poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Sinan Karakaş
Yöneldim Sana
Yöneldim sana, başka yön bilmem, Nereye dönsem, sensin karşımda, Girdim bu yola, geriye dönmem, Hem rüyamdasın, hem de dünyamda, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Kur'an klavuz, Peygamber rehber, Ebedde sensin, Ezelde sensin, Ol dersen olur, öl dersen ölür, Kapına geldim, tek kapım sensin, Mevla arayan, mevlayı bulur. Allahu Ekber, Allahu Ekber, Kur'an klavuz, Peygamber rehber,
Ali Akça
Yönetim
Türk kültürü deyince yönetim her dönem ahbap, çavuş, dostluk; vefa, hatır, gönül, işidir bir koyundan dört post yüzülür vizyon, misyon, strateji, plan Türk işi yönetimdir sonuçta hırslarınla durmaksızın oyalan kervan hep yolda düzülür ekip çalışması, duygusal zêka değerler sistemi, gönül ve vefa Türkün referansı dayısı varsa bütün yetenekler ona süzülür iktidar hırsı, güçlü olmak daima itaat ve hizmet gerektir adama yersen devletin malı semiz sana can boğazda düğümlenip büzülür Türk tipi başarı, nedir uzmanlık, alaturka çaba, sonuç bir anlık, yönetim dediğin bir el yordamlık, gerçek olmaz ise, insan üzülür...
Mehmet Zeki Gezici
Yontaş Asur
Yontaş Asur asur'un boğalarında kartal kanatları gölgelikti gelirken peygamberlerimi çağırmaya dört atlısıyla mahşerin taş ergiterek döktüler asur'u açıldığında piramitlerin örselenmiş ruhlarını ıslatan su boğazlarında bir parça akdeniz Mehmet Zeki Gezici
Durdu Şahin
Yönetenlerin Yönetimi
'Yönettikleri halkın menfaatlerini yeterince gözetmek, adalete uygun tutumlar takınmak, mülk ve memlekette sıhhatli bir hayatı gerçekleştirmek; bütün bunlarla ilgili gerekli tedbirleri sağlamca alabilmek için yönetimde terbiyeye oldukça önem verilmesi gerekmektedir' (s. 25) . 'Siyaset ve adaleti iyi olan başkanın başkanlığı devamlı olur. Bilinsin ki; terbiye, bir ülkenin idaresi hususunda devlet başkanında bulunması gereken dört özellikten biridir. Buna göre, terbiye, terbiyeye riayet olunmazsa politika ve idare çökme arızalan görülür' (s. 23) . 'İnsan vücudunun sıhhat ve sağlamlığı kan ve etin varlığı ile ayakta durduğu gibi olgunluğu da terbiye ile meydana gelir. Eğer terbiyeli bir kişiyi binlerce cahil ile karşı karşıya koyup tartsak yine de terbiyeli bir kişi bin cahilden üstün gelir' (s. 25) . 'Mirasın hayırlısı edep, dost ve arkadaşın hayırlısı güzel huy, kumandan ve yol göstericinin hayırlısı Allah'ın o kişiye iyilik yollarını açıp kötülük yollarını kapamakta yardımcı olması, ticaretin en faydalısı bütün gücüyle çalışmaktır. İnsan için akıldan çok mal, istişareden çok güvenilecek dal, bilgisizlikten daha şiddetli de fakirlik olamaz' (s. 26) . 'İnsanı vakar sahibi yapmayan ilim bir müddet sonra hakirlik ve küçüklük doğurur. Akıl ile kuvvet kazanmayan bilgi kişiyi hızla sapıklığa sürükler' (s. 28) . 'Allah'tan kork ki, hükmün altındakiler de senden korksunlar.. İdare altındakilerin şahsiyet ve kabiliyetlerini tanı. Geçici isteklerinin peşinde gitmekten vazgeçersen her işte doğruluk üzere hareket etmeyi ve her işi ehline vermeyi başarırsın' (s. 29) . 'Bilgisizlik bir binektir ki, her kim binerse sürçer, düşer, her kim yoldaş olursa sapıklık ülkesine ulaşır' (s. 30) . 'Devlet başkanları geçici isteklerinin peşinden koşmayı terk ederlerse adaletli icraata yönelirler. Devlet yönetiminde hata; geçici isteklere uymaktan, bir de kaprislere kapılmaktan doğar' (s. 33) . 'Memleket işlerinde nefsin faydasız istekle¬rine uymaktan daha zararlı bir şey yoktur. Gerçek meydana çıkıncaya kadar hiçbir işi küçümseme, önemsiz de görünse memleket işlerinde yine titiz davran. Takva sahiplerini, vicdanlarında Allah korkusu olan sorumluluk duygusuna sahip nezih ve temiz kişileri kendine yakın tut. Böyleleri ile sohbet et, gö¬rüşlerinden faydalan' (s. 35) . 'Su, ateşten kuvvetli olduğu için ateş üzerine dökülürse etki eder ve ateşi söndürür. Ama akıl sahipleri iyi bir çare arama ve tedbir sonunda suyu bir çömleğe doldurup ateşin üzerine koyarlarsa durum, yukarıdakinin aksine olur. Yani zayıf olan ateş kuvvetli olan suya tesir eder' (s. 39) . 'Su, her şeyden yumuşaktır. Böyle olduğu halde gayet kuvvetli bir kişi, akmakta olan bir suyu kesip engelleyemez. Ama acele etmeyerek, yumuşaklıkla ve soğukkanlılıkla çare düşünürse bir set yapıp suyun akmasına engel olur' (s. 43) . 'Ordusuz hükümdar olmaz. Malsız ordu olmaz. Tebaasız (millet fertleri olmadan) mal olmaz. Ve adalet olmadan da tebaa olmaz' (s. 45) . 'Ey oğul, mertebeni mertebe sahipleriyle beraber kıl. Yani mertebe sahiplerinin yanında mertebelerin durumunu gözet. Mücahitlere, savaşçılara ve gazilere bahşişi ver, dindar ve takva sahiplerine güler yüz ve yakınlık göster. Ve senin işlerini görmekle uğraşan akıl sahibi devlet adamlarına ihsan eyle' (s. 48) . 'Hükümdar, adaletten uzaklaşırsa idaresi altındakiler de itaatten kaçar' (s. 50) 'Bu dünya bir bahçe gibidir, bahçenin duvarları devlettir. Devlet de bir vilayete benzer. O vilayetin bekçisi ve muhafızı dindir. Din de bir caddenin çeşitli sokaklara giden yollara benzer ki, bu yollar; hükümdarın dosdoğru gideceği yollardır. Devlet başkam; milletin çobanı yani; koruyucusu ve gözcüsüdür. Ordu, milletin korunmasında ona yardımcıdır. Orduya kefil maldır. Mal da millet fertlerinin toplumsal güven ve huzur içinde olması ile gerçekleşir. Millet de kendilerine adaletli davramhnca devlet başkanlarına itaatli ve saygılı olurlar' (s. 52) . 'Her hizmet ve iş için o hizmette mahir, ona layık ve o görevin inceliklerine vakıf; güvenilir, anlayışlı ve dirayet sahibi kişileri seçip tayin etmek...' (s. 54) . 'İlim, elden tutup yol çekici; akıl, sürücü, sevk edici; nefis de sahibine itaati olmayan at gibidir. Böylece atm önünde çekicisi geriden de sürücüsü olmazsa serkeşlik eder ve yürümez. Sürücüsü olup önünde çekicisi olmazsa doğru gitmez, sağa-sola sapar. Geriden sürü¬cüsü önden de çekicisi olunca at nasıl dosdoğru yürürse nefis de ancak önünden ilim çe¬ker, arkasından da akıl sürücülük yaparsa doğru yola kavuşur' (s. 55) . 'Ahmak insanın özellikleri; düşünmeden ko¬nuşur, acelecidir. İleriye sürdüğü görüşler zayıftır, isabetsizdir. Hiç bir sebep yokken küçük dü¬şürücü karşılıklar vererek derecesini indirir, ge¬reksiz tekrarlar yapar' (s. 56) . 'Cömert olmayan devlet adamı ordusu ve komutaları olmayan hükümdar gibidir' (s. 60) . 'Düşünürlerden biri geçmiş meliklerden birine demiş ki: 1) Sözünde duramayacağın şeyi vaad etme. 2) İnfaz ve icra edemeyeceğin tehdidi ortaya atma. 3) İnişi zor olan yüksek yere kolayca çıktığın için gururlanma. 4) Öğüt verene engel olma. Eğer engel olursan milletin işleri gizlilik perdesine bürünür, aslına eremezsin' (s. 65) . 'Demir, mıknatısa aşıktır. Devamlı olarak ona doğru koşar. Zafer de sabra aşıktır ve ona doğru devamlı olarak koşmaktadır' (s. 70) . 'Suçluyu terbiye etmeye gücü yeten kişinin ona ceza vermesi çirkindir' (s. 72) . 'Cehalet bir binektir, kim binerse alçalır, kim beraber giderse yolunu şaşırır' (s. 90) . 'Cimrilik ağırbaşlılığı ve heybeti giderir' (s. 93) . 'Her hizmet ve iş için o hizmette mahir, ona layık ve o görevin inceliklerine vakıf; güvenilir, anlayışlı ve dirayet sahibi kişileri seçip tayin etmek...' (s. 54) . 'İlim, elden tutup yol çekici; akıl, sürücü, sevk edici; nefis de sahibine itaati olmayan at gibidir. Böylece atm önünde çekicisi geriden de sürücüsü olmazsa serkeşlik eder ve yürümez. Sürücüsü olup önünde çekicisi olmazsa doğru gitmez, sağa-sola sapar. Geriden sürü¬cüsü önden de çekicisi olunca at nasıl dosdoğru yürürse nefis de ancak önünden ilim çeker, arkasından da akıl sürücülük yaparsa doğru yola kavuşur' (s. 55) . 'Ahmak insanın özellikleri; düşünmeden ko¬nuşur, acelecidir. İleriye sürdüğü görüşler zayıftır, isabetsizdir. Hiç bir sebep yokken küçük dü¬şürücü karşılıklar vererek derecesini indirir, gereksiz tekrarlar yapar' (s. 56) . ' Cömert olmayan devlet adamı ordusu ve komutaları olmayan hükümdar gibidir' (s. 60) . 'Düşünürlerden biri geçmiş meliklerden biri¬ne demiş ki: 1) Sözünde duramayacağın şeyi va-ad etme. 2) İnfaz ve icra edemeyeceğin tehdidi ortaya atma. 3) İnişi zor olan yüksek yere kolayca çıktığın için gururlanma. 4) Öğüt verene engel olma. Eğer engel olursan milletin işleri gizlilik perdesine bürünür, aslına eremezsin' (s. 65) . 'Cesur ve bahadır olan devlet başkanının elinde bulunan kılıç bile onun için doğruluktan daha değerli sayılmaz' (s. 66) . 'Demir, mıknatısa aşıktır. Devamlı olarak ona doğru koşar. Zafer de sabra aşıktır ve ona doğru devamlı olarak koşmaktadır' (s. 70) . 'Suçluyu terbiye etmeye gücü yeten kişinin ona ceza vermesi çirkindir' (s. 72) . 'Cehalet bir binektir, kim binerse alçalır, kim beraber giderse yolunu şaşırır' (s. 90) . 'Cimrilik ağırbaşlılığı ve heybeti giderir' (s. 93) . Ebu’necib Sühreverdi, Yönetenlerin Yönetimi, Tercüman 1001 Temel Eser,İst.1974
Nuri Can
Yönetici,İgili,Şair ve Gruplara Açık Mektup
Yönetici,İgili,Şair ve Gruplara Açık Mektup Merhaba! Yazın tarihimize belirleyici bir aşama kaydederek tüm zorluklara rağmen ağırlığını koymaya çalışan “ Antoloji.com” un uğraşılarında başarıya ulaşacak bir yön çizmesi ve bu amaçta ödün vermez bir yol tutması, sürekli çoğalan ve çoğalacak olan geniş okuyucu çevresinde olumlu bir hava yaratacağı inancındayım.´ Edebiyat sitesi olarak amatör şair ve yazıncıların şiir ve yazılarını sergileme fırsatı vermek, onları geleceğin şair ve yazarları arasına katmak için tüm iyi niyetle çalışıldığını biliyorum. Toplum içerisinde bulunan şiir ve yazın meraklıları arasında gerçek yazın severleri ve yılmadan mücadele ve emek verenleri seçmek zor olduğundan titiz ve dikkat gerekir. Yazdığını sergilemek, okutmak ve fikirlernini kabul ettirmek kuşkusuz güzel bir duygudur. Zira şiir ve yazının bilgi, kültür, sanat, zevk ve duygudan uzak bıraktırılıp bir demogoji, çeşitli fikirlerin ideolojisi ve fikir sistemlerinin doğrultusunda kullandıkları bir araç olduğunda artık şiir, yazı yazın olmaktan çıkmış, fikirlerin, inançların, izmlerin yaygınlaştırıcı aracı ve hedefi olmuş demektir. Eğer kişi gerçekten inandıklarını ve doğru bildiklerini kendi değer ölçüleri, mantık ve duyguları ile yazıyor ve hiç bir ideolojinin etkisi altında kalmaksızın, demogoji yapmaksızın yazıyorsa, gerçek düşünce sistemlerinin gerçek ürünü olmuş olur ve sanat eseri gerçek ve doğru kimliğine bürünmüş olur kanısındayım. Sanat, edebiyat yaşamın, toplumların şahdamarı ve cansuyudur. Şiir deyince uyak yada serbest vezin diye ayırt etmemek gerekir. Şiirde önemli olan alt yapı, birikim ve donanımdır. Şiire saygılı olmak lazım, her karalama şiir diye kabul görüp çavuş ahpap ilişkisi ile altına basmakalıp övgüler dizilip, onar puan verilirse yarının şiirini siz düşünün… Şiir’inin altına övgüler dizilen şair ve yazar adayları da kendini büyük bir şair ve yazar zannedip şiiri ve yazdıkları adına bir ilerleme, emek verme, üzerinde düşünme zahmetine girmeyeceklerdir.… Sevgili şiir ve yazın severler, her şairin iyi şiiri olabileceği gibi, kötü, yerli yerine oturmamış şiiri de olabilir. Şiirleri puanlarken haketmeyen şiirlere, al gülüm ver gülüm hesabıyla yüksek puan vermek, altına övgüler dizmek, şiire gönül veren gençleri yanlış yönlendireceğini bilip ona göre hareket etmeliyiz. Reyting ve popülerlik hesapları içine karıştırmadan basma kalıp övgüler yerine herkes bilgi, beceri ve donanımı dahilinde tamamen art niyetsiz yorumlar yaparsa şiir adına kalıcı bir güzelliği yakalama şansını elde edip ilerleme kaydedebiliriz. Gruplar oluşturulmadan evel “Antoloji.com” da yaptığım objektif değerlendirmelerime kızarak epeyce saldırıda bulunmuşlardı. O nedenledirki bu gün hala şiirlerimi ekler eklemez alalacele en düşük puan verip ortadan kaybolan kızgınlar var. O gün bu gündür aldığım karar gereği, okuduğum şiirler hakkında yalan yanlış basma kalıp övgüler dizmektense, olumlu yada olumsuz hiç bir değerlendirmede bulunmamayı ilke edindim... Ben şiiri bir iç hesaplaşma, içsel bir dürüstlük olarak görüyorum. Şiirlerin altına yalan yanlış basma kalıp övgüler dizmektense, değerlendirme yapmamayı tercih ederim. En başta şairin düşünce biçimiyle, yaşama biçiminde farklılık olmaması gerekir diye düşünüyorum. Her şeyden önce hayatında ahlaki normlara değer vermelidir şair. Bu değer yargıları dinden ya da geleneklerden kaynaklanan bir „ahlak biçimi“ değil. İnsanın dürüstçe bir bilgiyle aydınlanarak daha sağlam bir ahlak kültürü edinebileceğine inanıyorum. Ahlaklı olmanın temel ilkesi kimseye haksızlık etmemek felsefesinden yola çıkarak, hayatını sevgi ve dürüstlükle anlamlandırmaya çalışandır şair. Öncelikle şairin kendisine karşı, topluma karşı, sonra da şiire karşı dürüst, vicdanlı, dürüst ve tutarlı olması gerekiyor. Değerli ilgililer ve sevgili yazın severler, şiir ve yazın sanatının güzelliği için yürüttüğünüz çabalarınızdan ve bu güzelliğin sofrasına güzellikleri ortak etme eyleminizden doğan memnuniyetimi (sevincimi) belirtemem. Çünkü şiir ve yazın sanatı tüm güzelliklerin, inceliklerin, dostlukların özkaynağıdır. Bu her insanın uğraşısı olmasa bile, her insan için mutlak gereklidir ve insani gelişimin bir parçasıdır diye düşünüyorum. Bu yargıyla burada şiire ve yazına emek ve gönül veren herkesi kutluyor, doruksal başarılar, mutluluklar diliyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum... Nuri CAN Not: Bu açık mektuba yapılacak eleştiri ve küfürleri yanıtsız bırakacağımı bilmenizi isterim. .
Abdullah Karabağ
Yontu
Betimleyebilir misiniz yontucu yontu ihanetini imge etken betim edilgen özne çekimser Galiba yontuyuz. Güldestan Gibi, toplu şiirler, 2.baskı
Zeliha Demirel
Yönetmen Hasan Karcı ile Söyleşi
İstanbul Film Festivali, Cannes Film Festivali, Altın Koza Film Festivali,…derken; film festivalleriyle dolu bir dönemi geride bıraktık. Böyle olunca bu sayıda biz de yedinci sanat diye söz edilen sinema üzerine söyleşelim dedik. Konuğumuz; kırk yıla yaklaşan sanat yaşamında başta yönetmenlik olmak üzere, pek çok filmde senaryo yazarlığı, yapımcılık ve oyunculuk yapan, yönetmen Hasan Karcı. Bize kendinizden söz eder misiniz? 1952 Ankara doğumluyum. 1976 yılında dergi ve sinema yazarlığı yapmaya başladım. 1979 yılında “Ankara Peşimizde” isimli ilk filmimi yönettim. O günden bugüne sinema benden ben sinemadan hiç kopmadık. Yüze yakın film yönettim. Pek çok filmimin senaryolarını yazdım. Yapımcılığını üstlendiğim filmler oldu. Ve de görüntü yönetmenliğini. Film yönetmenleri derneği üyesiyim. Zeliha Demirel: Sizin bağımsız sinemadan yana olduğunuzu biliyoruz. Bağımsız sinema aynı zamanda işleyişe isyanı, karşı duruşu da barındırır ki bunun en uç örneğini bildiğim kadarıyla dünyada İranlı sinemacı Bohman Ghobadi “Kaplumbağalar da Uçar” filmini, Irak Savaşı sırasında Kuzey Irak’ta çekip, ciddi anlamda savaşa ve silaha karşı bir duruş sergileyerek vermiştir. Bağımsız sinema dünyanın her yerinde kimlik bulma şansına sahip midir? Ya da sinema her zaman bağımsız mı olmalıdır yoksa insanoğlunun hem bağımsız sinemaya hem de ticari sinemaya ihtiyacı var mıdır? Hasan Karcı: Sinemanın diğer sanat dallarına göre en büyük eksi tarafı çokça paraya ihtiyacı olmasıdır. Belki oturduğunuz yerden dünyayı sarsacak bir müzik eseri besteleyebilir, bir akım açacak resim yapabilir, ya da Nobel alacak kitap yazabilirsiniz ama sinema yapamazsınız. Sinema bir çok unsurun bir araya geldiği ve yönetmen tarafından harmanlandığı bir alandır ve bunun için para gereklidir. Ayrıca paranızın olması ve filmi çekmeniz de filmin gösterileceği anlamını taşımaz. Ayrıca filmin pozitife aktarılması, dublajı, altyazı eklenmesi, çoğaltılması, dağıtımı, reklamı derken maliyet hızla artar. Bağımsız sinemayı salt para açısından görmek yanlış tabi ki, aynı zamanda siyasi ve toplumsal açıdan da bağımsız olmak gerekir. Bağımsız sinema genel duruşuyla Hollywood’ a karşı olan sinema olarak gözükse de her ülkede değişik formlardadır. Bağımsız sinemacı önce kendi ülkesinin sorunlarından daha sonra da Hollywood sinemasından arınmak zorundadır. Bunu yapamıyorsa bağımsız sinema da yapamaz. İnsanoğlunun hem ticari sinemaya ihtiyacı vardır hem de bağımsız sinemaya. Ticari sinema olmasa 1 milyon dolar bütçeli “Yüzüklerin Efendisi” filmini izleyememiş olurduk. Bağımsız sinema olmasa da Zeki Demirkubuz’un gerçek insansı öykülerini öğrenemezdik. Zeliha Demirel: Son filminiz “2 Koca Adam” Cannes Film Festivali’nde gösterildi. Dünya Çapında adı olan bir festivale seçilmiş olmak nasıldı? Duygularınızı Paylaşır mısınız? Ben filmi izleme şansına sahip oldum, 'sokağa doğmak' ikonografisinde işlenen filmde müzikler de gece mavisi derinliğinde çalıyor adeta. Şiirci “Orhan Veli”ye inat şiir satıp yıldız alıyor. Saksafoncu geceden som maviyi çalıyor. Volan etekli kadın gecenin derinliğe akan danslar ediyor.Tabii tüm bunların hepsi sokakta doğup, sokakta büyüyenlere, yaşayanlara koruma ve kollama yaparak aynı zamanda filmin arka fonunu oluşturuyor. Filmin vurucu yanı bu. Sanatta vurucu üretileri, sokağa doğanlar yaratırlar...kim bilir hepimizin içinde bir parça sokağa doğmuşluk vardır.Hepsi hepsi de ama özellikle bu film için çok teşekkürler. Hasan Karcı: Tabi ki güzel bir duygu. 200 filmin arasında benim filmimin de gösterilmesi beni de çok mutlu etti. Ayrıca Türk sineması olarak da farklı ülkelerden insanların izlemesi...2008 yılında Cannes Türk filmlerinin gösterim yılı oldu diyebilirim. O kadar filmin arasından “Üç Maymun”un seçilmesi de önemli idi. Önümüzdeki yıl için yine katılma daveti aldık, eğer film yapabilirsek yine katılırız. Zeliha Demirel: Sanatın işlevselliği (burada konumuz sinema tabiki) konusunda bu güne kadar pek çok şey söylendi. Sanatın dünyayı değiştirmek gibi bir yükümlülüğü olduğunu savunanlar da oldu, hiçbir işlevi olmadığını ve olmayacağını öne sürenler de. Bir işlevi varsa günümüzde işlevindeki göçme nedir? Hasan Karcı: Sinemanın oldum bittim işlevi hayatla diyalog işidir. Genel anlamda sanattan söz ediyorsak o zaman cevabım farklı olurdu. Belki estetik haz vermek derdim. Sinema işlevinden bu gün de vazgeçmiş değildir. Fakat günümüzde teknik gelişmeler sinemayı çok ileri noktalara taşımış olmasına rağmen insanı insandan uzaklaştırmıştır. İşlevindeki göçme budur. Eski filmlerde her birimiz kendi yaşantımıza dair bir şeyler mutlaka bulurken, şimdi yapılan işler bizi bize yabancılaştıran, yalnızlaştıran, uzaklaştıran,… yana kaymıştır. Zeliha Demirel: Son dönemde sanatsal film ve popüler film gibi bir ayrım konuşuluyor. Hülya Avşar, “Bir daha sanat filminde oynamam.” dedi. Popüler filmler kapalı gişe oynarken sanat filmi diye tanımlananlara seyirci gitmiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hasan Karcı: Evet, böyle bir ayrım oluştu. Sanat filmi yaptım diyenler, kendi yaptıklarını yaşamın kendisinden daha fazla ciddiye alıyor. Belki sorun tam da burada. Ciddiyeti sanatın önüne koyuyorlar. Ciddiyet yaşamın kendisinden daha önemli değildir. Seyirci de Yaşamı seviyor ve film izlerken mutlu olmak istiyor. Seyirciye yaşamak dururken ölümü satamayız. Suratı asık, beş kuruş etmez, sıkılacağım net olan bir filme beş dolar yatırıp gitmem. Sen seyirciye sıkıntı ve problem satarsan, öbürü de biraz hoşça vakit geçirtecek ürünler ortaya koyarsa tercih tabii ki ikinciden yana oluyor. Kendini çok ciddiye almış, asık suratlı, Yaşamın karşısında ölümü savunan, filme mi gidersin yoksa Hababam’daki eğlenceye mi? Hülya Avşar haklı; insanlar yaşamı tercih ediyor. Hababam Sınıfı’ndaki (buradaki kastım tamamen yeni çekilen Hababam’a yönelik, eski Hababam’dan söz etmiyorum) eğlence kaliteli mi kalitesiz mi o ayrı bir tartışma konusu... Zeliha Demirel: Sanat filmi olarak ortaya çıkan yapımlar olmamalı mı? Hasan Karcı: Yönetmen kendini sanat filmi yapmak yerine iyi film yapmaya adamalı. İyi film ve kötü film vardır, bana göre. Tabii ki kendilerine böyle bir elbise giydiriyorlar. İyi film yapamayınca bari adı sanat filmi olsun diyorlar, başarısızlıklarına böyle bir kılıf geçiriyorlar. İyi film yapamayınca sanat filmi yaptım diye bir bahçede dolaşmak mümkün oluyor. Oliver Stone, Steven Spielberg, Ridley Scott gibi yönetmenler dünyada en çok gişe yapan filmlere imza atıyor. Bunlar sanat filmi değil mi? Bunların filmi sanat filmi değil de bizimkiler mi sanat yapıyor? Seyirci her zaman iyi filme gidiyor. Soruyu kendimize sormamız lazım, bizim film gişe yapmayınca adı sanat filmi mi oluyor? Zeliha Demirel: Son dönem yerel figürler taşıyan filmlerde bir yoğunlaşma var ve Türkiye’deki yapımlarda da filmlerin büyük kısmı Ege kültürünü yansıtıyor (“Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”, “Dondurmam Gaymak”,“Eğreti gelin”, Nuri Bilge’nin filmleri, “Babam ve Oğlum”, “5 Vakit”…) . Açıkçası unutulmuş Ege taşrası yeniden hatırlanıyor, sizce bu neden kaynaklanıyor? Hasan Karcı: Bence dünyada da böyle bir arayış var Türkiye’de de bunun izdüşümleri var. Türkiye’de gerçekçiliğe, samimiyete ve inandırıcılığa yönelik bir arayış var. Ege ağırlıklı filmler yapılmasının diğer bir nedeni; 1960 lar dan itibaren her alanda Türküye taşrasının Güneydoğu olarak işlenmesi. Çünkü ızdırap ve problem en çok oradaydı. Ve ızdırap da sinemanın alanlarından birisi, Yılmaz Güney’in de tabi bunda etkisi var. Toplumcu gerçekçilik ve genel olarak köy gerçekçiliğinin köy romancılığının etkisi var. Unutulmuş Ege’yi tekrardan hatırlama gibi bir şey oldu. Bunu bölgecilik anlamında söylemiyorum ama bence bugün Ege, Türkiye’ye bir önermedir. Ege’nin bugün genel olarak içkinleştirmiş olduğu laik demokratik ilerici yapısından dolayı. Bütün bu kavramları tırnak içinde kullanıyorum tabi. Ama Ege’de meyhaneyle cami yan yanadır. Ege’de bir sosyalist bangır bangır konuşabilir, bir genç kız göbeği açık dolaşabilir, bir eşcinsel kendine yaşamsal bir alan açabilir. Ama Erzurum’da, İç Anadolu’da biraz zor. Karadeniz’de de zorlaştı. Türkiye’nin diğer bölgelerinde bir sertleşme var. Üzüntü verici bir şiddet var. Dünyanın en keyifli fıkralarını anlatan Karadeniz’de papaz öldürülüyor, bir sürü vaka yaşanıyor. Ege bu dönem hakikaten çok pozitif önermeleri olan bir bölge. Avrupa’yla Doğu arasındaki kırılmanın düzgün inşa edildiği bir yer. Zeliha Demirel: Ülkede bir içeriksiz diziler furyası var sizce de “Halk bunu mu istiyor”? Hasan Karcı: Burada talebi belirleyen şey reyting, ama burada bir arz talep dengesizliği olduğunu düşünüyorum. Talebi belirleyen şey de önemli ölçüde arz. Yani sen üst üste nitelikli belgeselleri gösterdin de izlemediler mi? Çok iyi filmler gösterildi de izlenmedi mi? Ondan emin değilim. Yani Türkiye’de egemenler klasik yurttaşlık bilincine haiz bir toplumu yönetmek istemezler. Çünkü klasik burjuva aydınlanmasını yaşamamış bir sınıf var karşımızda. Bu anlamda zaten kompleksleri olan bir egemen sınıf. Zeliha Demirel: Türk sineması nereye koşuyor? (Avandgard mı? Underground mı?) Hasan Karcı: Türk sineması çok iyi yerlere doğru koşuyor, undergroundıyla, avandgardıyla başarılı filmler çıkarılıyor. Bu başarı Cannes Film Festivali’nin bile dikkatini çekmiş. Bu yılki film seçimlerinde Türkiye’ye gelen Cannes heyetine sorduk. Şimdiye kadar 1 filmin zor alındığı bir festivale 2008 yılında neden birçok film seçmek için geldiniz dediğimizde Türk sinemasının son 5 yıl içersinde büyük bir aşama kaydettiğini teknik olarak da ilerlediklerini ve yönetmenlerin iyi film yaptıklarını söylediler. Tahminim bu, yeni başarılı yönetmenlerin de çıkmasıyla daha da iyi yapımlar çıkacaktır. Türk sineması yönetmeniyle,kameramanıyla tekniğiyle, bilinçli çalışanlarıyla,… bir kabuk değiştirmiştir. Zeliha Demirel: Kültür Bakanlığı sinemayı yeterince destekliyor mu? Hasan Karcı: Kültür Bakanlığı sinemayı yeterince desteklemiyor aksine sinemayı bir kenara atıp kösteklemek istiyor. Bu söylediğim iktidarın bu günkü yönetimi için. Türk sinemasının rusum (sinema bileti) lardan, bandrollerden toplanan hatırı sayılır bir parası var 40 trilyon gibi, devlet kasasında. Yönetmenler derneği bu konunun üzerine gidiyor. Bu yönetim başarılı olur gibime geliyor. Bu paranın çok azı sinemaya veriliyormuş gibi gösterilip birkaç hükümet yanlısı ve bakanlık müdürlerinin tanıdığı yönetmen ve yapımcılara veriliyor. Türk sinemasında derneğe kayıtlı 120 yönetmen bulunmakta. O para bu kişilere adil şekilde dağıtılsa çok işler yapılır ama bakanlık sekreterlik yapan insanlara 20 000 YTL çıkarıp belgesel çektiriyor. 3 sayfalık sinopsisi belki de okumadan sinemasal değerde bulunmadı diye reddediyor. Bakanlıktan yana yönetmen ve yapımcılar pek iyi düşüncelere sahip değiller. Gerçek sinemacılar film çekemiyorlar. Bu konulardan başbakanın ve bakanın belki de haberleri yoktur bile. Olsa acaba böyle mi olurdu onu da bilemeyiz.
Serpil Öztürk 2
Yontu
Bir yontuyu Tekrar sert bir kayaya dönüştürmek Acı veriyor Duyumsamak…. Ekim ’98 Ankara
İsmail Dal
Yor
Havada süzülen damlanın Dalında kuruyan yaprağın Göç eden eden kuşların Bir hedefi var Öfkeyle bakan bulutun Ağlayarak doğan bebeğin Gülümseyerek ölen ninenin Bir umudu var Zihinde esen rüzgarın Kararsız savrulan parçanın İkiye bölünen yolların Bir sebebi var
Ülkühan Boz
Yor
Gözlerini Allah aşkına yor Ellerini Allah aşkına Bedenini ruhunu Allah aşkına yor Ait olduğun bütüne kavuş Ölmeden sarsın seni bu kor
Anonim
Yonuk Olur Merdivanın Taşları
Yonuk olur merdivanın taşları Bir omuzdan bir omuza saçları Keman olmuş sevdiğimin kaşları Bu yandan gel kömür gözlüm bu yandan Anam babam sarı kız Malım mülküm sarı kız Gelirim dedim sarı kız Paraları yedin sarı kız Yordu beni evlerinin yokuşu Yaktı beni sarı kızın bakışı Beni görüp sarı kızın kaçışı Ne kaçarsın a sevdiğim benim Anam babam sarı kız Malım mülküm sarı kız Gelirim dedim sarı kız Paraları yedin sarı kız Evinizin önü büyük bir dere Güzelim sorarım eviniz nere Dünür gönderdim kız baban vere Bu yandan gel kömür gözlüm bu yandan Anam babam sarı kız Malım mülküm sarı kız Gelirim dedim sarı kız Paraları yedin sarı kız
Mehmet Nalbant
....Yorar Yoksulluk
Mademki insandır saygı duyalım Garibin gönlünü yorar yoksulluk Gelin bu soruna çare bulalım Fakirin belini kırar yoksulluk Tok açın halinden anlamıyorsa Yetimin hakkını çalıp yiyorsa Fakirlik doğuştan kader diyorsa Beşikten mezara sürer yoksulluk Kaynağımız boldur herkese yeter Toprağın altında servetler yatar Adil bölünmezse çok çabuk biter Ansızın kapıyı vurur yoksulluk Yoksulun umudu tükenir ise Devlete güveni hiç kalmaz ise Toprak yabancıya satılır ise Gözü olanlara yarar yoksulluk Gaflet uykusundan uyanmak gerek Yatırım istihdam en büyük erek Bu gidişle bir bir, boşalır terek Ülkemde her yanı sarar yoksulluk Beş şarttan biridir zekat islamda Böyle emredilmiş yüce kelamda En kolay vergidir maddi anlamda Hakkıyla verilse kurur yoksulluk…
Ömer Faruk Zülfikar Bakuri
Yöre Yöre
Yal aldı yola kodu Ol yolda gördü kedi Yıl boyu ili gezen Yem deyip yalı yedi Emi der yemi yeme Yer isen erim deme Yönünü önüm çevir Konuşak çöme çöme Kedi der yönüm önüm At ile yatan benim Tu dedim at tüyüne At dedi tüyüm fenim Yat desem ata yatmaz Aşım yaş deyip yutmaz Az bekle yaz ay gelsin Desem de sözüm tutmaz At demiş yazda özüm Dolaştım yarla düzüm Asalı yasa koymuş Der otum yeme gözüm Te atım ev yol tuttu Ev yolu dolu çitti Ol atın evi tanda At çitler aşıp yitti At demiş evim bire Bir evde atlar pire Pireler at sırtında Dolaşmış yöre yöre Faruk Bakuri
Murat Danlı
Yorarsın Baba
----Yorarsın Baba-- Doğru bildiğimi söyledim sana Neden ki yanlışa yorarsın baba Sitemler edersin derdin ne bana Şüphen de var ise sorarsın baba Akıttın gözümden sel gibi yaşı Geçenler vuruyor alıp da taşı Eğdirme sakın ha olguna kaşı Üzülün bir günde ararsın baba Gözün mü karardı görmesin bizi Zehir etme bana baharım yazı Girince araya analık cazı Kendince hayaller kurarsın baba Gitmişsin şehire aldım haberin Açmayın yarımı acıyor derin Ben yokum yanında rahat mı yerin Kalbimi boşuna kırarsın baba Yıllardır sen ile böyle değildik Şimdi ne oldu da birden eğildik Severdin sen bizi bizde sevildik Sebepsiz elleri sararsın baba Canım sıkılıyor ne yapsam sana Allah'tan korkarım kıyamam cana Onca söz söyledin yakışmaz bana Yinede kaşların bur-arsın baba Güler yüzün bir gün olsun görmedim Baba diye kollarından sarmadım Biliyorsun hiç kalbini kırmadım Bilmiyorum niçin ırarsın baba Bilirim seni ben vazgeçmen bizden Muradın gidecek senin izinden Severim seni ben inan özümden Kendini boş yere yorarsın baba Ozan Muradi
Ramazan Kocapınar
Yöre Yöre Türkiye – 3 – (Orta Anadolu Kinali Kuzu) Hikaye - Öykü
Merhaba Sevgili Dostlar Bu öykü Hikayemiz: ŞEHiDiN ÖYKÜSÜ - KINALI KUZU CEMAL – 1 – (mp3 lü SESLi ÖYKÜ) ......ve ŞEHiDiN ÖYKÜSÜ - KINALI KUZU CEMAL – 2 – (mp3 lü SESLi ÖYKÜ) olarak 2 ayrı parça halinde bizzat kendi sesli anlatımımız mp3 formatında olmakla birlikde yazılı olarak da Paylaşıma sunulmuştur önemle duyurulur! Ve… YÖRE YÖRE TÜRKiYE – 3 – (Orta anadolu) Adlı yeni yazı dizimiz hikayemiz öykümüzle sizlerle beraberiz nerelerdemiyiz bu sefer…. başlığından da anlaşılacağı gibi Orta anadolu da tabii ki….. kapadokya diyarı avanosun güllüce köyüne götüreceğiz sizlere…… kınalı kuzuya CEMAL’ e Ayşe kıza, kel şükrüye, zülfiye hanıma ve ve en önemlisi Umuta gidiyoruz dostlar umuta cemal ile ayşe kızın ayşe gelinin gözbebeklerine, geleceğine yarınlarına onlara götürüyoruz sizleri onların yarınlarına….neyse Neyse dostlar fazlada uzatmadan hadi bir an evvel başlayalım O bizi biz den alıp bir yerlere götürecek, sanki kendimizden bir şeylerin bulunduğu anadolunun değerleri ve onun duygularıyla yoğrulmuş benliğimizden her birimizin kendisinden bir öykü bu.. YÖRE YÖRE TÜRKiYE – 3 – (Orta anadolu) Karlarla kaplıydı O kapadokya diyarı, avanos yöresinin güllüce köyü, Her taraf ise beyaza bürünmüş, kurt iniltileri gelmekteydi tepelerden, insanı ürpertircesine, soğuk bir hava, sanki geceyi andıran karanlıklar içerisindeydi heryer, çalınıp söylenmekteydi bozlaklar, ayrı bir renk katmaktaydı O yörelere neşet ustanın türküleri, O güzelim anadolunun içten bir o kadar da yanık okunan ezgileri…. Dedik ya hani her yer karartı içinde diye, çok geçmeden kulakları çınlatırcasına bir gök gürültüsü, ardından da gökyüzü boşalırcasına bir yağmur, sel götürmekteydi sanki heryeri…ve ansızın bu sessizliği bozan bir nara duyuluyordu ötelerden… ….Oğlum oldu! ...Oğlum oldu! ... Benim de bir Oğlum oldu…! ! ! Kel şükrünün sesiydi bu, karısının da karnı burnundaydı zati. ha doğurdu, ha doğuracak, O sele çamura aldırış bile etmeden yerlerde yuvarlanıyordu şükrü sevincinden…Böyle bir şiddetli havada bir nüfus daha kazandı güllüce köyü, bir can daha girivermişdi bedene selam demişti yeryüzüne yarınlara ve geleceğe, hayırdır inşaallah deyip duruyordu herkes, bu hava bu vahametle, birde bu çocuğun doğuşu her neyin nesiyse diye… Ve adını cemal koymuştu şükrü oğlanın, günler aylar geçmiş cemal büyüyüp okul çağına gelmişti bile….Birde ayşe kız vardı cemalden birkaç gün sonrasında doğan, O da yosun halilin kızıydı, güzel mi güzel, şirin mi şirin, dünya tatlısı bir şeydi işte…Cemal çocukluk günlerini çember çevirip çelik oynamakla yaşaya dursun, ayşe kızında bez bebekleri vardı, meşhurdur kapadokya yöresinin bez bebekleri, bez bebek dediysek de öyle ahım şahım bir şeyde değil hani, bir kaç çaputu birleştirip, öylece oyalanmaktı kendince ayşe kızın ki, ……. Günlerden bir gün yine bir bayram arifesiydi, kasabaya inmişti kel şükrü yanında da cemal, O sergi senin bu tezgah benimderken,sergilerin birinin önünde durup öylece kalakalmışdı cemal, çivilenip taş kesilmişdi olduğu yerde, bebekleri görmüştü allı yeşilli, o cicimsi şeyleri, …hani..hani dedi içinden ah bir babama aldırabilsem bunlardan birini diye geçirdi içinden… ..ve babasının sesiyle irkildi aniden, …Ne ediyon gel hele dedi kel şükrü, cemal gözü dikmişti bir kere o bez bebeklere… Alıp ayşe kıza hediye edecekti birini, bayram öncesi…. ……Şunlardan buba! ...ben şunlardan istiyem… …….Len dellendinmi çelik çomak dururken bez bebek de nene gerek! ... imkanı yok olduğ yerden kıpırdamıyordu bile cemal, ne yapsın şükrü bir bez bebek aldı sonunda….sonra köye döndüler, cemal hemen ayşe kızın avlusunda aldı soluğu, bebeği arkasına saklamış dik dik ayşe kızı süzmekteydi, ayşe dönüp koşarak cemalin yanına geldi, cemal geldinmi dedi, aniden ellerini kaldırıp bak dedi o an cemal, sana ne aldım,…. …Aaaaa! Bez bebek hemde benimkilerden güzel, …Hadi gel oynayalım! deyip sonra oyuna daldılar,….. Cemali merak edip durmaktaydı anacığı zülfiye hanım ….kınalı kuzum…kınalı kuzum… nerededir acaba nerede kaldı deyip durmaktaydı habire…..çok geçmeden kocası şükrü geldi eve, cemali beyine sordu hemen nerede diye… ….Ne bileyim ben kasabada dellenip durdu zati bez bebek…bez bebek diye…. şükrünün bu sözlerini duyan zülfiye hanımın yüreğine bir parcacık su serpilmiş, ayşe kıza gittiğini anlamıştı, nede olsa tek evladıydı cemal…..ve derin bir oooohhh… çekmişti içinden,…… Günler gectikce geçiyor aylar yıllar tükeniyordu, artık etrafta pek duymayan da kalmamış gibiydi cemal ile ayşe kızın sevdasını, ve bir aksam allahın emri deyip istenildidi ayşe kız, ve çok geçmeden sözlenip evlendiler cemal ile ayse kız, ve günler aylar sonra mürüvetini gördüler evliliklerinin bir oğulları olmuştu…. …Adı umut olsun! ...dedi cemal …umut olsun! ...Gelecek olsun! ...Yarınlar olsun! …..saf olsun! ...Temiz olsun! .... ….Çocuk gibi olsun! ….Tıpkı çocuk gibi kendi gibi! ….Yaşam gibi saf! …Hayat gibi berrak! ….ve umut koydular adını, aradan henüz fazlada vakit geçmedi. O gün gelmiş, Vatan borcunu ödeyecekti cemal….duyar duymaz kınaya sarıldı zülfiye hanım…. …..Ben dedi oğul yıllardır bu günü bekledim! …..Yıllarca neden sana KINALI KUZUM diye seslenişimi anladınmı şimdi! Kınayı çalmıştı kınalı kuzu cemaline…Şükür mevlam dedi mürüvetini gösterip çocuk da verdin, hele birde hayırlısıyla şu görevini de yapsında sağ salim daha ne dileyeyimki yaradan dan diye söylendi anacığı,, cemali uğurladılar hayırlısıyla, dualarla halaylarla, 3 aylık acemilik dönemi sonun da komando olmuştu cemal…yakışıyordu da hani, heybetli cüsseli çakı gibi delikanlıydı maaşallah….ve tayini çıktı cemalin karmakarışik olan bögeden bir yerlere, günler aylar bir birini kovalıyor mektuplaşıp telefonlaşılıyordu… …..Ana dedi son telefonunda, …..Sen üzülme anacığım bak şunun şurasında ne kaldiki zaten tamı tamına 2 ay 18 gün, …..iyiyim ana beni merak edipde kahretip durma kendini, ..ve aradan 3 gün geçmişti, zaman ise sabahın 4’ ü itler havlayıp durmaktaydı, evin önünde bir cip durdu, perde aralığından bir göz attı şükrü cipin ışının tuttuğu yerden başkaca bir yerde görünmüyordu zaten, 2 kişi sezebildi resmi giyimli ve birde muhtar vardı yanlarinda…. Kapı tıkladı az sonra, hemen açtı şükrü subay bir subay duruyordu karşısında ….. Merhaba Şükrü Bey…diye söze girdi hemen, ..ve devam etti….. ….Siz ki iki güzide insan! ….Türkiye Cumhuriyetinin ve türk milletinin! ….Huzur ve refahı için bir evlat yetiştirdiniz! ….Onu göreve gönderdiniz Türk silahlı kuvvetlerine teslim ettiniz! ….Biz bundan dolayıdır ki, Ordumuz adına sizlere müteşekkiriz! ….Fakat şu da bir gerçek ki Türkiye Cumhuriyetine uzanan, ….Menfur eller bazı dış güçler ve ise huzursuzluk yapmaktadırlar! ….Türkiye Cumhuriyet..Türk Millleti adına Vatan Bayrak uğruna! ….Oğlunuz Cemal sıcak bir çatışmada ŞEHiT düşmüştür! ….Türkiye Devleti..Türk Milleti…Türk Odusu ve kendi şahsım adına! ….Sizlere başsağlığı dilerim efendim! Der demez ardından yığılıp kaldı zülfiye hanım! Ooooffff…..Oooff….Gitmişti şüprü! .... Bitmişti şükrü! .... Nede olsa tek oğuldu cemal….Toparlandı birden ve, ….VATAN SAĞOLSUN KOMUTANIM…..deyip vedalaştılar… Zaten radyolar ara ara ajans giriyorlardı bir huzursuzluk da vardı şükrünün içinde, Hava yine karartılı bulutlarsa yağmura gebeydi sanki, şükrünün aklına Cemalin doğumu geliverdi bir an O yağmurlarda ıslanışı çamurlarda yuvarlanışı, Gözünde canlandı birden…. işte tam öyle bir gündü yine, hava değildi aslında sadece öyle olan, O yüreklerde aynısıydı….yüreklerdi kararan…yüreklerdeki bulutlardı yağmura duran…Ciğerlerdi O fırtınalar koparan…O mahsun bakışlı gözlerdi şimşekler çakan…..Aaaahhh…..Aaahh…. Ya ayşe gelin ne haldeydi….ya onun henüz yaşını yeni dolduran umudu ne haldeydi peki? Haykırıp yas bile edemedi orta yerde ayşe gelin, için için yiyip bitirmekteydi kendini… Umut dersen anasından beter, çığlık atmaktaydı çocukcağız, her yeri parçalarcasına….. Yer gök dolmuş tüm millet avluda toplanmıştı, cemalin naaşı beklenmekteydi, Ne edecekti şimdi O anne babasıyla ayşe gelin birde umut! .......sorma gitsin…. Çok geçmeden bir araba göründü ötelerden, üstü al bayrakla örtülü gözleri almaktaydı onun kızıllığı……Araba avluya girdiğinde cemalin bayrağa sarılı tabutu ve tabutun önünde büyükce bir resimi durmaktaydı….. Dayan yayanabilirsen,! …….Katlan hadi katlanabilirsen! ….Hadi sabret edebilirsen! …. Dayan babası şükrü dayan! .... Dayan anası zülfiye dayan! .... Dayan hayatı kararan Ayşe gelin bari sen dayan….! ! ! Sen olsa dayan! ...Sen olsa katlan ayşe gelin katlan! ...Katlan! ....Katlan! ! ! Yumruk yap ellerini! ...... ısır bileklerini! ..... ısır! ..... ısır! ..... ısırda mahsun olma Sil O kan çanağı olmuş gözlerini! ..... Sil ne olur sil O kan çanağı olmuş gözlerini! ..... Silde dik dur ….dikdur! ...durabilirsen …..dayanabilirsen tabii! ..... Tutunabilirsen tabii! ... Dayanabilir vede tutunabilirsen tabii! ..... YA umut! ….umut ise anacığının kucağında! Ooooffff…..Ooofff! ! ! Babasının umudu! ........Cemalin umudu! .... Geleceğin umudu! .... bir tarafta! Bir yanda ise Türkün umudu! ....Türkiyenin Türkiyelinin umudu… ise bayrağa sarılı… Öbür tarafta duruyordu….ne gündü ya rabbi! …Ey Allahım bu nasıl bir gündü! ..... Söyleyin nasıl bir gündür! ....Nasıl….Nasıl…Nasıl! Dualarla cemal son yolculuğuna uğurlanırken bir yandan da hep bir ağızdan…. Şu nidalar yükseliyordu….Semalara topluca….. ŞEHiT LER ÖL MEZ…VATAN BÖLÜNMEZ! .... ŞEHiT LER ÖL MEZ… VATAN BÖLÜNMEZ! .... Anadolu bir şehit daha vermişti…bir can daha öylece kaymış…..kayıpda gitmişti yine…. Binlere biri daha eklenmişti….Kapadokya diyarından…..avanostan…onun Güllüce köyünden… …Ya karadenizden kaç şehit verilmişti? ......Ya Trakyadan? ......YA Egeden….YA Doğuyla…… Onun güney doğusundan? ? ? ......kaçı gitmişti peki kaçı? ? ? .... sayanımız varmı! ..... Sayanımız varmı! .... Söyleyin sayanımız varmı! ......Söyleyin hadi varmı? .....Varmı? ….Varmı? ... Ne yürekler davlandı ve davlanıyor! .... Samsun – Ordu’ da! .......Zonguldak’ la - Bolu’da…Ne ocaklar sönüyor…Denizli’ yle - Aydın’ da Kimileri öksüz kalıyor… Mersin’ le – Adana’ da Bazısı var dul bırakılıyor….Şemdinli – Şırnak’ ta Analar’ sa ağıtlar yakmakta …O Kars ile Ardahan’ da…..Boyunlar bükülü! Yürekler hüzünlü…. Dersim, Tunceli’ de…Bingöl’ de vede Diyarbakır’ da….Babalar’ sa yürekleri yanıp için için ağlamakta ….. Van’ da …Hakkari’ de…..Mardin…Antep’ le Maraş’ da! ! ! Güneş bir başka sevinçle doğsun artık ne olur benim vatanımın kubbesine! …. Benim Memleketimin göklerine! .......benim Diyarımın üzerine! ….. Benim Yurdumun semalarına! …..Ne olur! .....Ne olur! ... Kubbesine! Göklerine! Semalarına! … Hadi yeter artık …. Ne olur! .....Yetti yeti artık…. Ne olur! ......Ne olur çıkıp dur denilsin dur! ... Ne olur! ... Ne olur! ... Rize - Çayeli bizden! ....Hakkari – Şemdinli ile Isparta – Denizli bizim yüreğimizden! .... izmirle – Sakarya…..Elazığ Muş ile Malatya içimizden! ....Kürdü Lazı Çerkezi bizden! ...... Efesi - Manavıyla Pomağı bizim yüreğimizden! ....Alevisi – Sünnisi…Hırıstiyanla - Ateisti Yahudisi herbiri ülkemin cemaatinden! ...... Vatanımın...Ülkemin….Milletimin…..Ulusumun…… Hepisi….Herbiri….Heryeri….Her Karışı……Benim….Bizim….Bizlerin Türkiyelimin! ! ! ..... TÜRKiYE CUMHURiYETi’ nin! ……… TÜRKiYE CUMHURiYETi’ nin! ! ! …. ……işte böyle haykırıyor öyle söylüyordu, cemali son yolculuğunda uğurlayan yüreklerden gelen sesler…….ve böylece cemal de bu dünyadan bedenen göçüp gidiyor, ardında bağrı yanık Ana babayla herşeyiyle sevdasını bile doyasıya yaşayamadığı kadınla birde UMUT bırakıyordu.. Huzura….. Mutluluğa….. Barışa…...Geleceğe……vede kendisinin doya doya kana kana-Yaşayamadığı tüm yarınlara….Yeryüzündeki tüm insanlığa….. ….ve bir ağıt kopmaktaydı ayşe gelinin yüreğinin derinliklerinden! Sabır Tükenmişti! ….Sükunet bitmişti! …….Yok köylük yerdir…Yok şöyle böyledir! ..... Umurunda bile değildi….Ateş ona düşmüştü….Alev olmuş……Köz olmuş onu yakmaktaydı! ! ! Artık direnci kalmamış…..O bütün olup bitene bir isyan misaliydi sanki….Onun yüreğinden dökülenleri……şöyle seslenmekteydi: CEMALIM CEMALIM….ALGIN CEMALIM……AL GANLAR iÇiNDE GALDIN CEMALIM…! ! ! (……Cemalım Türküsü! ………… Cemalım Türküsü! ………… Cemalım Türküsü! …..) Biz Sadece yüreğimizden gelenleri içimizdeki duyguları kalem vasıtasiyle kağıda döküp Dile getirdik…..genelde yazılarımın gerek başında ve gerekse sonunda uzunca yazılar yazan birisi olarak kınalı kuzu CEMAL’in öyküsünün ardından hiç bir yorum yazmayıp Tüm yorumu sizlere bırakıyorum….yazımda yeterince yorum yaptım zaten daha ne yapayım ki yazıp paylaşmak bizden yorum ise sizlerin yüce zat-ı Alinizden…..neyse Bilemiyorum gelecek sefer belki ege de ……Mustafayla – Gönülde veya Doğuda Güneydoğuda Şehmuzla – Zeynodayız….Kimbilir bellimi olur bakarsınız belkide Karadenizdeki Pazarcı Nine ye uğrarız……Yeni Bir Öykümüzde buluşuncaya değin….. Hadi Şimdilik HOŞÇAKALIN’ ınız……Sevgilerle! Yazıp – Tasarlayıp – Hazırlayan: Ramazan Kocapınar Tüm yapitlarimiz icin web adresimiz: http://www.gizemlikartal.tr.gg
Ramazan Kocapınar
Yöre Yöre Türkiye - 1 - (Karadeniz)
Merhaba Sevgili Dostlar! Evet yine bambaşka bir formatla karşınızdayız, her ne kadar şiirlerimizden sonra bir kaç adet, manilerle sizlere seslenmeye çalışdıysak da, bu ilki olan yeni düzenlememizle…YÖRE YÖRE TÜRKiYE diyoruz bu seferde Anadolumuzun çeşitli yörelerinden kimi zaman Oranın lehcesiyle bir türkü bazende, Trakyadan (Yürük ismet – Kör Satılmış – sümsük ısmayıl, Hüsmen emmi- kezban kızlı) bir öykü ile çıkacağız karşınıza….Egeden mustafayla gönülü anlatan bir yaşam kesiti…Orta (ic) anadoludan bir kınalı kuzu cemal ile gelin ayşe hikayesi….Doğu Güneydoğudan ise (Şehmuz - Zeynoyu) onların iç kavuran bir sevda masalıyla, yine Batı karadenizden hemde GiZEMLiKARTAL’ın kendi öz yaşamından BiR PAZARCI NiNE ile bir şeyler bulacaksınız orada ondan olan... Yurdun dört köşesinden merhaba diyeceğiz sizlere elimizden geldiğince tıpkı ömer seyffetin' inkiler gibi fakat tek fark bunları yazan ise GiZEMLiKARTAL’ ın ta kendisi hemde oraların dili vede lehcesiyle…… ilk yapıtımız Karadenizden nede olsa serde karadenizlilik var hani buyurun: …ve Dostlar! Nisan – Mayıs gelmişdi, bir ilk bahardı yine doğu karadenizde, Yayla zamanı şimdilerde, tüm davarlar otlaklara yayılmış, Bir esintidir tuttu rüzgar vardı, anzerle ayderin tepelerinde, Doğa birden hertarafda yeşilliklerini giymişti yine…. Taa Samsun’dan – Artvine….. Dursun Fadime yi bir gördü fakat pir gördü vesselam, Oracıkda vuruldu hemen…ve O an seslenip dile geldi, Bir Karadeniz ezgisi türküsü edasıyla sanki Fadimeye! Yayladaki Sevdalı diye O niyetle şimdi buyurun dizelerimize, .................YÖRE YÖRE TÜRKiYE – 1 - (Karadeniz) Karadeniz lehceli yazılım:.....................Düz Türkce Yazılım: Yayladaçi Sevdalu! ...............................Yayladaki Sevdalı! 1.............................................................1 OOOOYYYiii.....! ....................................OOOOYYY…! Çigdum rüza yaylasuna,.......................Çıktım rize yaylasına, Gurbanum havasina,.............................Kurbanım havasına, Çönlum rüza yaylasüna,........................Gönlüm rize yaylasında, Yeşilu, bozçiruna…................................Yeşili, bozkırında… 2..............................................................2 OOOOYYYiii.....! .....................................OOOOYYY…! Bir yar sevdum oriya da,.......................Bir yar sevdim oradan da, Rüzanun ortasina,..................................Rizenin ortasından, Sevdalum saydim oni da,.....................Sevdalım sandım onu da, Hançer vurdi bağrima….......................Hançer vurdu bağrımdan… 3...............................................................3 OOOOYYYiii.....! ....................................OOOOYYY…! Bir yanda tabancasida,.........................Bir yanda tabancası da, Diğeru çemençesu,...............................Diğeri kemençesi, Oyle bir cuzal sevdum da,.....................Öyle bir güzel sevdim de, Cittu canum yarusi….............................Gitti canımın yarısı… 4...............................................................4 OOOOYYYiii.....! .....................................OOOOYYY…! Bir yar sedum rüzali da,.........................Bir yar sevdim rizeli de, Cözlari var surmali,................................Gözleri var sürmeli, Yagdi yandurdi benu da,........................Yaktı yandırdı beni de, Acitayu sozlari….....................................Acıtıyor sözleri… 5...............................................................5 OOOOYYYiii.....! .....................................OOOOYYY…! Vardum rüza aşşağu da,.......................Vardım rizeye aşağı da, Hamsi paluk tutmağa,............................Hamsi balığı tutmaya, Paktum çemençe çalayi,.......................Baktım kemençe çalıyor, Paşladum oynamağa….........................Başladım oynamaya… 6................................................................6 OOOOYYYiii.....! ......................................OOOOYYY…! Yeşul yeşul durayi da,.............................Yeşil yeşil duruyorda, O çayun yapraklaru,................................O çayın yaprakları, Penu hepdan biturdi da,.........................Beni hepten bitirdi de, O yarun pakuşlaru…...............................O yarin bakışları… 7.................................................................7 OOOOYYYiii.....! ........................................OOOOYYY…! Şirul şirul akayü da,...................................Şırıl şırıl akıyor da, O çayeli deresu,........................................O çayeli deresi, Tünyalara deyuşmam da,.........................Dünyalara değişmem de O yar canum yarisu…...............................O yar canım yarısı… 8...................................................................8 OOOOYYYiii.....! .........................................OOOOYYY…! Tüşdum şimdu yollara da,.........................Düştüm şimdi yollara da, Rüza - artvün arasi,....................................Rize - artvin arası, O yar piraktüda penda,..............................O yar bıraktıda bende, Derun yurak yarasi….................................Derin yürek yarası… 9....................................................................9 OOOOYYYiii.....! .........................................OOOOYYY…! Karadenuz uşşağiyum,............................. Karadeniz uşağıyım, Hem çalar hem oynarum,..........................Hem çalar hem oynarım, Varmu onin cibusuda,................................Varmı onun gibiside, Bir paşkadur horanum…...........................Bir başkadır horonum… 10..................................................................10 OOOOYYYiii.....! ...........................................OOOOYYY…! Cel yayliya yayliya da,.................................Gel yaylaya yaylaya da, El ela tutuşalum,...........................................El ele tutuşalım, Alem ne dersa desun da,............................Alem ne derse desin de, Piz yüna buluşalum…...................................Biz yine buluşalım… 11...................................................................11 OOOOYYYiii.....! ............................................OOOOYYY…! Sevdüm seni dedumdi da,...........................Sevdim seni dedimdi de, Once hee dedi bağa,....................................Önce hee dedi bana, Birden anasin cördu da,...............................Birden anasını gördüde, Sirtuni döndi bağa.........................................Sırtını döndü bana… Birden babasin cördu da,.............................Birden babasını gördüde Su katti pişmüş aşa.......................................Su kattı pişmiş aşa… 12...................................................................12 OOOOYYYiii.....! ...........................................OOOOYYY…! Davar saldum yayliya da,........................... Davar saldım yayla yada, Çimenu otlamiya,.........................................Çimeni otlamaya, Cönlum oriya galdu da,...............................Aklım orada kaldı da, Yayladaci sevdaya…...................................Yayladaki sevda da… Yayladaci (Anzerdecu) sevdaya…! YAYLADAKi (ANZER’ deki) SEVDA DA! Yayladaci (Ayderdecu) sevdaya…! YAYLADAKi (AYDER’ deki) SEVDA DA! ….............ANZER’ deki Sevdaya…AYDER’ deki Sevda ya…! Evet Sevcilu Dostlarum sizlere pu yapitu…Ooooo…Oooo Pardon pardon…Önce bir dilimizi düzeltelim hele… …ve evet sevgili dostlar sizlere bu yapıtı karadeniz şivesiyle hazırladık… Bizzat kendimiz öyle yazıp öyle yorumladık, kimbilir yarın belki iç anadolu belki trakya belki de akdeniz egedeyiz…yani sizdeyiz sizinleyiz siz hangisindesiniz? Ve yine bizden SELAM olsun! ….ANZER’ deki Sevdaya…AYDER’ deki Sevda ya Taa..Samsundan Artvine oralardaki tüm sevdalara Oraların doğasında tabiatında yaşanan bütün aşklara! Kimbilir bimem kaçınızı bir anda hemencecik alıp da Götürüverdik oralara..O acı tatlısıyla yaşanmış anılarla Hatıralara vede daha nice oralarda yaşanacak olanlara! Sevgiyle Kalın Hepiniz daha nice güzelliklerde buluşmak umuduyla! YAZAN – DÜZENLEYEN – TASARLAYIP HAZIRLAYAN: Gizemlikartal….Ramazan Kocapınar Bu Yazının mp3 LiNKi: http://www.box.net/shared/lth6wwahwg Bu Yazının video LiNKi: http://www.myvideo.de/watch/4588969/Yoere_Yoere_Tuerkiye_Karadeniz
Ramazan Kocapinar
Yöre Yöre Türkiye – 3 – (Orta Anadolu Kinali Kuzu) Hikaye - Öykü
Merhaba Sevgili Dostlar Bu öykü Hikayemiz: ŞEHiDiN ÖYKÜSÜ - KINALI KUZU CEMAL – 1 – (mp3 lü SESLi ÖYKÜ) ......ve ŞEHiDiN ÖYKÜSÜ - KINALI KUZU CEMAL – 2 – (mp3 lü SESLi ÖYKÜ) olarak 2 ayrı parça halinde bizzat kendi sesli anlatımımız mp3 formatında olmakla birlikde yazılı olarak da Paylaşıma sunulmuştur önemle duyurulur! Ve… YÖRE YÖRE TÜRKiYE – 3 – (Orta anadolu) Adlı yeni yazı dizimiz hikayemiz öykümüzle sizlerle beraberiz nerelerdemiyiz bu sefer…. başlığından da anlaşılacağı gibi Orta anadolu da tabii ki….. kapadokya diyarı avanosun güllüce köyüne götüreceğiz sizlere…… kınalı kuzuya CEMAL’ e Ayşe kıza, kel şükrüye, zülfiye hanıma ve ve en önemlisi Umuta gidiyoruz dostlar umuta cemal ile ayşe kızın ayşe gelinin gözbebeklerine, geleceğine yarınlarına onlara götürüyoruz sizleri onların yarınlarına….neyse Neyse dostlar fazlada uzatmadan hadi bir an evvel başlayalım O bizi biz den alıp bir yerlere götürecek, sanki kendimizden bir şeylerin bulunduğu anadolunun değerleri ve onun duygularıyla yoğrulmuş benliğimizden her birimizin kendisinden bir öykü bu.. YÖRE YÖRE TÜRKiYE – 3 – (Orta anadolu) Karlarla kaplıydı O kapadokya diyarı, avanos yöresinin güllüce köyü, Her taraf ise beyaza bürünmüş, kurt iniltileri gelmekteydi tepelerden, insanı ürpertircesine, soğuk bir hava, sanki geceyi andıran karanlıklar içerisindeydi heryer, çalınıp söylenmekteydi bozlaklar, ayrı bir renk katmaktaydı O yörelere neşet ustanın türküleri, O güzelim anadolunun içten bir o kadar da yanık okunan ezgileri…. Dedik ya hani her yer karartı içinde diye, çok geçmeden kulakları çınlatırcasına bir gök gürültüsü, ardından da gökyüzü boşalırcasına bir yağmur, sel götürmekteydi sanki heryeri…ve ansızın bu sessizliği bozan bir nara duyuluyordu ötelerden… ….Oğlum oldu! ...Oğlum oldu! ... Benim de bir Oğlum oldu…! ! ! Kel şükrünün sesiydi bu, karısının da karnı burnundaydı zati. ha doğurdu, ha doğuracak, O sele çamura aldırış bile etmeden yerlerde yuvarlanıyordu şükrü sevincinden…Böyle bir şiddetli havada bir nüfus daha kazandı güllüce köyü, bir can daha girivermişdi bedene selam demişti yeryüzüne yarınlara ve geleceğe, hayırdır inşaallah deyip duruyordu herkes, bu hava bu vahametle, birde bu çocuğun doğuşu her neyin nesiyse diye… Ve adını cemal koymuştu şükrü oğlanın, günler aylar geçmiş cemal büyüyüp okul çağına gelmişti bile….Birde ayşe kız vardı cemalden birkaç gün sonrasında doğan, O da yosun halilin kızıydı, güzel mi güzel, şirin mi şirin, dünya tatlısı bir şeydi işte…Cemal çocukluk günlerini çember çevirip çelik oynamakla yaşaya dursun, ayşe kızında bez bebekleri vardı, meşhurdur kapadokya yöresinin bez bebekleri, bez bebek dediysek de öyle ahım şahım bir şeyde değil hani, bir kaç çaputu birleştirip, öylece oyalanmaktı kendince ayşe kızın ki, ……. Günlerden bir gün yine bir bayram arifesiydi, kasabaya inmişti kel şükrü yanında da cemal, O sergi senin bu tezgah benimderken,sergilerin birinin önünde durup öylece kalakalmışdı cemal, çivilenip taş kesilmişdi olduğu yerde, bebekleri görmüştü allı yeşilli, o cicimsi şeyleri, …hani..hani dedi içinden ah bir babama aldırabilsem bunlardan birini diye geçirdi içinden… ..ve babasının sesiyle irkildi aniden, …Ne ediyon gel hele dedi kel şükrü, cemal gözü dikmişti bir kere o bez bebeklere… Alıp ayşe kıza hediye edecekti birini, bayram öncesi…. ……Şunlardan buba! ...ben şunlardan istiyem… …….Len dellendinmi çelik çomak dururken bez bebek de nene gerek! ... imkanı yok olduğ yerden kıpırdamıyordu bile cemal, ne yapsın şükrü bir bez bebek aldı sonunda….sonra köye döndüler, cemal hemen ayşe kızın avlusunda aldı soluğu, bebeği arkasına saklamış dik dik ayşe kızı süzmekteydi, ayşe dönüp koşarak cemalin yanına geldi, cemal geldinmi dedi, aniden ellerini kaldırıp bak dedi o an cemal, sana ne aldım,…. …Aaaaa! Bez bebek hemde benimkilerden güzel, …Hadi gel oynayalım! deyip sonra oyuna daldılar,….. Cemali merak edip durmaktaydı anacığı zülfiye hanım ….kınalı kuzum…kınalı kuzum… nerededir acaba nerede kaldı deyip durmaktaydı habire…..çok geçmeden kocası şükrü geldi eve, cemali beyine sordu hemen nerede diye… ….Ne bileyim ben kasabada dellenip durdu zati bez bebek…bez bebek diye…. şükrünün bu sözlerini duyan zülfiye hanımın yüreğine bir parcacık su serpilmiş, ayşe kıza gittiğini anlamıştı, nede olsa tek evladıydı cemal…..ve derin bir oooohhh… çekmişti içinden,…… Günler gectikce geçiyor aylar yıllar tükeniyordu, artık etrafta pek duymayan da kalmamış gibiydi cemal ile ayşe kızın sevdasını, ve bir aksam allahın emri deyip istenildidi ayşe kız, ve çok geçmeden sözlenip evlendiler cemal ile ayse kız, ve günler aylar sonra mürüvetini gördüler evliliklerinin bir oğulları olmuştu…. …Adı umut olsun! ...dedi cemal …umut olsun! ...Gelecek olsun! ...Yarınlar olsun! …..saf olsun! ...Temiz olsun! .... ….Çocuk gibi olsun! ….Tıpkı çocuk gibi kendi gibi! ….Yaşam gibi saf! …Hayat gibi berrak! ….ve umut koydular adını, aradan henüz fazlada vakit geçmedi. O gün gelmiş, Vatan borcunu ödeyecekti cemal….duyar duymaz kınaya sarıldı zülfiye hanım…. …..Ben dedi oğul yıllardır bu günü bekledim! …..Yıllarca neden sana KINALI KUZUM diye seslenişimi anladınmı şimdi! Kınayı çalmıştı kınalı kuzu cemaline…Şükür mevlam dedi mürüvetini gösterip çocuk da verdin, hele birde hayırlısıyla şu görevini de yapsında sağ salim daha ne dileyeyimki yaradan dan diye söylendi anacığı,, cemali uğurladılar hayırlısıyla, dualarla halaylarla, 3 aylık acemilik dönemi sonun da komando olmuştu cemal…yakışıyordu da hani, heybetli cüsseli çakı gibi delikanlıydı maaşallah….ve tayini çıktı cemalin karmakarışik olan bögeden bir yerlere, günler aylar bir birini kovalıyor mektuplaşıp telefonlaşılıyordu… …..Ana dedi son telefonunda, …..Sen üzülme anacığım bak şunun şurasında ne kaldiki zaten tamı tamına 2 ay 18 gün, …..iyiyim ana beni merak edipde kahretip durma kendini, ..ve aradan 3 gün geçmişti, zaman ise sabahın 4’ ü itler havlayıp durmaktaydı, evin önünde bir cip durdu, perde aralığından bir göz attı şükrü cipin ışının tuttuğu yerden başkaca bir yerde görünmüyordu zaten, 2 kişi sezebildi resmi giyimli ve birde muhtar vardı yanlarinda…. Kapı tıkladı az sonra, hemen açtı şükrü subay bir subay duruyordu karşısında ….. Merhaba Şükrü Bey…diye söze girdi hemen, ..ve devam etti….. ….Siz ki iki güzide insan! ….Türkiye Cumhuriyetinin ve türk milletinin! ….Huzur ve refahı için bir evlat yetiştirdiniz! ….Onu göreve gönderdiniz Türk silahlı kuvvetlerine teslim ettiniz! ….Biz bundan dolayıdır ki, Ordumuz adına sizlere müteşekkiriz! ….Fakat şu da bir gerçek ki Türkiye Cumhuriyetine uzanan, ….Menfur eller bazı dış güçler ve ise huzursuzluk yapmaktadırlar! ….Türkiye Cumhuriyet..Türk Millleti adına Vatan Bayrak uğruna! ….Oğlunuz Cemal sıcak bir çatışmada ŞEHiT düşmüştür! ….Türkiye Devleti..Türk Milleti…Türk Odusu ve kendi şahsım adına! ….Sizlere başsağlığı dilerim efendim! Der demez ardından yığılıp kaldı zülfiye hanım! Ooooffff…..Oooff….Gitmişti şüprü! .... Bitmişti şükrü! .... Nede olsa tek oğuldu cemal….Toparlandı birden ve, ….VATAN SAĞOLSUN KOMUTANIM…..deyip vedalaştılar… Zaten radyolar ara ara ajans giriyorlardı bir huzursuzluk da vardı şükrünün içinde, Hava yine karartılı bulutlarsa yağmura gebeydi sanki, şükrünün aklına Cemalin doğumu geliverdi bir an O yağmurlarda ıslanışı çamurlarda yuvarlanışı, Gözünde canlandı birden…. işte tam öyle bir gündü yine, hava değildi aslında sadece öyle olan, O yüreklerde aynısıydı….yüreklerdi kararan…yüreklerdeki bulutlardı yağmura duran…Ciğerlerdi O fırtınalar koparan…O mahsun bakışlı gözlerdi şimşekler çakan…..Aaaahhh…..Aaahh…. Ya ayşe gelin ne haldeydi….ya onun henüz yaşını yeni dolduran umudu ne haldeydi peki? Haykırıp yas bile edemedi orta yerde ayşe gelin, için için yiyip bitirmekteydi kendini… Umut dersen anasından beter, çığlık atmaktaydı çocukcağız, her yeri parçalarcasına….. Yer gök dolmuş tüm millet avluda toplanmıştı, cemalin naaşı beklenmekteydi, Ne edecekti şimdi O anne babasıyla ayşe gelin birde umut! .......sorma gitsin…. Çok geçmeden bir araba göründü ötelerden, üstü al bayrakla örtülü gözleri almaktaydı onun kızıllığı……Araba avluya girdiğinde cemalin bayrağa sarılı tabutu ve tabutun önünde büyükce bir resimi durmaktaydı….. Dayan yayanabilirsen,! …….Katlan hadi katlanabilirsen! ….Hadi sabret edebilirsen! …. Dayan babası şükrü dayan! .... Dayan anası zülfiye dayan! .... Dayan hayatı kararan Ayşe gelin bari sen dayan….! ! ! Sen olsa dayan! ...Sen olsa katlan ayşe gelin katlan! ...Katlan! ....Katlan! ! ! Yumruk yap ellerini! ...... ısır bileklerini! ..... ısır! ..... ısır! ..... ısırda mahsun olma Sil O kan çanağı olmuş gözlerini! ..... Sil ne olur sil O kan çanağı olmuş gözlerini! ..... Silde dik dur ….dikdur! ...durabilirsen …..dayanabilirsen tabii! ..... Tutunabilirsen tabii! ... Dayanabilir vede tutunabilirsen tabii! ..... YA umut! ….umut ise anacığının kucağında! Ooooffff…..Ooofff! ! ! Babasının umudu! ........Cemalin umudu! .... Geleceğin umudu! .... bir tarafta! Bir yanda ise Türkün umudu! ....Türkiyenin Türkiyelinin umudu… ise bayrağa sarılı… Öbür tarafta duruyordu….ne gündü ya rabbi! …Ey Allahım bu nasıl bir gündü! ..... Söyleyin nasıl bir gündür! ....Nasıl….Nasıl…Nasıl! Dualarla cemal son yolculuğuna uğurlanırken bir yandan da hep bir ağızdan…. Şu nidalar yükseliyordu….Semalara topluca….. ŞEHiT LER ÖL MEZ…VATAN BÖLÜNMEZ! .... ŞEHiT LER ÖL MEZ… VATAN BÖLÜNMEZ! .... Anadolu bir şehit daha vermişti…bir can daha öylece kaymış…..kayıpda gitmişti yine…. Binlere biri daha eklenmişti….Kapadokya diyarından…..avanostan…onun Güllüce köyünden… …Ya karadenizden kaç şehit verilmişti? ......Ya Trakyadan? ......YA Egeden….YA Doğuyla…… Onun güney doğusundan? ? ? ......kaçı gitmişti peki kaçı? ? ? .... sayanımız varmı! ..... Sayanımız varmı! .... Söyleyin sayanımız varmı! ......Söyleyin hadi varmı? .....Varmı? ….Varmı? ... Ne yürekler davlandı ve davlanıyor! .... Samsun – Ordu’ da! .......Zonguldak’ la - Bolu’da…Ne ocaklar sönüyor…Denizli’ yle - Aydın’ da Kimileri öksüz kalıyor… Mersin’ le – Adana’ da Bazısı var dul bırakılıyor….Şemdinli – Şırnak’ ta Analar’ sa ağıtlar yakmakta …O Kars ile Ardahan’ da…..Boyunlar bükülü! Yürekler hüzünlü…. Dersim, Tunceli’ de…Bingöl’ de vede Diyarbakır’ da….Babalar’ sa yürekleri yanıp için için ağlamakta ….. Van’ da …Hakkari’ de…..Mardin…Antep’ le Maraş’ da! ! ! Güneş bir başka sevinçle doğsun artık ne olur benim vatanımın kubbesine! …. Benim Memleketimin göklerine! .......benim Diyarımın üzerine! ….. Benim Yurdumun semalarına! …..Ne olur! .....Ne olur! ... Kubbesine! Göklerine! Semalarına! … Hadi yeter artık …. Ne olur! .....Yetti yeti artık…. Ne olur! ......Ne olur çıkıp dur denilsin dur! ... Ne olur! ... Ne olur! ... Rize - Çayeli bizden! ....Hakkari – Şemdinli ile Isparta – Denizli bizim yüreğimizden! .... izmirle – Sakarya…..Elazığ Muş ile Malatya içimizden! ....Kürdü Lazı Çerkezi bizden! ...... Efesi - Manavıyla Pomağı bizim yüreğimizden! ....Alevisi – Sünnisi…Hırıstiyanla - Ateisti Yahudisi herbiri ülkemin cemaatinden! ...... Vatanımın...Ülkemin….Milletimin…..Ulusumun…… Hepisi….Herbiri….Heryeri….Her Karışı……Benim….Bizim….Bizlerin Türkiyelimin! ! ! ..... TÜRKiYE CUMHURiYETi’ nin! ……… TÜRKiYE CUMHURiYETi’ nin! ! ! …. ……işte böyle haykırıyor öyle söylüyordu, cemali son yolculuğunda uğurlayan yüreklerden gelen sesler…….ve böylece cemal de bu dünyadan bedenen göçüp gidiyor, ardında bağrı yanık Ana babayla herşeyiyle sevdasını bile doyasıya yaşayamadığı kadınla birde UMUT bırakıyordu.. Huzura….. Mutluluğa….. Barışa…...Geleceğe……vede kendisinin doya doya kana kana-Yaşayamadığı tüm yarınlara….Yeryüzündeki tüm insanlığa….. ….ve bir ağıt kopmaktaydı ayşe gelinin yüreğinin derinliklerinden! Sabır Tükenmişti! ….Sükunet bitmişti! …….Yok köylük yerdir…Yok şöyle böyledir! ..... Umurunda bile değildi….Ateş ona düşmüştü….Alev olmuş……Köz olmuş onu yakmaktaydı! ! ! Artık direnci kalmamış…..O bütün olup bitene bir isyan misaliydi sanki….Onun yüreğinden dökülenleri……şöyle seslenmekteydi: CEMALIM CEMALIM….ALGIN CEMALIM……AL GANLAR iÇiNDE GALDIN CEMALIM…! ! ! (……Cemalım Türküsü! ………… Cemalım Türküsü! ………… Cemalım Türküsü! …..) Biz Sadece yüreğimizden gelenleri içimizdeki duyguları kalem vasıtasiyle kağıda döküp Dile getirdik…..genelde yazılarımın gerek başında ve gerekse sonunda uzunca yazılar yazan birisi olarak kınalı kuzu CEMAL’in öyküsünün ardından hiç bir yorum yazmayıp Tüm yorumu sizlere bırakıyorum….yazımda yeterince yorum yaptım zaten daha ne yapayım ki yazıp paylaşmak bizden yorum ise sizlerin yüce zat-ı Alinizden…..neyse Bilemiyorum gelecek sefer belki ege de ……Mustafayla – Gönülde veya Doğuda Güneydoğuda Şehmuzla – Zeynodayız….Kimbilir bellimi olur bakarsınız belkide Karadenizdeki Pazarcı Nine ye uğrarız……Yeni Bir Öykümüzde buluşuncaya değin….. Hadi Şimdilik HOŞÇAKALIN’ ınız……Sevgilerle! Yazıp – Tasarlayıp – Hazırlayan: Ramazan Kocapınar Tüm yapitlarimiz icin web adresimiz: http://www.gizemlikartal.tr.gg
Kâzım Özgür
Yöremizde Âşık Ozan Ytişir
Yöremizde âşık ozan yetişir, Eserleri beste beste okunur. Küçük yaşta sazla sözle atışır, Şiirleri deste deste okunur. Hakk yolunda ilham alıp dolmuşlar; Usta çırak birbirini bulmuşlar. O çevrenin sevgilisi olmuşlar, Acı çeker hasta hasta okunur. Mağduru mahzunu görür gözleri, Hürmet saygı dolu hepten sözleri Kibarlıkla yükümlüdür özleri.. Sıra ile posta posa okunur. Duyuluyor gün geçtikçe ünleri, Aşkın pınarında yunmuş elleri, Bal şerbeti olmuş söyler dilleri Hüzünlenir yasta yasta okunur. Yüce Rabbim âşık etmiş bunları; Kâzım Özgür çok seviyor onları. Aşirette mamur olsun sonları. Çırakları usta usta okunur. { Kâzım Özgür 02-Kasım-2005}
Mustafa Duyar
Yöreden Yöreye Tadına Doyum Olmaz
Yorulmayı bilmeden Türkiye yi de gezin, Meyvelerini yiyip güzellikler görün. Görmüş olduğun halin resimlerini çizin,...TR Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün Adana kebabını yiyen insan doymuyor, Öyle yiyişi var ki denen sesi duymuyor, Yola cıkan yolcular götürmezse olmuyor. Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Adıyaman usulu yapılan çiğ köftesi, O Katıla gıdası şaşırtandır herkesi, İri iri yenilir köftelerin tanesi, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Afyon un kaymakları sofralara konulur, Misafir gelenlere ikramları sunulur, Süper olan markette satışları sunulur. Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Güzelim amasyanın elmalarından yedim, Tatlarına doymayıp tekrarını özledim, Arzığıma aldığım elmaları gizledim, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Ankara yurdumuzu tanıtandırsun başkenti, Ulusuyla anılan merkezi olan kenti, Bakanlıklar yurdu söylenendir benti. Yurttaşımla tanışıp devranlarıni s Antalya nın pilajı gören göze ünlüdür, Güneşi yakar teni yanığı bugünlüdür, Kumsalları farklıdır adlarıyla yönlüdür, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Aydın bağ bahcesinde verimlidir incirler, Birbirine bağlıdır zannettim ki zinçirler, Yapılan hoşaflarını sofralarda içerler, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Balıkesir yöresi narlarıyla tanınır, Tadına tatmak için alınanlar sınanır, Unutulmayan olup damaklarda sanınır, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Selvan adında helva bileçikte yapılan, Konulan tabaklardan yiyenlerce kapılan, Çok lezzetli olurlar yenilenden sanılan, Yuttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Bolu ili yolunda molası tepe üstü, Dinlenmeye giren arabanın sesi sustü, Uykusu gelen yolcunun gözleri büzüştü, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Yeşil bursa ilinin kestaneden şekeri, Ulu dağına cıkmaya kalmaz dizimin feri, Evliyalar tanıtır bu şirin güzel yeri, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Çanakkale uğruna neferler şehit oldu, Şehiti gören gözler gözyaşıyla boğuldu, Savaşa katılanın gönlü huzurla doldu, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Çorum leblebisini yemeyenler kalmasın, Tadına doyan insanlar başkasından almasın, Kendi yiyip bitirsin başkasına salmasın, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Diyarbakır ilinin kadayıfı tanınır, Şerbetiyle tatlanır hediyelik alınır, Bayramlarda daima ikramlığı alınır, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Edirnenin peyniri beslenmeye yenilir, Tatı damakta kalıp yenildilçe yenilir, Hediye olsun diye dostlarada verilir, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Erzincan sofrasında tulum peyniri yenir. Peynirler içinden tatları da denenir, Yediğiniz az gelip daha yokmudur denir, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Erzurum un oltu taşı nakış nakış işlenir, Hediyelik yapılıp vitvinleri süslenir, Tesbih taşlar üstleri nakış nakış işleniri Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Eskişehir de çıkan kaynak suyu, Sularıyla dopdolu boşalmayandır kuyu, Rahatsızlık vermezler değişmeyendir huyu, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Gaziantep ilinin şerbetli baklavası, Midelerde hoşnuttur baklavanın havası, Hediyesi ikramdır bunlar doldurur tası, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Hatayı tanıtandır o güzelim portakal, Gövdesinde yaprak var dallarından cekip al, Yediğiniz zamanlar tadı damaklarda bal, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Isparta halıları evlere de döşenir, Yapan o güzel ele hünerli eller denir, Tokmaklarla döğülüp nakış nakışm işlenir, Yurttaşımla tanışıp devranları sürün. İstanbul yedi tepe pilanıyla kurulmuş, Marmara denizine vapurları sunulmuş, Adalar mevkisine gidenleri bol olmuş, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. İzmir kuş üzümünün caylarından içilir, Yetiştiği agaçtan toplanarak biçilir, Çiçekleri renga renk şurubundan içilir, Yurttaşımla tanışıp devranları sürün. Kastamonu kendiri sağlam ipten yapılır, Satılmaya sunulup kapış kapış kapılır, Bunları kullananlar kıymetlerini bilir, Yurttaşımla tanışıp devranları sürün. Kayseri ünleriyle tanıtandır pastırma, Tadına doyum olmaz başka eti kattırma, Çok lezzetli olurlar pazarlarda sattırma, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. İzmit te yapılandır yenilen pişmaniye, Tel tel kıvrımlı hali ben yenilirim diye, Dostlarca verilendir alınandır hediye, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Konya yı tanıtandır mevlanayla şekeri, Sokakları planlı bulunandır park yeri, Gönülleri feth edenn insanların her biri, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Malatya yı tanıtandır baldan tatlı mişmişi, Sırtlarında sepetle calışandır er kişi, Yarına bırakmazlar bugünkü olan işi, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Manisa nın elması kana can katan elma, Tadına doyum olmaz yemesine geç kalma, Manavlarda görünen başka elmayı alma, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Kahraman maraş dondurması damaklar tadı, Dondurmayı yapanın yorulur kol kanadı, Yazın kışın yenilir mideye olmaz yadı, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Niğde peribacası sanki sandım dipdiri, Hep aynı boyutlarda görünendir her biri, Doğaya süs katandır benzeşendir her biri, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Orduya söylenmiştir develi o türküsü, Boncukları takılı yakıştırandır süsü, Engellerden gecendir tanımayandır pusu, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Rize de yetişen cay seralara dikilir, Gelen misafirlere ikramları edilir, Hediyesi verilir yemeklerde içilir. Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Sakarya nın adını duyuran bal kabağı, Torağında yetişir süsleyen olur bağı, Tatlıları yapılır doldururlar tabağı, Yuttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Samsunun tütünleri seralarda yetişir, İçilen dumanları ciğerlere yerleşir, Sanki içen insanla ömür boyu sözleşir, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün.. Sivas ın soğuk suyundan kana kana içtim, Temel tepeyi degil alçak yerini seçtim, Madımak yemeğini yapraklarını seçtim, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Tekirdağ rakısını içen insan tanıyor. İçenlerin ciğeri ateş gibi yanıyor, Tatına tatmış olan mahzenlerde sanıyor. Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Tokat ilinin güzeldir bahceleriyle bağı, Sıra sıra görünen yamac yamaça dağı, Piknik alanında var çatılıdır cardağı, Yurttaşımla tanışıp devranlarını sürün. Şanlıurfa ilinin yapılır lahmacunu, Yiyenlerin dilinden duymuş olduğum ünü, Her zaman her yerde yapılır aranma günü, Yuttaşımla tanışıp devranlarını sürün.
Hikmet Aksu
Yöresel Fıkra-Gurvan Olum
Acaip üşütmüştü postacı Fikret bey. Akşamdan beri ince iniltilerle sayıklamalarla yatıyordu.Gözünü açtı ziyarete gelenlere baktı. sonra aniden anımsamış gibi tümüne 'hoşgelipsiz' dedi, hal hatır sordu. Gün aşmak üzereydi aniden yerinden doğrulur gibi yaptı beceremedi tekrar sırtüstü uzanarak sırtı dönük olan hanımına seslendi: -Ne ğayırırsan ay arvat? -Bişey istiyirsen ay İfihret (Fikret) ? -Eye bön cumadı da. göresen Şerif dayı gelif mi? bayırağı asıflar mı? derken takatsiz ve bitkindi. Ayağını karyoladan uzatıp kalkmaya yeltenirken Hanımı koştu ve onu durdurdu. -Eye sen bir yat gözünge gurvan olum.heste geberirsen yine bayırah deyirsen. İçin irahat olsun ay kişi (derken sıcak ilaç dozunda bir kahkaha atarak konuşmasını sürdürdü) men istihlel marşınıda söylemişem, bayırağı* da asmışam odurana.
İhsan Uncuoğlu
Yöresel, ,
Yöresel, , Yörede yarenlerin piri aşkına Ver başkana bir broş madalya Park orman dağ ova açık hava Deniz su kıyısında varsa manzara Böyle yerden kimler toplar altın para! , Kanun ile toplar parasını milletin Bu seçmen senin sen o seçmenin Büyük yönetmeni çok büyük yörenin Allahın kanununda yeri bol hizmetlerin Su gibi para gitsin ama hesap verilmesin, *** İş yarat kaldırıma bul tanıdık adamını Çalış koy bir çukura su para tulumbası İşsizlik kol gezer aydınlığa açılır her kapı Ben bes iş görmez ibo pala bıyıklı baştacı Deftere at iki çarpık yazı bir oralı bir buralı! , *** A Allahtan korkmaz hiç çıkmaz sesin Büyük yönetmeni çok büyük yörenin Para nere gider bir hesabını vermezsin Yeraltında ihya olsun kıymetli eserlerin Şikayetimde para etmiyor işine kim ne desin! ,
Hikmet Aksu
Yöresel Fıkra (Niye Kirva, Kardaş Olak)
********Kağızman'ın kaya tuzu Kars yöresinin en değerli yeraltı kaynaklarındandır. En uzağından en yakınına tüm köyler güz aylarında ev ihtiyacı ve kalanını satmak için Kağızman'a gelirler tuz almaya. Bu arabaların, koşu hayvanalrıyla birlikte geliş ve dönüşlerde konak yerleri Kötek'te Hasan Emi'nin hanıdır. Artık Hasan Emmi, başta olamak üzere tüm köylerden gelenler bilinir, tanınır, hatta ileri dostluklar bile oluşmuştur aralarında. Köyüleri Kötek -Kars şosesine çok uzak olan bir arabacı, han masraflarını öderken Hasan amca'ya; ***** 'Aye, ay Hasan Ağa, olmaz mı gelesen mennen sen özümüze kirve olah? ' Hasan Emmi, adamın han masrafını düşünerek bu yakınlığı gösterdiğini sezinler. > Hasan Emmi, keskin zekası ve hazır cevapçılığıyla bu stratejik gerçeği ima ederek yatını yapıştırır; ****** 'Evini Tihme (Dikme) 'ye getir(naklet) , kirva heç, gardaş olak! '
Tuğrul Pekel
Yorgan Döşek
Yorgan Döşek Ben yorgan, Sen döşek Olmadıkça Bir araya gelemeyiz. Gari ne yapsak boş 14-08-2008- Perşembe Tuğrul Ahmet Pekel
Ali Galip Sarı
Yorgun...
Gel desen, sanma ki çıkagelirim... Zaman kısa, yollar uzun, yıl yorgun... Durmadan adını anmaktan mıdır? Gönül hasta,umut mecnun, dil yorgun... Yorgunum sevgili bilmem ki neden? Solmakta güllerim daha dermeden... Daha 'Mecnun'laşıp, daha sevmeden, Gönül hasta düştü,can harap yorgun... 01-01-2005/ Ankara
Başak Ulutaş
Yorgan gidiyor....... Kavga bitiyor....
Bazı kadınlar güçlü oldukları için hayat zordur. Bazı da hissiyatlı oldukları için zordur. Bazı yetenekli kadınlar için hayat zordur. Çirkin kadınlar için hayat zordur. Güzel kadınlar için de hayat zordur. Genç kadınlar için hayat zordur. Yaşlı kadınlar için hayat daha zordur. Zengin kadın için hayat zordur. Fakir kadın için hayat daha da zordur. Anne olan kadın için hayat zordur. Anne olamayan kadın için de hayat zordur. Aptal kadın için hayat zordur... Akıllı kadın için.......Ne kadar akıllı olsa dahi kadın.... Kadın için hayat zordur... Kadınların kendileri hata yapmasa çevrelerindekilerin kendileriyle ilgili hatalarını engellemeye gücü yetmediği an....hayat zordur. Ben yurt dışı görmedim,erkekte olmadım,bilemem.... Belki dünyanın her yerinde kadın böyle Belki de dünyanın her yerinde erkek olmak da böyle... Ben sadece Türkiye'de kadın doğdum...Onu bilirim... Türkiye de doğmuş başka kadınları gördüm...anlayamadım...yediremedim... Yetişemedim...Engelleyemedim.... Türkiye'de kadın olmak zordur...Onu bildim... Ben.......ben benim yanımdaydım bunca yıl Ben bir tek kendime kefil olabilirim kadın olmak zor diye.... O da niye.... Ben yalnız doğru yoldan doğru yere ulaşıldığı zaman kabul ediyorum İstediğin yalan dolanı kestirmeyi hile hurdayı kendin istediğince tercih edersin Kimse kimsenin başını beklemiyor Ama benim bu aklım bu fikrim sabit kaldıkça Ben tercih hakkımı ölüme kadar olan bu zamanı harcamak için Doğru konuşan ve doğru yapanlara bakarak geçirmek istiyorum Üreten çalışan mutlu olan mutlu eden gülen zararsız Faydalı insanlara. Kadın olmak zor ama niye bir sor.... Bazıları doğrucu değil diye kadın olmak zor Bazıları çalışkan değil diye kadın olmak zor Bazıları üretken değil diye kadın olmak zor Bazıları faydalı değil diye kadın olmak zor Bazıları maymun iştahlı diye kadın olmak zor Bazıları bencil diye kadın olmak zor Bazıları vermeden alacak diye kadın olmak zor Bazıları yaşatmadan yaşayacak diye kadın olmak zor Bazıları hesap vermeden hesap soracak diye kadın olmak zor Bazılarının bilek gücü yener diye kadın olmak zor Bazıları keyfine düşkün diye kadın olmak zor Hem güçlü hem akıllı hem güzel yetenekli olmak değil de zor olan.... Bazıları yüzünden kadın olmanın kendisi çok zor. İşte yine o bazıları yüzünden, kadınların hayatta bu kadar mücadele ve zorluktan sonra kadın kişiliği kalmıyor da zaten..... Yorgan gidiyor....... Kavga bitiyor....
Menevşe Sümen
Yorgun
Unutulmayan yorgun hayat yorgun Geçen gençlik sen birgül ağacıydın hani güllerin solmuş Yaprağında sararmış yorgun geçen gençlik Senden kalan ümütler nerde geriye dönülmezmi Özlem içinde geçti gençlik sana söylerim geriye dönüş yokmu Tolu vurmuş gibi saçlarına aklar düşmüş selam olsun Yorgun geçen gençlikl sevgiyle dolu dolu gönüllere olsun selam Sevgisiz yuva aynen bir çöle benzer gençlik yaz güneşi gibi ısıtır Zamanlar olur birer sevgi Menevşe Sümen
Nimet Köse 1
Yorgun
aklar var saçlarında gözleri yorgun ve puslu eli yanağında parmağında da 50 yılı anımsatan bir yüzük bir yeminden sonra. nerelere dalıp dalıp gidiyor acaba? pencereden bakıyor sonsuz ve mat mavi denize... ne düşletir acaba böylece yılgın bir adama? yüzünde hoş bir tebessüm daldığı yerden çıkınca... ayağında sporları, spor kol saati, ve bir t-shirtü... rahatı seviyor besbelli.. belki 27 yaşındayım ben aslında diyor bir sesi bir sesi diyor hayat ne çabuk geçti ve gitti... seni örtenler kadar rahat mı yaşandı bunca deliksiz bir düş ömrü? bir sükunet var sarkan göbeğinde. bir direnç var mı daldan ince bedeninde? kaçının üstündeydi zamanında! azgın bir hayvan gibi şimdi ise yorgun bir sokak kedisi bedeniyle! ! 23 haziran 2006 akdeniz sularında
İzzet Kocadağ
Yorgun
Takat kalmadı artık peşinden koşturmaya, Sen kanatlı bir peri, ben peşinde kul yaya. Yoruldum pes eyledim, git yolun açık olsun, Ulaşmam mümkün değil, seninle o dünyaya. 12 Ocak 1989-Perşembe/Ankara
Doğan Oruç
Yorgun
Yorgun gözlerin Uykuya hasret Demini almış çaya Ağır sarılmış tütüne Düşüncelere Belki de yarına hasretsin Suskun ama tetiktesin İşte sırf bu yüzden yorgunsun (Diyarbakır 2003)
Tenor Engin Yavuz
Yorgun bir sonbahar günü....
Yorgun bir sonbahar günü.... Şimdilerde her şey yorgun Sen, ben, sonbahar. Aşk bitkin bu günlerde. Aşk ne yapsın sevgilim? Herkes aşık birbirine Sen, Ben, Sonbahar...
Kadir Karakulakküçük
Yorgun Avuçlar
Gençlik rüzgarlarımda,gölgemle koştum. Küçücük fırtınalarda,gecelerle boğuştum. Belini büktüm zamanın,sırtında buluştum. Öfkelerimi attım,yolduğum yapraklarımla. Soğuk sularla yıkadım,şu siyah saçlarımı. Kuruttum her günde,hırçın akan yaşlarımı. Hırsla suladım,düştüğüm dik yamaçlarımı. Günlerce yuvarlandım.esen rüzgarlarımla. Yollara dökülen,yapraklar gibi savruldum. Nemli gözlerimden akan yaşla kavruldum. Gecelerle titreyen,gündüzlerden yoruldum. Hep gölgeleri dövdüm,yorgun avuçlarımla. Vahşi kısraklar gibi dolaştıkça dağlarımda. Yoruldu gönül,izlerini aradıkça bağlarımda. Kırılan her dalda açtım,gençlik çağlarımda. Görünce ağlarım şimdi,serin akşamlarımla.
İrfan Karapınar
Yorgun Balıkçı
Yorgun bir balıkçıyım ben Tenimde deniz kokusu Gözlerimde hicran Dilimde acı türküler Belki bir sükut Belki bir soğuk Ağlar gönül yaşamaktan Yorgun bir balıkçıyım ben Ruhuma sevgiler avlarım Hiç görünmez ağlarım İnsan denizinde Küskündür kelimeler Küskündür biteviye Ne umutlar dev dev oldu içimde Ne hayaller delirdi Yosun tuttu gözlerim Yorgun bir balıkçıyım ben Fırtınalar gördüm günahlı Güneşler gördüm cehennem Dalgalar dalgacı Deniz hüzzam Seneler seneler seneler Yırtılmış anılar yaşatırım İçimde sonsuzluk gezer Bazı geceler uzundur Bitmek bilmez Yıldızlarla konuşurum Yorgun bir balıkçıyım ben Gittikçe tükenen Tükendikçe büyüyen Gün demem gece demem Ana demem yâr demem Açarım yelkenleri Yorgun bir balıkçıyım ben Tenimde deniz kokusu Gözlerimde hicran Dilimde acı türküler Yorgun bir balıkçıyım ben Yorgun bir balıkçı Yorgun Yorgun Yorgun Haziran 1998
Mikdat Bal
Yorgun argın bir bayram
Bayram arefesinde, sevinç var hüzün de var İkisi arasında, üçüncü duygu mu var! Tatil yok, isteyene çıkış var, izin de var Bu gavur memlekette inanca saygı mı var! Burası bir cehennem hep dertler bize çatar İşten gelir gurbetçi, ne dinlenir ne yatar Sılayı düşünerek gece sabaha kadar Yorgun argın bir bayram, gözlerde uyku mu var Yazılacak çok şey var, buna mecalim yetmez Deşmeyin yaramızı, zaten saymakla bitmez Bazıları izinde, yüzde doksanı gitmez Hep hasret hikayesi, başka bir öykü mü var?
Emre Fındık
Yorgun Demokrat
Unutmadım anne Unutmadım verdiğim sözü Unutamadım karşımda ağlamamak için kendini zor tutan o iki gözü Alışmadım anne Alışmadım yokluğuna Alışamadım her günün sensiz doğuşuna Karışmadım anne Karışmadım gecenin karanlığına Karışamadım gidişindeki eksik yanına Barışmadım anne Barışamadım sessizlik içindeki çığlıkla Yoruldum anne Yoruldum faşistlerin kahpeliğinden Kaçıyorum anne Kaçıyorum artık gerçeklerden Vuruyorlar anne Vuruyorlar artık doğru söyleyeni Gidiyorum anne Gidiyorum yaşamak için ölüme Bekle beni anne Döneceğim bir gün ölsem bile:...........
Ulaş Dahi
Yorgun Dünyam
Yorgun bir rüzgar esiyor Kederleriyle umutlarını eritmiş, Savurarak etrafa hayallerini Yorgun bir rüzgar esiyor... . Yorgun bir ağaç ağlıyor, Dökülen yapraklarının ardından, Kaybolup giden yıllarına bakıyor, Yorgun bir ağaç ağlıyor... . Yorgun bir adam ağlıyor, Kalbinin kayıp boşluğunu arıyor, Duygusallık denizinde boğuluyor, Yorgun bir adam ağlıyor... . Yorgun bir dünya ağlıyor. Maviliğine karalar bağlıyor, Yaşamaktan yorulanlara acıyor, Yorgun bir dünya ağlıyor...
Muhammet Tan
Yorgun gözlerimde akşam
Yorgun gözlerimde akşam gibisin Yorgun gözlerimde akşam gibisin Martılarla yine andık seni Orhan veli dinlerken bir hoş oldu içim Bir başka sevdim kendimi seni sevdiğim için İstanbul, un loş ışıkları gibi sevdim seni Bir yanıp bir söndün hep içimde Bir türlü vazgeçemedim tutku olmuşsun bende Şimdi boğazdayım martılar, deniz birde ben Buradayım evet hep konuştuğumuz yerde Yalnızlığımla baş başa başımı yaslayacağım omzun yok Üşüyorum bebeğim ama soğuktan değil Elimde bir parça ekmek sevgimi atıyorum martılara
Resul Zehiralioğlu
Yorgun düşer hasretim yokluğuna
yorgun düşerhasretim yokluğuna Ne kefenler biçilir sevdama Geçmeyen zaman su gibi akıp gider Günler geceler mazıye karışır Yorgun düşer gözlerim yollarına Yıldızlar titrer gece ayaz'a düşer Senden yoksun Kan kırmızı güllerin boynu bükülür Bülbül sesiz sedasız yas'a düşer Gelinlik kızların dilinde sevda türküleri Delikanlı sevdaya düşer Sen yoksun senden yoksun Bir gece ay düşer mehtaba Yıldız kayar gözlerimin önünden Yüreğime yıldırım gibi sevdan düşer Sen yoksun senden yoksun Beklemek neye çare ki Ben senden yoksun 01-03-2002
Nurdan Özcan
Yorgun Düşerim Ben
Yorgun düşerim ben zaman zaman. Aradığım insan özünü çevremde bulamamaktan, At gözlüğü takmış iki ayaklı varlıklardan, Hasetlik beynini yıkamış fesatlardan! Yorgun düşerim ben zaman zaman. Dinlemek istemeyene anlatmaktan, Kelimelerle boğazımı yırtmaktan, Yufka yüreğimin acımalarından! Yorgun düşerim ben zaman zaman. Yalanın estiği havalardan, Riyanın sultan olduğu saraylardan, Yaşadığını sanan zavallılardan! (01.12.2006)
Hikmet Tunç
Yorgun Güzel
Konuşurken deniz dalgası olurdu sesi Berrak bir nehir’e öykünürdü gözleri Soluğunda zifiri karanlığın kar sessizliği Adımlarında yorgunluk alametleri. 6 Haziran 2006/Ankara
Ozan Efe
Yorgun Kalınca
yorgun kalınca kuşkulu öznesinden karanlık biter güneşe ötesinden gün biriktirse kaç yıllar dolar içe karanlık yeter aydınlar çetesinden rengarenkti an tenine değdikçe gün karanlık yiter ışığın ertesinden acıyı alır götürür yellenince karanlık beter ciğerin ortasından soluk alırsan senden sağlıklısı yok karanlık iter yağmurun sortisinden anla dolunca hüzün kopar yürekten karanlık çatar eşkıya partisinden
Baykal Kaanalp
Yorgun Irmak
Yorgun akışların ele veriyor Sevgisiz kaldığını Tatsız tuzsuz bir çorbaya Biber olduğunu Her şey sensin,senin bu dünya Gidilmez olsa da Güzel,her hayal,her rüya Donuk bakışların Saklar gibi çaresizliğini Yardım almaz hislerin Onmaz olsa bile yaran Her şey sensin,senin bu dünya Gidilmez olsa da Güzel,her hayal,her rüya
Süleyman Bektaş
Yorgun Hancı
YORGUN HANCI Hancı yorgun, yolcu hasta, Çırak kalfadan usta, Döver aheste aheste. Âşık bedbaht, sevgili yasta. Terk edemem bu sarayı, İçinde Sultanım hasta. S. Bektaş (Çağdaşi)
Yusuf Kemal Çetin
Yorgun Kalbim
Hızla hızla atan kalbimin sakinleşmesi, Seni seven duygularımın bitkin hali. Umutlar her zaman var ama, O gün geldi işte bitti seni sevmelerim...... Seni çok çok severken, Senin için hayellerimi yeşirirken, Sana değer deyip sevişim varken, Anlıyorum'ki taş gibi bir yüreğin varmış...... Senden sevgilerimi geri alıyorum, Dökülen gözyaşlarımla üzgün duygularım. Sana çok uzakmış değerlenmek sevilmek, Artık boşuna sevmekten Yorgun Kalbim..... 12/12/2002 perşembe
Himmet Elizade
Yorğun Maral Tegi (Ay Dilşad)
Yorgun maral tegi dönüb bakmağın Çokların odlara salar ay Dilşad Herden herden suyulmağın akmağın Aşığı ateşe kalar ay Dilşad Can alır can verir tellerin senin Ne şirin danışır dillerin senin Pozsa seher yeli tellerin senin Şahmar teg insanı çalar ay Dilşad Sarp dağlar saklayar karı bir zaman Bal besler petegde arı bir zaman Kadağa ver hara barı bir zaman Meger sar da sona olar ay Dilşad Boyunu arzular behiştde peri Camalın bend etmiş şemsi kemeri Serraflar bulmağa sen teg gevheri Derin deryalara dalar ay Dilşad Derin gamalına Lokman dediler Çatma kaşlarına gaman dediler Leblerin merize derman dediler Söyle doğru mudur aşgar ay Dilşad Ezizce beslenmiş bir teze cansın Hurisen perisen kemernişansan Kaşı kan gözü kan giprigi kansan Bir ölge zavalın olar ay Dilşad Savalan dağında karı görenler Bülbülü bağlarda barı görenler Koynun içre koşa narı görenler Herden yüz heyala dalar ay Dilşad Tutiler sedanı dilinden almış Sonalar cığanı telinden almış Şairler sorağın elinden almış Vesfine dastanlar koşar ay Dilşad Kudretden çegilmiş kara mı gözler Arifler derdine çara mı gözler O süzgün bakışlı haramı gözler Ülger'i sevdaya salar ay Dilşad
Elazığlı Mustafa Kaya
Yorgun martı
YORGUN MARTI çok erken sahil ve deniz bile sessiz bir kedi bir ben bir de ince belli bardak tahta bir masa ve iskemle sabah saatleri ne güzel beşli olduk sırtımı verdiğim çınar bu sabah yalnızım yalnızlığımı paylaşır martılar hangi kelimeler anlatır hangi şiirlerde yazılıdır hangi şarkılar dilendirir bilmiyorum bu saatte yaşadığım huzuru bu şehrin bir kıyısına ilişiyorum ne güzel esiyor boğazın serinliği üzerime sıçrayan su ruhuma işliyor tutuklu sevdam istanbul’u sevmekten usanmıyorum amansız savaşlarımı hatırladım dört nala geziyor acılarım bozgunlarım sırtımda ayaktayım fakat bir martı düşüncelerimi okuyor martılarla kondum havalandım bir kedi gözlerime bakıyor bir çınar destek ve moral veriyor sahilde kaç saat oturdum yeniden düşündüm durdum.. Mustafa kaya 18.07.2011/Çengelköy www.mustafakaya.net
Turgay Uçeren
Yorgun Mavi
a Köpek uluması.Serviler.Köy mezarlığı.Duvarlarda dinlenen deniz rüzgarı.Yakın kumsal.Tuz.Zakkum nemi. Kamp ateşi.Sönen gece.Denizin yıkadığı fısıltı.Şişeler. Ruhların firarı.Kulaklarda kalan ezgi.Kum.Midye kırıkları. Gömülen beden.Yakın şey.Karanlığın gümüş yüzü. Darbeler altında.Tatlı sızı.Şekillenen kum.Uzakta şarkı. İki sandal.Halat.Birbirlerine bağlı sözler.Sürtünen çığlık.Sıcak.Yaseminlerin terlediği saat.Şaşkın dil. Gece.Güneş terleyen zeytin ağaçları.Tırnakların çıkmaz yolu. Uçurumuna tırmanan ses.Düşmek için kumdan gök. Çıplakların ayı.Sırtında yıldız yağmuru.Diğerini örten gövde. Yaldızlanan göz.İncecik ten. Ay.İpek örtü.Sabah yıldızı.Güneşten düşen gün.Gümüşten yatak. Deniz.Geceyle gün arasında yorgundur mavi.
Adnan Şerifoğlu
Yorgun ruhlardan şarkılar 3
sen dağa kaldırılmış yalnızlığımın hangi yaban gülüsün bütün kuşların falına acılar katmış, kana susamış çiçeklerini devşiremediğim ilkbahar bahçelerimde bal akıtmış yorgunluğunu bilmediğimiz arıların ayaklarında taşınan…
Murat Işık
Yorgun Mavi Gökyüzü
Bu gece, Yorgun mavi gökyüzü. Yıldızlar, Ayak diriyorlar tüm dileklere. Dağlar, Yalnızlık senfonimin eşsesli korosu İsyanlar, Misliyle iade ediliyorlar. Bu gece, Yorgun mavi gökyüzü. Bulutlar, Onlar ehemmiyetsiz doğrusu. Sağır bir kulak gibi Yutuyorlar çığlıkları. Bu gece, Yorgun mavi gökyüzü. Bir baykuş, Göğsümde çırpıyor ansızın kanatları. Bir katar, Delice dövüyor demir raylarda feryatları. Bu gece, Yorgun mavi gökyüzü. Bedenin, Boğum boğum terliyor yaban kollara Ve ben, Çıplak atıyorum kendimi yağmurlara. Bu gece, Yorgun mavi gökyüzü. Delikanlılar, Akşamdan boşaltmış kaldırımları. Sessiz naralarım, Kol geziyor kentteki tüm sokakları.
Kadir Yeter
Yorgun Perdeler
Bırak! ... süsleme artık, kızıllık kaybolmadan, Pek çoğu boşa aktı, testiye su dolmadan. Sandığında çillenen, çeyizine gün değer, Kim, kimin nasîbiymiş; anlaya ömür değer. Sustum ya bilmez miyim? ... eteğindeki taşı, Salımı suya indir, emir ver: “gâib taşı”. Yaşasam diyecektim: Nasîbimdir bu güneş; Allah’ım ayırmasın, yılandan yılanı eş! . 04.4.2014 TRABZON.
Abdüsselam Bügür
Yorgun Yalnızlıklar...
.. . ah bu ne hazın bir gün batımı ne yer duysun kalbimi ne de gök sesimi adını anmıyorum senin önce kendimi unutuyorum ve sonra da yavaş yavaş seni. ah bu gam ah bu çaresiz kalış sen git, git duyma beni duyma sessiz feryadımı ruhumdan kırılıp dökülenlerimi...
Mehmet Erdal Mutlu
Yorgun Yürek
Bir yorgun yürek, ıssız ışıksız Bir kuru ağaç, dalsız yapraksız Geçiyor mevsimler, baharsız yazsız Suçlusu sen değilsin, kader vefasız Akmıyor pınarım, kurudu suyum Zifiri karanlık, düştüğüm kuyu Yolun burasından, gözüken o ki Olmayacak sabah, bir ömür boyu Kırıldı telleri, çalmıyor sazım Kurudu yapraklar, bozuldu bağım Dumanı içinde, bir yanar dağım Sanki gün batımı benim şafağım.
Ümit Bezirgan
Yorgunluk ( Abdullah'ın anısına)
Benden daha yorgun var mı? Benim bir sevgilim vardı; Bir damla gözyaşı gibi Gözlerimin içinde saklanmıştı.. Seksendokuz yılının İlkbahar mevsiminde bir gün, Gözlerimden ayırıldı... ................... Benden daha yorgun var mı? Benim bir sevgilim vardı; Gariban bir kuş gibi Yüreğimde yuva yapmıştı.. Seksendokuz yılının İlkbahar mevsiminde bir gün, Yüreğimi bırakıp göç etti... ..................... O günden beri ben, O kuşu arıyorum Geri alayım yüreğime.. O damla gözyaşını arıyorum Geri alayım gözlerime... ANKARA 1998
İsmail Özabacı
Yorgun Yolcu
hasta bir ömrün yorgun yolcusu, gözlerinde bir parça ölüm korkusu, yokluğunun denizinde çırpınan bir ömrün, yaşamaktan arta kalan tortusu, evet, peşinden sürüklenen bu kader çıkmazında biraz benim, biraz değil yaşayan bu hayatı, aklıma sığdıramadığımdan değil inan bu serseriliğim, yokluğunda tüm çıkmazlarda şarkılar ondan söyledim...tedirgin, bu yolun yorgun yolcusu, ellerinde sonbahar ve gözleri eylül bir parça, gözleri hüzün, gözleri bir sarı günlük, kahverengi gözleri, inadına yeşil, geceler mi yorgun yolcu, yolcu mu yorgun, hasta bir ömrün, karanfil yokuşunda... elveda sana yolcu... bu dönüşü yok bir yol,
Yılmaz Yılmaz
Yorgunluk Bir Ömür
Yorgunluk Bir Ömür Yorgunluk bir ömür boyu… Dün bitti diye mi sevinmeli Ya bugünün telaşı kime kalmalı . Yarını söylemedik bile Acılar bir yorgunluk ki en zoru; Sonra yalnızlık bir ömür; Kalabalıklar içerisinde isen bir de… Akşam vurunca rengini yüzümüze Bir endişe alır yorgun bedenimizi Yığılıp kalırsak ya? Göğsümüzde bir karanfil lüksü de yok Örse yatırılmış gibi incelir durur. Göğün kızıl çarşafını yırtmak Alır mı içimizdeki hüznü?
Özlay Özçelmik
Yorgunum
Yorugunum; Seni anlamaktan. Yorgunum; Kendimi anlatamamaktan. Kırgınım geceye çabuk bitiyor diye, Kırgınım. Sabah beni anlamıyor diye 18.03.2008/Edirne
Eminnur Acar
Yorgunum
Toprak yatağım, gökyüzü yorganım Yağmurlar yüzüme, yüzüme yağsın Ağladığımı, kimse görmesin Her bir hücrem adını haykırsın, âlemler duysun Benimle kal, seni isterim, seni sevdim ben Seninle, her şey tamam Bir garip yolcuyum, geçti yolum bu dünyadan Bir, seninle mutluyum, Âlemler duysun Aşk olsun Toprak yatağım, gökyüzü yorganım Yağmurlar, yüzüme, yüzüme yağsın Ağladığımı, kimse görmesin Bir garip yolcuyum, geçti yolum bu dünyadan Yorgunum
Okan Yavuz
Yorgunum
Ben de hep aynı çark dönüyor, aynı suyu alıp, aynı yere döküyorum. Zaman ise aynı şekilde geçiyor, sanki biraz daha hızlımı ne? ,, Baş kaldırmak hayata yorgun askerler gibi Bir elinde miğfer'i bir gözünü namluya dayamış, öteki elinde kalan umutları. Arkada bıraktıklarımızı, bu günümüzdekilerle karşılaştırmak nasıl bir şey acaba? . Güzellikleri arkada bir yerde saklamak ne mümkün, kalmadı ki böyle bir yer Yorgun bir gülüş, inadına direniş, inadına yaşamak Geçmişini bu güne karıp yarına taşımak hiç de kolay bir şey değil. Gökyüzü yeryüzüne yollarken ışıklarını, uyanırken doğa tüm güzelliklere İnsanoğlu kaç saniyede bir nefes alır bilmiyorum ama şundan çok eminim, ÇOK YORGUNUM: devamı yok Gündüz ÇEPNİ:
Mehmet Elmacıoğlu
Yorgunum
Yorgunum,kurduğum hayallerin, Yaşattığım umutların yorgunuyum. Hiçbirinden hesap sormadan, Hayata kalem kıracağım. Gideceğim arkama bakmadan. 05 Ocak 2005
Volkan Ateş
Yorgunum
Bu gün her zamankinden Daha yorgunum. Ve gittikçe ağırlaşıyor Zamansız gelen düşmanın baskısı! İsyanım kaybedecek diye korkuyorum Ve çok yorgunum! Oturup deli gibi ağlamak istiyorum! Ama o gücü de bulamıyorum kendimde. Zaman geçtikçe Daha da fazla uyumak istiyorum Ve gerekirse uyanmamak! Ne anlamı varsa geride kalanların... İnadına gitmek istiyorum Bu memleketten! Havasına da kızına da güven olmayan İzmir’e... Doğru yola çıkmak istiyorum! Gitmek istiyorum, Hayal kırıklıklarının başkentine! Bekle beni ey hain şehir. Ne kadar yorgun olursam olayım Senden hesap sormaya geliyorum! İnsanlarını nasıl hainleştirdiğini Öğrenmeye geliyorum! Bekle beni ihanetin başkenti Seni ateşe vermeye geliyorum! Ne kadar yorgun olsam da Senin canını almaya geliyorum! Kolla kendini yangınımdan Cehennemin baş zebanisi Geliyorum İzmir! Ben Ateş’im İzmir! Denizini yakmaya geliyorum, Havanı buharlaştırmaya geliyorum! Bekle beni İzmir! ! ! Kancıklığının hesabını sormaya geliyorum! Ne kadar yorgun olursam olayım, Ne kadar uyumak istersem isteyeyim; İçimde uyumak bilmeyen bir sevda, Sönmek bilmeyen bir ateş, Ve uslanmayan bir isyanla geliyorum! Bekle beni ya şehr- i İzmir! Sana sevdayı anlatmaya geliyorum! ! !
Mahmut Edip Kuğucak
Yorgunum dağlar
İşsiz güçsüz boş avare kalmışam Eş dost diyip çok kapılar çalmışam Koşturmaktan yorgunum bunalmışam Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar Ömrüm geldi geçti yüzüm gülmedi Sefalet yolunda gücüm kalmadı Şu yalan Dünya'yı kafam almadı Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar Bir ömür boyunca çok engel aştım Düzensiz düzende maraton koştum Menzile varmadan hep yorgun düştüm Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar Bozuk düzenlerde mekik dokudum Sefaletin mektebini okudum Bülbü idim hep çalıda şakıdım Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar Doğuştan kaderim dert gam güderim Bu düzen Dünya'dan göçüp giderim Bozuk şu düzene sitem ederim Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar Mahmut der bilseler vurgun yemezdim Gelipde derdimi size demezdim Arzuhali Adil Ol Hakk'a yazdım Yük ağır sırtımda vurgunum dağlar Cep hasta halimi ne bilir sağlar 07-10-2004
Kemal Berk
Yorgunum-Biter Yorgunluğum
Yoruldum, yorgunum yaşadığım dünyada Sanki dünyanın her derdi benim sırtımda İp de yok ama niye durur sırtım da Anlamadım. Taşıyorum bir ömür boyu hayatta Yüzüm asık olsa da gülerim canlara Yavrusunu besleyen benzedim bir kuşa Akıtırım, onlar istedikçe, boğaza En zoru da, ruhlara hitap da Onlara tanıtmak istedi Hakk-ı da Bazen isteklere yetişmek, inan çok zorda Bazen iş, bazen çevre sıksa da Sıkılsam da, daralsam da, isyan etmedim Hakk-a Belli etmedim dertleri, hiç sevdiğim insanlara Üzülmesin onlar, Sevinsinler, gülsünler hep dostlarla Herkes alır başını gider bir tarafa Bazen bir fert katılır aile ortamında Sermayesiz kar’ da inan çok tatlı da Lale sümbül kokusu, hafif kalır yanında Onun bir bakışı, bir sözü de yeter insana Eksilmesin kahkahalar yaşadığım ortam da Parlasın gözler, benzesin Güneş’e Ay’a Gözlerinden düşmesin bir damla yaşı da Her biri büyüyüp topluma karıştıkça Onlar benzerse meyve veren ağaca Onlar güldükçe, ben de olurum mutluda Yorgunluk, bezginlik, kalır mı Kemal’ da Kemal BERK Fen ve Teknoloji Öğretmeni Sunguroğlu İO Müdür Yrd Çorum-Sungurlu
Veysel Şimşek
Yorgunum Yorgun
Geldim dünya sana bir gün gülmedim, Yaşıyorum ama bir haz almadım, Yaşayan ölüyüm ama ölmedim, Zalim dünya sende yorgunum yorgun. Dünya bir acayip insanlar çeşit, Nankör hep bana der pay etmez eşit, Kimse acımaz istersende kafayı üşüt, Zalim dünya sende yorgunum yorgun. Kötüler el üstünde iyiler hordur, Kahpe dünya sende yaşamak zordur, Dünya geniş ama garibe dardır, Zalim dünya sende yorgunum yorgun. Zalim dünya anlayana boş değil, Ölüm vardır bence bu da iş değil, Kim nederse desin benim gönlüm hoş değil, Zalim dünya sende yorgunum yorgun. Ağanın patronun keyfi saltanat, Fakir zorlar mecbur yaşama inat, Uğraşım boşadır yoktur düzen tat, Zalim dünya sende yorgunum yorgun. Nedense hep ben sana boyun eğerim, Bazen sana öfke kusar söğerim, Veysel derk; sana göre yoktur değrim, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.
Sevinç Kavuk
Yorma Asilliği Adilliğinle Denildi
Siz mi beni yönetiyorsunuz ben mi sizi sınırında Direniyor hissettiğine rağmen her sıkıştıkça da Amerika’ya giderim oyununun devamında daha Yorma asilliği adiliğinle denildi, hükümet varlığına! Bir sorun varsa, anlaşılmalı, düşünce hür varlıklıdır Acı yaşanıyorsa, konuşulmalı, duygu hür varlıklı Eğlence edebi de mi ithal edilmeli? Vatan ithal mi? Yorma asilliği adiliğinle denildi, medya varlığına! Amerika’da Gaziye hizmet veren organ bir masal İhtiyaç bizim, çare biz, yürek ürpermeyi önce bilmeli Bu hükümet niye seçildi, kimdi buna nedenler? Yorma asilliği adiliğinle denildi, sermaye varlığına! Ateş düştüğü yeri yakar, kimse ama yangına uzak değil Önce kapının önünü süpür, askere kadar yol uzak değil Fahri hizmet ruhu gömülü, Şehide mi ağlıyor olurmuş? Yorma asilliği adiliğinle denildi, komşuluk varlığına! Önce Terörü ez, yok et ki düşünce şans bulsun Kazanılan az para çok karın doyurabilsin Bölgeler arası dengesizlik, densizliğe kurulu tuzaktır Yorma asilliği adiliğinle denildi, bellek varlığına! Ekim 2007 Seyahat yolu mu tek, kanundan kaçmaya mı bir yol? Duyunca modayı adaya doluşmak mı anlayış? Bir sohbet yürütülemesin diye taslanan taslaklığına Sorulur mu vatandaşlık, vatan nedir bilmeyene? Amerika’ya giderim sınırı benim ayağımın altında Adiliğin baş tacı ise de ve her ne kadar da… Hükümet varlığıyla; bir ulus varlığında beraber yaşamayı öğreneceğiz diyerek ayrışacağını belirttiği halde seçilmiş olmasına bir taraftan, vatanın iç yapısını kendime benzeteceğim, bunun karşılığında hizmet edeceğim diye algılama hoş görülebilmeli ne demek anlayamadım, Türk vasıflarıyla kendi vasıfları arasında alışmayı öğrenecekler gibi kavramla da anlatıyor çekinmeden. Bir dönem bundan alın tadınızı, alışkanlık olacağını düşünmeye ürperiyorum. Diğer taraftan, bu sosyal ilişkilerde evrensel buluşmaya da bir hazırlık dönemi başlamış olarak, biraz daha erkenden halk, uyanışı düşünmeyi düşünmeye başladı, ki zaten artık başlamalıydı… diye geliyor aklıma Komşuluklar varlığıyla; Türkiye dört kıtadan iklimiyle komşuluk ilişkilerine evrensel bir kara parçası olarak, her zaman ileriye dönüktür. Bulgaristan, Yunanistan AB üyesi olduklarıyla ilişkiler sağlıklı ve huzurlu bir alış verişe, düşünce paylaşımına hep sağlıklı gelişen olacaktır… diliyorum öylece… Sermaye varlığıyla; iş adamlarımız ilişkilerini Türkiye adına kontrol edebilecek gelişmeye seçkin sosyal dayanışma yaratabilen güçler olabilirler. Dileriz ki, Türk ruhlu ve vatan duyarlığıyla iş adamı birlikleri etkin bir güzellikte gençlerin parlak geleceklerine bir düzey olabilirler… endişeliyim… Toplumsal bellek varlığıyla; benim hiç şaşmadan ve kararlılıkta tek inancım ve dileğimdir, haykırışa kalkan başı en ağır eğitimle yormalı önüne eğik olanın başını kaldırmaya acil yardım sunulmalı düşünen bir kafa saldırıya ihtiyaç duymaz, eğik baş ezenin yataklığına uşaklık olmaz Şiddet, düşünceyi sadece sermaye varlığına taşır, halkı ezer! Oluşmuş olan Terör bu yataklıklardı. Terör, şiddetle, amansızca, yok edilene kadar savaşılmalı, anında, nerde oluşuyorsa ansızca da orada daha… halk da bunu organizeli yapabilir… yapmalı… Şiddetle pazarlığa oturma sefilliğini Avrupa denedi, başarılarına lafları birden tükendi, bu yüzden başkasından bu sürmenajda, sözüm ona, insanlık gibi bir düşünce ile o sefilliğine saygı da kazanacak üstüne üstlük diye, sunup duruyor. Şiddet uygulayanın ıslah evlerinde, psikolojik hastanede değil daha hala, üstüne üstlük iş adamı, hükümette olmaları neyin modası? Hangi modernlik kakalamasıdır ki, ‘seni öldürsün sen sus, teröre dokunma saldırırım sana’… Bir Vietnam yaratabilirsiniz ister içten ihanet pislikleri, ister dıştan ihaneti havlatanla… Ben ise, hiç soluk aldırmayacak kadar ileriye taşırım göz kırpmadan, taa ki bu şiddet önleninceye kadar! Gibi daha hala düşünme dünyamda geziniyorum… şiir de yazacağım diye diye ömrümü sanıyorum, sonuna adımlayacağım…. Türkiye kutsal bir vatan! Ruhum kutsal bir can taşıyan! Olarak, hep gözet durulacak ve çalışılacak da, herkes kendi işinde, evinde, güncel yaşamıyla… Memurların işi güvenlidir az çok, sermayecilerin işi iyi günde de iyi gider, kötü günde de hatta sermayeciler türleriyle daha da doğar…. Ama halk ve askeriye hep sadece tehlikeden uzak bir yaşam sağlığı için çırpınan, didinen olarak kalacak… Memurlardan da, sermayecilerden de görevlerinin sağlığını gözet durabilen bir halk oluşmaya, ister işsiz bir yaşam ile, ister yoğun bir iş hayatıyla olsun, asla duraksatmadan, birer düşünür varlığı oluşma ile kazanılacak güven, kendinden başlayarak, bu güveni yeterliğe ancak fahri hizmetlerde, sosyal hizmetlerde aktifliği ile bir taraftan ölçebilir, hem de gelişmeye en ucuz bir alıştırma laboratuarı ve en zengin özgüven kazancı olacaktır toplum bilinci olarak… Ve ancak bu durumda, isteyen, istemesini bilen, istediğinin karşılığını verebilen olacaktır. Gençlerimize böylesi bir kaliteli yaşam diliyorum. İşsiz kalamaz insan, işsizlik geçicidir, varsın kaç yıl sürerse sürsün. Bu süreç daha, kendi içinde bir zenginlik olabilir, bu süreçte devam edilecek fahri çalışmalar, içinin güveni, gücü, fikrinin uyanışı, gözet tecrübenin artışı, yol harçlığı kazancı, ilişki zenginliği birer paha biçilmez servet değerleridir, ki sürprizleri ödül olabilir… Bilgisayar insanı bağımlı yapıyor. Gün ama o kadar uzun değil, ömür hiç değil. Vatan ise hep muhtaç olacak her hizmete. Her şeyi kontrol eden sen ol! Başka şey veya kimse seni kontrol altına almasın! Herhangi bir yaşam hak diye sunulmasın, yaşamının hakkı sen ol! Egemenlik milletindir! Yasalar uyulmak için, uymayana sen de elinin tersinin gösteren ol!
Halil Çolak
Yorma
Hayat ne diye sorma Ürpermesin tüylerin Sana yeter bildiğin Ağrıtıp zihin yorma Halil Çolak 4.7.2005 Ankara
İsmail Çiftci
Yörük
Dönüp baktım tarihime aslıma, Yörük benem,özüm benem Türkmenem, Sahip çıkan bu gün ile,yarına, Yörük benem,özüm benem Türkmenem Orta asya bir zamanda öz yurdum, Göçüp geldim Anadolu’yu kurdum, Bu vatana bu bayrağa baş koydum, Yörük benem,özüm benem türkmenem. Çiftci İsmail'im sığmıyoruz engine, Canım kurban ben yörüğüm diyene, Üç kıtada at koşturdum cenk ile, Yörük benem,özüm benem Türkmenem.
Bahri Çelik
Yortu Geceleri
zaman zaman eğlendiğimizi zannettiğimiz günlerde maneviyatımızdan ve kültürümüzden çok şeylerin yok olduğunun farkında bile değiliz bizler bu şekilde kutladığımız güzel sandığımız tuzak dolu yortu gecelerini bizden sonra gelecek müslüman nesiller belkide bir hristiyan olarak kutlayacaklar oğuz kağanları bilge kağanları dede korkutları alpaslanı fatihleri yavuzları ve enson atatürkü kendi neslimiz olan özbe öz atamızı bıraktıkta noelcilik yada yılbaşı adı altında bizler rahipleri papazları baştacı yaptık çocuklarımıza kendi geleceğimizin sonuna zemin hazırladığımızın farkında bile değiliz bizdeki bu gidişat belkide bir dua dediğimiz yavrularımız belkide atalarına kilise kapılarında çan sesleriyle dua edip yalvaracaklar kainata baktığın zaman ismi azamın emriyle konuşur onun emriyle secde eder onun varlığına tesbihat yapar mukaddesatı maneviyata sorsan dünyayı misafir lisanı hal ile maddeye sorsan ALLAHÜ tealanın eşsiz bir güzelliğini anlatır mahlükatların içerisinde en üstünü en şereflisi insan olmasına rağmen düzeni bozan tahribat yapanların en kötüsü durumundan nefislerine yenik düşmüşlerdir kendilerini köle yapacak kadar ileriye gidip her saniye isyan etmişlerdir ALLAHIN hakikatı ahiretinde cehennemi kurtulmak istersen cenneti makamı var eğer biz kendimizi tanıyıp bilmez isek bizi kim tanıyıp bilecektir mahşerde TÜRK milletinin bilinen 5000 yıllık tarihi var bu bilinmeyen tarihimiz dahada ötelere gider destan kutlama ararsan kendi kimliğinde bak hepsi orada yazılı **************** dostların dörtlükleri şer güçler kurmuş noelli bir tuzak kimi bakar kimi kutlar kendi benliğinde kendimize gelemedik gafletle bakarken noelli bir nesil doğdu bizlerde... hata götürmez bir yerdeyiz dikkat ey nesil senin ataların kanı kurumadan seni işgal etti bir bozuk düzen kasırgası kanmayalım yortulara sözde çağdaşlığa......Bahri Çelik toplulumuzun yarasına merhem olalım düşmana fırsat vermeyelim uyaralım muhammed sevgisinde pervane olalım bu insanlar bizim insanımız şanlı tarihinde hep destan yazdılar...the scope. İnsanlığın İslamdadır saadeti, Yılbaşı gecesi kimin hâleti? Yüzde beşyüz hıristiyan adeti, Noel yortusuyla işimiz olmaz.......Şehri Karakaya NERDE YORTU? ORDA TORTU. HEP BANA YABANCI KAVRAMLAR. ELBETTE İSA'YI DA, MUSA'YI DA SEVERİZ. BİZ MÜSLÜMANIZ, HEPSİNİ SEVMEZSEK, GÜNAH İŞLERİZ.......................................................Necati Ocakcı BİR TARAFTA KARTU KURTU BİR TARAFTA NEOL YORTU ÖTELERLER BAK BOZKURTU NE HALLERE DÜŞTÜ TÜRKÜM....OSMAN ÖCAL Okuyup da anlayana, Yortuyu mübah sanana, Ecel kapıya dayana, Görür yortu yontmaları.......Nafi Çelik.
Yusuf Tuna
Yörüğün çadırı kıldan olur
Kara sitilleri örüp gererler, Yörüğün çadırı kıldan olur. Oğlaklar gelip ağıla girerler, Keçinin yattığı yer daldan olur. Yörüğün halini insanlar görsün, Dağlarda özgürce yaşıyor dersin. Tereyağı ile höşmerim yersin, Ak ayranın katığı baldan olur. Yemek yapmak için kiriş derilir, Gelen konuklara yemek verilir. Yatılacak yere keçe serilir, Çadırların yazgısı çuldan olur. Ayranı koyarak içersin tasa, Ün edersen dağlar ses verir sese. Keçiler ayazda dolanır ise, Onların sırt ağrısı yelden olur. Yusuf hava soğuk olursa üşür, Yavru keçi özelliğini taşır. Yağmurlar bol yağarsa gürbüzleşir, Oğlağın büyümesi yıldan olur.
Ozan Nurettin Aktaş
Yörük Baba
Yörük baba yörük baba Kalbi sanki körük baba Hiç durmadan çalışırdın Bütün herkesi tanırdın Bu işler bitmez sanırdın Bitirdin mi yörük baba Hayatın döndü eleğe Sitem ederdin feleğe Bazen kızarsın melek’e Haklısın sen yörük baba Götüreyim seni obaya Gerek duymazsın sobaya Kurban olayım babaya Yörük baba yörük baba Yörük baba yörük baba Kalbi sanki körük baba
Perihan Karakaşlı
Yörük Kızı
Bir rüzgar esiyor Ot kokan dağ kokan Kekik kokulu bir rüzgar Yörük kıznın kokusu gibi Kuzkun gibi siyah iki mücevher İçi ışık dolu hayat dolu Yörük kızının gözleri gibi Ardıç kokuyor bu rüzgar Yörük kzının saçları gibi Sevdiğim güzel yörük kızı Gönlümde yaşayan o yıldız Seviyorum bu rüzgarı ben Dağ kokuyor ot kokuyor sahiden
Sıdıka Emek
Yörük Kızı 2
Günler geçer, aylar geçer Bizim Yörük oğlu olur asker Evin yükünü Yörük kızı çeker Gönlüne sevdiğinin acısı düşer Akşam sabah asker yolu bekler Bir de hamiledir bebek bekler Utangaçtır kaynatadan saklar Kaynana öğrenince gelini haklar Yörük kızı yine kendini paklar Söylese bütün obaya duyuracaklar Yörük oğlu olsaydı müjde ederdi Ne yapsın başındadır geçim derdi Allah beklenmeyen hediye verdi Nur topu gibi bir oğlan oluverdi Adını babasının sevdiği ismi verdi Artık ismiyle anılacak küçük FERDİ Bizim Yörük kızı çıkar yine dağa Artık olmuştur dağlara koca ağa Keçiler koyunlar koşar sola sağa Çevirir önünü girmesinler diye bağa Bebeği bakıyordur artık kaynana Yörük kızı her işi ediyor baksana Ah be kara çadırın kara kaşlı kızı Belli değildir, koşmaktan kışı yazı Vurur yüzüne sabahın ilk ayazı Önünde hayvanlar arkasında tazı Fırsat bulur dağlarda kılar namazı Böylemi olacaktı anasının nazlı kızı Sevdi küçücükten vardı kara yağızı Başa geliyor işte böyle şeyler bazı Çoğu arayacağına, kabullenecek azı Askerini özleyecek düşecek içine sızı Arada bebek ağlayıp edecek mız mızı Kucağını alınca anlayacak ettiği nazı Bir gün alacak teskereyi Yörük oğlu Yörük kızının yanında alacak soluğu Görecek sevdiğinin kucağında çocuğu Soracak bu da nereden çıktı, kimin oğlu Anlayacak sonra kendi çocuğu olduğunu Öpüp koklayacak hem eşini, hem oğlunu Kesecek hemen oğlu için kara koyunu Okutacak yasini şerifi, yapacak hayrını Kim çeker artık bu dünyanın kahrını İmrenecekler artık YÖRÜK KIZINI
Necdet Erem
Yorucu Oyun.
Ey İnanç, Ey Kutlu duygu, Gel de içimi doldur, Hayatımın anlamı, Vereceğin güvenle, Ancak ki sen kovarsın İçimi yakan gamı. Sen olmasaydın eğer, Varmıdır yaşam denen, Bu yorucu oyunun, Mantıklı bir anlamı?
Yusuf Tuna
Yörüğe yol göründü dostum
Yörük varıp konar bizim obaya, Çadırları al ipekli şal dostum. Develer yayılır yeşil sahaya, Koyunlar benekli şişek al dostum. Akça sular akar kurur haldeyken, Kuzular meleşir bürçem yerdeyken. Yaylalarda sarı kaval eldeyken, Koca çoban dertli dertli çal dostum. Davarlarım yüksek kaya yerlerde, Sığırlarım otlar oldu bellerde. Koşeklerim ayazlıyor yellerde, Oymağımda iyi değil hal dostum. Güz geldi Oğuzda hava değişti, Yaz dönüp te kara kışa erişti. Durmaz oldu hayvanlarım karışıp, Göç zamanı geldi haber sal dostum. Kalk Yusuf göç edip gidelim düze, Nasipse geliriz gelecek güze. Soğukta durulmaz yayladan öze, Yörüğe göründü yine yol dostum.
İrfan Çelik 1
Yörük Türkmen Yiğidi
Başaklar yandan yana devrilir Sıcaktan tırpan biçer gavrulur Kağnıyla sapı çeker harmana Harmanda ekin arpa savrulur Anazıd tırmık yaba yaparlar İşini tarla tapan toparlar Ayrılmaz kolay kolay yuvadan Yuvadan ekmek için koparlar Bostana bendden sular getirir Evleğe arktan suyu götürür Bahçada gece uyku uyumaz Gün ışır sula mayı bitirir Bağırcak bağlar yatar keçede Canavar pusu kurar köşede Davarı yaylım için kaldırır Palamut toplar dağda meşede Çalışır Yörük Türkmen yiğidi Kavala döker acı ağıdı Sevdiği güzel ona bakınca Yüreği onun nağme kağıdı Kerpiçten taştan örer duvarı Kırklıkla kırkar keçi davarı Meskeni şehir köyde olsada Yaylayı çeker kanı damarı Tokmakla döver yarma dibeği Ayrılır yarma ile kepeği Ter akar başı yüzü alından Islanır üstte allı gömleği Davullar vurur oynar düğünde Yufkalar sarar yemek öğünde Çalamaz her bir güzel kalbini Helal süt emmiş gezer göğnünde Değirmen döner ekin un olur Giydiği çorap tiftik yün olur Bugünün işi yarın yapılmaz Kararmaz dünya şavkı gün olur İrfan der ömür geçsin pişmekle Yaşanmaz hayat yere düşmekle Özledim düşler oldum işleri Buluyor huzur gönül deşmekle 04/12/2010
İrfan Çelik 1
Yörük Türkmen Kadını
Elleri teknede hamur yoğurur Tarlada çalışır sıcak kavurur Sırtı yere gelmez evlat doğurur İşte Anadolu Yörük kadını Rezil değil erini vezir eder Arını kirletmez Hak yola gider Göğüs gerer zorluklara sabreder İşte Anadolu Türkmen kadını Toprakla uğraşır elleri nasır Kamışa su verir dokuyor hasır Hanım olur belki gelecek asır İşte Anadolu Yörük kadını Görenlere dedirtiyor maşallah Nazardan korusun o yüce Allah Her işin başında diyor Bismillah İşte Anadolu Türkmen kadını Kına geceleri tek eğlencesi Emekler sarfeder bitmez çilesi Bir bakmışın olmuş köyün ebesi İşte Anadolu Yörük kadını Çiçeğe hayrandır çiçekler eker Ağacı çok sever fidanlar diker Helke testi çeşmelerden su çeker İşte Anadolu Türkmen kadını Elinde tığ örer yüz çeşit oya Çok değerler kattı bu asil soya Asker teslim eder şanlı orduya İşte Anadolu Yörük kadını Kendisi hazırlar düğün çeyizi Baklavalar yazar döşer cevizi Umutlarla dolu gönül denizi İşte Anadolu Türkmen kadını İrfan haz duyuyor emeğinizle Tertemiz saf kalpli yüreğinizle Bütün mutlu günler olsun sizinle İşte Anadolu Yörük kadını 18/04/2002
Mustafa Sarıkaya 2
Yörükler
Altaylardan urallara, Biz dağların insanıyız, Kafkaslardan toroslara, Dağ dağ Yörükler. Dağlar temizdir, Suyu temiz, havası temizdir, Dağı olmayan vatanın suyu da olmaz, Dağ suya aşık, su dağa, Dağ cömerttir paylaşır sevgisini, Bırakır suyu ovaya, Ovaya can gelir, bereket bağa Yem yeşil olur burcu burcu doğa. Dağ Yörükleri bilmez, Dağların onlardan haberi yoktur. Çünkü Yörüklerin dağa zararı yoktur. Yörükleri biler dağ rüzgarı, Çelik gibidir gözleri, kartal bakışlı Yörükler, Nice tarih şahittir, Düşmanı o bakışlar önünde sürükler. Yörüklerin dağ tepe gezmesi, Çoğalıp dünyaya, Ruhunda cesaret yaşatır. Yörüklerle kan bağı oluşan millet, Yörüklerle aynı aynı kaderi paylaşır. Yörük dünyayı, insanı sever, Onlarla kaynaşır onlardan olur. Kaynaşır adeta kendini unutur. Gelmişler yörükler dünyaya, cesaret aşısı vurmaya. Yörük Türk dağa bağlı, İçi fırtınalı Kalbi sevdalı, Türküleride ta yürekten Yakar kavurur insanı. Dağ rüzgarının yüzünü yakması gibi, Çelik gözlerini hasmının En derin yerine iner Yörüğün hırsı, kini Ancak dağda söner. Dağ Yörüklerin yüreğini temizler O hayvan kokulu eller, o nasırlaşmış eller, Yörüğün dağda, kaya gibi sağlam irade Rüzgar ateş gibi yakar yüzünü, Suları çelik gibi yapar gözünün, Kızları kıskanç bir kartal gibidir. Dağ yörüğe yakın, Yörük Allaha, Kıl çadırdan evi sırtında Emanettir dağa rüzgara.
İrfan Çelik 1
Yörüklüktür Türk'ün Özü
Yörük demek yürümektir Türk olduğunu bilmektir Yirmidört Oğuz boyunun Hepsi de yörük demektir Atam Oğuzdan türedik Orta Asyadan yürüdük Türkün özü yörüklüğü Anadoluya sürüdük Hepimiz biriz yörüğüz Orta Asya ilk yurdumuz Değişik adlar alsak da Türklük bizim onurumuz Dünyada ben Türküm diyen Yörüktür aslımız uyan İhtiyaç var bu zamanda Fitne soktu bize çıyan Kimi yerleşti evleşti Kimi dağlarda eğleşti Hiç bir zaman ayrılmadı Yörük Türkmen bir devleşti Tarihini inkar eden Olur yaralı bir beden Yem olmaya mahküm olur Düşman ile yola giden Yörüklüktür Türkün özü Ayıramaz namert bizi İrfan der uyanın artık Dünya duysun sesimizi 15/08/2010
Yusuf Tuna
Yörükler Ağaç Gibidir
Baş dediğin gövdeye tabidir, Ağacın bütün gücü köktedir. Yörükler dikili bir ağaç gibidir, Kökü yerde olur,başı göktedir.
Seçkin Erdoğan
Yoruldu bu yürek, çekemez artık!
“Buraya kadarmış! ” Hasretinle yandı, bil ki bedenim Yerine umutlar, ekemez artık! Perişan halime, sensin nedenim Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! Yaktığın ateşin, külü savruldu Gelmedin yıllarca, yandı kavruldu Bende ki bu coşku, bil ki duruldu Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! Dürüstüm dedikçe, gördüm hileni Bir daha yazmaz hiç, gönlüm sileni Ne kaprisini ben, ne de çileni Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! Alamaz bu aşktan, inan hazzını Başlatma kalbimde, dertli sızını Ne bir kaprisini, nede nazını Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! Boş yere açma sen, bana koynunu Eğer mi bu gönül, sana boynunu Ellere oyna sen, artık oynunu Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! Yıllarca ezildi, çekti cefayı Görmedi aşkından, bir gün sefayı Arama bende hiç, eski vefayı Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! İstersen küs de sen, tavırlar takın İster git başka bir, gönül’e akın Karşıma bir daha, çıkma sen sakın Yoruldu bu yürek, çekemez artık! Boşuna gözyaşı, dökemez artık! SEÇKİN ERDOĞAN / BURSA
Selami Tıraşlar
YORULDU Rüya
Dostlarına güvenip yalnız yaşarken Vefasızlar gerdiler yoruldu Rüya Mutluluk için alem aşka koşarken Sahasına girdiler yoruldu Rüya Çok hassas davranırdı dostu seçerken Güzel sohbet ederdi kahve içerken Güya dost bildikleri yoldan geçerken Başka selam verdiler yoruldu Rüya Fazla önemsemezdi parayı pulu Başına kar yağardı kalbine dolu Sahtekar olan dostlar eskmiş çulu Hep önüne serdiler yoruldu Rüya Zordu ama geçmişti ıssız çölleri Sanki özel seçmişti susuz gölleri Gönlünün bahçesinde beyaz gülleri Açılmadan derdiler yoruldu Rüya Güvensiz kişilerle dostluk kurulmaz Korkudan yanlarında asla durulmaz Fedekarlık yapanlar kolay yorulmaz Muradına erdiler yoruldu Rüya Evlilikle birlikte aşkı bitmişti Namusuyla yaşama devam etmiştir Fesatlar hayatından çıkıp gitmişti Hayır değil şerdiler yoruldu Rüya Selami Tıraşlar-Elazığ
Nizamettin Özel
Yoruldum
Ben yoksulluk günlerinin dolu dizgin ayyaşı; Yoruldum işte, İslam yükünü biraz da sen taşı...
Hızır Ayder
Yoruldum
Çok geç kaldım yarına ezildim zamanlara Artık hiç bir güvenim kalmadı insanlara Bir neden arıyorum bütün yaşananlara Yaşanmış yaşamları yaşamaktan yoruldum İnandığım değerler kalkmışlar tedahülden Yazdığımız isimler silinmişler sahilden Koparılıp atılmış dikenler kalmış gülden Solan tüm çiçekleri düşünmekten yoruldum Bir çıkar kavgasında kardeş kardeşe küskün Bir gönül tarlasında aşklar aşklara sürgün Bir haklı haksızlığa çığlık çığlığa suskun Ben bu suskunlukların seslerinden yoruldum Meyerse benden başka herkesin tuzu kuru Meyerse tüketilmiş insanların onuru Yarabbim beni senin şefaatinle koru Ben kendime kendimi anlatmaktan yoruldum Alışamadım gitti bir türlü bu gidişe Yaşadıkça elimden düşmedi biran şişe Hep korkular acılar hep kuşkular endişe Ben bu görünmezleri görmemekten yoruldum
Hasan Şahin
Yoruldum....
Bir ben mi suçluyum düşlediklerimden ötürü, yoksa bana dair değil mi bu yaşananlar, gergin akşamların hüznümü olmalı gözlerimin içinde her dem, böyle mi mutlu edebilirim ancak sizleri bilemiyorum ki.....Ne geçmişimin hızlı gecen günlerinde nede durgun, durağan senelerimde hissetmedim böylesi yalnızlık korkularını, hiç düşünmemiştim bir gün böyle bir başlangıç yapacağımı, dört gözle beklediğim sevdanın arka sokaklarında, evet..Arka sokakları diyorum, karmakarışık bir caddenin arka sokakları, izbe ve vıcık vıcık yalnızlık kokuyor, neden burada olduğumu ve kimin layık gördüğünü bilemiyorum, hakketmediğim bir şey olduğunu düşünmekten yoruldum ama bunu kime ve nasıl anlatacağım, ..etrafıma bakındığımda yok ki yanımda yöremde, gözleri kalmış aklımda çaresizce....Neden bu terk ediş apar topar, nasıl bu şekilde bırakabildin beni sessiz sedasız, ardında bıraktığın yaşanmamış sevgilerin iç kırıklıklarıyla yapayalnız kalakaldım, hiç mi sevmedin beni, hiç mi düşünmezsin Kendi halinde akşamların sessizliklerinde, ne yaparım, nasıl yaşarım hiç düşünmez misin.... Keyifle içilmiş bir sigaranın terkedilmişliği gibi bir şey bu, içilmiş ve söndürülmüş, az önce verdiği keyif unutularak,
Avni Temiz
Yoruldu Bu Yürek
Vursaydın ölürdüm belki bir kere Şimdi öldürürsün günde bin kere Felek de sokuyor çomak tekere.. -Yoruldu bu yürek, gönlümde hasta -Nasılda muhtacım gerçek bir dosta.. Dağladın kalbimi yanıyor işte Her ah çekişim de kanıyor işte Sen unut dedikçe anıyor işte -Yoruldu bu yürek, gönlümde hasta -Nasılda muhtacım gerçek bir dosta.. Bir kere görmeyle yar dedik sana Gözler dondu kaldı, kar yağdı cana Sensizken bu dünya dar geldi bana -Yoruldu bu yürek, gönlümde hasta -Nasılda muhtacım gerçek bir dosta.. Baharım güz oldu, güzler zemheri Hayalle yaşarım o günden beri Onarsan olmaz mı, kırdığın yeri? -Yoruldu bu yürek, gönlümde hasta -Nasılda muhtacım gerçek bir dosta.. Her ahım bir diken oldu yürek de Gidince yıkıldı orta direk de Cesaret kalp deymiş, sanma bilek de -Yoruldu bu yürek, gönlümde hasta -Nasılda muhtacım gerçek bir dosta.. 02.07.2013 Şavşat
Ali İbiş Can
Yoruldum
İnsanları seve seve çıktım ben bu yola, Koysalarda yarı yolda vermedim mola, Yolun sonunda ayrılık olsa da, Ben dostlar yolunda yoruldum. Bir arı oldum ağaç ağaç dolaşmaktan, Dalından çiçek olup açmaktan yoruldum. Rüzgar gibi deli deli esmekten, Yağmur olup Damla damla yağmaktan yoruldum. Sevenden yana yollar uzak olsa da, İçim kana kana yansa da, Dostlar yanımda olmasa da, Ben dostlar yolunda yoruldum.
Yüreğim Acıyor
-Yoruldum
Bulut olmuş gözlerim ağlamakta, Geleceğin günü beklemekten yoruldum, Hasret kaldım gözlerinin rengine, Geleceğin günü beklemekten yoruldum. Yıkıldı şu koca dünya üstüme, Kaç bayram, kaç asır geçti, Sensiz takvimleri çizmekten, Geleceğin günü beklemekten yoruldum. Kar yağar başıma her gece, Kor alevlerde yanıp kül olmaktan, Bu sevdayı bir başıma çekmekten Geleceğin günü beklemekten yoruldum. Aşık YILDIRIM’IM, Kahrediyor bu hasretin beni, Yollarını gözlemekten, Geleceğin günü beklemekten yoruldum.
Ümit Zeki Soyuduru
Yoruldum
Yüreğimden gitmez hasret ağrısı, Feryat figan ede ede yoruldum. Bağda keklik dağda ceylan yavrusu, Peşin sıra gide gide yoruldum. Talihsizlik kovalıyor ard arda, Sıza sıza kan kalmadı damarda, Oynadıkça hep kaybettim kumarda, Tor ceylanı güde güde yoruldum. Gün geçtikçe arıyorum dünleri, Ah vah ile tüketirim günleri, Sensizliğe heba ettim benleri, Feryat figan ede ede yoruldum. Saçlarına toka oldum bir zaman, Gömleğine yaka oldum bir zaman, Dallarına saka oldum bir zaman, Peşin sıra gide gide yoruldum. Keremlerden, Ferhatlardan el aldım, Geçti zaman, şimdi Sana el oldum, Ümit oldum, umutlara yol aldım, Tor ceylanı güde güde yoruldum. Ankara - 25.09.2011
Hamdi Oruç
Yoruldum
Yoruldum Yoruldum kör arkadaşlıkları taşımaktan Odun taşımaktan ağır Hayatım yorma ustası Yoruldum genç yaşımda Doğumlar yordu Ölümler yordu Annem öldü yoruldum Baba oğluna bağ bağışlamış Oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş... Mavi geceye bakıp Yıldız yıldız ağlarım Böyle bir dünya yorar insanı Yoruldum. Seversin sevilmezsin... Mavi geceye bakıp Yıldız yıldız ağlarım Hasetlik diz boyu... Karanlıklar çok koyu... Yoruldum. Yoruldum. Taş kalpteki aşk gibi Mağaradaki mum gibi Gece yakar gündüz yakar Öyle güneşsiz bu hayat Bir sürü oyuncak sarmış etrafımı Oyuncaklardan yoruldum. Kutsal emaneti taşımaktan yoruldum Yoruldum bir penguen gibi Yalanın kutuplarından,soğuğundan Mavi sahilleri hayal edip Yıldız yıldız ağlarım Yoruldum bu toprak kadar Kardeş acıları yordu beni Kurşunlandım Kinin akıttığı kandan Yoruldum Zulmün dişleri arasındayım... Yıldız yıldız ağlarım Hayata koşmaktan yoruldum Hayatın yokuşunu çıkmak zor İnişi daha da zor Yoruldum. Bu hayat yorar insanı Nursuzluğu ve kirliliği ile
İkram Taştan
Yoruldum
Tükenen umudun, sevdanın, düşün, Yıllarca peşinden koştum, yoruldum... İçimi titreten o ilk gülüşün, Yıllarca peşinden koştum, yoruldum... Ne sevdalar kaldı senden geriye, Ne umutlar, ne acılar, ne düşler... Yapayalnız, tek başına, çaresiz, Yıllarca peşinden koştum, yoruldum... Adı neydi bilmem; sevgi mi, kin mi, Yıllarca beynimi kemirdi durdu... Kime anlatsaydım, kime derdimi, Yıllarca peşinden koştum, yoruldum... ... İkram TAŞTAN (İstanbul, 12/02/2012, saat: 23.55)
Yakup Çabak
Yoruldum
Otobüsteki insanın terinden Sokaktaki insanın şerinden. Yemek yerlerinin kirinden Korunmaktan yoruldum. Oturanın nefesinden Küfürbazın sesinden. Yürüyenin sıgarasından kaçmaktan yoruldum.
Mustafa Töngemen
Yoruldum
Gülde diken, sende naz; ben usandım, yoruldum. Ilık bir yaz gibiydin, gözlerine vuruldum. Taşlardan topraklardan nefes alan bir kuldum, Ilık bir yaz gibiydin, gözlerine vuruldum. Taramadım saçını, öpmedim dudağını, Yorgun omuzlarıma yığdın hasret dağını. Bilirim geçti ama ömrüm sevda çağını, Ilık bir yaz gibiydin, gözlerine vuruldum. Sevdanın o geçilmez yollarında yoruldum. Çöllerde susuz kalmış bir dal gibi kırıldım. Mısralarla dertleştim, kadehlere sarıldım, Ilık bir yaz gibiydin, gözlerine vuruldum. (1990)
Ercan Özbe
Yoruldum
Terket sessizliği, Sensizliği terkettiğin gibi üstüme. Yoruldum, Artık sessizlik ağlasın.
Rıza Aslan
Yoruldum
yoruldum tek başına çıktığım bu amansız yolculuktan 16 Şubat 2015
Durmuş Yığman
Yoruldum
Aşkının girdabında döne döne yoruldum. Seni bulayım derken, kendimi arar oldum. Daha gencecik yaşta, açar açmaz ben soldum Dünyadan zevk almadım, yazık yaşarken öldüm. Ne bulunmaz şeymişsin cin misin, peri misin? Sen olmadan göremem, gözümün feri misin? Cevabını bulamam, çözülmez soru musun? Seni bulayım derken,sanki kendim kayboldum. Bana acı çektirme, sen de acı çekersin. Sana acı yakışmaz, sen tatlısın şekersin. Beklemeye gerek yok, nasıl olsa bekârsın. Seviyorsan bekletme, yoluna bakar oldum. İnanmazsan kalbe gir, sevgimi yoklamaya Sevmiyorsan söyle sen, gerek yok saklanmaya. Gençliğimi harcamam boşuna beklemeye Zaten mutlu olmadım,acı,dert, keder buldum.
Mikdat Bal
Yoruldum
Otuz yıldır gece gündüz durmadan Bu kuvvetin kaynağını sormadan Bir an bile buna kafa yormadan Hollandayı mekan ettim ne buldum Hepsi boşmuş,gençlik gitti yoruldum Gençlik vardı rüzgar gibi eserek Kah hanımla kavga edip küserek Biriktirdim, boğazımdan keserek Memlekette dükkan ettim ne buldum Hepsi boşmuş, gençlik gitti yoruldum Haklı iken çoğu zaman susarak Devam ettim suratımı asarak Hasret ile bağrıma taş basarak Feryat ettim, figan ettim, ne buldum? Hepsi boşmuş gençlik gitti yoruldum Koca ömür boşa kürek salladım Neyim varsa memlekete yolladım Bu arada bir çok ahmak solladım Yerlerime bakan tuttum ne buldum? Hepsi boşmuş gençlik bitti yoruldum Mikdat der ki her gurbetçi böyledir Çektiklerim bana bunu söyletir Cismim burda ama ruhum köyledir Hollandayı mekan ettim ne buldum? Gençlik bitti, her şey bitti, yoruldum
Ufuk Nazım
Yoruldum
Yoruldum Yabani bir hayvan gibi Kaçmaktan... Soluklanmak Gelmiyor aklıma... Bana benzeyenlerin sesleri Beni dahada bağlıyor... Her yanım gri Her yanım yeşil... Boğazımda bir acı Dünden kalma soğuktan Soluklanmak Ah sonsuzcasına gerilip.... İnanmak Bırakıp benini kaybolmak... Cakılmak Zamanın hırçın çarmıhına... Açılmak Gricede olsa bir denizde... Durulmak Insanlığın bulanık yüzünde...
Meral Kartal
..Yoruldum..
...kaybetmekten yoruldum... Suskunluğuma bir hüzün damlası daha ekledim..ve yitip giden zamana hediye ettim yüreğimi..iki damla gözyaşı saklı ömrümde... Saklıyorum onları...En büyük acıya bile ağlamıyorum artık..Sadece izliyorum...Elimde en son iki fidan vardı..yeşermeye hazır..her güzel şey gibi onlarda yok olmak üzere...Bir lodos esti benim memleketime...Kırıp geçirdi herşeyi..fidanları diriltmeye çalışıyorum tekrardan hayata döndürmeye... YÜREĞİM BENİM UMUDUM.....
Dilek Nizam
Yoruldum Artık....
Her akşam, her gece düşlere dalıp, Bir ümit uğruna aşkına kanıp, Bir gün benimle olacaktır sanıp, Bitmez sensizlikten yoruldum artık. Sevdanı başıma taç etmiş iken, Nedense sözlerim oldu bir sitem, Yine de ben oldum sineye çeken, Umut beslemekten yoruldum artık. Bilirsin senliydi tüm özlemlerim, Sisli bir buluta döndü gözlerim, Ağır mı geliyor sana sözlerim, Sessiz feryatlardan yoruldum artık. Kış bitti baharlar dönmüşken yaza, Sevgi çemberim tutuldu ayaza, Hasretin acısı vurmuş bak saza, Ne zaman demekten yoruldum artık. Birazcık anlayabilseydin beni, Yerime koyabilseydin kendini, Sence bu sözler de sana sitem mi? Olur mu olmaz mı yoruldum artık. Her gün biraz daha uzaklaşırsın, Sen beni de kendin gibi sanırsın, Benden bir şeyler mi gizler saklarsın, Acaba demekten yoruldum artık. Sana ben canımdan can vermedim mi? Seni tüm yüreğimle sevmedim mi? Ağlayıp anlattım sen bilmedin mi? Yoruldum birtanem yoruldum artık.
Yusuf Önder Bahçeci
Yoruldum Artık
Mart ayında ayrıldık farklı yöne savrulduk, Eylül'de gelirsin sanırdım, yoruldum artık, Allah aşkına de biz hangi yalana inandık, Mart ayında ayrıldık farklı yöne savrulduk, Eylül'de gelirsin sanırdım, yoruldum artık...
Osman Erdoğmuş
Yoruldum Be Arkadaş
Saniye dakikayı Kovalarken durmadan, Saatlere bakmaktan Yoruldum be arkadaş. Yüzündeki çizgiler Ve ağaran saçlarla, Aynalara bakmaktan Yoruldum be arkadaş. Kaplumbağa hızıyla Adımlarken dünyayı, Yollarına bakmaktan Yoruldum be arkadaş. Şu puslu havalarda Yağman için içme, Bulutlara bakmaktan Yoruldum be arkadaş. Dalgalar arasında Sahile çıkmak için, Sandallara bakmaktan Yoruldum be arkadaş. Sevgili bulmak için Gezerken şu alemi, İnsanlara bakmaktan Yoruldum be arkadaş.
Nuri Can
Yoruldum'' Deme Sakın... Umudum Tükendi” Deme...
İnsan içindeki yolculuğa doğru gittiği yere yüreğiyle gitmeli... Toplan gidelim yüreğim bir dağ çiçeğinde kelebek olalım... Şimdi tebessüm zamanı acılara... Başını kaldırıp göğe, gözyaşlarını bir kuytuya saklayıp, umutsuzlukları bu şehre gömerek, umudu vurup terkine gitme zamanı şimdi yıldızlara. Varmı daha ağır yük, hasret çekmek kadar. Hasreti de vurup sırtımıze gidelim yüreğim... Aldırma olup bitenlere, korkma! Siliver geçmişi içine sinmeyen bir şiirin son dizesi gibi. Dört yanımız kin, nefret dolu, Dört yanımız cehennem, Haydi kalk yüreğim.. Geç kaldık deme sakın, bittik tükendik deme... Daraldım bunaldım deme, yollar dikenli deme... İçindeki yolculuğa doğru git sabah olmadan, şehir uyanmadan, kar yağmadan yollara... Toplan gidelim yüreğim, topla hayallerini ve dudağındaki kan güllerini, ihanetlerin dağladığı ateşlerde pişmeden yetim ruhumuz gidelim, gidelim buralardan düşmeden ateş canevimize... Topla hayallerini topla gidelim yüreğim, yanına alıp özlemlerini ve bir ömre sığdırdığın öfkeni, yağmur yağarken anılara puslu bir havada sağır ve sessiz terk edelim bu şehri. Çekip gidelim yüreğim sabah olmadan, şehir uyanmadan... Yanımıza alacak başka birşeyimiz olmasın varsın, dürüstlüğümüzden başka... Yolun başında elbet incitcekler bizi, itecekler, kanatacaklar, acıtacaklar, çamur atacaklar. Aldırma ihanetlere yüreğim. Her defasında onursuz, haysiyetsiz, iki yüzlü insanlarla karşılaşmak bu şehirde midemi bulandırıyor, zor geliyor artık.. Yoruldum deme sakın...Umudum tükendi” deme... Varsın tek sermaye sevgimiz, tek çare umudumuz., tek doğru yolumuz olsun... Hadi toplan yüreğim dağların ıssız doruklarına çıkalım, yetişmesin ardımızdan kahpe zifir, ziftli ihanetler... Toplan gidelim hüzünler çökmeden içimize, bir güz çiçeği bükmeden boynunu ardımızdan... Gidelim... Vuranlar kalbimizden vurdu bizi ah, daha fazla kanamadan kalbimiz gidelim... Burda kalmamız için hiç bir neden yok artık, yaslandığımız bütün duvarlar yıkıldı. Gidelim bir ağaçta dal olalım, yaprak olalım, bir dağ başında toprak olalım ama burdan uzak olalım.. Kahpe dolu her taraf, varsın kahır ve gam olsun yükümüz, vurur sırtımıza gideriz, yeterki vurmasın bizi sırtmızdan hayat... Gidelim yüreğim gidelim, sevgileri alıp yanımıza, ihanetleri bırakıp geride, herkesi kendi günahıyla başbaşa bırakıp gidelim... De ki, benimde yerim var bu hayatta…Yoruldum, ümidim tükendi deme... Haydi tut elimden, derin bir soluk alıp düşelim yollara, rüzgarlarla yıkayıp yüzümüzü, yıldızlara selam verip gidelim... Bizim dünyamız burayla sınırlı değil, buraya sığmaz gönül güllerimiz bizim... Toplan gidelim yüreğim, gitmek zamanı, aldırma ihanetlere. Yoruldum deme sakın...umudum tükendi” deme... Toplan.... Toplan gidelim sabahı dudaklarından öpme aşkına... Bir dağ çiçeğinde kelebek olalım... Nuri CAN www.nurican.com .