id
int64 1
9.2k
| answers
list | title
stringlengths 4
104
| question
stringlengths 2
257
| context
stringlengths 31
11.1k
|
---|---|---|---|---|
2,251 | [
{
"answer_start": "2384",
"text": "(780 civarı - 850 civarı)"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ortaçağ İslam bilim insanı Harizmi hangi tarihlerde yaşamıştır? | Halife Memun (ö. 833) tarafından Bağdat'ya kurulan Beyt'ül Hikmet (Türkçesi: İrfan Evi) tercüme faaliyetlerini kurumsal bir hale getirdi. Eflatun'un önemli Diyaloglar'ı, Aristo'nun Politika hariç tüm eserleri, Plotinus ve Proclus'a ait bazı teolojik metinler, felsefe tarihleri tıp, astronomi ve coğrafyada Batlamyus, fizik ve mekanikte Arşimedes ve Heron'un eserleri, Hint matematiğinin klasikleri olan Siddhanta'lar, siyaset ve ahlak felsefesine dair Pançatantra Masalları (Kelile ve Dimme) Hüdayname, Ayinname, Cavidan-ı Hired gibi sayısız önemli eser bu dönemde Arapça'ya çevrildi. Beyt el-Hikme'nin tercümanlarının çoğu Arap asıllı değildi. Bunun nedeni Arap kökenli insanlar içinde Sanskritçe, Farsça, Süryanice, Pehlevice ve Yunanca bilen olmaması kadar, Arapların çevirmenlikte istekli olmaması, buna karşın yabancıların kendilerini kanıtlama isteği idi. En önemli tercümanlar İbn el-Mukaffa, Huneyn b.İshak, Sabit b. Kurra, Ebu Bişr Matta b. Yunus, Yahya b. Adi, Ebu Osman ed-Dimeşki idi. Muhammed Abid el-Cabiri, Memun döneminde yapılan bu çeviri faaliyetinin arkasında politik bir amaç olduğuna değinir. Buna göre Abbasi'ler karşıt güçleri siyasi ve sosyal olarak iflas ettirdikten sonra ideolojik bir atağa geçmişlerdi. Dr. Hasan Aydın ise gittikçe genişleyen imparatorluğun ihtiyaçlarını, İran asıllı annelerden doğan Abbasi halifelerinin Helenistik ve diğer kültürlere ilgisi, vezirlerin yabancı kökenli Bermeki ailseinden oluşu ve mevali aydınların kültürel miraslarının kaybolmasını engelleme ve Arapça'da yaşatma isteklerini sayar. 9. yüzyılın ilk yarısında Memun zamanında Bağdat'ta kurulan Şemmasiye gözlemevi kurulan ilk gözlemevidir. Bunun ardından yine Memun tarafından Şam'da da Kasiyun Gözlemevi kurdurulmuştur. Bu gözlemevlerinde çalışan bilim insanlarından Yahya ibn Ebu Mansur, ibn Musa Harezmi ve Abbas ibn Sa'id el-Cevheri gibi astronomlardan bahsetmek gerekir. El-Memun Batlamyus'un Almagestine dayalı olarak geliştirilen Zicler yaptırdı. Bunların sonuçları Habeş el-Hasib tarafından Zic el-Mumtahan adlı bir kitapta toplandı. 877'de ise Suriye Rakka'da Battani tarafından özel bir gözlemevi kuruldu. Battani'nin 911'de yazdığı astronomi kataloğu Zic-i Sabi uzunca bir dönem bu alanda yazılmış en kapsamlı eser olarak kaldı. Kitabın trigonometriye ayrılan üçüncü bölümünde yer alan sinüs ve tanjant cetvelleri kitabın en orijinal bölümü sayılır. Harizmi (780 civarı - 850 civarı) Algoritma'yı bulan matematikçi. Beni Musa kardeşler (Musa'nın oğulları) (9. yüzyıl başları): Ahmet, Muhammed ve Hasan adındaki İranlı üç kardeş dönemin önemli astronom ve astrologları oldular. Beyt'ül Hikmetde çalıştılar ve antik döneme ait çok sayıda eseri Arapça'ya çevirdiler. Koni ve elips matematiği ile ayrıntılı şekilde uğraştılar ve astronomik hesaplamalar yaptılar. İlginç bir katkıları da otomasyonla ilgilenmiş olmaları ve bu konuda Kitab al-Hiyal adında (Türkçesi Hünerli Aletlerin Kitabı) bir kitap bırakmış olmalarıdır. Kindi (801-873): Felsefeci ve hezarfen bilim insanı. Yunanca'dan Arapçaya çok sayıda çeviri yaptı. İslam'da Aristoculuk olarak bilinen akılcı Meşşailik felsefe akımının kurucusudur. Beyt'ül Hikmet'de çalıştı. Simya ve astrolojinin temellerine ilişkin eleştiriler yaptı ve çok sayıda bilimsel konu hakkında katkılarda bulundu. Halife için gizli şifreleri teknikleri üzerine çalıştı, hatta zaman uzay, zaman ve görelilik üzerine bile yazılar yazdı. Huneyn bin İshak (809-873): Halife Memun kurduğu Beyt'ül Hikmet'nin başına Nasturi hıristiyanlarından olan bu bilim insanını getirmişti. Huneyn bin İshak, çevirilerinde antik dönemin metinlerini sadece aktarmakla kalmadı, yorumladı ve düzeltmeler yaptı. Bazı çevirileri Avrupa'da yüzlerce yıl kullanıldı. Çevirilerinin yanı sıra fizik ve tıp, özellikle de 'insan gözü' üzerine yazılar yazdı. Göz üzerine bilimsel yazılar kitabı 17. yüzyıla kadar kullanıldı. Abbas Kasım İbn Firnas (810-887) Philip Khuri Hitti, 'Arap Tarihi' adlı eserinde şöyle der: 'İbn Firnas, insanlık tarihinde ilk defa bilimsel uçma girişiminde bulunan kişidir.' Dinaveri, (820 - 896) Ortaçağ'ın en büyük botanikçisi, 8 ciltlik Kitab el-Nebat (Bitkiler Kitabı) adlı kitabın yazarı. Sabit bin Kurra (835-901) Battani (850-922) |
2,252 | [
{
"answer_start": "85",
"text": "çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ortaçağ İslam dünyasında yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, neyi meydana getirmiştir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,253 | [
{
"answer_start": "416",
"text": "Dar'ül Hikmet"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Fatımi halifesi El Aziz tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan kütüphane hangisidir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,254 | [
{
"answer_start": "168",
"text": "Bağdat'taki Beyt-ül Hikme"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Fatımi halifesi El Aziz tarafından yaptırılan Dar'ül Hikmet hangi kütüphaneye rakip olarak kurulmuştur? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,255 | [
{
"answer_start": "437",
"text": "o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Beyt-ül Hikmet'e rakip olarak kurulan Dar'ül Hikmet'te biraraya getirilen kitap sayısı için ne söylenebilir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,256 | [
{
"answer_start": "792",
"text": "Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Halife El Aziz tarafından yaptırılan Dar'ül Hikmet Ortaçağ İslam Dünyasında en çok hangi sahalarda fayda sağlamıştır? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,257 | [
{
"answer_start": "732",
"text": "Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Halife El Aziz tarafından yaptırılan Dar'ül Hikmet zirve dönemi ne zaman yaşanmıştır? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,258 | [
{
"answer_start": "962",
"text": "El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan kabul olunan en önemli tıp kitabı hangisidir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,259 | [
{
"answer_start": "874",
"text": "Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ortaçağ'da muteber bir tıp kaynağı olan el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisinin sahibi kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,260 | [
{
"answer_start": "1128",
"text": "kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Döneminin en büyük hekimi El-Razi'nin tıp ansiklopedisinden gayrı çalışmaları nelerdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,261 | [
{
"answer_start": "1327",
"text": "El-Kanun fi't-Tıb"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik, tıp tarihindeki en ünlü eserlerden birinin adı nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,262 | [
{
"answer_start": "1270",
"text": "İbn-i Sina"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Tıp tarihindeki en ünlü eserlerden olan El-Kanun fi't-Tıb yazarı kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,263 | [
{
"answer_start": "1504",
"text": "İbnünnedim"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Kütüphanecilik tarihinin en önemli gelişmelerden birine kapı açan El-Fihrist yazarı kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,264 | [
{
"answer_start": "1530",
"text": "El-Fihrist"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Kütüphanecilik tarihinde en önemli vakalardan biri olan İbnünnedim'in sahibi olduğu eserin adı nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,265 | [
{
"answer_start": "1547",
"text": "Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbnünnedim'in kaleme aldığı El-Fihrist bu sahadaki diğer eserlerden ayıran nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,266 | [
{
"answer_start": "1639",
"text": "Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ortaçağ İslam dünyasında kullanılan rakam sistemi ve (0) sıfırın gelişimi için ne söylenebilir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,267 | [
{
"answer_start": "3527",
"text": "Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Matematikte Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine kitabı yazan kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,268 | [
{
"answer_start": "3338",
"text": "İbn Nefis (1213-1288)"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,269 | [
{
"answer_start": "3360",
"text": "pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbn Nefis'in (1213-1288) ilk defa keşfetmesiyle maruf bulunduğu tıp mesaili nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,270 | [
{
"answer_start": "3257",
"text": "El-Cezeri (1136-1206)"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Sibernetik biliminin kurucusu olarak bilinen İslam bilim insanı kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,271 | [
{
"answer_start": "2858",
"text": "'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum'"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu, astronommide önemli çalışmalardan olan eserin ismi nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,272 | [
{
"answer_start": "3195",
"text": "Biruni (973-1048)"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Sultan Mesut'a 1010'da sunulan, astronommide önemli çalışmalardan olan 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' sahibi kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,273 | [
{
"answer_start": "1800",
"text": "Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Usturlab Ortaçağ İslam dünyasında ve daha önce geçirdiği safahat hakkında ne söylenebilir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,274 | [
{
"answer_start": "2101",
"text": "Meryem el-İcliyye"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İlk müslüman kadın astronom kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,275 | [
{
"answer_start": "2240",
"text": "10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ptolemenin dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu iddiası hangi tarihlerde kim tarafından tartışmaya açılmıştır? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,276 | [
{
"answer_start": "2352",
"text": "Ptoleme'ye Karşı Şüpheler"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | Ptoleme'nin gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri süren İbn-i Heysem'in 11. yüzyılda kaleme aldığı eserin adı nedir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,277 | [
{
"answer_start": "2339",
"text": "İbn-i Heysem"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | 11. yüzyılda 'Ptoleme'ye Karşı Şüpheler' adıyla yazdığı kitapla Ptoleme'nin gezegen modeli hakkında kuşkularını dile getiren İslam bilim insanı kimdir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,278 | [
{
"answer_start": "2540",
"text": "gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbn-i Heysem Ptoleme'nin gezegenler hakkında görüşünü kabul etmiştir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,279 | [
{
"answer_start": "2638",
"text": "Kitab fi Heyet el-Alem"
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbn-i Heysem kabul ettiği, Ptoleme'nin gezegenler hakkındaki görüşünü hangi eserinde kaleme almıştır? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,280 | [
{
"answer_start": "2935",
"text": "mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı."
}
] | Ortaçağ İslam dünyasında bilim | İbn-i Heysem'in optik konusunda yaptığı önemli çalışmalardan bazıları hangisidir? | Yoğun tercüme faaliyeti ile başlayan entelektüel seferberlik ve kültürel arabulucuk, çoğunluğu cami ve medreselere bağlı olan zengin kütüphanelerin oluşmasını sağladı. Bağdat'taki Beyt-ül Hikmenin zengin kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesinden sonraki en büyük kütüphane haline geldi. Ayrıca çok sayıda özel kütüphane de oluştu. Fatımi halifesi El Aziz (975-996) tarafından Beyt'ül Hikmet'e rakip olarak yaptırılan Dar'ül Hikmet'te ise o döneme kadar hiç görülmemiş miktarda kitap bir araya getirildi. Makrizi'nin bildirdiğine göre bu kütüphanede her biri 18.000 kitap alan 40 adet depo bulunuyordu. Kütüphanede 1.600.000 kitap bulunduğuna dair ifadeler mübalağalı bulunsa da, oldukça yüksek miktarda kitap bulunduğu söylenebilir. Kütüphane halife Hakim döneminde en parlak dönemini yaşadı. Bilimsel gelişmelere en önemli katkılar tıp, astronomi ve optik alanlarında oldu. Dönemin en büyük hekimi, bir deist olmasına karşın İslam dünyasının bir parçası sayılan El-Razi'nin el-Hawi adlı 9 ciltlik tıp ansiklopedisi, birçok bilim insanı tarafından tüm Ortaçağ boyunca kullanılan en önemli tıp kitabı kabul edilir. El-Razi ayrıca kızamık ve su çiçeği hastalıkları üzerine önemli çalışmalar yaptı ve ders kitapları yazdı. Bir diğer önemli tıp insanı ise Endülüs'te yetişen İbn-i Sina oldu. İbn-i Sina'nın kaleme aldığı 14 ciltlik El-Kanun fi't-Tıb tıp tarihindeki en ünlü eserlerden biridir ve yine 7 yüzyıl boyunca ders kitabı olarak kullanılmıştır. Kütüphanecilik tarihinin en önemli olaylarından biri de İbnünnedim muhteşem eseri El-Fihrist oldu. Bu eserde yazarı Arap olsun olmasın, Arapça yazılmış tüm eserlerin bir indeksi veriliyordu. Harizmi'nin Hint dünyasından alarak kullanmaya başladığı rakam sistemi ve 0 (Sıfır)'ın kullanımı bu dönemde Endülüs üzerinden batı dünyasına geçti. Usturlab ise Antik Yunan'dan beri kullanılmakta olmasına karşın, asıl olarak bu dönemde İslam dünyasında geliştirildi ve hakkında kitaplar yazıldı. Razi (yaklaşık 854-925/935) Farabi (872-950) İbn-i Sina (908-946) Ebu-l Kasım el Zehravi (936-1013) İbnünnedim (yaklaşık 932-995/998) Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980) Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom. Dünyanın gezegenlerin yörüngelerinin merkezinde olduğu şeklindeki Ptolemenin düşüncesi daha 10. yüzyılda Ebu Cafer el-Hazen tarafından tartışmaya açılmıştı. Şüpheler 11. yüzyılda ilerledi ve İbn-i Heysem Ptoleme'ye Karşı Şüpheler adı altında bir kitapta bu gezegen modelinin gerçek olmadığını ileri sürdü. Bu eleştiri Kopernik'e kadar etkisini sürdürdü. Buna karşın İbn-i Heysem, Ptoleme'nin gezegenlerin şeffaf camdan gök halkaları içinde hareket ettiği şeklindeki teorisini kabul etti ve Kitab fi Heyet el-Alem adlı eserinde işledi. Bir gerileme sayılabilecek bu teori Newton'a kadar geçerliliğini korudu. Astronomi konusunda yapılan en önemli çalışmalardan biri de Biruni'nin Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu 'Mesudi fi'l Heyeti ve'n-Nücum' adlı yapıtıdır. Optik konusunda İbn-i Heysem mercek, küresel ve parabolic aynalar kullanarak ışık, kırılma ve göz konusunda önemli çalışmalar yaptı. Işığın gözden çıkmadığını, tersine maddelerden göze geldiğini göstererek optik olaylara deneysel yaklaşımın temellerini geliştirdi. İbn-i Heysem (965-1040) Biruni (973-1048) Zerkali (1028-1087) Ömer Hayyam (1048-1131) El-Cezeri (1136-1206) Sibernetik biliminin kurucusu. Muhammed İdrisi (1100-1166) İbn Nefis (1213-1288) pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Nasirüddin Tusi (1201-1274) Kutbeddin Şirazi 1236 - 1310 Kemaleddin el-Farisi 1267 - 1319 Matematik konusunda Tezkira el-Ahbab fi Beyan'ül Tehhab adlı dost sayıları üzerine bir kitab yazmıştır. |
2,281 | [
{
"answer_start": "82",
"text": "İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent üniversitesi hangi tarihte nasıl kurulmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,282 | [
{
"answer_start": "82",
"text": "İhsan Doğramacı tarafından"
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent üniversitesi 20 Ekim 1984'te kim tarafından kurulmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,283 | [
{
"answer_start": "298",
"text": "Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı Bilkent üniversitesi'nin amaç ve misyonları nelerdir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,284 | [
{
"answer_start": "527",
"text": "üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi, ismini nereden almaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,285 | [
{
"answer_start": "599",
"text": "Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi'nin kampüsü nerede bulunmaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,286 | [
{
"answer_start": "748",
"text": "Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi kampüsüne ait hususiyyetler nelerdir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,287 | [
{
"answer_start": "931",
"text": "Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin Timer Higher Education, dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında konumu nedir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,288 | [
{
"answer_start": "1283",
"text": "Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı tarafından Bilkent Üniversitesi projesi nasıl meydana gelmiş ve hangi tarihlere dayanmaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,289 | [
{
"answer_start": "1917",
"text": "Hacettepe Tıp Fakültesi"
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı tarafından Ankara en önde gelen tıp fakültesi hangisidir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,290 | [
{
"answer_start": "2035",
"text": "Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi"
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı tarafından Erzurum'da kurulan tıp fakültesinin adı nedir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,291 | [
{
"answer_start": "2398",
"text": "Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı Amerika'da aldığı eğitim sırasında nasıl etkilenmiş ve Türkiye'de ne tip bir üniversite kurulmasını hayal etmiştir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,292 | [
{
"answer_start": "2548",
"text": "amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı'nın kurmak istediği ünversite profilinde hitap edilen öğrenci kitlesi noktasında hedefleri ne olmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,293 | [
{
"answer_start": "2845",
"text": "İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı'nın Bilkent Üniversitesi kampüsünün nerede yer alacağını belirlemesi hangi tarihlerde nasıl olmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,294 | [
{
"answer_start": "3130",
"text": "Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi kampüsünün Ankara'nın güneybatısında bulunmasına sebep teşkil eden nedir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,295 | [
{
"answer_start": "3206",
"text": "Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi arazisine karar verildiken sonra İhsan Doğramacı'nın hamleleri neler olmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,296 | [
{
"answer_start": "3402",
"text": "Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Arazilerin satın alınmasından Bilkent Üniversitesi'nin kurulması ve finansman desteği için hangi adımlar atılmıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,297 | [
{
"answer_start": "3583",
"text": "Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'ne mali kaynak sağlama ve bu noktada meydana gelen sorunların çözümü için nasıl bir yol izlenmiştir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,298 | [
{
"answer_start": "2777",
"text": "günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı'nın Bilkent Üniversitesi'ni kurmak yolunda önünde hangi hukuki maniler belirmiştir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,299 | [
{
"answer_start": "3989",
"text": "12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı'nın Bilkent Üniversitesi'ni kurmak için karşısına çıkan engelleri nasıl aşmıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,300 | [
{
"answer_start": "4399",
"text": "Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi resmi olarak hangi tarihte kurulup ilk öğrencilerini almıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,301 | [
{
"answer_start": "4307",
"text": "İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nde bina edilen ilk yapılar hangileridir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,302 | [
{
"answer_start": "4577",
"text": "Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi kaç öğrenci ile eğitime başlamıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,303 | [
{
"answer_start": "4648",
"text": "İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi eğitiminin ilk senelerinde öğrencilerinin statüsü hakkında hangi sorunla karşılaşmıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,304 | [
{
"answer_start": "5119",
"text": "1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi'ni yüksek öğretim kurumu statüsünden nasıl kurtarmıştır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,305 | [
{
"answer_start": "5254",
"text": "Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi bünyesindeki kaç birimle eğitimlerini sürdürmektedir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,306 | [
{
"answer_start": "5463",
"text": "Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin yabancı uyruklu öğrenci portföyü ne konumdadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,307 | [
{
"answer_start": "5608",
"text": "yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Firma ve şirketlerin Bilkent Üniversitesi'yle etkileşimleri için ne söylenebilir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,308 | [
{
"answer_start": "5707",
"text": "Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin günümüze kadar verdiği mezun sayısı hakkında ne söylenebilir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,309 | [
{
"answer_start": "5903",
"text": "Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Times Higher Education'ın 50 yaş altı en iyi üniversiteler sıralamasında Bilkent Üniversitesi'nin 2015 derecesi ne olmuştur? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,310 | [
{
"answer_start": "5949",
"text": "Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin öğrenci kabulu hangi imtihanla olmaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,311 | [
{
"answer_start": "6339",
"text": "Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi kontenjan sınırlarını nasıl açıklamaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,312 | [
{
"answer_start": "6499",
"text": "Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin öğretim dili nedir ve bunun bir yeterlilik test var mıdır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,313 | [
{
"answer_start": "6695",
"text": "Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır."
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin nasıl ingilizce yeterlilik sınavı uygulmaktadır? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,314 | [
{
"answer_start": "7390",
"text": "Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için"
}
] | İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmek ne için gereklidir? | Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan vakıf üniversitesi. İhsan Doğramacı tarafından, İhsan Doğramacı Eğitim Vakfı, İhsan Doğramacı Sağlık Vakfı ve İhsan Doğramacı Bilim ve Araştırma Vakfı kararlarıyla 20 Ekim 1984'te, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi, kuruluş amacını 'eğitim kalitesi, bilimsel araştırma ve yayınları ile kültür ve sanat faaliyetleri açısından dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer almak' olarak açıklamıştır. Bu amaç doğrultusunda üniversiteye Bilim Kenti'nin kısaltılmışı olan Bilkent adı verilmiştir. Üniversitenin kampüsü, Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe kampüsü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Ankara yerleşkesinin arasında bulunmaktadır. Ankara-Eskişehir yolunun 12. kilometresinde bulunan üniversite kampüsünde Merkez, Doğu ve Orta olmak üzere 3 kampüs bulunmaktadır. Kampüs 5.000 dönümlük arazi üzerinde bulunmaktadır. Üniversite, THES - QS Dünya Üniversiteler Sıralaması araştırmasının 2016 yılı verilerine göre dünyanın en iyi 411 üniversitesi arasında gösterilmiştir. Times Higher Education dünya üniversiteleri 2017 sıralamasında ise dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında gösterilmektedir. Bu sıralamalara göre Türkiye'de 3,Asya genelinde ise 46'ıncı konumdadır. Ankara Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş fikri 1940'lara dayanır. İhsan Doğramacı, Harvard ve Washington Üniversiteleri'nde çalışmalarda bulunurken Amerika'daki sivil toplum yapısını yakından tanıma imkanı bulur ve bunlardan oldukça etkilenir. Ankara'ya dönünce 1951'de özel bir çocuk hastanesi ve çocuk sağlığı merkezi kurabilmek adına projeler hazırlar. Bunların mali yönden desteklenmesi amacıyla da kendi ailesi tarafından desteklenen bir vakıf kurar. Daha sonraları yine sağlık ve eğitim alanlarında yeni başlangıçlar ve atılımlar yapacak yeni vakıflar da kurar. Yine Doğramacı Hacettepe Tıp Merkezi'ni, Hacettepe Hastanesi'ni ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kurdu. Ardından Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasını sağladı. Bununla beraber Doğramacı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi de dahil olmak üzere Sivas ve Kayseri gibi birçok devlet üniversitesinin kurulmasında önemli roller üstlendi. Tıp alanındaki hedeflerine ulaşan İhsan Doğramacı, daima aklında yer edinen bir mükemmeliyet merkezi hayalini gerçekleştirmek adına kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi kurmanın yollarını aramaya başladı. Doğramacı, Amerika'daki eğitimi sırasında gözlemlediği Harvard, Yale, Columbia üniversiteleri gibi bir üniversite kurmayı amaçlıyordu. Yine bir başka amacı kuracağı üniversitenin sadece Türkiye içinde kaliteli olması değil; dünyanın en iyi on beş üniversitesi arasında gösterilmesini sağlamaktı. Üniversitesinin dünyanın dört bir yanından öğrenci çekmesini hedefliyordu. Fakat o günün anayasası özel bir üniversitenin kurulmasına izin vermiyordu. İhsan Doğramacı, hayalindeki kar amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesi fikrini gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan araziyi araştırmaya 1960'larda başlamıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankara'nın güneybatı bölgesinin, düşündüğü üniversite fikri için uygun olduğuna karar verdi. Arazinin uygunluğundaki ana etken arazinin yeraltı sularının bol olmasıydı. Kararını verdikten sonra meslektaşlarıyla birlikte orada bulunan köylülerle görüşmüş, üniversite kurma niyetini onlara anlatmış, uzun süren pazarlıklar yapmış ve sonucunda araziyi satın almıştır. Araziler satın alındıktan sonra sıra üniversiteye mali kaynak oluşturacak bir fabrika kurulmasına gelmişti. Bu fabrika günümüzdeki Tepe Şirketler Grubunun ilk mobilya fabrikasıydı. Fabrikanın kurulumu oldukça zorlu geçti. Çünkü fabrikanın makinelerinin yurtdışından gelmesi gerekiyordu, fakat Türkiye'deki döviz kıtlığı, üretim tesislerinin kurulmasını imkansız hale getiriyordu. Buna karşın, İhsan Doğramacı, yurtdışında bulunan döviz rezervlerini arkadaşlarının kullanımına açar ve onları anlaşmaları yapmak üzere Almanya'ya yollanır. Yapılan pazarlıklarla makine alımları tamamlanır. 12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra yeni anayasa hazırlıkları başlamıştı. İhsan Doğramacı, yetkilileri ikna ederek, anayasada özel üniversite kurulmasını sağlayan madde değişikliklerinin yapılmasını sağladı. Bu konuda çalışmalar devam ederken üniversitenin müstakbel arazisi üzerinde çevre düzenlemesi yapılıyordu. İlk yapılan binalar Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, lojmanlar ve mühendislik binası oldu. Gerekli olanaklar sağlanıp, düzenlemeler yapıldıktan sonra 1984 yılında Bilkent Üniversitesi resmi olarak kuruldu ve ilk öğrencilerini 1986 yılında kabul ederek eğitime başladı. Üniversite 1986 yılında 386 öğrencisi ile eğitim öğretime başlamıştır. İlk yıllarında her şey yolunda görünürken; 1990 yılında, üniversite ilk mezunlarını verirken, bir muhalefet partisi, özel üniversiteye karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Bilkent'in üniversite olarak değil bir yüksek öğretim kurumu olarak anılmasına karar verdi. Bu, öğrenciler için büyük bir problem oluşturuyordu. Çünkü diplomalarında 'üniversite' yazmaması iş bulmalarını zorlaştırabilecekti. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, 1992'de politikadan tanıdıklarıyla temasa geçerek meclisten kurduğu okulun bir üniversite olduğuna dair bir kararın çıkmasını sağladı. Bilkent Üniversitesi, yasal konumunu resmi olarak almasından sonra fakülte ve bölüm sayısını arttırmıştır ve günümüzde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 meslek yüksekokulu ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin Kuzey Amerika'daki, Uzak Doğu'daki ve Avrupa'daki 250'nin üzerindeki üniversiteyle öğrenci değişim programı anlaşması vardır. Yine yılda 500 civarında kuruluş, firma tanıtımı yapmak için üniversitede konferanslar düzenlemektedir. Üniversitenin kuruluşundan günümüze yetiştirdiği mezun sayısı 30.000'i aşmıştır. Times Higher Education'ın 2015 yılında yayınladığı 50 yaş altı en iyi üniversiteleri sıralamasında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 28. sırada yer almıştır. Bilkent Üniversitesi her yıl yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi ve mezununun Türkiye'de örgün eğitim içerisinde bulunan 94 devlet, 45 vakıf üniversitesine girebilmek adına girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı sonuçlarına göre ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmektedir. Bu sınavın birincilerinin birçoğu eğitim yaşamlarını Bilkent Üniversitesi'nde sürdürmeye karar vermiştir. Bilkent Üniversitesi 2009 yılı kontenjanlarına göre ön lisans düzeyinde 770, lisans düzeyinde ise 2917 olmak üzere toplam 3687 öğrenci alacağını ilan etmiştir. Bilkent Üniversitesi'ne giren herkes, üniversitenin öğretim dilinin İngilizce olmasından dolayı, üniversite hayatının ilk eğitim döneminin başında İngilizce yeterlilik sınavına girmek zorundadır. Üniversite tarafından yapılan İngilizcede yeterlilik sınavından (COPE) 'C' ve üzeri not alanlar bölümlerine geçmeye hak kazanırken, sınavda geçersiz not alan öğrenciler İngilizce hazırlık programına alınırlar. Yine üniversite belirli koşulları sağlaması koşuluyla üniversite dışındaki TOEFL ve türevi sınavlardan alınan notlarla, öğrencilerin bölümlerine geçmesine olanak tanımaktadır. Bilkent Üniversitesi'nin eğitim programlarından birine girebilmek için Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM) yaptığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) veya Lisans Yerleştirme Sınavları(LYS)'na katılmak, tercih formunda ilgili programı tercih etmek ve ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilmek gerekir. Grafik Tasarım , Güzel Sanatlar, Müzik veya Tiyatro bölümlerine yerleşebilmek için YGS'ye ek olarak Bilkent Üniversitesi'nce yapılan yetenek sınavlarına girmek gereklidir. ÖSYM tarafından başka bir eğitim programına yerleştirilmiş olmak, Bilkent Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girmeye engel değildir. Bu programlara kabul edilecek öğrenciler YGS puanlarına, yetenek sınavlarının sonuçlarına ve bölüm kontenjanlarına göre belirlenir. Lisansüstü düzeyinde öğrenci kabulünde aranan şartlar bazı genel koşullar olmasına rağmen fakülte ve bölüm bazında değişiklikler gösterebilmektedir. Bununla birlikte lisansüstü düzeyde öğrenci alım işleriyle, üniversite bünyesinde bulunan enstitüler ilgilenir. |
2,315 | [
{
"answer_start": "22",
"text": "Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi"
}
] | Kindi | İslam bilim insanı Kindi'nin tam ismi nedir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,316 | [
{
"answer_start": "68",
"text": "(d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad)"
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi hangi tarihlerde yaşamıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,317 | [
{
"answer_start": "106",
"text": "felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında"
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi hangi sahalarda çalışmıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,318 | [
{
"answer_start": "224",
"text": "Arap bilim insanı."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi'nin kökeni neresdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,319 | [
{
"answer_start": "243",
"text": "Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi içinde yaşamakta bulunduğu devlette hangi vazifelerde bulunmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,320 | [
{
"answer_start": "374",
"text": "halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi döneminin devlet ricalinden hangisinin eğitimine katkı sağlamıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,321 | [
{
"answer_start": "433",
"text": "eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir."
}
] | Kindi | Kindi'ni eserlerini nasıl bir hava içinde kaleme almıştır bulunmaktadır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,322 | [
{
"answer_start": "22",
"text": "Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi"
}
] | Kindi | Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofu kimdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,323 | [
{
"answer_start": "632",
"text": "Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla"
}
] | Kindi | Kindi, ortaçağ avrupasında hangi isimle tanınmıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,324 | [
{
"answer_start": "703",
"text": "Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır."
}
] | Kindi | Kindi, kendi felsefik düşüncelerinde kimden etkilenmiştir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,325 | [
{
"answer_start": "790",
"text": "Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi nerede ve nasıl bir ailede doğmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,326 | [
{
"answer_start": "837",
"text": "Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi'nin dedesi hakkında bilinenler nelerdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,327 | [
{
"answer_start": "1004",
"text": "Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi'nin babası hakkında bilinenler nelerdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,328 | [
{
"answer_start": "1060",
"text": "Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi doğum ve ölüm tarihleri hakkında ne bir bilgi var mıdır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,329 | [
{
"answer_start": "1132",
"text": "Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında Mustafa Addurrazık neler söylemiştir ve bu konuda bilinenler nelerdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,330 | [
{
"answer_start": "1334",
"text": "Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin ölüm sebebi hakkında neler bilinmektedir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,331 | [
{
"answer_start": "1505",
"text": "Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin çocukluk zamanı nasıl geçmiş ve nasıl bir eğitim görmüştür? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,332 | [
{
"answer_start": "1759",
"text": "Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin hangi görüşteki devlet ricaline yakınlığı nasıl olmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,333 | [
{
"answer_start": "1887",
"text": "Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur."
}
] | Kindi | Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi hangi alanlarda kaç sayıda eser vermiştir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,334 | [
{
"answer_start": "1669",
"text": "Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında"
}
] | Kindi | el-Kindi 830'larda hangi önemli topluluk arasından yer almıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,335 | [
{
"answer_start": "2253",
"text": "Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir."
}
] | Kindi | el-Kindi mekan ve hareket hakkında ne fikirdedir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,336 | [
{
"answer_start": "2353",
"text": "'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.'"
}
] | Kindi | el-Kindi yavaşlık ve hızlılık kavramları için hangi yorumda bulunmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,337 | [
{
"answer_start": "2493",
"text": " Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin kriptolojiye katkıları ne olmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,338 | [
{
"answer_start": "2825",
"text": "Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. "
}
] | Kindi | el-Kindi'nin halifelerle ilişkisi ve devlette görevlenmesi nasıl olmuştur? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,339 | [
{
"answer_start": "2668",
"text": "Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı."
}
] | Kindi | el-Kindi'nin doğduğu kabile hakkında neler söylenebilir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,340 | [
{
"answer_start": "3595",
"text": "Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir."
}
] | Kindi | Henry Corbin el-Kindi'nin doğum ve ölümü için neler söylemiştir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,341 | [
{
"answer_start": "2930",
"text": "Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir."
}
] | Kindi | Dönemin halifelerinin el-Kindi'yi yönetici olarak tayin edişinin sebepleri nelerdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,342 | [
{
"answer_start": "22",
"text": "Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi"
}
] | Kindi | Jül Sezar'ın tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişi olan İslam bilim insanı kimdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,343 | [
{
"answer_start": "3033",
"text": "Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir."
}
] | Kindi | Kindi dönemin halifelerini gözünde yaptıkları tercümelerden farklı olarak başka ne sebeple öne çıkmıştır? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,344 | [
{
"answer_start": "3150",
"text": "Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur."
}
] | Kindi | Dönemin halifesi Mutasım (Abbasi)'nin Kindi'yi çocuklarına eğitmen olarak çağırması fakat bunun gerçekleşmeme sebepleri nelerdir? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,345 | [
{
"answer_start": "4698",
"text": "Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler."
}
] | Kindi | Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisi ne iddia eder? | Kindi veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindi, (d. 801 Basra - ö. 873 Bağdad), Kindi felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı. Abbasi halifelerinden özel ilgi ve destek gören Kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevini de yürüttü. Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahdın isteği üzerine kaleme almış ve eserlerini de bu veliahta ithaf etmiştir. Ortaçağ Avrupası'nda 'Alkindus' adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kufe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kufe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kufe valiliği yaptı. Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsa da Mustafa Addurrazık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler. (Kaya, 2002:3-6) Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kufe ve Basra'da geçen Kindi, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur. Akla büyük bir yer veren Meşşailik felsefesini ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekan ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. 'Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.' Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar (MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. Kindi, Kinde kabilesinin büyüklerinden birinin evinde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kinde kabilesinin reisi olan babasından tamamladı. Sonra Bağdat'a gitti. Halife Memun ve Mutasım (Abbasi)'in dikkatini çekti ve Memun onu Beyt'ül Hikmet'e yönetici olarak atadı. Kindi'nin atanma nedeni, Bağdat'da Eski Yunan Felsefesinden ve ilmi metinlerden yaptığı tercümelerdir. Kindi aynı zamanda güzel hitabeti ile de bilinir. Hatta Halife Mütevekkil (Abbasi) onu özel hatibi olarak seçmiştir. Mutasım (Abbasi) kardeşi Memun yerine hilafete gelince, Kindi'yi çocuklarının eğitmeni olarak görevlendirmiştir. Ancak, Kindi, Beyt'ül Hikmet'de kalmak istemiştir. Bu olayın birçok yorumu vardır. Bazıları, bu durumu Beyt'ül Hikmet de olan rekabete yorumlasa da, bazıları bunu Kindi'nin din konusunda daha çok ihtisas yapması olarak yorumlamıştır hatta bu yüzden Kindi birtakım sıkıntılar ile karşılaşmış ve bir dönem yazıtlarına el koyulmuştur. Henry Corbin -İslami konular araştırmacısı- Kindi'nin Mutasım (Abbasi) döneminde Bağdat'da Hicri 259 ( Miladi 873) yılında tek başına vefat ettiğini söylemiştir. Ölümünden sonra, Kindi'nin felsefe alanında birçok çalışması yok olmuştur ya da kaybolmuştur. Felix Klein Franke, bunun birçok nedeni olduğunu söylemiş, bunlar; Din alanında sert eleştirileri ile dikkat çekmesi, bir diğer sebep ise Moğolların Bağdat'ı istilası sırasında bu eserleri yok etmesi, bu sebeplere ek olarak, büyük ihtimal doğrultusunda yazıtlarının kendinden sonra gelen meşhur Farabi ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından kabul görmemesi olarak yorumlamıştır. Kindi, düşünce alanından başka konularda da alim bir kişiydi. Farabi ve İbn-i Sina'nın çalışmalarına rağmen, kendisi de yaşadığı asrın Büyük Müslüman Filozofları arasında sayılmıştır. Tarihçi İbnünnedim Fihrist (Katalog) adlı kitabında ondan bahsetmiştir. Aynı şekilde Rönesans dönemi İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano ondan şöyle bahsetmiştir; Orta Çağ'ın en büyük on iki akıl bilimcisin den biridir.' Kindi, Batlamyus'un Güneş Sistemi teorisini desteklemiştir. Bu teori; Dünyanın değişik sistemlerin merkezi olduğu ve bilinen gezegenler; Ay, Merkür, Mars, Venüs, Güneş, Jüpiter'in bu yörüngede döndüğünü söyler. Kindi bu teori hakkında; 'Rasyonel varlıklar bir yörünge içerisinde döner, dönüşü ise Allah'a itaati ve ona boyun eğmesi şeklinde olur.' Ancak ne var ki bu sözü, semai varlıkların etkisinin maddi dünyaya tesiri ile bir gizem haline gelmiştir. Ancak Kindi, ruhsal varlıklar tarafından gerçek dünyaya tesirinin nasıl olduğu konusunda belirsizliğe düşmüştür. Kindi, Aristo'dan esinlendiği bir teoride, bu cisimlerin hareketleri ayın alt bölümünde sürtünmeye neden olduğu ve ilk aşamada toprak, ateş, su ve havayı oluşturdu düşünülen bu teoride, bu birleşmenin maddi dünyada her şeyi ürettiğini tasarlamaktadır. Kindi astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, Hava değişimi, Güneş Tutulması, Yıldızların Işınları tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan Yıldızlardaki Kanun adlı kitabında toplamıştır. |
2,346 | [
{
"answer_start": "0",
"text": "Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir."
}
] | Abdülaziz Efendi (Hekimbaşı) | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi'nin mesleği nedir? | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir. Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur. İstanbul'da 1735 yılında doğdu. Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi. Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu. Meşhur Hollandalı hekim Herman Boerhaave tarafından yazılmış olan Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis adlı kitabı Latince'den Türkçe'ye tercüme etti. Bu eser Türk tıp tarihinde tercüme edilen ilk batı tıp eseridir. 41 yaşında hekimbaşı oldu. Görevi dışındaki devlet işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle bu görevinden alındı ve daha sonra İstanköy adasına sürgün edildi. 14 Zilhicce 1191 (13 Ocak 1778) tarihinde İstanköy adasında yaşamını yitirdi ve oraya defnedildi. Mezar taşı günümüze kadar gelmiştir. Hekimbaşı Abdülaziz Efendi 'Aziz' mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Küçük bir divan oluşturacak sayıdaki şiirlerinin elyazması tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Klasik divan şiiri kaidelerine uygun olarak yazılmış olan şiirleri, edebi açıdan orta seviyededir. Çeşitli şiirleri kendisi ve başka bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Özellikle 'Arâm edemem yâre nigâh eylemedikçe' sözleriyle başlayan gazeli çok sevilmiştir. Bu şiir üzerine kendisi ve başka bestekârlar tarafından çok sayıda beste yapılmıştır. |
2,347 | [
{
"answer_start": "201",
"text": "İstanbul'da 1735 yılında doğdu."
}
] | Abdülaziz Efendi (Hekimbaşı) | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi ne zaman ve nerede doğmuştur? | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir. Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur. İstanbul'da 1735 yılında doğdu. Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi. Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu. Meşhur Hollandalı hekim Herman Boerhaave tarafından yazılmış olan Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis adlı kitabı Latince'den Türkçe'ye tercüme etti. Bu eser Türk tıp tarihinde tercüme edilen ilk batı tıp eseridir. 41 yaşında hekimbaşı oldu. Görevi dışındaki devlet işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle bu görevinden alındı ve daha sonra İstanköy adasına sürgün edildi. 14 Zilhicce 1191 (13 Ocak 1778) tarihinde İstanköy adasında yaşamını yitirdi ve oraya defnedildi. Mezar taşı günümüze kadar gelmiştir. Hekimbaşı Abdülaziz Efendi 'Aziz' mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Küçük bir divan oluşturacak sayıdaki şiirlerinin elyazması tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Klasik divan şiiri kaidelerine uygun olarak yazılmış olan şiirleri, edebi açıdan orta seviyededir. Çeşitli şiirleri kendisi ve başka bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Özellikle 'Arâm edemem yâre nigâh eylemedikçe' sözleriyle başlayan gazeli çok sevilmiştir. Bu şiir üzerine kendisi ve başka bestekârlar tarafından çok sayıda beste yapılmıştır. |
2,348 | [
{
"answer_start": "70",
"text": "Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur."
}
] | Abdülaziz Efendi (Hekimbaşı) | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi'nin ailesi hakkında bilinenler nelerdir? | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir. Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur. İstanbul'da 1735 yılında doğdu. Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi. Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu. Meşhur Hollandalı hekim Herman Boerhaave tarafından yazılmış olan Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis adlı kitabı Latince'den Türkçe'ye tercüme etti. Bu eser Türk tıp tarihinde tercüme edilen ilk batı tıp eseridir. 41 yaşında hekimbaşı oldu. Görevi dışındaki devlet işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle bu görevinden alındı ve daha sonra İstanköy adasına sürgün edildi. 14 Zilhicce 1191 (13 Ocak 1778) tarihinde İstanköy adasında yaşamını yitirdi ve oraya defnedildi. Mezar taşı günümüze kadar gelmiştir. Hekimbaşı Abdülaziz Efendi 'Aziz' mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Küçük bir divan oluşturacak sayıdaki şiirlerinin elyazması tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Klasik divan şiiri kaidelerine uygun olarak yazılmış olan şiirleri, edebi açıdan orta seviyededir. Çeşitli şiirleri kendisi ve başka bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Özellikle 'Arâm edemem yâre nigâh eylemedikçe' sözleriyle başlayan gazeli çok sevilmiştir. Bu şiir üzerine kendisi ve başka bestekârlar tarafından çok sayıda beste yapılmıştır. |
2,349 | [
{
"answer_start": "233",
"text": "Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi."
}
] | Abdülaziz Efendi (Hekimbaşı) | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi nasıl bir eğitimden geçmiştir? | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir. Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur. İstanbul'da 1735 yılında doğdu. Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi. Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu. Meşhur Hollandalı hekim Herman Boerhaave tarafından yazılmış olan Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis adlı kitabı Latince'den Türkçe'ye tercüme etti. Bu eser Türk tıp tarihinde tercüme edilen ilk batı tıp eseridir. 41 yaşında hekimbaşı oldu. Görevi dışındaki devlet işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle bu görevinden alındı ve daha sonra İstanköy adasına sürgün edildi. 14 Zilhicce 1191 (13 Ocak 1778) tarihinde İstanköy adasında yaşamını yitirdi ve oraya defnedildi. Mezar taşı günümüze kadar gelmiştir. Hekimbaşı Abdülaziz Efendi 'Aziz' mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Küçük bir divan oluşturacak sayıdaki şiirlerinin elyazması tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Klasik divan şiiri kaidelerine uygun olarak yazılmış olan şiirleri, edebi açıdan orta seviyededir. Çeşitli şiirleri kendisi ve başka bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Özellikle 'Arâm edemem yâre nigâh eylemedikçe' sözleriyle başlayan gazeli çok sevilmiştir. Bu şiir üzerine kendisi ve başka bestekârlar tarafından çok sayıda beste yapılmıştır. |
2,350 | [
{
"answer_start": "343",
"text": "Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu."
}
] | Abdülaziz Efendi (Hekimbaşı) | Abdülaziz Efendi'nin tahsil hayatı nasıl şekil almıştır? | Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Osmanlı tıp bilgini, bestekâr ve şairdir. Osmanlı Devleti'nde Subhizadeler diye bilinen ve çok sayıda devlet adamı, hekim, şair ve bestekâr yetiştiren bir aileye mensuptur. İstanbul'da 1735 yılında doğdu. Tıp eğitimi görerek hekim oldu. Bir süre Viyana'da da tıp eğitimi gördü, pek çok doğu ve batı dilini öğrendi. Osmanlı saray hekimleri arasına girdi. Yüksek müderris (Ordinaryus Profesöre denk akademik derece) oldu. Meşhur Hollandalı hekim Herman Boerhaave tarafından yazılmış olan Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis adlı kitabı Latince'den Türkçe'ye tercüme etti. Bu eser Türk tıp tarihinde tercüme edilen ilk batı tıp eseridir. 41 yaşında hekimbaşı oldu. Görevi dışındaki devlet işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle bu görevinden alındı ve daha sonra İstanköy adasına sürgün edildi. 14 Zilhicce 1191 (13 Ocak 1778) tarihinde İstanköy adasında yaşamını yitirdi ve oraya defnedildi. Mezar taşı günümüze kadar gelmiştir. Hekimbaşı Abdülaziz Efendi 'Aziz' mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Küçük bir divan oluşturacak sayıdaki şiirlerinin elyazması tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Klasik divan şiiri kaidelerine uygun olarak yazılmış olan şiirleri, edebi açıdan orta seviyededir. Çeşitli şiirleri kendisi ve başka bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Özellikle 'Arâm edemem yâre nigâh eylemedikçe' sözleriyle başlayan gazeli çok sevilmiştir. Bu şiir üzerine kendisi ve başka bestekârlar tarafından çok sayıda beste yapılmıştır. |
Subsets and Splits
No saved queries yet
Save your SQL queries to embed, download, and access them later. Queries will appear here once saved.