siir
stringlengths
171
74.5k
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
Sen Yoksun Yanımda Başlar yine dertlerim Gülmez artık gözlerim, Sensiz geçmez günlerim Sen yoksun yanımda. Zindan gibi geceler Gözlerim yolun bekler, Gelde bitsin bu dertler Sen yoksun yanımda.Ben nasıl isyan etmem Ben nasıl feryat etmem, Kahır dolu her gecem Sen yoksun yanımda.
42
Nevşehir Bir avuç toprak bir bardak su. İşte çamur, benim özümde budur. Biraz üzüm,bir bardak şarap, bir de kumpur. İnsanları sıcacık, tenha sokaklar, tam bir anadoludur. Kiliseler, selçuklu eserleri, Birde kızılırmak, Gülşehir de gün batımı Avanosta asmalı köprü, adeta ikiye bölmüş bu şehri Bak karşıda peri bacaları, Uçhisar, Göreme Karlar hiç erimemiş, bir dağ esintisi Erciyes de. Hiç değişmemiş her şey aynı Nevşehir de.
64
Sonbahar uykuları... Kolayına kaçmak düş gezginlerinin Sanırdım bir, Kırlangıçlar göç ederdi hemen sonra Bir uzak diyar vardı da; Pusula göstergelerinin şaşkınlığında bir uzak yer Ve, Pasaklı kedilere benzetirim, neden bilmem Sonbahar uykularını…Nihat Sönmez
33
Baba Bir şaka gibiydi gidişin Sanki geri gelecek gibi Zamanın içinde seni aradım Akıp gitmiş zaman bulamadım BABA Dogruyu bulayım diye Bana kızardın ya Bende için için sana kızardım BABA Keşke hep kızaydında sag kalaydın Sen gittin Ben zaman içinde Eriyip bittim BABA Yanımdayken anlamamışım Meger seni çok seviyormuşum Arkamdan bir dag eksildi Gökyüzüm karardı Zor günlerim bile Seninle ne kolaydı BABA Benim için ne hayallerin vardı Hepsi şimdi yarım kaldı Kimin elini öperim Bayramlarda baba diye Kime naz ederim ben şimdi Sana biter mi hiç özlemim Biliyor musun Aglamasını ögrendi gözlerim BABA Anlatılmaz duygular içindeyim Boguluyorum Seni her şeyden çok Ama çok seviyorum BABA
105
İç seslerim... Yorgunum, nedensiz ve eylemsiz Yorgunum, isteksiz ve sessiz İçimdeki sesler kaybolmuş Dışımdaki sesler içime girme uğraşında Kulaklarımdan sızıyorlar Kafam uğulduyor Susadım Uyumam lazım Uyumam, rüya görmem lazım Küçük bir kız çocuğu belki Kendi güzel, bahtı kara Işıltılı, gülen gözlerinde geleceğini gördüğüm Yoksul, çaresiz ve güzel Masumiyetin nefis g....................
50
İnsan İnsana Aşık İnsan İnsana denizin dalgasında arasak büyük aşkı bulurmuyuz çığlık çığlık kıyıya vurarak kendini aşkım aşkım diye haykırdığını duyarmıyız senin beni benim seni duyduğum gibiyağmur yağdığında ıslanırmı deniz sarılırmı aşık olduğu kumsala üşümesin diye öpermi coşkuyla tuzlu dudaklarını senin öptüğün gibiKar yağdığında ayaz vurduğunda ısıtırmı güneş üşüyen denizi senin içimi isittiğin gibiaşık deniz tatlı sözleriyle ılık nefesini üflermi kum tanelerine senin yaptığın gibiayın şavki vurduğunda üstüne mutlu olurmu deniz yalnız değilim diye gülümsemen vurduğunda yüzüme mutlu olduğum gibiyakamozlar dans ederken şarkı söylermi kendinden geçermi deniz biz gibi işte bizim gibiaşkla coşarmı koşarmı kumsala ben denizim sen kum demeden sevdiğine sımsıkı sarılmaya senin bana benim sana sarıldığım gibi biz gibi işte bizim gibideniz nasıl anlatır büyük aşkını kibirsiz riyasız çıkarsız aşkla tarifsiz limitsiz bir sevda yaşadığını biz gibi işte bizim gibiayrılıksız ama özlemlerle git geller oldukça hasretle binlerce özlem binlerce vuslat yaşayarak bitimsiz bir aşkla biz gibi işte bizim gibidevlerin aşkı büyük olur misali denizlerin kumsala aşkı gibi aşk olurmu bizimkisi yürek yüreğe hasret dalgalar vurdukça kıyıya bir dakika özlem bir dakika vuslat biz gibi işte bizim gibigüneş denize aşık deniz kumsala senle ben gibigece gün/e aşık gün ay/a senle ben gibitoprak yağmura aşık yağmur buluta senle ben gibiinsan insana aşık insan insana biz gibi işte bizim gibibulduk bizde bulduk işte denizlerce büyük aşkı yüreğimizde dalga ile kumsal gibi el ele gönül gönüle deniz kumsal güneş ay biz gibi işte bizim gibi
233
Mümkündür II Erozyon olmayan dünya yemyeşil, İstesek böyle bir dünya mümkündür. Ormanı tarlası mamur velhasıl, İstesek böyle bir dünya mümkündür.Siyah, beyaz, esmer, melez, sarışın Sevgi, saygı, barış için yarışın, Düşmanlık olmazsın küsler barışın, İstesek böyle bir dünya mümkündür.Sınırı, hududu, tapu olmayan, Mekanlarda kilit, kapı olmayan, Her taraf tertemiz çöpü olmayan, İstesek böyle bir dünya mümkündür.Emniyeti, asker, silah olmayan, Kavgası hırsızı bela olmayan, Zengini fakiri köle olmayan, İstesek böyle bir dünya mümkündür.Ali Uzun’um der çıkar terazi, Her şeyde eşitlik, eşit arazi, Mahkemeler kalkar zat hakka razı, İstesek böyle bir dünya mümkündür.
90
Çılgına Döndüm Bir Gece Yarısı... öyle çok özledimki seni çılgına döndüm bir gece yarısı bulutlar bile sıkıldı benden çılgına döndüm bir gece yarısı bütün dertlerim çöktü üstüme hüznümü içimde saklayamadım bakıp durdum kapalı camlar ardından çılgına döndüm bir gece yarısıyağmur damlasının uğultusu içimde sanki üstümde okundu çizgi masalı keşkelerin ardında yoğunlaştı duygularım çılgına döndüm bir gece yarısıgece olur ay kararır akşamları canımdan can kopuyor bugünlerde sanki içimde bir şeyler götürüyor çılgına döndüm bir gece yarısıgözlerimde yaş durmaz hep seni sayıklar dileniyor sana sanki bakışlarım sonu gelmez bir türlü yarınların çılgına döndüm bir gece yarısı... Hüseyin YANMAZ 07/02/2015
97
Sevgili'ye Ah sevgili; Nasıl izahı mümkündür bu sevginin? Öylesine çocuksu,öylesine tutkulu,öylesine ölümcül ki Dokunmaya cesaret edemezdi cengaverler. Bu bir kederi kader olarak kabullunmekti, Ben yaşarken ölmeyi kabullendim sevgili. Seni sevmeyi seçtim,ölmeyi seçtim. Çünkü sen buna değerdin…
36
Evlilik hakkında dünya ve Ahiret evliliğini çok sağlam yapmak isteyenler bunu okusun Dünyada evlenmeğe niyet edenler yasin suresini okusunlarCennette sıkı evlilik yapmak isteyenler ise böyle yapmamılarÜç sey veya bunlardan biri kimde varsa, diledigi kadar Huri kizi ile evlendirilir: 1- Gizli ve kiymetli emaneti sahibine veren, 2- Katili affeden, 3- Her namazdan sonra On defa iHLAS okuyan. Not. Bu 2 islami bi site ve bazı yerlerden destekli bi tarzdır hörmetlerimle
69
Varolus-26(Ey Hayat) Yuregimde bir isyan atesi yaniyordu Haykirsam duyulacakti semadan Hayat Ey hayat Cok sordum sana Nedir senin benden alamadigin Ne istersin benden Yetmez mi bunca sinav Nereye kadar bu cileli yolculuk Birakip ardima herseyi Kactim Kactim baska diyarlara Kurtulamadim senin yazgindan Bir ben miyim gucunun yettigi Neden eglenirsin benimle Ey hayat cevap ver bana diye cok yalvardim sana Utandin da mi cevap veremedin Eglendin de mi cevap vermedin Uyandim ey hayat Uyandim ansizin bir sabah vakti gercege Gozlerimdeki isiltiyi gordum de uyandim Elimle ulasamadigim ufuklari Bir bakisima doldurdum da uyandim Sus ey hayat simdi istersen Verme cevaplari artik Uyandim ben gerceklere Bir cocugun istedigini almak icin umutlu cabasini gordum Gordum de uyandim ey hayat Batan gunesi gordum Sabirla dogmayi bekleyen gunesi gordum de uyandim Karcicegini gordum de uyandim Kendi meyvesinden dogan cicegi gordum de uyandim Kendi kokune can olan yapragi gordumde uyandim Ben kendimden doguyorum simdi Kendimi oldurdum de Dogdum yeniden kendimden Yeniden dogdum da uyandim Nereye kacacaksin artik ey hayat Biliyorum yazgin elimde Ben seninle olusmuyorum Biliyorum sen benimle olusuyorsun Simdi eglenme sirasi bende ey hayat Yikamadin beni Bilirim yikmakta istemedin aslinda Oynadin bizimle Eglendin korlugumuzle Seni olusturan bizlerin sana umut baglamasina guldun Simdi uyandim ey hayat Simdi biliyorum Benim seni olusturan Simdi ipler benim elimde Ben gulecegim Sen bilemeyeceksin seni nereye surukleyecegimi Ben bilecegim ne yapacagini Simdi benimsin ey hayat Simdi ben kendime aitim artik Sen tasiyacaksin beni ey hayat Yazgin benim elimde ey hayat Ben ozgurlugumu buldum Simdi zincirlerin elimde ey hayat
246
Rü 49 Gelecek yıllara dört gözle bakan genç sayılır Ufukun ba'dine bakmayan şebab geç sayılır Nice geçmişteki yıllarda kalan pîr var ise Çalışan pîr yaşı geçmişse de çok dinç sayılır.Ba'd = ötesi, arkası Şebab = gençlik Pîr = yaşlı kimsa ******Gençler malik oldukları kuvvet ve yeni bilgileriyle istikbale erişmek için dört gözle bakarlar ve başarıcakları şeylerin hayali ile planlar kurarlar. Ufuklara bakıp ilerisini görmeyen gençlik çok şeylere geç kalmış ve eldeki fırsatları kaçırmış olurlar. Yaşlıların çoğu fiziki kudretten zayıfladıkları için istikbale ait planlar yapamadıkları için geçmişte elde ettikleri başarılardan bahsetmekle vakit geçirirler. Bunlar arasında çalışanlar, ilerisi için planlar yaparken ve başkalarına yardım etmek için çırpınanlar kendilerini zinde hissederler, dinç kalırlar ve genç sayılırlar.
113
Kuşlar Dersi üstnot: Ölü kuşlar uçmaz oğul kovul ki kendinden kendine yeni bir yurt bul! Ev ödevimi unuttum. gittikçe çirkin bir adam biçimlendiriyor tenimi, ağır bir ölü kokusuyum: 'parasını benim ödediğim bir kurşundan geçiyor akşam'.ıssız ve ayaz dağları yağız süvar'ları basınca çakal ulumaları sızınca yalnızlığımın bozkırına yüreğine çakırdikeni batmış kuş oluyorum.ev ödevimi unuttum. Dersim'den sınıfta kaldık devlet ve ben! ten bakıra dönmüşken gün bakıra sen yanıtsız bir soru buldum kendimde: Gördün mü, kuşlar mı uçtu ne?
76
Yeni Yıl 2018 YENİ YIL 2018 Sütten ağzı yananlar, ayranı üfler içer, Umutsuz kara yıllar, kalpleri deler geçer. Gece bile huzur yok, uykunu böler geçer, Dileğimdir yeni yıl herkese umut olsun...Sabır sabır hep sabır, sabır taşı çatladı, Zamlar ile zulümler, geçmiş yılı katladı, Kemeri sıka sıka, göbeğimiz patladı, Dileğimdir yeni yıl akılsıza ders olsun...Yoksullar evde kutlar, sofrası kebap özler, Gözleri ağlamaklı, ana evlattan gizler, Baba kahpe düzen der, kahır ve küfür sözler, Dileğimdir yeni yıl fakire fikir olsun...Zenginler otellerde, havyar yer, viski içer, Vur patlasın, çal oyna, zevkten kendinden geçer, Dolar ile avroyu dansöz başından saçar, Dileğimdir yeni yıl yoksula akıl olsun...Rızazade, her devir dünya zengin cenneti, Yoksul, garibanların, azaplı cehennemi, Hani israf günahtı, Müslümanların dini? Dileğimdir yeni yıl müminlere ders olsun... 01 OCAK 2018 Eğitimci Şair Fahri Bulut RızazadeÇok değerli şair, şiir dostlarım, şair ve şiir sevici canlar, güzel yürekli dost insanlar. Bitmek üzere olan bu yıl da payına düşeni aldı götürdü ömürlerimizden.Bunu da diğer yıllar gibi uğurlayacağız. Dilerim tüm elemlerimiz, kederlerimiz kırgınlıklarımız, Ve pişmanlıklarımızı. düşmanlıklarınızı da Dertlerimizi de birlikte alır götürür heybesinde. Sakın üzülmeyin, mutlaka bir şeyler vermiştir kendince. Yeni yıl yeni umutlarla, mutluluklarla gelsin. Tüm sevdiklerinize ve size, sağlık, mutluluk, başarı Ve sımsıcak, içten sevgilerle dolu yepyeni bir yıl dilerim. Her şey gönlünüzce olsun bitimsiz saygı ve sevgilerimle...
211
Bir Günüm... acıyı özümsedim çok az gülümsedim mutluluk ümidini inat ettim besledimdertleri oyalarım sevgiyi kovalarım üzmem kimseyi lakin yüreğimi dağlarım bugün olmasa bile bitecek elbet çile çok ihtiyacım var sevgiyle uzanan eledoğa tabiat çiçek baharlar gene gelecek asık suratlı kader bir gün banada gülecekyar nazarında sevgim üçbeş kuruş anca etti şöyle böyle der iken bu şiirde böyle bitti081004
58
Teşekkürler Baba Muhtaç etmeden namerde, Getirdin bizi bugüne. Boyun eğdirmedin bize, Teşekkürler sana babaAdayıp kendini bize, Yaşayamadın gönlünce. Emeğin çok üstümüzde, Teşekkürler sana baba.Yemedin yedirdin bize, Yaşamadın hiç bencilce, Titredin hep üstümüze, Teşekkürler sana baba.Alnın açık,dik başlıydın, Cesaretli,kahramandın, Hep onurunla yaşadın, Teşekkürler sana baba.Karşı çıktın haksızlığa, Hileye entrikalara, Örnek oldun her konuda, Teşekkürler sana baba.Her şeyin en iyisini, Layık görürdün bizlere, Davranmazdın hiç cimrice, Teşekkürler sana baba.Alın terinle kazandın, Kazancı bizle paylaştın, Hiç yanıp ta yakınmazdın. Teşekkürler sana baba.Daralsan da ara sıra, Şükür ederek sabırla, Dayanırdın zorluklara, Teşekkürler sana baba.
90
Bayrak Benim tek mirasım, hep bayrak Düşmanları bu ülkeden, ayırsak Göğe bak, dalgalanıyor bayrak Hainlik yapanları, daima atsakŞanlı Türk bayrağı, hep dalgalanıyor Ülkeye hainlik yapanlar, yargılanıyor Vatanımı satmak isteyenler, sorgulanıyor Cennet vatanım, satılmışlarla çalkalanıyor Bayrağı bayrak yapan, üzerindeki kandır Cahil insanları, durma bakalım, hep kandır Bu vatan bana yeter, ekmeği suya bandır Ülkesini müdafaa edenler, gerçek şanlıdır Şehitlerin tabutunu, Türk bayrağına sarın Cansız bedenleri, bayrağın altına yatırın Ey düşmanlar, hainliği bırak, bu ülkede barın Bak O güzel günler, hepimizi bekliyor, yarın 22.04.2010 Fikret Gürsoy ARAŞTIRMACI-YAZAR-ŞAİR-PROGRAMCI
85
Nostalji Duvarımda asılı eski ailemin resmi Arkada ayakta Hızlı çapkın, arabesk aşığı Dolmuş şoförü şair babam Yanında Loğusa bakan Çiğdemden yapılmış tokaları Elinden alınmış annem Ve ikisinin ortasında eski ben Hüzün gözlerine saplanmış Hatırlamıyorum Belki ipe dizilmiş alıçları Elinden alınmış Önde bir sandalyede eski dedem Tam bir çiftçi Taş altında kalan tırnakları Tren rayları gibi Ankara’nın tüm rayları Dedemi anar alaylı Ve kucağında eski kardeşim Şaşkın bebek Güzel bebek Belli ki hiç değişmeyecek Duvarımda asılı eski ailemin resmi Asıldığı yerde sarardı Tozu on ayrı evin Sararan çerçevesinde gizli Eski beyaz çerçeve, eski resim Resme baktıkça Tümden kaçıyor yaşama hevesimTülün Ceylan 09.04.2002
101
Deniz Deniz mavi bir balık yazıyor, siliyor gri bir balığı. Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor, siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü. Şairlerden daha şair müzisyenlerden daha müzisyen benim yorumcumdur, eski deniz, geleceğin denizi, taçyaprak taşıyıcısı kürk taşıyıcısı. Yerleşiyor içimin derinliğine: yeşil bir güneş yazıyor, siliyor eflatun bir denizi. Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
59
Doğum Günü.! Doğum Günü.! ilk önce doğmak…sonra yaşayıp doymak…elden geldiğince, Ve ardından ise doyasıya yaşayabilmek becerilebildiği sürece, Aah yaş yine ilerledi, hayatsa bir kerti daha yedi, bu günde işte, Bir kordur kaplar içini ister istemez,artık şimdilerde düşününce, Çözemedim sevinip üzülsemmi bilmemki, O doğum günü gelince.! Bugünlerde ne varsa saç hepten ağarmış, birden ağrı sızılar başlamış, Acılarla geçiyor artık günler, bir bir günlük doktor kapısı aşındırılırmış, Kiminde dönüpde bakınca ardıma, ne güzellik yaşanıp sevinçler sarmış, Bazende onca gam dertlerle dolu günler, oysa nice kederlerde yaşanmış, Çözemedim sevinip üzülsemmi bilmemki, belli değil doğum günüm gelmiş.! Çok şeyler bitti yaşandı, onca sayısız günler aylar, artık gerilerde kaldı, Bazen azda olsa sevaplar bulunsada, ağır basmakta hayatın günahları, Sorup dururum arasıra kendimce, acep bu beden mi kaldıracak bunları, Ümit odurki güzelliklerle geçsin hiç değilse, ömrümdeki gelecek yaşantı, Çözemedim sevinip üzülsemmi bilmemki, şimdi O doğduğum günün anı.! Yinede insan olduğumuza sevinmeliyiz, yürek kıpırtılı, heyacanlı bir tutku, Oysa hiçte karamsar olmayıp, yitirmemek lazım, tümden O olanca umudu, Böylemi geçmeli O hayat, bilmem acep bizden istenilen bunlarmı, bumuydu.? O yaratan ki doğdurup, doyurup yaşatıp, sonrasında birden öldürüveriyordu.! Bir çoğu nice doğum günü yaşarken, kimini ecel tam doğum günü yakalıyordu.! Çözemedim sevinip üzülsemmi belli değil, bir doğum günüm böylece geçiyordu…! ! ! Evet Dostlar! Doğum günlerimizi O bir başka özeliği olan anı sevinç içerisinde geçirirken… Bir yandan da anlattıklarımızı şuurlu bir şekilde hissedebilmeniz temennisiyle…. Hepinizin doğum günleri mutlu….umutlu….kutlu olsun Yürekten dileğimiz umut ve hayalleriniz gerçek olsun Herşey gönlünüzce olsun…ve gönlünüz imanla dolsun Yolunuz aydınlık olsun…ışığınız ise hiç mi hiç sönmesin.! HEPiNiZ SAĞLIKLI KALIN... HUZURLU KALIN... MUTLU KALIN.... SEVGiYLE KALIN... ve de HOŞÇAKALIN …! ! ! Yazan: Ramazan Kocapınar Doğum yeri: Çaycuma Doğum günü: 15, Aralık, 1966 CumaGizemlikartal ŞiiRLERiMiZ ve BiZ BiZiM ŞiiRLERiMiZ – BiZiM GÖNÜL SARAYIMIZ Yeni ŞiiRLERiMiZi (Okuyup) - (Dinleyip) - (izlediniz) ` mi eğer şayet Cevabınız HAYIR ise O zaman aşağıdaki WEB ADRESLERiNE bir göz atmanızı tavsiye ederiz...! ! ! Gizemlikartal Ramazan Kocapınar tarafından kaleme alnıp yazılan (manzara resimli) - okunan (mp3) ve (Video) görüntüleri hazırlanan Buram buram memleket kokan hasret, sevinç, özlem, sevda ve bazen de acılarla hüzün dolu olan duygu yüklü ŞiiRLER... Hakkımızda daha fazla bilgi edinmek isteyen meraklıları www.google.com`a veya www.youtube.com `a Ramazan Kocapınar yazıp tıklamanız yeterli tüm yapıtlarımıza oradan yönlendirilip teker teker ulaşabilirsinizŞiirlerimizin tüm FORMATLARI aşağıdaki sitelerimizde mevcutturWEB ADRESLERiMiZ YAZI- RESiM - SES- ViDEO formatında ŞiiRLERiMiZ www.antoloji.com/Ramazan_Kocapinar ve www.antoloji.com/Ramazan_Kocapınar (i) veyahut (I) ile farketmezVeya buradan tüm yapıtlarımıza ulaşabilirsiniz ViDEO GÖRÜNTÜLÜ Kendi ŞiiRLERiMiZ ve ünlü ŞAiR´lerin en GÜZEL ŞiiR´lerine kendi hazırladığımız Video Klipleri …KENDi TASARIMIMIZ KURAN-I KERiM meali …ayet…ayet…sesli anlatımlı ve en güzel Billur seslerden iLAHi ViDEOLARI web sitemiz aşağıdaki adreste… www.youtube.com/gizemlikartal1903
428
****BEBEĞİM(Beste:ERSİN KAYIŞLI) **** Evimize baharı,mutluluğu getirdin Çiçek açtın rengârenk,özlemleri bitirdin Duru su gibi canda,şifa oldun içirdin ...Bahtın hep açık olsun,duacıyım Mevlâ'ya ...Bebeğim canım benim,hoş gelmişsin Dünya'ya Yolun hep doğru olsun,yanlış yöne sapmasın Vatan bayrak ATA'yla bağların hiç kopmasın Çalış hep helâl kazan,başarı şımartmasın ...Bahtın hep açık olsun,duacıyım Mevlâ'ya ...Bebeğim canım benim,hoş gelmişsin Dünya'yaYumuk yumuk ellerin,pırıl pırıl gözlerin Şarkı gibi geliyor,ağlasan de sözlerin Böyle bir sevgi yok ki,yok ki eşin benzerin ...Bahtın hep açık olsun,duacıyım Mevlâ'ya ...Bebeğim canım benim,hoş gelmişsin Dünya'ya (15-Ekim-2010-Ankara)
81
Torpil Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır. Bakanın gür sesi: "Giriniz! " Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk'ten gelen bir mektuptur bu: "Bay Abidin ÖZMEN, MilliEğitim Bakanı..." Abidin ÖZMEN zarfı özenleaçar ve mektubu dikkatle okur: "Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..." Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir: "Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der. Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir: "Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ek'te takdim ediyorum..." Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: "Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakan adına özür dilemiş. Atatürk: "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse. "
259
Sen Gelmeyince Hatıra Bilsen Neler Gelir Gah sakisi gehi sagarı geh badesi yok Görmedim meclis-i maksudu tamam amadeGonca gülsün gül açılsın cuy feryad eylesin Sen sus ey bülbül biraz gül-şende yarim söylesinHabda busesin almak nice mümkin zira Busenin sayesi ruhsarına düşse uyanırEy meh leyal-i vesvese-hiz-i firakta Sen gelmeyince hatıra bilsen neler gelirPeyam-ı lutf kim cana leb-i canandan geldi Nesim-i can-fezadur canib-i gül-zardan geldi
63
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Bir güzellik varsa eğer... bir güzellik varsa eğer o da sensin şu alem de bırak dönsün gönül denen sevgimin yörüngesin de...bir güzellik varsa eğer seni bana hakim kılan bırak dönsün zaman çarkı akibeti hep aynı yalan...bir güzellik varsa eğer mutluluğa uçup giden bırak dönsün dünya hali ümit bitmez tükenmeden...bir güzellik varsa eğer ne çizilir ne yazılır bırak dönsün dilim sana sevmek bence tek yaşanır...bir güzellik varsa eğer canan can olmuş misali bırak atsın kalbin ritmi der gibi hep sevdim seni...(Berlin,30.03.2015)
80
Gün batımı gözlerin gün batımı gözlerinde kaldım oysa ben seni rüyalarımda özlüyorum sadece yani bir ömrün istilasına şahit oluyorum ne hükmü veren benim ne dara çekilen sadece can veren ve ayaklarımın altında ömür denen sehpaya dokunan benim ya sen her köşe başında bıraktığım her anıma desen desen işlediğim alın yazımın değişmezi dediğim sen sadece geldi geçtimi olacaktın ve beni yıllar sonra banamı soracaktın hayır ne o sorduğun benim nede sıratım dediğin ben; gün batımı gözlerini esirgediğin, kipriklerinde hala sana ulaşamayan, benim
81
Kelimeler Kelimeler esir cümleler tuzak Anlatamıyor duyguları Anlatamıyor hasreti Bahar şiirleri iletmek istiyorlar Gelemiyorlar esarettenAçalyaların kokusu sana ulaşmak Leylaklar kokusunu sana getirmek istiyor Heyhat anlatamıyor hasreti sözcükler Gelemiyorlar cesaret yosulluğundan Şiirlerimin burçlarında açacaklar çiçekler Taze çimenler getirecek rüzgarlar Dolunay veda tepelerinde üzerimize Doğacak Sana özlemler selamlar getirecek Telli turnalar telli turnalarNecmiye Sarpkaya
52
-0001-Dünya parisi-13.000- -Georgian-27 -0001-Dünya parisi-13.000- -Georgian-27 Bilirsanmi... Dünya Parisi... İsrail deyilan bir millat... Falastinin başına olmuş xastalik... Dünya buna tamaşaçı qalır... Qazza gündan güna yox olur.... Anlayırsanmı mani.... Dünya Parisi... Mersin-14.06.2010-Bilal Geniş
32
Babacığım Babacığım içim yandı ağlayacağım Ne olur seni bir görsem, sarılacağım Özlemin içimi yaktı, kavrulacağım Göz yaşlarım sele döndü, boğulacağım,Canım babacığım sana doyamadım ki Çok yıllar geçti aradan sayamadım ki Kokularını güllerde bulamadım ki Ellerini doyasıya öpemedim kiAh Canımsın babacığım diyecek oldum Baba kelimesiyle çok ağladım durdum Baba olsamda da her zaman seni aradım Ben senin yavrucuğun sen de babamdın Babacığım ahlarımı attım içime Seninle yaşayamadım gitti gücüme İçimdeki ahlar şimdi döndü sicime Her zaman muhtacım baba senin sevgineBildim müslüman olarak sen yaşamıştın Benlik duvarını elbet çoktan aşmıştın Altmışbeş yaşına baba henüz basmıştın Nasıl bırakıp ta beni gittin sen babaSenden alacağım elbet çok şeyler vardı Sen olmayınca dünyamı karanlık sardı Seninle olan günlerim hep ilkbahardı İlkbaharlarım hep kışa döndü be babaRaflarda kitabın vardı okuyamadım Bilirim dostların vardı tanıyamadım Miras olarak değerli adını aldım Yolun elbette yoluma rehberdir babaZikirlerini yapardın gizli gizlice Kitaplar okurdun istisnasız her gece Rabbine aşıktın elbet çok samimice Bu halinle sana veli diyorlar babaHer yer ve zamanda oldun başımıza tac Sinandır her zaman bil ki duana muhtac Senin manevi iklimine ben acım ac Yolundan izinden kesin dönmem ben baba
182
Dört Nisan... Ülkemin topraklarında dalgalanır Ha Al bayrak, ha gök bayrak Her nisan kar yağar böğrüme En önde ben varım gardaşım Ha elimde al bayrak, ha gök bayrakMekanı cennet olsun…04.04.2015 - Ankara - 20:00
34
Uzaylıların Varlığına İnanıyorum 20 Bizde ideoloji, her şeyden evvel gelir, Kardeş kardeşi kırmak ve bölmek de bilinir…Dağılıp parçalanmak, etkin bahanelerdir, Eğitim ve öğretim, ertelenen şeylerdir… Siz beşinci, altıncı, boyut yaşıyorsunuz, Biz, dördüncü boyuttan, bile anlamıyoruz… Siz, bilim öğreniyor bunu aşıyorsunuz, Bizde şarkı, türkü var, tüm gün eğleniyoruz... Sizlere imreniyor hiç ulaşamıyorum, Rab’bime inanırım sizleri tanıyorum…(2001)
55
Top Yuvarlak Kazanan Dört Köşe Kaybeden Ters Köşe Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?Maç kaybeden takım ve yöneticileri neredeyse yemeden içmeden kesiliyor, bunalıma giriyor. Kazanan takım dört köşe hatta beş köşe... Kaybeden takım ters köşe... Maçlar ile hiç ilgisi olmayan insanlara hiç birisi dert değil... Kaybedenler, zannedersiniz ki anaları, babaları ölmüş, zannedersiniz ki memleket düşman işgaline uğramış... Öğrenci ise fanatik arkadaş, ertesi gün derslerine bile odaklanamıyor, sınıfta yüzünden düşen bin parça... Spor yazarları bile takım takım ayrılmış durumda... Tabi bir çoğu bunların eski büyük takımların futbolcusu, haliyle kendi takımları lehine yazılar yazıyorlar, oysa ki tarafsız yazmaları, tarafsız olmaları gerekir...Fanatizm konusunda alınabilecek önlemleri ve dikkat edilmesi gerekenleri Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Dr. Mehmet Yavuz şöyle açıklıyor. ''Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.'' Devem ediyor Dr. Yavuz ''Fanatik kişinin, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden sabit fikrinden asla ödün vermediğini belirten Dr. Yavuz, ‘Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir'' şeklinde konuştu.'' Geçmişte döner bıçağı ile maça giden taraftar gurupları bile vardı hatırlarsınız... Hepimizi bu memleketin çocuğuyuz, uzaydan ya da başka bir gezegenden gelmedik. Nedir bu kin, bu nefret bir futbol karşılaşması için? Geçenlerde izlediğim İnternet de ki bir video da adam bizim ülkeden büyük bir takımın maçını izlerken üç beş kere yayın gitti diye üç bin liralık plazma televizyonu parçaladı... Bu kadarı da fazla, yazık çok yazık. Takımlar, tamam bizim takımlarımız ama uğruna ölünecek bir olay değil futbol, daha kutsal olgu ve olaylar var can feda edilebilecek vatan gibi, bayrak gibi, İslam Dini gibi... Bir takım şampiyon olmuşsa rakip takımlar onu her zaman saygı ile karşılamalı ve alkışlamalı, centilmenliğin, sportmenliğin gereği de budur... Hakemlere ağza alınmayacak küfürler etmek, sahaya yabancı maddeler atmak, stadın koltuklarını sökmek aklı selim sahibi insanların yapacağı işler değil kesinlikle... Şimdilerde paso lig uygulaması ile büyük cezalar ve yaptırımlarda fanatik seyircileri bekliyor... Saygı ve sevgi çerçevesinde takip edilen spor karşılaşmaları hepimizin en büyük özlemi, inşallah bunu da başaracağız... Hepinize saygı ve sevgiler...
601
Başarı sabırla olur Her işin başı sabırdır, Başarı sabırla olur. İnsanı yıkan kibirdir, Başarı sabırla olur.Hakikati bulmalısın, Doğru yola gelmelisin. Sabretmeyi bilmelisin, Başarı sabırla olur.Sevgi ile bezenirsin, Geleceğe uzanırsın. Sabredersen kazanırsın, Başarı sabırla olur.Sabır ederek gelişin, Siz sonucuna alışın. Başarmak için çalışın, Başarı sabırla olur.Yusuf sevgi ile bezen, Azimle kurulur düzen. Çalış,çabala sen kazan, Başarı sabırla olur.
57
Bulsam Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam, Toprak kilidini açsam dünyanın, Çözsem düğüm düğüm muammasını Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın! Gelse bahçe bahçe mevsimler dile, Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz: Kimdir şu dallarda kızıl gülleri Böyle alev alev yakan sihirbaz! Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam, Ne yıldızlar için, ne güller için! Alnı eşiğinde bekleyenlere Açılmak bilmeyen gönüller için!
56
Parayı Sevmiyorum Kız Ayyyy ay geçen gün gittim kuaförüme bir fön çektirdim, peşine saçlarımı boyattım, manikür pedikür, ardında da bir cilt bakımı. Kuaför de kuaför ama sosyete kuaförü Nejat, Necat da asıl adı ben hep Nejat derim, hatta bazen Neco bile derim. Hiç kızmaz darılmaz bana. Ay nasıl darılsın ki dünyanın parasını dökerim her seferinde. Bu sefer, çok uğraştı, Allah seni inandırsın otuz bin lirayı döktüm geldim Neco'nun kucağına. Zaten yirmi beş bin lirası bahşiş de siz yine de kimselere söylemeyin, aman duymasın kimse. Yok kız yok, vallahi zenginlikten değil billahi lüküslükten değil. Arkadaşım sevmiyorum parayı hakikaten sevmiyorum. Yoksa şeyimde değil. Ay şeyimde derken, işte yanlış anlamayın şeyin yerine gelmesi gereken o kelimeyi bulamadım, umurumda değil diyecektim. Burada şeyim umurum oluyor yani...Kız inanmıyor musun bana? Hakikaten sevmiyorum ben bu parayı yaaaaa! Geçen gittim, baktım banka hesabıma ooooh bir dolu para göndermişler, yatırmışlar hesabıma, çalıştığım, mankenlik yaptığım ajanslar, dizilerde rol aldığım bölümlerin paraları bir de... Onlarda bilirler benim parayı sevmediğimi... Yeter da yeter, bu kadar para gönderiyorsunuz bu manken Damla ablanıza, O da dayanamıyor harcıyor. Burada ki (O) ben deniz oluyorum az buçuk. Durur mu ben de para? Hemen gittim bir son model BMV araba aldım. Yok arkadaş yok para beni bozuyor ya, mezara mı götüreceğim, hemen harcarım. Altı ay önce aldığım geçen senenin BMV sini de bir gariban manken arkadaşıma hediye ederim artık, hediye ederim dediysem, parasını aldıktan sonra tabi, hediyesi yüz bin dolar olur canım, ben öyle aç gözlü bir insan olsam üüüüüf nelerim nelerim olurdu şimdiye kadar. Yatlar, katlar, kürkler, kotralar, uçaklar, hatta uçak gemileri... ''Duyamadım uçak gemisini şahıslara vermiyorlar mı dediniz? '' Olsun canım olsun, ben de sadece gemisi olmayan uçak alırım da dudağınız uçuklar... Bana da yakışır her türlü uçaklar...Bir kaç gün önce, manken arkadaşlarımdan birisi aramaz mı? Pazar günü, hem de evdeyim. Evdeyim dediysem işte bahçede ki olimpik havuzda yahu anlayın, mahzun mahzun viskimi yudumluyorum. Olimpik dediğime bakmayın, yarı olimpik. Benim gibi gariban bir manken nereden yaptırsın, tam olimpik yüzme havuzunu hem de evinin bahçesine... Neyse uzatmayalım arkadaşım ''Hadi gel öğlen yemeğine İspanya'ya Madrid'e gidelim. Oradan da dönüşte bir Roma ile Atina yaparız. '' dedi... Bir kaç gündür de hesabım da baktım anormal para birikmiş. Durur mu orada o para? O arkadaşım da bilir benim parayı sevmediğimi haspa ''Hadi kız gidelim de bir öğlen yemeği yeyip döneriz. Madrid dediğin, Roma, Atina dediğin yer ne ki üç beş kuş uçuşu mesafesi, su yolu adeta bize.'' Benim hesabımda para olacak, ben de o parayı tutacağım, biriktireceğim, yastık altı yapacağım, yok dövizdi, yok borsaydı uğraşacağım. Yemezleeeeer! Şimdi önümüz bahar yaz. Yüklü teklifler var. Eeee, bilirler benim ne kadar sıkı bir manken olduğumu, ne iyi oyuncu olduğumu, alnımın ne kadar terlediğini bunu yanında kı.....mın da terlediğini. Dolar ile euro ile anlaşma yapacaklarmış. Yok anam yok, ben milliyetçi adamım, ay pardon adamım mı dedim? Düzeltiyorum ben milliyetçi kadınım. O günkü dolar veya euro kurundan bana kapı gibi Türk Parası versinler anam babam. Hem ne dedi bizim başkan, ''Dolarınızı yuronuzu Törkiş Lira yapın gerisini merak etmeyin.'' Tabi kız kapı gibi liramız var. Ne dediniz ''Daha başkan olmadı mı? '' ay kız ne bileyim işte ben de sanki olmuş gibi zannettiydim... Başkanımızda olursa iyi başkan olur, iyi başkan ama, boy, pos, endam desen endam, her bir güzelliği kendinde toplamış maşallah. Cephe de savaş zamanı düşmana göster göster geri çek, o bile yeter, altlarına yapar da düşman, kokuları ta bizim tarafa kadar gelir...Geçen gün dilencinin biri önümü kesti kız. O da biliyor benim parayı sevmediğimi. Çıkarıp da eline bir ellilik toka edeyim de sevinsin şu gariban dedim. Elimi cebime attım o da ne, cebim de ne kağıt ne de bozukluk namına metelik yok. Amca dedim kusura bakma, bozukluğum yok, pos makinen varsa kredi kartımı vereyim de bir yüz lira çekiver oradan. Dilenci amca yüzüme bir baktı manalı manalı... İnan amca yanımda metelik yok. Ne dediysem anlatamadım amcaya üzerimde para olmadığını. Amca sakın yanlış anlama, hem vallahi hem billahi pos makinen olsa hemen elli lira çekecektim sana sadaka olarak, hatta yok yok yüz lira bile çekerdim. Ne yapacağım ben parayı, bana para mara lazım değil ki... ''Tamam amca tamam, o bastonu niye üstüme kaldırıp da geliyorsun ki dalga filan geçtiğim yok inan, inan buna.'' Dedim ve hemen kaçtım oradan arkama bile bakmadan...Aynı ajansta beraber çalıştığımız bir arkadaşımın lüks bir gece kulübünde doğum günü kutlaması vardı. Çağırmış arkadaşım beni de gitmesen olmaz, hediye almasan hiç olmaz. Önce gideyim de şuna son model bir araba alayım dedim yaş günü hediyesi, sonra düşündüm olmaz, olmaz paket yaptıramam ben onu ayıp olur arkadaşıma. Girdim bir ayakkabı mağazasına, üstü pırlantalı bir ayakkabı gördüm. Fiyatı da on bin dolar. Kızdım baştan on bin dolara ayakkabı mı olur? İnsan şunun üzerine Türk Parası ile kırk bin lira yazar yuvarlak hesap, biz de veririz limitsiz kredi kartımızı, arkadaşımıza hediyesini gönül rahatlığı ile alır götürürüz. Gittim patronlarına ''Çevir kardeşim dedim şunu bizim kapı gibi Türk Parasına, biz milliyetçiyiz, burası da Türkiye.'' Allah var patronları da çok iyi adammış, hemen çevirdi Türk Lirasına ''Kırk bin lira versen de yeter abla.'' dedi... Bu da anladı benim parayı sevmediğimi galiba, ''Tamam kız tamam al çek şu limitsiz karttan.'' dedim. Bu insanlara şaşıyorum vallahi de billahi... Nereden anlıyorlar hemen de benim parayı sevmediğimi. Sevmiyorum kız, sevmiyorum ben bu parayı... Sade Türk Parasını değil, Brezilya Kruzeirosunu da, Meksika Pesosunu da, Hindistan Rupisini de, Rus Rublesini de özet ile hiç birini sevmiyorum, sevmiyorum kız...
885
Adamlar Geldim ömrü dünyadan, Ötürem, ay adamlar, Gelmedim çıkacağı, Yiterim, ay adamlar.Yüküm özce yaşıtım, Taşıdım, ah taşıdım, Koymayın yavaşıtım, Yeterim, ay adamlar.Küstü bahtım öfkeden, Çekip gitti o giden, Bir ölümcül sevgiden, Yatarım, ay adamlar.Uçup gidem huş gibi, Tuti gibi, kuş gibi, Adamlığı taş gibi, Atarım, ay adamlar.
47
Aşk Düş Artık Yakamdan Dileğim yüce makamdan Aşk,düş artık yakamdan Sus ağlama hiç arkamdan Aşk, düş artık yakamdanSevdamız dilden diledir Nazın nasıl bir çiledir Derdim hep aşk iledir Aşk, düş artık yakamdanTanımaz kural kaide Yok senden bana faide Bir şey ummam hercaide Aşk, düş artık yakamdanDelice sevdim olmadı Çılgınca övdüm olmadı Gönlümden kovdum olmadı Aşk, düş artık yakamdanSevse yanımda olur Her heyecanımda olur Kanımda canımda olur Aşk, düş artık yakamdanAşık olmak bir beceri Kalpten girer içeri Yüreğimden çek hançeri Aşk,düş artık yakamdan
82
AşK aşk değil mi şiir olan şiir değil mi her bir yürek asırlardan asırlara bu heyecan, bu emek sınırları söküp atan tek göğüs değil mi aşk o gerilen çözülen dillere meydanı çözülmeye dillerin mekanı bağımsızlık karakteri o bağrında yatan ‘Yaradılanı seveceksin, yaratandan ötürü’ aşk değil mi sevgi ile sevda arasında yegane köprü aşk adım, aşk vatanım, aşk bağrım aşk insanlığa selamım aşk o yücelen millet birliği aşk imanım, aşk gönlüm, aşk yüreğim aşk damarda dolaşan asillik aşısı aşk sonsuzdan sonsuza ebedilik aşk gençlik, tazelik aşk kişilik 'ben'liğinin tımarı! aşk hürriyet güveni cana ey can'a sana yanan ateşim aşk doğuşa bakıştır karanlığa iz o çoşku aşk hevestir renklerin iz düşümü aşk uğurlanılan hedeftir ruhun en nadide servetiMart 2007.....‘..’ tırnak içi alıntıdır
120
Barış BarışMasmavi gökyüzünde Apak bir güvercin Senin için sevdiğim Ben uçurdum biliyor musun Süzülüyor sonsuzluk denizinde Selamsız sabahlara Küsmüş sevdalara Yaşanmamış aşklara Bitmeyen savaşlara Karşı Kar beyazlığında bir barış için 12.07.00
31
Kefilim Ol Sultanım! Gelişinle dindi elem, Nûra kandı bütün âlem, Adın yazdı kutlu kalem. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Nice olmaz Sen’le oldu, Nice dertler şifâ buldu, Nice kalpler îman doldu. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Kötülüğü hep yererdin, Ümmetine gül dererdin, Zora önce Sen girerdin. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Asırlardır ahval böyle, Çare varsa, nasıl? Neyle? Kurtuluşu bize söyle! Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Günah hoştu gözümüze, Yalan sindi sözümüze, Kurtlar girdi özümüze, Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Ezel-ebed Rehberimiz, Sultanımız, Serverimiz, Yoluna bin can veririz. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Arayıp da izin bulsak, Sünnetinle hemhâl olsak, Sana lâyık ümmet kalsak. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im! Günlerimiz Sen’siz kara, Sînede onulmaz yara, Kefil ol şu Niyazkâr’a. Adı güzel Muhammed’im! Gül kokulu gül Ahmed’im!
140
Ah Rambo Ah Ne de Aslandın Ne de Kaplandın Bu Amerikalılar alem adamlar vallahi... Dünya film piyasasının büyük bölümü ellerinde olduğu için, insanları olayları cilalayıp parlatmayı da biliyorlar, ülkeleri yerden yere vurup silkelemeyi de biliyorlar... Holywood denen sinema fabrikasının bir çok ülkenin milli gelirinden ihracatından fazla gelir elde ettiği kulağımıza gelen haberler arasında... Milyonlarca dolar bütçeler ile filmler çeviriyorlar, hiç bir masraftan kaçınmadan, sonrada parsayı topluyorlar milyon dolar olarak...Silvester Stallone'nin oynadığı o meşhur hayali kahraman Rambo'yu hepiniz tanıyorsunuz. Belki içinizde ''Onu tanıdığım güne lanet ediyorum.'' diyenlerde vardır... Televizyonda filmlerini defalarca izlediniz. Uçtu, kaçtı, on kişinin arasına daldı sağ çıktı, helikopter düşürdü, düşman askerlerinin sabrını taşırdı... Nihayetinde beş altı tane Rambo Filmi yaptı ve köşeyi döndü arkadaş. O filmleri de bizim gibi ülkeler ile birlikte dünyanın bir çok ülkesine de kakaladı ve dünya kadar paralar kazandı hem Amerika hem de kendisi...Bazı zamanlarda rastlamışsınızdır basında Türk Ramboları benzetmesine ki ne kadar yalan ve yanlış bir söylem olduğu da gün gibi ortada... Benim tertemiz, vatan sevgisi ile dolu dolu askerimi Amerikalının hayali bir kahramanına niye benzeteyim ki? Hiç duydunuz mu onlardan Amerikan Mehmetçiği ya da İngiliz Mehmetçiği diye bir kelime ya da cümle, duyamazsınız... Mehmetçiğin bir anlamı da küçük Muhammed'tir...Bir çok ülke de askerlik paralıdır, buna ABD' de dahil, paralı olduğu içindir ki de onların vatan ve namus gibi kavramları bizim ki ile kıyas bile kabul etmez... Gerçek savaşların çekilmiş belgesellerini izleyin bakın, askerler hep tankın arkasından ya da saklanarak bir şekilde korka korka ilerlerler bir çatışma bölgesinde... Belli ki Rambo ve benzeri filmler kendi askerlerinin cesaretini arttırmak için, kısaca onlara gaz vermek için çevrilmiş medya tik materyallerdir... Gerçek bir savaş da ya da onların çevirdiği bir film de süngü takıp da mermilerin üstüne giden bir askere ya da subaya rastladınız mı? Rastlayamazsınız, böyle olaylar, bizim Mehmetçiklerimize özgü, onlara ait kahramanlıklardır... Bizim askerimiz asırlardan beri Mehmetçik diye anılır ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Bu komplekslerimizden kurtulalım artık. Cesaret ise cesaret, akıl ise akıl, kuvvet ise kuvvet, vatan sevgisi ise her zaman dorukta... Hele de emperyalist bir ülkenin askeri ile Mehmetçiği kıyaslamaya kalkmak ve O'na Rambo diye etiket yapıştırmak hiç kimsenin harcı olmamalı... Kağıttan kaplanlar ile düşman karşısında dişi ile tırnağı ile kaplanlaşanları birbirleri ile karışıtrmayalım kesinlikle... Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
371
Aşk malik'ine koşmaktır Zannettiğin aşk hislerine konan aşk değil Aşk kalp gözüyle varılması yere koşmak Duygularda ki boşlukları doldurmak değil Aşk kulluğunu bilip Malik’ine koşmakBırak gönül eylemeyi aşk mı zannettin Acı çekmeyi çektirmeyi aşk mı zannettin Aşkı gönül eğlendirmekten mi zannettin Aşk kulluğunu bilip Malik’ine koşmakHer kesin ağzında bir aşk aşk dolanmakta Ağzından öte gitmeyen bir aşk’a koşmakta Aşk ağızda değil bütün benliğinde koşmakta Aşk kulluğunu bilip Malik’ine koşmaktaBana sorarsan senin ki samimi aşk değil Bana sorarsan senin ki şaşkınlıktan öte değil Bana sorarsan senin ki boş uçmaktan gayrı değil Bana sorarsan aşk Malik’ine koşmaktan başka değil
97
Gözlerden Ateş de Çıkıyor İnanın Hani o meşhur Kemal Sunal Şener Şen filmi Tosun Paşa'da geçer. Kemal Sunal paşa gibi hareket etmeye çalışır da, göğsünü kabartır, kafayı yukarı kaldırır da bir tek ''Gözlerimden ateş çıkartamıyorum.'' der Şener Şen'e... Hem vallahi hem de billahi benim gözlerimden şu an da ateş de çıkıyor, hem de ne ateş yakıyor etrafı her bir tarafı hem de vücudumun her bir yerini... Anlayın işte da hastalandım, ateşlendim. Gripal durum yani kısaca özetleyecek olursak. Hasta hasta oturmuş ben de mizah öyküsü yazmaya çalışıyorum günün gecenin bu saati hem de... Zamanlar torbaya girdi ya... Hanım da oradan sesleniyor ''Yat da dinlen a kocam yat da dinlen, bu gün de yazmayı ver, edebiyat dünyası yerle bir olmaz merak etme Ahmet bu gün bir şey yazmadı diye.'' Doğru diyorsun be Hatun. Biraz dinleneyim...Hanım da şöyle bol acılı bir şehriye çorbası yapmış. Üstüne de bastım mı pul biber ile karabiberi iyice ateş basacak sonrasında. Bir de üstüme kalın hırka, terledim mi hiç bir şeyciğim kalmaz diye geçiriyorum içimden ama nereye varır bu hastalığın sonu onu da bilemiyorum... En iyisi bir duşa girsem de azıcık ıslansam fayda eder mutlaka...Gözlerimden ateş çıkmaya devam ediyor. Bu ateşi söndürmem lazım bir şekilde. Ya da en iyisi unutmaya çalışmak. Takma kafana Ahmet diyorum. Hasta değilmişsin gibi yap, mikroplar anlamasın senin kötü durumda olduğunu. Vay be bu mikroplar da hakikaten çok mikroplar. Öyle de pis bir hastalıktır ki bu grip halk arasında hep söylenir durur ''Grip bu ne öldürür ne de oldurur.'' derler. Hele bir de uzun sürdü mü bir hafta, on gün kadar iyice perişan oluyor insan.Aaaaaaaaaah, oooooooooooof, üüüüüüüüüüüüüüüf! Değişik ses tonlarında ve re minörden fa majörden, sol minörden inleyip duruyorum. Tesadüfe bak radyo da da ''İnleyen nağmeler.'' adlı parça çalıyor. Nağmeler inlemiyor dostum, inleyen, ağlayan, zırlayan benim. Bu gözlerimden çıkan ateş iyi ki sağı solu ya da başkalarını yakmıyor, sadece ben yanıyorum içten yanmalı motorlar gibi. Yaptığım hesaplamalara göre ikinci üçüncü gün hastalığın şiddetinin biraz daha azalması lazım ama bir de şu mikrop kardeşlere mi sorsam ''Birader benim vücudu en erken ne zaman terk edersiniz?'' diye... Onlarda ''Abi takma kafana bizi, seni biraz hırpalayıp sonra çeker gideriz giderken de fazla gürültü yapmayız Abimmm benim.''Bu mikroplar arasında da iyi dayanışma var ha! Birbirlerini çok tutuyorlar. ''Abi bak biz Ahmet Abinin sol tarafına yerleşiyoruz siz de sağ tarafını tutun, ortaya da başkaları gelir, dört koldan hücuma geçelim de hiç olmazsa beş altı gün yatırırız da kalkamaz.'' Teker teker gelseniz ya ulan mikroplar. Buldunuz benim gibi halim selim bir adamı, durmadan saldırıyorsunuz, sonra da yüreğimi kaldırıyorsunuz... Görürsünüz siz şimdi Doktor Erhan Beye söylemezsem sizi... Doktor Erhan Bey aile hekimimiz onu da bu arada belirtelim. Yaptığım hesaplamalara göre iki gün daha yatarım, üçüncü gün ayağa kalkmam lazım ya hadi hayırlısı... Özlemiştir beni şimdi iş yerinde ki kediler, köpekler, kuşlar... Yollarımı gözlüyorlardır, nerede kaldı bu Ahmet Ağabey diye. Bir gelse de yine haşır neşir olsak... İşte böyle bizim hastalık durumları...
480
Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül ŞarkıSenden bilirim yok bana bir fâide ey gül Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül Etsem de abesdir sitem-i hâre tahammül Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbülEllerle o zevk etdi ben âteşlere yandım Çekdim o kadar cevr ü cefâsın ki ....................
48
Babaannem ile Hasbıhaller - 1 - Rahmetli babaannem çok sağlıklı bir insandı zamanında. Sekiz on yaşlarında namaza başlamış ve de ömrünün sonuna kadar; son bir iki senesi hariç beş vakit namazını kılmıştır. Dedem rahmetli, biz doğmadan çok seneler önce vefat etmiş, biz görmedik.Bizim apartman üç katlı aile apartmanı, bu sebeple zırt pırt birbirimize girer çıkarız. Babannem de sıra ile birer ay üç oğlunda kalır. Bir ay biz de, bir ay küçük amcam da, bir ay büyük amcamlarda...Arada anlatır durur bize eskileri, eski günleri; bazen hafif gözleri nemlenir, bazen iç çeker inceden. Kendi düğününü anlatmış bize, çocuklarına torunlarına zamanında. Küçük amcam da, ben de kafaya not etmişiz, düğünün nasıl yapıldığını, neler olduğunu, nasıl olayların geliştiğini...Mezeretlik, zibidilik amcamda da var bende de var biraz. Daha önce konuştuk küçük amcamla, babaanneyi kafalayacağız bu gece...Neyse uzatmayalım amcam bize geldi,kaş göz işaretlerinden sonra, ben sazı aldım elime, başladım konuşmaya.''Yav babaanne, senin düğünün ne kadar güzeldi, ya dillere destan bir düğündü.''gözleri parladı birden, ''he he'' dedi, sonra biraz kendisi anlatır oldu, daha sonra küçük amcam girdi lafa...''Seni ata bindirdiler ya anne, hepimiz oradaydık, Cevdet ağa, Cemal ağa(babamla büyük amcam)ben torunlar,Ahmet, Mahmut, Murat, Dilek, Adnan, amcam hızını alamadı pasa sayıyor. Babaannede jeton düşmedi henüz, kafa sallayıp duruyor. ''He ula he''dedi... ''Ben dodopal idim ata bindirdiler, silah milah da attılarıdı'' tekrar ben girdim lafa''Horon filan oynadık ya babanne senin düğününde,Adnan ağa akordeon çaldı''yine devamla''Senin begin Mahmut ağa oğlanlarla, torunlarla sancı ilacı(Rakı) içtiydi...Babannede yine jeton düşmedi, öbür taraftanda annem ile babam ve diğer amca çocukları renk vermeye başlayınca biraz, rahmetli işletildiğini anlar gibi oldu. ''Siz nerdeydiniz ula o zaman benim düğünümde, daha doğmamıştınız zibidiler''dedi...Tabi biz makaraları koyverdik sülalecek. Allah rahmet eylesin babanneme yad ettik...Dodopal:Gelin
275
İstanbul'u Özlüyorum İstanbul seni....! Göz kapaklarımın, arkasında görüyorum. Fatih'i görüyorum.....! Gemileri haliçe indirir iken. Feth eden asker,ne güzel asker. Can cana, yan yana görüyorum.....! Türk'ü, ermenisi, daha nicesiyle. Seni anlatmaya, kelimeler lal. Bağrında nice yiğitler yatar. Dünyanın gözü sende...! Aman....! değmesin nazar. İstanbul'u özlüyorum...! Haliç de balık yemek, Tutmak da ayrı bir zevk. Boğaz da seni seyretmek, Tarihi kalıntıları gezmek. Binbir renk insana, merhaba etmek. Söyle istanbul....! Sensiz olur mu....? Ben beklerim, korkma sen...! Bu can yoluna, feda.....! Sevdiğim, sevgili istanbul.
81
Ruhsatı Baba Deliktaş köyünün gönül otağı Şiirler ustasıydı ruhsatı baba Sivas ilimizin yüzü tutağı Gönüller ustasıydı ruhsatı babaKıymeti sağ iken bilinmez olmuş Hayatı çile dertlerle dolmuş Onu görenlerde alaylı gülmüş Gönüller ihtasıydı ruhsatı babaAşıklar önünde eğlenir oldu Seni dinleyenler huzuru buldu Mevla sına bağlı ihlaslı kuldu Gönül kıstasıydı ruhsatı babaKeçi çobanıydı dağlar başında Haram bulunmazdı ekmek aşanda Gülüydü kangalın delik taşında Gönüller hastasıydı ruhsatı babaOzanlara usta güzele hasta Badeler içmişti rüyada tasta Bir oğul vermişti yüreği yasta Gönüllere postasıydı ruhsatı babaKul refikim ruhsatı diyeyim Hangi gülün goncasına sarayım Mısrasında beytinden sorayım Gönüllere mütasıydı ruhsatı baba12-06-2009
95
İnanç Laiklik Hoşgörü 07 Bu üçlü yapının alanı belirgince belli olmayınca, gelişen toplumsal yapı, sorunları bilinip anlaşılmayıp, cevap verilemez olunca, bunalımlar kaçınılmaz oluyordu. Bu dönemde dinsel şiddet, baskı artıyordu. Zamanla bu dinsel gücü elinde tutan kral rahipler, dinsel anlamalarla toplumu düzenlemeyi sürdürür oldular. Gelişmiş din anlayışında bu halifelik olarak, göksel egemenliğin saltanatı olarak devam etti. Bu evrim, zaman içinde, somut koşulların topluma inançsal çözüm gibi sokulması ile inançların halk ve toplum üzerinde muktedir oluşunu artırıyordu ki, bu din adamları sınıfını ve egemenliklerini kat kat yaygınlaştırdı. Baskı otorite olup çıktı. Bu zorlanış laikleşme ve hoşgörü tutumlarını da yapılaştırışın başlangıcı olacaktı.Toplumsal yapı iyice geliştikçe, dinsel yapı, ayağına pranga oluyor, taşınamaz bir yük arz ediyordu. Çatışmalar yüzyıllar boyu şiddetini artırıyordu. Artık savaşlar alttan alta, nesnel egemenlik savaşları kılığında, ama dinsel görünümlü idi. Dinsel karışma, toplumsal yapıda, nesnel belirlemelerle beraber işletilirken, güya gelişme dinsel anlayışlarla yapılıyor, tanrısal irade ile sağlanıyor, görünüş ve İlizyon yanılması, bakış aldatılması verdi.Ne var ki gelişme gelenekleri dahi değiştirdiğinden, din ananelerden dönüşü, bir sapıklık ve sapkınlık görerek tam bir karabasan olup çıktı. Çünkü din, çok kere gelenekleri din, inanç olarak benimseyip tutumlaşıyordu. Eğer yeni bir din kuruluyorsa, yeninin yerleşebilmesi için, eski alışma ve alışkanlıkların, geleneklerin, yanlış olduğunu söylüyordu. Tabi kendisi için söylemdi. Eğer kendi gelenek ve uygulama benimsenme olmuş ise; eğer kendisi gelenek olmuş sürüyor ise, her yeniyi bidat ve sapıklık görme eğilimindedir. Bu da onun doğası gereği normal bir seyirdir.Toplumsal düzen, toplumun üretim güçleri ve üretim ilişkileri ile bu üretimin, haksız paylaşılmasındaki bozukluktan kaynaklanıyorken, çözüm de, tam da burada olacakken, Tanrı buyruklarına uymamanın ahlaksızlaşmanın nedeni ile bu bozulmalar olunuyor sanılıp, öğretilendi. Sorun yapı içinde çıkıyor, yapı sorun oluyor ve yapı çözüm olması gerekirken, ahlaksızlık ve inançlara saygısızlık, tanrı emirlerine uymama, sorun ve çözüm olarak gösteriliyordu. Sorun da, çözüm de, tersten ortaya konuyordu. Hâlbuki ahlaksızlık, üretimin paylaşım bozukluğuna göre artıyorken: Ahlaklı olma, alçak gönüllülükle boyun eğiş olarak tanımlanıyordu. Bu da içinde çıkılmaz bir tevekkül edişti.Bunun tutumun ilkeleşmesi, sunuluşu, bitmezlik ve tükenmezlikle; bıktırıcı, yararı olmayan kabullenişi uyuşturucu tartışmaları hep sorunu perdeliyordu. Sorunun çözümü gibi gösterilme yanıltmasına sık gidiliyordu. Buda çok büyük, halk ayaklanmalarına neden olup soruna Yüce Tanrı'yı muhatap kılma yanıltma ve yanlışlaşası oluyordu. Muhatap ortada yoktu, ama muhatabın söylediği kabul olunanlar, uygulayıcılarla, halkın ensesinde boza pişirilmesine dönüşüyordu.Velhasıl, Tanrıların söylemleri de, toplumsal düzeni sağlayamadıkça, tanrıların ihtiras ve kaprislerinin, bu düzensizliği yaptığı kanısına vardılar. Önce bir hiyerarşi yapıldı: Kişi tanrıları, örneğin İbrahim'in tanrısı, aile tanrıları (Laban' n aile tanrısı) , klan tanrıları, şehir tanrıları site tanrıları gibi. Sonra en egemen yerin tanrısı, bu sıralı Tanrıların tümünün özelik sıfatlarını, üzerinde topladı. Böylece Tek Tanrı fikri gelişti. Artık erdemleri ve toplumsal düzeni Tek Tanrı sağlayacaktı! Başlangıçta laik gelişen kişisel anlama tutumlu inançlar, toplumsal yapının oturması ile toplumsal yapıya akıl erdiremedikçe Ya da akıl erdirmeyi gizlemek için, din; yapıyı düzenlemeye katıştırıldı. Artık akıl dışlanmıştı.Mani dininde, bir sentez ve hoşgörü egemenlikli yapı belirdi. İslamda da, tam olmasa bile, Laik yapı ve söylemler, hoşgörüyü destekleyen tutumlar benimseniyordu. Ve aynı zamanda da, tamamen bunların karşısında, laik ve hoşgörüyü görmezden gelen yapılar yan yana zikredilip beliriyordu. İslamın başlangıcında var olan Yahudiler hicretten sonra Medine ve çevresinde, sebebi ne olursa olsun, hiç kalmamıştı. Sebep yaratmak kolaydı! Toplumlar somut koşullara göre biçimleniyor ama bu biçimlenişlerin Tanrı'sal buyruklar olduğu söyleniyordu. Böylece, toplumun üretim gücü, üretim ilişkisi ve refahın paylaşımı ne kadar değişirse değişsindi, çözümler ilahi ve değişmez olduğu için, çözüm olmuyor huzursuzluklar ve şiddet terör büyüyordu. Bunun biraz yorumlarla, laiksi serbestleştirmeleri yapıldı. Ama buda yeterli olmuyordu. Özellikle Abbasiler döneminde, bundan vaz geçilerek, yönetim tamamen akli ve Zerdüşti ve komşuları gibi yapılaşma için değişik yollar izlendi ve Abbasiler görkemli bir imparatorluk yapısına gelişti.Bunun en güzel örneği, Arap Müslüman fatihleri, Asya'da Talas Irmağı'na, Avrupa'da Fransa içlerine değin sokulurken uyguladıkları pratik yasalar, islam referanslı olmayıp, toplumsal referanslı, hatta beğenmedikleri Zerdüşti kültür temelli, Sasani yasalarını örnek almışlardır. Çünkü inançsal referanslar, toplumu düzenlemeye hiç yetmiyor, cevap dahi olmuyordu. Kişi hayatına denk gelen, ama pek çokta toplumsal referansla uyuşmayan normlardı. Cevap gibi olanlarsa, bir kabile ilişkisini düzenlemeden öteye, hiç yarar sağlamıyordu.Buradan biraz geriye Roma egemenliğine döndüğümüzde, manzara şu: Komünden toplumsal yapı çıkmıştı. Toplumsal yapı halksal yapı ile toplumsal üretimi biçimledi. Özel mülkiyeti gerçekledi. İnançsal ritüeller günlük yaşamla at başı yaşandı. Süreç içinde ki gelişme bu toplumsal yapıyı köy ve şehir yapılarına dönüştürürken, özel mülkiyet, üretim güçleri ve üretim aracı yoksunu kitlelerle, köle emeğini iyice ortaya çıkarıp çelişkilendirtmişti. İnançlar bu gelişmelerin ideolojilerine uygun olarak sistemleşerek dinleşti. Önce çok Tanrı'lı dinler sonra da tek Tanrı'lı dinlere evrimleşti.Roma egemenliği, çok büyük çapta, köle emeğine, hele fetih, köle emeğine dayanıyordu. Geniş çaplı ve çok büyük, organize olmuş köle emeği temelli, üretimler Lâtifundialarda yapılıyordu. Köleci toplumu, feodal topluma dönüşecek gelişmeler in sancıları alabildiğine artmış, uç vermişti. Bu dönüşmelerin karmaşıklığını ve çelişkisel huzursuzluğunu yaşıyordu Roma...Haksızlıklar, çapullar, baş edilemeyen köle isyanları, barbar kavim saldırıları Romanın dönüşemeyen mantalitesini barbarların kılıç darbeleri ile feodaliteye dönüştürecekti önce Batı Roma imparatorluğunda. İşte bu dönüşümün inançsal işlemliliği, pek pek çok, kâhin, rabbi, vaftizcileri, aynı zamanda ve aynı coğrafyada, buluşturup, toplumsal tedirginliğe paralel, peygamberlerce işleniyordu.İsa, “ben Musa şeriatını sürdürmeye geldim” diye kabul olunurken, Musa şeriatının da Musa inanırlarınca, iyi anlaşılmadığını töhmetli yordu. Hatta değiştirildiğini bozulduğunu söyleyip, Musa'nın olmayan yepyeni kurallar getiriyordu. Daha doğrusu süreçleşeni, ortaya çıkanı, yeniyi, göksel saltanatın egemenliği olarak sundu. Kuralları, ete kemiğe büründürme rolünü gerçekliyordu.Sürecek 7
858
Bir güzellik varsa eğer... bir güzellik varsa eğer o da sensin şu alem de bırak dönsün gönül denen sevgimin yörüngesin de...bir güzellik varsa eğer seni bana hakim kılan bırak dönsün zaman çarkı akibeti hep aynı yalan...bir güzellik varsa eğer mutluluğa uçup giden bırak dönsün dünya hali ümit bitmez tükenmeden...bir güzellik varsa eğer ne çizilir ne yazılır bırak dönsün dilim sana sevmek bence tek yaşanır...bir güzellik varsa eğer canan can olmuş misali bırak atsın kalbin ritmi der gibi hep sevdim seni...(Berlin,30.03.2015)
80
Gurbet Gece gurbet gündüz gurbet yıl gurbet Gurbet bana ben gurbete alıştım Akşam ağıt sabah ağıt ne hikmet Firkat bana ben firkata alıştım Sazım bana yoldaş oldu geziyor Şu hasta gönlüme derman yazıyor Şad olduğum zaman yaram azıyor Mihnet bana ben mihnete alıştım Cefa bize düğün bayram dem gelir Ya gülsem oynasam keder gam gelir Derdim artar günden güne zam gelir Dertler bana ben de derde alıştım Ceza hapishane bize yayladır Aşıklara zindan cennet'âlâdır Güzellerin aşkı başa beladır Hoyrat bana ben hoyrata alıştım Kazaya belaya dayanır mertler Sabredenler buldu türlü nimetler Çileler azaplar acılar dertler Demişler ki Ali İzzet'e alıştım
100
Gün Batımı Bir gülüş ardında, üzgünlüğüm. Ateşim, bir sigara da. Çok şey var anlatılacak, söyleyecek. Saatler yetmeyecek, Yetmeyecek zaman. Kaç ömür geçsede aradan, Bitmeyecek bu şiir....Gönlünü gönlüme çizen yıldızlar, Ay ışığındaki parıltı, Gönül rengindeki gün batışları, Yüreğimde uzar gider gölgeler, Beni benden alır, gider gölgeler....Akşamlarla uzar gider ayrılık, Derdimi benimle yazar gölgeler. Susarım; Kaleminden kan damlar. Bitmiyecek sana adanan, Kardelen çiçeği gülüşler. Rüzgardaki ürkek öpüşler, Yağmurdaki kalp atışları. Gitmek bilmiyor, Gün batımı....15.05.2014
72
Sağlam Durunuz Behey inananlar tedbiri alın Düşman karşısında sağlam durunuz. Kurun teşkilatı kuvvet kazanın Düşman karşısında sağlam durunuz.Onlar arasında kulübün kurmuş Yaklaştıkça seni döşünden itmiş Yılışıp durmanın zamanı geçmiş Düşman karşısında sağlam durunuz.Kâfir birleşerek teşkilat kurmuş Birleşen gücüyle seni korkutmuş Neden inananlar seyirci kalmış? Düşman karşısında sağlam durunuz.Kâfire güvenip peşinden gitme Koru vakarını ona eğilme İnanan üstündür cahillik etme Düşman karşısında sağlam durunuz.Birleştirin kuvvetleri büyüsün Sermayeyi toparlayın büyüsün Hocaların askerleri eğitsin Düşman karşısında sağlam durunuz.Kâfir sana büyük lafı etmesin Milletimin haysiyeti gitmesin Müslümanlar Allah için gürlesin Düşman karşısında sağlam durunuz.16.02.2007
90
Gurur İster Aşkta nasıl gurur olmaz Aşk birazda gurur ister Onur istediği kadar Aşk birazda gurur isterSemek güzel sevilmekte Sevdiğinle övülmekte Olsa sonu ayrılıkta Aşk birazda gurur isterSeni ister seni ister Sana derin hisler besler Bana gerçek yüzün göster Aşk birazda gurur isterGönlüm sana kırık değme Gel başım yerlere eğme Deli gönül vaz geç sevme Aşk birazda gurur isterKendimi yerine koydum Bilemezsin neler duydum Anla beni senden soğdum Aşk birazda gurur isterEfsanede tam sevdi mi Yaptıklarına değdi mi Başın göklere eğdi mi Aşk birazda gurur ister
86
Bayrak üzerine… Hepimizin üzerinde bir kimliğimiz var. Bu kimlik bizi tanıtmak için. Biz kendimizi kime tanıtma ihtiyacı duyarız? Elbette bizi tanımayanlara… Bizi tanıyanlara kimlik göstermek ihtiyacı duyar mıyız? Kim evinde ailenin diğer fertlerine kimliğini gösterir? Var mı böyle bir şey? Öyle biri çıkarsa, şaşırıp birbirimize bakarız. Hatta hasta mı diye şüpheleniriz… Belki ilerde bu tür kişisel kimlikler bile banka işlemlerinden başka işe yaramayacaktır… Sadece bir insan kimliği ile dolaşacağımız günler de olacaktır. Biz göremesek bile bir gün olacaktır… Bu gün bu kimlikler, toprakları sınırlarla çevirip, o sınırlar içindeki insanları ucuz iş gücü olarak belirlemek için kullanıyorlar… 1980 darbesinden sonra bu çok bariz olarak beyinlerimize kazınmış olmalı… İtaat edenlerle, itaat etmeyenleri ayırmak ve itaat etmeyenler üzerine baskı kurmak için, en yoğun bir şekilde kullanıldı. İtaat edenler ise ödüllendirildi… İnsanlara bu iki özellik (itaat ve itaatsizlik) arasında seçim yapma dayatıldı. İtaatsizlere her türlü baskı ve işkence uygulandı. Kimlik bu amaçlarla en çok sömüren sistemin, kendine göre kalite belgesi olarak dayatıldı… Bizim hedefimiz, insan kimliğimizle dolaşmak, ama, egemen güçler tam tersine, deri altımıza yerleştirilecek bir ‘cips’le bizi yönetmeye hazırlanıyorlar… O cipslerde, sağlık durumumuz, mali durumumuz, eğitim durumumuz, itaat durumumuz (sicilimiz) olacak… Sağlam ve çürük o ciplerden ayrılarak, kullanıma elverişli olanlar kullanılacak, fason olanlar bir şekilde yaşamın dışına itilecek… Her kimlik çıkar odaklarının seçimi için gerekli… Topluluklar da aynı şekilde kimlik taşıma ihtiyacı duymuş… Aşiretler, Kavimler, daha ileri aşamalarda uluslar kendini tanıtmak için bir kimliğe ihtiyaç duymuşlar. Daha doğrusu var olan kimliklerini, yani kendilerini tanıtacak bir simgeye ihtiyaç duymuşlar ve buna da bayrak demişler… Her topluluğun her insanda olduğu gibi, onu tanıtacak bir simgesi (bayrağı) olmuş… Bu simgeleri, her toplum diğerlerine karşı üstünlük sağlamak için, efsanelerle yüceltmiş, öyle ki, temsil ettiği topluluktan fazla değer kazanmış… Hani mahkemelerde sizi temsil eden bir avukat seçersiniz de, hukuktan anlamadığınız için, o ne söylese, hakim karşısında onun söylediklerini kabul etmek zorunda kalırsınız ya… Simgeler de öyle, hakkında fazla bir şey bilmeyince size nasıl empoze edilirse öyle kabul edersiniz. O sizin topluluğunuz için bir kimliktir, ona karşı olanlar da size karşıymış gibi algılarsınız. Ama yönetenler çoğu zaman bunu kendi egemenliklerini sürdürebilmek için istedikleri gibi kullanırlar… Değişik Devletlerin bayraklarına bakalım. ABD’nin bayrağına bakalım. Mavi bir arka planı bulunan üstünde beyaz yıldızlar olan, yedisi kırmızı, altısı beyaz olan on üç tane alt alta çizgiden oluşur. Elli tane yıldız ABD’nin elli eyaletini temsil etmektedir. On üç çizgi de orijinal on üç eyaleti simgelemektedir. Sakın ha, ABD’de başkanlık sistemi var, bize de başkanlık sistemi gelirse, bizde de her vilayet (eyalet) kendi bayrağıyla temsil edilecek sanmayın… Maazallah biz tek tek çilikten vaz geçersek nasıl mutlu oluruz? Ya da nasıl cesaretlenip canavarlaşırız? Almanya’nın bayrağına bakalım. Renklerindeki siyah sarı ve kırmızıyı Napolyon zamanındaki savaşlarda Alman askerlerin kullandığı üniforma renklerinden alındığı söylenir. Fransa bayrağında, mavinin özgürlüğü, beyazın eşitliği, kırmızının ise birliği temsil ettiği söylenir. Aynı zamanda mavi-kırmızının Paris’in renkleri olduğu da söylenir. İtalyan bayrağındaki kırmızı yeşil renklerden, yeşil rengin, Napolyon’un en sevdiği renk olduğu söylenir. Yunanistan bayrağı, mavi rengi deniz ve gök renginden alıyor. Dokuz çizgisi ise Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Osmanlılardan istedikleri 9 isteğe bağlıyor. ÇİN bayrağındaki kırmızı zemin komünist devrimi, büyük sarı yıldız komünizmi, etrafındaki küçük sarı yıldızlar köylüyü, işçiyi, şehirliyi ve burjuvaziyi ve yurtsever kapitalistleri temsil ediyormuş… Türk bayrağı için iki efsane var, biri savaş sırasında bir çukurda biriken kanlar üstünde, çok ender bir araya gelen ay (hilal) önüne Jüpiter’in gelmesi ve gölgesinin o kan gölünde görülmesini temsil ettiği söyleniyor. Bir başkası da, hilal önündeki beş yıldızın her ucunun islamın beş şartı olan, kelimei şahadet, namaz, oruç, zekat ve haccı ziyaret olarak algılanıyor… Her topluluk kendi değerleriyle kendini tanıtmaya çalışan bir simge ediniyor kendine… Futbol takımları, Fiskobirlik fındığı,Çukobirlik pamuğu simge olarak kullandığı gibi… Ulus ya da Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk. Yani bu farklılıkları taşıyan her topluluk, kendisini tanıtacak bir simge (bayrak) edinebilir… Bizim bayrağımız da Türk ulusunu temsil eder… Bu yabancı ülkeler arasındaki müsabakalarda, konferanslarda, uluslar arası denizlerde, hava alanlarında, millet olarak bizi tanıtmakta önemlidir. Kimlik kartımızdır. Bunu bizi tanımayanların arasında taşımak kendimizi tanıtmak için önemlidir. Kendi ülkemizde resmi dairelerde, devleti temsilen, yer gösterme açısından önemlidir… Ama nasıl evimizde veya mahallemizde, bizi tanıyanlar arsında kimliğimizi karşımızdakinin gözüne sokarak gösterdiğimizde bize hasta gözüyle bakılacaksa, kendi topluluğumuz içinde, yani bizim hangi topluluktan, hangi milletten olduğumuzu bilenlere karşı, gözlerine sokmaya çalışmamız da aynı derecede abestir... Bu ancak, 12 Eylül darbesinden sonra nasıl bizim kimliklerimiz, bize karşı baskı unsuru olarak kullanılmışsa, ona benzer. Ben güçlüyüm, ben istediğimi yaparım, bana itaat et, ben bir üst kimliğe sahibim demekten başka bir anlama gelmez… Hem birlik isteyeceksin, hem kardeşiz diyeceksin, hem barış isteyeceksin hem de üst kimlik simgesi ile tehdit edeceksin… Neden yöneticilerimiz Yunanistan’da Türk azınlıkların olduğu bölgelerde ‘’kendi kimliğinizi koruyun’’ diyor da, buraya gelince diğer halklara kendi kimliğini dayatıyor. Neden bayrak mitingleri yaparak, sanki bu topluluk ne olduğunu bilmiyormuş gibi, gelincik bahçeleriyle övünüyorlar? Kendi kendilerine tatmin olamaya mı çalışıyorlar? Hayır Kürt ulusu üstünde tahakküm kurmak için, baskı ve tehdit için… Biz Türk olarak bayrağımıza karşı değiliz, onun bir başkasına karşı tehdit olarak kullanılmasına karşıyız. Ama onun kendi içindeki bir başka halka karşı onları ötekileştirerek bölmeye çalışmak için kullanılmasına karşıyız. Egemen güçlerin ezilen halklar üzerindeki tahakkümünü sürdürmek, için böl-yönet politikalarına yardımcı olmak için kullanılmasına karşıyız. İki halk arasındaki bölücülüğe akapı açan bayrak ve ardından gelen ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’, ‘’Türküm doğruyum, çalışkanım…’’, ‘’Tek din tek dil, tek bayrak…’’ gibi, birini öne çıkarıp, diğerini ötekileştiren düşüncelere karşıyız… Bunlar kapitalizmin ve emperyalizmin ‘’Böl ve yönet ‘’ politikalarına hizmet etmekten başka bir işe yaramamaktadır. Sömürgecilikten vazgeçmiş ülkelerin Bakanları başbakanları, eline filolarını alıp pazara çıkabiliyorlar. Ama başkaları üzerinde egemenlik kurmak isteyenler, önlerinde, artlarında, yanlarında yüzlerce eskort ve binlerce polisle dolaşmak zorunda kalıyorlar? Başkasının özgürlüğüne saygılı olmayan kendisi özgür olabilir mi? İki uluslu bir ülkeyiz. Her iki ulus da özgür ve eşit olarak yaşayabilmeli… Bu gün en önemli sorunumuz bu… Kürt’ün de Türk’ün de bayrağı olmalı, kimse kimseye kendi bayrağına itaat etmeyi beklememeli… Bu iki halk, bu ülkenin iki kolu ise, siz hiç iki kolunuzu aynı anda aynı istikamete doğru hareket ederken yürüyebiliyor musunuz? Yollarda bunu deneseniz, bütün gözler üzerinize çevrilir… Hasta olduğunuzu düşünürler. Yani anormallik kolunuzda olmaz sizde olur. Beyninizde aranır. Kolunuza kızıp da kesmek ister misiniz? Olmaz diyemem… Çünkü oluyor, toplumumuzda kendini jiletleyen çok. Müslüm Baba’nın konserlerinde olduğu gibi… Bireylerin bu davranışları toplumlarda da var… Kendi parçamızı bölmeye kesip atmaya çalışıyoruz. Onu kendimizden uzaklaştırmak için elimizden geleni yapıyoruz. En duyarlılarımız bile seyirci kalarak yapıyor bunu… O zaman sorun kimde? Emperyalizmin önünde diz çöken bir yönetimin kendi parçasını yem olarak kullanması, kimin sorunu? Bizim sorunumuz ise, her konuşmaya başladığımızda ‘’Kürt sorunu’’ndan bahsetmeyelim. Kendi sorunumuz. Ortada bir ‘’Türk sorunu’’ var. Burada sorunlarımızı çözmek için direniyorsak, bu sorunu da düşünmeliyiz, çözümü için elimizden geleni yapmalıyız… Bayrağı elimize alıp, tahrik etmek yerine, kendi kolumuza gereken hassasiyeti de göstermeliyiz… Kahrolsun insanın insana kulluğu…
1,118
DOST NASiHATI OLSUN Dostum diyen yalancılara bel bağlama lafla geçici dostluklarda kurma Gerçekten dostsan sen sen olda sakın kimseyi de sırtından asla vurma Sırt çevirincede sana dost bildiklerin sende sakın onlara da hiç darılma Lafta olan dostluklara sakın aldanma gerçekleri öğrende sakın ağlama Gerçek dostlarınıda kırma kendi timsah göz yaşlarında kendin boğulma Sende gerçek dost isen bilki değerli dostluklar baki kalır bunuda unutma Reyhan AltaşDOST KALEMLER:Dosttan tavsiye aldım samimi ve dostane Dizelere güzel dökmüş hemde çok şahane Uymak gerek hemde uydurmadan bir bahane Dostluğa derman vermez tabib yada hastane..........Eşref İnanç * Lafta değil gönül, gerçek dostu ararsın Fener elde gezer, dosttan, dostu sorarsın Saymaz isen sırta hanceri, dostmu yok O hancere sırt verecek, elbet dostta çok....................Bülent Baysal Dost dediğin arkadaşlık sonrası Alış veriş en zararlı noktası Olduğundan fazla bir şey bekleme Hoş muhabbet bir tebessüm tatlısı.............................Kemal güneş ******************************************* Şaşarım sevipte unutanlara Arkasına bakmadan gidenlere Yüreğini alıpta saklayanlara Nasıl aşksa bu şaşarım da şaşarım Seviyorum deyip sevmeyene Seni beni inandıranlara şaşarım Dost olupta düşman olanlara Arkandan hançer sokanlara şaşarım da şaşarım...........hanım gemiciüzel **********************************************************
172
Diyemiyorum Gökyüzünde dolunay Gönlümde aşk var Seni seviyorum diyemiyorum Haykırışlar bende Hayal kırıklığı sende Umutlar gönlümüzde Seni seviyorum diyemiyorum Içiyorum her gece Kadehler kırılıyor ellerimde Yine de seni seviyorum Diyemiyorum Gönlümün içinde sen İçimde iyileşmeyen yaramsın sen Haykırıyorum her gece Ama yoksun sen Seni seviyorum Diyemiyorum........
46
Geze Geze Bugün bir güzel gördüm şu yüreğim eridi, Sanki ceylan gibiydi gözlerimde fer idi, Kimselere demedim dilimde de sır idi, Yine gurbet ellerde geze geze vuruldum. Böylesini görmedim o an aklımı aldı, Gözlerim üzerinde sanki asılı kaldı. Yüreğimin dibine ateşten koru saldı, Yine gurbet ellerde geze geze kavruldum. Hayalini geceme uğrun uğrun getirdim, Uykumu gözlerimde ayan beyan bitirdim. Fikrimi zikrimi de zaman zaman yitirdim, Yine gurbet ellerde geze geze savruldum. İçmeden sarhoş oldum sevdası da bürüdü, Sanki gül cemali de önüm sıra yürüdü, Sabahı sabah ettim yollarına sürüdü, Yine gurbet ellerde geze geze yoruldum.Bu şiir Radyo Mavi Eylül tarafından Haftanın şiiri seçilmiştir.08-06-2015
103
SAĞLIĞINI HİÇE SAYDIĞIN YETEr... SAĞLIĞINI HİÇE SAYDIĞIN YETER... Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Dünyada bir çok insan para, döviz, altın, elmas, mal, mülk olursa yaşanır diye kendine teselli arıyor. Oysa sağlık olmadıkça varlık olmaz, varlık olmadıkça da dirlik olmaz, inanç olmadıkça da birlik olmaz. Bu duygularla yola çıkarak sağlığınızı hiçe saymayın bence diyorum. Bir çok arkadaşıma kötü alışkanlıkların esiri oldukları için uyarılarda bulunuyorum. Karşılığı olarak kimi sitem ediyor kimi haklısın diyor ama yinede pisliklerden vazgeçmiyorlar. Sadece sigara ve içki içtiğinden dolayı akciğer kanserinden kaybettiğim çok merhum arkadaş vardı. bunları gerçekten yaşarken uyarmıştım ama sözümü dinletemedim. Beni en çok üzen zararlı mikrobu, maddeyi savunmaya geçmeleridir. Son zamanlarda kalp krizinden de çok vatandaşımız ölüyor sebebi malumdur. Sizlere doktorların sunacağı bilgileri sunacak kapasite de değilim ama şiirlerime duygumu yansıtacak marifetim var. Sağlığını hiçe sayanlara yeter diyorum, çünkü insanlığın insanca yaşamasını arzu etmekteyim. Hastalara şifalar diliyorum. Hoşça kalınız.***** HİÇTE *****Şu gurbet eline gelişin belli, Beyninde ur olmuş hayatın biter, Olamadın asla sen tatlı dilli, Sağlığını hiçe saydığın yeter.Yalın ayak, başın, gerdanın açık, Depresyon, stresle şuurun kaçık, Dişler dökülüyor dudaklar uçuk, Sağlığını hiçe saydığın yeter.Sigara, içkide yasaktır sana, Fakat inanmadın çok küstün bana, Habersiz gidersin sen her bir yana, Sağlığını hiçe saydığın yeter.Gece uyumazsın gündüz yatarsın, Kredin tükenir borca batarsın, Uyarı yaptıkça sirke satarsın, Sağlığını hiçe saydığın yeter.Düzenli değildir yediğin gıda, Zeki'de canını ediyor feda, Kendine dikkat et er sen murada, Sağlığını hiçe saydığın yeter.***** BİTEN HAYAT *****Zenginde, fakirde ömür tüketir, İster taze yiyin, istersen bayat, Vade azalırken salavat getir, Öylede, böylede bitiyor hayat.Ekşide, turşuda gıda içinde, Acısı, tatlısı farklı biçimde, İtina göstersen bile seçimde, Öylede, böylede bitiyor hayat.Kimi çekmek ister uzaklara hat, Kimi ahşap ister kimileri kat, Denize açılır villa türü yat, Öylede, böylede bitiyor hayat.Pahalı kumaş çok bedeni örter, Vücudun içinden hastalık dürter, Amelini artır, kendini kurtar, Öylede, böylede bitiyor hayat.Zekice düşünen çok konu yazar, Kimi esnaf olmuş geziyor pazar, Her canlı toprağa gününde sızar, Öylede, böylede bitiyor hayat.***** AMELİYAT VAR ****Kemik erimesi sebebi kanser, Doktor Savaş Güngör damadı kurtar, Onkoloji bunu elbet benimser, Koldan ve bilekten ameliyat var.Organ nakli oldu yine kırıldı, Takılan platin birden ayrıldı, Gerek kalmayınca alçı sıyrıldı, Koldan ve bilekten ameliyat var.Ankara başkentte neler oluyor, Hekimler hastaya çözüm buluyor, Kötü hücreleri bir bir alıyor, Koldan ve bilekten ameliyat var.Isparta şehrimden çıkmıştı yola, Afyon, Polatlı'da verildi mola, İki bin on yediye bir ay kala, Koldan ve bilekten ameliyat var.Zeki'nin evladı oldu Süleyman, Dilek kızım mutlu olmalı aman, Arif oğlum ona ayırdı zaman, Koldan ve bilekten ameliyat var.***** BİTTİ Mİ? *****Saçım ağarıyor dişler çürüdü, Çocukluk kalmadı, gençlik gitti mi? , Vücuda sınırsız dertler yürüdü, Acaba benimde pilim bitti mi? Gözlerim bulanık, kulağım sağır, İletişim için birazcık bağır, Bacak seke seke yürüyor ağır, Acaba benimde pilim bitti mi? Mide hazmetmiyor, gırtlağım kurum, Ciğerler çürüdü çok feci durum, Gece uyanığım, uykumda yarım, Acaba benimde pilim bitti mi? İlaçla dinmiyor ağrı ve acım, Bakmaktan usandı anne,eş, bacım, Aşk, meşk hayal oldu terk etti cicim, Acaba benimde pilim bitti mi? Dünyalık hevesler henüz bitmeden, Zekice dostları memnun etmeden, Bir çok başarıya imza atmadan, Acaba benimde pilim bitti mi? Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.
509
Gurbet Eli Havalar buz gibi vücudum titrer, Sobadan buz çıkar gurbet elinde Memleket hasreti ciğerimi yakar, İçerim köz dolar gurbet elinde. Billur gibi sular içilmez olur, En güzel yemekler tadsız tuzsuzdur, Sılanın özlemi beni kavurur İçerim Köz dolar gurbet elinde Güller diken olur bülbüller karga Düşünce ve dertler hepsi ardarda Kim bilir dostlarım nasıl sılada Çileler hiç bitmez gurbet elinde. Uçan kuştan haber beklersin gelmez Esen yeller niçin selam getirmez? Garib ethem dertli kimseler bilmez Dertler kat kat olur gurbet elinde İbrahim Ethem KUNDAKÇI 1992
85
Gurur Biliyorum bu aşk imkansız Birde sen aklıma gelmesen Böyle yersiz zamansız Ama olmuyor işte her şey anlamsız Herkes yabancı geliyor bana Hiç kimse dolduramıyor senin yerini Oysa şimdi kim bilir Kim tutuyordur senin elini Kim bakıyordur senin gözlerinin içine Belki bir gün rastlarım gözlerinin eşine İmkansız olduğunu bilsem de, bile bile Yıllardır sürüklendim bir sevdanın peşine...Sevildiğini bildiğin halde sevmezsin Sevdiğini bildiği halde sevilmezsin Gelmeyeceğini bildiğin halde beklersin Ya da beklendiğini bildiğin halde gitmezsin Bense; Yıllardır bekliyorum Sen bilmek istemezsin...Umudum kalmadı hayata dair Zaten bu hayatın bir anlamı yok Birde sen yoksun Hayat son kurşunu sıksın beynime Ya da son darbeyi vursun kalbime Vursun da kurtulsun senden yüreğim Senle yaşayamadım Bari gururumla öleyim...Aralık 2003
114
Oysa ki Bugün Ayın Üçü… Oysaki hayallerimizi demliğe doldurup, kaynamasını sabırla bekliyoruz. Çaydanlıkta oluşan kireçlenmeleri aldırış etmeden, demin su ile birleşmesi için imkânsız dualar ediyoruz. Dejenere olan hayallerin gerçek olması için, tüpü kısık bir noktada bırakıyoruz. Her suyun cızırtı sesinde akan gözyaşlarımızı ve elimizde yan dostumuz olan katilimiz ile o hayalleri beynimizde tasarlıyoruz... Bir yılbaşının üçüncü gecesiydi. Sokak yalnız, insanlar durgundu. Tepeden tırnağa süslenmiş taksim istiklali… Üst üste dizilmiş harabe kenti unutup o gizemli dünyaya boğulup giderken, her hanede ay bir kadeh ayrı bir umut yıldızının yatmasını, zifiri karanlıkta dumanın görünümüyle hayallerimizi süsleyen o gece... Tatlı ve günahsız gözlerle yanıltılmış bir kızın, uyuşturucu bağımlısı gibi sana bağlanmasıyla başlıyor umutsuz gece… İlk ağrı, ilk söz ve ilk hıçkırıkla başlıyor gece fısıltıları… Nefes nefese kalan o gecenin hatırı… Sokakta unutulmuş bir kızın hikâyesini dinlemenle anılıyor o gece… Umutsuzca demini almasını istediğin hayallerini bir nebzede yokuşlara bırakıp adımlara mahkûm kalmanla başlıyor… Günahsız sandığın o şeytanlı gecede, duygusal noktalar beynine beyni ne işlerken, sen lal ve kör gözlerinle yoluna devam etmeye çalışman... Bir yudum günahın bir ömrün dirhemi olacağını düşünmeden, kendi kendine hayal kurup demde olan çayını izlemeye koyulmaya başlıyorsun. Siyah saçlı, topuklarının üstünde dar pantolon, siyah desenli kaban ve namahrem gözlerine dalıyorsun. Güzellik meleği sanki mor gecelerde kıyılara vuran dalga gibi dalıyorsun ona… Sevmek, süslü saltanattan oluşmuş padişahın cariyeleri değil ki ha bire yozlaşmış olsunlar. Sevmek, günahla başlayıp günahsızlığa ağlamak olduğunu fark etmendir. İşte her şey yılbaşın üçüncü gecesinde başladı. Günahların hat safhada olduğunu, aşkın beden olduğunu, zinayı saltanat olarak görmen ile başlıyor. Demlenen çayını bardağa doldurup, buruşmuş ellerin ile bardağa doğru götürüyorsun. Aniden karanlık çöküyor… Çığlık sesleri binanın derinliklerinden geliyor sana… Elindeki kalemi ters çevirip, uzun süre kalan mazi tahtasına tak tak diye vurmanla başlıyor... Gizemli sesin gelmemesi için hazırladığın hayalleri yudumlamanla başlıyor... Suyun o kadar sıcak olmasına rağmen tek yudumda bardağın içindeki hayalleri içine yudumlamanla başlıyor... Hayallerinle yüzleşmemek için sarım saklanırken, suspus olan gizemli gözlerin aynanın arkasında bir yer kaplıyor. Yağmurun saltanatında dirhem olan gözyaşlarınla noktayı koyuyorsun. Arada sırada maziye dalıyorsun, mazideki dehşet ve inanılması zor olan yokluğu umudu ve beklenti içinde boğuşmaya başlıyorsun. Her acıda bir günah, her umut da bir hüzün, her beklemekte bir zafer istiyorsun. Gidenlerin geri gelmeyeceklerini ve bir daha onların sadece sayfalar arasında veya hayal deminde bıraktığını anlıyorsun. Oysaki bugün ayın üçü…(Yazı türünden yazılmıştır.)
378
Cennet Kokulu bebekler Bilmiyorum neredeydiniz, Karanlık bilinmez yerdeydiniz, Rabbim can verdi, hoş geldiniz Gül yüzlü cennet kokulu bebekler, İnşallah sizi iyi yarınlar bekler.Yumuş yumuştur elleriniz, Pembe beyaz yüzleriniz, Biraz çapaklı gözleriniz Gül yüzlü cennet kokulu bebekler İnşallah sağlıklı büyüyecekler.Ağlarsan uyanır uykudan anne, Ailenin kimisine öfke kimisine neşe Kiminin adı Mesut, Efe, kiminin ki Ayşe Gül yüzlü cennet kokulu bebekler Büyüyüp tıpış tıpış yüreyecekler.Kimisi terk edilir bilmem nereye, Sanki gelmeyi sen iştemiştinse Anne çaresiz hani baba nerde Gül yüzlü cennet kokulu bebekler, Kimisi anne babasız büyüyecekler.Bebekler ah! Günahsız bebekler, Mavi, yesil, kahverengi.siyah gözlüler. Aramıza hep ağlayarak gelirler, Gül yüzlü cennet kokulu bebekler, Büyükleri de bebekten büyüttüler.Sizlere en güzel yarınlar hakkınız, İnşallah savaşsız dünya bırakırız, Biz büyükler sizin için varız, Gül yüzlü cennet kokulu bebekler, Anne,baba dayı teyze amca halayız.Çabuk büyüyün çabuk ne olur, Sayılı günler çabuk geçer yarınlar sizin olur, Anne baba dede nine olur, Gülyüzlü cennet kokulu bebekler, Onlar bizin yerimize gelecekler.
152
Zaman Yürüyor Kendi Yolunda Yine yeniliyorum hayata… Cansız güneş, solgun gökyüzü kaybolmanın arifesinde… Parmaklarımın arasından kayıp giden bir cumartesi gününde doğruları zorlayan sözcüklerimden de vazgeçtim. Bir oyun parkında “günaydın” derken çocukluğum bu günü yazmaktan vazgeçtim. Hem ne işim vardı burada benim.Çocukluğumun elinden tutup geçmişe geldim…Küçük bir kızdım ben; beyaz çoraplarım, örgülü saçlarım ve annemin elleriyle diktiği çiçekli elbisemle… Çocukluğumun geçtiği o çıkmaz sokakta Bergama kültürü ile yankılanmış adım… Tek Ayşe olmaz demiş anneciğim, gül de olmalı… Ayşegül… Sevgi, muhabbet ve aşk olmuş hamurum. Tarıma, toprağa ve nimete saygıyı mekanı cennet olan o güzel kadından öğrenmişim. Anneanneciğimden dinlediğim tanrısal söylencelerle büyülenmişim, yaşamı kendi avuçlarıma dolduruncaya kadar… Tek övüncüm doğuşumla birlikte çekirdek aileme getirdiğim şans olmuş. Anneciğimin sevgi dolu gözleri ile umutlanmış, sevgiyle sarıldığım babamın güçlü kolları ile güveni öğrenmiş ve alın teri ile beslenmişim.Homeros’un İlyada’sında uzun uzun anlatılan Truva savaşları sırasında kentimin denize kıyı olduğu günleri görememişim tıpkı Zeus sunağını, temelleri üzerinde göremediğim gibi… Ne zaman gök gürlese Bergama da Medusa’nın saçlarına yılanlar dolanır mitolojinin gizemli yollarında. Evimizin bahçesi buram buram tarih kokar ve rüzgarla oynaşan asmalarımızın yaprakları bile ölümsüz sevda öykülerini fısıldar kentimde. Güzeller güzeli Kleopatra yıkanır her mehtapta… Henüz yazılmamış yarınlarımda karşılaştığım her engelde içimdeki küçük kız, cesur Amazon kraliçesi Smyrna’ya dönüşür. Ölümü ilk Asklepionun kapısından okumuş dedem kulaklarıma. “Bu kapıdan ölüm giremez” sözü ile büyülenmişim. Biliyorsunuz belki tıbbın simgesi olan yılanlı sütun’un hikayesini…Kaledeki dilek kuyusunda kalmış kim bilir kaç dileğim. Ve ben her seferinde gözyaşı şişelerinde sevdiği uğruna döktüğü yaşları biriktiren, o zamanın genç kızları gibi ölümüne bir sevda dilemişim. Gözyaşı şişelerinde demlenirken ıssız yüreğim, her gece cebimde kalan metal paralarla bir sonraki dilek kuyusu ziyaretim için düşler biriktirmişim.Hüzünlü gözyaşı şişelerinin ne olduğunu bilir misiniz…Çok eskiden birbirinden ayrı düşen insanlar, özellikle de sevgililer, duydukları acıdan dolayı ağladıklarında, gözyaşlarını bu minik şişeciklerde biriktirirler ve sevdiklerine bu şişeyi gönderirlermiş. Gözyaşı ile dolu olan şişe, sevginin, özlemin, hasretin bir göstergesiymiş. Adeta 'seni o kadar çok özledim, o kadar çok seviyorum ki, işte canlı göstergesi, senin için bu kadar ağladım, bu kadar gözyaşı döktüm' derlermiş. Hasretle dökülen gözyaşlarıyla dolu minicik bir şişe... Binlerce sözden, sayfalarca şiirden, uzun mektuplardan çok daha can alıcı değil mi… Hatta ölüler için dökülen göz yaşları da bu şişeciklerde biriktirilerek mezarlara da konurmuş.Bir Pazar günü akşam üzeri çocukluğum bıraktığında ellerimi hava kararmak üzere. Yine cansız güneş, solgun gözyüzü ve ben tıpkı o günlerdeki gibi hala yazıyorum. Tek farkım yazdıklarımı kendime okumuyorum artık ve korkmuyorum yarınlara bakarken, tatlı bir karanlık içinde de olsa umudum var ne de olsa… Lakin değişen bir şeyler var şu tadı alınmış hayatta. Ama ney… Zaman yürüyor kendi yolunda. Günler anlamsız bir biçimde birbirine eklenip duruyor şimdilerde. Vitrinlerin eski çekiciliği kalmadı sanki. Hali vakti yerinde olmayan insanlar günden güne çoğalıyor. Ve ülkemin tüm sokaklarını kara taburlu umutsuzluk askerleri kuşatıyor yavaş yavaş. Yoksa değişen ben miyim… Bilmiyorum…Bir şeyler olacak gibi geliyor bana Şu köşeyi bir dönebilsem… Çocukluğum orada…Nisan 2008-Gözyaşı şişelerinin öyküsü mitolojiden bir alıntıdır.-
478
Kül Arama Kızıl Açan Güllerde Kül arama kızıl açan güllerde, Yaprakları alev alev yanarken. Suç arama feryat eden dillerde, Bülbül gibi daldan dala konarken.Bana miras kaldı sonsuz kederim, Yar yoluna boynum bükük giderim, İnan bugün, dünden daha beterim, Yorgun akşamları tavaf ederken.
42
Gör Dünya, Kör Dünya! ! ! Gazze‘de vahşice katledilen insanlık, Ardından sessizce seyreden dünya! Kudurmuş bir nesil, duymaz pişmanlık, Yeter! bu vahşeti gör dünya, kör dünya! Olmert diye bir namert başlarında Ardında Amerika yanında Avrupa Boğulacaksınız masum gözyaşlarında Artık bu vahşeti gör dünya, kör dünya! Adı gibi fırıldak, şu Dökme Kurşunun Bütün vebali sizindir, günahı sizin Sorulur hesabı bir gün hain kurşunun Tankla ezilenleri gör dünya, kör dünya! Nerede insan hakları? nerde insanlık? İnsanlığın üzerini örtmüş barbarlık, Gün olur sizi de boğar bu karanlık, Artık bu vahşeti gör dünya, kör dünya! Şu medeni Avrupa(!) dilini mi yuttu, Sömürdü Ortadoğu’yu Arapları uyuttu, Ne hikmetse Gazze’deki bebekleri unuttu, İnsaf artık mezalimi gör dünya, kör dünya! Bir İngiliz vardı, çocuk haklarını savunan Gizlice yurtlarımızdan görüntü alan Sarah Ferguson nerede sahi, nerde kameran Gazze’yide gör artık gör dünya, kör dünya! Giderayak,vicdanı heybesinde, katil Bush Sapan taşlarını roketlerle bir tutmuş Arz’ ı mevdut için insanlığı unutmuş Artık bu sefaleti gör dünya, kör dünya! Hiç ses çıkmaz mı meşhur,Bayan Mitterand’dan Aç, susuz,ezilirken Filistin’de bunca insan Öldün mü? Yoksa kumamı gömüldü kafan, Bu ikiyüzlülüğü gör dünya,kör dünya! Ezilen Müslüman ezen güya İbrahim’i din Nerede dinlerarası diyalog nerde havarilerin Kalksın artık gözündeki perde bu gaflet bitsin Sonu gelsin zalimin, gör dünya,kör dünya! 02.01.2009
205
Günlük[düzyazı]-1/diyalog-27/8/7[1-6] 8/ 7.1 krallar ülkeleriyle gurur duyar hükümdarlar adil olmakla övünür, önderler adaleti savunur. öyle ise neden krallıklar yıkılır, neden hakimlerin adları yeryüzünden silinir? önderlik ettikleri halklar onlardan başka düşünür. çünkü gururla övündükleri adaletin temelinde ne kutsal korku ne kutsal sevgi vardır. 7.2 kral doğru kanunlar çıkarırsa hakimler adaleti korursa ülke ayakta kalır. 7.3 ordusunun gücüne ve servetinin çokluğuna güvenmeden önce, kral doğrulukla hüküm veren yargıçlara ve eli açık insanlara özenmelidir. 7.4 hakimlerin adaletle hükmettiği ülkenin orduları da güçlüdür, halkı da. 7.5 kral kendi üzerinde bir KRAL olduğunu unutursa gözü kör eden gurur onu çabuk yakalar; zalim kralın aklını felç eden kendi öfkesidir. 7.6 kötü kanunlar bir gün krala baş ağrısı olur; halk kraldan nefret ederse o ülkenin sınırlarını asker koruyamaz. benzer şekilde kötü prensipler, kötü huylar da kişilerin işini ve evini bozar.
133
Gerçek Asker Sen, tek bacaklı asker Tek bacağınla da Basar mıydın? Düşmanının üstüne Ya sen bacaksız asker Bacakların olmadan da Yapışır mıydın ellerinle Düşmanın yakasına Kaçma imkanın olmadan, Sağlam askerler kaçarken.
31
Ellerimde Kan Lekesi Bir meleğin ayağı takılıp şehre düşer gökyüzünden; düşerken bulutlara tutunma çabası ve boncuk boncuk terleyişi...Aşk kokusu yayılır o terleyişte,buram buram kokusu girer penceremden içeri ve uyanmışlığım.İlk defa duyduğum o kokunun peşinden gidişim,yaklaştıkça ciğerlerimde bir bayram havası,bir solumuşluk.Sabah olmadan bulmam gerekir o kokunun sahibini.Sağıma soluma dikkatlice bakarım ve karanlıkta yankılanan ayak seslerim karışır bir kuşun kanat sesine.Bir kuş neden kanatlanır gecenin karanlığında,neden kanat çırpar yalnızlığa? Anlarım ki o kanat sesinin geldiği yerden yayılır bu koku ve hızlanır adımlarım o tarafa.Düşerken kanatlarının altına sıkışan rüzgar ben yaklaştıkça arttırır şiddetini,uçmaya başlar gördüğüm herşey.Önce bir ağaç veda eder toprağa,peşine bir evin çatısı,baktı ki korkmuyorum en son başıma savurduğu o taş parçası,hatırlamam sonrasını.Gözümlerimi açışımla başımda biriken kalabalığın ortasından gülümser mavi gökyüzü.Bir anda sıçrar dikilirim ayağa,sendelediğimi görünce kalabalıktan biri elini uzatır dolar belime,'Dur! yavaş kalk,başını çarpmışsın' der.Parmaklarım uzanıp yoklar alnımın kenarını,elimde bir kan lekesi.O meleğin kendisini görmeyeyim diye savurduğu taştan kalan tek ispattır bu.Anlatırım kimseler inanmaz.O melek tekrar gökyüzüne çıkabilmek için kanat çırpar ve buram buram kokusu girer penceremden bazı geceler,bense inatla arar dururum.Bir kuş kanat çırpar kalkar dalından yalnızlığa,anlarım ki sürekli yer değiştirip durmakta ve sabah olmadan bulmam gerekir onu.Oysa o koku penceremden her içeri girdiğinde kalkıp peşine giderim,her gittiğimde sabah olur ve ellerimde kan lekesi...
204
Aşık Baba Kara sevdasına dağlar aşırdı Ondan Âşık Baba dediler ona Ondaki sabıra alem şaşırdı Ondan Âşık Baba dediler ona Sevda ocağına odun taşırdı Aşkın ateşinde gönül pişirdi Herkes yanar iken o hep üşürdü Ondan Âşık Baba dediler ona Aşıklara nefes oldu, söz oldu Yanana kar, üşüyene köz oldu Benliği terk etti, aşka öz oldu Ondan Âşık Baba dediler ona
60
Gurbet Ellerde Benim gibi kimse yoktur be ana Derdimi anlatsam sığmaz cihana Bir güzelin aşkıyla ben yana yana Medet umdum yarab sende gurbet ellerdeBana bakıpta hiç kimse sevmez O yarin aşkı dilimden düşmez Ağlaya ağlaya diyar diyar gez Medet umdum yarab sende gurbet ellerdeBir kaşı karaya gönlümü verdim İnan ki herkesten çoktur derdim Yarin hasretiyle ben eridim Medet umdum yarab sende gurbet ellerdeBir ayağım sakat tutmaz bir elim Dert altında inan büküldü belim Baharda akan bir sel'im Medet umdum yarab sende gurbet ellerdeNe söylersin böyle dertli Mustafa El alem derdinle yoramaz kafa Zaten her daima el çeker sefa Medet umdum yarab sende gurbet ellerde
104
Komşu Gidince Dile kolay yarım asır yaşadık, Çiçek çimen ekdik bahçe suladık, Ailece güzel okey oynadık, On üç no ağladı, sağbı gidince.Kırıldı Apartman'ın ana dalı Gelmezmi ki geri komşunun balı, Döşerim yoluna kırmızı halı, Bacılar ağladı, balı gidince.Sustu bahçemizin öten bülbülü, Yanmıyor binanın ateşi külü Gitti merdivenin kırmızı gülü, Sahanlık ağladı, gülü gidince.Alın terine gözler hayran kaldı, Binaya hizmetin aranan baldı, Pirizler taktırdı ışık yayıldı, Otomat ağladı, nuru gidince.Cennet gülü gibi kokar güllerin, Muhabbetin demi tatlı dillerin, Dert cefa görmesin nazik ellerin, Komşular ağladı, hayrı gidince.Yoktur ayrılığın hiç bir çaresi, Taş atıyor şimdi elin bebesi, Kalmadı buranın hiç cazibesi, Apartman ağladı, şahı gidince.Bahçe kenarına oturdum kaldım, Ellerim yüzümde hayale daldım, Balım gelsin deyi haberler saldım, DOĞANİ ağladı, komşu gidince.
119
Doğanın YAVUZ'U... doğa; otlarını verir Yavuz arkadaş onları toplar, derler ya pişirip ya da pişirmeden sofraya koyardı... doğa; uyumunu yerlere göklere serer Yavuz arkadaş onu yakalar tuvalde çizer renkleri seçer önümüze koyardı.... doğa; kişiliğini yansıtır Yavuz arkadaş onu çözer önce yüreğine sonra kalemine yükler kitaba koyardı... doğa, saygı duyulduğu kadar saygı duyardı... saygısızlık yapanı kapının önüne koyardı....Fikret Turhan-Yalova, 27.02.2015
59
Ey Cancağızım! Hiç ölmeyeceksin sandın değil mi? Kabullen(e) medin hiç... Umursamadın ölümü, hatta aklına dahi getirmedin. Ve kurduğun “böylece bana gelmez” toteminden ne kadarda emindin. Hem sen ölüm gelse bile, kendini cennetlik atfederdin. Haşa! Allah (cc) senden daha layıkını mı bulacak bu dünyada (diye) zannederdin. Güç, para, şöhret, makam, kadın, eğlence(vur patlasın çal oynasın) ... Yaşamak dibine kadar, hayattan her an zevk almak oldu gayretin. Hem neydi hayat, dünyaya bir kere gelmiyor muydu insan de(r) din.Çok sevmek, ama daha ziyade çok sevilmek iste(r) din. Asıl’ı hissetmekten mahrum (hasta) kalbini, aşkla dolu göster(ir) din. Ve o yapmacık duygularını da ne safiyane sergile(r) din. Herkese bir değer biçip ederi kadar mualemele göster(ir) din. Hep vazgeçilmez sandın kendini, sence sen ne kadarda eşsizdin. Sana mecburdu diğerleri, köleydi adeta, sen ne asil bir efendiydin. Aynalarda bakıp kendine hiç de az yüceltme(z) din. Önemli işlerin adamı varsa işte o (sadece) benim derdin. Üstelik çok tembeldin ama aksi görünmek için de çok gayretler ederdin. Ne büyüktü planların ve ne de çoktu beklentilerin (hayallerin) ... Çok akıllıydın çok Sinsi! Dünyayı avucunun içinde bil(ir) din. İşine geleni hoş tutup, karşına çıkan güçsüzü de umarsızca ez(er) din. Sana gelip yardım isteyeni, haketmiyor deyip, elinin tersiyle itiver(ir) din. Yardım ettin mi de dillere destan gösterişler içerisine girerdin. Veren el olmadın hiç bir zaman, sen hep almayı bekle(r) din. Sorsalar kendini de çok iyi bir insan olarak nitelendir(ir) din. Eleştirilsen, hoşuna gitmeyen şeyler söylense çekemiyorlar ki derdin. Ve de elimden geleni yapıyorum daha ne olsun diye eklerdin. Zayıftın, acizdin, bilirdin bunları ama hep kendine birşekilde gaz ver(ir) din. Korkudan ölmene rağmen korkusuzca kahramanlıktan bahsederdin. İki yüzlülük, yalan-dolan, hor görme, aşağılama, kıskanma, kin, nefret... Kötü olan ne varsa sendeydi bilirdin hem çok iyi bilirdin. Lakin, yine de hiç kaçmazdı uykuların, ve hatta normalden daha derin. Ve kurtcukların kemireceği zerre vicdanı yoktu kalbinin. Ne zaman ölümü hissetsen, daha da şiddetlenirdi düzene (Allah’a) isyan etmelerin...Sen Ey Can! Hiç ölmeyeceksin sandın değil mi? Kabullen(e) medin hiç... İşte şimdi (bir aciz) ölüsün ve geri dönüşü yok bu anın. Ve de artık senin için anlamı kalmadı (hayat denen) zamanın. Öyle çok korkuyorsun ki, ne takatin var ne dermanın. İnanamıyor(sun) hala, çırpınıyor, bağırıyor, çağırıyorsun(da) ... Sesini duyurmak ve sonuna gelmek istiyorsun bu korkunç rüyanın. Ama nafile! Dedim ya (geri dönüş yok!) boşuna bütün bu çabaların. Sorgulanmak (hesap verme) vakti yaklaşıyor Ey Can! Malesef yok çaresi son pişmanlıkların.Ve sen hala hiç ölmeyeceksin sanıyorsun değil mi?
396
Özlemişiz ne kadar Ellerde Türk Bayrağım İçten gördük saygıyı Kollarla kenetlendik Ruhtan attık kaygıyı Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Ne kadar özlemişiz Başarıyla sevinci Yüzyıllar boyu sürsün Mutluluğu övüncü Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Hem ağlarım gülerim Duygularım kabardı Kapattım gözlerimi Beni düşünce sardı Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Milyarlarca teşekkür Gençler siz tattırdınız Turizm patlamasıyla Çağlara ittirdiniz Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Sadece futbol değil Başka şeylerimiz var Karşılanır turistim Zeybek ile horon bar Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Otomobil otoyol Tekstil ve televizyon Vatansever Türk Genci Zannetmeyin sakın son Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar En güçlü bir orduya Hele de yeşillikler Sahip olan milletiz Hepsi er oğludur er Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Coşku inanç ve güven Esenlik ile zafer Bu günlerden yarına O zorluğa göğüs ger Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Dayanışma duygusu Bunlar bir diriliştir Türk Milleti içinse Bu çok güzel bir iştir Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar Modern bir Türkiye'nin Yüzünü gösterdiniz Öğretmen Hasan söyler Büyük çaba verdiniz Özlemişiz ne kadar Kalktı gidiyor katar
178
Top Yuvarlak Kazanan Dört Köşe Kaybeden Ters Köşe Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?Maç kaybeden takım ve yöneticileri neredeyse yemeden içmeden kesiliyor, bunalıma giriyor. Kazanan takım dört köşe hatta beş köşe... Kaybeden takım ters köşe... Maçlar ile hiç ilgisi olmayan insanlara hiç birisi dert değil... Kaybedenler, zannedersiniz ki anaları, babaları ölmüş, zannedersiniz ki memleket düşman işgaline uğramış... Öğrenci ise fanatik arkadaş, ertesi gün derslerine bile odaklanamıyor, sınıfta yüzünden düşen bin parça... Spor yazarları bile takım takım ayrılmış durumda... Tabi bir çoğu bunların eski büyük takımların futbolcusu, haliyle kendi takımları lehine yazılar yazıyorlar, oysa ki tarafsız yazmaları, tarafsız olmaları gerekir...Fanatizm konusunda alınabilecek önlemleri ve dikkat edilmesi gerekenleri Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Dr. Mehmet Yavuz şöyle açıklıyor. ''Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.'' Devem ediyor Dr. Yavuz ''Fanatik kişinin, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden sabit fikrinden asla ödün vermediğini belirten Dr. Yavuz, ‘Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir'' şeklinde konuştu.'' Geçmişte döner bıçağı ile maça giden taraftar gurupları bile vardı hatırlarsınız... Hepimizi bu memleketin çocuğuyuz, uzaydan ya da başka bir gezegenden gelmedik. Nedir bu kin, bu nefret bir futbol karşılaşması için? Geçenlerde izlediğim İnternet de ki bir video da adam bizim ülkeden büyük bir takımın maçını izlerken üç beş kere yayın gitti diye üç bin liralık plazma televizyonu parçaladı... Bu kadarı da fazla, yazık çok yazık. Takımlar, tamam bizim takımlarımız ama uğruna ölünecek bir olay değil futbol, daha kutsal olgu ve olaylar var can feda edilebilecek vatan gibi, bayrak gibi, İslam Dini gibi... Bir takım şampiyon olmuşsa rakip takımlar onu her zaman saygı ile karşılamalı ve alkışlamalı, centilmenliğin, sportmenliğin gereği de budur... Hakemlere ağza alınmayacak küfürler etmek, sahaya yabancı maddeler atmak, stadın koltuklarını sökmek aklı selim sahibi insanların yapacağı işler değil kesinlikle... Şimdilerde paso lig uygulaması ile büyük cezalar ve yaptırımlarda fanatik seyircileri bekliyor... Saygı ve sevgi çerçevesinde takip edilen spor karşılaşmaları hepimizin en büyük özlemi, inşallah bunu da başaracağız... Hepinize saygı ve sevgiler...
601
Gelinciğim Ekinlerde tarlalarda,yabani bir otsun diye, İstenmezsin kökün,yolunmaya çalışılır. İlk aşklara tanıksın,ne saçlara takıldın, Bildiklerinmi sebebi,Dağ çiçeğim,gelinciğim..İlk buseler öpücükler,hepsi senin yanında, Sevgi fısıldayanlar,hepsi bir alemde şimdi, Unuttular birer birer,Hiç yaşanmamış gibi, Gördüklerinmi sebebi,Dağ çiçeğim gelinciğim.Bilirmiydin gerçek aşkı,ele alınınca dökülüp, Yalanımı görürdün,tez zamanda boynun büküp, Sahtemiydi buseler,Gerdan kırıp göz süzülüp, Bilginmiydi sebebi,Dağ çiçeğim gelinciğim.Haklısın neyleyim, dokuz köyden kovulan doğru, Onuncu köye varsa,izzet ikram görür sanma, Sükut etmedin ki hiç,alet olmadın yalanlara, Özünmüydu sebebi; dağ çiçeğim gelinciğim.İsmailim garip adem,paylaşırsın aynı kaderi, Kulp olmazsın yalanlara,Söylesinler doğru gibi, Ne konursun vazolara,Taç olmazsın başlara, Sözünmüydü sebebi,dağ çiçeğim gelinciğim.02.06.2005 Samsun Gelinciklerle bezeli bir ekin tarlası
99
Gurbet Kuşları Yüreğim dağınık aklım karışık Selam getirin gurbet kuşları Gönlüm geçmişimle hep barışık Benide avutun gurbet kuşlarıAnar gönlüm yanar içim Su verin bana gurbet kuşları Ne dışım kaldı nede içim Yanın benim için gurbet kuşlarıKomşuları şimdi arar oldum Özlemişim o günleri gurbet kuşları Geride bıraktığım dostlukları Sorar olmuşum gurbet kuşlarıAyranı ile saç ekmeği Alıp yiyin gurbet kuşları İçimde yanan özlem çiçeği Alıp koklayın gurbet kuşlarıÖyle özledimki gözümde tütüyor Hasretimi alıp götürün gurbet kuşları Hatırladıkça içim yanıyor Ağlayın benim için gurbet kuşlarıOturup düşünürüm hüzünlü ağlarım Göz yaşı dökün benim için gurbet kuşları Açarım ellerimi duaya başlarım Duamla alıp götürün gurbet kuşları
101
Olmazmı YİNE YOL GÖRÜNDÜ GÖNLÜM SANA TERK ETMEKMİ ZOR TERKEDİLMEKMİ HANGİSİNİN ACISI DAHA AZ BİLEMEDİM TERK EDİLİRSEM YAŞARMIYIM TERK EDERSEM YAŞARMI ÖZLEDİĞİM AŞKI YAŞATTIN BANA KIRILDIM ZAMAN ZAMAN BELKİ SANA SEVİLDİĞİM DAHA ÇOK ZAMAN OLDU AYRILIK ACISINI YAŞAMASAK OLMAZMI AYRILIK ACISI ZORDUR BİLİRİM ÇARESİ ZAMANA BIRAKMAKTIR DERSİN BİLİRİM BEN ZAMAN İLE YARIŞI KAYBETTİM O ACIYI ÇEKMESEM OLMAZMI NEDENDİR ANLAYAMADIM SEVENLER AYRILIK ACISI OLMADAN YAŞAYAMAZMI HEP SEVDİĞİ İLE KALAMAZMI SEVDİĞİM İLE KALSAM AYRILMASAM OLMAZMI NEDENDİR BİLEMEDİM MUTLULUK NE KADAR UZUN OLSA MUTSUZLUK DAHA UZUN OLUYOR MUTLULUK BİR AN MUTSUZLUK BİR ÖMÜR BOYU NEDEN HEP MUTLU KALSAK OLMAZMI YAŞADIM BİLİRİM MUTSUZLUĞU YAŞAMAYAN MUTLULUĞUN TADINA VARAMAZ YAŞADIM MUTSUZLUĞU MUTLU KALSAM OLMAZMI(adana org snyi.kimteks.24.02.1999.saat16,30
110
Denizimsin Deniz şiir gibidir ruhumda taşar Dalgaların sesi yüreğimde fısıldar Gözlerine bakamayacak kadar Sesinle içimi titretecek kadar Dalgalar gibi gel-git ruhum Aynı deniz gibi yani sen gibi Çıplak ayaklarınla inadına dokunursun ya Dalgalar kaçar sen kovalarsın Öyledir bakışlarımdaki kaçamaklarım Kokusunu içine çekmeye doyamazsın Çocuksu bir sevinç çığlığı atar yüreğin Hem korkutur hem de kopamazsın Ayrılamazsın işte kıyısından Aynı deniz gibi yani sen gibi Hele o serinliği esince dalgalarla Sanki gülüşünle gelen heyecan Ben susayım deniz essin Seni dinlesin yüreğim sen anlat Sen benim denizimsin vazgeçemediğim Sen söyle ne kadar çok sevgin Benim sevgim deniz gibi uçsuz bucaksız Deniz, bizim aşk hikayemiz Sen denizimsin ben de senin martınGönül Bağ-------Antoloji Dostlarından-------Kıyısı dalga dalga, melül melül esiyor, Kokusu yelden gelir,nefesimi kesiyor Sevda hanceri gibi,yüreğimi teşiyor O masmavi denizin, martısıyız ikimiz................İbrahim Kurt***************************************************************************
128
19 Mayıs 1919-2016 19 Mayıs 1919-2010 19 Mayıs 1919 Pazartesi sabahı Samsun’a çıktım… İşte devrim tarihimiz Atatürk’ ün bu cümlesiyle başlar. 16 Mayıs 1919 akşamı kırık bandırma teknesiyle yola çıkarken, bindiği vapurun batması tehlikesi kendisine söylendiği zaman; ‘İstanbul’da tutuklanmaktan, batıp boğulmayı tercih ederim’, demişti. Samsun’a hasta ve bitkin bir halde gelmişti. Fakat en küçük bir zaaf göstermeden bir hafta Samsun’da kaldı. Sonra Havza’ya geçti. 26 Mayıs’ ta, yani ertesi günü Damat Ferit İstanbul’da Türkiye’yi büyük devletlerin mandası altına koymak planını ilan ederken O, Havzalılara; ‘Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağım. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar. Şimdiki çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir. Zaten başka türlü de olsa geri dönmek imkânı yoktur’. Diyordu. Bu, Kurtuluş Savaşı’ nın başlangıcıydı. İki gün sonra emrindeki bütün kumandalara gönderdiği gizli bir emirle, “ Ulusal Kurtuluş’ u sarsan işgal ve ilhak gibi olayların bütün ulusa ‘kan’ ağlattığını, Ulusal ızdırabın baş edilmez bir hal aldığını, bu hallerin önlenmesini beklediğimizin dünyaya telgrafla ilan edilmesini” istedi.Bu hareket derin akisler yaptı. Atatürk’ü acele İstanbul’a çağırdılar. O, uzun bir telgrafla Padişaha istifasını yolladıktan sonra 13 Haziran 1919 günü sivil elbise ile Havza’dan yola çıktı. Yola çıkarken Havzalılara; ‘Bugün artık bir üniforma sahibi değilim. Size evvelce de bildirdiğim gibi sadece bir millet adamıyım demiştim.”Evet, o bir millet adamıydı. Bütün yaptıklarını halktan alan ve halka veren Atatürk diye anılması da bundandır. O, tarihine ve milletine her zaman güvenmiş, halkından duyduğu inançla yüzyıllardır hâkimiyet sürdüğümüz topraklarda, bu sefer yeni bir tarih yazmak için adım atmıştır. Halkıyla beraber kurduğu cumhuriyeti, yani emaneti, en başından beri duyduğu güvenin aynısıyla yine halka, yani gençlere emanet etmiştir: 'Gençler, Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız’. ‘’Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz... Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.' “Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım, gözüm arkada kalmayacak. Zafer “Zafer benimdir” diyebilenlerindir.” “Bütün ümidim gençliktedir. Her kafanın anlamaktan aciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik” Her fırsatta gençlere olan güvenini belirtmekten çekinmeyen Atatürk’ ün, Türk Milleti olarak en değerli hazinemizi yani tam bağımsızlığımızı gençliğe emanet etmesinden de onun gençliğe ne fevkalade bir şekilde inandığını görebiliriz. Çünkü kendisin de her zaman dediği gibi, yıkık bir imparatorluktan ve yozlaşmış bir “aydın” zümresinden geriye kalanlarla, halkla omuz omuza verip tarihin eski şahlanışa, bu toprakların insanlarına hak ettiği yaşayışına kavuşturacak cumhuriyetin temelleri atıldı. Bu durumda en kıymetli hazinemiz tabi ki tam bağımsızlıktır. Bunun aksi düşünülemez; düşünülecekse de bu tek seçenek, ölmektir! Atatürk’ ün sözlerine kulak verelim: “Efendiler, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım’. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi; Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş bir takım sözlerdi… Sağlam ve gerçek karar… Millî egemenliğe dayanan tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak…Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez…Aşağılık durumuna düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir emir veren getirmeleri hiç düşünülemez.... Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.' Ve ünlü sözü ile 'Türk'ün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir Ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi. Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm! ' 19 Mayıs’ ta atılan adım tarihin yanlış giden gidişatını düzeltmek içindi. Millet şahlanıyor, kendisinden çalınan iktidar yetkisini ölümüne geri alıyordu. Milletin kararlılığından yeni bir çağ açılıyor, tarihin içinden tarih doğuyordu. Atatürk de “Bağımsızlık benim karakterimdir.” derken de bağımsızlığın doğduğu tarihi yani 19 Mayıs’ ı doğum günü ilan etmiş ve aynı tarih meclis kararıyla gençliğe adanan bir bayram olarak da kabul edilmiştir. Çünkü Atatürk gözü kara bir şekilde halkına güvenecek kadar halkçı da olsa, dünyada hiçbir kimse yoktur ki ileri görüşlü olmadığı halde lider olarak anılabilsin. Hele ki bahsettiğimiz Atatürk’se… Atatürk ki tarihsel sürecin doğurduğu, milletin adeta onlarca yıllık kıvranış ve sancılarıyla, bir toprağın yarılması gibi milletin bağrından filizlenen bir lider… Elbette ki, bilecektir tarihi yorumlamayı, ondan sonuçlar çıkarmayı. İktidar denilen tatlı arzunun milletin naif isteklerine çöreklenme çalışmaları ve arsızlıklarını görmüştür. Çok güvendiği gençliğe de anlatmıştır, atalarının yaptığı gibi ikinci bir seçenek sunmaksızın ne olursa olsun bağımsızlığa sahip çıkmalarını salık vermiş; kendisinin yaptığı gibi tarihine ve halkına güvendiği sürece de başarılı olacağı konusunda aynı inancı onlara aşılamak istemiştir: “EY TÜRK GENÇLİĞİ! Birinci ödevin Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır. Bir gün, Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler. Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır! ” Ne yazık ki, Atatürk’ ün ön gördüğü her şey bugün vatanımızda gerçekleşmiş, tarih tekrar yanlış seyretmeye başlamıştır. Kurtuluş Savaşı mücadelesinin yaşattığı bu gençlik, kendilerine bu vatanı ve bağımsızlıklarını hediye eden Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı mücadelemizin şehitlerinin emanetine sahip çıkmalı ve gerekirse tarihi yenmeye başlamalıdır. Atalarımız nasıl topları tüfekleri, emperyalizmi yendiyse, gençlik de bugün Atatürk’ ün her defasında aşılamaya çalıştığı bilince sahip olup fikirleri ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunları yenebilir, (Gençliğe Hitabe’ de dendiği gibi) dış güçlerin ve içteki müttefiklerinin en üstü kapalı silahı olan kültür emperyalizminin yenilmesiyle birlikte tüm sömürü yollarının da kapatılmasını sağlayabilir. Gençliğin damarlarındaki kanın gereklerini yapmasına engel olacak güç yoktur. Gençlik bunu yapabilir, yapmalıdır ve yapacaktır da… Yine Atatürk’ ün dediği gibi; “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” Millet iradesiyle ortaya çıkan 19 Mayıs gençlik ve spor bayramına Köylü, kentli, işçi, emekli, memur, kadın, erkek, gençler ve genç fikirlere açık olanlar ve atamızın millet tanımı içinde kalan herkes Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkmalıyız. 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun!
1,102
Bir Bebek ve Bir Anne Bir bebek daha anne karnında çileli Bir anne anlamadı hamilelik döneminiBir bebek kimi doğmasın alınsın dedi Bir anne direndi öldürmedi bebeğiniBir bebek hırsla bağlı yaşama hevesli Bir anne dünyasından geçmiş besbelliBir bebek direniyor vardır bunun nedeni Bir anne yıpranıyor çok hazindir hikayesiBir bebek doğdu bugün yüreğim kederli Bir anne sedyede baygın ANNE diye inlediBir bebek dünyadan habersiz süt benizli Bir anne gözyaşları içinde verdi memesini
70
Sensiz Eskidi Eskişehir Sensiz Eskidi EskişehirUmudun ortasından geçen Porsuk adında bir nehir Gözlerin benziyor akan suyuna, Biraz çamur, biraz da gizli bir zehir...Kim bilir Bu şehirde Kaç acı aşkı hatırlattı Kaç yürek ölüme kör baktı Ve Katledilmiş sevdanın yollarında Kaç terk edilmiş masum Kollarına Kelepçe taktı...Yalancı sevdaların tiyatrosuydu Köprübaşı Bütün dertleri fix menülü Barlara Damsız girememe korkusu olan Sözde üniversiteli gençlerin,arkadaşlarından ödünçtü Üstü başı Ve Kişiliği gizleyen kibarlıklarla edilen Çoğul takılı sahte sohbetler Yine saklayamayacaktı, babalarının bu ay da gönderemediği maaşı! Ben seni Kızlarla,Sadece Tramvay camlarından utanarak kesişmeye cesaret eden Rahatsızlık vermemek için misafirlere, Kendi şehrinin göbeğinden kırsal mahallelerdeki kahvehanelere göç etmiş Fabrika kokulu Asgari ücretlilerin alınteri kadar sevdim! ...Söylemeyi bilmek miydi sevda, söyleteni sevmek mi bilinmez ama İnan aşıktı bu romanın yazarı Yine de Kimseler bilmesin Bak Bir yiğit daha doğurdu Odunpazarı! Terminal kokulu bavulların raflardan indiği an Yardanlıktan aşk demlediğim sensiz geceler gibi garip bir hüzün çökerdi bu Şehire Çünkü Yolcu çoktu, uğurlayan yoktu Ve geride hediye bıraktığın depresyon çiçekleri gözlerimdeki pınarlardan beslendikleri için Sevdaya aç, suya toktu...Dudaklarımdan hiç düşmeyen O şiir Sensiz eskidi Eskişehir
177
GELiN HAK DA BULUŞALIM Doğa için, doğan için... Gelin Hak`da buluşalım! Doğadan doğacak için... Gelin Hak`da buluşalım! Doğa niçin? Doğan için! Doğan niçin? Doğa için! Doğa ve doğanlar için... Gelin Hak`da buluşalım! Doğadan doğanlar niçin? Hak yolunda olmayalim! Doğan doğa olmak için... Gelin Hak`da buluşalım!
45
Allah Aşkı Cennet sözü yazıveriş Allah aşkı Allah aşkı Yaradansal sırra eriş Allah aşkı Allah aşkıCennetlik kul olup gitmek Düşler ile dolup gitmek Hızır küzur bulup gitmek Allah aşkı Allah aşkıDertleri bir yana atış Huzur ile nurlar tatış Mutluluklar gönle katış Allah aşkı Allah aşkıKutsal amel niyet oluş Benliğinde cennet buluş Nimet hikmet ile doluş Allah aşkı Allah aşkıKaramecnun Yaradansal insan cennet şairi
63
Bir Kadını Sevmek... BİR KADINI SEVMEK… Bir kadını sevmek, saçlarını okşamaktır ormanın Ağız dolusu bir paatya şarkısıdır, Boylu boyunca uzanmaktır güneşe Nefesini kokladığın anlara kilitlemektir güneşi Bir kadını sevmek, akan yıldızları eğirmektir ilmik ilmik, Bir kadını sevmek yüreğini sarmalamaktır avuçlarında Bakışlarında kaybolmak, ruhunu kaybetmektir yokluğunda Bir kadını sevmek, bir ömrü adamaktır, Yüzündeki çillerini birleştirmektir parmak uçlarıyla Her sabah yeniden aşık olmaktır tenine, Bir kadını sevmek, küsmektir yalanlara Bir kadını sevmek, koşmaktır yarınlara Bir kadını sevmek kanatsız uçmaktır Kokusuna sahoş olmak, bakışında doğmaktır. Bir kadını sevmek Bebek bebek kucaklamaktır hayatı…Cem KARADENİZ 09/04/2012 01:30 İÇERENKÖY
93
Ay Işığı Sonatı Alnımda bir ağustos böceği Yapraktan bedenim Ağaçtan bademim Bu zincirinden boşanmış poyrazda Uçuyoruz dolunaya doğru Yel yepelek yelken kürek Uçuyoruz ağaçlar evler duvarlar Uçuyoruz peribacaları Allaha emanet kula selamet Toprak da ayaklandı Bahçeler tarlalar Çiçekleri sarı yeşilleriyle Ardımızdan Kızlan' daki yel değirmenleri Alavra ' da doludizgin yaban eşekleri Burunlar koylar bükler Dağlarda ki devanaları Balıkaşıran' da kopuyoruz anakaradan Uçuyoruz mehtapta Acemaşıran faslı okumaya dolunayda.
67
Ağır Yaralı Beni ta kalbimden vurdu gidişin Bütün umutlarım ağır yaralı Aklımdan çıkmıyor veda edişin Büyün duygularım ağır yaralı Dünyayı başıma yıkmışcasına Bağrıma kurşunlar sıkmışcasına Sanki bir savaştan çıkmışcasına Bütün anılarım ağır yaralıAşkımız verirken en son nefesi Yıkıldı gönlümün sevda kalesi Sırtımda sanki bir bıçak darbesi Bütün anılarım ağır yaralı Ayrılıp gidecek söyle ne vardı? Sonunda aşk değil gurur kazandı Artık mutluluğum dünlerde kaldı Bütün yarınlarım ağır yaralı! ...www.ahmetselcukilkan.net www.ayriliklarinsairi.com
70
Deniz Gözlüm DENİZ GÖZLÜMAşkından divane eyledin beni Meczupa yapılmaz naz deniz gözlüm Duçarın olmuşum ararım seni Elinle mezarım kaz deniz gözlüm.Candan vaz geçermiş gönül sevende Gözlerime perde indi sayende Ölürüm uğruna senin diyende Hayattan almadım haz deniz gözlüm.Gönül yarasına ilaç gitmiyor Okutsan üfletsen fayda etmiyor Çektiklerim ızdırabım bitmiyor Ölürsem kabrime yaz deniz gözlüm.Seni tanımadan nasıldım n’oldum Mum gibi eridim sarardım soldum Bulutlar gibiyim bak yine doldum Dokunsam ağlıyor saz deniz gözlüm.Kayaturan elim açtım Allah’a Yâr yoksa al canım koyma sabaha Boynu bükük bırakmasın bir daha Bir ömür seninle az deniz gözlüm.24.12.2013 Saat:23.32 Şevki KAYATURANMeczup: Aklını yitirmiş, deli Duçar: Düşkün, tutkun
100
Hasta Bir Kızın Defterinden Part1 Uzun zamandan sonra ilk kez tartıldım bugün.. 65 kiloydum şimdi 59a düşmüşüm.. Zaten giydiğim hiç bir pantolonumun artık belimde durmaması gösteriyordu bunu.. Gözlerimin altındaki siyahlıkları kapatmak için örtücü bile kullanmaya başladım.. Herkese iştahım kesildi ondan yiyemiyorum diyorum. Kimse neden yemek yiyemediğimi bilmiyor. Zaten bu hastalık psikolojisi daha çok bozuyor midemi, hiç yiyemiyorum.. Ki 10 gündür 2 veyahut 3 kere yemek yedim. Yemek yemedikçe mide küçülür derdi annem hiç yiyemezsin sonra hasta olursun derdi.. Bir süredir ilk kez dün çok mutluydum.. 1 senedir hayalini kurduğum şey gerçekleşti.. Bir süredir ilk kez o kadar yürüyebildim o sevinçle.. Çok fazla ayakta duramıyorum çünkü, yada çok fazla yürüyemiyorum. Hemen başım dönmeye başlıyor. Kendimi bayılacak gibi hissediyorum kötü oluyorum.. Ne yapsam diyorum.. Ne içsem hangi ilacı kullansam da iştahım açılsa, yemek yiyebilsem.. Dolu dolu tabaklarla yemek yemeyi bile özledim. Açlıktan karnın guruldarken her lokmada gidip kusmak çok kötü birşey. Midemi bulandırmadan yiyebildiğm tek şey cips ve çikolata. Sürekli marketteyim o yüzden.. Doktor bana sigarayı kesinlikle bıkrakacaksın demişti.. Hatta yanında sigara dahi içirtmeyeceksin kimseye, sana çok zararı olur dedi.. Heralde sigarayı bırakmak yerine tekrar başladığımı bilse öldürürdü beni. Zaten diyor böyle giderse hastaneye yatırırım seni diye. Ama ben hastaneye yatmak falan istemiyorum. O kadar insanın arasında kendimi ölecek gibi, daha kötü gibi hissediyorum. Bu yüzden doktora bile yalan söyledim son kontrolümde. Ağrılarımın bir kaç gündür hafiflediğini söyledim. Oysa tam tersi git gide ağrılarım artıyor. Nefes aldıkça ciğerlerime bişey saplanıyor sanki.. Doktor da inanmamış gibiydi gerçi ama neyse.. Biraz daha yatmalıyım sanırım.. Acayip bir halsizlik var üzerimde. Bütün gün uzanmak boş boş televizyon izlemek, istiyorum.. Birde tek dostum dediğimle konuşabilmek...
268
Yazdığım Mektup .yazdığın mektupları okudum dün gece gözlerim yaşardı ağladım gizlice hele son mektubundaki bir cümle ciğerimi parçaladı sanki dayanamıyorum yokluğuna ölmek istiyorum diyorsun bunları baştan konuşmuştuk biliyorsun bir devrimciyle olan hayat zordur hayatın akışına bağlı kalamaz hayatı değiştirmek için vardır devrimci bunları da konuşmuştuk birlikte anlaşmıştık bu konularda seninle biliyorum içeriden farklı değil dışarıdaki hayat direne bildiğin kadar diren dayana bildiğin kadar dayan baktın olmuyor o zaman kesin kararını ver vereceğin karara benimde saygım var beni düşünme desem de düşüneceksin biliyorum şundan emin olmanı istiyorum bunların verdikleri kararları hiçe sayıyorum zaman hızla ilerliyor günler su gibi geçiyor sayılı günlerin bir önemi yok öldüremediklerine göre hayatta olduğuma göre yarınlar bizim olacağına göre öyle düşün beni düşünme...i.koçak 83
117
Umutla! Umudunun kesildiği yerde, Yükselen kayaların bittiği yerde, Göz yaşlarının tükendiği yerde, Nefesinin kesildiği yerde, Hayata umutla bakıyorsan,asıl başarı o dur.Senin ellerin nefesimi hissettiğinde, Dizinde huzurla uyuduğumda, Ufacık bir Dünyada, Mutluysan,o senin en büyük başarındır.Sevgin tükenmediyse eğer, Umudun bittiyse eğer, Artık hissetmiyorsan duygularını, Umutla bakıyorsan hala, Başarı o dur aslında.Birinin elinden tutuyorsan, Onları seviyorsan, Başka birşeye gerek yok. O senin başarındır. O senin tek düşüncendir.'Seni seviyorum' diyecek cesaretin varsa, Hayır diyeceğini bile bile, O senin başarındır. Başkasının değil.Sevgidir tek varlığın, Her sabah uyandığın, Güzel günler geçirdiğin, Senindir o tek sadık dostun. O iki kelime umudun belkide...Tuğba Özdemir
97
İntihar Bir sömürgeyim artık hasret boyunduruğunda Halk göç etti Terk edildim Mülteciler Onlarda göç ettiler Fahişeler müşterisiz kaldı Sonunda onlarda... Deliler dolanır oldu ıslak kaldırımlarda Aşıkların yerini aldılar Deniz aldıklarını geri püskürttü Ceset doldu sahiller Ülke çürüdü Çürüdüm 'Öldürüldü! ' diyorlar benim için Bu başarılı bir intihar girişimidir
48
Ayrılık Özlem,hasret kelimeleri canlanır, Mutluluk gemisine bayrak sallanır, Hüzün,yüreğime kor gibi çöker, Buruk bir ayrılık vaktinde.Ateşten kor olan yürekleri, Susmuştur artık,konuşamaz dilleri, Dinleyin şimdi o sessiz gözleri, Buruk bir ayrılık vaktinde.Sadece süzülen bir damla gözyaşı, Anlatamaz,söyleyemez bu aşkı, Duyguların gelmez ne sonu,ne başı, Buruk bir ayrılık vaktinde.Anılardan bir tutamdır ayrılan, Yüreğinden bir parçadır kopan, Özlem,hasret,sevgidir etrafa yayılan, Buruk bir ayrılık vaktinde. Şair Alaeddin İKİCAN'a ait 'SEVGİDEN ÖTESİ YOK'isimli şiir kitabından alınmıştır.
71
Sevmeyeceksen SEVMEYECEKSENBeni sevmeyeceksen eğer Bir daha gülüşünle vurma Geçme sokağımdan asla Dönüşte uğramayacaksan bana Çekilsin üzerimden bulutların Yağmayacaksa sevda yağmurların Çoraklaşmış umut topraklarıma Al, götür saçlarını da, başkasının olsun Gece yarıları üşüdüğümde Örtmeyecekse üstümü eğer 14.04.2004 www.akdeniz.orgfree.com
37
Üsküdar'a aşk ÜSKÜDAR’A AŞK Sığındım kucağına sana aşk sonsuz Hüsnü nişan taht yardır Üsküdar’a aşk Adın ömre bedel hep olamam sensiz Rengârenk şaheserdir Üsküdar’a aşk Gün batımı koynunda yat salacakta Mehtaplı aşkta gece yıldız kucakta Bağrıma tahtlar kurmuş doğar gün akta Cennetten eşsiz yerdir Üsküdar’a aşkGüzelliğin katıksız aşk gün besler Altın yaldız ambar inciler süsler Camiler ruha hitap ilahi sesler Vefalı kalbe kardır Üsküdar’a aşkKörelmişler gözlerim parlar gözünde Güneşiniz farklar kur var hep özünde Caddelerin nam koklar tarih izinde Güne derman kaderdir Üsküdar’a aşk (DEMYANLİ) İBRAHİM ÖZDEMİR
87
Hadron Hadron carpistiricisi gibi ışık hızına ulastirdigim nice sevgilerim vardı .Sensiz yaşayan nice sevgiler .Sensiz olmayacak bir sürü anı .Beni sana anlatacak bir sürü hatıra hepsi kayboldu .Bir denizin kiyaya vurup götürdüğü kumlar gibi sürüklenip gittiler .Gelgitler bitirdi herşeyi .Kumsalda parıldayan kiristaller kadar parlayana dek hoşçakal.
46
Hasret ettin Dost bağında güller açar Güzel güller ışık saçar Etrafında kuşlar uçar Bizi sana hasret ettin.Ağardı saçım kalmadı Gözlerimde yaş kalmadı Çiğerim yanar sönmedi Sözlerine hasret ettin.Ömür geçti bitti zaman Aç perdeyi birkez bakam Bir görmeye canım atam Gözlerine hasret ettin.Gurbet elde ayrı kuzu Mevla ayırdi bizi Fethiyin içinde sızı Nur yüzüne hasret ettin.16.2.1997
55
C'an'lar 16 evet, benim hastahanemin şi'rini kimseler nereden bilecekler o, kalbimin en derininde bir oymacı ustadır, ustadır. ve ağabeyisidir başka yerlerden sabah ile gelmiş ve tıraşlı ve takım elbiseli ve köylü hasta yakınlarının bilmeyen ve anlamayan ve yersiz ve yurtsuz tedirginliklerinin.13.03.2015, 09:49
42
Sükutu bulmak Vakit gece ve yıldızlar yine yok hüzün davetsiz geldi yine gözlerimde zerre kadar uyku yok soylu bir aşkın bitişi var önümdevakit gece ve yıldızlar yine yok yağmur sessizce geldi yine uzaklara kaçışın bir faydası yok esrarı bilinmeyen şarkılar dilimdesükutu bulmak ne mümkün bu saatte mısralar bölük-pörçük gücüm yetmez şiirevakit gece ve yıldızlar yine yok
56
**Bu Gece Uzun Gece** Bu gece uzun gece Karanlık sessiz gece Korkarım yalnızlıktan El ayak çekilinceAh yarim canım yarim Seni nerde bulayım Bırakıp gittin beni Bilmem kimden sorayımBu gece uzun gece Karanlık sessiz gece Korkarım yalnızlıktan El ayak çekilinceKapılara bakarım Hasretinle yaşarım Gelirsin diye bir gün Hayal kurar yatarımBu gece uzun gece Karanlık sessiz gece Korkarım yalnızlıktan El ayak çekilince Zernişan Aydoğan / Erzurum
64