bunlar; en başta hayat hakkı, mülkiyet hakkı, eşitlik ve hürriyet hakkı İslamiyet insan haklarını ve bilhassa yaşama hakkını kutsal olarak ele almış, bu hakları korumak için bir takım kurallar koymuştur. Haksız yere insan hayatına kast etmek yani adam öldürmek ve kan dökmek hem dinimiz İslam fıkhında dünya ve ahiret cezayı gerektiren KEBİRE (BÜYÜK) günah; Hem medeni, gayrı medeni bütün dünyada ağır cezayı gerektiren büyük bir suçtur. BİR İNSANI ÖLDÜRMEK, BÜTÜN İNSANLIĞI ÖLDÜRMEK GİBİDİR. Yüce Rabbimiz kur'anının on yedinci suresi olan Maide suresinin yetmişinci ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur.. "Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi (insanı) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin (insanın) yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" Muhabbetten yaratılmış olan şefkat Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz s.a.v. Birbirlerinden insan öldürerek hasım haline gelmiş insanlar arasındaki KAN DAVALARINI BİLE VEDA HUTBESİNDE kaldırıp hukuk dışı, nefsi müdafaa dışında cana kıymaları, "Ashabım! " "Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.” Diyerek bütün insanlığa barış ve kardeşliğin kan akıtmakla değil, akan kanı durdurmak ve kurutmakla temin edilebileceğini bütün dünyayı adalet, fetanet, şefkat ve muhabbetine hayran bırakmıştır. Başka bir hadisinde "kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava kan davasıdır." buyurmuştur.(Buhari, rikak 48) Dolayısı ile şahsi intikam ve kan davası gütme de aynı şekilde yasaklamıştır. Kan davası gütme, cahiliye dönemi adeti olarak görülmüştür. Bütün dinlerin ve hukuk sistemlerinin, özellikle adı silm, yani selamet, esenlik ve adalet kökünden gelen rahmet dini olan İslamiyetin beş ana hedefinden biriside insan hayatını (canı) korumaktır. Bu, insanın ve insanlığın sorumlu olduğu en önemli görevlerden birisidir. DİNİMİZ İSLAM BİR İNSANIN HAYATIN BEZDİRİCİ BUNALTICI SIKINTILARINA RAĞMEN, KENDİ CANINA BİLE KIYMASINI KESİNLİKLE VE ŞİDDETLE MEN ETMESİ GÖSTERİYORKİ BİR BAŞKASININ CANINA KIYMAYI HİÇBİR ŞEKİLDE KABUL ETMEZ. HAKSIZ YERE CANA KIYANLAR CAN VERMEDİKÇE ADALET YERİNİ BULMAZ. CANINA KIYILANLARIN RIZASI OLMADIKÇA DEVLET CANA KIYANI AFLAR İLE ETKİSİZ KALACAK OLAN HAPİS CEZASI İLE TECZİYE EDEMEZ. CİNAYETLERİN HAYATI TEHDİT EDECEK BOYUTLAR KAZANMASININ ARKASINDAKİ EN BÜYÜK ETKEN. CEZALARIN CAYDIRICI DEĞİL, HATTA TEŞVİK EDİCİ BİR MAHİYET KAZANMIŞ OLUNMASINDA ARANMALIDIR. CAN ALANLAR CAN VERSİN Kİ! CANİLER CAN ALMAYA CESARET KAZANMASIN.
Cemal Süreya
18 Aralık
18 Aralık 1985'te o salonda Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi? Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler, G....................
Hasan Sancak
18.Bölüm Alternatif Isıtıcı Reklâm Senaryosu
18.Bölüm Alternatif Isıtıcı Reklâm Senaryosu ÖNEMLİ NOT: AŞAĞIDA YAZILAN REKLÂM SENARYOLARI; ALAÇAMLI HALK ŞAİRİ-REKLÂM YAZARI -EĞİTİMCİ-GAZETECİ HASAN SANCAK'IN KENDİ AKLINDAN BULMUŞ VE YAZMIŞ OLDUĞU DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİDİR. HER REKLAM SENARYOSUNUN KONULARININ TAMAMI YA DA KÜÇÜK BİR BÖLÜMÜ TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ ULUSAL, YEREL, TELEVİZYON, RADYO, BİLGİSAYAR, GAZETE, DERGİ, ŞAHIS, FİRMA, ŞİRKET, REKLÂM AJANSI VB … TARAFINDAN KULLANILAMAZ.. SESLİ, GÖRÜNTÜLÜ, YAZILI ŞEKİLDE TELEVİZYON, SİNEMA, TİYATRODA OYNATILAMAZ, KOPYALANAMAZ, SESLENDİRİLEMEZ. KASET VE CD YE ÇEKİMİ YAPILARAK, GÖSTERİLEMEZ REKLÂM SENARYOLARI FARKLI BİR ÜRÜN İÇİN DE ASLA KULLANILAMAZ. KONUYA BAĞLI KALARAK, ANCAK SAHİBİNDEN İZİN ALINARAK, DEĞİŞİKLİK YAPILABİLİR. ÖBÜR TÜRLÜ HER HANGİ BİR ÜRÜN İÇİN KESİNLİKLE KULLANILMASI YASAKTIR. AKSİNE HAREKET EDENLER HAKKINDA 'TELİF HAKLARI YASASI' UYARINCA KANUNÎ İŞLEM YAPILIR. KONU: Kış ayına girilmiştir. Yerler karlarla kaplanmıştır. Bir köy ya da kasaba büyük bir dağ silsilesinin alt tarafına kurulmuştur. Kar da lapa lapa yağmaktadır. Birden dağda bir silah sesi duyulur. Kar kümesi yavaş yavaş aşağı doğru kaymaktadır. Kar kümeleri bir çığ oluşturur. Çığlar ağaçları yıkarak, tepelerin üzerinden evlerin üzerini kar kümeleri doldurur. İmdat sesleri duyulmaktadır. Aynı anda onlarca helikopter havalanır. Çığın olduğu yere gitmektedirler. Olay yerine geldikleri zaman helikopterler üzerine ekledikleri büyük ısıtıcıları aynı anda yakarlar. Hedefte evlerin üzerindeki karlar vardır. Isının etkisiyle birlikte kar kümeleri eriyerek toprağa karışır. Evlerdeki insanlar kurtulmuşlardır. Not: Bu olay da güzel bir rüya şeklinde de olabilir. Saatin zili çaldığı zaman, karşıda ısıtıcı yanmaktadır.
Hasan Sancak
18.Bölüm Samsun İller Sultanı Şiiri
Samsun Trabzon Ordu-Giresun ve Amasya Bölücü faaliyet-eziyet etti baya 19.Yüzyıl–20. Yüzyıl başı İyice azıttılar-zehir ettiler aşı 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu 1.Dünya Harbi-İtilaf Devletinin Desteğini aldılar-kustular bizlere kin Acılar katliamlar-Çarlık Rusya'dan silâh Alarak saldırdılar-bize çektirdiler ah 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu İngilizler Rumlara-tüfekleri dağıttı Şer halkası oluştu-böyle bozuldu çatı Göçmen adı altında–25 bin kişiyi Kattılar saflarına-vurdular anne beyi 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Merkez ilçe içinde-kundaklama öldürme Yaralama çoğaldı-oldu haneye girme 1919-İngilizler Hintliler Dört bin kişilik kuvvet-Samsun'da kapladı yer 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Sokak ile caddeler-tepeden tırnağa dek Pontusçu Rum Çetesi-ev yanında tuttu bek Bir şeyler yapılmalı-olmalı hayat hakkı Bütün canlar birlikte-söylemeliydi Hâkkı 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Karanlık bulutların-çöktüğü o ruh hâli Bozulmaya başlandı-kaldıramadık eli Mutlu gelişme oldu-Tuğgeneral Kemal'im Müfettişliği aldı-sevinç duydu hep İL’ im 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu 16 Mayıs Günü-Bandırma Vapuruyla İstanbul'dan ayrıldı-oradan çıktı yola Yürekli insanlarla-Bandırmaya bindiler Üç sabah üç de gece-Samsun'umda indiler 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Gelecek bekliyordu-bütün Samsun Türkiye İşte Mustafa Kemal-vatanıma hediye Yaptı çalışmaları-İstanbul'a bildirdi Samsun'u yönlendirdi-onla murada erdi 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Hürriyet bağımsızlık-meşalesi tutuştu Havza Amasya Sivas-sıkıntı sardı puştu Erzurum'la birlikte-hele 23 Nisan 1920'de-Meclis açıldı yaman 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu
Ahmet Yozgat
18 Desitanı Huş Kal’ası2
Erlerin Omzu Çapraz Fişekli II/: Mataram silme gözyaşı Shıkh Yahkya, Ya yaşama ya memata bu yoculuk... *** Bir tek Bekir’dim ben, Malatya’nın yanık ardıç kokan, Ve badem gözlü kızları uzun belikli, Yoksul, aç ve sefil dağ köylerinden... Ellerinden tahsil edilmiş tüm hububatları, Bundandır benizlerinin başak solukluğu, Ve bundandır padişahımız efendimize, Kayıtsız şartsız bağlılıkları... *** Bir badem gözlü, sülün duruşlu Bekir... Bir Kasım ki İki omzunun arası sayın ki iki bahar arası... Bir de karayağız, sureti sünük, canı sıkık Mihralim... Cümlesi bu emsal Hicaz katarında erlerin... Hissiz kumdan eli omzumuzda çöllerin. Diğeri eratın arasında seferberlik sülusu dağıtmada. Bozlaklarla uğurlanan efelerin omzu çapraz fişekli. Mataraları ise silme dolu gözyaşı... Kiminin karısı, kiminin yavuklusu el sallamada, Ardından gözyaşı akıtmada kimisinin oynaşı... Bir sabaha karşı dizdiler bizi, Kehil kehil soluyan bir demirden yağız atın alnacına, Kahırgam dağlarımıza son birer kez bakmamıza izin var. Son birer kez sarılmamıza müsaade... Arkamızda bıraktıklarımıza... *** Benim de mataram silme gözyaşı Shıkh Yahkya... Gözyaşımsa göbek kesiminin ilk acısı... Anam ağlar ardımsıra, çölde boğulur sesi. Ben ağlarım uğrun uğrun, Tertibim Bekir ağlar saklayarak kızaran gözlerini. Deyin loy loy ağalar... Ağlar, mütemadiyen o kerpiç tuğlalı Huş kalesi. *** Mataram silme gözyaşı Shıkh Yahkya, Ya yaşama ya memata bu yoculuk... *** Ama yine de bu yoculuk nereye? ... Bundan da bihaber karayağız uşaklar. Kuşaklar Trabulus... Mavzerler Made in German... Aman aman Shıkh Yahkya aman! ...
Nazım Hikmet Ran
18 Ekim 1945
Kale kapısıdan çıkarken ölümle buluşmak üzre, son defa dönüp baktığımızda şehre, sevgilim, şu sözleri söyleyebileceğiz: "- Pek de öyle güldürmedinse de yüzümüzü, çalıştık gücümüzün yettiği kadar ....................
Niyazi Sakar
18 Mart 1915 Çanakkale Bayramı
Tarih onsekiz mart bindokuz yüz onbeş bugün Yazıyorum konuşmuyorum boğazım düğüm düğüm Boğazlardaki mavi yerine akan kırmızı nedir gördüğüm Tarih onsekiz mart bindokuz yüz onbeş bugün Vatan için al kanlara boyanır kınalılar kınasızlar Analar bacılar döker gözyaşları yürekleri sızlar Cehizler sandıktan çıkmaz ağlar gül ipek kızlar Özgür Türkiye binasına temel olur dağ dağ mezarlar Asıl bu gündür nevruz bu gündür gerçekten bahar İsimli isimsiz Türk vatanına akar birlik içinde kanlar Hayallerinde kaldı şanlı şerefli düğünlerde çalan davullar Unutulurmu hiç Cumhuriyet çiçeğine su diye akan kanlar İşte budur onsekiz marttan ondokuz mayısa ulaştıran köprü İsimleri çamurlanmış kaybetmişler vatan uğruna genç ömrü Kabullenememiş koca ağaç kendini kemiren kurutan zulmü Feda etmişler yüzden dost gerçek düşmana genç ömrü
Zeki Çelik
18- M A R t
Akıla durgunluk veren bir savaş, Düşman gemileri yakıyor flaş, Ece Abada git zafere ulaş, On sekiz mart şehit anma günüdür. Tarihe dalınca gözler yaşardı, Seyit on başımız nasıl başardı, Türk milleti cesur yine koşardı, On sekiz mart şehit anma günüdür. Ülke genelinde ve yurt dışında, Vatanı korudu yazı, kışında, Asla uyumadı nöbet başında, On sekiz mart şehit anma günüdür. Göklere bayraklar yine çekildi, Mezarlar süslendi, çiçek dikildi, Asker anımsandı, yaşlar döküldü, On sekiz mart şehit anma günüdür. Osmanlı dağılmaz Türkler toplandı, Torunlar büyüdü nüfus katlandı, Çanakkale'ye de Zeki kitlendi, On sekiz mart şehit anma günüdür. 18-3-2014
Niyazi Sakar
18. Mart.1915....Çanakkale Şehitleri Anısına...
Yıl bin dokuzyüz onbeş,onsekiz mart Türkiye'nin miladı Uçuştu göklere vatan aşıklarının Allah Allah haykırışları Ve uçuşandı nice askerin sevdiğine değmeyen el parçaları Ve göklere ulaşan o kalplerin vatan için çarpınışları. Yaşları en fazla hayatının yaşanmayacak baharı ancak ondokuz yirmi Akılları kavak yeli gibi değil vatan ve vatanda yaşayanları sevdiği bildi Belki o genç askerlerin çoğu mavi denizi Çanakkalede kırmızı gördü ''Yurdumun her karışı cennet'' deyip bu cennet vatana canlarını verdi Vazgeçilmezdi vatan vazgeçilseydi o kalp o körpe vücuttan Vazgeçilmezdi o kan kırmızı gökteki şanlı şanlı dalgalanıştan Kesilmeyi bekleyen sıradaki koyunlar gibi oldular vatana kurban Vazgeçilmişti yaşanmadan geçen nice bahardan nice fidandan Başlar eski dostumuz İtalyan Fransız İngilizlerden saldırılar Bir de üstüne dünyanın öbür ucundan gelen anzaklar var Hani dostlarımız kimden gelecekti kimden görecektik yardımlar Kimsemiz yokmuş kendi yağımızda kavrulduk kurtulduk vay alçaklar vay... Vazgeçilmezdi vatandan geçilmezdi Çanakkale Ailesini bırakmış can vermeyi bekler bak şu hale Vedalaştı yakınlarıyla dönmezdi artık bu son vale Vazgeçilmezdi vatandan geçilmezdi Çanakkale..
Gül Kabacaoğlu
18 Mart
Ey kahraman askerim, Hakkın ödenmez derim. Yıllar yılı vatanımda, Yarınları gözlerim... Senin sayende içim rahat, Tüm olumsuzluklara inat, Dalgalanan bayrağımla, Olacağız artık rahat... (18.03.2007)
Zeki Çelik 2
18- MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANARken...
18-MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİ ANARKEN... TÜM ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUM, YAKINLARINA BAŞ SAĞLIĞI,SABIRLAR DİLİYORUM, MEKANLARI CENNET OLSUN. ***** ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ***** Yedi düvel ordu hücuma geçti, Ortalık toz, duman hedef seçilmez, Atatürk için onlarda bir hiçti, Çanakkale geçilmez, Yurt seçilmez. Ana, bacılar cephane taşıdı, Herkes askerdir, fark etmez yaşıtı, Bizimkiler şehit, onlar leş idi, Çanakkale geçilmez, Yurt seçilmez. Dağa, bayırlara mevzi kazıldı, Türk tarihine destan yazıldı, Düşmanın planı artık bozuldu, Çanakkale geçilmez, Yurt seçilmez. Ece Abatta yüz binlerce şehit, Vatan, bayrak dedi Yaratan şahit, Ziyaret içinde ortam müsait, Çanakkale geçilmez, Yurt seçilmez. Korkusuzca çarptı kalp, yürekleri, Yeşil çimen örttü tüm kemikleri, Zekice yazıldı yiğitlikleri, Çanakkale geçilmez, Yurt seçilmez. ***** EZAN ve BAYRAK ***** Allah'ın Resulü dini öğretti, Mehmet Akif Ersoy marşı dinletti, İmam, müezzinler vakti iletti, Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin. Türkiye devletim Müslüman ülke, Saygı duyulmalı kahraman Türk'e, Muhammet Kabe de giymişti hırka, Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin. Hutbede, kürsüde bunlar söylenir, Düşman barınamaz korkar yaylanır, Huzur ve güvenler böyle sağlanır, Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin. Şehitlerin kanı onda izlenir, Ay yıldız sembolü gökte gizlenir, Kelamı duydukça gönlüm hızlanır, Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin. Zekinin onuru, gururu oldu, İl, ilçe, kasaba, köylere doldu, Cami, minareler semaya daldı, Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin. ***** 18- MART ***** Akıla durgunluk veren bir savaş, Düşman gemileri yakıyor flaş, Ece Abada git zafere ulaş, On sekiz mart şehit anma günüdür. Tarihe dalınca gözler yaşardı, Seyit on başımız nasıl başardı, Türk milleti cesur yine koşardı, On sekiz mart şehit anma günüdür. Ülke genelinde ve yurt dışında, Vatanı korudu yazı, kışında, Asla uyumadı nöbet başında, On sekiz mart şehit anma günüdür. Göklere bayraklar yine çekildi, Mezarlar süslendi, çiçek dikildi, Asker anımsandı, yaşlar döküldü, On sekiz mart şehit anma günüdür. Osmanlı dağılmaz Türkler toplandı, Torunlar büyüdü nüfus katlandı, Çanakkale'ye de Zeki kitlendi, On sekiz mart şehit anma günüdür. ***** GAZİ OL ***** Vatana, millete hizmetten kaçma, Düşmanı sıkıştır yolunu açma, Bedene girse de kurşun ve saçma, Şehit olamazsan gazi olursun. Ay yıldız bayrağa fedadır bu can, Allah Allah deriz artar heyecan, Kanuna, nizama elbet uya can, Şehit olamazsan gazi olursun. Yeter ki kurtulsun düşmandan toprak, Özgürlük sembolü açan gül, yaprak, Madalya alırsın alkışlanarak, Şehit olamazsan gazi olursun. Kahraman arttıkça ülke bölünmez, Düşman pusudadır baksan görünmez, Bir karış toprağı asla verilmez, Şehit olamazsan gazi olursun. Ailende sana duyarlı bakar, Zekiden her türlü duygular akar, Gazide cennetlik makama çıkar, Şehit olamazsan gazi olursun. ZEKİCE KÜLTÜR ve SANAT EVİ ISPARTA.
Muzaffer Erdoğan
18 Mart
18 mart türk ve islam tarihinin doğum günüdür o Yedi düvele karşı kutladığı düğün günüdür o Yüzbinlerce hindu yamyam ingiliz fransız alçak Gemilerinden pervasızca magrur vaziyette indiler Aslan mehmetciğin karşısında kaçacak delik bile bulamadan sindiler Bizler bu günlere o aslanparçası mehmetciğimiz sayasinde geldik Vatan millet inanç sevgisini onlarla bildik Ellerimizi açık ne kadar dua etsek azdır onlara Bugün bile korku veren bu duygudur şimdiki neokonlara Vatan bir millet bir inanç bir Duygu bu olunca yüce yaradan bizimledir AZİZ ŞEHİTLERİMİZİN RUHUNA SONSUZ KERE EL FATİHA
Münevver Düver
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi'nin 92.Yıl Dönümünü Anma (Mevhibe SAVAŞSAHBAZ'ın konuşma Metni)
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ MEVHİBE SAVAŞSAHBAZ'IN İnönü Caddesi Teksif Toplantı Salonu -Eski Ordu evi karşısı kat 5 seyhan ADANA da verdiği konfrans ta çok sayıda gelen dinleyicilere uzun uzun konuştu ve dinleyiciler göz yaşlarını tutamadı.18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi’nin 92.Yılı anma günü en çok şehit askerlerden bahsedildi. Dinleyicilerde çok etkilenerek göz yaşlarına boğuldular. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ MEVHİBE SAVAŞSAHBAZ'IN KONUŞMA METNİ 18 MART 1915 ÇANAKKALE ZAFERİ’ NİN 92. YIL DÖNÜMÜNÜ ANMA Tarih: Hüzünler, heyecanlar, saplantılar, ideolojiler, günlük politikalar ve varsayımlarla ne izah edilebilir ne öğrenebilir ve nede hedefine varabilir. Tarih, maddi ve manevi değerler birikimidir. Coğrafyamızda sınırlarımızın daralması, tarih şuur ve mefahirinin yok olmasına sebeb değildir. Aksine geçmişin tarafsızca tahlili geleceğin müjdelerini hazırlar. Çünkü, tarih ders alınmak için vardır. “Tarihten ders almayan milletlerden tarih intikam alır.” “Şu bilinmelidir ki, biz son yüzyılda dünya haritasında yer almış nev-zuhur devletlerden değiliz. Biz nesebi sahih, ataları, mazisi, ırkı ve dini belli bir milletiz. Seceremiz bekamızın vazgeçilmez şartıdır.” (1) Tarihte hiçbir millete nasip olmayan bir vasfımız daha vardır. Kurduğumuz bütün devletler, tarih sahnesinden çekilmeden yeni bir Türk devleti doğurmuştur. Hun çekilmeden Göktürk, Göktürk çekilmeden Uygur, Uygur çekilmeden Selçuklu (misalleri çoğaltabiliriz) Selçuklu, son nefesini vermeden Osmanlı kurulmuşsa, Osmanlı’ da son nefesini vermeden son milli devletimiz doğmuştur. Ebedi devlet yoktur, ama ebedi devlet olma şuuru vardır. Ebedi devlet olma şuuruna ermiş bulunan Türk Milleti, Çanakkale’ de tarihine emsalsiz bir destan daha kaydetmiştir. Çanakkale muharebeleri kadar bir harbin sonucu üzerinde etkili olmuş ve bir milletin alın yazısını belirtmiş bir olaya tarihte pek az rastlanır. (2) İtilaf devletlerinin bütün imkanlarını kara-deniz hatta hava işbirliği ile bir araya getirip saldırdığı Çanakkale’miz, iptidai bir şekilde tahkim edilmiş olmasına rağmen yapılan savunma Türk’ün kahramanlığının ve manevi gücünün bir şahnamesi olmuştur. O Mehmetçik ki kaçının şehit olduğunu dahi bilemediğimiz, kayıtlarını dahi bilemediğimiz, kayıtlarını dahi tutamadığımız tavatura göre 250-300-350 bininin şehit olduğu Söylenen Mehmetçik. Hepsi fidan, hepsi yirmi yaş civarında yiğit. Tarih böyle bir vak’a ya şahit olmamıştır. Bu miktar yiğidini bir savaşta şehit veren başka bir ırk tarih sahnesinde kalamaz. Çanakkale de defnettiğimiz yiğitler bu milletin istikbali, kültürü, sanayi, ekonomisi hatta doğacak yeni nesillerin dahi babası idi. Bizim için şehit düşen bu yiğitlerin merkatlerini anlatmaya niyetliyim sizlere. Nasıl anlatayım, nereden başlayayım bilemem ki.. “O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın: Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın: Sen ki asara gömülsen taşacaksın…heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat… Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”(3) Diyen Mehmet Akif’in Peygamberimiz’ in ağuşuna tevdi ettiği bu aziz şehitlerimizin bizlerin ne makberine ne abidesine hatta nede fatihasına ihtiyaçları yoktur. Yoktur da yeni neslin, evlatlarımızın o aziz şehitlerin torunlarının, bizlerin, sizlerin o mübarek şühedanın taşına, toprağına, menkibesine, merkadine, abidesine ihtiyacı vardır. Bakiyeleri, mezarlarının taşları yeni neslin biley taşı olmalıdır. Bu kahramanlarımızın şehadet mertebesine ermeleri öyle yiğitçesine olmuştur ki bunu ifadeden aciz biz fanilerin gıpta etmekten gayri çaresi yoktur. Tarihimizin her safhasında olduğu gibi, düşman gavi, düşman adi…Öldürmeye doymuyor Bakın; Anzak askerlerinin Avustralya’nın Melburn Limanından haraketinden istilanın sonuna kadar yanlarında bulunan, tuttuğu notların bir kısmının hala yayınına izin verilmeyen Charles Bean’ ın 1988’de yayınlanan Gallipoli Carrespondet isimli eserinde şöyle anlatıyor: “…………….Eğer ellerinden geliyorsa esir almayıp, yaralıları öldürme yoluna gidiyorlar. Hem Yeni Zellandlılar, hem de Avusturalyalılar, kimi durumda en azından ilk karşılaşmalarda, hele işler kötü giderken Türkler’ den esir alınmaması için kesin emir aldıklarını söylediler bana….”(4) Keferenin bütün iştahası öldürmek, öldürmek, yine öldürmektir. İngiliz yazar Alan Morehead’ de şunları yazıyor: “Tellidere mıntıkası gün ışırken bir av partisi manzarasını almıştı. Türk subayları avlanacak tavşanları ürküterek avcılara doğru koşturan borucular rolünde idiler. Avusturalyalılar’ ı ve Yeni Zellandalılar’ ı vahşi bir heyecan kaplamıştı. Manzarayı daha iyi görebilmek için çıkıp siperlerin üzerine oturuyorlar. Oradan önlerinde haykırışan kalabalık Türk askerlerine ateş yağdırıyorlardı. Yedekte tutulan Anzak askerleri çarpışmadan uzak kalmaya dayanamıyorlardı. İleri gelip ateş hattında bir yer bulabilmek için iki asker yumruk yumruğa döğüştüler. Gelibolu’ da bundan daha ağır çarpışmalar olmuştu. Ama hiç birisi bu derece yoğun bir öldürme halinde olmamış. Hiç birisi bu kadar tek taraflı bir kıyım şeklinde cereyan etmemştir.” İngiliz müşahidinin bu ifadesini, ne yazık ki Türk ordusu komutanı Limon Von Sanders hatıralarında “18-19 Mayıs gecesi 2. Tümen, düşmana kahramanca taarruz etti. Taarruz başarılı olmadı. Bu tümenin kaybı dokuz bin ölü ve yaralıydı” diye teyit ediyordu. Hangi birini anlatalım; “Bugün hayatımda gördüğüm en alçakça davranışlardan birine tanık oldum. Sığınağımızın hemen karşısında yüz türk ile iki Alman esirinin barındırıldığı tutuk evinin çevresine benzin döküp tutuşturuldu… Türkler’ e çok yakın gelen dev alevler karşısında zavallı esirler tutukevinin en uç köşesine üşüştüler…Bu görüntüyü seyredip gülüşenler arasında İngilizler, Avusturalyalılar’ da vardı. Bu esirlere yapılan muamele insanın yüzünü kızartacak derecede. Oysa bildiğimiz kadarıyla Türkler esir düşen subay ve erlerimize olağanüstü iyi davranıyorlar. (7) Bu vahşeti bize layık gören keferenin kefere şahidine, kefereden bir şahit daha gösterelim; “Sene 1930…Fransızlar Gelibolu yarımadasındaki Morto koyuna bakan bir tepenin üzerinde abide inşa etmişler. Bu abidenin açılış töreni için de Fransa’ dan beri gelmişler. Nihayet açılış töreni bitiyor. Fransız Generali Guro, yanındakilere: “Türk askerlerinin abidesini de ziyaret etmek isterim” diyor. O tarihlerde abidemiz yok. (Şimdi de mısmılı yok ya…) Neyse, Mehmet Çavuş adına dikilmiş bir taş var. General Guro’ yu bu taşın dibine götürüyorlar. Guro kendileriyle çarpıştığı insanlar önünde (bir bacağını ve kolunu kaybetmiş olmasına rağmen) büyük bir ihtiram vakfesinde bulunuyor. Sonra etrafındakilere dönerek şunları söylüyor: “Efendiler…Türk askeri ender bulunan bir insandır. Size bu konuda hala içimde taptaze, capcanlı duran bir hatırayı anlatmak isterim. Bir sabah günün ilk ışıkları ile birlikte Türkler’ le süngü savaşına başlamıştık. Savaşta Türkler çok ama çok mahirdi. Kendileriyle başa çıkılmak imkansızdı. Süngü çarpışmamız fasılalı şekilde akşam geç vakte kadar devam etti. Ortalık kararınca Türkler’ le anlaşma yaptık. Harp sahasında gezecek ve yaralılarımızı toplayacaktık. Bizim askerler sedyelerle harp sahasına çıktıkları zaman bende aralarına katılmıştım. Bir ara kucağındaki yaralıyı, gömleğinden yırttığı bez parçalarıyla tedavi etmeye çalışan bir Türk askerine rastladım… Türk askeri kendi yaralarına yerden aldığı toprakları bastırıyor, kucağındaki yaralı için ise durmadan gömleğini yırtmakla meşguldü…” General Guro’ yu, Mehmet Çavuş abidesinin dibine kadar sırtında taşıyarak çıkaran Türk gemisinin kaptanı buradan sonrasını şöyle naklediyor: “Bu sözlerden sonra Fransız generali etrafındakilere dönerek ve adeta bağırarak “Efendiler! Kendi yarasına toprak bastığı halde kucağındaki yaralı için gömleğinin parçalarını koparan bu kahraman asil askerin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz? ” …Guro, göz kenarlarında birikmiş olan yaşları buruşuk derili elleriyle silerken, fısıltı halinde seslenir; “Türk askerinin kucağındaki yaralı bir Fransız askeri idi efendiler, bir Fransız askeri. (8) Bu şehitlerimiz için bu güne kadar hiçbir şey yapmamışız. Bu vurdumduymazlığımız, lakaytlığımız o kerteye gelmiş ki, savaş esnasında henüz şehit olmamış arkadaşlarınca yapılmış olan merkadlerini dahi koruyamamışız. Yıllar sonra bir şehitlik abidesi yaptırıvermişiz, açılışı için gidenlerin rezaletleri ayyuka çıkmış…Falan veya filan tarihte feşmekan yetkili veya şu bu hizibin, grubun bilmem nesi kocaman kocaman laflarla medyaya haber olmuş… “75 yıllık ihmalimizi nihayet telafi ediyoruz”, “Şehitlerimize sahip çıkıyoruz”, “Ziraat Bankası (geçmişe saygı) adı altında büyük bir proje uygulamaya başlıyor” diyen sürmanşet haberlerin devamını okursanız, yetkililerin ağzından: “….Fakat buralar çeşitli bakanlık ve kuruluşların sorumluluğu altında, bizim çalışmalara başlayabilmemiz için öncelikle bunlardan izin almamız gerekir. Aynı şekilde projemizin onaylanması lazımdır… gerekli izinler alındığı takdirde…” (9) diye devam eden haber hiçbir şey yapılamayacağının ilk mazrufu gibime geliyor. Desen ki, yetkiliye ve haberi bildiren medyaya şu işi yaptıktan sonra konuşsanız yazsanız ya… Başka bir yayın organında başka bir haber; “….Çanakkale gazisi, gerçeği ağlayarak anlattı. Şehitliği maşatlığa çevirdiler ….” Sürmanşet haberin devamında; “….Türk şehitliği üzerine İngilizler maşatlık yapmışlar…. Tarihimize kazmayı bir İngiliz vurmuş, birde biz….” Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü, park ve Avcılık Şube Müdürü Hasan Polat diyor ki; “Bir Türk Şehitliği yapmak bizim de gönlümüzde var, fakat büyük yerden, Ankara’ dan emir bekliyoruz. Ancak yabancı mezarlar konusunda şu akıldan çıkarılmamalı. Biliyorsunuz 1934 yılına kadar İngiliz ve Fransızlar hariç kimseye bir şey yaptırılmamıştır. Yasak bölge olmuştur… Zaten… 1925 yılında da İngilizler mezar ve anıtlarını yapıp bitirmişlerdir. Haber, haber, haber… “Çanakkale destanının 75. Yılına geldik. 250 bin kahramana halen şehitlik yapamadik”, “Şehitlerimizi unuttuk mu? ”, “Bu utanç bize yeter”, “Düşman dirileri ile işgal edemediği Çanakkale’ yi şimdi ölüleriyle işgal etmiş halde” (11) Hep laf, hep laf, hep lafı güzaf… 1934 yılında Çanakkale’de bizimle çarpışan askeri için Atatürk şunları söylemişti: “Kanlarını akıtan, hayatlarını kaybeden kahramanlar. Şimdi dost bir ülkenin topraklarında yatıyorsunuz. Dolayısıyla barış içinde uyuyun. Bizim için ülkemizde yan yana yatan Coniler ve Mehmetler arasında bir fark yoktur. Siz, oğullarını uzak ülkelere savaşmak için gönderen anneler. Gözyaşlarınızı silin. Oğullarınız bizim bağrımızda ve barış içinde. Bu ülkede hayatlarını kaybettikten sonra onlar bizim oğullarımız oldu.” Bu kelimeler Avusturalya’ nın Queesland bölgesindeki Anzak anıtında pirinç bir plaketin üzerinde kazılı. (12) Böyle düşünen biz, onların mezarlıklar yapmasına hatta teşkilatlar kurmasına izin vermişiz. 24 Temmuz 1923’ te imzalanan Lozan Anlaşmasının 129. Maddesinde Gelibolu yarımadasında muharebelerin cereyan ettiği kesimlerde 48 hektar 76 arlık bir alanın Britanya İmparatorluğuna tahsis edileceği belirtilmiştir. Bu madde gereğince 1926’ da İngilizler 1930’ da Fransızlar mezarlarını inşa ettirmişlerdi. İngilizler’ in bir adedi sadece anıt “Helles Anıtı”, dört adedi mezarlı anıt, yirmi yedi anıtı mezarlık olmak üzere otuz iki adettir. Commenwealth War GravesCommision (İngiliz Uluslar Topluluğu Savaş Mezarlıkları Komisyonu) ’ nun Çanakkale’ de ki mezarlıklar müdürlüğünce yönetilir, çok bakımlıdır. Her anıt ve mezarın ücretle çalışan bakıcısı vardır. (13) Fransız Mezarlığı: Morto koyunun kuzeyinde Tomba bahçe sırtlarındadır. Bizim şehitliklere gelince… 1. Maydos-Çamburnu: Balkan ve Çanakkale harplerinde şehit düşen binlerce kahramanımız yatmaktadır. (Bakımsız) 2. Eceabat:Mehmet Çavuş ve tüm şehitleradına yapılmış en eski abide. (Bakımsız) 3. Yine Eceabat’ ta Üsteğmen Nazif Çakmak, Mareşal Fevzi Çakmak’ ın kardeşi süngü hücumunda şehit. Terk edilmiş bir arazide. 4. Alçıtepe-Kirte: Seddülbahir cephesinde şehit düşen kahramanlarımız yatmaktadır, yeri tespit edilmemiştir. Tarlaların sürülmesi esnasında çıkan şehit bakiyelerinden bilinmektedir. 5. Üsteğmen Hasan Tahsin: Kitre’ de yaralanmış, yarası iyi olmadan Anafartalar muharebesine katılmış ve şehit olmuştur. (Boş arazi) 6. Yarbay Hüseyin Avni (Manastırlı) : Mersin deresi Zeytinlik mevkiinde şehit. (Boş arazi) 7. Havuzlar-Kerevizdere Savaşlarının Şehitleri. (Bakımsız) Kitabesi: “Cennet’ i alayı din-ü millet ve vatan uğruna feday-ı can ederek rütbe-i şahadet-i ihraz edenlerindir. O makam-ı muallaya ulaşanlar kollarınıaçmış bizi bekliyor. Koşunuz oraya hep beraber, koşalım ki vatan kurtulsun. 8. Mecidiye: Mecidiye bataryasında şehit düşenler için yapılmıştır. (Boş arazi) 9. Yüzbaşı Tahir:Yeri tesbit edilememiştir. 10. Eceabat-Kumköy: İstirahat anında çamaşır yıkarken düşman uçağından atılan bomba ile şehit düşen 72 erin yattığı yerdir. Şehitlik vasfını kaybetmiş köy mezarlığı olarak kullanılmaktadır. 11. Cephane Şehitliği: İngiliz ve Fransız donanmasının saldırısı sırasında cephaneliğe isabet eden düşman mermisinin cephaneliği havaya uçurması sonucu 5 subay, 81 er şehit olmuştur. Şehitliğin bakımı köylüler tarafından yapılmaktadır. 12. Kireçtepe: Burada şehit düşenlerin hatırasına yapılmıştır. (Onarıma muhtaç) 13. Sığındere-Sargıyeri Şehitliği: Sığındere’de yapılan muharebeler esnasında yaralıların tedavi edildiği yere düşmanın ateşi neticesinde şehit olmuşlardır. (Boş arazi) 14. Son Ok (Alçıtepe) : Onbin Mehmetçiğin yattığı şehitliktir. (Onarıma muhtaç) 15. Şehitler Abidesi: Eski Hisarlık sırtlarına bütün şehitlerimiz adına yapılmıştır. 16. Yahya Çavuş: Şehit düşen Yahya Çavuş ve emrindeki 63 kahramanın adına yapılmıştır. 17. Değirmen Burnu: Balkan ve Çanakkale savaşları esnasında şehit düşenler yatmaktadır. (Boş arazi) 18. Domuzdere: Boş arazi 19. Mehmetçik: Çanakkale savaşlarının odak noktası olan Conk bayırı mevkiinde Mehmet Çavuş ve takımının yattığı yerde yapılmıştır. (Boş arazi) 20. Soğanlıdere: İleri muharebe hatlarına yemek götürürken şehit düşen bir onbaşı ve dokuz er’e aittir. (Tarla haline gelmiş durumdadır.) 21. Küçük Anafarta: Dereler mevkiinde bin metrekarelik bir alanı kaplıyan şehitlik boş arazi haline gelmiştir. 22. Keklikderesi Şehitliği: Tarla haline gelmiştir. 23. Karahöyük Deresi: Boş arazi. 24. Haintepe: Tarla haline gelmiştir. 25. Taksim Çiftliği: Tarla haline gelmiştir. 26. Yassıtepe: Tarla haline gelmiştir. 27. Arıburnu-Arpaözen: Tarla haline gelmiştir. 28. Kemal Bey Şehitliği: Tarla haline gelmiştir. 29. Hüseyin Ağa Şehitliği: Tarla haline gelmiştir. 30. Küçük Anafarta-Sülecek: Tarla haline gelmiştir. 31. Kapancı Sırtı: Onarıma muhtaç. 32. Bucatepe: Şahıs arazisi üzerinde olup bakıma muhtaçtır. 33. Yüzbaşı Mehmet. 34. Yarıkdere: Onarıma muhtaç. 35. Çatlakdere: Tarla haline gelmiştir. 36. Conkbayırı: Tarla haline gelmiştir. 37. Kabatepe: Tarla haline gelmiştir. 38. Behramlı-Şehitliktepe: Boş orman arazisi. 39. Şehitliktepe: Bakımsız çam ve çalılık. 40. Ezin. 41. Okmeydanı-Kırklar Şehitliği: Onarıma muhtaç. 42. Sivritepe. 43. Kavak: Boş arazi. 44. Ortaköy: Onarıma muhtaç. 45. Balkan Harbi Şehitliği: Şükür….Askeri alan içinde olduğu için bakımlı. 46. Deniz Kıyısı Çekek Şehitliği. 47. Gelibolu Şehitliği. 48. Gazi Yakup Bey: Midilli Adasının Fatih zamanındaki fethi sırasında şehit. 49. İki Alatlı Şehitliği: (Resmi ve tapusu var) 50. Seyyid-i Sefahi Sultan Şehitliği. 51. Arpaözen Şehitliği. 52. Çardak Şehitliği: (Resmi ve tapusu var) 53. Lapseki İki Alatlı Şehitliği. 54. Çanakkale: Belediye mezarlığı içinde. 55. Anadolu Hamidiyesi Şehitliği: Şahıs malı üzerinde. 56. Nara: Köseburnu. 57. Hava Şehitliği. 58. İntepe-Erenköy. 59. Akçapınar: Boş arazi. 60. Hasan Mefsuf (Dardanos) 61. Köseburnu. 62. Çukurçayır-Hastane Bayırı: Cihan Harbi’ nde burada Tanrı’ sına kavuşan ulu şehitlerimizin ruhuna el fatiha. 1331-1333 63. Ayvacık-Tuzla-Üçdutlar Şehitliği. 64. Bayramiç. 65. Biga-Mehet. 66. Vehbi Bey. 67. Eceabat. 68. Akbaş-Bahriye. 69. Akbaş. 70. Yarbay Halit ve Ziya Bey. 71. Kanlı Sırt. 72. Hacı Hafız Deresi. 73. İsmail Dere. 74. Teğmen Halit Rıza. 75. Kireçtepe. 76. İsimsiz Topçu Yüzbaşı. 77. Halil İbrahim. (15) Yazacak daha çok. Avusturalya’ nın Sidney şehrinde Çanakkale savaşlarından üç ay yirmi dört gün önce bir Çanakkale şahnamesi yazan dondurmacı ile kasabın merkadini mi yazalım? Çanakkale’ de yaralanan ve tedavi için İstanbul hastanelerine gönderilen, tedavi esnasında şehit olan Mehmetçiklerin hemen hepsinin bakımsız, perişan, çoğu kaybolmuş İstanbul’ da ki merkadlerini mi yazalım? Yoksa Anzaklar’ ın ölülerini anmak için son yıllarda Çanakkale’ ye gelen ve devletimizin de gözetimi altında içki içerek herze yiyenleri mi yazalım? Yoksa Manisa Tugutlu’da Yunan turistlerini üzdüğü için başka yere nakli düşünülen şehitliğimizi mi yazalım? Yoksa Truva’ nın tahta atınımı yazalım. BU ANLATTIKLARIMIZ ANADOLU’ DA Kİ CEPHEMİZ. BİR DE AVUSTRALYA KIT’ASINDA SAVAŞIMIZ VAR. (ALLAH AŞKINA) SAVAŞ Günümüzde yüzlerce millete topraklık eden, yirmi dört milyon kilometre karelik bir vatanın o günkü adaletli hakimi, Müslüman Türk’ ün dokuz cephede birden oluk oluk kan döktüğü, 1915 yıllarından bahsedeceğim sizlere. Dünya tarihlerinin bu güne kadar bilmediği, görmediği Müslüman Türk’ ten gayrısının anlayamayacağı Cihad’ ın ve bir kıt’ aya karşı harp ilan eden iki Müslüman Türk’ ün hamaset destanını anlatacağım. 20. yüzyıla girerken imparatorluk vasfını halen koruyan; fakat iç ve dış düşmanların gayreti ve onların tabiri ile “Hasta Adam” ın içindeki kargaşalar.. Öz evlatlarını muhacir etmiş, bunlardan Fatih Külliyesi’ nin Karadeniz Medreselerinde 1–2 yıl okuyan Molla Abdullah: Tefekkürü ile rızkını taa Avustralya’ nın Silver City şehrinde aramaya çıkmıştı. Dünyanın öbür ucunda, İngiliz keferesinin sömürge şehri olan Silver City’ de. Doğunun bütün vasıflarını taşıyan bir mahallesindeki kıt’anın kurak bölgelerinde nakliye işleri için yeni getirilen deve kervanlarının sürücüleri, bakıcıları ve terbiyecileri olan Afgan’ lı, Hint’ li Müslümanlar arasına karışan Molla Abdullah, din gardaşlarının bulunduğu bu mahallede, ilmi ile kısa zamanda tanınmış, büyük bir hürmete mazhar olmuştu. Süfli işlerle uğraşmaya, ırki ve dini hasletleri engel olduğundan geçim sıkıntısı içinde çırpınan Molla Abdullah Efendi, Hıristiyanlar tarafından kesilen eti yiyemeyen Müslümanların kasaplığı vazifesini Allah rızası için üstlenmiş ve böylece de yeni bir rızık kapısı bulmuştu. Ananelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için civarında bulunan gayri Müslimler bir tarafa, Müslümanlarla dahi anlaşamaz duruma düştü. Başındaki sarığı çıkartıp yerine bir melon şapka giymesini istemeleri, domuz kesilmekte olan Belediye mezbahasında kesim yapmadığı için para cezasına çarptırmaları gibi yapılan çeşitli baskılar Molla Abdullah Efendi’ nin içine kapanık biri olmasına sebep oldu. Sinni kemal-i bulmuş kara kuru biri olan Molla Abdullah Efendi’ nin bu yalnızlığı pek uzun sürmedi. Bazılarının ‘Kul’, bazılarının ‘Gül’ diye bahsettiği 22 yaşlarında çok yakışıklı babayiğit Mehmed çıka geldi. Siver City’ e.. Anadolu’nun ücra bir köşesinden Kul Mehmed, “Ekmek Teknesini” de beraberinde getirmişti. Tekerlekli, ufacık bir dondurma arabası ve üzerinde uzun bir sırıkta takılı Ayyıldızlı Türk Bayrağı ile sokak sokak gezerken Türkçe olarak: -Gaymaklıı! diye naralar atarak dondurma satması kısa zamanda şöhretini artırmış ve namı çevreye yayılmış, ta başkent Sydney’ e kadar ulaşmıştı. Kul Mehmed’ in dondurmasının yemeye, kaymaklı narasının dinlemeye ay yıldızlı bayrağı görmeye gelenler her gün biraz daha artıyordu. Kul Mehmed’ i memnun eden ne dondurma satışı, ne de etrafında pervane olan güzel kızlardı. Ay yıldızlı bayrağı soranları öpesi gelen onlara bedava dondurma ikram eden Kul Mehmet, şükür bir de arkadaş bulmuştu. Kul Mehmet ile Molla Abdullah Efendi kısa zamanda kaynaştılar. Vatan hasretini sohbetlerle gidermeye başladılar. Bu mutlulukları pek uzun sürmedi. Balkanlar’dan gelen haberler hiç te iyi değildi. Haber, haberden kötü, gün günden beter geliyordu. Bu kuş uçmaz kervan geçmez gâvur illerinde, doğru dürüst bir haber dahi alamıyorlardı. yazılmaya karar verdiler Fakat muameleler bitinceye kadar harp bitti. Ama Balkan Harbinin acısını ne Kul Mehmed, ne de Abdullah Efendi unutabildi. Anayurttan gelen haberler, hiç te iç açıcı değildi. Artık Abdullah Efendi, cehren (yüksek sesle) dualar okuyup, ı çekip bıçağı sürmeyi, eskisi gibi şevkle yapmıyor. Kul Mehmet; - Gaymaklıı.. Narasını yankılatarak bağırmıyordu. Halife-yi Ruy-i Zemin’in cihad fetvası çıkardığını çok geç haber aldılar. Haber alır almaz da ilgili makamlara koştular. Memlekete dönmek istediklerini bildirdiler. Yetkili makamlar, “Yollar kapalı Türkiye’ ye gidemezsiniz.” Cevabını verince, cihad mevhumunu eli silah tutan her Müslüman’ın savaşmasının farz olduğunu anlatmaya çalıştılar. Yetkililer bunları pek ciddiye almayınca, “Öyle ise bizde, kendimizi karşı harp halinde addediyoruz.” dediler. Rus’ların müttefiklerine baskı ile Osmanlı’ya yeni cephe açılması için yaptığı müracaatlar semeresini vermişti. İngilizler, Avustralya’da asker toplamaya başlamışlardı. Çanakkale’ye Anzak çıkarması yapılmasından 3 ay 24 gün önce Molla Abdullah Efendi ile Kul Mehmet, İngilizler’ e harp halinde olduklarını bildirmişlerdi. Her yaptıklarının İslami olması gerekirdi. Bunun için de Sydney’ de neşredilen bir gazeteye “İlan-ı Harp” haberi gönderdiler. Gazete “Türkiye İngiltere’ye karşı harp ilan ettiği için, Avustralya’da yaşayan Abdullah ve Kul Mehmet ismindeki iki Türk’te Avustralya Kıta’sına karşı savaş ilan etmişlerdir.” Manşet haberi ile çıktı o gün. Savaş ilanının formalite yönü tamamlanmıştı. Önce bayraklar hazırlandı. Sonra para edecek şahsi eşyalarını sattılar. Satıştan elde ettikleri ile bir “Schneider” tüfeği, bir de “Henry Martin” satın aldılar. Geri kalan paralarını da mermiye yatırdılar. 1 Ocak 1915 günü Broken Hills Boğazı’nın içinden geçen demir yolunun tam ortasına dondurma arabasını koydular, kendileri de siperlerine yattılar. Biraz sonra Broken Hill Boğazı’na giren trenin yanındaki atlı muhafızlar, demir yolunun ortasındaki küçük dondurma arabasını ve arabanın direğinde dalgalanan ay yıldızlı bayrağı gördüler. Makinist ani bir duruş yaparken, dağda da aynı bayrak dalgalandı. Trenin muhafızlarından Millard silahına davranınca eli havada kaldı. Birden bire gürültülerle sarsıla sarsıla duran vagonların pencerelerine kurşunlar yağmaya başladı. Süvarinin kalbini tutarak atının üzerinde yere yıkıldığını gördüler. Aynı anda korkunç bir ateş yağmuruna maruz kaldılar. Makinist, güç bela tekrar harekete geçtiyse de bir şey ifade etmedi. Tren ölüler ve yaralılarla dolmuştu. Trendeki Anzak askerleri, Polis ve Jandarma kuvvetleri harekete geçti. Fakat dağdaki Türk’lerin ateşi o kadar kuvvetliydi ki, onları yakalamaya gelenler, kendilerini birkaç bölük etmekteydiler. Daha sonra Türk’lerin bulunduğu dağlara eyalet kuvvetleri gönderdiler. Onlarda bir netice alamayınca askeri birlikler sevk edildi. “Official War History” Resmi Avustralya Harp Tarihinde “Battle of Broken Hills” Broken Hills savaşı diye geçen askeri harekat başladı, iki Müslüman Türk’e karşı bir kıt’anın askerleri… saatlerdir savaşan Türk’lerin üzerine, üç koldan taarruza geçtiler. Bulundukları tepeyi, makaslama ateşe aldılar. Yüzlerce silah birden patlıyordu. Uzun süren çatışmalar sonunda, Broken Hills tarafından silah sesleri işitilmez oldu. Büyük bir ihtiyatla tepeye tırmanan askerler delik deşik iki cesedin birbirinden onbir metre uzakta yattığını gördüler. Molla Abdullah, sıkı sıkı ve boş bir “Schneider” tüfeği tutuyordu. Mermisi tükenmişti… Kul Mehmed’in vücudunda yirmibir yara vardı. O da son mermisini yakmıştı. Silahlar, bayrak, Kul Mehmet ve Molla Abdullah Efendi’nin naaşlarını bir arabaya koydular. Otopsiye götürdüler. Mollanın sımsıkı kapadığı avucunu zorla açtılar, içinden bir kâğıt çıktı. Kâğıtta; “Bu yaptığımız Allah ve Sultan adına yapıyoruz. Cihadımız hak yolundadır. Ne yaptığımızı bir biz, bir de Allah biliyor..” yazıyordu. Avustralya makamları bu kahraman şehitlerin Müslüman mezarlığına defnine izin verdiler. Fakat oradaki ismen Müslüman olanlar Avustralyalılar’ın nefretlerinden korktukları için şehitlerin naaşlarına sahip olmadılar… Yetkili makamlar da onları isimsiz bir mezara defnettiler. Onlardan geriye kalanları Broken Hills Müzesi’nin bir bölümünde sakladılar. Bu iki Türk’ün kan döktükleri tepelere de “Türk’s Rock’s” ismini verdiler. Daha Çanakkale cephelerinde Gelibolu savaşları görmemiş olan Anzak’lar Müslüman Türk’ü ilk orada tanımışlardı. O günleri hatırlayan ihtiyar bir Anzak: “Sadece iki kişi, bu kartal yuvası gibi yerden, Broken Hills’da trenleri durdurmuşlar, vagonları lokomotifleri yakmışlar, polis ve jandarma kuvvetleri kendilerine vız gelince, üzerlerine askeri kıtalar gönderilmiştir.” diye anlatacaktı yıllar sonra. New South Wales Eyaletinin Batı yakasındaki bir maden kasabası olan Broken Hills’de halk sokaklara dökülmüş, iki kişi olamayacaklarını daha birçok olmaları lazım geldiğini, hatta yeni bir saldırı beklediklerini belirterek uykusuz bir gece geçirdiler. Ertesi sabah Birinci Cihan Harbinde Türk’lerin müttefiki olan Alman Kulübünün önünde toplanarak kulüp binasını ateşe verdiler. Alman’ların oturduğu mahalleyi yağma ettiler. Bu vakaları gören “Bülteni” dergisi muhabiri şöyle anlatıyor, “…sonra üzerlerinde biriken tozları silktiler ve vazifelerini yapmış insanların gururu içinde, Broken Hills Belediye salonunda Avustralya toplumunda yabancıların rolünü tartışmak üzere yapılacak bir konferansa gittiler.” Fakat Türk’s Rocks ismini verecekleri kayalıklardaki savaşı unutmadılar. Yeni bir saldırı ihtimali, günlerini gecelerini zehir ettiğinden askeri birlikler, çevre dağlarda altı ay Türk Kuvvetlerini aradı durdu. Türk’ü Çanakkale’de daha iyi tanıyan Avustralya’ların Gelibolu Folkloruna girerken, hemen hemen her şehirlerinde bir “Gelibolu Kulübü” kurdular. Mezar taşı dahi bulunmayan bu iki mücahide bir fatiha temennisiyle. Dedi sayın Mevhibe SAVAŞSAHBAZ sözlerini bitirdi. Ve kaynakları açıkladı. Not: KAYNAKLAR 1. Bardakçı İlhan (İmparatorluğa Veda) Özal Basımevi. 1985 Cağaloğlu / İstanbul S.11 2. T.C. Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No: 3 (Birinci Dünya Harbinde Türk Tarihi) 8. Cilt Deniz Harekatı Ankara Genel Kurmay Basımevi 1970-S.150 3. Ersoy M. Akif (Safahat) Ankara/2001, Sah.407 4. Günesen Fikret (Çanakkale) S. 166 5. Aynı Kaynak S. 187-188 6. Aynı Kaynak S. 197 7. Aynı Kaynak S. 304-305 8. Onur Necmi (Çanakkale Savaşları ve Şehitler Abidesi) 9. Türkiye (Günlük Siyasi Gazete) 17 Şubat 1990 – Manşet Haber 10. Aynı Kaynak 11. Türkiye (Günlük Siyasi Gazete) 16 Şubat 1990-Sayı 6952 12. Kurmay Albay Özdemir Gürtekin (Çanakkale Savaşları ve Savaş Alanında Gezi) . Türkiye Şehitlikleri İmar Vakfı Yayınları- No: 1 Cağaloğlu/ İstanbul “ Basıldığı Yılı yok” S. 12 13. Aynı Kaynak- S. 80-81 ve devamı 14. Ay nı Kaynak- S.70 15. Yalçın ÖZALP Arşivinden 19.03.2007-ADANA HABER: MÜNEVVER DÜVER
Ozan Erol
** 18 Mart Çanakkale**
Bu vatan uğruna binlerce mehmet Çanakkalede bircan olduğu gündür Anafartalarda conk bayırında Binlerce çiçegin solduğu gündür Ne silah ne bomba kar etti bize Mehmetcik önünde çöktüler dize Düşman ordusunu döktük denize Derelerin kanla dolduğu gündür Pınarlar kan akar damla içilmez Yiğidin şanına kıymet biçilmez Dünya duysun çanakale geçilmez Zafer türküsünün çaldığı gündür İki yüzelli bin şehit kanı var burda Aziz ecdadımın canı var burda Yüce milletimin şanı var burda Dünyaya namını saldığı gündür Medeniyet diyen batı güçleri Hile aldatmaca asıl işleri Birkezdaha boşa çıktı düşleri Aslan pençesinde kaldığı gündür Koca seyit mehmet çavuşumuz var Cihanı düşmana eylediler dar Coşkunoğlu bize tek vatandır yar Düşmanın dersini aldığı gündür OZAN EROL COŞKUNOĞLU **********BİLAL ÖZCAN********* Yeni baştan yazsam kalemi alıp elime Birkaç mısra, birkaç kıta, birkaç kelime, Tüm kelimeleri dolasam da dilime, Ben seni anlatamam, seni ben Çanakkale. Üzerinden geçti gitti koskoca bir asır, Makberlerinde gizli, gizli makberlerde sır, Seni anlatan tarih sığ, göz kör, kulak sağır Ben seni anlatamam, seni ben Çanakkale. Elbet solar açan güller, sen solmayacaksın, Susmadıkça mabedi gönlüdeki ezanlar, Sen Çanakkale sen elin olmayacaksın, Daha nice nice destanlar yazacağım yalnız
Kazım Bükülmez
18 Mart Çanakkale
Çanakkale zaferini bir kez daha kutlar, Bir kez daha bütün şehitlerimizi anarız. Çanakkale’yi melekler kurtardı deniyor, İşte bizler şimdi asıl bu masala yanarız. Bu kafalar büyük Atatürk’ü yok sayar, Kurtarıcı asker yerine melekleri koyar. Sanki asker yoktu Ata komuta etmedi, Meleklerin komutasındaydı Çanakkale. Çanakkale tarihimizin büyük zaferiydi, Atatürk başkomutan,askerler neferiydi. Askerlerimiz orda,Atatürk her yerdeydi, Kurtarıcı melekler Sarıkamış’ta nerdeydi Savunduk Çanakkale’yi, kazma kürekle, Önder Atatürk, ve onlarca aslan yürekle. Kimileri gazi oldu fakat daha çoğu şehit, Şehitler diyarı,şehit yatağıdır Çanakkale. Ne cin ne melek,onlar kahraman askerdi, Çanakkale,öylesine çok büyük bir zaferdi. Bu zaferi hurafeciler hariç herkes gördü, Kahramanlık abidesi 18 Mart Çanakkale. Düşman bizden kalabalık silahları çoktu, Ama vatanını savunanlarda korku yoktu. Geçilmezdi Çanakkale,işte bu çok açıktı, Yenilmezliğin simgesi,18 Mart Çanakkale.
Nazır Çiftçi
18 Mart Çanakkale Günü
18 Mart Çanakkale Günü Memleketin toy düğünü Bütünlüğü yaratandır Çanakkale bir destandır. Yıl; bin dokuz yüz on dörtte İngiliz, Seddülbahir’i Fransızlar, Kumkale’yi Köyleri,Osmaniye’yi Cayır cayır yakıyorlar. Yıl bin dokuz yüz on dörtte Yakıyorlar yıkıyorlar, Çanakkalemiz yanıyor. Orman yanar sular yanar, Divan yanar dağlar yanar, Balık yanar canlar yanar On dördünde asker yanar, Bebekli analar yanar, Yanar Çanakkale yanar, Canlar yanar canan yanar, Yanar Çanakkale yanar! İtilaf devletlerinin Hedefi var hedeflerin Gelir gider gemilerin Bombaların mermilerin Sayısı belli değil ki, Gemileri asker dolu, Yakılacak ANADOLU! Yanar Çanakkale yanar. Nisan’ın yirmi beşinde Askerimiz düşman peşinde Silah omzunda ilerler, İman doludur yürekler. Kabatepe’de bitendir Bir ölüp bin dirilendir! MUSTAFAMIZ emir verir: ÖLMEYİ EMREDİYORUM! MUSTAFAMIZ emir verir: ÖLMEYİ EMREDİYORUM! Yürüyün ve ilerleyin, Elde KURANI KERİMLE İman dolunuz diyorum, Seddülbahirde dirilin. Savunun ASLI, KEREM ‘LE İnanç dolunuz diyorum! Orhaniye de serpilin. Türk ordusu Mehmetçiği Deli lodos gibi eser, Dalga dalga da kabarır Tazelenir yürekçiği. Çanakkale de şahlanır, İnanç dolar güven dolar, Dirilir AL BAYRAK olur. Sene bin dokuz yüz on beş Mart ayının on sekizi İngiliz ile Fransız Kirletirler Akdeniz’i. Çanakkale; İngiliz’i Neylesin Fransız’ı! Tıkanacaktır boğazı. 19.Tümen Komutanımız, MUSTAFAMIZ emir verir: ÖLMEYİ EMREDİYORUM! Elde KURANI KERİMLE, Göğüs göğse diyorum. Ceylan yanar canan yanar Koyu yanar kıyı yanar, Türk Askeri mertlik oynar. Kocaçimen Conkbayır’da Kalpte iman silah elde, Tozdumandır Çanakkale. Güç yeter mi KEMALLER’E! Şehit düşer dirilirler, 276 kilo mermiyi, Sırtlanır KOC SEYİTLER… Türkoğlu Türk’tür yiğitler. Nusret Mayın gemimizse Aldırmaz dalgaya sise. Mayınları döşer bir bir Çarpan gemi parçalanır İngiliz,Fransız avlanır, Çanakkale havalanır Askerimiz bin dirilir, Gün doğar,BAYRAK dikilir. Nazır’ım çok canlar sunduk, Topun koca namlusuna. Göz dikmişti namusuma, Elde KURAN, KALPTE İMAN, Şehit verdik namusuma. Bir destandır Çanakkale, O,namazgâhta dirilin Göz dikmeyin namusuma! . Nazır Çiftçi 14/03/1980 Keskin-Ankara
Şevki Kayaturan
(18 Mart Çanakkale Zaferi) Çanakkale Gerçeği
Çanakkale gerçeği tüm dünyaca bilinir, Vatan toprak değildir, bizde namus bilinir, Gerekirse bir çakıl taşı için ölünür, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Gezince görüyorsun, her bir yanı kabristan, Abdestsiz ayak basmak istemiyor ki insan, Büyüklüğün karşında eğiliyor bak düşman, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Şanlı Mehmed adını, Anzaklar da öğrendi, Bir hilalin uğruna, on beşinde can verdi, Bilen Kur’an okudu, dinleyen “Âmin” dedi, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Yürekten Allah diye fırlayınca yerinden, İngiliz’i şüpheye düşürmüştür dininden, Salavatlar getirip ayrılınca ser’inden, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Tabyaları top ile Fransızlar döverken, On beş günde İstanbul hayalini kurarken, Mermi çekirdekleri yağmur gibi inerken, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Nusrat Mayın Gemisi tan yeri ağarmadan, Yirmi altı mayını düşmana çaktırmadan, İngiliz, Fransız’ı bu savaşta hatadan, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. Kayaturan dedemler Sarıkamış yolunda, Şehit düştü biliyor, doğunun soğuğunda, Bu vatanın girdiği her savaşın sonunda, Her karışta bir şehit, kefensiz Yahya vardır. Her karış toprağında şüheda, Seyit vardır. (18.03.2008-Saat: 23.16)
Ali Osman Yılmaz
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur, bardaktan boşanırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu, Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Şevki Kayaturan
(18 Mart Çanakkale Zaferi) Türk Destanı: Çanakkale
Doksan üçyıl evvel bugün yedi düvel birlik oldu Çanakkale Boğazı’nı dört bir yandan topa tutdu Serhat gibi iman yüklü Türk askerini unutdu Teknoloji teknik garpta, bizde inanç iman vardı Türk özgürlük abidesi hürriyetini bağlamaz Yedi nesli şehit olsa şeref duyar hiç ağlamaz Kahramandır her bir nefer Yahya, Seyit eksik olmaz Teknoloji teknik garpta, bizde inanç iman vardı Türk’e istiklal herşeydi parolasın ölüm bildi Ya Allah deyince Mehmed, gökkubbe önüne indi Şehit olmak için tezden güllelere göğüs gerdi Teknoloji teknik garpta, bizde inanç iman vardı Kayaturan Türk askeri destanlaştı tarih yazdı Tarabya’da mevzileri, İngiliz’e mezar kazdı Çanakkale geçilmezdi Anzak yolunacak kazdı Teknoloji teknik garpta, bizde inanç iman vardı (16.03.2008-Saat: 09.35)
Salih Kozan
18 Mart Şehitler Günü
18 Mart Şehitler Günü Vatan sevgisi kuru bir ifadeden ibaret olmamalıdır. Bu topraklar varlığımızı idame ettirdiğimiz bizlere ecdadımızdan emanet ve kutsal sermayemizdir. Cennet parçası vatanımız için canlarıyla kanlarıyla destan yazan şanlı ecdadın evlatlarıyız. Bu günün seneyi devriyesi hasebiyle şanlı ecdadın mukaddes ruhları karşısında saygıyla eğiliyoruz. 18 mart şehitler günü kutlu olsun, ecdadın ruhu şad olsun. Herkes şu soruyu kendisine sorsun lütfen. Ben bu vatana hizmetin neresindeyim? Herkes safını, konumunu belirlesin. Vatana, bayrağa, dine, dile tüm kutsallarımıza sahip çıkalım. Ecnebilerin oyunlarına asla kapılmayalım. Yazdığım bir şiirimde söyle demiştim, Tarihimiz şanlı çekemez onlar Tük'ün bileğini bükemez onlar Kalplere sevgiyi ekemez onlar Bayrağı yücelten kol bizim bizim Ey bizim bu vatanda rahatça yaşamamızı sağlayan şanlı ecdadım. Ey cennet gülü şüheda ruhunuz şad olsun. Yüce Türk milletinin varlığı, refahı kahraman yiğitlerimizin omuzlarında yükselmiştir. Ey batıya emperyalistlere maşalık yapan hainler, kendinizi sorgulayın kime hizmet ettiğinizi bir daha düşünün. Allah'ın izniyle hiç kimse şehit kanıyla sulanmış bu cennet parçası topraklarımızdan bir karış dahi alamayacaktır. Kahraman yürekli vatan sevdalısı nesli fatihanın torunları islam şuurunu iman hamurunda yoğurarak Osmanlı ruhunun filizlendiği imanlı genç nesil, ülkeyi şaha kaldıracak tüm islam alemi rahat bir nefes alacaktır. Biz yeter ki özümüze dönelim biz yeter ki kurandan sünnetten sapmayalım, biz yeter ki ideolojiye değilde kur'ana gönül verenlerle beraber olalım. Aksi halde batılılara özenip, dinimize, dilimize, kültürümüze örf ve ananelerimize kutsal değerlerimize sahip çıkmazsak ecnebilerin oyuncağı olmaktan kurtulamayız. Bu vesileyle diyorum ki vatan sevgisinin ve milli duyguların ön plana çıktığı 18 mart şehitler gününün tarihten ders alarak dirilişimize vesile olmasını, birlik ve beraberlik duygularımızı perçinleştirmesini temenni ediyor bu duygularda hem fikir olan tüm kardeşlerime muhabbetlerimi arzediyorum.
Evren Demirdelen
18 Yaş mektupları(hatırlatsın)
Bir dağ rüzgarında duydum sesini..'GEL'..diyordu..Rüzgar da yalan söyler mi? Söylüyordu işte.. Bir yalan yalan olduğu bilinerek sevilebilir miydi? ? ? Yoksan olur! ! ! Sen yoksan bulut bile aşk yazar kıvrımlarında..Her damla biraz sen olur.. Yalnızlığın hüznü mü bu her ıslaklığı gözyaşına benzeten zihniyet..Ya da sorularında bile aşkı yücelten romantizm? ? Aşığım! ! de bitsin..Seviyorum 'Gel' de gelmesin öl.... Ama olmaz.Gelsen de olmaz herzamanki gibi gibi olsan da.. Oku ve hisset! ! ! Sonra çık dışarı ve sana uçan bir kuş,kalbimi hatırlatsın.. Gözlerin önünde vursunlar kuşu...Avcı seni hatırlatsın! ! Kuş kendi kanıyla mektuplar yazsın sana..kan sana aşkı hatırlatsın! ! Ve aşk kaybından ölsün kuş! ! Ölüm sana başka aşklar aratsın.. Başka aşklar ölümsüzlüğü...
Evren Demirdelen
18 Yaş mektupları (prenses)
Bağlandıklarını yazarmış insan.. Ya da benim gibi yazdıklarına bağlanır.. Sana yazılan her şiir bir ip..Bağlanıyorum.. Ve sana yasak bir pencerden beyaz kağıt uçaklarla gönderiyorum bağlarımı..Bekleyişim de anlamsız..Sen kendi hikayende tek aktrist..Başka oyuncular silikleştirir mi gölgeni? Korkuyor musun? Peki ya beyaz elbiseli prenses bekleyenler? Tek bir an düşünür müsün? Bir kare..Bir eli yüzünde diğeri güneşe doğrulmuş.Bir dağ köyünde gözleri köyün tek yolunda,gelişin en büyük rüyası..Yok başka tabiri rüyanın..Gelmeyeceksin! ! Yazmak kalır bir..Bir şarkılar.. ''Yüzün uykularda eski bir masal..''
Evren Demirdelen
18 Yaş Mektupları (masal)
Telaşla açıyorum gözlerimi..Yeni bir gün..Farklı bir oluş beklenir ya gelecekten,değişmiş bir dünya arıyorum yalancı dediğimiz rüzgar serinliğnde..Karşı dağlara bakıyorum..Kimse yok..Kapanıyor gözlerim.. İki çocuk..Elele yürüyorlar ağaçlar arasında..Bakışları bir zümrütü andırıyor kızın..Saf..Sakin ve bilge kız birden çekiyor elini ve koşuyor..Kayboluyor sık ormanda..Önce koşuyor erkek biraz,sonra duruyor..bekliyor..Kız gelmiyor..Sebebini düşünüyor çocuk,masallara yakışmayan aşk,biraz bencillik,zümrüt biraz.. Bir serçeyle tanışıyor çocuk..İlk önce güvenmiyor(öyle ya tüm haberleri kuşlar yetiştirir) Tüm hikayesini anlatıyor sonra serçeye...Biraz uçuyor serçe..Sonra gelip -cik-diyor ve gidiyor.. Sen de git diyor çocuk..Alıştım artık.. Arkasını dönmüyor kuş..-cik-diyor.. Senelerini ormanda geçiriyor çocuk..Kızı arıyor..Masallara yakışmayan sessizlik,uçurum yalnızlığı biraz.. Yine tek başına dolaştığı bir gün kızı görüyor çocuk..koşacak. Olmuyor..bekliyor ve kanatlanıyor kız..-cik-diyor..Dayanamıyor ve geçmişi haykırıyor çocuk..Eski güzel günleri..Gözlerinin güzelliğini bağırıyor göğe..Yine bekliyor..Kanatlanıyor.. Ancak gökyüzündeki masallar yakışan bir sevinçle.. -cik-cik-
İbrahim Karanfil
18 Yaş Şiiri
Yaş 18 hayatın dörtte biri eder, Bu yaşta eksik olmaz insanın başından keder, Yazılmış bir kere alın yazımıza, silinmez kader, Koskoca 12 yıl, oluyor bir okul uğruna heder! Keşke oturmuş elmasını yiyor olsak manavın, Ya da yüzüyor olsak serin sularında Tuna’nın, Ama yok, kabak gibi ortasındayız işte sınavın, Hangi öğrenci korkmadan kopya çeker? Şu üniversitelileri görünce yaram kanıyor, Onlar mutlu oldukça, benim yüreğim yanıyor, Hastalanıp da bir kerecik okula gelmesek, hoca kaçtı sanıyor, Söyleyin kim cesaret edip de, şu okuldan çekip gider? İşte görüyoruz gelmiyor elden çare, Bu kadar baskı yüzünden uzanmaz oldu el bile yare, Sıkıştığımız yere bak; Dört duvarlı bir kare, İnşallah bu okul da bir gün gelir biter, Çektiğimiz bu sıkıntılar da, bir gün göçüp gider.
Halil Şakir Taşçıoğlu
180 Ağustos Sendromu
Adını ağustos sendromu koydum, Havaya nem dolar, çok zor solurum. Antalya; inan ki yazına doydum! Ben her ağustosta böyle olurum... Bilmem ki kaç kriz geçirdim bu ay? Kalbim enkaz yeri, paramparça fay! Bu ayı takvimden yırttım attım say! Ben her ağustosta böyle olurum... Eskiden az poyraz eserdi kuru; İterdi nemleri Mısır a doğru... Göğsümden hiç gitmez bu ayda ağrı, Ben her ağustosta böyle olurum... Artık yaylalara çekilmem lâzım... Antalya’ da çoktan tükendi yazım! Bu ayda tövbe hiç çekilmez nazım; Ben her ağustosta böyle olurum... İnsanı gam yıkar, duvarıysa nem! Duvar yıkan neme dayanmaz sinem... Ipıslak olurum hep dönem dönem! Ben her ağustosta böyle olurum... En iyisi yazın bu kentten kaçmak! Göçmen kuşlara ters kuzeye uçmak! Amaç temiz hava ve nefes açmak, Ben her ağustosta böyle olurum... Her seven mecnunun bir Leylâ’sı var, Her sahil kentinin bir yaylası var, Şu kalbimin ne çok vaveylâsı var! Ben her ağustosta böyle olurum... Her güzelin olur elbet âmânı, Al sıcaklarını, ver Antalya’ nı... Nefes aldırmıyor napalım yani? Ben her ağustosta böyle olurum... Antalya-2011/08
Halil Şakir Taşçıoğlu
188 Burası Anadolu
Bu füsunkâr memleket ne güzellikler besler! Yıldız, yıldız beldeler, sanki bir Samanyolu... Yükselir asumana kuşlarla uçan sesler, Dökülmüş gökkuşağı, her yer renklerle dolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Ne devletler barınmış, yetmez insanın aklı! Dünyanın tüm tarihi bu topraklarda saklı... Yurdumun insanları ne çok övünse haklı, Yaşar insanlar burda, hayatı dolu, dolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Mis gibi kokar yurdum, cennettir her taraf ya! Hakk sağ elini sürmüş, ne güzel bir coğrafya... Nuh Nebi ile başlar yurdumda etnografya, Dünyaya burdan gider medeniyetler yolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Memleketimde iklim, tam dört mevsim yaşanır! Güzün sararır dallar, kışın karlar döşenir... Mevsimleri yazmaya âdemoğlu üşenir, Yazın alev kusar gün, baharda yağar dolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Cemrelerde yeryüzü, görünmez tebahurdan! Bir kaval sesi dinle yaylasında mahurdan... Duy şu ezan sesini seher vakti, sahurdan Erenlerin yurdu bu, ruh dolu sağı, solu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Şu harabe Frigya, şu lahitse İskender! Şu kemerler Selçuklu, minareler Sinan der... Osmanlı mucizevî, asarı öyle ender Hayretten taş kesilir görenin eli, kolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Üç yanında dalgalar, sahile vurur şamar! Gürül, gürül ırmaklar, akar hep damar, damar... Bir alıç gölgesinde, bir çobanla bir çomar Gez, gör, işte burada güzelliğin en bolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Dinlesen Mevlana’yı, öyle döner durursun! Bir tevazu simgesi Yunus ile yürürsün... Alperenler kim imiş, Yesevi’den görürsün. Canlar birlikte bulur, müstakim olan yolu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Nuh’un sefinesiyle kültürün oluştuğu... Dillerin ve dinlerin bir yerde buluştuğu! Âmâların gördüğü, ahrazın konuştuğu, Müjdelenmiş bu millet, Hakk’ın sevgili kulu! Bu benim memleketim, burası Anadolu... Antalya-2011/08
Hasan Sancak
19.Bölüm Alternatif Isıtıcı Reklâm Senaryosu
19.Bölüm Alternatif Isıtıcı Reklâm Senaryosu REKLÂM YAZARI HASAN SANCAK’IN ALTERNATİF REKLÂM SENARYOLARI ÖNEMLİ NOT: AŞAĞIDA YAZILAN REKLÂM SENARYOLARI; ALAÇAMLI HALK ŞAİRİ-REKLÂM YAZARI -EĞİTİMCİ-GAZETECİ HASAN SANCAK'IN KENDİ AKLINDAN BULMUŞ VE YAZMIŞ OLDUĞU DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİDİR. HER REKLAM SENARYOSUNUN KONULARININ TAMAMI YA DA KÜÇÜK BİR BÖLÜMÜ TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ ULUSAL, YEREL, TELEVİZYON, RADYO, BİLGİSAYAR, GAZETE, DERGİ, ŞAHIS, FİRMA, ŞİRKET, REKLÂM AJANSI VB … TARAFINDAN KULLANILAMAZ.. SESLİ, GÖRÜNTÜLÜ, YAZILI ŞEKİLDE TELEVİZYON, SİNEMA, TİYATRODA OYNATILAMAZ, KOPYALANAMAZ, SESLENDİRİLEMEZ. KASET VE CD YE ÇEKİMİ YAPILARAK, GÖSTERİLEMEZ REKLÂM SENARYOLARI FARKLI BİR ÜRÜN İÇİN DE ASLA KULLANILAMAZ. KONUYA BAĞLI KALARAK, ANCAK SAHİBİNDEN İZİN ALINARAK, DEĞİŞİKLİK YAPILABİLİR. ÖBÜR TÜRLÜ HER HANGİ BİR ÜRÜN İÇİN KESİNLİKLE KULLANILMASI YASAKTIR. AKSİNE HAREKET EDENLER HAKKINDA 'TELİF HAKLARI YASASI' UYARINCA KANUNÎ İŞLEM YAPILIR. KONU:: Kış ayına girilmiştir. Yerler karlarla kaplanmıştır. Hava sıfırın altındadır. Kamera dışarıyı gösterdiği zaman soğuk rüzgâr esmektedir. Bir evin içini gösterilir. Bir yatak vardır. Yatağın içinde bir hasta yorganlar üzerinde olduğu halde titremektedir. Eli yatağın yanında bir megafona gider. Megafonun zil sesi başka bir odada çalmaktadır. Bu odada da bir yatak vardır. Yatakta yatan kafasını yorgandan içeri sokmuştur. Zil biraz daha çaldıktan sonra bir sinyali güçlü olarak verir. Yatakta yatan bir maymun, kedi, köpek. ayı… Olabilir. Kafasını yatağın içinden yavaş yavaş çıkartır. Megafon hayvanın anlayacağı bir sinyali peş peşe gönderir. Hayvan anladığını belirtmek için kafasını sallamaktadır. Tekrar yataktaki adam gösterildiği zaman kapı tık tık vurulur. Hasta iki elini birbirine vurur. Kapı yavaş yavaş açıldığı zaman odadan içeri o hayvanlardan biri elinde ünlü bir markanın ısıtıcısı olduğu halde girer. Fişi prize sokar. Isıtıcı çok geçmeden odanın havasını değiştirir.
Hıdır Daştan
18 Yaş Şiiri
Gecenin zifiri karanlığı ve ben yalınayak yıldızımı arıyorum. Oysa Ay daha parlak. Ben farklıyım herkesten. Farkım düşüncemse, Yıldızım da farklı O yıldız sa henüz yok. Ve koşmak geliyor içimden; Hür ve hızlı. Öyle hızlıki; Herkesten, herşeyden kurtulmak, Zincirimi kırmak, Nefes alıp ferahlamak istiyorum. Ve bir nefret bürüyor içimi Herkesten nefret ediyorum. Gözlerimi bir hüzün kaplıyor Ardından büyük bir sevinç, Yaşamak istiyorum. Yaşama sevinci doluyken içim, Ölmek korkusu titretiyor bedenimi. Ve ben ağlıyorum, Huzuru arıyorum. Önümdeki uzun yola rağmen, Onsekizinde çökmüşüm. 14/02/1988
Hasan Sancak
19.Bölüm Samsun İller Sultanı Şiiri
Dört yıl süren bir savaş-düşmandan temizlendi 'Ya İstiklâl Ya Ölüm'-yurdu kurtardı kendi Samsun'daki o Rumlar-hemen Yunanistan'a Birlikte gönderildi-huzur geldi hep cana 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Ankara Sinop Ordu- Merkez İlçe ortası Birleştiği noktada-onun o haritası Doğusunda Tekkeköy-Batısında Bafra'mız 19 Mayıs Kavak-yaşar anne baba kız 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Engebeli arazi-üzerinde yapısı Hemen sahilden başlar-bil açıktır kapısı Yüksek yeri Toraman–125 metredir Çadır Tepe 110'dur-nefes al oraya gir 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Karadeniz iklimi-burada hüküm sürer Havası ılımandır-yüreklerde tutar yer Yazlar sıcak ve ılık-bilin geçer yağışlı Don olayı bulunmaz-hepsi yurdumun balı 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Yeşili epey fazla-plânlı çalışmalar Büyükşehir beldeler-daha birçokları var Çam gürgen meşe söğüt-akasya ağaçları Yüksek kesimlerdedir-sevindiriyor darı 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Ulaşım bakımından-var üç ana unsuru Kara ve deniz yolu-demiryoludur suru Trafik hareketli-yurdumun her yanına Ulaşması kolaydır-huzur veriyor cana 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Otogar hizmet verir-gemiler uğrak yeri Yurt içi ve yurt dışı-ya ileri ya geri Tren Garı Sivas'a-bağlantılı olarak Vatandaşım ulaşır-bize verirsiniz hak 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu 19 Yüzyıl-nüfusça küçük bir yer 4–5 bin civarında-tarih bize böyle der Tütün buharlı gemi-arttırmıştır verimi Hamleleri yaşandı-bunlar bilinsin emi 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu Merkez ilçe nüfusu–2000 sayımında 435'Bin'dir-burdan yükselir seda 362 Bin-bulunuyor Merkezde 73 bini köyde-yaşar anne ve dede 'Samsun İller Sultanı'-sev ve koru Samsun'u Ruhlarda yüreklerde- yaşatmalıyız onu
Oğuzkan Bölükbaşı
19 Ekim
Ondokuz ekim benim doğum günüm Yıllar önce Pire berber Deve tellal iken Gecenin onbirinde Avcumda bir damla kan Göğsümde Kıbrıs şeklinde leke İle doktor almış beni çeke çeke Ondokuz ekim benim doğum günüm Bu benim hayatım İçinden canların geçtiği Yolculuk sürüyor Dünya dönüyor Anababama selam Teşekkürler sperm en önden koşan Teşekkürler yumurta onu yakalayan İlk doğum günü şiirim bu kendime Okuyunca güleceğim acemiliğime Kendimden önce adımı sevmiştim Adımdan sonra kendimi Ondokuz ekim benim doğum günüm Yakacağım pasta üzerindeki kandilimi Her yarım yüzyıla bir mum Dilerim üç mumlu olurum Birinci tamam Bak anlamam Üç mum yaktığımda Sizler de olacaksınız masa başında Gülümseyen gözlerle Elde birşeyler Tam karşımda Ondokuz ekim benim doğum günüm Benim günüm Üzgünüm nazımı çekeceksiniz İyi ki doğmuş muyum?
Taha Mehmet Telli
Kalemin ve kelimenin gücü
Kalemin ve kelimenin gücünü bilen birini, silahla korkutamazsın.. Zira kurşun öldürür ama kelime acıtır yaralı bırakır... Mart 2016 (TahaMehmet Telli)
Şevki Kayaturan
" 19 Eylül Gaziler Günü " Sen Kahraman Gazimsin
Vatan için canını otaya koyan sensin Zirvelere al bayrak diken şanlı askersin Bu şan bu şeref sana tarihe yön verensin Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. Bedeninden uzvunla toprağa düştü kanın Mehmed derler adına dünya biliyor şanın Sen ah çeksen yiğidim benim ağrır her yanım Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. Çanakkale bir destan her biri Koca Seyit Şehit olmuş yatıyor on beşinde bak yiğit Kâinat gördü işte yedi düvel kim meyyit Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. Kahramanca savaştın kahpe düşmana karşı Siper ettin göğsünü inlettin göğü arşı Bu millet kanla yazdı işte istiklal marşı Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. Atatürk’ün emriyle asker dağlardan aştı Kurtuluş Savaşında düşman önünde kaştı Kükreyince bu millet Yunan, İngiliz şaştı Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. Söküp alır Mehmed’im PKK’yı ininden Atılan her mermiyle Allah düşmez dilinden Vatana şehit verdi bu millet her ilinden Dalgalansın ay yıldız, sen yiğidim mazimsin Sen başımın tacısın, sen kahraman gazimsin. 18.09.2012 Saat: 10.10 Şevki KAYATURAN
Mustafa Kemal Gümüş
19 Gün
Birtanem Canım sevgilim Nazlı bebeğim 19 gün oldu efkârını soluyalı Sabahların kararıp Gecemin zindan olduğu 19 gündür gelmiyorsun başucuma Karışmıyorsun içtiğim sigaraya Kızmıyorsun hatalarıma Bomboş bir yığınım sadece Nefesim kaldı seninle Yürek ise sessiz, ağlamaklı Sen gelmez oldun diyor her seferinde 19 gün oldu ölümümü imzalayalı Bu zalım yüreği içimden söküp atalı 19 gün oldu hayattan kopalı Bir yığın gibi yaşamak denirse onun adı Rüyalarıma da girmiyorsun artık Söz veriyorsun ama cayıyorsun her seferinde Özledim Özledim Susuz,aşsızım, yarımım özledim seni İçime çekiyorum sadece anıların kokusunu Bir tütsü gibi kesiyor nefesimi Keskin, içime kazınıyor her seferinde 19 gündür sensizim 19 gündür öksüz Korkarım babam gibi olsun sonum Olsun be bebeğim senin için 19 değil Bir ömür ölürüm… Mustafa Kemal GümüşKayıt Tarihi : 18.1.2008 19:09:00
Berna Karaoğlu
19 Eylül
Hüzün çığlıklarıyla martılar haykırır körfeze kıyısızlığımı İzmir iç döker inceden,ben ağlarım Bir imkansızın peşine vururum Eylül’ü Kanar düş/süzlüğüm ona yanarım
Mehmet Tevfik Temiztürk
19 Kasım Dünya Tuvalet Günü Şiiri
Her 19 Kasım’da gel sen de an bu günü, Deme, bu ne nasıl gün kavra işin özünü… Tuvalet, deyip geçme bu çok tabi bir olay, Sık uğranılan yer ki zor durumlarda saray… Konfor gerektiren şey istenilen huzurdur, Bu herkesin başında, sağlığa uygunluktur… Dünya endişe duyar tuvalet konusunda, Temizlik de mesele sorun olmamasında… Çocuklar önemsemez onlar bezle dolaşır, Altları muşamba bez, bebek ayrıcalıklıdır… (2012)
Mehmet Tevfik Temiztürk
19 Kurtuluş Otobüsü Keyfimiz
Başka eğlencemiz yok, bu sosyal hayatımız, İneriz ve bineriz, geçer zamanımız… İçerisi ev gibi ortam değişmiş olur, Tanıdık değillerdir saygı, sevgi duyulur… Sürekli biniyoruz elli dakika kadar, Seyahat edilince diniyor sıkıntılar… Maksat alışveriş, mahallemiz sakindir, Hem ilde yemek yerim hem de dinlenmişimdir… Biraz da mecburiyet ya da bir alışkanlık, Bir nevi razı olma veya mütevazılık… (2011)
Mehmet Tevfik Temiztürk
19 Kurtuluş, Oturduğum Mahallenin Tek Otobüs Hattı
Konya’nın bir ilçesi, Meram’ın merkezinde, Mevlana’ya yakındır üç bin metre güneyde… Oturduğum mahalle pek yerleşik değilim, Altı yıl kadar oldu, yerleşmeyi isterdim… 17, 19, 20, 106, vs. çok sayıda hattı var, Ev biraz tenha yerde, yalnız 19 yarar… Yürürsen kırk dakika henüz yürümemişim, Belki spor amaçlı bunu çok istemişim… Eve geldiğim zaman, hemen dışarı çıkar, Durağa ilerlerim yoksa otobüs kaçar… Tam bir saat beklerim, bu büyük bir zamandır, Bu yüzden aceleyle, durağa varmışımdır… Şahsım buna alışkın her gün şehre inerim, Karnım doyunca da oyalanmaz dönerim… 19 numarayı, bekleyeceğiz biraz, Diğerleri uysa da eve pek yakın olmaz… 17 Tırılırmak, 20 Uzun Harmanlar, Yakınımdan geçerler, bin adım attırtırlar… (2014)
Vedat Sadioğlu
19 Kasım Erkekler Günü
19 Kasım 1999’dan beri kutlanan Erkek çocuklar için hazırlanan Hayat için en iyi başlangıcı amaçlar Erkekler Günü, cinsiyet eşitliğini yayar ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ gibidir Bu güne karşılık gelen gündür Asla cinsiyet ayırımcılığı değildir Erkekler Günü, cinsiyet eşitliği günüdür Erkekler için sağlıklı ve normal yaşam Karşı cinsle ilişkilerde uyum Cinsiyet eşitliğini destekler, empoze eder Erkekler Günü, pozitif erkek hedefler ‘Kadınlar Günü’ne rakip olmayan Aslında bir denge günü sayılan Erkek ve çocuk sağlığı için gerekli Erkekler Günü, evlilik ve aile için önemli
İsa Yılmaz
19 Kere Aşk
bazen aşk bir erkeğin bir başka erkeği sevebilmesidir (ıyyyy) bazen aşk bir kara canlısının su canlısı ile yaşamak için savaşabilmesidir bazen aşk bir hırsızın kalpsiz birinden kalbini çalabilmesidir bazen aşk bir insanın yaralı vatanı için kanını, son damlasına kadar feda edebilmesidir bazen aşk unutulmuş birinin kendisini unutan herkes için dua edebilmesidir bazen aşk bir babanın çocukları için gözyaşı dökebilmesidir bazen aşk bir insanın yolda gördüğü herkese, seni seviyorum, diyebilmesidir bazen aşk birinin, seni seviyorum, diyen herkesten yüz çevirebilmesidir bazen aşk Adem’in Cennetten çıkma pahasına Havva’yı sevebilmesidir bazen aşk İblis’in “Allah sevgisini” Adem ile paylaşmamak için sonsuz Cehennemi göze alabilmesidir bazen aşk bir kadının gözlerindeki büyüden kurtulabilmektir bazen aşk zengin bir adamın teklifini yüzüne çarpabilmektir bazen aşk kahpeliğe yüklenen en çirkin sıfattır bazen aşk Hz. Meryem'in namusu için Cebrail meleğine bile başkaldırabilmesidir bazen aşk kaybetmemek için en büyük yalanları söyleyebilmektir bazen aşk kaybetme pahasına doğrulardan vazgeçmemektir bazen aşk sadece terk edip gidebilmektir bazen aşk küçük insanlara büyüteçle bakabilmektir bazen aşk bir şairin hiç kimseyi sevmediği halde aşk şiirleri yazabilmesidir… xxı.vııı.x
Mehmet Bozkurt Esenyel
19 Mayıs
Bütün siyah bulutlar parçalandı kayboldu Samsun ufuklarında parlayınca şimşekler Kararan kalplerimiz bu gün bir ışık buldu Ve haykırdık cihana kırılmaz bu bilekler Coştu temiz kanımız alevlendi damarda Atıldık ileriye kurtarmak için yurdu Çiçeklendi yolumuz umudumuz baharda Atatürk ün emriyle kurulmuştu bu ordu İmanımız bir kalkan kolumuz silah oldu Ya- istiklal- ya- ölüm şaşmaz tek parolamız Erzurum da Sıvas ta kongreler kuruldu Ulusunun başında komutandı Ata mız Bütün yollar açıldı temizlendi düşmandan Umutlar pırıl pırıl özgürlük bahar bahar Yol göstermek Atam dan kudret asil kanımdan Anadolu bizimsin ta...kıyamete kadar Yaşatacağız seni sonsuza dek Atatürk Göklerden inmeyecek Ayyıldızlı bu bayrak Gelmedi gelmeyecek Atam dan daha büyük Anadolu kalacak mahşere dek bu toprak Ankara 19 mayıs 1981
Mert Öztürk
19 Mayıs
O günüdr bizim, Kurtuluş savaşına başladığımız. O gündür bizim, Atamızın Sakarya'ya ayak bastığı gün Vatan için,Millet için, Savaşa başladık. Ezdik geçtik düşmanı. Anladılar bizim üstünlüğümüzü. Gökte bir yıldız belirdi, Bu yıldız bizimdir. Bizim kalacak, Vatan için her zaman gökte kalacak
Ata Togan Yazıcıoğlu
19 Mayıs
Atatürk çıktı Samsun'a İşte bu tarihte, Türk temelleri atıldı, Atatürk eşliğinde. Dalgalanıyordu al bayrak, Göklerin en tepesinde, Kongreler yapılıyordu, İşte bu dönemlerde... Atatürk çıktı kürsüye, Konuştu o gür sesiyle Sesi titriyordu vatan azmiyle, Haykırıyordu; ”Ya istiklal ya ölüm” diye. Vatanın kurtuluşu için, Atatürk direnip uğraşıyordu. Sonunda başardı bunu, Eskisinden daha mutluydu. 19 Mayıs gençlere, Hediye edildi. Ulu önder sayesinde, Gençlerde yaşamış oldu bu sevinci.
Sinan Orhan
19 Mayıs
Yıl 1919 Mayıs'ın ondokuzu İşgal altında ülkem dağıtılmış ordusu. Anadolu perişan şimdi gözler yollarda, Bandırma vapuruyla Atam azgın sularda. Karadeniz hırçın kız Karadeniz dalgalı Bir yürek çırpınıyor vatanına sevdalı. O yürekle değişti milletimin kaderi. Kölelik olamazdı yaşamanın bedeli. Bir güneş doğuyor bak Samsun ufuklarından! Bir ışık yükseliyor o kapkara sulardan. Öyle muhteşem bir nur ki ulaşıyor semaya, Yeniden hayat verdi o nur Anadolu'ya. Samsun'da atan yürek Erzurum'dan duyulur. Bebelerin sütüyle Türk ordusu kurulur. Havza,Erzurum, Sivas kurtuluşu müjdeler. Vahdettin, Damat ferit hani şimdi nerdeler? Milletin iradesi Ankara'da buluştu. Bu ne güzel bir haber bu ne muhteşem muştu. Artık zafer yakındır yakındır güzel günler. Sakarya, Kocatepe top sesleriyle inler. İzmir'in kurtuluşu düşmanın sonu oldu. Yurduma göz koyanlar kanlarında boğuldu. Şimdi anıyor millet ecdadını şükranla. Gerekirse tarihi yazarız yine kanla!
Mustafa Şahin 2
19 Mayıs
Yurdum; Mondros’la yok edilirken, Sevr ile düşmanca pay edilirken, İzmir, İstanbul… Üzüntüyle inlerken, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! 19 Mayıs’a hep karşı çıktılar, Atatürk’ü sinsi sinsi yıktılar, Bağımsızlığın özüne sıktılar, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! Cumhuriyet’ten sonra 19 Mayıs, Halktan çıkıyor mu duyulur bir ses? Ülkemi kaplıyor kalınca bir sis, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! 19 Mayıs; her yurttaşın coşkusu, Unutmayın, devrimlere kuruldu pusu, Demokrasi fidanı ister bir su, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! Atatürk dinlemez; ne soğuk ne kar, Bugün de gençlik izinde akar, Sanma ki yurtsever faşizmden korkar, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! Şahinim bu günler elbet geçecek, Yanlış yapan iktidardan göçecek, Özgürlüğü susamışça içecek, Bir güneştir yurduma 19 Mayıs! 18 Ocak 2012/Mustafa Şahin-Malatya
Bahri Köksal
19 Mayıs 1919...
Bir güneş doğdu Sabaha karşı Samsun'da Anadolu'nun kararan bahtına. Bir güneş doğdu Yurdumun gelecek aydınlığına Kurtuluşuna,özgürlüğüne Anadolu'nun... Tozlu,çamurlu yollarına Adım adım koştuğu Kollarından tutup Ayağa kaldırdığı gündü bugün. Kükreyen bir arslan gibi Samsun'dan uzattı ellerini Amasya'ya,Erzurum'a,Sivas'a. Büyüyen bir çığ gibi Kurtuluşuna yurdumun. Genç,ihtiyar,kadın-kız Yol oldu nehir nehir Dört yanında bu yurdun Özgürlüğüne aktı,gürül gürül Ne bulduysa koştu yarınına... Göğüs göğüse vuruştu Kocatepe'de Ölümüne boğuştu Günlerce Sakarya'da, Afyon'da,İnönü'de Dumlupınar'da... Halaylar çekti tüm Mustafa Kemaller Yan yana,omuz-omuza Bağımsızlığına tüm Anadolu El ele,gönül-gönüle... Efeler diz kırdı İzmir'de Kordon boyu Al bayraklar dalgalandı Çekilince göndere. Selam Mustafa Kemal gibi Şanlı Büyük Öndere. Selam Tüm Mustafa Kemallere Selam 19 Mayısın Tüm Mustafa Kemallerine... Tirebolu- 19 Mayıs 2005
Mustafa Yazka
19 Mayıs
19 MAYIS 1919 ilk an'dı, Türk milleti tek bir candı, İlk hedefiniz akdenizdir ileri der, Askerin panzehir olduğu andı. Ailecek bütün millet savaştı, Kadınlar cephaneyle dağları aştı, Düşmanlar yurdu terkeder, Mevsim hazan ve kış'tı. O an'a dek hiçbir lider yaptımı? Gençliği düşünecek girişim yaptımı? İstanbuldan samsuna gider, Uyanış kongreleri yaptımı? Atsın gençlik stresi gam'ı, Barındırmasın asiliği,evham'ı, Dünya gençliğine önder, Gençlik ve spor bayramı. Türk milleti zaferini kazandı, Hak edilmiş en güzel bayramdı, Atatürk gençliğe hediye eder, Minnet edilecek armağandı.
Gürcan Kırım
19 Mayıs 1919-2016
19 Mayıs 1919-2010 19 Mayıs 1919 Pazartesi sabahı Samsun’a çıktım… İşte devrim tarihimiz Atatürk’ ün bu cümlesiyle başlar. 16 Mayıs 1919 akşamı kırık bandırma teknesiyle yola çıkarken, bindiği vapurun batması tehlikesi kendisine söylendiği zaman; ‘İstanbul’da tutuklanmaktan, batıp boğulmayı tercih ederim’, demişti. Samsun’a hasta ve bitkin bir halde gelmişti. Fakat en küçük bir zaaf göstermeden bir hafta Samsun’da kaldı. Sonra Havza’ya geçti. 26 Mayıs’ ta, yani ertesi günü Damat Ferit İstanbul’da Türkiye’yi büyük devletlerin mandası altına koymak planını ilan ederken O, Havzalılara; ‘Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağım. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar. Şimdiki çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir. Zaten başka türlü de olsa geri dönmek imkânı yoktur’. Diyordu. Bu, Kurtuluş Savaşı’ nın başlangıcıydı. İki gün sonra emrindeki bütün kumandalara gönderdiği gizli bir emirle, “ Ulusal Kurtuluş’ u sarsan işgal ve ilhak gibi olayların bütün ulusa ‘kan’ ağlattığını, Ulusal ızdırabın baş edilmez bir hal aldığını, bu hallerin önlenmesini beklediğimizin dünyaya telgrafla ilan edilmesini” istedi. Bu hareket derin akisler yaptı. Atatürk’ü acele İstanbul’a çağırdılar. O, uzun bir telgrafla Padişaha istifasını yolladıktan sonra 13 Haziran 1919 günü sivil elbise ile Havza’dan yola çıktı. Yola çıkarken Havzalılara; ‘Bugün artık bir üniforma sahibi değilim. Size evvelce de bildirdiğim gibi sadece bir millet adamıyım demiştim.” Evet, o bir millet adamıydı. Bütün yaptıklarını halktan alan ve halka veren Atatürk diye anılması da bundandır. O, tarihine ve milletine her zaman güvenmiş, halkından duyduğu inançla yüzyıllardır hâkimiyet sürdüğümüz topraklarda, bu sefer yeni bir tarih yazmak için adım atmıştır. Halkıyla beraber kurduğu cumhuriyeti, yani emaneti, en başından beri duyduğu güvenin aynısıyla yine halka, yani gençlere emanet etmiştir: 'Gençler, Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız’. ‘’Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz... Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.' “Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım, gözüm arkada kalmayacak. Zafer “Zafer benimdir” diyebilenlerindir.” “Bütün ümidim gençliktedir. Her kafanın anlamaktan aciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik” Her fırsatta gençlere olan güvenini belirtmekten çekinmeyen Atatürk’ ün, Türk Milleti olarak en değerli hazinemizi yani tam bağımsızlığımızı gençliğe emanet etmesinden de onun gençliğe ne fevkalade bir şekilde inandığını görebiliriz. Çünkü kendisin de her zaman dediği gibi, yıkık bir imparatorluktan ve yozlaşmış bir “aydın” zümresinden geriye kalanlarla, halkla omuz omuza verip tarihin eski şahlanışa, bu toprakların insanlarına hak ettiği yaşayışına kavuşturacak cumhuriyetin temelleri atıldı. Bu durumda en kıymetli hazinemiz tabi ki tam bağımsızlıktır. Bunun aksi düşünülemez; düşünülecekse de bu tek seçenek, ölmektir! Atatürk’ ün sözlerine kulak verelim: “Efendiler, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım’. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi; Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş bir takım sözlerdi… Sağlam ve gerçek karar… Millî egemenliğe dayanan tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak…Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez…Aşağılık durumuna düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir emir veren getirmeleri hiç düşünülemez.... Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.' Ve ünlü sözü ile 'Türk'ün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir Ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi. Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm! ' 19 Mayıs’ ta atılan adım tarihin yanlış giden gidişatını düzeltmek içindi. Millet şahlanıyor, kendisinden çalınan iktidar yetkisini ölümüne geri alıyordu. Milletin kararlılığından yeni bir çağ açılıyor, tarihin içinden tarih doğuyordu. Atatürk de “Bağımsızlık benim karakterimdir.” derken de bağımsızlığın doğduğu tarihi yani 19 Mayıs’ ı doğum günü ilan etmiş ve aynı tarih meclis kararıyla gençliğe adanan bir bayram olarak da kabul edilmiştir. Çünkü Atatürk gözü kara bir şekilde halkına güvenecek kadar halkçı da olsa, dünyada hiçbir kimse yoktur ki ileri görüşlü olmadığı halde lider olarak anılabilsin. Hele ki bahsettiğimiz Atatürk’se… Atatürk ki tarihsel sürecin doğurduğu, milletin adeta onlarca yıllık kıvranış ve sancılarıyla, bir toprağın yarılması gibi milletin bağrından filizlenen bir lider… Elbette ki, bilecektir tarihi yorumlamayı, ondan sonuçlar çıkarmayı. İktidar denilen tatlı arzunun milletin naif isteklerine çöreklenme çalışmaları ve arsızlıklarını görmüştür. Çok güvendiği gençliğe de anlatmıştır, atalarının yaptığı gibi ikinci bir seçenek sunmaksızın ne olursa olsun bağımsızlığa sahip çıkmalarını salık vermiş; kendisinin yaptığı gibi tarihine ve halkına güvendiği sürece de başarılı olacağı konusunda aynı inancı onlara aşılamak istemiştir: “EY TÜRK GENÇLİĞİ! Birinci ödevin Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır. Bir gün, Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler. Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır! ” Ne yazık ki, Atatürk’ ün ön gördüğü her şey bugün vatanımızda gerçekleşmiş, tarih tekrar yanlış seyretmeye başlamıştır. Kurtuluş Savaşı mücadelesinin yaşattığı bu gençlik, kendilerine bu vatanı ve bağımsızlıklarını hediye eden Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı mücadelemizin şehitlerinin emanetine sahip çıkmalı ve gerekirse tarihi yenmeye başlamalıdır. Atalarımız nasıl topları tüfekleri, emperyalizmi yendiyse, gençlik de bugün Atatürk’ ün her defasında aşılamaya çalıştığı bilince sahip olup fikirleri ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunları yenebilir, (Gençliğe Hitabe’ de dendiği gibi) dış güçlerin ve içteki müttefiklerinin en üstü kapalı silahı olan kültür emperyalizminin yenilmesiyle birlikte tüm sömürü yollarının da kapatılmasını sağlayabilir. Gençliğin damarlarındaki kanın gereklerini yapmasına engel olacak güç yoktur. Gençlik bunu yapabilir, yapmalıdır ve yapacaktır da… Yine Atatürk’ ün dediği gibi; “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” Millet iradesiyle ortaya çıkan 19 Mayıs gençlik ve spor bayramına Köylü, kentli, işçi, emekli, memur, kadın, erkek, gençler ve genç fikirlere açık olanlar ve atamızın millet tanımı içinde kalan herkes Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkmalıyız. 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun!
Mert Ertuğrul Akpınar
19 Mayıs 1919
19 MAYIS 1919 Her 19 Mayıs’ta! Kutlanır gençlik bayramı, Atam gençliğin önünde, Biz gençlerin kalbinde, 19 Mayıslarla, biz gençlerle el ele, Samsun’da doğan güneş! Işık saçtı tüm yurda, Kapalı tüm kapılar, Açıldı bu vatana! 19 Mayıs 1919’da. Kurtuluş Savaşı başladı. Başladı bu tarihte, Tür milletinin başı dik, Atası en önde. Çok önemli, önemli bir gün, bugün, Tarihleşmiştir bu ulusla, Çünkü kutlarız her yıl coşkuyla, 19 Mayıslarda Atatürk’ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı’nda!
Kaan Barkın Gücün
19 Mayıs 1919
19 Mayıs'ta, Atatürk Samsun'a çıktı, Türk Milleti'nin destanına, O önderlik yaptı. 1. Dünya Savaşı'nda Yenik sayıldı Osmanlı, Bütün yurt bölündü parça parça, Düşmanlara paylaştırıldı. Atatürk Amasya, Sivas,Erzurum'da, Toplantılar yaptı, Sonra Ankara'da TBMM'yi açtı. Dünya Atatürk'ü, Dünya Türk Milleti'ni Konuştu,tartıştı, Türk Milleti'nin gücü, İşte o gün anlaşıldı. Atatürk'ün yolundan, Hep beraber gidelim, Türk Milleti olarak, Dünya'yı fethedelim. 19 Mayıs bugün, Atatürk'ü an, Bayram et, Bugün senindir senin.
Perihan Pehlivan
19 Mayıs 1919
Kara bulutlar sarmış her yanı. Paylaşılmış, yurdumun can damarları. Bir kurtarıcı bulunacaktı elan, Kurtarılacaktı, bu güzel vatan. 19 Mayıs 1919 Samsun dan, şafak vakti, Mustafa Kemal’im İstiklal dedi. Aldı da ardına tüm milleti. İnaçla birleşirsek ancak, Kurtarırız, bu ülkeyi, bu milleti. Kurmalıyız, bağımsızlık için cumhuriyeti. Samsun dan yola çıktı, o meşale. Amasya, Sivas, Erzurum. Kurtuluş için, yapıldı kongre. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz ileri. Ölmek var, dönmek yok. Bu, Türkün istiklal zaferi. Ana baba, bacı kardeş vatan neferi. Karış karış alındı, ülkenin her yeri. Atam dedi; ülkemin geleceği, Size armağan, bu bayram. Ey Türk gençliği! 28.NİSAN.2008 İSTANBUL